DEVLETÇİLİK...

Özgür DENİZ - 25.07.2013

Devlet üzerine çok yazdık, konuştuk. İcap ettiği takdirde yine yazarız, yine konuşuruz. Çünkü devlet, bizim, tarihte var olma ve insanlığa hizmet etme kaynaklarımızdan biridir. Devletin kıymetini bilen ve millet hayatında devletçilik düzenini esas alan bir ecdadın torunlarıyız. Çünkü insanlık tarihinde çok önemli yere sahip olan olgulardır, bu olgular; bahusus Türk Milleti nezdinde. Biteviye tartışılan, hala gündemini koruyan ve ilânihaye tartışılacak olan bir mevzudur devlet mevzuu. Zira insanın varoluş sorunuyla ilgilidir. Devlet deyince aklımıza ilk gelen otoritedir. Devletin manevi bir yönüde vardır. O, milletin ruhudur. Devletsiz milletin yaşaması kabil değildir. Yaşasa bile nasıl yaşayacağı malumdur. Devlet ve millet ok ve yay gibidir. Devlet, bir nevi önderdir. Bir milletin, en üst düzeyde ki ve tüm milleti kapsayan teşkilatıdır. Milleti nereye yönlendirirse, hangi hedefe odaklarsa millet oraya gider. Tabir caizse, devlet, yeryüzü tanrısıdır. Tanrı’nın yeryüzünde ki gölgesidir. İşte bu yüzden, şeytaniyet düzenleri, devlete ve devletçiliğe karşıdırlar. Bunlar, insanların, yalnız ve çaresiz olmalarını isterler. Böylece, kolaylıkla insanlara hükmedebilsinler ve onları sömürebilsinler. Devlet, bu konumda kaldığı ve devletçilik düzeni bu temelde işlevsel olduğu müddetçe yani Tanrı’ya istinat ettiği ve Tanrı’ya layık temsilci olabildiği müddetçe, insanlar hürdür, mutludur, huzurludur, güven içindedir. Devlet, Tanrı’ya istinat etmediği zaman, birkaç tiranın elinde oyuncak olur, milleti ezen bir araç olur.

 

Seküler düzlemde düşündüğümüzde, yeryüzünde, beşeriyet için en büyük güç devlet gücüdür. ‘’Devlet Ana’’ tabirinin mahiyeti de bu olsa gerek. Bu güç her durumda muhakkak karışımıza çıkar, çıkması da icap eder. Ondan güçlü yoktur. Ondan daha güçlülerin olduğu yerde de devlet yoktur. Tüm bunları inkâr edebilecek, olumsuzlayabilecek tek kişi çıkamaz. Çünkü böyledir. Hep böyle olagelmiştir. En taze örnek; devlet gücünün, ferdi güce boyun eğdirmesi olayı henüz tazeliğini muhafaza etmektedir. Bu milletin emeğini, terini, yaşını emen ve tüm kutsallarının amansız düşmanı olan ve uluslararası baronların hizmetkârlığını yapan çakma kapitalistlerin devasa şirketleri devletin güvenlik güçlerince basıldı ve belgelere el konuldu. Devlet, gücünü ortaya koymadığı ve milleti ezenleri ezmediği zaman tüm millet tehdit altında yaşar. Bu yüzden devlet, kendini tanımayanları ve iradesini yaşattığı milleti ezenleri bit gibi ezmeli, o sefillerin varlıklarına son vermelidir. Çaldıklarına da el koymalı ve milletin ortak hazinesine eklemelidir. Ve bu çakma kapitalistlerin bir daha ayağa kalkmalarını imkânsız kılacak şekilde bellerini kırmalıdır. Çünkü bunlar bu milleti mahvetmişlerdir. Bunlar bugüne kadar devlet teşkilatını ellerine geçirmişler ve nesli, ekini, değerleri katletmişlerdir. Bu yüzden, devletin, bunlara had bildirmesi ve hudut hatırlatması fevkalade olmuştur. İşte devlet ve devletçilik böyle bir şeydir. Külfeti vardır belki ama nimeti de külfeti oranın da büyüktür, güzeldir, tatlıdır. ‘’Gülü seven dikenine katlanmak zorundadır.’’ Belki klişe bir sözdür ama olumsuzlayabilecek tek yürek yoktur. Binaenaleyh, devletimize sahip çıkalım, devletçilik düzeninin ikamesine çalışalım. Bilakis üç dört tane çakalın elinde perişan olmaktan kurtulamayız. Devletimizin gücü olmazsa, devletimize güç vermezsek, gücü eline geçirenler hem devletimizi, hem de bizi Siyonizmin oyuncağı yapar.

 

Tek ferdin kuvveti mi, tüm fertlerin kuvveti mi üstündür? İşte devlet, tüm fertlerin kuvvetini temsil etmektedir bir yerde. Tüm fertlerin kuvvetinin iltisak noktası olan devlet, bu kuvvetini her fert için eşit düzeyde kullanır, kullanmalıdır. Bilakis kuvveti düşer ve varlığı tehlikeye girer. Tek ferdin kuvvetinin egemen olduğu yerde zorbalık, tüm fertlerin kuvvetlerinin egemen olduğu yerde ise adalet vardır. Otoriteyi savunmak ve sarsılmasına karşı çıkmakta devletçilik olarak tavsif edilebilir. Devletçilik, millet iradesinin, yine millet lehine, yalın olarak tecelli ettiği düzendir. Yani anlattıklarımız dolaylı yönden devletçiliğin bir izahı gibidir. Ama ahlaki ve adil temellere istinat eden bir devletçilik düzeninden bahsediyoruz burada. Devlet bir millete istinat eder. Bir toprak parçası üzerinde tecelli eder. Ve yönetime hâkim olan erkler tavassutu ile kendini gösterir. Otorite bir devlet için manevi kuvvettir ve hayati öneme haizdir. Otoritesiz devlet olmaz. Otoritenin varlığı, millet varlığının bir bütün halinde kanunlara itaati durumunda kendini gösterir. Otorite, millete kan kusturan zorbalara had bildirmenin, hudut öğretmenin merkezidir. Devletçilik, itirazsız ve isyansız itaati kabul etmek demektir. Eğer itaat, itirazsız ve isyansız tahakkuk ediyorsa orada devlet kuvvetlidir. İtaatin zayıfladığı, itiraz seslerinin yükseldiği, isyanların alevlendiği yerlerde ise devlet zayıftır. Devlet ne milletten kopmalıdır, ne de varlığına taammüden kastedenlere merhamet etmelidir. Devlet, ahlaklı mantığa göre hareket eder.

 

Devletin otoritesini tahkim eden ve gücünü ortaya çıkaran muayyen organları vardır. Bunlar, polis ve jandarmadır. Ama bu organlar en ideal şekilde ve en lüzumlu yerlerde kullanılmalıdır. Bu organlarında kanun çerçevesinde kalmaları sağlanmalıdır. Bunların hadlerini ve hudutlarını aştıkları yerde devletin çökmesi mukadderdir. Bunların kendi sınırlarında kalarak, sınırları ideal şekilde muhafaza ettikleri yerde de devletin payidarlığı ve etkinliği muhakkaktır. Milletin huzuru ve saadeti, devletin kudretiyle mütenasiptir. Devletçilik yapıcı ve yaşatıcıdır. Polisin ve jandarmanın tiksinti uyandırdığı yerde devletin itibarı sıfırdır. Devletin en belirgin olduğu ve gücünü açıkça gösterdiği yegâne organlar bunlardır. Bu yüzden bunlar çok hassas mekanizmalardır. Polis, milletin huzurunu; jandarma da, vatanın güvenliğini sağlamakla mükelleftir. Bunların zora ve zorbalığa yeltendikleri yerde devlet otoritesi sarsılmıştır. Devletin zorbalığı da, muktedirsizliği de tehlikelidir. Devlet, haddizatında Tanrı’nın yeryüzünde ki gölgesidir ya da öyle olmalıdır. Tanrı’nın sözcülüğü görevini yapmalıdır. İnsanlığın terini, yaşını ve kanını emmek isteyen kemirgenler, sömürgenler devletçiliğe karşı çıkarlar. Bu yüzden sürekli isyan çıkarırlar. Özellikle gençliği bu yönde kullanırlar. Devlet buna asla müsaade etmemeli ve müsamaha göstermemelidir. Millette bu alçakça tezgâha gelmemelidir. Burada şöyle bir oyun oynanır; şimdi bazı odaklar milleti de yanlarına çekebilecek konularda isyana yeltenirler. Polis bu isyana müdahale eder. Bunlar gençliği polisin karşısına çıkarırlar. Polis kendini ve devlet düzenini korumakla yükümlüdür. Polisi tahrik ederler, polise acımasızca saldırırlar. Polisin müdahale etmesini sağlamak içindir tüm bunlar. Çünkü mazlum duruma düşecekler ve milletin polise kin duymasını sağlayacaklardır. Böylece polisin sinmesi ve geri plana çekilmesi gibi bir hedefe ulaşmış olacaklardır. Son tahlilde; istedikleri gibi at oynatacaklar, devlet düzeninin sarsılmasını sağlayacaklar, kirli emelleri yolunda bir adım ilerlemiş sayılacaklardır. Polisimiz, evet zulmetmemelidir ama zulme de uğramamalıdır. Tüm bu tezgâhları tertip edenlerin başında gelenler; özellikle masonlar, komünistler, kapitalistler, anarşistler ve demokrasistlerdir. Çünkü bu Siyonist piyonları, devletçiliğin işlevsel olduğu yerde istedikleri gibi at oynatamayacaklardır. Bu sefiller sürüsü, zorba, kötü devletçiliğin olumsuzluklarını gözlere sokarcasına ifşa edip insanları devletçilikten uzaklaştırmak isterler. Oysa ortaya koymak istedikleri şey tam da karşı çıktıkları şeydir; zalim ve zorba devlet. İnsanların cehaleti, bunların ekmeğine yağ sürmektedir. Milletimiz, kendi polisine, evlatlarına ahmakça düşman olmaktadır.

 

Din, devlet, vatan, millet düşmanı olan karanlık odaklar, Devletçiliği, insanların esirliği, kulluğu gibi göstermeye gayret ederler. İnsanlar devletçilikten uzaklaştıkları müddetçe bunların köleleri, uşakları, hizmetkârları olacaklardır oysa. Devletçi düzene karşı çıkanlar, bu düzenin hürriyetleri boğacağı yalanına başvururlar. Devletçi düzen elbette bazı ferdiyetçi teşebbüsleri engeller ve engellemek zorundadır da. Zira devletçi düzen tüm milletin birlikte korunduğu bir düzendir. Milletin büyük ve güçlü ruhudur. Bu düzende imtiyazlara yer yoktur ama bazıları da imtiyazsız yapamaz. Öyleyse devletçi düzeni kötülemek icap eder. İnsan mutlak hürriyet sahibi olamaz. Çünkü insandır. İnsan maddi olmasa bile manevi zincirlerle muhasara altına alınmıştır. Bu, insanın fıtratına dercedilmiştir. Kabul etsin ya da etmesin gerçek budur ve değiştirilemez. İnsan, insan olarak halk edilmiştir ve şerefli kılınmıştır ama sürekli fıtratına muhalefet etmeye çalışır. Ve hep ters yönde yani hayvanlığa doğru ilerlemeye çalışır. Ama beceremez. Bu yüzden mutlak hürriyet hayvanlara ve aklı olmayanlara mahsustur. Çünkü ancak bunlar diledikleri gibi hareket edebilirler ve bünyeden dışlanmazlar. Siz, aklı olan normal bir insanın millet içinde aklınıza gelebilecek en ahlaksızca bir şeyi yapmasını tahayyül edebilir misiniz? Asla edemezsiniz. Çünkü yapmaz, yapamaz. İlla ki yapamaz. Ama bir hayvan ya da aklı olmayan bir insan yapar, yapabilir, kimse de bir şey demez. Çünkü normal karşılanır. Biri akılsızdır, diğeri ise hayvandır.

 

İnsan, istese de istemese de kayıtlı bir varlıktır. Aşamayacağı sınırlarla kuşatılmıştır. Hiçbir kayıt, sınır ve şart tanımaksızın dilediği gibi hareket edebilmek asla hakiki hürriyete sahip olmak demek değildir. Bu olsa olsa ilkellik ve barbarlık olarak tavsif edilebilir. Hayvanların hürriyetine sahip olanlar ilkel olan tiplerdir. Misal, Siyonistler ve Batılılar ilkel ve barbar varlıklardır. Vahşi hayvanlardan farkları yoktur. Onlar şeytaniyet düzenlerinin babasıdırlar ve olmayan özgürlüğü isterler. Devlet otoritesini sarsmak, yıkmak asla hürriyeti doğurmayacaktır. Bilakis esaretlerin en ağırını tevlit edecektir. Binaenaleyh, başkaları için kendi devletine meydan okumaya yeltenmek kalpsizlik, akılsızlık ve çılgınlıktır. Ama insanların bu gerçeği algılayacak, anlayacak kapasiteleri maalesef yoktur. Kalpsizliğin mahkûmu edilen insanlar kalpsiz bir dünyayı arıyorlar. Devleti ortadan kaldırmak ve devletçiliğe son vermek için kullanılan yegâne silah demokrasidir. Demokrasilerde millet sadece bir gün, oyunu kullandığı gün, hür, beş yıl esirdir ama devletçilik düzeninde millet bir ömür hürriyeti derinliklerine kadar yaşar. Eğer algılayabilir, anlayabilir ve idrak edebilirsek, devletçilik, milletin bekası adına girilebilecek ve yürünebilecek tek yoldur. Hiçbir şeyi sorgulamayı sevmiyoruz. Böylece yanlış algıların tutsakları oluyoruz ve tehlikeli yönlendirmelerin kurbanları derekesine düşüyoruz. ‘’Ayılmak mümkün ise bu sorgulamakla olacak’’ derken sonsuzcasına haklıdır İsmet Özel üstat. Ne önyargılı olalım, ne peşin hükümlü olalım, ne de sorgusuz sualsiz kabullenmelere ve reddiyelere tevessül edelim.

 

Millet kendini hayali bir özgürlüğe kaptırıyor ve herşeye isyan ediyor. Oysa millet neyin iyi neyin kötü olduğuna tam karar veremez. Millet seçmekten haz alıyor belki ama neyi seçeceğini tam bilemiyor. Millet iradesi dediğimiz şey, çoğunluğu teşkil eden alt tabakanın iradesidir. Bu irade ne âlimin, ne filozofun iradesidir, bilakis çoğunluğu cahil olan tabakanın iradesidir. Düşünenlerin değil, düşünmeyenlerin iradesidir. Bir dava, bir ideal sahibi olanların değil, davadan da, idealden de uzak olanların iradesidir. Bu irade, kin, hırs, menfaat, taklit, sığlık gibi duygulardan müteşekkil bir iradedir. Yani mukadderat tayin edecek kalibrede bir irade değildir. Ne saf bir iradedir ne de yüksek dilekleri ihtiva eden bir iradedir. Ne umumi menfaati barındırır ne de istikbali kuşatır. Millet, çoğunlukla, hayır ve şer konusunda da isabet edemez. Madde ve mana ayrımını yapamaz. İçgüdülerinin esiridir. Yönlendirmelere açıktır. İşte devlet ve devletçilik düşmanları, milleti çok iyi tahlil ettikleri ve isabetli kararlar alamayacağına inandıkları için demokrasi illeti ile milleti zehirliyorlar ve kirli emellerinin gerçekleştirilmesini sağlıyorlar. Demokrasi bu yolla devletçiliği tahrip ediyor ve devleti çökertiyor. Alık olmanın âlemi yoktur. Aklımız varsa kullanmalıyız. Küçücük aklımızla her şeyi bildiğimizi, doğru yönde olduğumuzu sanmamalıyız. İllaki bir bilene danışmakta fayda vardır. Danışacağımız mercilerde bellidir. Kitaptır, Önderdir, tarihtir.  Ayrıca milletin kahir ekseriyeti, kendini şaşırtan, cambazlık yapan, karanlık yerlerden kendisini yönlendiren fitne ve fesat odaklarını da bilemez, fark edemez ve bunlara karşı tedbir alamaz. Devletini kaybetmiş, devletçilik düzeni iflas etmiş bir milletin sürüden farkı yoktur.

 

İnsan iradesinin deruni gayesi; ideal hürriyet çerçevesinde kalarak, ideal devlete ulaşmak ve devletçi paradigma temelinde ideal bir ahlak düzeni kurmaktır. Devletçilik, asla kişiyi sınırlamaz. Hürriyetleri katletmez. Yaratıcılığı boğmaz. Büyük kahramanların doğuşuna engel teşkil etmez. Bilakis tüm bunları en ileri ve en ideal düzeyde temin eder. İnsan iradesinin en ileri ve en ideal düzeyde esas ve ulvi gayesi; Allah’ı aramak, O’na kavuşmak ve sonsuz huzura erişmektir. Ailesiz ve cemiyetsiz hürriyet, insanları, nasıl hayvaniliğe yaklaştırıyorsa; devlet iradesine isyan eden, onunla bağlarını koparan hürriyette ilkelliğe, barbarlığa ve anarşizme sürüklemektedir. Hürriyeti, tüm sınırlardan, hudutlardan ve bağlardan arınmak olarak telakki edenler ruhi sefalete mahkûm olmaktan, akıllarını yitirmekten, şahsiyetlerini çürütmekten asla kurtulamazlar. Bu da onları psikopat olmaya doğru götürür. Ferdi hürriyete tapmak, umumi hürriyetin katlini doğurmaktan başka bir sonuç vermez. Ferdi hürriyet diye tutturmak, hem kendini, hem devletini, hem de devletçilik düzenini sarsmaktan başka bir şey değildir. Batı’nın değerlerini iflas noktasına getiren, ferdi hürriyet telakkisidir. Sömürücülük, bu hürriyetin tevlit ettiği toplumsal hastalıklardan biridir ve en yıkıcısıdır. Devlet otoritesinin zayıflamasını ve ferdi hürriyetlerin genişletilmesini isteyenler, millet iradesinin erdiğini, devlet yapısının zayıfladığını ve bunların yerinde zehirli güçlerin hâkimiyet kazandıklarını göreceklerdir.  Eşitlik, hürriyet gibi mevhumlar, Türk Milletini eritmek, bitirmek ve yok etmek için kullanılan maskelerdir. Milletin evlatlarının bu tezgâhı fark etmeleri ve kendilerine gelmeleri gerekir. Gelen felaket birimizi değil, hepimizi yok edecektir. Bizim tarihimizin kahramanlarının tümü devletçi kişiliklerdir. Otoriteden taviz vermemişlerdir hiçbir zaman. Hayali hürriyetlerin millet menfaatlerine darbe indirmesine imkân tanımamışlardır. Devletsizlik ve devletçiliğe muhalefet, zorbalığın anasıdır.

 

Devletimize sahip çıkmalıyız ve devletçilik düzenini ikame etmeliyiz. Saçma sapan hürriyetçilik hayalleriyle devletimizi zaafa uğratmamalıyız. Devletin ve devletçiliğin iflasından kimlerin kazançlı çıkacağı ve daima kazançlı çıktığı gün gibi aşikârdır. Bunu düşünemeyen beyine tükürmek icap eder. Büyük millet mevhumu, büyük devlet mevhumundan kesinlikle ayrı düşünülemez. İkisi birbirini destekleyen ve birbirine güç veren unsurlardır. İkisi de birbirinin hem sebebi hem de sonucudur. Devlet iradesinin zayıfladığı yerde, millet arasında ki bağlarda zayıflar ve her alanda güvensizlik baş gösterir. Millet hayatında devlet elinin uzanamadığı yer olmaz, olmamalıdır. Böyle bir durum, devlet denilen mekanizmada derin yaraların açılmasını tevlit eder. Devletçilik paradigmasının iflasını intaç eder. Devlet otoritesine düşman olan en tehlikeli unsur; büyük sermaye sahibi kodamanlardır. Devlet düşmanı olan harici unsurlar, bunların destekleriyle ayakta durmakta ve devlete zarar vermektedirler. Devletin olmadığı yerde kodamanların devleti vardır. Günümüzde insanlık kasların, masaların kuşatmasındadır. Bu kuşatmalar yarılmalı ve selamet sahiline ulaşılmalıdır acilen. Devlet, kudretini yıpratan hiçbir müdahaleye aman vermemelidir. Kendisine diklenen başları hemen ezmelidir. İsyana yürüyen ayakları yürüyemeden kırmalıdır. Kendisine karşı kin alevleri fışkıran gövdeleri paramparça etmelidir. İnsan şahsiyetini derinden sarsan ağırlığı ortadan kaldıracak, millet hayatını düzene sokacak tek çare, ruhi ve ahlaki bir otoriteye teslim olmaktır.

 

Son tahlilde; devletimize sahip çıkmalıyız, devletçilik düzenini ikame etmeliyiz. Ve bu dinamikleri canlarımız pahasına müdafaa etmeli ve korumalıyız. Sayın devletim! Her şey senin için, ama lütfen sende benim için ol!                    

 

 

NOT:

 

Müslüman Türk Milleti’nin ve Ümmetin mukaddes Ramazan Ayları mübarek olsun. Allah, kötülükleri iyiliğe tedvir eylesin. Huzur, mutluluk, sağlık versin. Kardeşlik köprülerimizi muhkem kılsın. Barışın, paylaşımın ve umudun çoğalmasını nasip etsin. En güzel ve temiz şekilde ikmal edip, Ramazan Bayramına en güzel ve temiz şekilde, günahlarımızdan arınmış olarak kavuşmayı nasip etsin. Âmin. Şimdiden, milletimin ve ümmetin bayramını en derin ve kalbi duygularla, düşüncelerle kutluyorum. Özelde Türkiye’miz olmak üzere, genelde tüm Müslüman Milletlerin ülkelerine bahar getirmesini diliyorum Yüce Allah’tan. Demokrasinin, Kapitalizmin, Komünizmin ve her türlü Faşizmin yok olmasını temenni ediyorum. İnsanlığı kasıp kavuran zalimlerin sonlarının gelmesini ve mustazafların gülmesini diliyorum. Tüm İslam Milletlerinin, topraklarından zalim düşmanı kovmalarını, başlarını ezmelerini ve kendi topraklarında kendi Milli Devletlerini inşa etmelerini arzuluyorum.  Allah, herkese sağlık, mutluluk, başarı, huzur, neşe, sevinç versin. Vatanımızı, milletimizi, devletimizi korusun, ahlakın ve adaletin egemen olduğu yerler eylesin, kâfirlerin tuzaklarını boşa çıkarsın. Âmin.

Tarih: 25.07.2013 Okunma: 769

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?