Devlet üzerine çok yazdık,
konuştuk. İcap ettiği takdirde yine yazarız, yine konuşuruz. Çünkü devlet,
bizim, tarihte var olma ve insanlığa hizmet etme kaynaklarımızdan biridir.
Devletin kıymetini bilen ve millet hayatında devletçilik düzenini esas alan bir
ecdadın torunlarıyız. Çünkü insanlık tarihinde çok önemli yere sahip olan olgulardır,
bu olgular; bahusus Türk Milleti nezdinde. Biteviye tartışılan, hala gündemini
koruyan ve ilânihaye tartışılacak olan bir mevzudur devlet mevzuu. Zira insanın
varoluş sorunuyla ilgilidir. Devlet deyince aklımıza ilk gelen otoritedir.
Devletin manevi bir yönüde vardır. O, milletin ruhudur. Devletsiz milletin
yaşaması kabil değildir. Yaşasa bile nasıl yaşayacağı malumdur. Devlet ve
millet ok ve yay gibidir. Devlet, bir
nevi önderdir. Bir milletin, en üst düzeyde ki ve tüm milleti kapsayan
teşkilatıdır. Milleti nereye yönlendirirse, hangi hedefe odaklarsa millet
oraya gider. Tabir caizse, devlet, yeryüzü tanrısıdır. Tanrı’nın yeryüzünde ki
gölgesidir. İşte bu yüzden, şeytaniyet düzenleri, devlete ve devletçiliğe
karşıdırlar. Bunlar, insanların, yalnız ve çaresiz olmalarını isterler. Böylece,
kolaylıkla insanlara hükmedebilsinler ve onları sömürebilsinler. Devlet, bu
konumda kaldığı ve devletçilik düzeni bu temelde işlevsel olduğu müddetçe yani
Tanrı’ya istinat ettiği ve Tanrı’ya layık temsilci olabildiği müddetçe, insanlar
hürdür, mutludur, huzurludur, güven içindedir. Devlet, Tanrı’ya istinat
etmediği zaman, birkaç tiranın elinde oyuncak olur, milleti ezen bir araç olur.
Seküler düzlemde düşündüğümüzde,
yeryüzünde, beşeriyet için en büyük güç devlet gücüdür. ‘’Devlet Ana’’ tabirinin mahiyeti de bu olsa gerek. Bu güç her
durumda muhakkak karışımıza çıkar, çıkması da icap eder. Ondan güçlü yoktur.
Ondan daha güçlülerin olduğu yerde de devlet yoktur. Tüm bunları inkâr
edebilecek, olumsuzlayabilecek tek kişi çıkamaz. Çünkü böyledir. Hep böyle
olagelmiştir. En taze örnek; devlet gücünün, ferdi güce boyun eğdirmesi olayı henüz
tazeliğini muhafaza etmektedir. Bu milletin emeğini, terini, yaşını emen ve tüm
kutsallarının amansız düşmanı olan ve uluslararası baronların hizmetkârlığını
yapan çakma kapitalistlerin devasa şirketleri devletin güvenlik güçlerince
basıldı ve belgelere el konuldu. Devlet, gücünü ortaya koymadığı ve milleti
ezenleri ezmediği zaman tüm millet tehdit altında yaşar. Bu yüzden devlet,
kendini tanımayanları ve iradesini yaşattığı milleti ezenleri bit gibi ezmeli,
o sefillerin varlıklarına son vermelidir. Çaldıklarına da el koymalı ve
milletin ortak hazinesine eklemelidir. Ve bu çakma kapitalistlerin bir daha
ayağa kalkmalarını imkânsız kılacak şekilde bellerini kırmalıdır. Çünkü bunlar
bu milleti mahvetmişlerdir. Bunlar bugüne kadar devlet teşkilatını ellerine
geçirmişler ve nesli, ekini, değerleri katletmişlerdir. Bu yüzden, devletin, bunlara
had bildirmesi ve hudut hatırlatması fevkalade olmuştur. İşte devlet ve
devletçilik böyle bir şeydir. Külfeti vardır belki ama nimeti de külfeti oranın
da büyüktür, güzeldir, tatlıdır. ‘’Gülü
seven dikenine katlanmak zorundadır.’’ Belki klişe bir sözdür ama
olumsuzlayabilecek tek yürek yoktur. Binaenaleyh, devletimize sahip çıkalım,
devletçilik düzeninin ikamesine çalışalım. Bilakis üç dört tane çakalın elinde
perişan olmaktan kurtulamayız. Devletimizin gücü olmazsa, devletimize güç
vermezsek, gücü eline geçirenler hem devletimizi, hem de bizi Siyonizmin oyuncağı yapar.
Tek ferdin kuvveti mi, tüm fertlerin kuvveti mi üstündür? İşte devlet, tüm fertlerin
kuvvetini temsil etmektedir bir yerde. Tüm fertlerin kuvvetinin iltisak noktası
olan devlet, bu kuvvetini her fert için eşit düzeyde kullanır, kullanmalıdır. Bilakis
kuvveti düşer ve varlığı tehlikeye girer. Tek ferdin kuvvetinin egemen olduğu
yerde zorbalık, tüm fertlerin kuvvetlerinin egemen olduğu yerde ise adalet vardır.
Otoriteyi savunmak ve sarsılmasına karşı çıkmakta devletçilik olarak tavsif
edilebilir. Devletçilik, millet
iradesinin, yine millet lehine, yalın olarak tecelli ettiği düzendir. Yani
anlattıklarımız dolaylı yönden devletçiliğin bir izahı gibidir. Ama ahlaki ve
adil temellere istinat eden bir devletçilik düzeninden bahsediyoruz burada. Devlet
bir millete istinat eder. Bir toprak parçası üzerinde tecelli eder. Ve yönetime
hâkim olan erkler tavassutu ile kendini gösterir. Otorite bir devlet için
manevi kuvvettir ve hayati öneme haizdir. Otoritesiz devlet olmaz. Otoritenin
varlığı, millet varlığının bir bütün halinde kanunlara itaati durumunda kendini
gösterir. Otorite, millete kan kusturan zorbalara had bildirmenin, hudut
öğretmenin merkezidir. Devletçilik, itirazsız ve isyansız itaati kabul etmek
demektir. Eğer itaat, itirazsız ve isyansız tahakkuk ediyorsa orada devlet
kuvvetlidir. İtaatin zayıfladığı, itiraz seslerinin yükseldiği, isyanların
alevlendiği yerlerde ise devlet zayıftır. Devlet ne milletten kopmalıdır, ne de
varlığına taammüden kastedenlere merhamet etmelidir. Devlet, ahlaklı mantığa
göre hareket eder.
Devletin otoritesini tahkim
eden ve gücünü ortaya çıkaran muayyen organları vardır. Bunlar, polis ve jandarmadır. Ama bu organlar en ideal şekilde ve
en lüzumlu yerlerde kullanılmalıdır. Bu organlarında kanun çerçevesinde
kalmaları sağlanmalıdır. Bunların hadlerini ve hudutlarını aştıkları yerde
devletin çökmesi mukadderdir. Bunların kendi sınırlarında kalarak, sınırları
ideal şekilde muhafaza ettikleri yerde de devletin payidarlığı ve etkinliği
muhakkaktır. Milletin huzuru ve saadeti, devletin kudretiyle mütenasiptir. Devletçilik
yapıcı ve yaşatıcıdır. Polisin ve jandarmanın tiksinti uyandırdığı yerde
devletin itibarı sıfırdır. Devletin en belirgin olduğu ve gücünü açıkça
gösterdiği yegâne organlar bunlardır. Bu yüzden bunlar çok hassas
mekanizmalardır. Polis, milletin
huzurunu; jandarma da, vatanın güvenliğini sağlamakla mükelleftir. Bunların
zora ve zorbalığa yeltendikleri yerde devlet otoritesi sarsılmıştır. Devletin
zorbalığı da, muktedirsizliği de tehlikelidir. Devlet, haddizatında Tanrı’nın
yeryüzünde ki gölgesidir ya da öyle olmalıdır. Tanrı’nın sözcülüğü görevini
yapmalıdır. İnsanlığın terini, yaşını ve kanını emmek isteyen kemirgenler,
sömürgenler devletçiliğe karşı çıkarlar. Bu yüzden sürekli isyan çıkarırlar. Özellikle
gençliği bu yönde kullanırlar. Devlet buna asla müsaade etmemeli ve müsamaha
göstermemelidir. Millette bu alçakça tezgâha gelmemelidir. Burada şöyle bir oyun oynanır; şimdi bazı odaklar milleti de
yanlarına çekebilecek konularda isyana yeltenirler. Polis bu isyana müdahale
eder. Bunlar gençliği polisin karşısına çıkarırlar. Polis kendini ve devlet
düzenini korumakla yükümlüdür. Polisi tahrik ederler, polise acımasızca
saldırırlar. Polisin müdahale etmesini sağlamak içindir tüm bunlar. Çünkü mazlum
duruma düşecekler ve milletin polise kin duymasını sağlayacaklardır. Böylece polisin
sinmesi ve geri plana çekilmesi gibi bir hedefe ulaşmış olacaklardır. Son tahlilde; istedikleri gibi at
oynatacaklar, devlet düzeninin sarsılmasını sağlayacaklar, kirli emelleri
yolunda bir adım ilerlemiş sayılacaklardır. Polisimiz, evet zulmetmemelidir ama
zulme de uğramamalıdır. Tüm bu tezgâhları
tertip edenlerin başında gelenler; özellikle masonlar, komünistler,
kapitalistler, anarşistler ve demokrasistlerdir. Çünkü bu Siyonist piyonları,
devletçiliğin işlevsel olduğu yerde istedikleri gibi at oynatamayacaklardır. Bu
sefiller sürüsü, zorba, kötü devletçiliğin olumsuzluklarını gözlere sokarcasına
ifşa edip insanları devletçilikten uzaklaştırmak isterler. Oysa ortaya koymak
istedikleri şey tam da karşı çıktıkları şeydir; zalim ve zorba devlet.
İnsanların cehaleti, bunların ekmeğine yağ sürmektedir. Milletimiz, kendi
polisine, evlatlarına ahmakça düşman olmaktadır.
Din, devlet, vatan, millet
düşmanı olan karanlık odaklar, Devletçiliği, insanların esirliği, kulluğu gibi
göstermeye gayret ederler. İnsanlar
devletçilikten uzaklaştıkları müddetçe bunların köleleri, uşakları,
hizmetkârları olacaklardır oysa. Devletçi düzene karşı çıkanlar, bu düzenin
hürriyetleri boğacağı yalanına başvururlar. Devletçi düzen elbette bazı
ferdiyetçi teşebbüsleri engeller ve engellemek zorundadır da. Zira devletçi düzen tüm milletin birlikte
korunduğu bir düzendir. Milletin
büyük ve güçlü ruhudur. Bu düzende imtiyazlara yer yoktur ama bazıları da
imtiyazsız yapamaz. Öyleyse devletçi düzeni kötülemek icap eder. İnsan mutlak
hürriyet sahibi olamaz. Çünkü insandır. İnsan maddi olmasa bile manevi
zincirlerle muhasara altına alınmıştır. Bu, insanın fıtratına dercedilmiştir. Kabul
etsin ya da etmesin gerçek budur ve değiştirilemez. İnsan, insan olarak halk
edilmiştir ve şerefli kılınmıştır ama sürekli fıtratına muhalefet etmeye
çalışır. Ve hep ters yönde yani hayvanlığa doğru ilerlemeye çalışır. Ama
beceremez. Bu yüzden mutlak hürriyet hayvanlara ve aklı olmayanlara mahsustur.
Çünkü ancak bunlar diledikleri gibi hareket edebilirler ve bünyeden dışlanmazlar.
Siz, aklı olan normal bir insanın millet içinde aklınıza gelebilecek en
ahlaksızca bir şeyi yapmasını tahayyül edebilir misiniz? Asla edemezsiniz.
Çünkü yapmaz, yapamaz. İlla ki yapamaz. Ama bir hayvan ya da aklı olmayan bir
insan yapar, yapabilir, kimse de bir şey demez. Çünkü normal karşılanır. Biri akılsızdır,
diğeri ise hayvandır.
İnsan, istese de istemese de
kayıtlı bir varlıktır. Aşamayacağı sınırlarla kuşatılmıştır. Hiçbir kayıt,
sınır ve şart tanımaksızın dilediği gibi hareket edebilmek asla hakiki hürriyete
sahip olmak demek değildir. Bu olsa olsa ilkellik ve barbarlık olarak tavsif
edilebilir. Hayvanların hürriyetine sahip olanlar ilkel olan tiplerdir. Misal, Siyonistler ve Batılılar ilkel ve
barbar varlıklardır. Vahşi hayvanlardan farkları yoktur. Onlar şeytaniyet
düzenlerinin babasıdırlar ve olmayan özgürlüğü isterler. Devlet otoritesini sarsmak, yıkmak asla hürriyeti doğurmayacaktır.
Bilakis esaretlerin en ağırını tevlit edecektir. Binaenaleyh, başkaları
için kendi devletine meydan okumaya yeltenmek kalpsizlik, akılsızlık ve
çılgınlıktır. Ama insanların bu gerçeği algılayacak, anlayacak kapasiteleri
maalesef yoktur. Kalpsizliğin mahkûmu
edilen insanlar kalpsiz bir dünyayı arıyorlar. Devleti ortadan kaldırmak ve
devletçiliğe son vermek için kullanılan yegâne silah demokrasidir. Demokrasilerde
millet sadece bir gün, oyunu kullandığı gün, hür, beş yıl esirdir ama
devletçilik düzeninde millet bir ömür hürriyeti derinliklerine kadar yaşar.
Eğer algılayabilir, anlayabilir ve idrak edebilirsek, devletçilik, milletin
bekası adına girilebilecek ve yürünebilecek tek yoldur. Hiçbir şeyi sorgulamayı
sevmiyoruz. Böylece yanlış algıların tutsakları oluyoruz ve tehlikeli
yönlendirmelerin kurbanları derekesine düşüyoruz. ‘’Ayılmak mümkün ise bu sorgulamakla olacak’’ derken sonsuzcasına
haklıdır İsmet Özel üstat. Ne önyargılı
olalım, ne peşin hükümlü olalım, ne de sorgusuz sualsiz kabullenmelere ve
reddiyelere tevessül edelim.
Millet kendini hayali bir
özgürlüğe kaptırıyor ve herşeye isyan ediyor. Oysa millet neyin iyi neyin kötü
olduğuna tam karar veremez. Millet seçmekten haz alıyor belki ama neyi
seçeceğini tam bilemiyor. Millet iradesi dediğimiz şey, çoğunluğu teşkil eden alt
tabakanın iradesidir. Bu irade ne âlimin, ne filozofun iradesidir, bilakis
çoğunluğu cahil olan tabakanın iradesidir. Düşünenlerin değil, düşünmeyenlerin
iradesidir. Bir dava, bir ideal sahibi olanların değil, davadan da, idealden de
uzak olanların iradesidir. Bu irade,
kin, hırs, menfaat, taklit, sığlık gibi duygulardan müteşekkil bir iradedir. Yani
mukadderat tayin edecek kalibrede bir irade değildir. Ne saf bir iradedir ne de
yüksek dilekleri ihtiva eden bir iradedir. Ne umumi menfaati barındırır ne de
istikbali kuşatır. Millet, çoğunlukla, hayır ve şer konusunda da isabet
edemez. Madde ve mana ayrımını yapamaz. İçgüdülerinin esiridir. Yönlendirmelere
açıktır. İşte devlet ve devletçilik düşmanları, milleti çok iyi tahlil
ettikleri ve isabetli kararlar alamayacağına inandıkları için demokrasi illeti
ile milleti zehirliyorlar ve kirli emellerinin gerçekleştirilmesini
sağlıyorlar. Demokrasi bu yolla devletçiliği tahrip ediyor ve devleti çökertiyor.
Alık olmanın âlemi yoktur. Aklımız varsa kullanmalıyız. Küçücük aklımızla her
şeyi bildiğimizi, doğru yönde olduğumuzu sanmamalıyız. İllaki bir bilene
danışmakta fayda vardır. Danışacağımız mercilerde bellidir. Kitaptır, Önderdir, tarihtir. Ayrıca milletin kahir ekseriyeti, kendini
şaşırtan, cambazlık yapan, karanlık yerlerden kendisini yönlendiren fitne ve fesat
odaklarını da bilemez, fark edemez ve bunlara karşı tedbir alamaz. Devletini kaybetmiş,
devletçilik düzeni iflas etmiş bir milletin sürüden farkı yoktur.
İnsan iradesinin deruni gayesi; ideal hürriyet çerçevesinde kalarak, ideal devlete ulaşmak
ve devletçi paradigma temelinde ideal bir ahlak düzeni kurmaktır. Devletçilik,
asla kişiyi sınırlamaz. Hürriyetleri katletmez. Yaratıcılığı boğmaz. Büyük kahramanların
doğuşuna engel teşkil etmez. Bilakis tüm bunları en ileri ve en ideal düzeyde
temin eder. İnsan iradesinin en ileri ve
en ideal düzeyde esas ve ulvi gayesi; Allah’ı aramak, O’na kavuşmak ve
sonsuz huzura erişmektir. Ailesiz ve cemiyetsiz hürriyet, insanları, nasıl
hayvaniliğe yaklaştırıyorsa; devlet iradesine isyan eden, onunla bağlarını
koparan hürriyette ilkelliğe, barbarlığa ve anarşizme sürüklemektedir. Hürriyeti,
tüm sınırlardan, hudutlardan ve bağlardan arınmak olarak telakki edenler ruhi
sefalete mahkûm olmaktan, akıllarını yitirmekten, şahsiyetlerini çürütmekten
asla kurtulamazlar. Bu da onları psikopat olmaya doğru götürür. Ferdi hürriyete
tapmak, umumi hürriyetin katlini doğurmaktan başka bir sonuç vermez. Ferdi hürriyet
diye tutturmak, hem kendini, hem devletini, hem de devletçilik düzenini sarsmaktan
başka bir şey değildir. Batı’nın
değerlerini iflas noktasına getiren, ferdi hürriyet telakkisidir. Sömürücülük,
bu hürriyetin tevlit ettiği toplumsal hastalıklardan biridir ve en yıkıcısıdır.
Devlet otoritesinin zayıflamasını ve ferdi hürriyetlerin genişletilmesini
isteyenler, millet iradesinin erdiğini, devlet yapısının zayıfladığını ve bunların
yerinde zehirli güçlerin hâkimiyet kazandıklarını göreceklerdir. Eşitlik,
hürriyet gibi mevhumlar, Türk Milletini eritmek, bitirmek ve yok etmek için
kullanılan maskelerdir. Milletin evlatlarının bu tezgâhı fark etmeleri ve
kendilerine gelmeleri gerekir. Gelen felaket birimizi değil, hepimizi yok
edecektir. Bizim tarihimizin kahramanlarının tümü devletçi kişiliklerdir. Otoriteden
taviz vermemişlerdir hiçbir zaman. Hayali hürriyetlerin millet menfaatlerine
darbe indirmesine imkân tanımamışlardır. Devletsizlik ve devletçiliğe
muhalefet, zorbalığın anasıdır.
Devletimize sahip çıkmalıyız ve
devletçilik düzenini ikame etmeliyiz. Saçma
sapan hürriyetçilik hayalleriyle devletimizi zaafa uğratmamalıyız. Devletin ve
devletçiliğin iflasından kimlerin kazançlı çıkacağı ve daima kazançlı çıktığı gün
gibi aşikârdır. Bunu düşünemeyen beyine tükürmek icap eder. Büyük millet
mevhumu, büyük devlet mevhumundan kesinlikle ayrı düşünülemez. İkisi birbirini
destekleyen ve birbirine güç veren unsurlardır. İkisi de birbirinin hem sebebi
hem de sonucudur. Devlet iradesinin zayıfladığı yerde, millet arasında ki
bağlarda zayıflar ve her alanda güvensizlik baş gösterir. Millet hayatında
devlet elinin uzanamadığı yer olmaz, olmamalıdır. Böyle bir durum, devlet
denilen mekanizmada derin yaraların açılmasını tevlit eder. Devletçilik paradigmasının
iflasını intaç eder. Devlet otoritesine
düşman olan en tehlikeli unsur; büyük sermaye sahibi kodamanlardır. Devlet düşmanı
olan harici unsurlar, bunların destekleriyle ayakta durmakta ve devlete zarar
vermektedirler. Devletin olmadığı yerde kodamanların devleti vardır. Günümüzde insanlık
kasların, masaların kuşatmasındadır. Bu kuşatmalar yarılmalı ve selamet
sahiline ulaşılmalıdır acilen. Devlet, kudretini yıpratan hiçbir müdahaleye
aman vermemelidir. Kendisine diklenen başları hemen ezmelidir. İsyana yürüyen
ayakları yürüyemeden kırmalıdır. Kendisine karşı kin alevleri fışkıran
gövdeleri paramparça etmelidir. İnsan şahsiyetini derinden sarsan ağırlığı
ortadan kaldıracak, millet hayatını düzene sokacak tek çare, ruhi ve ahlaki bir
otoriteye teslim olmaktır.
Son tahlilde; devletimize sahip çıkmalıyız, devletçilik düzenini ikame
etmeliyiz. Ve bu dinamikleri canlarımız pahasına müdafaa etmeli ve korumalıyız.
Sayın devletim! Her şey senin için, ama
lütfen sende benim için ol!
NOT:
Müslüman Türk Milleti’nin ve Ümmetin
mukaddes Ramazan Ayları mübarek olsun. Allah, kötülükleri iyiliğe tedvir
eylesin. Huzur, mutluluk, sağlık versin. Kardeşlik köprülerimizi muhkem kılsın.
Barışın, paylaşımın ve umudun çoğalmasını nasip etsin. En güzel ve temiz
şekilde ikmal edip, Ramazan Bayramına en güzel ve temiz şekilde,
günahlarımızdan arınmış olarak kavuşmayı nasip etsin. Âmin. Şimdiden,
milletimin ve ümmetin bayramını en derin ve kalbi duygularla, düşüncelerle
kutluyorum. Özelde Türkiye’miz olmak üzere, genelde tüm Müslüman Milletlerin
ülkelerine bahar getirmesini diliyorum Yüce Allah’tan. Demokrasinin,
Kapitalizmin, Komünizmin ve her türlü Faşizmin yok olmasını temenni ediyorum. İnsanlığı
kasıp kavuran zalimlerin sonlarının gelmesini ve mustazafların gülmesini
diliyorum. Tüm İslam Milletlerinin, topraklarından zalim düşmanı kovmalarını,
başlarını ezmelerini ve kendi topraklarında kendi Milli Devletlerini inşa
etmelerini arzuluyorum. Allah, herkese
sağlık, mutluluk, başarı, huzur, neşe, sevinç versin. Vatanımızı, milletimizi,
devletimizi korusun, ahlakın ve adaletin egemen olduğu yerler eylesin,
kâfirlerin tuzaklarını boşa çıkarsın. Âmin.