Bir gerçek var mıdır? Tabi ya
vardır, olması gerekir. Gerçekten ayrı bir de gerçekliği olmak diye bir şey
vardır. Gerçekliği vardır bir şeyin ama gerçek değil sapıklıktır. Yani somut
olarak ortadadır, algılanır, hissedilir, düşünülür yani varlığı gerçekliktir ama
gerçek değildir yani kabul edilebilir değildir. Şöyle düşünelim; bir medyanın ve
o medya da köşe sahibi olmuş bir kişinin varlığı gerçeklik midir? Bunlara şüphesiz
evet deriz. Ama bu medya ve burada köşe sahibi olmuş kişinin temsil ettiği paradigma
gerçek değil sapıklık üzerindedir. Net olarak örneklersek; Hürriyet isimli
gazete ve o gazete de köşe sahibi olan Ertuğrul Özkök isimli zevatın varlığı
gerçekliktir ama bunlar gerçek üzerinde değil sapıklık üzerinde hareket
etmektedir. Dolayısıyla bunlara bakılarak ve inanılarak, Müslüman Türk
evlatları hakkında karar vermek ya da bunların tavassutu ile kardeşine
muhalefet etmek isabetli bir davranış değildir. Bunların ürettikleri haberlere
inanmak ve buradan yola çıkarak bir yargıya varmak kesinlikle dürüstlükle
bağdaşmaz. Müslüman’ım diyen bunu yapamaz. Yapıyorsa da Müslümanlıktan dem
vuramaz. Ya da Müslüman biri, kardeşine muhalefetini bu temel üzerine kuramaz. Kendisi
muhalefet edebilir belki ama bunlardan yola çıkarak muhalefet etmek asla ahlaki
değildir. Kardeşini uyarırsın, yanlışına icap eden yolla hayır dersin ama bu
tür sapıklık merkezlerine dayanarak kardeşini öldüremezsin.
Aynı şeyi Gezi olaylarıyla
ilgili de düşünebiliriz; Gezi Olayları denilen organizasyon bir gerçeklik
midir? Şüphesiz evet. Somuttur, algılanmakta, düşünülmekte, hissedilmektedir. Ama
gerçek değil sapıklıktır. Şöyle ki; Müslüman Türk evladı; polis kurşunlayamaz,
bu milletin hazinesini yağmalamak anlamına gelecek şekilde kaldırımları
sökemez, yolları tahrip edemez, kamu malına taammüden zarar veremez, esnafın
malını gasp ve tahrip edemez, PKK ile mahiyet olarak aynı minvalde olanlarla
bir arada bulunamaz, kâfiri güldürecek eylemler içinde bulunamaz, bu tür
eylemlere polis tarafından yapılan müdahaleyi haksız bulamaz, polisi insafsızca
tenkit edip itibarını zedeleyemez. Bu tür davranışlar gerçekçi davranışlar
değil sapıkça davranışlardır. Bunlar olmuş mudur? El cevap; olmuştur. Öyleyse Müslüman
Türk evladı bu tür sapıklıkların yanında yer alamaz ve bu davranışları haklı
göremez. Müslüman’ım diyorsa asla bunları onaylayamaz. Bu düşüncelerimizi temel
kaynaklara doğrulatabiliriz. Muhalefet edecekse illa, muhalefetini bu olaylarla
temellendiremez. Muhalefetinde ahlaklısı vardır. Bahusus Ülkücü kitle dinine,
devletine, milletine ve vatanına ihanet anlamına gelen bu tür eylemleri
onaylayamaz. Bu eylemlerden yola çıkarak muhalefet geliştiremez. Ülkücünün
muhalefeti ahlaklıdır, adildir, haysiyetlidir. Ülkücü alelade ve sıradan birisi
değildir ve olamaz. Kendisi gibi eylemi de, muhalefeti de özgündür, asildir,
büyüktür. Yani Ülkücü muhalefet edecem derken, kendisine de düşman olan odakların
saflarında yer almaktan hicap duyar. Ülkücü, muhalefetini temel ve kadim değerler
üzerinde şekillendirir.
Gök bir gerçek midir ve var
mıdır? Gözlerimiz görüyor, beynimiz algılıyor, kalbimiz hissediyor. Gözlerin
şahit olduğu görüntüleri hayal olarak değerlendirsek bile yine de varlıkları
algılanmakta, hissedilmekte, görülmekte ve düşünülmektedir. Hülasa; Gök’ün
varlığı hem gerçekliktir hem de gerçektir. İhanet var mı ve bir gerçeklik mi?
ihanetin karşısında sadakat var mı ve bir gerçeklik mi? Bir şeyin varlığının
gerçeklik özelliği olması, onun gerçek olması anlamına gelmez. İhanet,
gerçekliktir ama gerçek değil sapıklıktır. Sadakat, gerçekliktir ve gerçektir. İnsanların
hakkını yemek, malını çalmak ahlaksızlık mıdır ve gerçekliği olan davranışlar
değil midir? Ama gerçekliklerine rağmen, gerçek değil sapıklıktır bunlar. Yalan
da vardır ve varlığı bir gerçekliktir. Gerçeğin karşısındadır ve bir nevi
sapıklıktır. Misal, milletin malını çalmak, aile içi ve aynı cinsler arası
ilişkiler sapıklıktır. Varlığı bir gerçekliktir ama sapıklıktır. İnsan gerçeği
bilmeli, yaşamalıdır. Varlığı gerçek olan ama mahiyet itibariyle gerçeğin
dışında kalan sapıklıklardan el çekmelidir. Müslümanlar için tek bir gerçek
vardır ve onun dışında kalan her şey sapıklıktır. Bu gerçek; Kur’an’dır.
Kur’an’dan mülhem Sünnet’tir. Ve Kur’an’a ve Sünnet’e mahiyeti itibariyle tam
uygun olanlardır. Hem Müslüman olduğunu söylemek hem de sapıklıkları tasvip
etmek ahlaksızlıktır, cahilliktir. Müslüman, kim olduğunu, niçin var olduğunu,
nasıl hareket etmesi gerektiğini, nerede ve nasıl durması gerektiğini, kimin
için ve kime karşı mücadele etmesi gerektiğini bilen insandır. Kardeşini
uyarmadan öldürmenin cinayet olduğunu idrak eden insandır. Kardeşini uyarmayıp,
düşmanın yanına kaçan ve düşmanla birlikte kardeşine vuran asla Müslüman
olamaz. İslam’dan dem vuramaz. Bunu yapıyorsa şayet ahlaksızlık üzerinde
hareket ediyor demektir.
Komünizm bir gerçekliktir ama
mahiyeti yönüyle sapıklıktır. Faşizm bir gerçekliktir ama mahiyeti yönüyle
sapıklıktır. Siyonizmin emrinde ki sair izimler içinde geçerlidir bu kıstas. Buna
kimse de hayır diyemez ve hayır’ını sağlam temellerle temellendiremez. Çünkü
bunlar gerçeğin dışındadırlar ve gerçeğin dışında kalan her şey sapıklıktır. ‘’Gerçeğin dışında sadece sapıklık vardır.’’
Yunus-32. Bu yüzden bir Müslüman gerçeğin dışında kalan sapıklıklara tabi
olamaz, onları meşru göremez ve onlarla yaşamını tayin edemez. Hülasa; hem
Müslüman hem Komünist, hem Müslüman hem Faşist, hem Müslüman hem Kapitalist,
hem Müslüman hem Liberalist, hem Müslüman hem Anarşist, hem Müslüman hem
Kemalist, hem Müslüman hem Demokrasist vs. olunamaz. Bunu tüm izm’ler ve
ist’ler adına genelleyebiliriz. Buna karşı çıkmak, karşı çıkmaya yeltenmek
ancak cahillikle izah edilebilir. Çünkü İslamiyet durudur, nettir, parlaktır.
Asla karışık değildir. Şayet Kur’an bir gerçeklikse ve gerçekse ve gerçeğin
dışında da sadece sapıklığın var olduğunu buyuruyorsa tüm İzm’ler ve İst’ler
sapıklıktır. Çünkü bunların istisnasız tümü Kur’an’a muhaliftir, düşmandır. Yani
bir nevi gerçeğe muhaliftirler ve gerçeğin düşmanlarıdırlar. Öyleyse cahilliğin
âlemi yoktur. Saçmalamanın lüzumu yoktur.
Müslüman, İslamiyeti kabul
etmiş, benimsemiş, hayatını ona göre çizmiş, yolunu ona uygun belirlemiş
insandır. Mesela; sokak ortasında seks yapmak İslam’a uygun değildir ama tüm
izm’ler buna onay verirler. Oysa bu kirli eylem gerçeğin dışında kalmıştır ve
sapıklıktır. Bu eylem gerçek değildir ama bu eylemin bir gerçekliği vardır,
çünkü savunucuları ve uygulayıcıları bulunmaktadır ama bu eylem mahiyeti
itibariyle sapıklıktan başka bir şey değildir. Bunu, bizim, sapıklık olarak
görmememiz, algılamamamız bu eylemin sapıklık özelliğini yok etmez. Çünkü ferdi
bozucu ve toplumu ifsat edici bir özelliği vardır. Bozan ve ifsat eden her
şeyde sapıklıktır. Temiz bir kalbimiz, duru bir aklımız, sağlam bir vicdanımız
varsa yanılmamız zordur. Türk ve İslam düşmanı olanların var oldukları bir gerçeklik
midir? Peki, bu tipler özleri itibariyle gerçek üzerinde midir? Bilakis, sapıklık
üzerindedirler. Çünkü sapıklık üretim merkezi gibi çalışmaktadırlar. Hayatlarıyla
gerçeğin dışındadırlar ve gerçeğin dışında kalan her şey de sapıklıktır. Kendilerini
farklı tanıtmaları gerçeği değiştirmez, insanların inanması da insanların
cehaletini gösterir. Bilmiyorsan her şeye inanırsın. Zira kimliğine düşman
olmak, dinine düşman olmak, vatanını her nevi emperyalizme peşkeş çekme uğraşısında
bulunmak sapıklıktan başka bir şey değildir.
Müslüman kimliği, bizim
değişmez gerçekliğimiz, gerçeğimizdir. İslam’dan vazgeçemeyiz. Batılı
dostlarımız sevsin diye gerçekliğimize, gerçeğimize ihanet edemeyiz. Tüm
kültürümüz, medeniyetimiz, milliyetimiz, haysiyetimiz İslam’a bağlıdır. İslam
ile var olmuş, ayakta kalmışız. İslam ile kendimizi kabul ettirmiş, İslam
sayesinde dünyaya mühür vurmuşuz. Kardeşlik köprülerimizin temeli İslam ile
atılmıştır. İslam varken ne Siyonizm, ne komünizm, ne kapitalizm, ne
liberalizm, ne kemalizm, ne demokrasisizm, ne anarşizm, ne faşizm vardı; şimdi
bunlar var ama İslam yok. Oyunu görüyor musunuz? Sana verdiklerine bak, senden
aldıklarına bak. İşte bizim bitişimizin hikâyesinin özü, özeti budur. Etimiz
parçalanmış, tırnaklarımız sökülmüş, kalbimiz çıkarılmış, vicdanımız
çürütülmüş. Peki, bundan sonra direnecek gücümüz kalır mı? İslamiyet’in
hâkimiyetine karşı çıkmak, hâkimiyetine giden yolu karıştırmaya yeltenmek
sapıklıktır. İnsanlık, namusunu İslamiyet’e borçludur. Düşünsenize, Türkler
İslam olmasaydı ve Haçlı sürüleri gibi hareket etselerdi insanlık ne hale
düşerdi? Dünyada ki tüm mücadelelerin, kavgaların yegâne gayesi vardır; İslam’ı
yok etmek, İslam’ın ışığını söndürmek, İslami yönelimi, aydınlanmayı boğmaktır.
Peki, senin kavgan niçindir ey Müslüman? Biliniz ve unutmayınız ki; İslam yoksa
Türk yoktur. Türk yoksa İslam mazlumdur, yalnızdır.
Son tahlilde; kendimizi bilmeliyiz, gerçeği ve sapıklığı doğru tefrik etmeli ve
doğru yerde durmalıyız. Kimliğimize ve dinimize bile isteye düşmanlık
etmemeliyiz. Kardeşimize düşman olanın aynı zamanda bize de düşman olduğunun farkına
varmalıyız.
EKSTRA
BİR: MUALLİMLER: Hükümet üyeleri eğer dürüst iseler, mesuliyetli iseler,
idealist iseler ve haysiyet davacısı iseler, dini, devleti, vatanı, milleti ve
nesli düşünüyorlarsa şayet, muallimlerin düşen itibarlarını kaldırmalıdırlar. Çünkü
muallimlerin itibarını kaldırmak milletin, devletin, ülkenin itibarını
kaldırmaktır. Maatteessüf, bugün kü manzaraya baktığımız zaman, muallimlerin
çöp kadar itibarı, değeri yoktur. Bugünlerde bir pazarlık yapılmaktadır. Aslında
mahiyet yönünden böyle bir durum asla ahlaki değildir. Zira eğitimin pazarlığı
yapılamaz. Pazarlık yapılarak muallime itibar bahşedilemez. Pazarlıkla, neslin
kaderi tayin edilemez, vatanın istikbali, milletin istiklali kurtarılamaz. Pazarlıksız,
hesapsız, kitapsız, umarsız yapılmalıdır ne yapılacaksa. Bir masaya oturmadan,
sana layık olduğun mevkii veriyorum diyebilmelidir hükümet, bir milletin mimarı
olan muallimlere. Ki zaten artık ne yapılacaksa yapılmalıdır da. Zira muhtemel
bir girişim varsa muayyen odaklarca hazırlanan, bu girişimin içinde memur
sendikaları da olacaktır, olumsuz bir netice durumunda. Böyle bir durumda
kaybedenin kim olacağını tahmin etmeye bile gerek yoktur. Adaletiniz yoksa
kalkınmanızın hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Zira kalkınmak değil adalet
mutlu edecektir insanları. Muallimin itibarsızlaştırıldığı bir yerde itibarı
olan hiçbir şey yoktur. Muallimlerine kıymet vermeyen hiçbir kimse,
haysiyetten, ahlaktan, şereften bahsetmesin. Muallime kıymet vermeyenlerin,
neslin çürümesinden ve ahlaksızlıklara bulaşmasından şikâyete hakkı yoktur. Şikâyet
ediyorsa da, o gerçek bir düzenbazdır, sahtekârdır.
İKİ: BASKIN: Malum bir baskın yapıldı. İyi de oldu. Olması gerekirdi ve devamı
da gelmelidir. Zira devlet, artık, gücünü göstermelidir, bu milletin emeğini
sömürenlere, bu ülkenin kaderini siyonizme peşkeş çekenlere ve bu milletin
istiklalini imkânsız kılanlara karşı. Ama bu tür şeyler asla şahsi hesaplar
adına yapılmamalı, şahsi hesaplara göre yön bulmamalıdır. Böyle olursa şayet,
bunu yapan, bu milletin lanetini üzerine çeker. Eğer, küçük, ucuz, basit
politik hesaplar için herhangi bir haksızlığı örterseniz ve bu millete ihanet
ederseniz yazıklar olsun derim. İnsanım diye milletin karşısına çıkmayın derim.
Bu milletin bir ferdi, bu devletin bir vatandaşı, bu ülkenin bir karasevdalısı
olarak bunu yapanlara hakkımı helal etmem, zehir zıkkım olsun derim. Bu milletin
ruhuna, bedenine, ekmeğine, terine, kanına, yaşına muhalif olanları sırf kendi
hesabınız adına görmezlikten gelirseniz, ya da suçlu çıktığı halde
affederseniz, sömürüye dur demezseniz, adaletsizlik varda bunu engellemezseniz,
huzur-u mahşerde bu milletin hakkını ödeyemezsiniz. Cehennemin kızgın ve kızıl
alevlerinde yanarsınız ve bu dünyada da mutlaka karşılığını bulursunuz. Gerçeğe
ihanet edipte sapıklık üzerinde yol alırsanız, Allah’ın, müminlerin ve tüm
varlıkların lanetini üzerinize çekersiniz. Birileri bu millete ihanet ettiyse
bunun bedelini mutlaka ödemelidir. Bu milletin malını çaldıysa mutlaka geri
vermelidir, vermiyorsa zorla da olsa alınmalıdır. Bu dünya üç günlüktür ama bu dünyadan
öte başka bir dünya ve o dünya da sonsuz bir hayat vardır. O hayatta şerefli
bir mevkide bulunmak isteyen bu dünya da şerefli yaşamak zorundadır.
ÜÇ: PROVOKASYON: Mesela; birileri, üniversiteler açıldığında olaylar çıkarıp o
kargaşadan yararlanarak bir alevi bir Sünni, bir Türk bir Kürt genci öldürüp
hem aradaki uçurumu hem de kini kalıcılaştırmak isteyebilir mi ve şimdiden bu
tezgâhı hazırlayanlar yok mudur? Kimi karanlık mahzenlerde, kimi de İstanbul Boğazında
ki seferlerde bunu konuşuyorlar olamazlar mı? Devlet ve hassas kurumlar sonsuz
müteyakkız olmalıdırlar. Sol olayları çıkarır, sonra o kargaşada kendi
adamlarını vurur ve başkalarının vurduğunu iddia ederek halkın kinini,
nefretini o kesime kanalize eder ve hınçlandırır. Sol bunu hep yapmıştır ve bundan
böylede yapacaktır. Çünkü Sol başka bir işten anlamaz. Yalan söylüyorsam tarihe
bakınız. Kuseyri’yi kim katletmiştir ve kimlerin katlettiği söylenerek millet
ayaklandırılmıştır? En basitinden kaşarlanmış eski tüfek denilen Hasan Cemal’in
kitabından bakınız. Ki Sayın Bülent Ecevit’te yaşarken, Maraş Olaylarını Sol’un
tertiplediğini söylemedi mi ve bu yüzden kin oklarının üzerine doğrulmasına
neden olmadı mı? Elhamdülillah yalan söyleyerek öne çıkma ve yönlendirme derdim
olamaz. Bu kadar şerefsiz de değilim. Yegâne derdim; dinim, devletim, ülkem ve
milletimdir. Ayrıca bir de sendikal eylemeleri muhtemel eylemlere
eklemlediğiniz zaman ortaya çıkacak manzarayı siz düşünün! Aklını kullanmayan,
akılsız hareketler altında ezilir, yok olur gider!
DÖRT: HAÇLI RUHU ve DEMOKRASİ: Bu topraklar şerefsiz hainlerin yuvalandığı ve derin
ihanetlerin kol gezdiği topraklardır. Haçlı ruhu diridir, ölmemiştir. Haçlı
ruhu indinde tüm İslam Milletleri birdir ve yok edilmelidir. Yok, edilemiyorsa
köleleştirilmeli ve hadim kılınmalıdır. Bu yüzden de hedefleri doğrultusunda
demokrasi denilen laneti kullanıyorlar. İslam
Milletleri demokrasiyi zorbalıktan daha ehven sanıyorlar oysa zorbalığın
anasıdır demokrasi. Küfür tek millettir. Bu bilinmelidir. Tüm Haçlılar İslam
Milletlerine karşı ittifak halindedirler. Muhtelif memleketlerde ki, izm’ler ve
ist’ler de Haçlıların müttefikidirler. Haçlıların yegâne hedefi; İslam’ın yok
edilmesidir. Yeryüzünden ve insanlığın kalbinden silinmesidir. Türkleri yok
etmenin yegâne yolu da İslam’ı yok etmekten geçmektedir. Bugün tüm Ortadoğu’yu
saran ve sarsan hareketlenmelerin arkasında Haçlı Ruhu vardır, bu ruhu temsil
eden soysuz Batı vardır. Batı hiçbir şeyden bihaber değildir. Batılılardan
insanlık beklemek, insaf ummak, destek almak muhaldir, ahmaklıktır. Batı alçak
bir domuzdur. Ondan kötülükten başka hiçbir şey gelmez. Batı denilen itler
sürüsü, kendisini, dünyanın efendisi, medeniyetin mimarı olarak görür ve diğer
milletlere yüksekten bakar, onları insandan saymaz. Bunlar katıksız
hakikatlerdir.
BEŞ: BOMBA İDDİA: Bomba iddia replikleri dolaşıyor ortalıkta mütemadiyen. Mevki
sahibi olmuş koca adamlar safsatalarla, aptalca şeylerle iştigal ediyorlar. Ulan
o iddialar zaten muhtemel şeyler, siz asıl bomba iddiayı bu milleti, devleti,
ülkeyi yüceltip yükseltecek hamlelerle verin. Adalet konusunda verin. Mesela,
vekil maaşları düşüyor mu? Vekil sayısı azaltılıyor mu? Kodamanların hırsızlık malları
istimlâk ediliyor mu? Bankalara hadleri bildiriliyor mu? Ayasofya ibadete
açılıyor mu? Conin elçiliği bu ülkeden def ediliyor mu? Yerli ve yabancı tüm
özel okulların varlığına son veriliyor mu? Yabancılara tanınan özgürlükler
kendi ülkesinde Müslüman Türk Milletine tanınıyor mu? Özelleştirilen mülkler
yeniden millileştiriliyor mu? Kız Kulesi gibi tarih kokan yerler yabancılara
satılmaktan vazgeçiliyor mu? Öküzlük başa bela bebeğim!
ALTI: Artık ayyuka çıkmış malum bir Cami meselesi var. Şahsım adına o olayın ciddi olduğunu
ve gerçek olduğunu düşünüyorum. Ama herhangi olumsuz bir durum olmaması için
bazı şeylerin gündeme getirilmediğine inanıyorum ve böyle olmasının da iyi
olduğunu sanıyorum. Oraya girenlerin bazı şeyleri yapabileceğine inanıyorum. Zira
bir caminin saygınlığını göz ardı ederek oraya rastgele girenlerin orada bazı
şeyleri yapabileceği de muhtemelidir. Ama bir daha aynı durumun yaşanmaması
için, aynı sebepten herhangi bir camiye koşanlarında camiye kesinlikle alınmamasını
arzuluyorum. Zira cami, kendisinin varlığına düşman olanların sığınağı değildir
ve olamaz. Bu arda camilerin de asli vazifelerini yapmalarının önü açılmalıdır
artık. Hutbeler daha sağlam olmalıdır. Uyarıcı olmalıdır. Okul ve cami, bir
milletin uyanışında ve dirilişinde en önemli unsurlardır. Buna bir de kışlayı
eklerseniz, bir milletin muzaffer olmasının önünde hiçbir engel kalmaz. Hutbeler kesinlikle uyarıcı mahiyette
olmalıdır. Din tacirleri, politik düzenbazlar Kur’an temelinde
uyarılmalıdırlar. Ahlaksızlar, adaletsizler en sert şekilde ve Kur’an temelinde
uyarılmalıdırlar. Ki birleştirici olsun. Kur’an herkesin ittifak ve iltisak
noktasıdır. Bu yüzden Kur’an temelinde yapılan bir uyarıya kimse karşı çıkamaz.
Çıkıyorsa da zaten o düzenbazın, sahtekârın tekidir. Hatta daha ötesi bir haindir.
YEDİ: MHP-TÜRK-TÜRKLÜK: MHP’nin, TÜRK’ün ve TÜRKLÜK’ün dirilişi şarttır. Arka plana
düşürülen Türk Milleti yeniden ön plana çıkmalıdır ve sahneye inmelidir. Türk Milleti
arka plana düşürülmüştür. Bu netameli bir durumdur ve vahim sonuçlar doğurur. Bu
hareket, Türk Milletinin varoluş kavgasına indirilmiş bir darbedir. MHP özüne dönmelidir. Paradigmasını doğru temeller üzerinde
yeniden yapılandırmalıdır. Davasını kadim ve kök değerlere dayandırmalıdır. Pozitivist
temellerde şekillenmiş Milliyetçilik paradigmasından kurtulmalı, İslam üzerinde
şekillenmiş Milliyetçilik paradigmasına yönelmelidir. Yani varlığını olumlayan,
varoluşunun ve gönüllerde yer edinişinin sebebi olan kaynağa dönmelidir. Ki artık dönüyor da, zira bunun
sinyallerine her an şahit oluyoruz. TÜRK
özüne dönmelidir. Tarihine, dinine dönmelidir. Bunu hayatında
göstermelidir. Dostunu ve düşmanını iyi tanımalıdır. TÜRKLÜK artık dirilmelidir. Bilakis ne bu vatanın bekası ne de
ümmetin kurtuluşu mümkündür. Dört yanımız düşmanlar tarafından muhasara altına
alınmıştır. Dost bildiklerimiz düşmanlarla kol kola girmiştir. Kurtuluş kendi içimizde
ve dünyamızda sağlanacak birliktedir. MHP
deyince hemen irkilmeyin. Particilik yapıyorsun demeyin. Particilikle asla işim
olmaz. MHP nin dirilmesi, kendine
gelmesi, özüne dönmesi bu ülke, bu din, bu devlet, bu millet için hayati öneme
haizdir. Kim ne derse desin böyledir. Zira
MHP bu ülkede dominant unsurdur, bir yerde belirleyici yapıdır. Bugün karanlık
odaklar herhangi bir hamlelerinde MHP
yi ve ÜLKÜCÜ kitleyi yanlarında
bulacaklarına kati surette inansınlar, yemin ediyorum amansız bir şiddete
başvururlar ve dakikasında bu ülkenin kaderine hâkim olurlar. Evet, ideal
düzeyde, partilerden kurtuluş beklemiyorum ve beklemem. Partilerden adalet ve
ahlak düzeni getirmelerini de beklemiyorum. Ama partilerinde bu ülkenin katı
realitelerinden biri olduğunu, bu milletin kaderine etkide bulunduklarını
biliyorum, görüyorum, hissediyorum. MHP
maalesef bu milleten uzak bir yerlerde duruyor görüntüsü vermektedir ama biz MHP ye yaklaşmalı ve onu da kendimize
yaklaştırmalıyız. O kadar uzun süredir ve o kadar derinlemesine düşünüyorum ki
tüm bunları, inanın başka söyleyecek bir şey bulamıyorum, tüm tahlillerim,
tetkiklerim sonucunda. Ülkemiz maalesef vartanın eşiğindedir. Altımız günden
güne oyulmaktadır. MHP nereden
geldiğinin, nerede bulunduğunun ve nereye gittiğinin bilincinde olmalı ve ona
göre tavır belirlemelidir. Muhalefetini
de kendine özgün şekilde yapmalıdır. Düşmanların yol haritasına uygun olarak
telakki edilecek bir muhalefet etmemelidir. Bugün AKP ye düşman olanlar yemin ediyorum en arka planda MHP ye de düşmandırlar. Vatanseverliği Faşizm, dindarlığı
yobazlık olarak tavsif edenler MHP ye düşman mıdırlar, dost mudurlar Allah
aşkına? Birliğe ihtiyacımız var, ayrılığa değil. Zira ayrılıkların ne sonuçlar doğurduğunu
Ortadoğu bize en net şekilde göstermektedir. Ki ayrılık, sapıklıktır. Allah birdir
ve birliği ister. Allah tefrikayı yasaklar.
NOT:
Müslüman Türk Milleti’nin ve Ümmetin
mukaddes Ramazan Ayları mübarek olsun. Allah, kötülükleri iyiliğe tedvir
eylesin. Huzur, mutluluk, sağlık versin. Kardeşlik köprülerimizi muhkem kılsın.
Barışın, paylaşımın ve umudun çoğalmasını nasip etsin. En güzel ve temiz
şekilde ikmal edip, Ramazan Bayramına en güzel ve temiz şekilde,
günahlarımızdan arınmış olarak kavuşmayı nasip etsin. Âmin. Şimdiden,
milletimin ve ümmetin bayramını en derin ve kalbi duygularla, düşüncelerle
kutluyorum. Özelde Türkiye’miz olmak üzere, genelde tüm Müslüman Milletlerin
ülkelerine bahar getirmesini diliyorum Yüce Allah’tan. Demokrasinin,
Kapitalizmin, Komünizmin ve her türlü Faşizmin yok olmasını temenni ediyorum.
İnsanlığı kasıp kavuran zalimlerin sonlarının gelmesini ve mustazafların
gülmesini diliyorum. Tüm İslam Milletlerinin, topraklarından zalim düşmanı
kovmalarını, başlarını ezmelerini ve kendi topraklarında kendi Milli
Devletlerini inşa etmelerini arzuluyorum.
Allah, herkese sağlık, mutluluk, başarı, huzur, neşe, sevinç versin.
Vatanımızı, milletimizi, devletimizi korusun, ahlakın ve adaletin egemen olduğu
yerler eylesin, kâfirlerin tuzaklarını boşa çıkarsın. Âmin.