GÂVUR...

Özgür DENİZ - 31.08.2013

Gâvura güvenilmez. Güvenmeyeceksin! Gâvura güvenen öküz gibi bir şeydir. Gâvur ne Türk’ü ne de İslam’ı sevmez. Sever göründüğüne inanmayacaksın! Senin en temel vazifen: Türk’ün varoluşunu ama İslam ile birlikte varoluşunu sağlamaktır, bu yüce hedef uğrunda varlığını ortaya koymaktır. Bu uğurda ödemen gereken bir bedel varsa gözünü kırpmadan bu bedeli ödemektir. Zira Türk’ün ve İslam’ın yok olması ya da etkisiz kalması demek; insanlığın bitmesi ve dünya hayatının çıkmaza girmesi demektir. Sen gâvura namusunu bile teslim etsen, yine de onun gözünde tehlikelisindir. Alıkların buradan bir şey çıkarması ve doğru bir sonuca ulaşması zordur. Bu söylemi saçmalık olarak görebilirler ama onlar kendi varlıklarının sebebini bile bilemeyecek kadar saçmadırlar. Ancak kendi kardeşini kendinden iğrendirirsin gâvura yaklaşmakla ve ona inanmakla. Gâvur Türk’e ve İslam’a ne kadar zarar verirse, bu onun için büyük kârdır. Kendi dininden iğrenip kendi varlığına düşman olan ideolojilerin peşine düşenler, kendi Önderine düşman olup önder bozuntularına tapanlar, kendi milletinden utanıp yabancıların önünde eğilenler, kendi devletinin çıkarını gözeteceğine yabancı ülkelerin çıkarları için eylemde bulunanlar gâvurun ta kendisidirler.

 

Gâvurun düşmanlığı ezeli ve ebedidir. Gâvurun uşaklarından da fayda gelmez. Bu nede olsa bendendir, fayda gelebilir diye düşünmeyeceksin. Kardeşinin yanlışını düzelteceksin, bir yanlış yüzünden gâvurun insafına sığınmayacaksın, saflarına katılmayacaksın. Gâvur kimdir peki? İlk evvelde, İslam’ın ve Türk’ün düşmanıdır. Gâvur, Türk’e ve İslam’a kesinlikle düşmandır. Zaten Türk’e ve İslam’a düşman olanlar gayr-i milli unsurlardır ve gayr-i milli unsurların tümü gâvurluktur. Hatta Arap’ın da düşmanıdır. Cami, ecdat, tarih, millet, devlet, vatan, marş, bayrak, asker, polis, milli istihbarat, töre ve bilumum maddi-manevi değerlerin düşmanıdır. Gavur bir tarafıyla mülkü tekelinde bulundurur, diğer tarafıyla ise mülkün sözde düşmanı kesilir. Bu gavurun insanlığa kurduğu en tehlikeli tuzaktır. Bu tuzağı fark edebilmek ve boşa çıkarabilmek için gövdenin üstünde ki kafayı kullanabilmek şarttır. Yani gâvur özünde yabancıdır, asla yerli değildir. Yerli görünebilir ama değildir. Düşmanlık yapmıyormuş gibi sunar kendini ama düşmanlığın alasını yapar. İçten bozar ve yıkar. Türk gibi tanıtır kendini ama Türk’e öyle darbeler vuruyordur ki bunu fark etmen için Türk’ü bilmen ve adam gibi Türk olman gerekir.  Müslüman gibi tanıtır kendini ama Müslüman’a öyle darbeler vurur ki bunu fark etmen için İslam’ı bilmen ve adam gibi Müslüman olman gerekir.

 

Alevi-Sünni, Türk-Kürt kavgası çıkarmak için çalışanlar gâvurdurlar ya da onun tohumlarıdırlar. PKK denilen illetin boy vermesini en başında sağlamış olanlar ve PKK mikrobunun tamamıyla yok edilmesi için tüm varlığını ortaya koymayanlar gâvurun ta kendisidirler. Ahlakın bozulması için çalışanlar gâvurun ta kendisidirler. Din yolunda gayret gösterenlere yobaz, vatan uğrunda savaşanlara faşist diyenler gâvurun ta kendisidirler. Bileceksin kardeşim. Bilmiyor ve bilmek için mücadele etmiyorsan koyun gibi güdüleceksin. Niyetleri sezeceksin. Eylemler niyetleri açık eder. Eğer bir kişi ki, kendi halinde, elinden geldiği kadar namusluca yaşıyor, vatanı için elinden geleni yapmaya gayret ediyorsa, bu kişiye faşist diyen gâvurdan ya da onun tohumundan başkası değildir. Aynı şekilde masumca, şereflice dini yaşama gayretinde olan birine yobaz demek gâvurluktur. Zaten bir kişi ki ne kadar da vatan ve din uğruna mücadele ettiği söylenen bir kitlenin içinde de yer alsa, eğer özünde namussuzsa ona faşistte, yobazda demezler. Bu ülkede faşist ve yobaz diye özünü taşıyanlara ve yaşayanlara derler. Gâvur ya da tohumları namusluca yaşayanları yıpratmaya çalışırlar, namussuzu ise kendilerine maşa yapmaya çalışırlar. Binaenaleyh, sahtekârlıkları fark etmeliyiz.

 

İçkiyi vb. kötülükleri kasıtlı olarak yaygınlaştıranlar ya gâvurdurlar ya da gâvurun uşaklarıdırlar. Misal, Amerika denilen alçak şeytan gâvurdur, onun emelleri doğrultusunda hareket eden bazı Arap liderleri de bu gâvurların maşalarıdırlar yani bir nevi gâvurdurlar. Gâvuru en net şekilde eylemlerinden tanırız. Gâvur, yerli olan ne varsa hepsine düşmandır. O gayr-i milli bir unsurdur. O Türk’ün hem bedenine hem de ruhuna düşmandır. Kaostan beslenir. Çürümüşlükten beslenir. Çürüttüğü kadar diridir. Kaos yarattığı kadar güçlüdür. Kan aktığı kadar zengindir. Gâvurun en büyük düşmanı Türk’tür. Yok etmek için kavga verdiği yegane varlık Kur’an’dır. Bu yüzden sürekli Türk’ü Kur’an’dan, Kur’an-ı Türk’ten ayırmak için çalışır. Gâvura karşı ancak millilikle kendini savunabilir, koruyabilirsin. Anlaşılır ifade ile Milliyetçi olmak zorundasın. Bu İslam’ı saf dışı bırakmak ya da İslam’a muhalif bir çizgi izlemek değildir. İslam ile genel de tüm ümmetin varoluşu sağlanır ama Milliyetçilikle özelde kendi varoluşunu temin edersin. İslam, özgürlük dinidir diye, milli dayanaklarını yıkacak hamlelerde bulunamazsın. Bunu yapmak ahmaklıktır. Gâvur sana bu telkinleri yapacaktır. Sen Osmanlı’sın diyecektir, İslam özgürlüktür diyecektir ve senin milli varlığa zıt işler yapmanı isteyecektir. Oysa yapmanı istedikleri işler özünde senin yok oluşuna neden olacaktır. Burada ki ince noktayı görmek, sezmek, algılamak, anlamak ve idrak etmek gerekir. Gâvurun oyunları hep bir adım ilerisi içindir. Şu an yaptığı bir şeyi niçin yaptığını ancak iş işten geçtikten sonra fark edersin. Yapılmasını istediği bir şeyin niçin yapılmasını istediğini çok sonra anlarsın ama fayda etmez artık. Bu yüzden gâvurun oyunlarına dikkat edeceksin.

 

İslam özgürlük dinidir diye yanlış hamleler yapmayacaksın. İslam’ın özünü boşaltmayacaksın. Türk kimliğini zedelemeyeceksin. Anayasandan Türk kimliğini çıkarıp atmaya yeltenmeyeceksin. Çok dilli eğitim saçmalığını savunanlara geçit vermeyeceksin. Osmanlı olma hayallerine kapılmayacaksın ama Osmanlıya da saygı duyacak, ondan besleneceksin. Dünya gerçekliğinden bihaber olmayacaksın. Eğitim sistemini kimliğin ve dinin temelinde yeniden yapılandıracaksın. Laf edenlere aldırmayacaksın. Ermenicilik, şuculuk, buculuk yapanları hoş görmeyeceksin. Bu milletin alın terini sömüren şerefsiz ve soysuz pislikleri asla başıboş bırakmayacaksın ve çaldıklarını fazlasıyla geri alacaksın. Kundakta ki bebekleri bilinçli ve şuurlu şekilde katledecek kadar alçalmış olan, hayvandan bile daha aşağı derecede bulunan yaratıkları asla affetmeyeceksin. Evlatlarına dinini öğretmekten geri durmayacaksın. Millet sanki bin parçaymış gibi sürekli bütünün unsurlarını diline dolamayacaksın. Çünkü bu topraklarda yaşayanların genel bir kimliği vardır, o da Türk kimliğidir. Beğenmeyen ya haddini ve hududunu bilecektir ya da defolup gidecektir. Bu kimlik bozulduğu zaman, bu din bozulur, vatan bozulur, bozulmayan hiçbir şey kalmaz.

 

Son tahlilde; gâvurlara ve uşaklarına karşı teyakkuz halinde bulunmak zorundayız. Bu millete karşı yapılan gâvurlukları sezmek, gereken önlemi almak zorundayız. Bir ve beraber olmak ve gâvurlara direnmek zorundayız. Türk’ü ve İslam’ı yeniden daha sahici şekilde buluşturmak, kavuşturmak ve tek beden kılmak zorundayız. Varolmak, var kalmak ve tarih sahnesinde yeniden yer almak ve insanlığın mukadderatına etkide bulunmak zorundayız. Hülasa; ruhumuzun kaptanlığında aklımızı kullanmak zorundayız.

 

 

EKSTRA

 

BİR: Stratejik noktalar kaybedilmemelidir. Bir adam kötü olabilir ama en kötüden yine iyidir. Kötü olduğu zaman bütün kaybedilmeyebilir ama en kötü olduğu zaman her şey kaybedilebilir. Kötü, en kötü ile terbiye edilemez. Ruha düşman olana beden emanet edilemez. Bedene düşman olanın da ruhu kararmıştır. Hem bedeni sağlam hem ruhu temiz birileri elbette vardır ya da var olmalıdır. Kötünün üzerinde durduğu yer yine senin kalabilir ama en kötünün üzerinde durduğu yer ise zaten kaybedilmiş demektir. Ama biz yinede iyi olanları bulmak ve emaneti onlara teslim etmek zorundayız. Onlar da kendilerini daha güçlü, donanımlı, etkin şekilde gösterebilmelidirler. Akıl, aziz ve muhteşem bir nimettir.

 

İKİ: Darbe kötüdür. Çünkü darbe tiranlığı doğurur. Darbe tekelciliktir. Millet düşmanlığıdır. Paylaşım düşmanlığıdır. Darbelerin arkasında sermaye vardır. Haddizatında darbeler, özünde birer sermayedar işidir. Her darbede bunlar kazanmışlardır ama millet hep kaybetmiştir. Darbeciler kodamanların piyonudurlar. Zira kazananlar kodamanlardır her darbede. Bu yüzden darbe lanetlenmesi gereken bir harekettir. Millet için en iyisi devrimdir, ihtilaldir. Çünkü devrimde herkes kazanır, darbede ise birkaç kodaman ve onların piyonu olan ve darbede rol alan ordu mensubu kazanır. Ama devrim milli olmalıdır, yerli olmalıdır. Bilakis sonu felakettir.

 

ÜÇ: Ülkemiz, milletimiz ve gençliğimiz gizli muhasara altındadır. Günden güne kan kaybetmektedir. Yapay, sığ ve geçici çözümler çare olmamaktadır. Bahusus, İstanbul’umuz alarm vermektedir ama hissedebilene. İslamcı olarak tavsif edilenler hâkimiyet alanlarının genişlemesiyle ve sözde özgürlük alanlarının açılmasıyla çok büyük yanlışlara imza atmaktadırlar. Sözde özgürlük adına yapılan hamlelerden bu millet bir hayır görmemiştir, görmeyecektir, zaten göremezde ama Türk ve İslam düşmanları sonuna kadar nemalanmaktadırlar. Bir an önce silkinmeli ve kendimize gelmeliyiz. Kendi çıkarlarımız için büyük resmi gözden çıkarmak ahmaklıktır. İstanbul, mutlaka ve mutlaka yeniden fethedilmelidir!

 

DÖRT: Herkes muallim oluyor ama muallim bir türlü herkes olamıyor. Ne garip. Burada maarife, muallime, talebeye kurulmuş soysuzca bir tuzak vardır ama fark edecek beyin yoktur. Bu yüzden de eğitimimiz ve gençliğimiz özüne bir türlü dönemiyor. Millet kendine gelemiyor. Devlet yapısı sağlam temeller üzerinde yükselemiyor. Hakeza herkesten Milli Eğitim Bakanı oluyor ama bir türlü muallimden Milli Eğitim Bakanı olmuyor. Türk Milleti, acilen kendi Eğitim Sistemini kurmalıdır ve şu anki sisteme bir son vermelidir. Bu şeyler niçin böyle oluyor. Çünkü Milli Eğitim devlet okullarıyla ilgilidir genel itibariyle. Ama devlet okullarında milletin çocukları okumaktadır. Bu yüzden de eğitim bir türlü düzeltilmemektedir. Kodaman çocukları ise özel okulda okumaktadırlar. Binaenaleyh, eğitimin sefaleti onları ilgilendirmemektedir. Türk Çocuğu! Bu lanet tuzağı, tuzağı kuranların başlarına geçir ve mukadderatını mahveden oyunu boz. Bu lanet sistem acilen tamamıyla kaldırılıp atılmalıdır. Bu sistem Türk’ün öz ruhuna düşmandır. Türk’ün varlığına, hâkimiyetine, güçlenmesine düşmandır. Türk’ün kimliği ve dini ekseninde yeniden yapılandırılmalıdır eğitim sistemimiz.

 

BEŞ: İslam Milletlerinin başına o milletten görünen ama o millete düşman olan bir it geçiriyorlar. O ite öyle bir zulüm yaptırıyorlar ki, milletin iflahını kesiyorlar. Nihayet güya o milletlere acıyorlarmış gibi müdahale etmeyi konuşuyorlar. O milletlerin de müdahaleyi haklı görmelerini ve müdahaleye tepkisiz kalmalarını sağlıyorlar. Oysa baştaki itin zulmü zaten malum müdahaleye kapı açmaktır, o müdahaleyi meşru kılmaktır. Zira o it, müdahale yapmak isteyen domuzlar sürüsünün itidir. Yapılan zulüm kontrollü bir zulümdür. Yapan itte ayarlanmış bir ittir. Maalesef Müslümanlar kitaplarını kaybettiler, böylece kendilerini kaybettiler ve kayboldular. İyiyi kötüyü bilemez, ayrıt edemez oldular. Münafıklık kadar lanet bir şey yok. Müslümanları düşmanın kucağına yine kendinden bildikleri itiyor. İşte münafıklık bu yüzden ağır cezalıktır. Kâfirden, kâfirlikten tehlikelidir.

Tarih: 31.08.2013 Okunma: 679

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?