‘’Ey
iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslâm’a) girin. Şeytanın
adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.’’ Bakara 208
‘’Hani
biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi
saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı.
Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı
ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için
ne kötü bir bedeldir!’’ Kehf
50
Evet biz Türk’üz ama kökten
Türk’üz, sonradan Türk olanlardan değiliz. Türklüğe zarar vermek için Türk
olanlardan değiliz. Bu yüzden gerçek Türk ile çakma Türk arasında sonsuz fark
vardır. Biz İslam’a dostuz ve İslamsız anlamsızız ama çakma Türkler İslam
düşmanlarıdırlar ve İslamsız olunca bir değer kazanacaklarına inanırlar. İslam’ın
terakkiye mani olduğunu düşünürler. Kimliksizdirler, kişiliksizdirler,
karaktersizdirler. Mesela; Batılı olmanın adamlık olduğunu sanırlar. Çağdaşlaşmayı
marifet bilirler. Kimliksiz oldukları için her kimliğe girebilirler. Batıdan gelen
her şeye sorgusuz, sualsiz evet derler. Bir dertleri, inançları, idealleri,
davaları yoktur. Her şeyleri dünyadır. Dünyasız bir hiç olduklarını düşündükleri
için tüm güçleri ile dünyaya sahip olmaya çalışırlar ve dünyaya sahip olanların
önlerinde eğilirler. Hayatlarında Türklük ve İslam, hiçbir zaman öncelikli
gündem olmamıştır ve olmazda. Bilakis Türklüğe ve İslam’a ne kadar düşman varsa
onlarla dostluk kurmaya gayret etmişlerdir zımnen. Türk’e ait olmayan ne varsa
Türk’e aitmiş gibi göstermişler ve milletin benimsemesini sağlayarak milleti
bir yerlere köle kılmışlardır. Gerçek Türk evladı, kendini Türk Milletinin
mukaddesatının bekçisi olarak görür ve Türk Milletinin mukadderatından kendini
sorumlu tutar. Türk kimliğine muhalefet edemez, kimliği tahrip ve tahrif edici
unsurları tanır ve yok etmek için mücadele verir. Kimliğini bilen, kimliğinin
bilinciyle yaşar, kimliğine muarız olanları fark eder ve onların bozucu
etkisine kapılmaz. Düşman, ahlakını bozamadığı ve kimliksizleştiremediği
milletlere asla hükmedemez. Türk olarak bizler, her yönden dolu gibi yağan
saldırılara maruz bulunmaktayız. Gerçek Türkler olarak bizler, bugün, çakma
Türklerin ihanetleri öne sürülerek düşmanın kucağına itilmek isteniyoruz. Millete
bu ihanet kabullendirilmek isteniyor. Böyle bir ihanete göz yummamalıyız. Kimliğimizi
temsil edemeyenlerin yanlışlıkları yüzünden kimliğimize gösterilen düşmanlık
ancak kanı bozukluk olarak algılanır. Bizler yani Türk evlatları, ahlakı iman
yapmış, Allah’a hesapsız teslim olmuş bir memleketin ve milletin sahipsiz
varlığının yegâne sahipleri olarak, kanlı ellerin, kirli dillerin huzurunda diz
çökertilmek isteniyoruz. İslam’ın, Türklüğün ve hakikatlerin düşmanı olan bu
güruhun arkasında pusu kuran karanlık odak ise siyonisttir. Bizler, bize düşman
olanların gerçek çehrelerini tanımaktayız. Bize düşman olan ruh, mazide
ezdiğimiz Haçlı Ruhu’dur. Bu ruhun cazibesine kapılmış ve bizden olmayan ama
kendisini bizden olarak tanıtan ruhlarda bu karanlık ruha hizmet etmektedirler.
Önemli olan beyinlerde
taşındığını sandığımız fikirler değildir, hayatın tam orta yerine dökülen
eylemlerdir. Beyninde Türk ve İslam olduğunu sanıyorsan ama eylemin bu yüce
değerlerle uyuşmuyorsa, senin Türklüğünde, Müslümanlığında yalandır. Ve bizlerin
ilk bakacağı yer eylemlerdir. Söylemler daima yanıltıcıdırlar. Zira söylemek
kolay ama yapmak zordur ve bizler zoru başarana odaklanmalıyız. Türk olarak
bizler tarihin en acı çeken insanlarıyız. Zevk diye bir şey söz konusu olmamıştır
hayatımızda. Çünkü hep mesul hissetmişizdir kendimizi yekpare insanlığa karşı. Dünyanın
bir ucunda ki insanın derdini derdimiz bilmişiz ve çare için koşmuşuz. Ama Türk’ün
karşısında ki cepheler ise saltanat sürmüşlerdir. Fütursuz, hesapsız, kitapsız
yaşamışlardır. İnsanlık muzdaripken, onlar mesutturlar. Bu gerçekleri görmek,
algılamak ve anlamak zorundayız, eğer gerçekten kurtulmak ve yeniden insanlığın
karşısına çıkmak istiyorsak. Küfür cephesi asla yalnız değildir. Memleketlerin
farklı olması emellerin farklı olması anlamına gelmez. Hak cephesi nasıl tek
millet ise, küfür cephesi de tek millettir. Bugün içeride ki Türk ve İslam
düşmanlarının, dışarıda ki Türk ve İslam düşmanlarından nokta kadar farkları
yoktur. Her devirde, yüzlerce yıllık Haçlı Ordusunun ruh ve zihniyetinin izini
taşıyan silahlarla Türk’ün mukaddesatına tazyikatta bulunulmaktadır. Bizler,
millet varlığını yaşatıcı olarak neyi görüyor ve yaşatmak istiyorsak,
karşımızdakiler bizi ondan koparmak istiyorlar. İnsanlık için kendini kurban
eden Türk Milleti, şimdi düşmanlar karşısında kurbanlık olarak görülmektedir
ama küfür cephesinin zaferi için. Evet biz Türk’üz ve kendimizi bilmeden,
tanımadan, anlamadan asla kederlerimizi yok edip, kaderimizi çizemeyeceğiz. Bizim
kaderimizi bize bırakmak istemiyorlar. Çünkü bu, kendi kaderlerini istedikleri
gibi çizemeyecekleri anlamına geliyor. Kendimizi bilmezsek, kendimizi asla
koruyamayız. Kimliksiz olan aynı zamanda rotasızdır da. Kimliksiz olan sünger
gibi emicidir, her şeyi çeker, emer, yutar.
Bugün bizler kimliğimizden
uzaklaştırılıp, kimliğimizi unuttuğumuz için bize sunulan her zehri kolayca içebiliyoruz.
Dilimiz katledildi, değerlerimiz hoyratça ezildi, kaynaklarımız düşmanlarımıza
peşkeş çekildi, siyasetimiz zalim ellerce dizayn edildi. Kimliğimizin içi
boşaltıldı, ifade ettiği anlam bozuldu, tahrip ve tahrif edildi. Her şey kalıba
mahkûm kılındı. Öz itildi, unutturuldu. Böylece Türklük anlayışımızda, İslam
düşüncemizde harap oldu ve bunun sonucunda Müslüman Türk bitap düştü. Günden güne
daha tehlikeli saldırılara maruz kalmaktayız. Dün hem Türk’ün hem de İslam’ın
düşmanları bizleri ezmeye çalışmışlardı, bugünde kendini Müslüman olarak
pazarlayanlar bizleri ezme gayretindedirler. Türk evladı uyanmadıkça ve kendi
özüne dönmedikçe, kendilerini birbirlerine zıtmış gibi gösteren bu iki cephe
arasında sıkışıp kalmaya ve ezilmeye devam edecektir. Dün Türklüğü, devleti ve
milleti İslam’dan ayırmaya çalışmışlardı, bugünde farklı şekilde İslam’ı Türklükten
koparmaya gayret etmektedirler. Oysa ne Türklük, ne millet ve ne de devlet
İslam’dan ayrılabilir, kopabilir. Bunu hala anlamayan kafalar bulunmaktadır. Bu
iptidai cemiyet mantığı ve yontulmamış vahşet zihniyeti ezilmedikçe Türkler
olarak bizlere huzur yoktur. Bir cephe kendini güya Müslüman olarak sunar ve
Türklüğü gözden düşürmeye çalışır, diğer cephe de güya kendini Türk olarak
sunar ve İslam’ı gözden düşürmeye çalışır. Bunların birbirlerinden zerrece
farkları yoktur. Birbirlerinin rezil birer kopyasıdırlar. Her ikisi de
emperyalizmin birer uydusudurlar. Birileri geldi Türklüğü ve İslam’ı yıktı
geçti, şimdi birileri o yıkıntılar üzerinden kendi emellerini gerçekleştirmek istiyorlar,
düşmanlar lehine. Bizler ne dünde egemen olan ama bugün egemenliklerini
başkalarına kaptırmış olanlara güvenebiliriz ne de bugün egemen olmaya çalışan
zihniyete güvenebiliriz. Bizler Türkler olarak ancak kendimize ve Allah’a
güvenebiliriz. Dündekiler manevi değerlerimizi yıkıp geçmişlerdi, bugünküler
ise maddi değerlerimizi yıkıp geçmek istemektedirler. Maddi ve manevi
değerlerimizi mezcederek savunmaları gerekenler ise kendilerini savunmaktan
bile acizdirler, savunabilecek yürekler ise kahpece susturulmuşturlar.
Türkler olarak bizler fert fert
uyanmalıyız, dirilmeliyiz ve kendimize gelmeliyiz. Bunu ırk bağlamında
değerlendirmemeliyiz asla. Zira Türklük tarihi bağlamda ele alınmalıdır ve öyle
algılanmalıdır. Irk bağlamında ele almak ve öylece algılatmak isteyenler
Türklüğün en sinsi düşmanlarıdırlar. Bunlara karşı sonsuz uyanık olmak icap etmektedir.
Türkler olarak bizler, dilimizle,
dinimizle, geleneklerimizle, kültürümüzle yeniden buluşmak ve bu kadim
temellerimizin diriltici nefesiyle soluklanmak zorundayız. Bizim kodlarımızla
oynanmıştır. Genlerimizle oynanmıştır. Dilimiz katledilmiş, başka dillerin
kölesi olmuşuz. Dinimiz bozulmuş başka dinlerin oyuncağı olmuşuz. Geleneklerimiz
tahrif edilmiş başka geleneklerin müptelası olmuşuz. Kültürümüz unutturulmuş,
başka kültürlerin sömürgesi olmuşuz. Kimliğimize düşman kılınmışız, başka
kimliklere dost olmuşuz. Ama bu gerçeklerden de maalesef ki uzağız, hiçbir şey
bilmiyoruz. Oysa zamanında bilgiyle güç ve hürriyet elde etmişiz. Bugün bilgimiz
yok tutsağız ve zayıfız. Tutsak olanlar, kaderlerinin ağlarını kendileri öremezler.
Her şeyinle başkasına aitsen, kaderini de başkası tayine der. Her şeyinle
kendine aitsen kaderinde senindir. Sen, konuşan dil, yaşayan gelenek, hâkim
kültür, canlı din ve taşıdığın kimliksin. Öyleyse kendini bilmelisin ve kendine
dönmelisin. Artık, milletin mukaddes ve pak sinesinde infial doğuracak ilim,
bilim, hakikat ve siyaset suikastlarına son verilmelidir. Türk Milletinin engin
ve derin sabrı zorlanmamalıdır. Millet kendisine ihanet edenleri hiçbir zaman unutmamıştır
ve yine unutmayacaktır. Hesap günü mutlaka gelecektir. Emanete ihanet
edenlerden emaneti geri almıştır ama teslim ettiği ellerin doğru eller olmadığı
çok çabuk anlaşılmıştır. Bizler, insanlığın hayat ve kuvvet kaynağı olan Türk
Milletiyiz. İnsanlığın umutları için her cephede at sürmüş, cihad meydanlarında
kâfire kılıç sallamışız.
İşte biz böyleyiz, biz Türk’üz.
Türklüğümüz dilimizde değildir, gönlümüzün en dip derinliklerinde, en mutena
köşelerindedir. Bizler konuşmayız, yaşarız. Bizler durmayız koşarız. Bizler hiçbir
engel tanımayız aşarız. Bizler durgun duramayız coşarız. Bizi bilen bilir. Bilmeyene
ise hatırlatmak vazifemizdir. Bizler bir yerde köy çocuklarıyız, tabiatın
kucağında yaşamışız ama şehirler kurmuş ve şehirlere nizam vermişiz. Bizler medeniyet
kurucularız. Bizler barbarlardan insanlığı kurtarıcılarız. Bizler güneşin
battığı yerden değil doğduğu yerden olanlarız. Bizler havayız, suyuz, toprağız,
güneşiz. Mazluma dost, zalime düşmanız. Dosta su, düşmana ateşiz. Bizler kucağında
çocuğunu, sırtında mermisini taşıyan annelerin evlatlarıyız. Bizler minarelerin
müminleriyiz. Bizler mabetsiz şehirlerin tutsağı değil mabetlerin
müdavimleriyiz. Dilleri kesenlerden değil konuşturanlardanız. Köyleri yıkıp,
yakanlardan değil mamur edenlerdeniz. Hem fert hem de millet hayatımızda
harpsiz günümüz yoktur. Hayatı cihad biliriz ve öyle yaşarız. Şerefsiz,
merhametsiz ve seciyesiz harplere karşı cihadla geçmiştir ömrümüz. Ve nice
şerefsiz, merhametsiz, seciyesiz taarruzlara kılıçla, fikirle, ahlakla,
şerefle, haysiyetle, ilimle, bilimle karşı koymaya karar vermişizdir. Bizim kimliğimiz
vardır, derdimiz vardır, davamız vardır, değerlerimiz vardır. Biz Müslümanız ve
Türküz. Allah’a sözümüz vardır, Önderimize sözümüz vardır, ecdadımıza sözümüz
vardır, vicdanımıza sözümüz vardır. Milletimize sözümüz vardır, devletimize ve
vatanımıza sözümüz vardır. Önümüze dünyaları yığsalar yine de davamızdan
vazgeçmeyiz, vazgeçemeyiz. Eğilmeyiz, sözümüzden dönmeyiz. Son hücremiz diri
kaldığı müddetçe bu mukaddes davadan ayrılmayacağız. Varlığımız; Allah’ın
davasına, Peygamberin davasına, ecdadın davasına feda olsun. Elhamdülillah
Müslümanız ve Türküz, böylede kalacağız, kalmak için savaşacağız. Dostta,
düşmanda böyle bilsin.
ÖNEMLİ DETAYLAR:
BİR: Bilinsin ki, ‘’Nefret Suçu’’
denilen şey Siyonizmin işine yarayacaktır ve böyle bir teşebbüste zaten zımnen
siyonizme çalışmaktır. Ne kadar da
kendinizi Siyonizme muhalefet olarak göstermeye çalışsanız da. Bu aynı zamanda
İslam ve Türklük Davasına da ihanettir.
İKİ: ESKİLERDEN (bunları biliyorsunuz) de, YENİLERDEN (bunları
öğreniyorsunuz) de ne Türklüğe ne de İslam’a zerre fayda gelmez, gelmeyecektir
de. Bunlar Türklüğe ve İslam’a hizmetten beridirler. Bilakis tahminsiz zararlar
vermişlerdir, vermektedirler.