İnsan
kendisini bilmiyor, tanımıyor. Böyle olunca da bildiği ve tanıdığı hiçbir şey
olmuyor. Nihayetinde de aldanışlar silsilesinin ebedi tutsağı olarak yaşam
sürüyor. Allah akıl vermiş ama o başkalarının aklını kullanıyor. Allah kitap
göndermiş ama o başkalarının kitabını okuyor, sözlerini dinliyor. Böylece de
ritmi bozuk, rotası belirsiz bir hayat yaşıyor. Etrafında olup biten hiçbir
şeyi fark edemiyor, algılayamıyor, anlayamıyor, kavrayamıyor. Sürü psikolojisi
ile hareket ediyor. Dinlemeyi de sevmiyor. Biliyormuş gibi yapıyor. Bilmediği
ortaya çıkınca kızıyor. Değişmekten korkuyor. Alışkanlıklarından vazgeçemiyor.
Çünkü yeni olana talip olunca yeni bir dünyaya atılacağını ve orada
tutunamayacağını, bocalayıp kalacağını biliyor. Her şeyi bilmek istiyor,
bilemeyince çıldırıyor. Her yerde olmak istiyor, olamayınca bunalıma giriyor.
Her değişime hazır olması gerektiğini düşünüyor ama bunu gerçekleştirecek
olanın yine kendisi olduğunu düşünemiyor. İnsan aslında bu dünyada baki olamayacağını
bildiği için kahroluyor. Ama baki olduğu zaman neler yaşayacağını hiç
akletmiyor. İnsanın aklı çoğu şeye yetmiyor ama yetsin istiyor. Varlığını
çepeçevre saran yetersizlik acısı bitsin istiyor. Faniliği kabullenmek zor.
İnsan düşünmüyor. Çünkü düşünmek eninde sonunda fanilik hissini doğuruyor. İnsanın
içinde ki fırtına, değişmez hakikati kabullendiği zaman dinecek ama bunu idrak
edemiyor. Biliyor ama idrak edemiyor. Bilmek çözüm değil, idrak etmek icap
eder. Zira kabullenmek idrak etmenin bir neticesidir. Yeknesak bir hayat
yaşıyor insan. Bir fasit daire içinde kıvranıyor. Sürekli maddeye saldırıyor.
Ama madde onu tüketiyor, o maddeyi tüketmesi gerekirken. Oysa maddeye
saldırdığı gibi bilgiye saldırması gerekiyor insanın, eğer hayata ve kendine
egemen olmak istiyorsa. İnsan eziliyor ama hayatı boyunca ezenlere özeniyor.
Yalan yaşıyor. Maddenin kalıbına göre yaşıyor ve yaşadıklarına şaşıyor. Sathi
düşünceleri ve akıl yürütmeleriyle övünüyor. Derinlere dalamıyor, derinlerde
gizlenmiş sırları alamıyor. Hayatın anlamını bulamıyor, bir türlü kendisi
olamıyor. Derinlere daldığını, anlamı bulduğunu sanıyor. Aslında bilmek
istiyor. Fakat bunu gizliyor. Sessiz bir mücadele veriyor bu uğurda. Bildiği
sanılsın diye konuşmaya çalışıyor, bir şeyler karalıyor ama olmuyor. Çünkü
olması için dolması gerekiyor. Gerçekte acı bir çaresizliğin mahkûmu insan. Sloganlarla
tüketiyor kendini. Papağanlıkla yok ediyor üretim gücünü. Sıradanlıkla
farklılığını eziyor. İnsan, gerçek anlamda, ancak ideolojilerden, partilerden
ve şeyhlerden kurtulduğu gün özgür olacak, kendine dönecek, kendini bulacak ve
ayağa kalkacak. Bilgiye açılan yolun önünde ki en büyük engeller bunlardır
çünkü. Aklı kullanmanın önünde ki en tehlikeli barikatlardır bunlar. Kendi
dilini bilmeyen kendi türküsünü söyleyemez. Başka dilleri de tanıyıp,
anlayamaz. Kendi dilini ve türküsünü üretemeyen özgürlüğe koşamaz, ışığa
ulaşamaz. Başka diller ve türküler tutsak eder. Tıpkı başka kafaların tutsak
ettiği gibi. Allah sana kafa vermiş, o kafaya akıl koymuş. Peki, niçin
kullanmıyorsun? Sana verilen kitabı okusan yolunu daha kolay bulacaksın belki
de ama hiç denemedin bunu ve denemekten korkuyorsun. Yaşadıklarını bile
yorumlayamıyorsun. Yorumlamak için başka akıllara ihtiyaç duyuyorsun. Ah be
insan! Sen hala uyuyorsun.
Azıcık kafanı
yorsan olmaz mı ey insan kardeşim?!? Hadi Yüce Allah’ın verdiği en kıymetli
nimet olan aklımızı biraz kullanalım. Hepsi de yaşını başını almış insanlar,
politik hayat sarmalında ömür tüketmiş insanlar. Hala da etkinler ve aynı
yoldalar. Düne kadar direndikleri, var olma koşulu olarak gördükleri bir konuda
kuzuya döndüler. Çünkü aptalca aslanlık yapmanın saçmalığını fark ettiler. Peki,
ama niçin bunca zaman direndiler ve bu devletin, milletin, ülkenin gücünü
tükettiler, zamanını çaldılar, terakkisini katlettiler? Sorgulamayacak mıyız,
buradaki derin sahteliği ve ihaneti faş etmeyecek miyiz yani? Hayır, madem kuzu
gibi kabullenecektiniz, ki olması gereken buydu ve oldu, aslında çokta önemli
olmadığını, varlık yokluk kavgası sebebi olamayacağını fark edecektiniz niçin
bunca zaman direndiniz? Yazık olmadı mı uçup giden zamana, çalınan umutlara,
tükenen hayatlara, bozulan psikolojilere? Kıyamet mi koptu? Ama rant kavgası
içindi tüm bunlar? Şimdi tükürmek gerekir aslında bir yerlere ve lanet olsun
deyip terk etmek gerekir oraları. Ama ah be insan, sen yapamıyorsun bunu ve hep
sömürülüyorsun, sonrada bağırıp duruyorsun. Ha sadece kuzu olmuşları mı sorgulayacağız?
Elbette ki hayır. Kuzuluktan aslanlığa terfi ettiğini sananları da
sorgulayacağız. Onlara da diyeceğiz ki; senin adaletin yoksa saçlarını kapatmanın
da hiçbir anlamı yoktur. Eğer dini sadece başını kapatmak olarak anlıyorsan
yazıklar olsun sana ve kirletiyorsun dini. Kanmayacağız dostlar, duygusal
yaklaşmayacağız. İnadına soracağız, sorgulayacağız ve niyetleri açık edeceğiz?
İstismara asla fırsat vermeyeceğiz. Aklımızı kullanacağız. Artık derinlerde
gizlenen gerçeğin, her iki tarafça da rant kavgası olduğu gerçeği olduğunu fark
edeceğiz. Ve hayatlarımızı ortaya koyarak birilerini kazandırmayacağız. Girilemediği
zamanlarda kazanan biz değildik, girildiği zamanda kazananlar yine biz
olmayacağız. Bunu mutlaka fark etmemiz icap ediyor. Bu yüzden koyun gibi
davranmamalıyız. Maskelere aldanmamalıyız.
Yine kafanı
kullan ve düşün ey insan! Sen çoksun ama azlar seni eziyor, aldatıyor, yiyor. Ve
sen bu azlara gönüllü köle olmayı kabul ediyorsun. Çünkü azların kurdukları
tuzakları fark edemiyorsun. Nokta kadar azınlık, okyanus kadar çoğunluğu
yönetiyor, kullaştırıyor, sömürüyor. Seni büyülü bir dünyanın tam orta yerine
bırakıveriyor ve kenara çekiliyor. Sen orada kaybolup gidiyorsun. Kendinden
uzaklaşıyor, kendine düşman oluyorsun ve düşmanına benziyorsun. Seni ideoloji
silahıyla avlıyorlar. Sen onları kendinden sanıyorsun. Aldanıyorsun,
aldatılıyorsun. Oysa onların düşünceleri yoktur, fikirleri yoktur, dertleri,
davaları yoktur. Onlar gücün kölesidirler ve güç için savaşırlar. Onlar için
bir damla kan, bir damla petroldür. İdeolojiler, onları için, sizleri
sömürmelerine yardım edecek birer araçtırlar. Sen onları çağdaş sanırsın, laik
sanırsın, onların cumhuriyeti sevdiklerini sanırsın, kendini de bu konumda
görerek onların yanlarında yer alırsın ama aldanırsın. Çünkü yalandır bunlar.
Onlar sadece parayı severler. Seni sevmediler, sevmezler, sevmeyecekler. Sen
ayrıl, maskelerinden sıyrıl ve kendine gel ey insan!
Kullan aklını
ve düşün yine kardeşim! Sen benim kardeşimsin, canımsın, sana ihanet etmiyorum
bilmelisin. Ne yaptılar? Mafya filmleri yaptılar ve o filmlerde ki tavırlarla,
görüntülerle seni bir yerlere düşman etmek istediler. Sen bugün o filmler
hücrelerine işlediği için düşmansın vatan diyen insanlara, asla bilginle değil
düşman değilsin. Çünkü bildiğin bir şey yok. Sadece izlediklerin, gördüklerin
var. İşte bu kadar. Aynı şekilde sahte imamları izleye izleye düşman kesildin dine
ve dindara. Bilginle değil. Ve bugün tutsak oldun sana gerçekten düşman
olanların elinde. Kaçtın sana dost olanlardan. Bilemedin dostunu ve düşmanını.
Çünkü hiçbir zaman kendi aklını kullanmadın. Yalanlarla yanıltıldın,
aldatıldın.
Bilmelisin ki;
görünmeyen bir güç bizleri sömürüyor. Partiler eliyle, ideolojiler eliyle,
sanatçılar eliyle, diziler eliyle, basın eliyle, sosyete denilen çapulcular ve
cahiller eliyle. Bilmelisin, görmelisin. Tüm partiler yalan, tüm ideolojiler
sahte. Sanatçılar yalancı, diziler lağım çukuru, sosyete şaklaban ve sahtekâr,
basın tam anlamıyla bir köpek. Sanatçı denilen şebekleri ve diğer pislik
odaklarını siz besliyorsunuz cehaletinizle. Onların aptallıklarına alın
terlerinizi akıtıyorsunuz. Bir şebeğe adeta tapıyorsunuz. Bunu akıllılık
sanıyorsunuz. Çünkü aklınız yok, var olanı da kullanmıyorsunuz. Onların
pislikleriyle, kusmuklarıyla besleniyorsunuz. İç dünyanız mikrop kapıyor,
kirleniyor ve derununuzda ki anlamı öldürüyor. Böylece içi boş bir kütüğe dönüyorsunuz.
Artık istenilen şeklin verilebileceği bir maddeye dönüyorsunuz. Bu aptallara
inanıyorsunuz, bağlanıyorsunuz ama dininize inanmıyor, kimliğinizden
kopuyorsunuz. Bunu da bir şey sanıyorsunuz. Dine tam dönmedikçe asla
kurtulamayacaksınız. Din sizi kendinize getirecektir. Partilerin dinine değil,
şeyhlerin dinine değil, Allah’ın dinine döneceksiniz. İşte o zaman gerçekten
özgürleşeceksiniz. İhtiyacınızın ne olduğunu bilecek, ihtiyacınız olmayan ama
ihtiyacınızmış gibi gösterilen sahteliklerden yüz çevireceksiniz ve
sömürülmekten kurtulacak, alın terinizi kendi kardeşlerinizle paylaşacaksınız. Ve
sizi sömüren maskeli itlerin saltanatını yok edeceksiniz. Cesaretiniz var mı
buna? Yoksa, sahtekârlığa da lüzum yok.
NOT:
MARMARAY projesinin hayata geçirilmesinde
katkısı olanlara kalbi teşekkür etmek üzerimize vazifedir ve en derin, en kalbi
teşekkürlerimizi de sunuyoruz. Allah razı olsun. Yürekten midir, yoksa rant
için midir bilemeyiz ve en doğrusunu Allah bilir ama Sayın Cumhurbaşkanımız
Abdullah Gül beyefendinin MARMARAY
PROJESİNİN açılımını yaparken Besmele çekmesi dikkatimi çekti ve ekran
başında alkışladım. Kayda değer bir olaydı. İlk defa bizzat Besmele çekilerek
icra edilen bir eyleme şahitlik ettim. Allah ülkemiz, devletimiz, milletimiz ve
ümmetimiz için hayırlara vesile kılsın. Âmin. Ha bu arada şunu da belirtmeden
geçemem. Bu bir lütuf değildir. Bir vazifedir ve ifa edilmek zorundaydı ve ifa
edildi. Yani minnet duymaya gerekte yok. Ama şu taraftan bakabiliriz. Elinde imkân
varken bir şeyler yapmayanlara karşı, yapanlar elbette takdir edilmelidir. Bu
arada bir Besmele çekmekle de Müslüman olunmadığının bilincindeyiz elbette.
Besmele çekti pirüpak oldu diyecek ya da öyle görecek halimiz yok.
Elhamdülillah Yüce Rabbimizin verdiği akılla hareket ediyoruz. Saflığın,
alıklığın lüzumu yok. Yani bir kusur işlenirse, bir Besmele yüzünden o kusuru
görmeyecek değiliz. Böyle yaparsak sürüleşiriz ve sürekli sömürülürüz.