AH BE İNSAN!...

Özgür DENİZ - 01.11.2013

İnsan kendisini bilmiyor, tanımıyor. Böyle olunca da bildiği ve tanıdığı hiçbir şey olmuyor. Nihayetinde de aldanışlar silsilesinin ebedi tutsağı olarak yaşam sürüyor. Allah akıl vermiş ama o başkalarının aklını kullanıyor. Allah kitap göndermiş ama o başkalarının kitabını okuyor, sözlerini dinliyor. Böylece de ritmi bozuk, rotası belirsiz bir hayat yaşıyor. Etrafında olup biten hiçbir şeyi fark edemiyor, algılayamıyor, anlayamıyor, kavrayamıyor. Sürü psikolojisi ile hareket ediyor. Dinlemeyi de sevmiyor. Biliyormuş gibi yapıyor. Bilmediği ortaya çıkınca kızıyor. Değişmekten korkuyor. Alışkanlıklarından vazgeçemiyor. Çünkü yeni olana talip olunca yeni bir dünyaya atılacağını ve orada tutunamayacağını, bocalayıp kalacağını biliyor. Her şeyi bilmek istiyor, bilemeyince çıldırıyor. Her yerde olmak istiyor, olamayınca bunalıma giriyor. Her değişime hazır olması gerektiğini düşünüyor ama bunu gerçekleştirecek olanın yine kendisi olduğunu düşünemiyor. İnsan aslında bu dünyada baki olamayacağını bildiği için kahroluyor. Ama baki olduğu zaman neler yaşayacağını hiç akletmiyor. İnsanın aklı çoğu şeye yetmiyor ama yetsin istiyor. Varlığını çepeçevre saran yetersizlik acısı bitsin istiyor. Faniliği kabullenmek zor. İnsan düşünmüyor. Çünkü düşünmek eninde sonunda fanilik hissini doğuruyor. İnsanın içinde ki fırtına, değişmez hakikati kabullendiği zaman dinecek ama bunu idrak edemiyor. Biliyor ama idrak edemiyor. Bilmek çözüm değil, idrak etmek icap eder. Zira kabullenmek idrak etmenin bir neticesidir. Yeknesak bir hayat yaşıyor insan. Bir fasit daire içinde kıvranıyor. Sürekli maddeye saldırıyor. Ama madde onu tüketiyor, o maddeyi tüketmesi gerekirken. Oysa maddeye saldırdığı gibi bilgiye saldırması gerekiyor insanın, eğer hayata ve kendine egemen olmak istiyorsa. İnsan eziliyor ama hayatı boyunca ezenlere özeniyor. Yalan yaşıyor. Maddenin kalıbına göre yaşıyor ve yaşadıklarına şaşıyor. Sathi düşünceleri ve akıl yürütmeleriyle övünüyor. Derinlere dalamıyor, derinlerde gizlenmiş sırları alamıyor. Hayatın anlamını bulamıyor, bir türlü kendisi olamıyor. Derinlere daldığını, anlamı bulduğunu sanıyor. Aslında bilmek istiyor. Fakat bunu gizliyor. Sessiz bir mücadele veriyor bu uğurda. Bildiği sanılsın diye konuşmaya çalışıyor, bir şeyler karalıyor ama olmuyor. Çünkü olması için dolması gerekiyor. Gerçekte acı bir çaresizliğin mahkûmu insan. Sloganlarla tüketiyor kendini. Papağanlıkla yok ediyor üretim gücünü. Sıradanlıkla farklılığını eziyor. İnsan, gerçek anlamda, ancak ideolojilerden, partilerden ve şeyhlerden kurtulduğu gün özgür olacak, kendine dönecek, kendini bulacak ve ayağa kalkacak. Bilgiye açılan yolun önünde ki en büyük engeller bunlardır çünkü. Aklı kullanmanın önünde ki en tehlikeli barikatlardır bunlar. Kendi dilini bilmeyen kendi türküsünü söyleyemez. Başka dilleri de tanıyıp, anlayamaz. Kendi dilini ve türküsünü üretemeyen özgürlüğe koşamaz, ışığa ulaşamaz. Başka diller ve türküler tutsak eder. Tıpkı başka kafaların tutsak ettiği gibi. Allah sana kafa vermiş, o kafaya akıl koymuş. Peki, niçin kullanmıyorsun? Sana verilen kitabı okusan yolunu daha kolay bulacaksın belki de ama hiç denemedin bunu ve denemekten korkuyorsun. Yaşadıklarını bile yorumlayamıyorsun. Yorumlamak için başka akıllara ihtiyaç duyuyorsun. Ah be insan! Sen hala uyuyorsun.

 

Azıcık kafanı yorsan olmaz mı ey insan kardeşim?!? Hadi Yüce Allah’ın verdiği en kıymetli nimet olan aklımızı biraz kullanalım. Hepsi de yaşını başını almış insanlar, politik hayat sarmalında ömür tüketmiş insanlar. Hala da etkinler ve aynı yoldalar. Düne kadar direndikleri, var olma koşulu olarak gördükleri bir konuda kuzuya döndüler. Çünkü aptalca aslanlık yapmanın saçmalığını fark ettiler. Peki, ama niçin bunca zaman direndiler ve bu devletin, milletin, ülkenin gücünü tükettiler, zamanını çaldılar, terakkisini katlettiler? Sorgulamayacak mıyız, buradaki derin sahteliği ve ihaneti faş etmeyecek miyiz yani? Hayır, madem kuzu gibi kabullenecektiniz, ki olması gereken buydu ve oldu, aslında çokta önemli olmadığını, varlık yokluk kavgası sebebi olamayacağını fark edecektiniz niçin bunca zaman direndiniz? Yazık olmadı mı uçup giden zamana, çalınan umutlara, tükenen hayatlara, bozulan psikolojilere? Kıyamet mi koptu? Ama rant kavgası içindi tüm bunlar? Şimdi tükürmek gerekir aslında bir yerlere ve lanet olsun deyip terk etmek gerekir oraları. Ama ah be insan, sen yapamıyorsun bunu ve hep sömürülüyorsun, sonrada bağırıp duruyorsun. Ha sadece kuzu olmuşları mı sorgulayacağız? Elbette ki hayır. Kuzuluktan aslanlığa terfi ettiğini sananları da sorgulayacağız. Onlara da diyeceğiz ki; senin adaletin yoksa saçlarını kapatmanın da hiçbir anlamı yoktur. Eğer dini sadece başını kapatmak olarak anlıyorsan yazıklar olsun sana ve kirletiyorsun dini. Kanmayacağız dostlar, duygusal yaklaşmayacağız. İnadına soracağız, sorgulayacağız ve niyetleri açık edeceğiz? İstismara asla fırsat vermeyeceğiz. Aklımızı kullanacağız. Artık derinlerde gizlenen gerçeğin, her iki tarafça da rant kavgası olduğu gerçeği olduğunu fark edeceğiz. Ve hayatlarımızı ortaya koyarak birilerini kazandırmayacağız. Girilemediği zamanlarda kazanan biz değildik, girildiği zamanda kazananlar yine biz olmayacağız. Bunu mutlaka fark etmemiz icap ediyor. Bu yüzden koyun gibi davranmamalıyız. Maskelere aldanmamalıyız.

 

Yine kafanı kullan ve düşün ey insan! Sen çoksun ama azlar seni eziyor, aldatıyor, yiyor. Ve sen bu azlara gönüllü köle olmayı kabul ediyorsun. Çünkü azların kurdukları tuzakları fark edemiyorsun. Nokta kadar azınlık, okyanus kadar çoğunluğu yönetiyor, kullaştırıyor, sömürüyor. Seni büyülü bir dünyanın tam orta yerine bırakıveriyor ve kenara çekiliyor. Sen orada kaybolup gidiyorsun. Kendinden uzaklaşıyor, kendine düşman oluyorsun ve düşmanına benziyorsun. Seni ideoloji silahıyla avlıyorlar. Sen onları kendinden sanıyorsun. Aldanıyorsun, aldatılıyorsun. Oysa onların düşünceleri yoktur, fikirleri yoktur, dertleri, davaları yoktur. Onlar gücün kölesidirler ve güç için savaşırlar. Onlar için bir damla kan, bir damla petroldür. İdeolojiler, onları için, sizleri sömürmelerine yardım edecek birer araçtırlar. Sen onları çağdaş sanırsın, laik sanırsın, onların cumhuriyeti sevdiklerini sanırsın, kendini de bu konumda görerek onların yanlarında yer alırsın ama aldanırsın. Çünkü yalandır bunlar. Onlar sadece parayı severler. Seni sevmediler, sevmezler, sevmeyecekler. Sen ayrıl, maskelerinden sıyrıl ve kendine gel ey insan!

 

Kullan aklını ve düşün yine kardeşim! Sen benim kardeşimsin, canımsın, sana ihanet etmiyorum bilmelisin. Ne yaptılar? Mafya filmleri yaptılar ve o filmlerde ki tavırlarla, görüntülerle seni bir yerlere düşman etmek istediler. Sen bugün o filmler hücrelerine işlediği için düşmansın vatan diyen insanlara, asla bilginle değil düşman değilsin. Çünkü bildiğin bir şey yok. Sadece izlediklerin, gördüklerin var. İşte bu kadar. Aynı şekilde sahte imamları izleye izleye düşman kesildin dine ve dindara. Bilginle değil. Ve bugün tutsak oldun sana gerçekten düşman olanların elinde. Kaçtın sana dost olanlardan. Bilemedin dostunu ve düşmanını. Çünkü hiçbir zaman kendi aklını kullanmadın. Yalanlarla yanıltıldın, aldatıldın.

 

Bilmelisin ki; görünmeyen bir güç bizleri sömürüyor. Partiler eliyle, ideolojiler eliyle, sanatçılar eliyle, diziler eliyle, basın eliyle, sosyete denilen çapulcular ve cahiller eliyle. Bilmelisin, görmelisin. Tüm partiler yalan, tüm ideolojiler sahte. Sanatçılar yalancı, diziler lağım çukuru, sosyete şaklaban ve sahtekâr, basın tam anlamıyla bir köpek. Sanatçı denilen şebekleri ve diğer pislik odaklarını siz besliyorsunuz cehaletinizle. Onların aptallıklarına alın terlerinizi akıtıyorsunuz. Bir şebeğe adeta tapıyorsunuz. Bunu akıllılık sanıyorsunuz. Çünkü aklınız yok, var olanı da kullanmıyorsunuz. Onların pislikleriyle, kusmuklarıyla besleniyorsunuz. İç dünyanız mikrop kapıyor, kirleniyor ve derununuzda ki anlamı öldürüyor. Böylece içi boş bir kütüğe dönüyorsunuz. Artık istenilen şeklin verilebileceği bir maddeye dönüyorsunuz. Bu aptallara inanıyorsunuz, bağlanıyorsunuz ama dininize inanmıyor, kimliğinizden kopuyorsunuz. Bunu da bir şey sanıyorsunuz. Dine tam dönmedikçe asla kurtulamayacaksınız. Din sizi kendinize getirecektir. Partilerin dinine değil, şeyhlerin dinine değil, Allah’ın dinine döneceksiniz. İşte o zaman gerçekten özgürleşeceksiniz. İhtiyacınızın ne olduğunu bilecek, ihtiyacınız olmayan ama ihtiyacınızmış gibi gösterilen sahteliklerden yüz çevireceksiniz ve sömürülmekten kurtulacak, alın terinizi kendi kardeşlerinizle paylaşacaksınız. Ve sizi sömüren maskeli itlerin saltanatını yok edeceksiniz. Cesaretiniz var mı buna? Yoksa, sahtekârlığa da lüzum yok.

 

NOT:

 

MARMARAY projesinin hayata geçirilmesinde katkısı olanlara kalbi teşekkür etmek üzerimize vazifedir ve en derin, en kalbi teşekkürlerimizi de sunuyoruz. Allah razı olsun. Yürekten midir, yoksa rant için midir bilemeyiz ve en doğrusunu Allah bilir ama Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül beyefendinin MARMARAY PROJESİNİN açılımını yaparken Besmele çekmesi dikkatimi çekti ve ekran başında alkışladım. Kayda değer bir olaydı. İlk defa bizzat Besmele çekilerek icra edilen bir eyleme şahitlik ettim. Allah ülkemiz, devletimiz, milletimiz ve ümmetimiz için hayırlara vesile kılsın. Âmin. Ha bu arada şunu da belirtmeden geçemem. Bu bir lütuf değildir. Bir vazifedir ve ifa edilmek zorundaydı ve ifa edildi. Yani minnet duymaya gerekte yok. Ama şu taraftan bakabiliriz. Elinde imkân varken bir şeyler yapmayanlara karşı, yapanlar elbette takdir edilmelidir. Bu arada bir Besmele çekmekle de Müslüman olunmadığının bilincindeyiz elbette. Besmele çekti pirüpak oldu diyecek ya da öyle görecek halimiz yok. Elhamdülillah Yüce Rabbimizin verdiği akılla hareket ediyoruz. Saflığın, alıklığın lüzumu yok. Yani bir kusur işlenirse, bir Besmele yüzünden o kusuru görmeyecek değiliz. Böyle yaparsak sürüleşiriz ve sürekli sömürülürüz.  

Tarih: 01.11.2013 Okunma: 649

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?