Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Gemi dolusu,
Tır dolusu silah ve mühimmat!
Nereye gidiyor?
Suriye’ye… Suriye’deki silahlı muhaliflere…
Ama yakalanıyorlar…
Birer ihbar sonucu!
Kim ihbar ediyor?
İşte, Türkiye de bu sualin cevabını arıyor!
Bu silahları ihbar edenler sıradan vatandaşlar olabilir mi? Hele, Ege’nin uluslar arası sularındaki bir gemiyi!
Hemen hemen imkânsız!
Taraf’ın, 12 Kasım tarih ve Hüseyin Özay imzalı haberine göre; ihbarcı olarak üç şüpheli var: İran, Suriye ve sıkı durun; Amerika!
Sadece şu haberde bile Amerika’nın İran ve Suriye’yle aynı hizada durması çok çarpıcı değil mi?
Elbette ihbarda açıkça ülke adı geçmez… Bu işler devletlerin istihbarat örgütleri ve ajanları marifetiyle yürütülür.
Peki, Amerika, Suriye muhaliflerine giden silahları niçin ihbar etsin?
Bir an evvel Esad’ın düşmesini istemiyor muydu?
Artık pek istemediği anlaşılıyor!
Sebep?
Daha radikallerinin, daha fazla bela olabileceklerin başa gelmesinden korktuğu için! Bu korku Amerika’yı hem İran’a, hem Esad’a gittikçe yaklaştırıyor gibi!
ABD’nin Suriye’yle aynı hizaya gelmesinin bir sebebi de Rusya Devlet Başkanı Putin olabilir.
Bizzat Amerikan dergi ve gazeteleri, Putin’i “dünyanın en etkili lideri” olduğunu kabul etmediler mi?
Elbette dünyanın en etkili lideri, ABD yönetimini Suriye’yi anlamak konusunda etkilemiştir.
x x x
TÜRKİYE İHBARCIYI NEDEN ARIYOR?
Habere göre; “Her iki operasyon da Türkiye’yi zor durumda bıraktı. Operasyonlarla birlikte Türkiye Suriye’deki muhaliflere özelikle El Kaide bağlantılı örgütlere silah yardımı yapan ülke konumuna geldi.”
Çok tuhaf!
Başta Amerika, bütün Batı’yla “Esad’ı indirme ortaklığı”ndan, şimdi, aynı Batı tarafından Esad muhaliflerine “silah yardımı yapan ülke” suçlamasıyla karşı karşıyayız.
Bana öyle geliyor ki; bu meselede Amerika, Suriye’ye Türkiye’den daha yakın…
Haberde çok ilginç bir detay daha var: “Bu yöndeki operasyonların sürmesi hâlinde Türkiye’nin terörü destekleyen ülkeler arasına girmesinden endişe ediliyor.”
Nereden nereye?
Türkiye, ihbarcıları aramasın da ne yapsın?
Arasın da…
Bulsa ne yapacak?
Ne yapabilecek?
Hele, ihbarcı Amerika ise!
x x x
NASRETTİN HOCA’DAN
KILIÇ
Günün birinde Akşehir’de silah taşıma yasağı ilân edilmiş…
Hoca’nın gençlik vakitleri… Gösteriş olsun diye, dededen kalma koca bir kılıcı kuşanıp sokağa çıkmış. Dolanıp durur, görenlere parmak ısırtırken, Subaşı ile burun buruna gelivermesin mi? Subaşı pürhiddet, kılıcı göstererek:
“Söyle bakalım, demiş, senin neyine gerek bu koca alâmet?”
Molla Nasrettin ne desin de kurtarsın yakayı? Bir-iki yutkunmuş:
“Kitaplardaki hatayı düzeltmeye yarıyor!” diye cevap vermiş.
Subaşı gülmüş; “ Yok canım! O iş için biraz büyük değil mi?”
Hoca, “Ne diyorsun ağam, demiş, bazen öyle büyük hatalar oluyor ki, bu bile küçük geliyor!”
x x x
GÜNÜN ÇİZGİSİ, PENGUEN’den, 7 Kasım
