*‘’Ağlama. Gülme. Anla…’’ Spinoza
‘’Yanmak var, yanmak var. Odun yanar kül olur; adam yanar
kul olur.’’ Anonim
Türkiye de
garip şeyler oluyor. O kadar garip şeyler oluyor ki, bir kere dalan bir daha
çıkamıyor. Ya garip bir yaratık oluyor ya da yok olup gidiyor. Siyaset yeniden
biçimlendiriliyor. Sisteme yeni bir şekil veriliyor. Yeni düzenlemeler
beliriyor. Aktörler değişti ve mütemadiyen değişiyor. Miadı dolmuş ya da
milleti yormuş olanlar artık gözden çıkarılıyor. İnsanlar bir yönüyle
bilinçlenirken bir yönüyle yeniden yobazlaşıyor. Kimin ne olduğu, nereye
çalıştığı belli değil. Para kimde, para kime çalışıyor muamma. Eskinin kötü
izleri, yeninin kötülerini örtüyor. Millet yorgun. Bir daha yorulmak istemiyor.
Bu durumda, milleti hem hazırcı hem de nemelazımcı yapıyor. Neslin idealleri
çalınıp, idealistleri katledildiği için nesil artık yoldan çıkmış, yola girmesi
de çok zor görünüyor. Alışkanlıkları terk etmek zor geliyor. Aslında parçalayan
ama bunu çok iyi gizleyen eski düzen zir-ü zeber olurken, yerini, parçalayan ve
bunu gizlemek yerine ifşa eden yeni düzen hâkim oluyor. Millet hiçbir şeyin
farkında ve fevkinde değil. Aklında sadece eski düzenin kâbusları var. Ve
milletin kalbini, beynini esir alarak milleti manipüle eden yegâne şey bu. Aslında
eski düzenin aktörleri de bunun böyle olacağını biliyorlardı ve daima bu yönde
hareket etmişlerdi. Çünkü onların da işbirliği yaptıkları ve hizmet ettikleri
yer aynıydı. Bizim milletimiz gerçek aydınlatıcılardan mahrum maalesef. Kendi
işinde gücünde olduğu içinde siyasetle ilgisi yok. Ve malum son ortadadır. Geçelim!
KISA KISA
BİR
Ahmet Kaya
isimli bir sazcı varmış. İşi saz çalmakmış. Adı bahtiyarmış. Her kim olursa
olsun. Evet, güzel sesi vardı, aykırı müzik yapıyordu, enteresan çıkışlarda
bulunuyordu. Öldü gitti. Öldürende kendi yoldaşları ve yoldaşlarının
ağababaları. Ama örnek olacak ve alınabilecek bir karakter değildi ve olamazdı
da. Bu tür insanları yere göğe sığdıramamak ve bunu millet meydanlarında
yaparak gençliği yanlış yönlendirmek vicdanı sızlatır. Çok yanlış hareketleri
vardı. Bu sazcıya Devlet ödül verdi ve bu sazcı idol olarak gençliğin önüne
kondu. İşte bu yanlış oldu. Devletin itibarı sarsıldı ve devlet gücü suiistimal
edildi. Olmamalıydı, yapılmamalıydı. Yanlış yaparak birilerinin gönlünü
kazanmayı hedeflemek devlete ve millete ihanet etmektir. Çünkü bir taraftan
yapacağım derken, diğer taraftan neyi yıktığının farkında bile değilsin. Bazı
şeyleri ya hiç anmayacak, kendi haline bırakacaksın ya da yüceltmeyeceksin. Herkes
yaşarken iyi yaşayacak ve itibarını kaybetmeyecek. İtibarını kaybedenlere
itibar bahşetmek ve bunu yaparken de çok hassas mekanizmaları kullanmak çok
tehlikelidir. Bilinmeyenlerin, kendini bildirmesi çok acı verir insana!
İKİ
Sırf küçük
çıkarlar için ya da bütünü kuşattığı sanılan çıkarlar için tehlikeli laflar
etmek devlet gücünü ele geçirmiş insanlara yakışmaz, yakışmamalı. Kürdistan,
Lazistan ifadelerini kullanmak masum gibi görünse de çok vahim ifadelerdir. Hem
Türk Devletine hem de Türk Milletine karşı yapılan yanlıştır, haksızlıktır.
Birilerinin gönlünü kazanmak, onlara karşı şirin görünmek için söylenmiş olsa
bile, ki asla böyle bir şey yapılamaz ve hiçbir sebep bunu masum gösteremez, arka
planda büyük yıkımlara sebep olacak laflardır bunlar. Ki kazanılacağı düşünülen
insanları bile kaybettirecek sözlerdir aslında ama idrakine varabilecek şey
gerektirir bu. Söz var, söz var. Sözlerin neyi bitirdiği neyi götürdüğü
herkesçe bilinir. Bu yüzden, söz eden kişi, bin düşünüp bir söylemeli. Söylenen
şeyler, düşmanlar nezdinde de, aslında söylenmesi istenilen şeylerdir. Çünkü
düşman bu laflarla geleceği kurmaktadır ama sen farkında bile değilsindir
yaptığın ve telafisi mümkün olmayan hatanın. Gerçekte bu laflarla kazanmak istediklerini
kazanan sen değil, bizatihi düşmanların olmaktadır. Bu tür laflar, gelecekte ki
parçalama gayelerinin temellerini oluşturmaktadır. Bu tür çıkışlar bizlere şu
izlenimi vermektedir; Yeni Türkiye denilen şey, birliğin değil paramparça
olmanın adı olacaktır sanki. Ağzımızdan çıkanlara dikkat etmeliyiz, bilakis ne
tür sonuçlar doğuracağını kestirmek imkânsızdır!
ÜÇ
Milli yapı
sarsılmamalıdır. Milli birlik zedelenmemelidir. Milli ahlak
etkisizleştirilmemelidir. Milli his köreltilmemelidir. Milli duruş
bozulmamalıdır. Milli devlet ideali gömülmemelidir. Ama görüyoruz ki tam tersi
olmaktadır sanki. Bunu yapmak varlığın imhası anlamına gelir. Milli infiale
sebep olur ve getireceği sonuçlar tahmin edilemez. Böyle bir şey ebedi
köleliğin başlangıcıdır. Milli olmayan eğitimin başımıza ne belalar açtığı
hepimizin malumudur ve hala semeresini çekiyoruz. Milli olmayan şey gayr-ı
millidir. Milli varlığı imha etmek milliyetsizlerin işi olabilir ancak!
DÖRT
Ortalığı ayağa
kaldıran malum bir olay gövdelerde gizli duran gerçek kişilikleri ifşa etti. Paraya
tapanları seriverdi meydana. Bazılarının nezdinde, İman’ın, aslında tali mesele
olduğu gerçeğini sarih bir şekilde gösterdi. Kâfirlere gösterilen hoşgörünün
Müslümanlardan nasılda esirgendiğini açık etti. Alışmış kudurmuştan beterdir. Paraya
alışınca iman elbet ötelenirdi ve ötelenmişti. Kardeşlik hukuku hiçe sayıldı.
Barış yalanları ortaya döküldü. Aklı ermez çocukların masum duyguları
insafsızca suiistimal edildi, sömürüldü. Aslında bunların tıyneti belli idi ama
bilen biliyordu. Bilmeyen ise güdülüyordu. İnsanlığa hizmet etmekmiş. Peh! Ne
hizmet ama? İnsanlık sömürülerek insanlığa hizmet oluyormuş. Bunların tek derdi
güdülecek sürü var etmek ve o sürünün etinden, sütünden, yağından, yününden, gücünden
sınırsızca faydalanmaktır. Ama boya döküldü, maske indi elhamdülillah ve gözü,
beyni, kalbi açık olan insanlar gördüler göreceklerini. Herkes görmeli,
bilmeli, duymalı gerçekleri. Hatta hariçtekiler gibi dâhildekiler de bilmeli
ki, gerçekte, özde, esasta hizmet değil bir sömürü imparatorluğu olan yapı
zir-ü zeber olmalı. İnsanlar özgürleşmeli. Gerçek kardeşliği, barışı, sevgiyi,
hoşgörüyü tatmalı, yaşamalı. Sahteliklerden ve sahtelerden kurtulmalı, kendine
gelmeli, kendi olmalı ve gerçek hizmet etmenin bilincine varıp huzura ermeli. Bu
arada politikanın da ne kadar iğrenç bir şey olduğu bir daha görüldü. Dün şöyle
diyenler, böyle yapanlar, bugün sırf çıkar için tam zıt hareketlere yeltenip
acınası duruma düşmektedirler. Oysa dik duranlar kazanır ve kazanmaktadırlar. Ki
millet tevessül edilen sığlığın, basitliğin, acizliğin fevkindedir. Milleti o
kadarda cahil sanmayın. Bir hakikat varsa sahiplenmek, bir yanlış varsa
düzeltmek insani vazifedir. Sırf küçük hesaplar adına yanlışları savunmaya
yeltenmek insanı düşürür. Ve düşenin bir daha kalkması çok zor olmaktadır. Buna
milletimiz şahittir. Milletin kanını emen yapıları bir bir yok ederken cesareti
kuşanacaksın ve sömürü çarklarını acımadan kıracaksın. Bilakis, özgür millet,
kudretli devlet, bağımsız vatan var etmenin imkânı yoktur. Bir yapının
mahiyetini fark etmenin yolu, o yapıya hükmedenlerin kişiliklerini,
kimliklerini bilmekten geçer. Siz bir yapıyı masum görebilirsiniz, o yapıyı
kutsal addedip o yapıya hizmet ettiğinizi düşünebilirsiniz ama o yapıya bazı
çakallar dadanmıştır ve bazı isimleri kullanarak sizleri sömürmektedir ama
kalpleriniz kapalı, beyniniz örtülü olduğu için fark edemiyorsunuzdur. İşte o
zaman sizleri uyandıracak olan yegâne şey; Kur’an ve Sünnettir ve kadim
tarihinizdir.