KOMÜNİST DAMGASI YİYENLER BİLE MİLLİYETÇİYDİ

İsmail Hakkı CENGİZ - 26.11.2013

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


Türkiye bir dönemden geçti…

1923’ten 90’lara kadar süren bir dönemden…

Bu uzun dönemde, aydınlar “milliyetçiler” ve “komünistler” diye ikiye ayrılmıştı. Bu iki kesim arasında sert tartışmalar, sonu gelmez kavgalar yaşandı… “Komünist” kesim milliyetçi kesime “faşist” diyordu.

İki kesim de birbirini başka bir devletin “uşağı”, bu cennet vatanın “haini” olarak kabul ediyordu.

Şimdi, işler durulduktan, sükûnetle düşünmeye başladıktan ve bazı yeni bilgilere ulaştıktan sonra görüyoruz ki, “komünist” diye damgalananlar bile milliyetçiymiş!

Milliyetçilerin en fazla hücum ettiklerinden, “kızıl komünist” olarak gördüklerinin başında gelen Sabahattin Ali bile bir “milliyetçi”, hem de son derece şuurlu bir “milliyetçi”ymiş. “Milliyetçiliğin tarifi”ni yapacak kadar milliyetçiymiş.

İşte, Sabahattin Ali’den, MİLLİYETÇİLİĞİN TARİFİ:

“Milliyetçilik, mesut ve ahenkli bir insan cemiyetinin kurulması için gereken yapı taşlarından biri, belki en kıymetlisidir.

Ama hangi milliyetçilik? Bizim anladığımıza göre, milliyetçilik şudur:

1.              Mensup olduğu milletin, dünyanın en mesut, en müreffeh, hayat ve kültür seviyesi en yüksek topluluğu haline gelmesi için, yorulmak bilmez bir gayret ve tükenmez bir feragatle, her şeye rağmen çalışmak.

2.              Millette mevcut bütün iyi, ileri, insanlığın yükselmesine yarayacak vasıfları meydana çıkarıp, bunları geliştirmek; buna mukabil her millette bulunduğu şüphe götürmeyen geri, sakat tarafları, ilerlemeye engel olan kusurları bularak, bunlara karşı insafsız bir mücadele açmak.

3.              İlim gibi, güzel sanatlar gibi kültür varlıklarını, yalnız muayyen bazı sınıfların veya zümrelerin istifade edebildikleri birer lüks olmaktan kurtarıp, milletin malı haline getirmek.

4.              Milletin mukadderatına ait meseleleri milletle irtibatlarını kaybetmiş zümrelerin bilgisiz, alakasız ellerinde oyuncak olmaktan kurtarıp, doğrudan doğruya milletin kendisine teslim etmek.”

(Çakıcı’nın İlk Kurşunu, YKY, S. 129)

Bizim “milliyetçilik” anlayışımız da bundan farklı değil.

İlginç olan, 40’larda, karşı kutuplardaki aydınlar birbirleriyle kıyasıya kavga ederlerken, devlet her iki kesimin birden canına okuyordu. Her iki kesimin aydınlarına nefes alacak alan bırakmıyordu. Milliyetçileri “tabutluklar”da haşlarken, “komünist”leri de ya hapishanelere dolduruyor veya ülkeden kovmaya çalışıyordu.

Kovulanlardan biri de Sabahattin Ali’ydi. Lâkin daha yurt dışına çıkamadan, Bulgaristan sınırına yakın, Kırklareli’nde, 1948 yılında, karanlık bir cinayete kurban gidiyordu. 41 yaşındaydı.

Çok yazık!

x   x   x

BİR GÜL, BİR ŞAFAK VE…

Umacının cadı kazanında son korku.

Cinler, devler, periler Kaf Dağının ardında.

Dolaşır durur ortada kuklaları.

Can damarından kes, birden dağılsın uyku.

Sakin ÖNER


x   x   x

GÜNÜN ÇİZGİSİ, LEMAN’dan, 20 Kasım


Tarih: 26.11.2013 Okunma: 733

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?