Bilmeyen insanlar, milletler güdülmeye
mahkûmdurlar. Bilmek, kuvvetlenmektir. Bilgi keskin bir ışıktır; karanlığı
parçalar, cehaleti öldürür, esaret zincirlerini kırar, ayrılıkları birliğe
tedvir eyler, sürüden ayırır ve insan kılar. Ama bilginin kıymetini idrak etmek icap eder
önce. Bilgiye ulaşmak için sarf edilmesi gereken çabanın farkında olunması
iktiza eder. Birde bilgiyi ahlak ile mezcetmek gerekir. Çünkü ahlaksız bilgi, bataklık
gibidir. Ahlak, bilginin ruhudur. Bilgiye istikamet tayin eden ahlaktır. Ahlak
yoksa bilgi, cehennemi dünyaya getirir. Ahlaklı bilgi ise, dünyayı cennete
çevirir. Bilmeyen; her okuduğuna,
gördüğüne, duyduğuna inanır. Bildiğini sananların ülkesiyiz sanki. Olmayan
bilgimizle ahkâm keseriz. Araştırmaktan, okumaktan, çalışmaktan hazzetmeyiz ama
ahkâm kesmeye bayılırız. Her şeyi bildiğimizi sanmak, biliyormuş gibi konuşmak
hoşumuz gider. Bilmeyenler, sürüleşirler. Bilmek, kişilik sahibi olmaktır. Bilmeyen
insan, partisinin, ideolojisinin, cemaatinin, şeyhinin kölesidir. O ne derse
inanır. Sormaz, sorgulamaz. Yap derse yapar, yapma derse yapmaz. Yanlış derse
yanlıştır, doğru derse doğrudur. Çünkü bilgisizdir. Bahşedilen ve insanı
hayvandan ayıran akıl nimetini kullanmaz, kullanmayı düşünmez. Misal; bir şeyh
müridine şöyle yap der ve mürit hemen yapar. Oysa yaptığı şeyin hakikatle
alakası yoktur. Ama o onu hakikat sanır ve yapar. Çünkü o müridin aklı,
iradesi, bilinci yoktur. O zavallı bir köledir. Aynı şey partilere,
ideolojilere ve cemaatlere tapanlar içinde geçerlidir. Haysiyetli insan, kendi
aklını kullanır ve başkalarının aklı ile yaşamaz. Ya partin, ideolojin,
cemaatin, şeyhin yanlışsa ne olacak? Bu imkânsız mı, böyle bir ihtimal yok mu? İnsanlığın,
bir avuç kodaman itin elinde oyuncak olmasının yegâne sebebi; bilgisizliğidir.
Hz. Ali boşuna mı ‘’bilgiyle dirilenler ölmezler’’ demiş? Gerçek bilgi eritir
insanı. Tıpkı güneşin buzu erittiği gibi. Hayvanlıktan insanlığa terfi etmenin
yegâne yolu; bilginin ışığıyla aydınlanmaktır. Bilginin ışığı asla sönmez.
Çünkü Allah ölmez.
EKSTRA
BİR… Çok dikkatli olunmalıdır. PKK
pisliğinin çok sarsıcı ve derin etki bırakıcı bir eylemi olabilir. Muhtemelen
olacaktır. Hiç beklenmeyen bir zamanda olacaktır bu olursa tabi. Çünkü hareket
başlamıştır. Sadece endişelerimizle ve sezgilerimizle konuşuyoruz. Yoksa net
bir şey söylemiyoruz.
İKİ… Çok konuşan, hakareti yaşam biçimi
haline getiren, sığ bir üsluba sahip olan, gerçekte saf cahil olan, bu ülkenin
ve milletin şanını yere düşüren biri yok edilebilir ve böyle bir şey İslami
kesimin üzerine atılıp, bu yoldan ucuz kalkışmalara yeltenilebilinir. Dikkatli
olunmalıdır. Zaten bir şey olursa suçlu bunlardır denilmektedir. Sanki başına
bir şey gelsin istiyormuş gibi konuşmaktadır. Oysa gerçek bir Müslüman böyle
bir şey yapacak kadar ucuz ve kişiliksiz değildir. Müslüman, basit işlerde
kullanılacak kadar küçük olamaz. Basit işlerde kullanılan da Müslüman olamaz. Çünkü
Müslüman aptal olamaz.
ÜÇ…
Aziz İstanbul’a
kıyılmamalıdır. Müteyakkız olunmalıdır. Hırslar, şeytani vesveseler bir kenara
atılmalıdır. İstanbul mukaddes bir şehirdir ve çiğnetilmemelidir. İstanbul
çiğnendiği vakit, çiğnenen Türk Milleti olacaktır. Fatih’in fethettiği şehir,
teslim edilemez. Bir şehri teslim alanlar ona layık olamasalar bile, en azından
o şehir onlarda oldukça yine senin olacaktır. Ama o şehir elden çıkarsa asla
senin olmayacaktır. Enbiyaların, evliyaların ruhu muazzep kılınmamalıdır.
Peygamberin aziz ruhu ağlatılmamalıdır. Evet, bir şehre gerçekten layık olanlar
vardır ama teslim almaları imkânsız görünmektedir. Bu yüzdendir ızdırabım ve
söylediklerim kerhendir. Ama suç benim değildir. Keşke alabilselerdi ve
verebilseydik. İstanbul mütemadiyen ağlıyor aslında! Sessizce ve derince
ağlıyor. Bunu onun ara sokaklarında yürürken, denizinin havasını solurken
derinden fark ediyorsunuz. O kendini yeniden fethedecek yiğidini ve kendine
layık halkını arıyor.
DÖRT…
Biri çıkmış şov
yapıyor. Kendini ağırdan satıyor. Yel kayadan ne koparır ki? Tıpkı politikanın
çöplüğünde yerini alanlar gibi layık olduğu yeri boylayacaktır oysa. Maksadı
bir noktadan yola çıkarak noktacıkları arkasına almak ve işte gücüm deyip
geleceğe yatırım yapmak, koltuğu yeniden kapmak. Sonra da çıkıp yüce
değerlerden söz ediyor. Bir defa o dünyada yüce değer barınmaz canım benim.
Yüce değerlerin öldüğü yerdir oralar. Oraya giderken kullanılan oraya ulaşınca
da atılan işe yaramaz şeylerdir yüce değerler, orada bulunanlar nezdinde. Şimdi
kime palavra sıkıyorsun sen? Aklını kullananların yediğini mi sanıyorsun
palavralarını? Ha aklını başkalarının cebine koymuş ve bu milletin beynini
oymuş sürü çobanların sahte iltifatlarına mazhar olursun ancak bu yolla.
BEŞ…
Bazı şehirlerimizin
isimlerinin değiştirileceği haberlerini işitiyoruz. Bu yanlıştır. Türk
Milletinin kabullenemeyeceği bir şeydir. Hainliktir. Karar verici olmak, illa
ihanet etmeyi gerektirmez. Her kararın bir bedeli mutlaka vardır. Bugün değilse
bile yarın kader hükmünü verecektir. Her şeyin bir sınırı vardır. Verilen
isimlerin de kardeşlikle bir bağı yoktur. İsmi değişen kardeş kaybedilmiştir. Ve
o isim aslında kardeşin de ismi değildir ama isimler kardeşler kullanılarak
alınmaktadır. Yani asıl hedef kotarılmaktadır.
ALTI…
Fetullah Gülen niçin Türkiye’ye gelmiyor? Acaba gücünün ve
itibarının zayıflayacağından mı korkuyor? Çünkü uzakta duran, bilinmeyen,
görülmeyen büyülü olur ama tersi bir durumda alışkanlık hâsıl olur ve büyü
bozulur, hedef ise anlamsızlaşır, önemsizleşir. Zira bu ülke, bu ülkede yaşayan
kâfirin olduğu kadar onun da ülkesidir. Ki artık sakıncalı bir durum da yoktur.
Öyleyse niçin gelmiyor? Üretilebilecek makul bir sebepte yok. Tüm gönlümle
söylüyorum buyursun gelsin. Hiç olmazsa, buradaki kendi cemaatinin içine sızmış
baronların çarkını kırarda millette rahat eder. Hem kendini de kullandırmamış
olur gizli çakallara. Zira kendisi üzerinden daha çok rant elde edilmesine
vesile olacak bu yolla. Peşmerge bozuntusu Barzani denilen sefilin bile ayak
bastığı topraklara Fetullah Gülen niçin basmasın? Varsa, görüyorsa, duyuyorsa,
hissediyorsa, gülüyorsa, ağlıyorsa, düşünüyorsa, hülasa yaşıyorsa hiç tereddüt
etmeden, bir dakika bile beklemeden kâfir ellerini terk edip hasretini çektiği
ülkesine dönmelidir. Zira hasret ateşiyle yandığını kendisi söylemektedir.
Sözlerinde samimi ise, bunu yapmalıdır. Amma kendisi bilir. Fakat bizde biliriz
ki, dönmesi, yapmakta tereddüde bile düşmemesi gereken zorunlu bir görevdir.
Eğer bir davası varsa, eğer bir ülkesi varsa, eğer bir milleti varsa ve eğer bu
topraklara gerçekten ama gerçekten özlem duyuyorsa dönmelidir. Başka söze hacet
yoktur. Bilakis, milletimi özlüyorum, toprağımı öpmek istiyorum laflarına
karnımız toktur. Çünkü lafla peynir gemisi yürümüyor. Hiçbir sebep
yokken, hiçbir endişe yokken, tüm millet dön artık derken, o kadar hasret duyduğunu
söyleyipte dönmemek garip değil midir Allah aşkına dostlar? Soruyorum, çünkü
köle değil bireyim. Ve benim indimde Allah’tan ve Önder’den başka mutlak doğru
yoktur. İnanılacak güç yoktur. Aklımda kirada ya da başka ceplerde değildir.
YEDİ… Milletimize layık olmayan ve
içimizde dolaşan, kimin maşası, uşağı olduğu bilinmeyen tipler var içimizde.
Türk Milletiyle derdi var bunların. Türk Milleti yok olsa, o kadar memnun
olacaklar ki; oh be yok demekten kurtulduk diyecekler neredeyse. Oysa
konuşmaktan, bir söz etmekten aciz zavallı tiplerdir bunlar. İki kelimeyi bir
araya getiremeyecek kadar, karşısında ki kişinin hakareti karşısında
pısırıklaşacak kadar zavallı tiplerdir. Ama işte sinek küçük olsa da mide
bulandırıyor. Velâkin Müslüman Türk evladı aptal değildir.
SEKİZ… İngiliz Oyununa dikkat etmeliyiz. İngiliz
Atlarını meydana çıkarmaktadır ve çıkaracaktır. İngiliz oyunu kurar ve sessizce
oynar. Ses çıkarması gerekenleri meydana sürüverir. İngiliz, silah kullanmadan
işini bitirir. Politikasıyla kuşatır ülkeleri. Destek verdiği kodamanların
sermayesiyle planlarını işletir. Onun silahı, coni ve siyonisttir. İngiliz meydandadır
ve müteyakkız olunmalıdır.
BİR İKTİBAS
‘’’’’’’’’’’’’’’’’Çok ciddiye aldığım bir iddiaya göre
Massachusetts, PENNSYLVANİA, Virginia ve Kentucky eyaletleri de İNGİLİZLER'indir!’’’’’’’’’’’’’’’’’’