SON KALE-SON KAVGA...

Özgür DENİZ - 27.12.2013

Aydınlık, güçlü, temiz, sınıfsız, sömürüsüz, büyük ve Tam Bağımsız Türkiye için kavga verenlere selam olsun. Aynı zamanda bu kavgayı var oluşu için bir sebep bilenlere çağrımız olsun. İnanıyoruz ki, Türkiye’miz bir gün mutlaka özgür olacaktır ve Milli Devletimiz tesis olunacaktır. Bu devletin banileri, bu milletin tüm unsurları olacaklardır. Son kalenin düşmesi ve son kalenin kadim bayraktarlarının yıkılması insanlığın emsalsiz zulümlere maruz kalmasını tevlit edecektir. Vazife büyüktür, mücadele çetindir, düşman çok ama çok sinsidir. Hiçbir tarafı savunma derdinde değilim. Ülkemi, milletimi, devletimi ve dinimi savunuyorum.

 

 

Sözümüz, masum Anadolu çocuklarını bir daire içerisine sokup, Siyonist’in emrinde ki çakallara kullandırttıranlaradır. Kutsal teşkilatlarımızı Siyonist’in uluslar arası terörist şebekelerinin kıskacına maruz bırakanlaradır. Yoksa yüz binlerden müteşekkil bir dünyanın müntesibi olan Anadolu çocuklarına değildir. Anadolu’nun masum, saf, temiz çocukları her şeyden bihaberdirler. Bir hizmet olduğunu düşünmektedirler. Ayrıca meydan okuyacak güçleri de yoktur. Burada çok derin ve ince bir detayı vermek istiyorum. Anadolu çocukları haddizatında kıskaç altındadır. Zira yaşamak için zaruri olan temel gereksinimlerini karşılamaları zımnen bunların tekelindedir. Çünkü bunların ülke ve dünya çapına yayılmış holdinglerinde çalışmaktadırlar. Bunların bünyesinde nice insanımız vardır ki, yemin diyorum devlete geçmek için can atmaktadırlar. Çünkü kölelikten bıkmışlardır. Anadolu çocukları, hizmet, iman davasının neferliğini yaptıklarını sanmaktadırlar. Bizim kavgamız tepelerde ki, taş çatlasa 100 kişiden teşekkül etmiş fitne ve fesat odaklarıyladır, Anadolu çocuklarının alın terleriyle yükselmiş devasa holdingi kendi çıkarları için kullananlarladır. Din perdesi ardında kutlu ocağa ateş salanlarladır. Türk’ün ve İslam’ın kadim düşmanlarıyla ittifak yapanlarladır. İngiliz’e, Amerika’ya ve İsrail’e tabi olanlarladır. Bu kavga, dün, bu milletin İstiklal Savaşında liderliğini yapmış Mustafa Kemal Atatürk’ü kullanarak bu milleti mahvedenlerle veriliyordu; bugünde, dini kullanarak bu milleti mahvetmek isteyenlerle verilmektedir. Son kavgayı, son kaleyi tahkim etmek için veriyoruz. Bu kavga kadim kavganın son perdesi sayılabilecek düzeyde bir kavgadır. Bu ocak yanacak, bu din aslına dönecek, bu millet önderliğine devam edecektir. Bu kavga kaybedildiği takdirde bu ülkede, bu millette, bu devlette, bu dinde kaybedilecektir. Zannedilmesin ki, kavga yolsuzluk, rüşvet, talan kavgasıdır. Yolsuzluk yapanlarda, rüşvet çarkı kuranlarda, bu milletin var oluş kavgasına darbe vuranlarda şerefsiz, namussuz, haysiyetsiz birer kenedirler ve millet elbette bu keneleri sırtından söküp atacaktır. Bu milletin sinesinden fışkıran ve coşkun bir ırmak gibi tüm âleme yayılan engin hoşgörü ve masumiyetini fırsat bilip, bu devletin makamlarını çıkarlarına alet eden her devrin itleri elbet bir gün en büyük ve ağır cezaya çarptırılacaklardır. Ama şu da bilinmelidir ki, ne yolsuzluk, ne rüşvet bugünkü bir pisliktir. Bu pislik, insanlığın kadim pisliğidir. Öyleyse dava yolsuzluk ve rüşvet davası olamaz. Zira hiçbir insanoğlu yoktur ki, şu mutlak garantiyi veremez. Bu yok olup, şu var olunca ne yolsuzluk, ne rüşvet ne de talan olmayacak. Hayır, bu, kahpece bir kandırmacadır. Zira tarih olanca sarahatiyle ve bedahetiyle gözümüzün önündedir. Ki, çıkarları için yüksek mevki sahibi olan insanları satılık olarak görenlerin, bire bin vereceksin gerekiyorsa ama satın alacaksın diyenlerin yolsuzlukla, rüşvetle kavga vereceğini düşünmek safdillik olur. Trajikomik bir iddia olur böyle bir şey. Bu kavga son darbeyi vurma ve emsali görülmemiş ebedi vesayet nizamını kurma kavgasıdır. Bu vesayet nizamı her ne yolla olursa olsun kurulmak istenmektedir.

 

 

Malum yapı asla bilindiği, görüldüğü, algılandığı ve anlaşıldığı gibi değildir. Yüz binlerce Anadolu çocuğu feci şekilde aldatılmaktadır. Şu kati surette bilinmelidir ki, burada ki tüm Anadolu çocukları bizim kardeşlerimizdirler. Bizim bunlarla zerre sorunumuz yoktur. Belki olsa olsa çok kolay şekilde aldandıkları ve bizim de hayatımızın zora girmesine neden oldukları için kızabiliriz. Buradaki kardeşlerimizi seviyoruz, kardeşlerimizi de aldatan şebekelerden ne kadar da nefret etsekte. Allah, insana akıl vermiştir. Koyduğu emirlere riayet etmesi ve hakikate kolayca ulaşması için. Allah, aklımızı asla başkalarının ipoteğine vermememizi emretmiştir. Bu yüzden bize kızan kardeşlerimiz varsa; buradan onlara sesleniyorum: Ey yüzü, özü, gönlü, niyeti temiz kardeşlerim! Lütfen aklımızı kullanalım. Nefis muhasebesi yapalım. Kur’an’ı yeniden, bir daha, bir daha ama tertil ile okuyalım. Sizlerin çokluğunuzu ve bu çokluğunuzun kuvvetinin etkisini bu ülkenin, milletin ve devletin muhaliflerine peşkeş çekiyorlar. Sizler her şeyden bihaber iken ne tezgâhlar düzenleniyorlar karanlık dünyalarda biliyor musunuz? Size bir şey olmadığına, rahat yaşadığınıza aldanmayın. Çünkü sizin tezgâhları bozma gücünüz yok. Çünkü iman eder gibi mutlak şekilde inanmışsınız. Sizin sadece kendilerine iman etmenizi ve ne denirse yapmanızı istiyorlar. Sizin sayenizde bu millete tuzak kuruyorlar. Sizler, yanlışları ortaya koyanları tenkit edip, onlara düşman olacağınıza; yanlış yapanların saflarını tamamen terk etmeniz icap etmez mi? Müslüman’a düşen susmak değildir. Hakikatleri ortaya koymak ve kardeşlerini uyarmaktır. Evet, yalan yazmak, iftira atmak değildir. Ki zaten namuslu bir Müslüman da bunu yapmaz. Biz ne yalan yazıyor, ne iftira atıyor ne de beddua ediyoruz. Bizim elimizden ancak Allah’a dua etmek gelir, hiç olmazsa Allah’a havale etmek gelir. Maksadımız ne kardeşi kardeşe düşürmek ne de kardeşi mahvetmektir. Böyle bir kahpeliği yapacak tıynete sahip değiliz elhamdülillah. Ama kardeşlerinde gerçekleri görmesi gerekir. Ve bu millete dış güçlerle birlikte olup tuzak kuranların saflarını her şeyleriyle birlikte terk etmeleri gerekir. Hakikate kızamazsınız. Hakikat suçlu olamaz. Sorgulamalıyız. Yanlış olan kendini düzeltmeli. Hayatını İslam düşmanlığına adamış olanların bu yapıyı takdir etmeleri, sitayişe boğmaları size hiç garip gelmiyor mu sevgili kardeşlerim? Baronlarla el ele olanlara oğlumsun diyeceksin ama bu millete az buçukta hizmeti dokunmuş insanları telin edeceksin; bu size garip gelmiyor mu? Bunu garip görmemek, vallahi kulları Rab edinmek gibi bir şeydir. Zira bu yanlıştır ama imanımızda sorun olduğu için ve kulları layüsel olarak gördüğümüz için sorun yokmuş sanıyoruz. Baronlarla el ele, göz göze, diz dize olanlara deniyor ki; ‘’hiç korkma gülüm! Senin yanlışların, dosyaların varsa, onların bizde seninkinden on kat daha fazla dosyası var! Onlar sana vurmadan biz zaten onlara vurmuş olacağız.’’ Ey kardeşim! Bu nasıl iştir, bana anlatabilir misin? Ben söylemiyorum bunu, malum şahısla bizatihi konuşan kişi söylüyor ve söylediklerinin de doğru olduğuna ikna ediyor. Ki malum zatın bizatihi kendi ağzından dinledik, dedi ki: ‘’bunlarla bir eğri düzeltilemez.’’ Peki, eğrileri, ömürlerini bu toplumun ruh haritasını bozmak için tuzaklarla, planlarla geçirmiş baronlarla mı düzelteceğiz. Hadi bana yanlışsın de kardeşim.

 

 

Yiğit Atilla, Papa denilene el öptürdü. Papa bunun acısını bunlara elini öptürerek aldı. Çünkü ne kadar da olsa el öpenler Atilla’nın torunları olarak algılanmaktadırlar. Herhangi bir bağlantıları olmasa da algı bu yöndedir. Öyleyse kadim ızdırap bir nebzede olsa dindirilmiştir. Selahaddin Eyyübi Kudüs’ü aldı ve Haçlı sürüsü bu olayı hiçbir zaman unutamadı. Siyonist bunları elinde tutarak ve Müslüman dünyada ki akan kanlara, düşen canlara tepkisiz kalmalarını hatta ve hatta kendi tarafında durmalarını sağlayarak bunun acısını çıkarıyor. Dünyada oluk oluk Müslüman kanı akıyor ama bunlar bakıyor. Bir evet bir tek Siyonist çocuğu ölüyor, gözler pınarlara dönüyor. Bir kallavi mason ölüyor başsağlığı dileniyor, taziyeler gırla gidiyor ama ‘’münhasıran Allah dediğim için öldürülüyorum’’ diyen bir Müslüman içinse tık yok. Biz Allah büyüktür biliyoruz, bunlar Amerika daha büyüktür diyor (sümme hâşâ). Biz tüm yönlerin sahibi Allah’tır diyoruz. Bunlar, Amerikasız, dünyada adım atamazsınız diyorlar. Korku ciğerlere sinmiş kuzum, nasıl çıkacak? Bu korkuyla da hizmet yaptığını ve iman kurtardığını sanacaksın. Milleti de buna inandıracaksın. Tabi yerse! Allah; ‘’izzet, şan, şeref, üstünlük ve güç Allah’ın, peygamberlerin ve müminlerin yanındadır’’ diyecek ama sen Siyonist’in tarafında yer alacaksın. Hiç olmadık şeylerde o yeryüzü kasabından izin alınması gerekirdi diyeceksin. Güya Papazlara din kabul ettirmek için Kelime-i Tevhid’den aziz Önderimizi çıkaracaksın. Şerefim ve namusum üzerine yemin ederim aynen şöyle denmiştir: ‘’bunu kabul etmiyoruz ama peygamberimizi koyduğumuz zaman İslam’a girmezler ki, biz papazlara İslam’ı kabul ettirmek için peygamberimizi çıkarıyoruz.’’ Bu anlayışı aziz milletimin temiz vicdanına tevdi ediyorum. Allah; ‘’Hak ile batıl kesin olarak ayrılmıştır. Bile bile Hak ile batılı karıştırmayın’’ diyor ama bunlar Hakkı batıl ile görünmez, algılanamaz, anlaşılamaz hale getiriyorlar. Biz, peygamberimizin, cihadı ‘’dininin tek ruhbanlığı’’ olarak gördüğünü ve ümmetine de bunu aktardığını biliyoruz ama bunlar cihad denilince hangi deliğe kaçacaklarını bilemiyorlar. Tek cihad silahla mı olur gibi lakırdılarla iştigal ediyorlar. Ki zaten bizde tek cihad silahla olur demiyoruz ki. İslam Dini barışın dini olduğu kadar savaşın da dinidir. Ki yüce Allah demiyor mu ki: ‘’topraklarınızı işgal edenlerle Allah yolunda cihad ediniz.’’ Peki, onlar silah sıkarken sen kalem mi tutacaksın? Müslüman Türk Milleti, Haçlı sürülerine karşı kalemle mi cihad etmişler ve İslam’ı asırlarca çağlardan çağlara taşımışlardır Allah aşkına? Bizler Allah davasının ancak Allah’ın emirlerine uymakla yürütülebileceğini sanıyorduk. Bunlar modern hukuka, demokratik telakkilere en ufak bir muhalefeti bedduayla karşılıyorlar. Biz Kur’an diyoruz, bunlar Kur’an yanında birer paçavradan ibaret olan kitaplara iflah olmaz bir şekilde bağlanıyorlar. Bizler Önder diyoruz. Bunlar Siyonist’in gönderdiği adamlarla hareket ediyorlar. Biz rüşvetin, yolsuzluğun melunane bir ahlaksızlık olduğunu biliyoruz, bunlarsa rüşvetle adam kiralayarak iman kurtarıcılığı(!) yapıyorlar.

 

 

Köksüzlere yıktıramadılar son kale olan Türkiye’yi ama sağlam kökler üzerine müesses olan velâkin köksüzlerce ele geçirilmiş bulunan karanlık yapılara yıktıracaklar. Bir dertle, davayla aldatılan Anadolu çocukları şimdi dertsizliğin ve davasızlığın acısını çekmektedirler. Kirli çakalların rant davalarının kurbanları olmaktadırlar. Dert, dava olmazsa şeytanla bile kardeşlik yapılır. Anadolu’nun masum çocukları buna hayır demektedirler ama ellerinden de bir şey gelmemektedir. Olay budur. Çünkü dert ve dava yoktur. Yegâne dert, dava rant içindir. Tesis edilen devasa holdingi korumak içindir. Zira görünen köy kılavuz istemez. Polise kurşun sıkanlara, milletin yollarını sökenlere, milletin çocuklarına kan ağlatanlara, Apo’nun resmini meydanlarda bayrak gibi sallandıranlara, kodamanların direktifleriyle meydanları savaş alanına çevirenlere kardeşlik çağrıları yapılmaktadır, böyle bir zamanda kardeş olunması icap ettiği söylenerek. Biliniz ki manevi zulüm, maddi zulümden bin kat daha acıdır. İşte Siyonist’in, sıkı dostlarını önüne katarak bu ülkede kuracağı vesayet, komünizmden bile daha ağır, acı ve zalim olacaktır. Türk Milleti bunu mutlaka bilmelidir. Safsata dizilerde ki sahte kahramanlık, vatanperverlik görüntülerine asla aldanmamalıdır. Dizilerde ki dinin ise ne olduğu zaten bilinmektedir ama İslam olmadığı mutlaktır. Zira başka türlü aldatılmanız imkânsız olduğu için muayyen damardan girilmektedir. Siyonist şeytan işini bilir. Çünkü Siyonist şeytan bu milleti biliyor. Bu milleti dostları aracılığı ile nasıl avlayacağını çok iyi hesap ediyor ve dostlarına muayyen argümanlarla hareket etmeleri icap ettiğini fısıldıyor. Dostlarını da bu milletin ruh cephesini dikkate alarak intihap ediyor. Dostlarını sahte dinle, ucuz kahramanlıklarla kılıflıyor ve pazara sunuyor. Zira biliniyor ki, Müslüman Türk Milleti için din ve vatan denilince akan sular durur.

 

 

Aklımızı niçin kullanmıyoruz? Niçin sorgulamıyoruz? Bu akıl bize başkalarının cebine koyalım ve lazım oldukça ondan alalım diye mi verildi? Allah, ölmeden önce kendimizi hesaba çekmemizi istiyor, peki niçin hesaba çekmiyoruz kendimizi? Haşhaşileri okumuyoruz. Cizvitleri merak etmiyoruz, Mürcie’nin ne olduğunu araştırmıyoruz. Keşke bunları bilsek, araştırsak ve bunlar ekseninde yeniden hayatımızı ve hayatımızdaki olguları, olayları gözden geçirsek. Olanlara bitenlere birde bu eksenlerden baksak, bakabilsek, koşulsuz itaat içine girmeden. Allah bizi, hesaba, taptığımız şeyhlerimizle çekmeyecek asla. Bu konuda niçin peygamberimizi dinlemiyoruz? Öbür dünyada herkesin kendi hesabıyla baş başa kalacağını söylemiyor mu? Liderlerimizle, ideologlarımızla hesaba çekmeyecek. Peki, niçin bir an durupta acaba şeyhim yanlış yapamaz mı diye düşünmüyoruz? Çünkü efsunlanmışız. Çünkü artık onu ilahlaştırmışız. Bizim indimizde o kuldan öte bir şey olmuş. Kimse kusura bakmasın ve bizi aptal yerine koymasın. Dünyada oluk oluk Müslüman kanı akacak, bu ülkede yıllarca zulüm kol gezecek, okuluna alınmayan kız çocukları arabaların altında kalarak can verecek ama tek bir çığlık atılmayacak fakat şimdi adamalarım görevlerinden alınıyor diye şaha kalkılarak, hop oturup hop kalkılarak çığlıklar yağdırılacak hem de Müslüman olanlara. Bunu sorgulamayacaksın ama aklımı kullanıyorum, ben kula tapmam diyeceksin. Hakikatleri ortaya koyana fitneci, kardeşliği bozucu gibi ithamlarla tepki vereceksin. Peki, kim inanır bu laflara? Görünen köy kılavuz istemez kuzum.

 

 

Maalesef arka planda, Museviler, Ermeniler, Rumlar, tahrif edilmiş dinle ve sahte kahramanlıkla boyanmış karanlık yapılanma, bunların hepsini elinde tutan baronlar ve baronları da ellerinde tutan İngilizler var. Ve onların siyasetteki elleri, dilleri, kulakları, gözleri olacak malum şahıs var. Müslüman Türk Milleti bu oyunu bozmalıdır. Artık evlatlarını yedirmeye bir son vermelidir. Karanlığı yarmalı ve karanlıkta gezenlerin tuzaklarını bir paçavra gibi savurmalıdır. Birileri birilerini evladıymış gibi sevebilir, bağrına basabilir ama bu millette evlatlarına sahip çıkmasını bilmelidir. Yolsuzlukmuş, rüşvetmiş, evet bunlar lanetlik işler, peki kim yapmadı bunları, temiz olan kim? Dün hâkim kiralamaktan bahsedenler, bugün rüşvetten şikâyetçiler öyle mi? Yedik bizde! Tabi koyunlar yiyebilirler, çünkü otu gördüler mi dayanamazlar. Zaten iktidarlar hep böyle değiştirilirler ve kazananlar hep baronlar olur, kaybedenler ise milletler. Peki, soruyorum; yeni bir durumda yolsuzluk, rüşvet olmayacak mıdır? Olmayacak diyen varsa onun aklına tüküreyim. İnsanoğlunun olduğu yerde her şey olur. Önemli olan, olacak şeyleri minimize etmektir. Ehven-i şerri, şerre tercih etmektir. Hayır, bu ülkede iktidarlar hep değişir ama millet hiçbir değişiklikte kazanamaz. Peki, niye değişir bu iktidarlar? Vesayet düzenini tahkim etmek için. Baronların daha da egemen olmaları ve kazanmaları için. Ah kahrolasıca şu rüşvet alanları idam edeceksin ki, yolsuzluk yapanları lağım çukuruna gömeceksin ki, millet huzur bulsun ve yolu hep aydınlık olsun. Sürekli baronlar kazanmasın.

 

 

Yolsuzluğu savunmuyorum. Rüşveti savunmuyorum. Bilakis bu pislikleri ve bu pisliği yapanları lanetliyorum. Hatta şerefim ve namusum üzerine temin ederim ki hükümeti de savunmuyorum ki hükümete vuruşlarımı vicdan sahibi, namuslu, şerefli olan herkes bilir ve hakkımı yiyemez, iftira atamaz. Ben artık bir türlü gülemeyen milletimi, belini doğrultamayan devletimi, gizli işgal altında olan ülkemi, bir sömürü aracına dönen ve adeta afyon gibi insanlarımı uyuşturan duruma getirilmiş dinimi savunuyorum. Siyasette biraz da ilke olacak. Dün boğacak durumda olduklarına bugün sırf birilerini yıpratmak için sahip çıkmayacaksın. Sahip çıkıyorsan da sahip çıktıklarının kimler olduklarını bileceksin. Zira onlar bu ülke ve millet üzerinde emsali görülmemiş bir vesayetçi sistem ikame etmek istiyorlar. Seni ve senin gibileri de esir alacaklar. Ama sen ilkesizlik yapıyorsun. Ve ben ilkesi olanların, bu ülkeyi emsalsiz vesayetlerin mengenesinden kurtarmak için gayret edenlerin zarar görmemesini istiyorum. Bu yüzden maksat rüşvet ve yolsuzluk değil diyorum, vesayet rejimi kurmak isteyenlerin haysiyetsizce bir tuzağı olarak görüyorum hem de şeytanla birlikte organize edilmiş kürsel bir tuzak. Çünkü kafası basmayan üç dört tane zavallı piyonla olmaz bu işler. Bu vesayet rejimi komünizmden bile daha ağır olacaktır. Manevi zulüm, maddi zulümden bin kat daha fazla acı verir, kanatır yüreği. Zira beden acı çekmez, acıyı çeken ruhtur, yürektir. Bedenin bir taş parçasından farkı yoktur bir yerde. Bu vesayet rejimiyle, Siyonist’in bu ülke üzerinde ki hâkimiyeti mutlak şekilde tahkim edilmiş olacaktır.

 

 

Siz bana karanlık yapılanmanın İslam diyenleri savunduklarına dair tek bir hüccet gösterebilir misiniz? İslami bir duruş sergileyen oldu mu hemen şeytanın saflarına geçiveriyorlar. Çünkü İslam diye bir dertleri, davaları yok. Hizmet dedikleri de nedir biliyor musunuz? Batı’nın istediği formda bir İslam dizayn etmek ve Batı’ya asla başkaldırmayacak, bilakis Batı deyip başka bir şey demeyecek bir nesil var etmektir. Bu nesil hep susacak. Önüne ne koyarsanız onu yiyecek. Kişiliği, kimliği, dini olmayacak bu nesilin. Bunların ağabeyleri, ablaları olacak. Onların da üst düzey imamları olacak. Bunların da şeyhleri olacak. Şeyhlerinin de dünya ajanlarından referansları olacak. Olay budur. İsrail otoritedir ne demektir? Amerikasız hiçbir iş yapmak kabil değildir demek ne demektir? Dünya kâfirle doluyken Müslüman’a hem de emsali görülmemiş bir coşkuyla kötülük yağdırmak ne demektir? Erkekse birisi açıklasın bunu bana, tabi izahata kifayet edecek beyni varsa. Kusura bakmayalım dostlar, Gerçek güneş gibidir. Onu söndürmek isteyen ancak kendi ruhunu ve gözlerini karartmış olur. Dönen dolapları fark etmeliyiz. Kişileri layüsel görmemeli, çok derin bir şekilde analize tabi tutmalıyız. Hiçbir kul Önderden daha üstün değildir. Hiçbir kitap Kur’an’dan daha aydınlatıcı olamaz. Hizmet etmek hiç kimsenin tekelinde değildir. İman kurtarıcılığı yaptığını iddia etmek sapıklıktır. Önderimizin olur, olmaz yerde bulunduğunu söylemek, gençliğin bilincini katletmek asla hizmet etmek değildir. Bizleri alışkanlıklarımız mahvediyor dostlar. Alışmışız ve bırakamıyoruz, terk edemiyoruz. Oysa yanlış yerdeyiz ve terk etmek zorundayız. Ama duygusallığa kapılıyoruz, nostaljiye tutuluyoruz ve çakılıp kalıyoruz.

 

 

Bir de şu algı var; zannediyoruz ki, bu yapı insanlığa hizmet için yola çıktı ve asla şeytan işi denilen politikaya hiç bulaşmadı. Ne ahmakça bir algıdır bu Yarabbi. Oysa gerçek tam tersidir. İlk anından şu anına kadar politikanın tam göbeğinde olunmuştur. Ama bu titizlikle ve ustalıkla gizlenmiştir. Kitlelerde sahte din masallarıyla avutulmuşlardır. Zira amacı belli idi, görevi belli idi. Zamanı gelince gerçek çehre kendini gösterecekti. Çünkü henüz olgunlaşılmamış ve operasyon yapacak güce ulaşılmamıştı. Öyleyse beklenmeliydi. Alt tabaka yani esas kuvveti teşkil eden yapı tedirgin edilmemeli, şüphelendirilmemeliydi. Şimdi herkes şok oluyor, ne şok oluyorsun kardeşim, Allah’ın verdiği aklı nerede kullandın sen? Demek ki, Kur’an’ı tertil ile okumamışsın. Tarihi derinlemesine tetkik ve tahlil etmemişsin. Tevrat’ı, Zebur’u ve İncili hakkıyla incelememiş ve analiz etmemişsin. Eğer bunları yapaydın bugün şok olmaz, zamanında toplumun aldanmasına vesile olmazdın. Şimdide böyle kıskaca alınmaz, kıvranmazdın. Bunlar politik değiliz diye diye ve her politiği yiye yiye bugünlere gelmişlerdir. Hep güçlü olanın yanında yer alınmıştır ki, elde edilecekler elde edilsin ve vesayet nizamına peyderpey ulaşılabilsin. Çünkü her devrin iktidarıyla ele geçirilecek yerler vardı. Öyleyse güçlü olanın yanında olunmalıydı. Müslüman güçsüzse bizden uzak olsundu. Şimdi bazıları geri adım atma derdinde. Yalan, kesinlikle yalan. Sadece dik duruşu gördüler ve gücün fehmine vardılar. Yanaşmak istiyorlar. Adlanılmamalıdır. Vallahi de, billahi de, tallahi de adlanılmamalıdır. Çünkü bu taktiği, bunları yönlendiren ve bunlara emreden gerçek merkez vermiş olabilir. Mutlak kaybedişe mahkûm olmayın denmiştir. Oysa yapılması gerekenler vakit kaybedilmeden yapılmalıdır. Alt yapıdaki kitle uyandırılmalı, onlara gerçekler anlatılmalı, çevrilen alengirli işler ifşa edilmelidir. Bunları yapmayanlar sorumluluktan kurtulamazlar. Vesayet rejimine asla ve asla fırsat tanınmamalıdır. Devlet içinde devlet olma peşinde koşanlar acımadan ezilmelidirler. Çünkü devlet içinde devlet olmaz, olamaz, olmamalıdır kardeşim. Olursa tüm millet cehennem azabına bu dünyada hazır olsun kardeşim. Bu yüzden tüm kesimler birleşmeli, gerçekleri algılamalı ve ona göre hareket etmelidirler. Nefsi hareket herkese kaybettirecektir, bu mutlak şekilde bilinmelidir.

 

 

İşte olay bu, durum bu kardeşlerim. Elimizi vicdanımıza koyalım. Kendi aklımızla düşünelim. Kendi kaderimizi kendimiz çizme iradesini ortaya koyalım. Eğer haksızsam haksızsın deyiniz. Değilsem de, ki Yüce Rabbimin izni ilahisi ile değilim. O zaman yapılacak olan şey bellidir. Gerçeği ortaya koyana değil, yalanlarla imparatorluk kurmak isteyenlere kızalım. Masum insanlığın oluşturduğu devasa holding yapılanmasını milletin muhalifleriyle bir olup milletin aleyhine kullananlara karşı duralım. Birimizi değil hepimizi mutlak şekilde köleleştirecek ve Siyonizm’in emrine verecek vesayet düzenine behemehal karşı duralım. Elimizden geldiği kadarıyla hakikatleri anlatalım, yayalım. Zira bilinmelidir ki; ‘’haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.’’ ‘’En büyük cihad zalim hükümdar karşısında gerçeği haykırmaktır.’’

 

 

Biz Müslüman Türk oğluyuz. Zillete, esarete, mezellete ve meskenete gelemeyiz. Şeytana ve dostlarına boyun eğemeyiz. Tasmada, zincirde yakışmaz bize ve takılmaz boynumuza. Uysalsak asaletimizdendir. Boynumuz vurulur belki ama çekilmez asla. Ağzımızda bal vardır ama yok değildir iğnemizde. Sessizizdir belki ama çok serttir vuruşumuz. Hiçbir yerde, hiçbir zamanda ve mekânda, hiçbir şahıs yanında bozulmaz Allah’a karşı olan duruşumuz. El öpemeyiz, ayaklara kadar gidemeyiz, Müslüman’a ihanet edemeyiz, Siyonizm’e eyvallah çekemeyiz. Kardeşlerimizin namusunu kirleten coniyi affedemeyiz, edersek Allah’ın affına mazhar olamayız. Biz Müslüman Türk oğluyuz. Hiçbir zalime el-aman çekemeyiz. Haksız yere mazlumun üstüne çökemeyiz. Ahiret dururken, dünyaya göz dikemeyiz. Bunu yaparsak ta hizmet ediyoruz diyemeyiz. Hizmet kılıfı ardında her naneyi yiyemeyiz. Hak bildiğimiz yoldan, tek başımıza kalsakta asla dönemeyiz. Acılardan acıla sürgünüz. İhanet edenlere kırgınız. Gözlerimiz uygusuz gecelerin tutsağı. Gövdemiz sarsılıyor gerçekler karşısında. Beynimiz zonkluyor, sunulan kardeşlik zehrini yudumlarken.

 

 

Son tahlilde; beni, dinle, tarihle, felsefeyle, ilimle ve bilimle yargılayınız ve yalanlayınız. Önünüzde diz çökmezsem ve af dilemezsem namerdim, şerefsizim.

 

 

En son tahlilde; ‘’şeytan sizi Allah ile aldatmasın.’’

 

 

BİR NOT:

 

Bu arada KURTLAR VADİSİ PUSU dizisine de el atılmak istenmektedir. Acaba el atmak isteyenler ve bu diziyi sonlandırmak isteyenler kimlerdir? Kimler hangi vaatlerle yönlendirilmek istenmektedir? Bu iş için hangi görüşmeler, nerelerde, kimlerle yapılmaktadır. Kesin ve net bir iddiamız yoktur, sezgilerimizle konuşmaktayız!

Tarih: 27.12.2013 Okunma: 675

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?