Aydınlık,
güçlü, temiz, sınıfsız, sömürüsüz, büyük ve Tam Bağımsız Türkiye için kavga
verenlere selam olsun. Aynı zamanda bu kavgayı var oluşu için bir sebep
bilenlere çağrımız olsun. İnanıyoruz ki, Türkiye’miz bir gün mutlaka özgür
olacaktır ve Milli Devletimiz tesis olunacaktır. Bu devletin banileri, bu
milletin tüm unsurları olacaklardır. Son kalenin düşmesi ve son kalenin kadim
bayraktarlarının yıkılması insanlığın emsalsiz zulümlere maruz kalmasını tevlit
edecektir. Vazife büyüktür, mücadele çetindir, düşman çok ama çok sinsidir.
Hiçbir tarafı savunma derdinde değilim. Ülkemi, milletimi, devletimi ve dinimi
savunuyorum.
Sözümüz,
masum Anadolu çocuklarını bir daire içerisine sokup, Siyonist’in emrinde ki
çakallara kullandırttıranlaradır. Kutsal teşkilatlarımızı Siyonist’in uluslar
arası terörist şebekelerinin kıskacına maruz bırakanlaradır. Yoksa yüz
binlerden müteşekkil bir dünyanın müntesibi olan Anadolu çocuklarına değildir. Anadolu’nun
masum, saf, temiz çocukları her şeyden bihaberdirler. Bir hizmet olduğunu
düşünmektedirler. Ayrıca meydan okuyacak güçleri de yoktur. Burada çok derin ve
ince bir detayı vermek istiyorum. Anadolu çocukları haddizatında kıskaç
altındadır. Zira yaşamak için zaruri olan temel gereksinimlerini karşılamaları
zımnen bunların tekelindedir. Çünkü bunların ülke ve dünya çapına yayılmış
holdinglerinde çalışmaktadırlar. Bunların bünyesinde nice insanımız vardır ki,
yemin diyorum devlete geçmek için can atmaktadırlar. Çünkü kölelikten
bıkmışlardır. Anadolu çocukları, hizmet, iman davasının neferliğini
yaptıklarını sanmaktadırlar. Bizim kavgamız tepelerde ki, taş çatlasa 100
kişiden teşekkül etmiş fitne ve fesat odaklarıyladır, Anadolu çocuklarının alın
terleriyle yükselmiş devasa holdingi kendi çıkarları için kullananlarladır. Din
perdesi ardında kutlu ocağa ateş salanlarladır. Türk’ün ve İslam’ın kadim
düşmanlarıyla ittifak yapanlarladır. İngiliz’e, Amerika’ya ve İsrail’e tabi
olanlarladır. Bu kavga, dün, bu milletin İstiklal Savaşında liderliğini yapmış
Mustafa Kemal Atatürk’ü kullanarak bu milleti mahvedenlerle veriliyordu;
bugünde, dini kullanarak bu milleti mahvetmek isteyenlerle verilmektedir. Son
kavgayı, son kaleyi tahkim etmek için veriyoruz. Bu kavga kadim kavganın son
perdesi sayılabilecek düzeyde bir kavgadır. Bu ocak yanacak, bu din aslına
dönecek, bu millet önderliğine devam edecektir. Bu kavga kaybedildiği takdirde
bu ülkede, bu millette, bu devlette, bu dinde kaybedilecektir. Zannedilmesin
ki, kavga yolsuzluk, rüşvet, talan kavgasıdır. Yolsuzluk yapanlarda, rüşvet
çarkı kuranlarda, bu milletin var oluş kavgasına darbe vuranlarda şerefsiz,
namussuz, haysiyetsiz birer kenedirler ve millet elbette bu keneleri sırtından
söküp atacaktır. Bu milletin sinesinden fışkıran ve coşkun bir ırmak gibi tüm âleme
yayılan engin hoşgörü ve masumiyetini fırsat bilip, bu devletin makamlarını
çıkarlarına alet eden her devrin itleri elbet bir gün en büyük ve ağır cezaya
çarptırılacaklardır. Ama şu da bilinmelidir ki, ne yolsuzluk, ne rüşvet bugünkü
bir pisliktir. Bu pislik, insanlığın kadim pisliğidir. Öyleyse dava yolsuzluk
ve rüşvet davası olamaz. Zira hiçbir insanoğlu yoktur ki, şu mutlak garantiyi
veremez. Bu yok olup, şu var olunca ne yolsuzluk, ne rüşvet ne de talan
olmayacak. Hayır, bu, kahpece bir kandırmacadır. Zira tarih olanca sarahatiyle
ve bedahetiyle gözümüzün önündedir. Ki, çıkarları için yüksek mevki sahibi olan
insanları satılık olarak görenlerin, bire bin vereceksin gerekiyorsa ama satın alacaksın
diyenlerin yolsuzlukla, rüşvetle kavga vereceğini düşünmek safdillik olur.
Trajikomik bir iddia olur böyle bir şey. Bu kavga son darbeyi vurma ve emsali
görülmemiş ebedi vesayet nizamını kurma kavgasıdır. Bu vesayet nizamı her ne
yolla olursa olsun kurulmak istenmektedir.
Malum
yapı asla bilindiği, görüldüğü, algılandığı ve anlaşıldığı gibi değildir. Yüz
binlerce Anadolu çocuğu feci şekilde aldatılmaktadır. Şu kati surette
bilinmelidir ki, burada ki tüm Anadolu çocukları bizim kardeşlerimizdirler.
Bizim bunlarla zerre sorunumuz yoktur. Belki olsa olsa çok kolay şekilde
aldandıkları ve bizim de hayatımızın zora girmesine neden oldukları için
kızabiliriz. Buradaki kardeşlerimizi seviyoruz, kardeşlerimizi de aldatan
şebekelerden ne kadar da nefret etsekte. Allah, insana akıl vermiştir. Koyduğu
emirlere riayet etmesi ve hakikate kolayca ulaşması için. Allah, aklımızı asla
başkalarının ipoteğine vermememizi emretmiştir. Bu yüzden bize kızan
kardeşlerimiz varsa; buradan onlara sesleniyorum: Ey yüzü, özü, gönlü, niyeti
temiz kardeşlerim! Lütfen aklımızı kullanalım. Nefis muhasebesi yapalım.
Kur’an’ı yeniden, bir daha, bir daha ama tertil ile okuyalım. Sizlerin
çokluğunuzu ve bu çokluğunuzun kuvvetinin etkisini bu ülkenin, milletin ve
devletin muhaliflerine peşkeş çekiyorlar. Sizler her şeyden bihaber iken ne
tezgâhlar düzenleniyorlar karanlık dünyalarda biliyor musunuz? Size bir şey
olmadığına, rahat yaşadığınıza aldanmayın. Çünkü sizin tezgâhları bozma gücünüz
yok. Çünkü iman eder gibi mutlak şekilde inanmışsınız. Sizin sadece kendilerine
iman etmenizi ve ne denirse yapmanızı istiyorlar. Sizin sayenizde bu millete
tuzak kuruyorlar. Sizler, yanlışları ortaya koyanları tenkit edip, onlara
düşman olacağınıza; yanlış yapanların saflarını tamamen terk etmeniz icap etmez
mi? Müslüman’a düşen susmak değildir. Hakikatleri ortaya koymak ve kardeşlerini
uyarmaktır. Evet, yalan yazmak, iftira atmak değildir. Ki zaten namuslu bir
Müslüman da bunu yapmaz. Biz ne yalan yazıyor, ne iftira atıyor ne de beddua
ediyoruz. Bizim elimizden ancak Allah’a dua etmek gelir, hiç olmazsa Allah’a
havale etmek gelir. Maksadımız ne kardeşi kardeşe düşürmek ne de kardeşi
mahvetmektir. Böyle bir kahpeliği yapacak tıynete sahip değiliz elhamdülillah.
Ama kardeşlerinde gerçekleri görmesi gerekir. Ve bu millete dış güçlerle
birlikte olup tuzak kuranların saflarını her şeyleriyle birlikte terk etmeleri
gerekir. Hakikate kızamazsınız. Hakikat suçlu olamaz. Sorgulamalıyız. Yanlış
olan kendini düzeltmeli. Hayatını İslam düşmanlığına adamış olanların bu yapıyı
takdir etmeleri, sitayişe boğmaları size hiç garip gelmiyor mu sevgili
kardeşlerim? Baronlarla el ele olanlara oğlumsun diyeceksin ama bu millete az
buçukta hizmeti dokunmuş insanları telin edeceksin; bu size garip gelmiyor mu?
Bunu garip görmemek, vallahi kulları Rab edinmek gibi bir şeydir. Zira bu
yanlıştır ama imanımızda sorun olduğu için ve kulları layüsel olarak gördüğümüz
için sorun yokmuş sanıyoruz. Baronlarla el ele, göz göze, diz dize olanlara
deniyor ki; ‘’hiç korkma gülüm! Senin yanlışların, dosyaların varsa, onların
bizde seninkinden on kat daha fazla dosyası var! Onlar sana vurmadan biz zaten
onlara vurmuş olacağız.’’ Ey kardeşim! Bu nasıl iştir, bana anlatabilir misin?
Ben söylemiyorum bunu, malum şahısla bizatihi konuşan kişi söylüyor ve
söylediklerinin de doğru olduğuna ikna ediyor. Ki malum zatın bizatihi kendi
ağzından dinledik, dedi ki: ‘’bunlarla bir eğri düzeltilemez.’’ Peki, eğrileri,
ömürlerini bu toplumun ruh haritasını bozmak için tuzaklarla, planlarla
geçirmiş baronlarla mı düzelteceğiz. Hadi bana yanlışsın de kardeşim.
Yiğit
Atilla, Papa denilene el öptürdü. Papa bunun acısını bunlara elini öptürerek
aldı. Çünkü ne kadar da olsa el öpenler Atilla’nın torunları olarak
algılanmaktadırlar. Herhangi bir bağlantıları olmasa da algı bu yöndedir. Öyleyse
kadim ızdırap bir nebzede olsa dindirilmiştir. Selahaddin Eyyübi Kudüs’ü aldı
ve Haçlı sürüsü bu olayı hiçbir zaman unutamadı. Siyonist bunları elinde
tutarak ve Müslüman dünyada ki akan kanlara, düşen canlara tepkisiz kalmalarını
hatta ve hatta kendi tarafında durmalarını sağlayarak bunun acısını çıkarıyor.
Dünyada oluk oluk Müslüman kanı akıyor ama bunlar bakıyor. Bir evet bir tek
Siyonist çocuğu ölüyor, gözler pınarlara dönüyor. Bir kallavi mason ölüyor
başsağlığı dileniyor, taziyeler gırla gidiyor ama ‘’münhasıran Allah dediğim
için öldürülüyorum’’ diyen bir Müslüman içinse tık yok. Biz Allah büyüktür
biliyoruz, bunlar Amerika daha büyüktür diyor (sümme hâşâ). Biz tüm yönlerin
sahibi Allah’tır diyoruz. Bunlar, Amerikasız, dünyada adım atamazsınız diyorlar.
Korku ciğerlere sinmiş kuzum, nasıl çıkacak? Bu korkuyla da hizmet yaptığını ve
iman kurtardığını sanacaksın. Milleti de buna inandıracaksın. Tabi yerse! Allah;
‘’izzet, şan, şeref, üstünlük ve güç Allah’ın, peygamberlerin ve müminlerin
yanındadır’’ diyecek ama sen Siyonist’in tarafında yer alacaksın. Hiç olmadık
şeylerde o yeryüzü kasabından izin alınması gerekirdi diyeceksin. Güya
Papazlara din kabul ettirmek için Kelime-i Tevhid’den aziz Önderimizi
çıkaracaksın. Şerefim ve namusum üzerine yemin ederim aynen şöyle denmiştir:
‘’bunu kabul etmiyoruz ama peygamberimizi koyduğumuz zaman İslam’a girmezler
ki, biz papazlara İslam’ı kabul ettirmek için peygamberimizi çıkarıyoruz.’’ Bu
anlayışı aziz milletimin temiz vicdanına tevdi ediyorum. Allah; ‘’Hak ile batıl
kesin olarak ayrılmıştır. Bile bile Hak ile batılı karıştırmayın’’ diyor ama
bunlar Hakkı batıl ile görünmez, algılanamaz, anlaşılamaz hale getiriyorlar. Biz,
peygamberimizin, cihadı ‘’dininin tek ruhbanlığı’’ olarak gördüğünü ve ümmetine
de bunu aktardığını biliyoruz ama bunlar cihad denilince hangi deliğe
kaçacaklarını bilemiyorlar. Tek cihad silahla mı olur gibi lakırdılarla iştigal
ediyorlar. Ki zaten bizde tek cihad silahla olur demiyoruz ki. İslam Dini
barışın dini olduğu kadar savaşın da dinidir. Ki yüce Allah demiyor mu ki:
‘’topraklarınızı işgal edenlerle Allah yolunda cihad ediniz.’’ Peki, onlar
silah sıkarken sen kalem mi tutacaksın? Müslüman Türk Milleti, Haçlı sürülerine
karşı kalemle mi cihad etmişler ve İslam’ı asırlarca çağlardan çağlara
taşımışlardır Allah aşkına? Bizler Allah davasının ancak Allah’ın emirlerine
uymakla yürütülebileceğini sanıyorduk. Bunlar modern hukuka, demokratik
telakkilere en ufak bir muhalefeti bedduayla karşılıyorlar. Biz Kur’an diyoruz,
bunlar Kur’an yanında birer paçavradan ibaret olan kitaplara iflah olmaz bir
şekilde bağlanıyorlar. Bizler Önder diyoruz. Bunlar Siyonist’in gönderdiği
adamlarla hareket ediyorlar. Biz rüşvetin, yolsuzluğun melunane bir ahlaksızlık
olduğunu biliyoruz, bunlarsa rüşvetle adam kiralayarak iman kurtarıcılığı(!)
yapıyorlar.
Köksüzlere
yıktıramadılar son kale olan Türkiye’yi ama sağlam kökler üzerine müesses olan velâkin
köksüzlerce ele geçirilmiş bulunan karanlık yapılara yıktıracaklar. Bir dertle,
davayla aldatılan Anadolu çocukları şimdi dertsizliğin ve davasızlığın acısını çekmektedirler.
Kirli çakalların rant davalarının kurbanları olmaktadırlar. Dert, dava olmazsa
şeytanla bile kardeşlik yapılır. Anadolu’nun masum çocukları buna hayır
demektedirler ama ellerinden de bir şey gelmemektedir. Olay budur. Çünkü dert
ve dava yoktur. Yegâne dert, dava rant içindir. Tesis edilen devasa holdingi
korumak içindir. Zira görünen köy kılavuz istemez. Polise kurşun sıkanlara,
milletin yollarını sökenlere, milletin çocuklarına kan ağlatanlara, Apo’nun
resmini meydanlarda bayrak gibi sallandıranlara, kodamanların direktifleriyle
meydanları savaş alanına çevirenlere kardeşlik çağrıları yapılmaktadır, böyle
bir zamanda kardeş olunması icap ettiği söylenerek. Biliniz ki manevi zulüm,
maddi zulümden bin kat daha acıdır. İşte Siyonist’in, sıkı dostlarını önüne
katarak bu ülkede kuracağı vesayet, komünizmden bile daha ağır, acı ve zalim
olacaktır. Türk Milleti bunu mutlaka bilmelidir. Safsata dizilerde ki sahte
kahramanlık, vatanperverlik görüntülerine asla aldanmamalıdır. Dizilerde ki
dinin ise ne olduğu zaten bilinmektedir ama İslam olmadığı mutlaktır. Zira
başka türlü aldatılmanız imkânsız olduğu için muayyen damardan girilmektedir. Siyonist
şeytan işini bilir. Çünkü Siyonist şeytan bu milleti biliyor. Bu milleti
dostları aracılığı ile nasıl avlayacağını çok iyi hesap ediyor ve dostlarına
muayyen argümanlarla hareket etmeleri icap ettiğini fısıldıyor. Dostlarını da
bu milletin ruh cephesini dikkate alarak intihap ediyor. Dostlarını sahte
dinle, ucuz kahramanlıklarla kılıflıyor ve pazara sunuyor. Zira biliniyor ki,
Müslüman Türk Milleti için din ve vatan denilince akan sular durur.
Aklımızı
niçin kullanmıyoruz? Niçin sorgulamıyoruz? Bu akıl bize başkalarının cebine
koyalım ve lazım oldukça ondan alalım diye mi verildi? Allah, ölmeden önce
kendimizi hesaba çekmemizi istiyor, peki niçin hesaba çekmiyoruz kendimizi? Haşhaşileri
okumuyoruz. Cizvitleri merak etmiyoruz, Mürcie’nin ne olduğunu araştırmıyoruz.
Keşke bunları bilsek, araştırsak ve bunlar ekseninde yeniden hayatımızı ve
hayatımızdaki olguları, olayları gözden geçirsek. Olanlara bitenlere birde bu
eksenlerden baksak, bakabilsek, koşulsuz itaat içine girmeden. Allah bizi,
hesaba, taptığımız şeyhlerimizle çekmeyecek asla. Bu konuda niçin peygamberimizi
dinlemiyoruz? Öbür dünyada herkesin kendi hesabıyla baş başa kalacağını
söylemiyor mu? Liderlerimizle, ideologlarımızla hesaba çekmeyecek. Peki, niçin bir
an durupta acaba şeyhim yanlış yapamaz mı diye düşünmüyoruz? Çünkü
efsunlanmışız. Çünkü artık onu ilahlaştırmışız. Bizim indimizde o kuldan öte
bir şey olmuş. Kimse kusura bakmasın ve bizi aptal yerine koymasın. Dünyada
oluk oluk Müslüman kanı akacak, bu ülkede yıllarca zulüm kol gezecek, okuluna
alınmayan kız çocukları arabaların altında kalarak can verecek ama tek bir çığlık
atılmayacak fakat şimdi adamalarım görevlerinden alınıyor diye şaha kalkılarak,
hop oturup hop kalkılarak çığlıklar yağdırılacak hem de Müslüman olanlara. Bunu
sorgulamayacaksın ama aklımı kullanıyorum, ben kula tapmam diyeceksin.
Hakikatleri ortaya koyana fitneci, kardeşliği bozucu gibi ithamlarla tepki
vereceksin. Peki, kim inanır bu laflara? Görünen köy kılavuz istemez kuzum.
Maalesef
arka planda, Museviler, Ermeniler, Rumlar, tahrif edilmiş dinle ve sahte
kahramanlıkla boyanmış karanlık yapılanma, bunların hepsini elinde tutan
baronlar ve baronları da ellerinde tutan İngilizler var. Ve onların siyasetteki
elleri, dilleri, kulakları, gözleri olacak malum şahıs var. Müslüman Türk
Milleti bu oyunu bozmalıdır. Artık evlatlarını yedirmeye bir son vermelidir.
Karanlığı yarmalı ve karanlıkta gezenlerin tuzaklarını bir paçavra gibi
savurmalıdır. Birileri birilerini evladıymış gibi sevebilir, bağrına basabilir
ama bu millette evlatlarına sahip çıkmasını bilmelidir. Yolsuzlukmuş, rüşvetmiş,
evet bunlar lanetlik işler, peki kim yapmadı bunları, temiz olan kim? Dün hâkim
kiralamaktan bahsedenler, bugün rüşvetten şikâyetçiler öyle mi? Yedik bizde!
Tabi koyunlar yiyebilirler, çünkü otu gördüler mi dayanamazlar. Zaten
iktidarlar hep böyle değiştirilirler ve kazananlar hep baronlar olur,
kaybedenler ise milletler. Peki, soruyorum; yeni bir durumda yolsuzluk, rüşvet
olmayacak mıdır? Olmayacak diyen varsa onun aklına tüküreyim. İnsanoğlunun
olduğu yerde her şey olur. Önemli olan, olacak şeyleri minimize etmektir.
Ehven-i şerri, şerre tercih etmektir. Hayır, bu ülkede iktidarlar hep değişir
ama millet hiçbir değişiklikte kazanamaz. Peki, niye değişir bu iktidarlar?
Vesayet düzenini tahkim etmek için. Baronların daha da egemen olmaları ve
kazanmaları için. Ah kahrolasıca şu rüşvet alanları idam edeceksin ki,
yolsuzluk yapanları lağım çukuruna gömeceksin ki, millet huzur bulsun ve yolu
hep aydınlık olsun. Sürekli baronlar kazanmasın.
Yolsuzluğu
savunmuyorum. Rüşveti savunmuyorum. Bilakis bu pislikleri ve bu pisliği
yapanları lanetliyorum. Hatta şerefim ve namusum üzerine temin ederim ki
hükümeti de savunmuyorum ki hükümete vuruşlarımı vicdan sahibi, namuslu,
şerefli olan herkes bilir ve hakkımı yiyemez, iftira atamaz. Ben artık bir
türlü gülemeyen milletimi, belini doğrultamayan devletimi, gizli işgal altında
olan ülkemi, bir sömürü aracına dönen ve adeta afyon gibi insanlarımı uyuşturan
duruma getirilmiş dinimi savunuyorum. Siyasette biraz da ilke olacak. Dün
boğacak durumda olduklarına bugün sırf birilerini yıpratmak için sahip
çıkmayacaksın. Sahip çıkıyorsan da sahip çıktıklarının kimler olduklarını
bileceksin. Zira onlar bu ülke ve millet üzerinde emsali görülmemiş bir
vesayetçi sistem ikame etmek istiyorlar. Seni ve senin gibileri de esir alacaklar.
Ama sen ilkesizlik yapıyorsun. Ve ben ilkesi olanların, bu ülkeyi emsalsiz vesayetlerin
mengenesinden kurtarmak için gayret edenlerin zarar görmemesini istiyorum. Bu
yüzden maksat rüşvet ve yolsuzluk değil diyorum, vesayet rejimi kurmak
isteyenlerin haysiyetsizce bir tuzağı olarak görüyorum hem de şeytanla birlikte
organize edilmiş kürsel bir tuzak. Çünkü kafası basmayan üç dört tane zavallı
piyonla olmaz bu işler. Bu vesayet rejimi komünizmden bile daha ağır olacaktır.
Manevi zulüm, maddi zulümden bin kat daha fazla acı verir, kanatır yüreği. Zira
beden acı çekmez, acıyı çeken ruhtur, yürektir. Bedenin bir taş parçasından
farkı yoktur bir yerde. Bu vesayet rejimiyle, Siyonist’in bu ülke üzerinde ki hâkimiyeti
mutlak şekilde tahkim edilmiş olacaktır.
Siz
bana karanlık yapılanmanın İslam diyenleri savunduklarına dair tek bir hüccet
gösterebilir misiniz? İslami bir duruş sergileyen oldu mu hemen şeytanın
saflarına geçiveriyorlar. Çünkü İslam diye bir dertleri, davaları yok. Hizmet
dedikleri de nedir biliyor musunuz? Batı’nın istediği formda bir İslam dizayn
etmek ve Batı’ya asla başkaldırmayacak, bilakis Batı deyip başka bir şey
demeyecek bir nesil var etmektir. Bu nesil hep susacak. Önüne ne koyarsanız onu
yiyecek. Kişiliği, kimliği, dini olmayacak bu nesilin. Bunların ağabeyleri,
ablaları olacak. Onların da üst düzey imamları olacak. Bunların da şeyhleri
olacak. Şeyhlerinin de dünya ajanlarından referansları olacak. Olay budur.
İsrail otoritedir ne demektir? Amerikasız hiçbir iş yapmak kabil değildir demek
ne demektir? Dünya kâfirle doluyken Müslüman’a hem de emsali görülmemiş bir
coşkuyla kötülük yağdırmak ne demektir? Erkekse birisi açıklasın bunu bana,
tabi izahata kifayet edecek beyni varsa. Kusura bakmayalım dostlar, Gerçek
güneş gibidir. Onu söndürmek isteyen ancak kendi ruhunu ve gözlerini karartmış
olur. Dönen dolapları fark etmeliyiz. Kişileri layüsel görmemeli, çok derin bir
şekilde analize tabi tutmalıyız. Hiçbir kul Önderden daha üstün değildir.
Hiçbir kitap Kur’an’dan daha aydınlatıcı olamaz. Hizmet etmek hiç kimsenin
tekelinde değildir. İman kurtarıcılığı yaptığını iddia etmek sapıklıktır. Önderimizin
olur, olmaz yerde bulunduğunu söylemek, gençliğin bilincini katletmek asla
hizmet etmek değildir. Bizleri alışkanlıklarımız mahvediyor dostlar. Alışmışız
ve bırakamıyoruz, terk edemiyoruz. Oysa yanlış yerdeyiz ve terk etmek
zorundayız. Ama duygusallığa kapılıyoruz, nostaljiye tutuluyoruz ve çakılıp
kalıyoruz.
Bir
de şu algı var; zannediyoruz ki, bu yapı insanlığa hizmet için yola çıktı ve
asla şeytan işi denilen politikaya hiç bulaşmadı. Ne ahmakça bir algıdır bu
Yarabbi. Oysa gerçek tam tersidir. İlk anından şu anına kadar politikanın tam
göbeğinde olunmuştur. Ama bu titizlikle ve ustalıkla gizlenmiştir. Kitlelerde
sahte din masallarıyla avutulmuşlardır. Zira amacı belli idi, görevi belli idi.
Zamanı gelince gerçek çehre kendini gösterecekti. Çünkü henüz olgunlaşılmamış
ve operasyon yapacak güce ulaşılmamıştı. Öyleyse beklenmeliydi. Alt tabaka yani
esas kuvveti teşkil eden yapı tedirgin edilmemeli, şüphelendirilmemeliydi.
Şimdi herkes şok oluyor, ne şok oluyorsun kardeşim, Allah’ın verdiği aklı
nerede kullandın sen? Demek ki, Kur’an’ı tertil ile okumamışsın. Tarihi
derinlemesine tetkik ve tahlil etmemişsin. Tevrat’ı, Zebur’u ve İncili hakkıyla
incelememiş ve analiz etmemişsin. Eğer bunları yapaydın bugün şok olmaz,
zamanında toplumun aldanmasına vesile olmazdın. Şimdide böyle kıskaca alınmaz,
kıvranmazdın. Bunlar politik değiliz diye diye ve her politiği yiye yiye
bugünlere gelmişlerdir. Hep güçlü olanın yanında yer alınmıştır ki, elde
edilecekler elde edilsin ve vesayet nizamına peyderpey ulaşılabilsin. Çünkü her
devrin iktidarıyla ele geçirilecek yerler vardı. Öyleyse güçlü olanın yanında
olunmalıydı. Müslüman güçsüzse bizden uzak olsundu. Şimdi bazıları geri adım
atma derdinde. Yalan, kesinlikle yalan. Sadece dik duruşu gördüler ve gücün
fehmine vardılar. Yanaşmak istiyorlar. Adlanılmamalıdır. Vallahi de, billahi
de, tallahi de adlanılmamalıdır. Çünkü bu taktiği, bunları yönlendiren ve
bunlara emreden gerçek merkez vermiş olabilir. Mutlak kaybedişe mahkûm olmayın
denmiştir. Oysa yapılması gerekenler vakit kaybedilmeden yapılmalıdır. Alt
yapıdaki kitle uyandırılmalı, onlara gerçekler anlatılmalı, çevrilen alengirli
işler ifşa edilmelidir. Bunları yapmayanlar sorumluluktan kurtulamazlar. Vesayet
rejimine asla ve asla fırsat tanınmamalıdır. Devlet içinde devlet olma peşinde
koşanlar acımadan ezilmelidirler. Çünkü devlet içinde devlet olmaz, olamaz,
olmamalıdır kardeşim. Olursa tüm millet cehennem azabına bu dünyada hazır olsun
kardeşim. Bu yüzden tüm kesimler birleşmeli, gerçekleri algılamalı ve ona göre
hareket etmelidirler. Nefsi hareket herkese kaybettirecektir, bu mutlak şekilde
bilinmelidir.
İşte
olay bu, durum bu kardeşlerim. Elimizi vicdanımıza koyalım. Kendi aklımızla
düşünelim. Kendi kaderimizi kendimiz çizme iradesini ortaya koyalım. Eğer
haksızsam haksızsın deyiniz. Değilsem de, ki Yüce Rabbimin izni ilahisi ile
değilim. O zaman yapılacak olan şey bellidir. Gerçeği ortaya koyana değil, yalanlarla
imparatorluk kurmak isteyenlere kızalım. Masum insanlığın oluşturduğu devasa
holding yapılanmasını milletin muhalifleriyle bir olup milletin aleyhine
kullananlara karşı duralım. Birimizi değil hepimizi mutlak şekilde
köleleştirecek ve Siyonizm’in emrine verecek vesayet düzenine behemehal karşı
duralım. Elimizden geldiği kadarıyla hakikatleri anlatalım, yayalım. Zira
bilinmelidir ki; ‘’haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.’’ ‘’En büyük
cihad zalim hükümdar karşısında gerçeği haykırmaktır.’’
Biz
Müslüman Türk oğluyuz. Zillete, esarete, mezellete ve meskenete gelemeyiz.
Şeytana ve dostlarına boyun eğemeyiz. Tasmada, zincirde yakışmaz bize ve
takılmaz boynumuza. Uysalsak asaletimizdendir. Boynumuz vurulur belki ama çekilmez
asla. Ağzımızda bal vardır ama yok değildir iğnemizde. Sessizizdir belki ama
çok serttir vuruşumuz. Hiçbir yerde, hiçbir zamanda ve mekânda, hiçbir şahıs
yanında bozulmaz Allah’a karşı olan duruşumuz. El öpemeyiz, ayaklara kadar
gidemeyiz, Müslüman’a ihanet edemeyiz, Siyonizm’e eyvallah çekemeyiz.
Kardeşlerimizin namusunu kirleten coniyi affedemeyiz, edersek Allah’ın affına
mazhar olamayız. Biz Müslüman Türk oğluyuz. Hiçbir zalime el-aman çekemeyiz.
Haksız yere mazlumun üstüne çökemeyiz. Ahiret dururken, dünyaya göz dikemeyiz. Bunu
yaparsak ta hizmet ediyoruz diyemeyiz. Hizmet kılıfı ardında her naneyi
yiyemeyiz. Hak bildiğimiz yoldan, tek başımıza kalsakta asla dönemeyiz.
Acılardan acıla sürgünüz. İhanet edenlere kırgınız. Gözlerimiz uygusuz
gecelerin tutsağı. Gövdemiz sarsılıyor gerçekler karşısında. Beynimiz
zonkluyor, sunulan kardeşlik zehrini yudumlarken.
Son tahlilde; beni, dinle, tarihle, felsefeyle,
ilimle ve bilimle yargılayınız ve yalanlayınız. Önünüzde diz çökmezsem ve af
dilemezsem namerdim, şerefsizim.
En son tahlilde; ‘’şeytan sizi Allah ile
aldatmasın.’’
BİR NOT:
Bu
arada KURTLAR VADİSİ PUSU dizisine de el atılmak istenmektedir. Acaba el atmak
isteyenler ve bu diziyi sonlandırmak isteyenler kimlerdir? Kimler hangi
vaatlerle yönlendirilmek istenmektedir? Bu iş için hangi görüşmeler, nerelerde,
kimlerle yapılmaktadır. Kesin ve net bir iddiamız yoktur, sezgilerimizle
konuşmaktayız!