17 Aralık’tan bu yana iktidar sahiplerinin dilinden yargının bağımsız olmadığını, sahte delillerle insanların suçlandığını, polisin görevini yapmadığını velhasılıkelam ülkede adalet olmadığını dinliyoruz. Başbakan hemen her gün yıllardır ne büyük bir adaletsizliğin içinde yaşadığımızı söylerken iken diğer yandan da ‘mağdurum da mağdurum’ diyor. Ve bu söylemin hatır sayılır bir takipçisi de var. “Gardaş 12 yıldır bu ülkeyi kargalar mı yönetiyordu ya da sen memleket yönetiyorum derken kargalarla mı ilgileniyordun?” diye soracak olsak bizi susturmaya kalkanlardan biliyoruz. Bu “ayran içtiydik sonradan aydık” meselesine bir kısım medya bir kısım seçmen ve bir kısım aydın ikna olabilir ve bunlardan çıkan sonuç yetmez ama evet gibi gelebilir ama önemli bir çoğunluk oraları geçti.
Evet bu ülkede adalet yok. Adalet yok çünkü; bir inşaat firması gibi çalışan AKP hükümeti koca koca adalet sarayları yaptı ama içine adalet koymayı unuttu. Onun yerine daha sonra ‘paralel devlet’ yapılanması içinde olduğunu söyleyip sürgünlerden sürgün beğendireceği hukuk insanları koydu ve bu hukuk insanları yine AKP tarafından azimle yapılan hapishanelere ülkede adaletin olmadığını söyleyen insanlarla doldurdu. Ki onları şanslı sayıyoruz çünkü bu 12 yılda ülkede adalet olmadığını söyleyen bunun için sokağa çıkan, isyan eden ya da itiraz eden, yazıp çizen onlarca insan devlet eliyle ya da desteğiyle öldürüldü…
Hrant Dink onlardan biriydi… Delik ayakkabısıyla arkadan vurulmuş halde boylu boyunca yatıyor… 7 yıl önce Rakel Dink olanca acısını sırtına alıp kürsüye çıktığında ” bir bebekten katil yaratan karanlık sorgulanmadan hiçbir şey yapılamaz ” demişti. 7 yıl boyunca o karanlık sorgulanmadı. Çünkü o karanlık aynı zamanda iktidarı da yaratan besleyen bir karanlıktı. Bu yüzden Hrant Dink cinayetinde örgüt bulunamadı. Bu yüzden Hrant Dink öldürüldüğünde vali olan Muammer Güler sorgulanmadığı gibi ödüllendirilerek bakan yapıldı. Ve yine bu yüzden mahkeme kararına ilişkin konuşan Başbakan kararın içine ‘sindiğini’ yargının da üzerine düşeni yaptığını söyledi. Şimdi çıkıp “yeniden yargılama yapılmalı” demesi Dink ailesine ne kadar samimi gelir bilmiyorum ama bir çoğumuza gelmeyeceği açık.
‘Paralel devlet yapılanması’ içinde bulunduğunu açıklanan o insanları o görevlere halk getirmedi. Devlette memurluk diye bir şey var bu insanlar yazılı sözlü mülakatlarla bileklerinin hakkı ile bu mevkilere gelmişlerse (!) bunca adaletsizlik yaşanırken neden denetlemediler? Yok eğer onları o makamlara iktidar tarafından getirildilerse şimdi kim niye bağırıp itiraz ediyor?
Soru basit fakat yanıtı duyamıyoruz.
AKP iktidarı bunca hesabı nasıl bir geometrik akılla düşünüyor ise kendisi yaptı. Ve bir matematik hatası yaptığı kesin ki kendi yarattığı kendisine döndü. Sonuç geometri 5 matematik 0.
Bu yüzden iktidara tavsiyem odur ki; Daha dün iktidara gelmiş ya da 12 yıl boyunca gazozunuza ilaç katılmış gibi davranmaktan vazgeçin. Hem komik hem de inandırıcı değil…
Paralel, dik açı, daire her ne ise o devleti bu halk örgütlemedi. Ama o paralel, dik , üçgen her ne ise o yapıyı bu halk yıllardır biliyor. Adına ise zulüm ya da faşizm diyor. Ve yaşadığı her zulmü devletten biliyor. Çünkü çocukları, eşleri, sevdikleri tutuklanıyor, ölüyor…
Agos’un önünde, Roboski’de, Reyhanlı‘da, Lice’de Gezi’de, Gever’de ölüleri var bu halkın. En sevdiklerini toprağa verdi. Vermeye de devam ediyor. Bizim adaletimizle sizin adaletiniz aynı değil. Bizim acımızla sizin acınız aynı değil. Sizin çıkarlarınızla bizim çıkarlarımız aynı değil…
Sizin ayakkabı kutusuna sakladığınız paralarınız var. Bizimse delik ayakkabısıyla boylu boyunca yatan ölülerimiz. Sizin gizli kasalarınız var, bizimse 50 lira için sınıra gidip katır sırtında paramparça dönenlerimiz. Sizin ifade vermeye dahi göndermediğiniz oğullarınız var. Bizim döve döve öldürüldükten sonra davası dörde bölünen gençlerimiz…
Hadi diyelim ki bütün bunları ‘parelel devlet’ yaptı. Siz de şimdi aklanıp paklanmak bunlardan kurtulmak istiyorsunuz Roboski’nin, Hrant’ın, Ethem’in Ali İsmail’in, Medeni’nin katillerini istiyoruz. Verebilecek misiniz? Hrant’ın, 19 Aralık’ta diri diri yakılanların, Gezi’de döve döve öldürülenlerin, gözü çıkanların, Lice’de kurşunlananların, Sivas’ta yakılanların, kaybedilenlerin, katledilenlerin hesabını soracak mısınız?
Soru yine basit yanıtı ise malum…
Pek saygıdeğer iktidar sahipleri bu hesap eninde sonunda sorulacak farkındasınız değil mi? Ve bu iş beddua ile ses kayıtları ya da kasetlerle de olmayacak. İnanmıyor musunuz? 7 yıldır inatla Hrant için toplanan kalabalığa bakın… Ama iyi bakın… Orada öfkesiyle dimdik ayakta gerçek bir halk var… Haydi bakalım sıkıysa buradan da bir paralellik çıkarın.
Agos’un önünde boylu boyunca yatan Hrant’ın bedeni ve delik ayakkabısı bizim milatlarımızdan biridir. Sizin miladınız ise ayakkabı kutusuna sakladığınız paralarınızdır. Biz o delik ayakkabıdan Gezi’ye uzanan öfke ve sorulacak hesap çıkardık. “Bir gün mutlaka”ya inanç ve inat çıkardık. Hrant’ın ve diğerlerinin gözlerine dimdik bakabilmek için… O hesap sorulana kadar , o gün gelene kadar delik ayakkabılarımızla vurulduğumuz her yerde olmaya devam edeceğiz…
(T24)