FARZEDİN Kİ, TARIK'A ATFEN YAZIYORUM...
(BU YAZI TAM 10 YIL ÖNCE YAZILMIŞ BİR YAZIDIR, GÜNÜN ANLAM VE ÖNEMİNE BİNAEN YENİDEN KOYUYORUM. BURADA DA TAM 6 YIL ÖNCE YAYINLAMIŞTIM...)
Bu, din din diyerek ortaya çıktı. Güya dini kaçak anlatıyordu. Halkı öyle bir afyonladı ki, halk sanki cezbeye tutuldu. Bir anda sihirli bir değnek değmiş gibi ülkenin gündemini işgal ediverdi. Belli güçler üzerine gidince bir anda kitleselleşiverdi. Kendisine güya yasak geldi ama kitleselleşmesinin önü sonuna kadar açılıverdi. (derin çelişki) Çünkü kitleselleşmesi için mağdur rolü oynaması icap ediyordu. Kitlelerin sahiplenmesi içinde, hakkında tutuklama emirleri çıktı. Çünkü, derin odakların reddettiğini kitleler muhakkak sahiplenirdi. Ve mağdur olan muradına ererdi ekseriyetle, özellikle halkın genel kabul görmüş değerlerine muhalif olunmadığı müddetçe. Bu emperyalizmin bir oyunuydu.Emrine alacağı bir insanı, önce, kamuoyu önünde feci bir şekilde güdümünde olan medyaya öyle bir hırpalatırdı ki, halk onu sahiplensin. Ve o kişi kendisinin kucağına düşsün. Özellikle ve genellikle siyaset bu minvalde yürür. Ve nihayet maya tuttu ve halk bağrına bastı. Zengin tabakanın da müzahereti sağlandı.
Daha farklı, yani daha hakikat eksenli ve daha şeffaf bir yol tutabilirdi. Ortaya çıkıp tam doğru yol üzerinde ilerleyebilirdi, gizlenmezdi, kaçmazdı ve ben buyum derdi ama yapmadı ve malum yolu tercih etti. Niye?
Bu, bu durumu, yani sakıncalı gösterilmesi durumunu, fırsat bilerek önce kitleselleşme sonra da kurumsallaşma yoluna gitti. (güya yasaklıydı, sakıncalıydı ama bu yöne hiç ses edilmiyordu, peki bir devlet bu yolu kapayamaz mıydı istediği takdirde? Derin çelişki.) Bir devleti meydana getiren ne kadar kurum varsa hepsini kendi bünyesinde oluşturarak fark edilmeyen bir muhtariyet kesbetti devletten ayrı. Amerika’ya gitti. Buna da kendine göre bir sebep buldu ve içerideki amerikancılarla işbirliği yaparak devlete tevkif emri çıkartıldı ve böylece dışarıya gitmesi kolaylaştı ve kitlelerde buna inandırıldı. Çünkü bir nevi zora ki gitmiş oldu. (OYSA ASLA KAÇMADI, KAÇMASI İSTENDİ VE KENDİSİ DE İSTEDİ) Yoksa insanlar böyle şeyleri hoş karşılamazlar. Zorbalıktan dolayı gitmiş olsun ki tepki olmasın. (MİLLET DEMİLİYDİ Kİ KARDEŞİM GİTMESİNDE NE YAPSIN, SANKİ BOĞMAK İSTİYORLAR, Kİ ASLA BÖYLE BİR ŞEY DE YOKTU.) Bunu da soğuk dizilerle kamuoyunun damarlarına şırınga etti. Emperyalist şeytanın müzaheretiyle öyle palazlandı ki, artık dur diyebilecek bir baba yiğit çıkmıyordu. Artık devlete kafa tutabilirdi. Elde ettiği gücü menfaate tahvil ederek meyvesini devşirme zamanıydı zaman. Her alana el attı.
Oysa daha dürüst bir yol seçebilirdi, kendi vatanında kalabilirdi ve bir ceza verilecekse de zerre acziyet göstermeden çekebilirdi. Hem de hakikat ilkelerinden taviz vermesi gerekmezdi. Sürekli vatan hasreti çekmezdi ve zaten suçsuz bulunur ve tutuklanmazdı da. Ama bu yolu tercih etmedi niye?
Bu, kendini, dini konularda otorite olduğu vehmine öyle kaptırdı ki, sanki, dinin yeryüzündeki yegane temsilcisiymiş gibi, yeryüzündeki din baronlarıyla iş birliği yoluna giderek, aklı sıra muharref dinlere yeniden vize veriyor ve yolundan gidenlerin cennete gidebileceğini söyleyerek imana öyle bir darbe vuruyordu ki, halk beyninden vurulmuşa döndü. Akideyi laubalileştirdi. İmanı tahrif ederek dini öyle bir tahrip etti ki, insanlar yolunu şaşırdı. Hakkı batılla örterek her türlü çirkinliği dolaylı bir şekilde terviç etti.
Zira insanımızın bu konuda ki ilmi derinliği malum. Öyleyse dini özüne göre anlamaya çalışıp hakikati olduğu gibi insanlara aktarabilirdi. Zira tüm dünyayı kurtarma gibi bir sorumluluğu yok hiçbir insanın alim bile olsa. (Kİ ÖNDERE DEMİYOR MU Kİ ALLAH, SENİN İMAN ETTİRME VAZİFEN YOK, SEN SADECE TEBLİĞ ET DİYE.) Ama böyle yaparak insanları bir nevi din üzerinden sekülerleştirdi. Oysa gavurları dine davet edecekse bile hakkı batılla örtmeden olduğu gibi sunarak davet edebilirdi ama etmedi Niye?
Bu mevzuda tarihte vuku bulmuş ‘’mürcie’’ olayını din ilmiyle uğraşanlar bilirler ki, ‘’mürci mantalitesi’’nin en feci cinayeti, Müslümanları küfür, nifak, şirk ve zulme karşı duyarsızlaştırması, bağışık hale getirmesi, laubalileştirmesi olmuştur. Onun devamı olan bugünkü çağdaş mürciede aynı minvalde ve aynı gayeyle Müslüman’ın küfre, kafire, zulme ve zalime karşı imanından neşet eden buğzunu ve nefretini yok edip onu kimliksiz ve kişiliksiz bir hale getirmeye, eyyamcı yapmaya ve inancında laubalileştirmeye çalışmaktadır ve başarmıştır. Şu yaşadığımız zamanda da meyveleri devşirilmektedir. Göz görür. Tarihteki ve bugünkü mürcie’nin ortak çabası Müslüman’ın ‘depolitizasyonu’ olmuştur. Bu kirli, hain ve ahlaksız oyun bozulmalıdır. Mürcie mantık mütemadiyen emniyet telkin eder. Kafirleri bol keseden cennete doldurur. Çıkar çarkı daim dönsün için bir siyoniste göz yaşı dökülür de zulümlerin an ağırına müstahak görülen bir müslümana haram olur adeta.Yöneticiye kesin itaati, isyansız ve haksızlık karşısında tepkisi olmayan itaati, zerkeder ve bunu vacip telakki eder. Dine olan hassasiyeti zedeleyerek hakkı batılla örter. İmanı tahrif ederek dini tahrip eder.
Oysa müslümanlara gerçek İslam’ı anlatabilirdi. Haksızlığa karşı çıkmaya davet edebilirdi. Dünya müslümanlarıyla istişareler yapabilirdi. Küfre karşı uyarabilirdi. Adil bir dünya için insanları namuslu dirilişe ve direnişe yönlendirebilirdi. Peki şimdi daha iyi oldu diyebilen bir insan var mı? Dimdik bir duruşla müslümanlara önderlik edebilme dirayeti gösterebilirdi ama yapmadı. Niye ?
Bu, kitlelerin bihaber olmasına rağmen, kendisinin ne yaptığını, hangi sisteme niçin ve ne pahasına hizmet ettiğini çok iyi biliyordu. Adeta, küresel sermayenin yeminli, ücretli ve itaatkar kulu olmuştu ve bunu öyle bir kanıksamıştı ki, geri dönemiyordu yolundan. Tarihsel süreç içinde meydana gelen devrimler geleceğin teminatı genç yüreklere devrim tohumları serperken, bu, bu tohumları daha filizlenmeden itlaf ediyor, genç beyinleri zehirliyor, hayatın onlara sunduğu zevkleri haram ediyordu. Ve bu arada çoğunluğa ulaştığı için azınlıkta kalan insanların acımasızca sömürülmesine de imkan tanımış oluyordu. Ayrıca sessiz kalmasıyla insani duyarlılığın eylemselleşmesine de darbe vurmuş oluyordu. İnsanları sekülerizmin tutsaklığına sevkediyordu bilerek ya da bilmeyerek.
Oysa emperyalizme meydan okuyabilirdi. Haksızlık karşısında insanları bütünleştirebilirdi. Insanların köleleştirilmesine itiraz edebilirdi ve İslam’ın yükselen ve haykıran güçlü sesi olabilirdi ama olmadı. Niye?
Bu, evrenselcilik adına, bu vatan gençlerine dinamizm aşılayan Kimlik Bilincini adeta lanetler gibi, gençliği bu bilinçten uzaklaştırıyordu. Kitlelerin şevkini, heyecanını ve direniş gücünü öylesine öldürüyordu ki, kitleler duyarsızlaşıyor, aptallaşıyor ve bencilleşiyordu. İnsanlığın alın terini, oluşturduğu havuzlara akıtıyor, havas ve avam dayanışmasını yok ediyor, insanları sınıflara ayırıyor ve hersınıfa ayrı günler düzenliyor, paylaşımı ortadan kaldırıyor, bizden olmayana bir şey yok anlayışıyla her türlü yardımı kendilerine layık görüyordu.
Oysa kardeşliği eksen alabilirdi. İnsanları ayrımcılığa tabi tutmayabilirdi. Kast sistemi teşekkülüne meydan vermeyebilirdi. Ben ne müntesipler bilirim bir üst tabakaya geçmek için ne mücadele veriyorlardı. Kendi grubunun ortamına katılmıyordu küçümseyici anlayışla. Ve yüksek düzeyli gruplara imreniyordu. Bu da içeride derin çatışmalara sebep oluyordu. Peki bunun yerine kardeşlik ortamını doğuracak ve herkesi kaynaştıracak metod bulunamaz mıydı? Bulunurdu ama yapılmadı. Niye?
Bu, öyle tehlikeli projeler üretiyordu ki, Müslüman vicdanların kendi yaralarını kendilerinin sarmasını, kendi sorunlarını kendilerinin çözmesini engelliyordu. Çözüm yolu olarak adeta büyük şeytanı gösteriyor, bu şeytanın Ortadoğu’da ki hakimiyetinin sağlamlaşmasını açıkça deklare ediyordu. İsrailli çocuklara ağlıyordu ama Filistinli çocukları görmüyordu bile. Kafirlerle mücadele eden insanları telin ediyordu ama ayrım yapmadan bütün insanlığın kanını döken evrensel insan kasaplarına laf edemiyordu.
Peki ayrım yapamdan bütün zalimleri telin edemez miydi? Bütün zalimleri dinle ikaz edemez miydi? Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan değil miydi?Said Nursi’nin de dediği gibi: gerçek iman sahibi bütün dünyaya meydan okuyabilir ancak. Peki böyle bir imana sahip değil miydi? Niye Amerika’yı sarf-ı nazar ederek Ortadoğu da bir şey yapamazsınız diyordu? Bütün bunların tersini yapamaz mıydı? Peki niye yapmadı?
Bu, genç beyinleri tarzanca ile zehirliyor ama Türkçe öğretiyorum diye kendini aldatıyordu. Çünkü; bir millet ancak kendi medeniyetinin kültürüyle yaşardı ve bu kültürü yaratan dildi ve bu, bütün faaliyetlerini tarzanca ile yaptırıyor, bu eğitimi genç ve temiz beyinlere zerk edenleri de dilini öğrettiği ülkelerin pasaportlarıyla donatıyordu. Peki bir insan beslendiği değil miydi ve tarzancayla beslenenler nasıl bir kişilik üzerine yaşayacaklardı? Zira dil demek kültür demekti.
Şimdi Soruyorum: acaba Türkçe öğrenen bu genç beyinler, yarın sivil hayatta, amerikanın liberal siyasetinin pekişmesinde rol alacak birer liberal piyonermi olacak? Zira, bu olayın bir esprisi yok. Sadece Türkçe’nin konuşma becerisini kazanmak durumu var. Ama, bu taze beyinlere bir Milli Kimlik Bilinci, bir Din Bilinci veriliyor mu? Zira, bu bilinçten yoksun olduktan sonra Türkçe konusunda isterseniz süper star olunuz ne anlamı olur Allah aşkına? Zaten ne Türkçe konuşanlar var ama Türkçe’ye düşman. Zira bir dili iyi bilmekle bir şey olunmuyor. Bu çocuklar hangi ahlak kriterlerine göre yetiştiriliyor acaba? Yoksa, bu yolla amerikan kültürü en kolay şekilde bütün ülkelerin genç beyinlerine enjekte mi ediliyor? Zira, bu olay bu millet için nasıl bir kazançtır, anlaşılır gibi değildir.
Peki gerçekten bağlı olduğunu söylediği ve hasretini çektiğini ifade ettiği toprakların ruhuna uygun bir yol izleyemez miydi? Bunu kim engelleyebilirdi? Zira her ülkenin yaptığı bir şeydi. İstese kimlik ve din eksenli çalışmalar yapabilirdi ama yapmadı. Niye?
Bu olay haddinden fazla abartılmaktadır ve zahirde şaşalı gibi görünen bu netameli olay menfaate tahvil edilmektedir ki, gerçek maksat budur ve maksat hasıl olmaktadır. Çünkü; böylece siyaset üzerinde bir nüfuz oluşturulmakta ve oy mukabilinde menfaatler temin edilmekte, hızla palazlanılmaktadır. Koltuk sevdalısı politik madrabazlarda bu duruma seyirci kalmaktadır, gelecekteki tehlikelerden habersiz. Hatta, ta derinlerde, emperyalizme gönüllü köleler yetiştirilmektedir ki, şayet böyle bir eğitim verilmemiş olsaydı, Amerika, kendi ölümünü kendi elleriyle hazırlamış olurdu. Bu manzara kendi yok oluşunun keskin bir vesikası olurdu zira. Şayet, aksi bir bilinçle yapılmış olsaydı bu organizasyon, buna asla ruhsat vermez anında boğardı ve buna da gücü yeterdi Amerika’nın. Öyleyse!
Çünkü; bu hareket Amerikan düşmanlarının önündeki en büyük engeldir. Amerika böylelikle kültürünü sorunsuz aktarma fırsatı bulmuştur ve bundan da gayet memnundur. Ayrıca, bu okullarda ki, Amerika'nın özel eğittiği kişiler Nasraniyat propagandasını da rahatça yapabilmektedir. Yani, bir taşla bütün kuşlar vurulmaktadır, niçin memnun olmasın ki Amerika?Şimdi, diyeceksiniz ki, komplo teorileri bunlar. Asla, sevgili ülkemin soylu evlatları, Tam Bağımsız Türkiye’nin kurucu adayları. Ama, dünya siyasetinin ve yeryüzü zenginliğinin paylaşım kavgasının temel yapı taşlarını da bilmek gerekir.
Sevgili dostlarım önceleri bazı insanlar çok takdire şayan bir hareket olarak görüp aldanıyorlar ne hazin ki. Ne yazık ki, zahirde ki yansımanın batında çok farklı olduğu sonradan anlaşılıyor. Derinlere dalınca, olayın boyutunun nasıl bir renge büründüğünü ve nasıl bir seyir izlediğini fark edince feci şoke oluyorsunuz. Ama, gün gelecek her şey aslıyla tebarüz edecektir. Zorla güzellik imkansızdır beyler.
Ey basiretli ve ferasetli okurlar ve bu ülkenin uyanık ve hür evlatları! Bilinç, irade ve yön’den mahrum bir teşekkülde, insanın sorumluluğu diye bir şeyden söz etmek saçma ve abestir. İnsanın sorumluluğu, varlığının ve şahsiyetinin derinliğine kök salmazsa, bilinçli bir temel ve şuurdan yoksun olursa söylermisiniz ne anlam ifade eder? Bu, kaypak bir zemine bina tesis etmeye benzemez mi?
Şimdi, sizi sömüren aşağılık ve vahşi kapitalist burjuvaziye taşeronluk yapan, yaptığı zulümlere sessiz ve tepkisiz kalarak zımnen destek veren ve onların sistemini dinle boyayarak yaptıklarını meşrulaştıran ve böylece halkı uyutan, Amerika’nın ülkemizdeki Truva atı olan bu yapılanmaya sempatiyle bakıp destekleyelim ya da yaptıklarına sessiz ve tepkisiz kalarak derinden derine palazlanmasına ve yayılmasına göz yumalım öyle mi? Hayır dostlar, bu, bu soylu millete, mukaddes vatana, ali devlete ihanetle eşdeğer bir durum olur. Her şeyden önemlisi sürü mantığıyla hareket eden bu zihniyet aydın ve hür bireyin felaketi olur.
Şöyle bir düşünün sevgili okurlar: bu yapılanmaya, ciddi ve dürüst bir Müslüman’ın, fikrinde samimi bir sosyalist’in, yolunda istikametli bir ülkücünün destek verdiğini müşahede ettiniz mi? Destek verenlerin hepsi fikirlerinde kaypak olanlar ya da liberalizm sevdalısı, gizli vatan haini cepheler, veyahut Tam Bağımsız Türkiye’nin derinden düşmanları ve gerçek dinden korkanlardır.
Bu, yeşil bir sermaye yapılanması yaratmıştır, küresel sermayenin yedeğinde palazlanan. Oysa ki, paranın hükmettiği bir alemde hem din yalandır, hem de özgürlük. Haddizatında insan yalandır insan. Yani, her şeyiyle yalan bir kalabalık. Her şey sahte, her şey aldatmaca. Herkes bin bir surat orada. Gerçeği bulmak ve yaşamak olanaksızdır o alemde ve bunun alemi böyledir. Böylelikle yalan bir dünyanın banisi olmuştur. Gerçek din adalet der, bunun dini ganimet der adaleti reddeder, insanları zulmün cenderesinde bırakır. Gerçek din özgürlük der, bireyin aydınlığını önceler, bunun dini kader der ve böylece müntesipleri ayvayı yer. Gerçek din tevdi edilen emanet olarak görür eşyayı, bunun dini güç elde edip menfaat temini için mülkiyet olarak görür eşyayı. Gerçek din seni icabında kılıçlarımızla düzeltiriz der, bunun dini terbiyeli ol itaat et der. Gerçek din ehliyet der, bunun dini benim elemanlarım daha ehil diyerek torpil der. Gerçek din ehil olanlarla meşveret der, bunun dini ben bilir ve söylerim, abiler ablalar uygulattırır der. Gerçek din ayıpları araştırmayın der, bunun dini ayıplarla muktedir olmanın yollarını açmak caizdir der. Gerçek din biz der ve bununla insanlık alemini kasteder, bunun dini biz der ama kendi güruhunu kasteder. Böylece, bunun dini ezilenlerin ve sömürülenlerin bilincini zehirleyerek, bireyleri pasifize eder. Direnen yiğitlerin umutlarını kapitalist baronlar lehine mahveder.
Bu, öyle bir örgütlenme yapmıştır ki, tıpkı Yahudiler gibi. Şayet, önüne geçilmezse bu yapılanma Tam Bağımsız Türkiye’nin kesinkeseceli olacaktır. Ve bu teşekkülü terviç eden siyaset ve medya dünyası bunda büyük vebal altına girecektir. Türk Devleti’nin bütün kurumları – ordu, emniyet, mit ve topyekün Türk halkı her kiliğiyle – bu konuda iş birliği ederek bu organizasyonu tesirsiz bırakmalıdır ve palazlanarak bu devletin mukadderatına etkide bulunmasını acilen önlemelidir. Yoksa, dinde, vatanda, devlette emperyalizmin güdümüne girerek, bir millet tarih sahnesinden çekilmek zorunda kalacaktır. Hürriyet mumla aranır olacaktır.
Bunlar, sosyalizme kin duyarlar ama konformist ve dönek sosyalistlerle uyumdan hazzederler. Gerçek dinin müntesiplerinden hiç hazzetmezler ama gelecek tehlikeleri düşünerek tesirsiz bırakmak için şirin gözükmeye çalışırlar. İslamcı siyasetçilerden asla hoşlanmazlar, çünkü, menfaatlerinin baltalanacağını düşünürler ve olabildiğince onlara uzak dururlar ama zahirde de bunu pek hissettirmezler, zira, bir gün onlarında iktidara gelme ihtimali mevcuttur ve o zaman menfaatler kesintiye uğrayabilir, dolayısıyla şirin gözükmek ve tepki çekmemek en iyi yoldur. Ülkücülerden zaten hoşnut olamazlar, çünkü, bunu güya evrenselliklerinin lanetlenme ve yalanlanma sebebi olarak görürler, zira, bunlar toparlayıcıya akılları sıra, bu yüzden gençliği Kimlik Bilincinden mümkün olduğunca uzak tutarlar.
Bunlar güya evrenselciler ya, milli yapıyı savunan vatanseverlerden de asla hoşnut değildirler. Haddizatında bunlar külliyen bu coğrafyaya muhaliftirler ama üs olarak burayı seçtiklerinden mecburen uyum sağlamaya çalışıyorlar, tabiki şimdilik. Ama, bunlar gerçekte küresel sermayenin Türkiye ayağıdır. Küresel sermaye için dini ılımlaştırırlar, Kimlik Bilincini yok ederler, milli yapıyı iflasın eşiğine sürüklerler. Atatürk’ün, Türkçe’nin ve bayrağın gölgesinde palazlanırlar, ve bu metotla gelecek tepkileri pasifize ederler, tabi küresel sermayenin müzaheretleri cabası. Her coğrafyada Amerikan siyaseti hakim olunca tabi engellemeye cüret eden de olmaz. Ayrıca, her devlet görevlisi de, yaptıkları etkinliklerde boy gösterdiği için halkın tepkisi de sönük kalır. Bu kesinlikle engellenmelidir. Devletin üst düzey bürokratik simalarının bu zımni desteğe bir son vermesi, ordunun, emniyetin ve mitin bu konuda daha sıkı ve duyarlı olması gerekmektedir. Yoksa, tehlike çanları çalmaktadır Tam Bağımsız Türkiye için. Aydınlıklar yerini karanlığa bırakacaktır. Herkes bu mutlak tektipçi robot zihniyetinin esiri olacaktır ve bu aydınlanmacı birey için tahammül edilemez bir durumdur. Bir Cumhuriyet çocuğunun bunu kabullenmesi muhal ender muhaldir. Cumhuriyet derken, kendimize mahsus anlaşılan anlamda değil, felsefi ve fikri bağlamda Cumhuriyettir kastettiğim.
Bunlar, dini tahrif ettiler, son peygamberi misyonu iptal ettiler. Beyinleri dondurup aklı sakatladılar. Himmet adı altında, kendilerine aldananların alın terini gasp ettiler, hem de mukaddes gözyaşlarını kullanarak. Tefekkürü öldürdüler, hürriyeti boğdular, emeği değersizleştirip emekçiyi hizmet adı altında yoksulluğa mahkum edip artı değeri sermayelerine kattılar, dini sermayenin terakümünde araç derekesine düşürdüler hiç sıkılmadan, toplumu depolitize ederek direniş bilincini boğdular, kapitalizmi dinle boyayarak halkı feci şekilde kazıkladılar, emek ve özgürlük ile vatan ve bağımsızlık kavgasında toplumu yanlış yönlendirdiler. Ve bu yüce ülküleri öldürdüler.
Bunlar, emniyete, istihbarata ve orduya sızarak derin bir güç elde ettiler ama bunu asla fark ettirmediler ve ettirmiyorlar. Her kurumda yöneticiliğe önem verdiler ve bunu siyasetteki müntesipleri eliyle çok iyi başardılar. Müntesiplerine anti milliyetçilik fikrini aşıladılar, milliyetçiliğin mümessili olan parti yapılanmalarına hep uzak durdular, böylece Kimlik Bilincini yok ettiler. Batında muhalif oldukları her siyasi teşekkülle zahirde iş birliği yaparak sayelerinde mevki ve mevzi kazandılar. Müntesiplerinden aldıkları gücü– oy gücünü – menfaatlerinin temininde bir silah gibi kullandılar.
Bunlar memur ve bürokratik kesimi izzet-i ikramlarla, renkli sosyal faaliyetlerle ve seyahatlerle aldattılar. Makamlara göre sınıflar teşekkül ederek tefrika yarattılar ve sınıfsız toplum idealine giden yolda en büyük handikap oldular. Dini hassasiyete sahip kesimlere, müntesipleri içinde, antipati doğurdular, emperyalist bir tavırla yaklaşarak radikal yaftası vurdular. Televizyonu ve basını, mesajlarını toptan vermede araç olarak kullandılar. Yollarındaki handikapları izale etme adına kitleleri Kur’an ve Sünnetten uzak tuttular. Kızlarını bürokrasiyle izdivaca yönlendirerek siyaseti içten kuşatmaya yöneldiler. Gençliğin okumasını, düşünmesini ve sorgulamasını yasaklayıp, kayıtsız ve şartsız itaati mecbur ettiler. Her alanda güç elde etmek için o alanın araçlarına hakim oldular, bunu da küresel sermayenin desteğiyle sağladılar. Amerika ile teşrik-i mesai yaptılar, içteki amerikan dostu komprador burjuvazi ile ilişkileri güçlendirerek, onların tavassutu ile engelleri aştılar. Dini,dine uzak kitlelere ulaşma bahanesiyle yozlaştırdılar, halbuki dini bir kaygıları yok, ama güç için sermaye lazım ve bu sermaye de saflarına dahil olacak kişiler aracılığıyla elde edilecek, böylece bu kişilere gerçek dinle ulaşılmayacağını bildikleri için dini ılımlılaştırdılar.
Bunlar, tüm yapılanmalarıyla Siyonistlerin güdümünde olan küresel sermayenin muhasarası altındadır. Büyük şeytanın murakabesinde ve nezaretindedir. Binaenaleyh, tabandaki şuursuz ve bilinçsiz yığınlar, emperyalist yönlendirmenin tedvir ettiği bir siyasetle uyutulduğu için, bu teşekküle dahil olan her kişi, olabildiğince muhalif fikirlerle bir araya getirilmemekte, bunlara farklı yayınlar okutulmamaktadır. Ve, tepedeki kişi, sistematik bir politika muktezasınca, kasten, büyük şeytanın misafiri olarak tutulmaktadır. Misyonunu tamamladığı zaman ya ekarte edilecek ya da izale edilecektir. Ardından da devasa bir hüviyet kesbeden yapı atomize edilerek dağıtılacaktır. Böylelikle, toplum siyasetindeki belirleyici konumunu da yitirecektir. Aynı zamanda, parçalardan en kudretli olanı da Yahudi sermayesinin inhisarına girecek, malik olunan sermaye de Yahudi’nin hizmetine yönlendirilecektir.
Bu, bilinçsiz, şuursuz ve mukavemetsiz kalabalıkların desteğiyle palazlanan şirketler ve bu şirketlerin malik olduğu devasa pasta korkunç boyuttadır. Binaenaleyh, amansız ve insafız paylaşım savaşı muhakkak patlak verecektir. Ve, bu bin bir suratlı politik mahiyetli yapılanmanın geride bıraktığı tahribat asla kapanmayacak ya da kapanması yıllar alacak derin bir yara olacaktır. Bu milletin, vatanın ve devletin istikbali ipotek altına alınmaktadır. Geciktirilmeden tedbir alınmalıdır. Küresel ticaret baronlarının müzaheretiyle günden güne palazlanan bu organizasyon, istikbalimizi ipoteğe verecek mikyasta netameli ve vahim işler yapmaktadır.
Bunlar, Kur’an’ın apaçık ayetlerini de görmezden gelerek, muharref dinleri İbrahimi dinler diyerek, bir diyalog safsatasına imza atarak, insanlığın bilincini çalıyor, direncini kırıyor ve şeytana dostluk duyguları aşılıyor. Zamanımızda İslam aleminin duçar olduğu tehlikeli bir fitnedir bu. Bu devasa tehdit ve tehlike, yekpare bir bütün teşkil edilerek muhakkak tasfiye edilmelidir. Ve, bu işi inatla idameye yeltenenler tasfiye edilmelidirler. Bu yapılanmanın bünyesinde yer alan her bir üyesi sıkı bir şekilde takibata alınmalıdır, bu konuda herkes üzerine düşen sorumluluğun gereğini en iyi şekilde yapmalıdır.
Bunlar, nasıl insanlar ki, yaşamları boyunca ihtişam ve gösteriş dışında hiçbir fikirleri olmamış. Yıllar boyunca şölen sofrasında bir iskemle daha öne oturmaktan başka sıkıntıları olmamış. Buna rağmen kendilerine farklı uğraşılarda bulmuşlar, çok çalışkan görünüyorlar. Ama, yükselmeleri konusunda ve sermaye terakümü mevzuunda taşıdıkları kaygı, acil sorunları geri plana atmalarına sebep oluyor ve bu şekilde halkı uyutuyorlar.
Bunlar, bilmiyorlar ki, bu yol, yufka yüreklilerin, cebin seciyelilerin, sermayenin yedeğinde palazlanmayı hayal eden sefil ve kalın kafalı burjuvazinin değil, bu yol kavgada kızıl kanlar içinde bir gül gibi açmaya yürekli olanların yoludur. Bu yol, insanlık toprağına devrim tohumunu saçabilecek, hür beyinli, cesur yürekli asil direnişçilerin yoludur. Beynini başkalarının beyinlerinin içine saklamış ve kendisine karanlıktan başka pay bırakmamış sekterlerin yolu değildir. Bu yol, aydınlık düşler görmeye aşina, beyaz gönüllü, keskin bilinçli, mavi ufuklu, hür beyinli emekçilerin yoludur. Işıktan incinen ve menfaatlerinin zedelenmesinden korkan abi-abla yaftalı dar düşüncelilerin yolu değildir. Bu yol, söylenebilecekleri söyleyememe korkaklığına sahip hamakat ehlinin yolu olamaz. Akıllı olunuz. Bu yol, direniş ocakları teşekkül eden, özgür kafaların ve ateşli yüreklerin yoludur.
Dostlar unutmayın ki, düzen adamının görüşleri vardır ama inançları yoktur ve inancı olmayanın davası da olamaz ve bunların da bir davaları yoktur.
Bu aşamadan sonra söyleyeceklerim dağınık olabilir, şimdiden çok özür dileyerek anlayış talep ediyorum ey basiretli ve ferasetli okur!
En önce, bilgili, yumruğu sıkı ve keskin olan çelik gibi bir gençlik yetiştirmeliyiz. İlhamını Kur’an ve Sünnet’ten alan. Milli ve manevi değerlerine istinad eden. Alınterimiz, emeğimiz apaçık şekilde sömürülüyor. Kaba kuvvetle ve kapitalin gücüyle eziyor, sömürüyor ve umutları öldürüyorlar. Anadolu üretiyor, metropolde fink atan komprador burjuvanın kişiliksiz ve namussuz veletleri tüketiyor, öyle değil mi? Öyleyse hakkımızı gerekirse zecri yöntemlerle almalıyız. Hak verilmez alınır, almak için savaşılır, öyleyse savaş ey insan. Eğer bir davaya inanıyorsan, aksın hayat yeşersin umut diyorsan. Çünkü; kavganla türküleşeceksin, bil bunu ve umutlu ol.
Andolsun ki, insanlık derin biryanılgı içerisindedir. Ağır uykudadır. İnsafsızca aldatılmakta ve sömürülmektedir. Özellikle Amerikan destekli karanlık ve sekter yapılanma tarafından uyuşturulmuş ve uyutulmuştur. Dürüst olalım, Kur’an’da mevcut sekter yapının telakisini uygun gören kesin bir hüccet gösterebilir misiniz? Asla. Malum sekter yapılar kredi kartları gibi aynen. Kredi kartları nasıl insanları madden çökertiyorsa, tüketip, mahvediyorsa, sekter ve karanlık yapılarda aynısını manevi yönde icra ediyorlar, birey olma direncini kırıyorlar, kişiliği öldürüyorlar, adeta bir düğmeyle kontrol edilen robotlar yığını teşekkül ediyorlar. İnsan ancak bu kadar alçaltılabilir. Tahrip gücü yüksek bomba gibi adeta bunlar. Insanları perişan eden kredi kartları gibi. Bunlar manevi kredi kartı. Insanın insaniyetini ve insani duygularını çalıyorlar ve ruhen çökertiyorlar. Tıpkı ray üzerinde ilerleyen bir tren gibi. Önden biri lokomotif misali çekiyor, diğerleri kayıtsız şartsız öndekini takip ediyor, hedefini, yolunu sorgulamadan. İtirazı bırakın, böyle bir şeyi zihninde tasavvur etmek bile yasak ve ağır yaptırıma tabi. Vazifelendirilen bir kaç kadın ya da erkek düşünürler, okurlar, bilirler, yaparlar ve uygularlar. Müritte cennete girer. Düşünmek müridin haddine mi, onun kafası basmaz, o ancak itaatten anlar.
Bunlar, yaşamlarını Makyavelizme uydurmuşlar adamım, işlerini biliyorlar. Kolayını bulmuşlar, dünya nimetlerinin bolluğu içinde devran sürmenin. Sırtlarıda sağlam adamım, yaslanmışlar büyük şeytana. Boşuna demiyorlar Amerika Ortadoğu’ya hakim olmalı diye. Onun varlığı görmezlikten gelinerek Ortadoğu’da iş yapamazsınız diye. Amaç için din bil araçsallaştırılabilir adamım bunların meclislerinde. Bu meclisler ılımlı dinin hoşgörü meclisleri, yaşamdan lezzet almak istiyorsan gel katıl bize sen de!!!
Ey basiretli ve ferasetli okur! Tüm ömrümü, kalemimi, gençliğimi ve duygularımı halka, özgürlüğe, vatana, dertlere, aydın neslin ihtiyaçlarına ve esir dertli insanlığa vakfetmiş bir bireyim, bütün mücadelem, direnişim, yazmam bu yüzden. Hürriyetin kadim gelenekler zindanında tutsak olduğu, özgürlük, iman ve doğruluk topraklarında direnişimiz asla bitmeyecek, ta ki, Tevhid Adalet Özgürlük ve Emek Vatan Bağımsızlık eksenli sınıfsız ve sömürüsüz Tam Bağımsız Türkiye ve mustazafların her köşesinde güldüğü, müstekbirlerin yerle yeksan olduğu bir dünya kurulana dek.
Zaman yalandan saltanatları yıkıp hakikatin hakimiyetini ikame etme zamanıdır can dostlar. Hakikatleri örten yalan perdesini parçalayıp alemi aydınlığa kavuşturma demidir dem. Korkmadan, yüreklice, pervasızca.
Kitap-ahlak-devrim.
Tevhit-adalet-özgürlük.
Emek-vatan-bağımsızlık.
***''''Sorumluluk yükü her şeyden ağırdır, ölümden bile.''''''MUSTAFA KEMAL ATATÜRK