‘’Hiç
akletmiyor musunuz?’’ Allah
‘’Sizi
rahatsız etmeye geldim.’’ Ali Şeriati
‘’Düşünüyorum,
öyleyse varım’’ Descartes
Şüphe etmek nedir? İlk
evvelde şüphe etmek demek aynı zamanda kesin olarak bağımsız düşünmek demektir.
Bağımsız düşünmek ise kendi aklını kendin kullanarak düşünmektir. Parti, lider,
şeyh eksenli düşünen asla bağımsız düşünemez. Bağımsız düşünmeyenlerin
insanlığa verecekleri hiçbir şey yoktur. Düşünmeyenin şüphe etmesi mümkün
değildir. Aklını kullanmayanında düşünmesi mümkün değildir. Çünkü akılını
kullanmayan düşünmeyi ihtiyaç olarak telakki etmez. Şüphe etmek güzel bir şey
mi yoksa korkunç bir şey midir? Evet, hem güzeldir hem de korkunç. Güzeldir,
çünkü hakikate erişirsiniz; korkunçtur, çünkü istemediğiniz sonuçlarla
karşılaşabilirsiniz. Hakikat bazıları için çok tehlikelidir. Hakikati sevdiğini
söyleyen herkese inanmayın. Onlar hakikatin mevhumunu severler, muhtevasını
değil. Bu yüzden de hakikatin aşikâr olmasından korkarlar. Zira hakikat
yıkıcıdır ama yıkarken de yapıcıdır. Misal; Kur’an saf hakikattir ve tüm
yalanların hâkimiyetini ve insanlığı çürüten, ezen, rezil rüsva eden putları
yıkıcıdır ama yıkarken de en yücesini, en güzelini kurucudur. Ki zaten Kur’an
demek kuran demektir. Şüphe, bir kere, insanı doğruya, hakikate götüren bir
yoldur. Mutlak yol değil, yollardan bir yoldur. Şüpheci insan, aynı zamanda,
merakçı, sorucu, sorgucu insandır. Rahatsız edici bir tıyneti vardır onun.
Şüpheci insan, aklını kullanandır. Aklını kullanmayanların şüphe etmek gibi bir
derdi olamaz. Aklı olan ve aklını kullanan illaki şüphe eder. Çünkü aklını
işleyen, kullanan düşünür. Düşünce de şüpheyi tetikler. Zira aklı olmayanların
ve aklını kullanmayanların şüphe etmek gibi bir tatlı, asilleştirici, hakiki
keyif verici lüksleri yoktur. Onlar hazzın çocuklarıdırlar. Malayani lüksün,
sefil ve pespaye keyfin kölesidirler. Onların partileri vardır, liderleri
vardır, şeyhleri vardır. Zira onlar, kendilerine ne verilirse onu mutlak doğru
kabul ederler. Ya doğru değilse diye bir dertleri yoktur onların. Partileri,
liderleri, şeyhleri layüseldir. Hâşâ peygamber mesabesindedirler. Ama
istisnasız hepsi de yalancı peygamberlerdir. Eğer partinden, liderinden,
şeyhinden şüphe edebiliyorsan, bağımsız düşünebiliyorsun demektir. Bağımsız
düşünebiliyorsan, aklını kullanıyorsundur. Hatta insan, kendi varlığından bile
şüphe edebilmelidir. Zira kendi kendinden şüphe, kendi varoluş hakikatinin,
kendi varlığının özüne, aslına ulaştıracaktır seni. Allah düşünmeyi
emretmiştir. Düşünmeyi emreden Allah, kulunun şüphe edebileceğini de bilir.
Tabi şüphende samimi, ciddi, iradeli olacaksın. Laubalilik yapmayacaksın.
Gerçek arayışın adamı olacaksın.
Şüphe etmek, imansızlık
değildir. Şüphe, insanın, bulduğu şeye daha sağlam bağlanmasını tevlit eder.
Şüpheden sonraki iman daha kavi ve keskindir. İmanı hazır bulmuşlarla,
yorularak bulmuşlara bakın ne dediğimi anlarsınız. Hazır bulmuşlar niçin
izzetsiz bir hayatı izzetli bir hayata tercih etmektedirler? Niçin esareti
özgürlüğe tercih etmektedirler? Niçin konforu, mücadeleye tercih etmektedirler?
Hazır imanın alıcılarıdırlar da ondan. İmana ya anaları, babaları ya da
şeyhleri aracılığı ile erişmişlerdir ve hiç sorgulamadan ittihaz etmişlerdir.
Aldıkları haliyle de uygulaya gelmişlerdir. İmana, sorarak, sorgulayarak,
yorularak erişmemişlerdir. İman, onlara, atalarından kalmıştır. Devraldıkları
imanı bırakacaklardır gelecek yeni nesillere de, buldukları imanı değil. Bu
türlerden korkacaksınız. Ulvi mevhumlar bunların ağızlarında sakızdır, ateşli
devrimlerin tetikleyicisi değil. Şüphe, kesin olanın anasıdır. Aynı zamanda bir
emniyet sübabıdır. Yobaz, şüphe duymaz. Şüpheci de yobaz olamaz. Şüphe merakın,
merak sorunun, soru sorgunun, sorgu araştırmanın, araştırma hakikatin,
hakikatte insan olmanın anasıdır. Aynı zamanda özgürlüğünde anasıdır şüphe.
Çünkü esaret zincirlerinin tek tek kırılmasını intaç eder. Her şüphe bir putu
devirir. Parti puttur, lider puttur, şeyh puttur ve bu putları devirecek yegâne
şey şüphedir. Tağutların karanlığını yarmak, zincirlerini kırmak,
zindanlarından çıkmak şüphenin marifetidir. Şüphe etmeyenin ahlakı da yoktur.
Adalet arzusu yalandır. Ahlaklı insan hakikatin peşinde midir? Yalana düşman
mıdır? Peki, yalan duvarlarını yıkıp, hakikat saraylarına ulaştıran neydi?
Şüphesiz ki şüpheydi. Öyleyse ahlaklı insan şüphe eder. Şüphesizlik ahlakı
yıkar. Bir insana mutlak şekilde inanmak, insanlığın felakete sürüklenmesini
intaç eder. Mutlak inanış münhasıran Allah’a olan inanıştır. O da şüpheden
sonra gelir yine de.
Şüphe cesarettir ve
korkaklar şüphe edemezler. Onlar sığınmacıdırlar. Yalnızlıktan korkarlar. Zira
şüphe aynı zamanda yalnızlık demektir. Çünkü her şüphe bir dost
kaybettirebilir. Ki kaybedilenlerde haddizatında dost değillerdir. Zira dostluk
ucuz değildir. Şüphe kadar pahalıdır dostlukta. Gerçek dost, dostunun
şüphelerine tahammül edebilendir. Dostluk, yüce ve arınmış bir ruh iktiza eder.
Ama zamanımızda cambazların oyuncağı olmuştur. Korkaklar niye şüphe edemezler?
Çünkü istemeyecekleri sonuçlarla karşılaşırlar. Onlar, beyinlerini ve ruhlarını
kalıba vermişlerdir. Şüphe ise mutlaka istenmeyeni verir, isteneni değil.
Şüphe, kalıpçılığın düşmanıdır. Aynı zamanda adil olmayı da sağlar şüphe.
Önyargının düşmanı, hakikatin dostudur. Şüphesizler, yalan ve yobazlık
bataklığında çırpınır dururlar. Köleliğin ödülü olan ucuz konforun, basit
keyfin adamıdırlar onlar. Şüphe etmeyen insanlar, insanlık için tehdit ve
tehlikedirler. Farklı insanlara, kitaplara, fikirlere kapalı olanları,
sınırları çizilmiş bir hayatın mahkûmu olanları düşünseniz ya, aman Allah’ım
insanlığın bunların eline düştüğünde nelere düçar olabileceğini hayal etmek
bile korkunç. Bu tür insanlara hükmedenlerin, insanlığa hükmettiğini düşünseniz
ya, insanlık ne acılar çeker bunların elinden. Zira bu tektip köleler yığını,
kendilerine hükmedenlerin her söylediklerine inanacaklardır ve onları layüsel
görecekler, yaptıklarını sorgulamayacaklardır. Bu da hür insanların acılarına
acı ekleyecektir. Çünkü bunlar bir defa hâkim oldukları zaman, bu hâkimiyeti
kırmak köleler yüzünden asla mümkün olmayacaktır. Farklılığa açık insanlarla
bunlar bir olurlar mı? Buradan, söylediklerimizle de ters düşmeyecek şöyle bir
çıkarımda bulunabilir miyiz acaba? Parti düzeni, cemaat düzeninden evladır. Sadece
evladır, bu düzen de insanlık için iyi değildir ama cemaat düzeninden zerre
şüphe olmasın ki sonsuz kez daha iyidir. Parti düzenini icap ederse
yıkabilirsiniz ama cemaat düzenini asla yıkamazsınız, bir karabasan gibi çöker
üzerinize ve yaşamın tüm sevinçlerini, güzelliklerini zehirler. Doğduğunuza,
yaşadığınıza bin pişman eder. Zira parti, farklılıklardan müteşekkildir ama
cemaat tektip kişiliklerden müteşekkildir. Parti liderini, parti içinden
sorgulayanlar bulunabilir ama cemaat şeyhini, cemaat içinden sorgulayanı zor
bulursunuz. Hele bir millete tümden hâkim olduklarını düşünün, kendi
müritlerini bırakın, sorgulayacak tek bir insan dahi bulamazsınız. Siyonist
niçin bu milleti ve ümmeti bu cepheden kuşatmaya and içmiş gibi tüm gücünü bu
cephenin emrine vermektedir? Çünkü bu cephe tavassutu ile milletleri kuşattığı
zaman ebedi vesayetini kuracaktır da ondan. Cemaatçilik, şüphenin ölümüdür,
dolayısıyla insanın ve insanlığın ölümüdür. Haddizatında güzel, iyi, hayırlı
olan her şeyin ölümüdür. Cemaatçi, emir eridir, farklı ve şüpheci insanlardan
korkar. Farklı ve şüpheci insan, kalıbı bozar çünkü. Kalıbın bozulması demek;
yalanların deşifre olması, rantın azalması, saltanatın sarsılması, konforun
bozulması demektir. Bu da hiç iyi bir şey değildir kalıpçılar için, insanlığı
bir kalıba sokmak isteyenler için.
Son
tahlilde; Ey insanlar! Şüphe ediniz. İcap ediyorsa
kendinizden bile şüphe ediniz. Bu, gerçek olan sizi, bulmanızı sağlayacaktır.
Bunun iyi bir şey olmadığını söyleyeceklerdir. Siz bunu söyleyenlerden şüphe
edeceksiniz. Şüphe etmeyeceğiniz tek şey, şüphenin kendisidir. Şüphe sizi
eninde sonunda mutlak olanın hakikatine kavuşturacaktır. Şüphe sizi, yalanların
karanlığından, zalimlerin zulmünden, kölelerin hâkimiyetinden, kalıpların
tutsaklığından, kendine hayrı olmayanlardan medet ummaktan,
şeyhlerin-partilerin ve liderlerin pespaye sultasından kurtaracaktır. Şüphe
sizi, hayvanlar derekesine düşmekten kurtarıp, insan olmanın şahikasına
çıkaracaktır. Şüphe, şüphesiz ki Allah’ın insanoğluna bahşettiği bir nimettir. Akıl
demek, aynı zamanda düşünmek ve şüphe etmek demektir. Ciddi, prensipli,
disiplinli, ahlaklı, adanarak düşünen ve şüphe eden insanların varacakları son
durak İslam’dır. Bu İslam; cemaat İslam’ı, parti İslam’ı, lider İslam’ı değil;
Allah’ın din olarak gönderdiği, Önderin (sav) insanlığa duyurduğu, Kur’an da ahlak
ve adalet disiplinleri belirtilmiş olan İslam’dır.
EKSTRA
BİR…
Mezkûr yazımızda
sorgulamacı ve şüpheci topluluklara sözümüz yoktur. Farklılığı yaratılış nimeti
olarak gören ve zenginlik telakki eden, müntesiplerine sorgulamayı ve şüpheyi
öğütleyen, öncü şahsı layüsel olarak görmeyen topluluklardan asla zarar gelmez,
bilakis fayda gelir. Bunlar bir milletin gerçek manevi kuvvetleridirler.
Vazifeleri de ruhların tezkiye edilmesine ve beyinlerin istikamet kazanmasına
destek olmaktır. Bunların arzusu da devlet teşkilatına hâkim olmak ve millete
hükmetmek değildir. Bunlar uyarıcıdırlar. Bizim tehdit ve tehlike olarak
algıladıklarımız, dini afyon niyetine kullanan, dünya nimetlerinin peşine
düşmüş, dinin özünden sıyrılmış, varlığa egemen olma hayallerine kapılmış,
öncüsünü hâşâ peygamber mesabesinde gören ve layüsel ittihaz eden sapık
güruhlardır. Bunların devletin hassas teşkilatlarına sızması ve hâkim olması
mutlaka önlenmelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, cemaat devletine dönüşmemeli
ve Türk Milleti asla, sığ, dar ve sekter cemaatçiliğe kurban edilmemelidir.
Böyle bir şey, devletin ve milletin hatta insanlığın ölümüdür.
İKİ…
Cemaatçilik, aynı
zamanda kapitalizmdir. Zira din bir cemaatçinin elinde afyondur. Bu
afyonlaştırılmış din, kapitalizmin payandasıdır. Karunlar, Belamsız yapamazlar.
Zira maddi kuvvetin, manevi desteğe ihtiyacı olur. Kapitalizm de dine ihtiyaç
duyar. Çünkü ayakta kalması dini ustalıkla kullanabilmesine bağlıdır. İşte tam
da burada Belamların önemi ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden Karunlarla Belamlar
yoldaştırlar. Birbirlerinin varlık sebebidirler. Birbirlerinden
beslenirler. Belamlar niçin gerçek
dinden korkarlar? Çünkü itibarlarının ve sahte önemlerinin yok olacağından
endişe duyarlar. Öyleyse; cemaatçiliğe ve kapitalizme karşı yani Karunlara ve
Belamlara karşı İslam’da birleşin! Korkmayın, cesur olun ve yalanlara hayır
deyin. Dar ve sekter cemaatçilikten kurtulun, özgürleşin, insanlığa adım atın,
Karunların yemi olmayın.
ÜÇ…
Komünistsen de, Komünizmi Türk
Komünistlerinden öğrenme; Anarşistsen de Anarşizmi Türk Anarşistlerinden
öğrenme; İslamcıysan da İslamcılığı Türk İslamcılarından öğrenme;
Milliyetçiysen de milliyetçiliği Türk Milliyetçilerinden öğrenme. Kendin öğren,
sorarak, sorgulayarak, araştırarak, şüphe ederek öğren. Ki bunların
sığlıklarının ve sekterliklerinin kurbanı olma. Zira yaşadığımız zaman
diliminde, bu düşüncelerin tümü sığlığın ve sekterliğin kurbanıdır, mahkûmudur.
Liberalizmi, kapitalizmi ve demokrasiyi saymıyorum çünkü bu pislikleri zaten
kabul etmiyorum ve hayatımda hiçbir zaman bu pisliklerin müntesibi, tutkunu
olmadım. Tıpkı cemaatçi olmadığım gibi. Bir kapitalistin gönlünü kazanmaktansa,
bir yoksulun gönlüne girmek şüphesiz daha muteberdir, asalet kesbettiricidir.
Yoksulun mutluluğunu, zalim kompradora peşkeş çekmekten hayâ ederim. Rabbim
beni bu utançtan, ahlaksızlıktan, zalimane adaletsizlikten emin eylesin. Bir
kompradorun gönlünü kazanmaktan beni korusun yüce Rabbim. Âmin, âmin, âmin.
Zira yaşadığımız ve her türlü pisliğine şahit olduğumuz bir çağda, bir
kompradorun gönlünü kazanmam demek, dinimi kaybetmem demektir handiyse.
DÖRT...
Muhsin reisi-başkanı
şehit edenler ve Sarai Sierra isimli
kadını katledenler ortaya çıkarılırsa kirli tezgâhlarda çöker. Muhsin
başkan-reis ülkenin istikbaliyle ilgili hangi tehlikeyi ihsas etmişti? Kendi
teşkilatına sızanları millete açıklayacak mıydı? Bu konuda kimlerle irtibata
geçmişti? Misal, bu mevzularla ilgili Sayın Başbakana bir bilgi aktarımı yapmış
mıydı? Bazı odaklarla ilgili derin ve netameli bilgilere mi ulaşmıştı? Malum
kadın niçin gelmişti? Kimle görüşmüş ve görüşecekti? Kimlere ne bilgiler
vermişti ve verecekti? Bu sorulara cevap aranmalıdır ve katiller tespit
edilmelidir. İşte o zaman bu ülke, bu devlet, bu millet, bu din üzerinde
namussuz hesapları olanların tezgâhları mutlaka çökecektir. Ördükleri çorap
kendi başlarına geçirilecektir. MİT kifayetsiz bir görünüm sunmaktadır, acilen
bu ızdırap verici halden kurtulmalıdır ve demir yumruğu indirmelidir.
BEŞ…
*****Tüm
tutuklu askerler hür bırakılmalıdır. Ama kızgınlıklarıyla bir yanlışa yelken
açmamaları, devlet gücünün yanında yer almaları sağlanmalıdır.
*****BBP
teşkilatı; asla, dar, sığ ve sekter yapıların egemenliğine kendini teslim
etmemelidir, bilakis tarihin çöplüğünde yerini alması kaçınılmazdır. Ki böyle
bir şey de şehide ihanettir, onun ruhunu muazzep kılmaktır.
*****SP
teşkilatı; kendi içinde ki hainleri tasfiye etmelidir. Hainlerin ileri geri ipe
sapa gelmez konuşmalarına artık yeter demelidir. Hele tepeye layık olmayan
tipleri layık oldukları yere göndermelidir. Zira bu teşkilatın bünyesinde,
teşkilatın kimyası ile uyuşmayan tipler vardır ve sökülüp atılmalıdırlar
bünyeden.
*****Sayın
Cumhurbaşkanı şahsına karşı kurulan oyunlara karşı müteyakkız olmalı ve
toplumun vicdanını yaralayacak hareketlerden imtina etmelidir. Zira yaralı hali
fırsat telakki edip, buradan bir hedefe koşmak ve oyun kurucuların yanında
bulunmak vicdanları mutlaka sızlatacaktır ve mutlak kaybedişi intaç edecektir.
Zirvede iken uçuruma yuvarlanmak, bir insan için çok acıdır ve bu acı asla
dinmez. Böyle karakterde olanlar milletin duasına da mazhar olamazlar.
*****Yürüyen
bir insanın eline ve ayağına kelepçe takmak hainlikten başka nedir ki? Bir
insanı ayakta tutan organlarını zayıflatmak ve o insanı böylece naçar halde
bırakmak hainlikten başka nedir ki? Ve bu şekilde o insana egemen olmak
hainlikten başka nedir ki? Ülkelerde insanlar gibidir.
*****Zaman
ittifak zamanıdır. Farklılıklar mutlaka ittifak etmelidirler. Zira tek
tipçiliğin acımasızlığının kurbanları olacaklardır. Söz konusu din, devlet,
vatan ve millet ise gerisi teferruattır. Zaman kendi varlığını ve kendi yapını
garantiye alma zamanı değil, devlet teşkilatını kurtarma ve tahkim etme
zamanıdır.
*****Bir
yapıda hainler işbaşı yapmışlarsa, bir milletin, devletin ve ülkenin istikbali
tehlike altında ve tehdit edilmekte ise oradaki vatanseverler ortaya
çıkmalıdırlar ve gerçekleri tüm çıplaklığı ile anlatmalıdırlar. Hem o yapıyı
hainlerden temizlemelidirler hem de dini, devleti, vatanı, milleti hain
tasalluttan kurtarmalıdırlar.
*****Devlet
asla tek bir renge bürünemez.
Bürünürse varlığı tehdit ve tehlike altında olur. Tek tipli bir yapı devletin
doğasına münafidir. Zira tebası tek tipli değildir ve hiçbir zamanda olmayacaktır.
Bir renge büründüğü zaman, diğer renklerin tümünü karşısına almış olacaktır ki,
bu çok vahim bir hata olacaktır. Ama üzerinde durduğu ve varoluşunu garanti
eden kök ve kadim değerler elbette olmalıdır ve olacaktır da. An gelir şu renk
baskın olur, an gelir bu renk baskın olur, an gelir o renk baskın olur ve bu da
olması gerekendir. Tabi tüm vicdanların ittihaz ettiği ve tüm beyinlerin ikna
olduğu bir rengin olması arzulanır ama bu kabil-i mümkün müdür? Bu çağın
insanlarıyla değildir.
*****MİT’in
tüm din tandanslı gurupları takibe aldığı kesinkes asparagas ve manipüle edici
bir haberdir. Kasıtlıdır. Tezgâhtır. Ya da şahsım olarak böyle düşünüyorum
demeliyim. Hiçbir gurup bu oyuna gelmemelidir. Maksat MİT’i yıpratmak, millet
nezdinde ki sevgisini yok etmektir. Oysa MİT eşittir DEVLET demektir. Yani
maksat devleti yıpratmaktır. Hiçbir gurupta bu ihanete yelken açmaz,
açmamalıdır. Devlet gücünü karşısına almamalıdır. Bilakis devleti zaafa
uğratırlar ve kaybeden de kendileri olurlar. MİT’e ve DEVLET’e sahip çıkmak
varken, düşman olmak ahmaklıktır. Düşmanlık ama kim adına, kim için ve ne için?
Burası düşünülmelidir. İhanetleriyle baş başa kalanlar, kendilerine yandaş
bulma peşindedirler.
*****TRT
yönetimini bir terbiyesize layık olduğu cezayı verdiği için kutluyorum. Herkes
haddini bilecek. Kim olduğunu, nerede durduğunu unutmayacak. Vazifesinin ne
olduğunun şuurunda olacak. Ki o hareketinde kasıtlı yapıldığını düşünüyorum.
ALTI…
Dün ne diyordun, bugün
ne diyorsun türünden replikler var. İhaneti ihsas edenlerin etkisini kırmak
adına ortaya konuyor bu.
1:
Hiç kimse dün övdüğünü bugün yermiyor. Yerdikleri bellidir, övdüklerini yine
övüyor. Övülenler özdür, yerilenler kalıptır. Övülenler sadık olanlardır,
yerilenler ise kendilerini çok iyi gizlemiş ve uygun ortamı bulunca ortaya
çıkmış hainlerdir.
2:
Bu tür bir müsademe politikanın doğasında vardır, tasvip edilmez ama vardır.
Yani her zaman akıllı olacaksın. İyi göreceksin. İyi sezeceksin. Yanılgı payın
çok az olacak. Ve zor duruma düşmeyeceksin.
3:
Bilinçli aldanmak diye bir şey vardır. Bu safça ve cahilce aldanmaktan çok
farklı bir durumdur. Ve zamanla bu aldanışın farkına varılır ve gerçekler
görülür. Burada aldanana kızılmaz. Zira aldatan rolünü sonsuz ustalıkla
becermiştir.
Hülasa;
dün ne diyordun, bugün ne diyorsun üzerinden kazanılacak ve kendini haklı
çıkaracak hiçbir şey yoktur. Bu herkes için geçerlidir.
YEDİ…
Aydın maskeli
karanlıklar millete yön çizermiş. Hey yavrum hey. Siz, bu milletle, devletle,
dinle, vatanla bağınızı izah eder misiniz bayım? Zira seciyenizi biliyoruz.
Hele içiniz de biri var ki; kaleminden pislik akar hep. Açıkça ve alçakça Türk
Milletine, Türk Devletine ve İslam Dinine küfreden bir mikroptur adeta. Ve
şimdi kalkmış bu necip milletin evlatlarına yön göstermeye, yol çizmeye
yelteniyorsunuz. Ve ruhunu şeytana satanlar ve onun hedefleri için kendilerini
satanlar da sizlere alkış tutuyor. Ne olacaktı? Elbette Siyonist’e hizmet
edenler aynı yolda gün gelip birleşeceklerdi.
SEKİZ…
"İktidarı, muhalefeti, Türk'ü, Kürt'ü,
dindarı, dinsizi ve vatanını seven herkes Başbakan'ın yanında tavır almalıdır."
Bu sözü söyleyen şahıs Hanefi AVCI’dır. Başbakanı sevin, sevmeyin, dost olun,
düşman olun hiç önemli değildir. Önemli olan bir gerçek vardır ki; Türk’ün,
İslam’ın, Ümmetin, Türkiye’nin istikbalidir. Bu sözü kesinlikle önemsiyorum.
Şahsen bir parti kimliğinin sahibi değilim. Haddizatında partici değilim. Kim,
hesapsız, umarsız, çıkarsız olarak dinin, devletin, milletin, vatanın
yanındaysa ona gönülden destek veririm. Ha bu millete layık, ahlaktan ve
adaletten şaşmayan, varlığımıza düşman cephelerle erkekçe siyasi mücadele yapan
bir partinin olmasını ister miyim? Kesinlikle isterim. Var mı? Şu an böyle bir
parti yoktur. Ama şu an Türkiye çok büyük bir tehdit ve tehlike altındadır.
Siyonizmin emrinde ki baronların mutlak kuşatması tehdidi ve tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Siyonist tüm atlarını sahaya sürmüştür. Dincisini, dinsizini sahaya
sürmüştür. Yegâne gaye çıkarların korunması, sömürü düzeninin devam etmesidir. Türk’ün
İslam’dan mutlak olarak koparılmasıdır. Kitabının elinden alınmasıdır. TÜSİAD
denilen yapıya zerre itibar etmeyiniz. Zira onların bizimle zerre kadar
ilintileri yoktur. Bizim çıkarlarımızı, hesaplarımızı, ideallerimizi,
umutlarımızı, hayallerimizi savunmazlar, korumazlar, umursamazlar. Onlar ile
bizim dünyamız mutlak ve muhakkak olarak zıttır. Türk ne demektir, İslam nedir,
merak edin, sorun, sorgulayın, araştırın ve özünü öğrenin, söylediklerim
yanlışsa yüzüme tükürün ve istediğiniz lafı söyleyin. Kıpırdarsam namerdim.
Baronlar Türk’ü ve İslam’ı sevmezler. Aynı şekilde dincilerde sevmezler.
Dinciler, baronların maşalarıdırlar. Dinci ve dindar ayrı şeylerdir. dinci,
dini rant elde etmek için öğrenir. Dindar ise, dini yaşamak için öğrenir. Bu ülkede
egemen olan ve siyonizmin sözcülüğünü yapan aydın vasıflı yaratıklara, egemen
olan ve siyonizmin taşeronluğunu yapan baronlara, egemen olan ve siyonizmin
gölgesinde büyüyen ve onun arzuladığı şekilde İslam’ı tahrif ve tahrip eden
dincilere zere itibar etmeyiniz. Ederseniz külliyen kaybetmeniz, kaybetmemiz
mukadderdir. Vallahi, billahi, tallahi kaybederiz topyekûn. Dinde, devlette,
vatanda, millette, ümmette kaybedecektir bunlara itibar ettiğimiz takdirde.
Bunu ciğerimden gelerek söylüyorum. Müslüman Türk olarak söylüyorum.
Gerçekleri, yani dinimin ve kimliğimin gerçeklerini, özünü, Allah’ın izniyle
bilerek söylüyorum.
SON
SÖZ
Kaos zamanı fırsat
bilinerek MHP Teşkilatına sızmalar oluyor ya da oluyordur diyelim. MHP
Teşkilatı çok teennili olmalıdır. Zira buraya doğru gerçekleştirilecek bir
sızma çok tehlikelidir. Çünkü burası özel bir konuma sahiptir. BBP Teşkilatına
tam hâkim olup, MHP Teşkilatına da sızıp ve etkin konumları işgal edip, en
sonunda da ikisini birleştirip ve bütüne hâkim olmak gibisinden niyetler
olabilir mi acaba? Bizimkisi sadece sezgi ve sorgudur! Ve şüphe güzel şeydir!