ŞÜPHE ÜZERİNE...

Özgür DENİZ - 26.01.2014

‘’Hiç akletmiyor musunuz?’’ Allah

 

‘’Sizi rahatsız etmeye geldim.’’ Ali Şeriati

 

‘’Düşünüyorum, öyleyse varım’’ Descartes

 

Şüphe etmek nedir? İlk evvelde şüphe etmek demek aynı zamanda kesin olarak bağımsız düşünmek demektir. Bağımsız düşünmek ise kendi aklını kendin kullanarak düşünmektir. Parti, lider, şeyh eksenli düşünen asla bağımsız düşünemez. Bağımsız düşünmeyenlerin insanlığa verecekleri hiçbir şey yoktur. Düşünmeyenin şüphe etmesi mümkün değildir. Aklını kullanmayanında düşünmesi mümkün değildir. Çünkü akılını kullanmayan düşünmeyi ihtiyaç olarak telakki etmez. Şüphe etmek güzel bir şey mi yoksa korkunç bir şey midir? Evet, hem güzeldir hem de korkunç. Güzeldir, çünkü hakikate erişirsiniz; korkunçtur, çünkü istemediğiniz sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Hakikat bazıları için çok tehlikelidir. Hakikati sevdiğini söyleyen herkese inanmayın. Onlar hakikatin mevhumunu severler, muhtevasını değil. Bu yüzden de hakikatin aşikâr olmasından korkarlar. Zira hakikat yıkıcıdır ama yıkarken de yapıcıdır. Misal; Kur’an saf hakikattir ve tüm yalanların hâkimiyetini ve insanlığı çürüten, ezen, rezil rüsva eden putları yıkıcıdır ama yıkarken de en yücesini, en güzelini kurucudur. Ki zaten Kur’an demek kuran demektir. Şüphe, bir kere, insanı doğruya, hakikate götüren bir yoldur. Mutlak yol değil, yollardan bir yoldur. Şüpheci insan, aynı zamanda, merakçı, sorucu, sorgucu insandır. Rahatsız edici bir tıyneti vardır onun. Şüpheci insan, aklını kullanandır. Aklını kullanmayanların şüphe etmek gibi bir derdi olamaz. Aklı olan ve aklını kullanan illaki şüphe eder. Çünkü aklını işleyen, kullanan düşünür. Düşünce de şüpheyi tetikler. Zira aklı olmayanların ve aklını kullanmayanların şüphe etmek gibi bir tatlı, asilleştirici, hakiki keyif verici lüksleri yoktur. Onlar hazzın çocuklarıdırlar. Malayani lüksün, sefil ve pespaye keyfin kölesidirler. Onların partileri vardır, liderleri vardır, şeyhleri vardır. Zira onlar, kendilerine ne verilirse onu mutlak doğru kabul ederler. Ya doğru değilse diye bir dertleri yoktur onların. Partileri, liderleri, şeyhleri layüseldir. Hâşâ peygamber mesabesindedirler. Ama istisnasız hepsi de yalancı peygamberlerdir. Eğer partinden, liderinden, şeyhinden şüphe edebiliyorsan, bağımsız düşünebiliyorsun demektir. Bağımsız düşünebiliyorsan, aklını kullanıyorsundur. Hatta insan, kendi varlığından bile şüphe edebilmelidir. Zira kendi kendinden şüphe, kendi varoluş hakikatinin, kendi varlığının özüne, aslına ulaştıracaktır seni. Allah düşünmeyi emretmiştir. Düşünmeyi emreden Allah, kulunun şüphe edebileceğini de bilir. Tabi şüphende samimi, ciddi, iradeli olacaksın. Laubalilik yapmayacaksın. Gerçek arayışın adamı olacaksın.

 

Şüphe etmek, imansızlık değildir. Şüphe, insanın, bulduğu şeye daha sağlam bağlanmasını tevlit eder. Şüpheden sonraki iman daha kavi ve keskindir. İmanı hazır bulmuşlarla, yorularak bulmuşlara bakın ne dediğimi anlarsınız. Hazır bulmuşlar niçin izzetsiz bir hayatı izzetli bir hayata tercih etmektedirler? Niçin esareti özgürlüğe tercih etmektedirler? Niçin konforu, mücadeleye tercih etmektedirler? Hazır imanın alıcılarıdırlar da ondan. İmana ya anaları, babaları ya da şeyhleri aracılığı ile erişmişlerdir ve hiç sorgulamadan ittihaz etmişlerdir. Aldıkları haliyle de uygulaya gelmişlerdir. İmana, sorarak, sorgulayarak, yorularak erişmemişlerdir. İman, onlara, atalarından kalmıştır. Devraldıkları imanı bırakacaklardır gelecek yeni nesillere de, buldukları imanı değil. Bu türlerden korkacaksınız. Ulvi mevhumlar bunların ağızlarında sakızdır, ateşli devrimlerin tetikleyicisi değil. Şüphe, kesin olanın anasıdır. Aynı zamanda bir emniyet sübabıdır. Yobaz, şüphe duymaz. Şüpheci de yobaz olamaz. Şüphe merakın, merak sorunun, soru sorgunun, sorgu araştırmanın, araştırma hakikatin, hakikatte insan olmanın anasıdır. Aynı zamanda özgürlüğünde anasıdır şüphe. Çünkü esaret zincirlerinin tek tek kırılmasını intaç eder. Her şüphe bir putu devirir. Parti puttur, lider puttur, şeyh puttur ve bu putları devirecek yegâne şey şüphedir. Tağutların karanlığını yarmak, zincirlerini kırmak, zindanlarından çıkmak şüphenin marifetidir. Şüphe etmeyenin ahlakı da yoktur. Adalet arzusu yalandır. Ahlaklı insan hakikatin peşinde midir? Yalana düşman mıdır? Peki, yalan duvarlarını yıkıp, hakikat saraylarına ulaştıran neydi? Şüphesiz ki şüpheydi. Öyleyse ahlaklı insan şüphe eder. Şüphesizlik ahlakı yıkar. Bir insana mutlak şekilde inanmak, insanlığın felakete sürüklenmesini intaç eder. Mutlak inanış münhasıran Allah’a olan inanıştır. O da şüpheden sonra gelir yine de.

 

Şüphe cesarettir ve korkaklar şüphe edemezler. Onlar sığınmacıdırlar. Yalnızlıktan korkarlar. Zira şüphe aynı zamanda yalnızlık demektir. Çünkü her şüphe bir dost kaybettirebilir. Ki kaybedilenlerde haddizatında dost değillerdir. Zira dostluk ucuz değildir. Şüphe kadar pahalıdır dostlukta. Gerçek dost, dostunun şüphelerine tahammül edebilendir. Dostluk, yüce ve arınmış bir ruh iktiza eder. Ama zamanımızda cambazların oyuncağı olmuştur. Korkaklar niye şüphe edemezler? Çünkü istemeyecekleri sonuçlarla karşılaşırlar. Onlar, beyinlerini ve ruhlarını kalıba vermişlerdir. Şüphe ise mutlaka istenmeyeni verir, isteneni değil. Şüphe, kalıpçılığın düşmanıdır. Aynı zamanda adil olmayı da sağlar şüphe. Önyargının düşmanı, hakikatin dostudur. Şüphesizler, yalan ve yobazlık bataklığında çırpınır dururlar. Köleliğin ödülü olan ucuz konforun, basit keyfin adamıdırlar onlar. Şüphe etmeyen insanlar, insanlık için tehdit ve tehlikedirler. Farklı insanlara, kitaplara, fikirlere kapalı olanları, sınırları çizilmiş bir hayatın mahkûmu olanları düşünseniz ya, aman Allah’ım insanlığın bunların eline düştüğünde nelere düçar olabileceğini hayal etmek bile korkunç. Bu tür insanlara hükmedenlerin, insanlığa hükmettiğini düşünseniz ya, insanlık ne acılar çeker bunların elinden. Zira bu tektip köleler yığını, kendilerine hükmedenlerin her söylediklerine inanacaklardır ve onları layüsel görecekler, yaptıklarını sorgulamayacaklardır. Bu da hür insanların acılarına acı ekleyecektir. Çünkü bunlar bir defa hâkim oldukları zaman, bu hâkimiyeti kırmak köleler yüzünden asla mümkün olmayacaktır. Farklılığa açık insanlarla bunlar bir olurlar mı? Buradan, söylediklerimizle de ters düşmeyecek şöyle bir çıkarımda bulunabilir miyiz acaba? Parti düzeni, cemaat düzeninden evladır. Sadece evladır, bu düzen de insanlık için iyi değildir ama cemaat düzeninden zerre şüphe olmasın ki sonsuz kez daha iyidir. Parti düzenini icap ederse yıkabilirsiniz ama cemaat düzenini asla yıkamazsınız, bir karabasan gibi çöker üzerinize ve yaşamın tüm sevinçlerini, güzelliklerini zehirler. Doğduğunuza, yaşadığınıza bin pişman eder. Zira parti, farklılıklardan müteşekkildir ama cemaat tektip kişiliklerden müteşekkildir. Parti liderini, parti içinden sorgulayanlar bulunabilir ama cemaat şeyhini, cemaat içinden sorgulayanı zor bulursunuz. Hele bir millete tümden hâkim olduklarını düşünün, kendi müritlerini bırakın, sorgulayacak tek bir insan dahi bulamazsınız. Siyonist niçin bu milleti ve ümmeti bu cepheden kuşatmaya and içmiş gibi tüm gücünü bu cephenin emrine vermektedir? Çünkü bu cephe tavassutu ile milletleri kuşattığı zaman ebedi vesayetini kuracaktır da ondan. Cemaatçilik, şüphenin ölümüdür, dolayısıyla insanın ve insanlığın ölümüdür. Haddizatında güzel, iyi, hayırlı olan her şeyin ölümüdür. Cemaatçi, emir eridir, farklı ve şüpheci insanlardan korkar. Farklı ve şüpheci insan, kalıbı bozar çünkü. Kalıbın bozulması demek; yalanların deşifre olması, rantın azalması, saltanatın sarsılması, konforun bozulması demektir. Bu da hiç iyi bir şey değildir kalıpçılar için, insanlığı bir kalıba sokmak isteyenler için.

 

Son tahlilde; Ey insanlar! Şüphe ediniz. İcap ediyorsa kendinizden bile şüphe ediniz. Bu, gerçek olan sizi, bulmanızı sağlayacaktır. Bunun iyi bir şey olmadığını söyleyeceklerdir. Siz bunu söyleyenlerden şüphe edeceksiniz. Şüphe etmeyeceğiniz tek şey, şüphenin kendisidir. Şüphe sizi eninde sonunda mutlak olanın hakikatine kavuşturacaktır. Şüphe sizi, yalanların karanlığından, zalimlerin zulmünden, kölelerin hâkimiyetinden, kalıpların tutsaklığından, kendine hayrı olmayanlardan medet ummaktan, şeyhlerin-partilerin ve liderlerin pespaye sultasından kurtaracaktır. Şüphe sizi, hayvanlar derekesine düşmekten kurtarıp, insan olmanın şahikasına çıkaracaktır. Şüphe, şüphesiz ki Allah’ın insanoğluna bahşettiği bir nimettir. Akıl demek, aynı zamanda düşünmek ve şüphe etmek demektir. Ciddi, prensipli, disiplinli, ahlaklı, adanarak düşünen ve şüphe eden insanların varacakları son durak İslam’dır. Bu İslam; cemaat İslam’ı, parti İslam’ı, lider İslam’ı değil; Allah’ın din olarak gönderdiği, Önderin (sav) insanlığa duyurduğu, Kur’an da ahlak ve adalet disiplinleri belirtilmiş olan İslam’dır.

 

EKSTRA

 

BİR…

 

Mezkûr yazımızda sorgulamacı ve şüpheci topluluklara sözümüz yoktur. Farklılığı yaratılış nimeti olarak gören ve zenginlik telakki eden, müntesiplerine sorgulamayı ve şüpheyi öğütleyen, öncü şahsı layüsel olarak görmeyen topluluklardan asla zarar gelmez, bilakis fayda gelir. Bunlar bir milletin gerçek manevi kuvvetleridirler. Vazifeleri de ruhların tezkiye edilmesine ve beyinlerin istikamet kazanmasına destek olmaktır. Bunların arzusu da devlet teşkilatına hâkim olmak ve millete hükmetmek değildir. Bunlar uyarıcıdırlar. Bizim tehdit ve tehlike olarak algıladıklarımız, dini afyon niyetine kullanan, dünya nimetlerinin peşine düşmüş, dinin özünden sıyrılmış, varlığa egemen olma hayallerine kapılmış, öncüsünü hâşâ peygamber mesabesinde gören ve layüsel ittihaz eden sapık güruhlardır. Bunların devletin hassas teşkilatlarına sızması ve hâkim olması mutlaka önlenmelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, cemaat devletine dönüşmemeli ve Türk Milleti asla, sığ, dar ve sekter cemaatçiliğe kurban edilmemelidir. Böyle bir şey, devletin ve milletin hatta insanlığın ölümüdür.

 

İKİ…

 

Cemaatçilik, aynı zamanda kapitalizmdir. Zira din bir cemaatçinin elinde afyondur. Bu afyonlaştırılmış din, kapitalizmin payandasıdır. Karunlar, Belamsız yapamazlar. Zira maddi kuvvetin, manevi desteğe ihtiyacı olur. Kapitalizm de dine ihtiyaç duyar. Çünkü ayakta kalması dini ustalıkla kullanabilmesine bağlıdır. İşte tam da burada Belamların önemi ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden Karunlarla Belamlar yoldaştırlar. Birbirlerinin varlık sebebidirler. Birbirlerinden beslenirler.  Belamlar niçin gerçek dinden korkarlar? Çünkü itibarlarının ve sahte önemlerinin yok olacağından endişe duyarlar. Öyleyse; cemaatçiliğe ve kapitalizme karşı yani Karunlara ve Belamlara karşı İslam’da birleşin! Korkmayın, cesur olun ve yalanlara hayır deyin. Dar ve sekter cemaatçilikten kurtulun, özgürleşin, insanlığa adım atın, Karunların yemi olmayın.

 

ÜÇ…

 

 Komünistsen de, Komünizmi Türk Komünistlerinden öğrenme; Anarşistsen de Anarşizmi Türk Anarşistlerinden öğrenme; İslamcıysan da İslamcılığı Türk İslamcılarından öğrenme; Milliyetçiysen de milliyetçiliği Türk Milliyetçilerinden öğrenme. Kendin öğren, sorarak, sorgulayarak, araştırarak, şüphe ederek öğren. Ki bunların sığlıklarının ve sekterliklerinin kurbanı olma. Zira yaşadığımız zaman diliminde, bu düşüncelerin tümü sığlığın ve sekterliğin kurbanıdır, mahkûmudur. Liberalizmi, kapitalizmi ve demokrasiyi saymıyorum çünkü bu pislikleri zaten kabul etmiyorum ve hayatımda hiçbir zaman bu pisliklerin müntesibi, tutkunu olmadım. Tıpkı cemaatçi olmadığım gibi. Bir kapitalistin gönlünü kazanmaktansa, bir yoksulun gönlüne girmek şüphesiz daha muteberdir, asalet kesbettiricidir. Yoksulun mutluluğunu, zalim kompradora peşkeş çekmekten hayâ ederim. Rabbim beni bu utançtan, ahlaksızlıktan, zalimane adaletsizlikten emin eylesin. Bir kompradorun gönlünü kazanmaktan beni korusun yüce Rabbim. Âmin, âmin, âmin. Zira yaşadığımız ve her türlü pisliğine şahit olduğumuz bir çağda, bir kompradorun gönlünü kazanmam demek, dinimi kaybetmem demektir handiyse.

 

DÖRT...

 

Muhsin reisi-başkanı şehit edenler ve Sarai Sierra isimli kadını katledenler ortaya çıkarılırsa kirli tezgâhlarda çöker. Muhsin başkan-reis ülkenin istikbaliyle ilgili hangi tehlikeyi ihsas etmişti? Kendi teşkilatına sızanları millete açıklayacak mıydı? Bu konuda kimlerle irtibata geçmişti? Misal, bu mevzularla ilgili Sayın Başbakana bir bilgi aktarımı yapmış mıydı? Bazı odaklarla ilgili derin ve netameli bilgilere mi ulaşmıştı? Malum kadın niçin gelmişti? Kimle görüşmüş ve görüşecekti? Kimlere ne bilgiler vermişti ve verecekti? Bu sorulara cevap aranmalıdır ve katiller tespit edilmelidir. İşte o zaman bu ülke, bu devlet, bu millet, bu din üzerinde namussuz hesapları olanların tezgâhları mutlaka çökecektir. Ördükleri çorap kendi başlarına geçirilecektir. MİT kifayetsiz bir görünüm sunmaktadır, acilen bu ızdırap verici halden kurtulmalıdır ve demir yumruğu indirmelidir.

 

BEŞ… 

 

*****Tüm tutuklu askerler hür bırakılmalıdır. Ama kızgınlıklarıyla bir yanlışa yelken açmamaları, devlet gücünün yanında yer almaları sağlanmalıdır.

*****BBP teşkilatı; asla, dar, sığ ve sekter yapıların egemenliğine kendini teslim etmemelidir, bilakis tarihin çöplüğünde yerini alması kaçınılmazdır. Ki böyle bir şey de şehide ihanettir, onun ruhunu muazzep kılmaktır.

*****SP teşkilatı; kendi içinde ki hainleri tasfiye etmelidir. Hainlerin ileri geri ipe sapa gelmez konuşmalarına artık yeter demelidir. Hele tepeye layık olmayan tipleri layık oldukları yere göndermelidir. Zira bu teşkilatın bünyesinde, teşkilatın kimyası ile uyuşmayan tipler vardır ve sökülüp atılmalıdırlar bünyeden.

*****Sayın Cumhurbaşkanı şahsına karşı kurulan oyunlara karşı müteyakkız olmalı ve toplumun vicdanını yaralayacak hareketlerden imtina etmelidir. Zira yaralı hali fırsat telakki edip, buradan bir hedefe koşmak ve oyun kurucuların yanında bulunmak vicdanları mutlaka sızlatacaktır ve mutlak kaybedişi intaç edecektir. Zirvede iken uçuruma yuvarlanmak, bir insan için çok acıdır ve bu acı asla dinmez. Böyle karakterde olanlar milletin duasına da mazhar olamazlar.

*****Yürüyen bir insanın eline ve ayağına kelepçe takmak hainlikten başka nedir ki? Bir insanı ayakta tutan organlarını zayıflatmak ve o insanı böylece naçar halde bırakmak hainlikten başka nedir ki? Ve bu şekilde o insana egemen olmak hainlikten başka nedir ki? Ülkelerde insanlar gibidir.

*****Zaman ittifak zamanıdır. Farklılıklar mutlaka ittifak etmelidirler. Zira tek tipçiliğin acımasızlığının kurbanları olacaklardır. Söz konusu din, devlet, vatan ve millet ise gerisi teferruattır. Zaman kendi varlığını ve kendi yapını garantiye alma zamanı değil, devlet teşkilatını kurtarma ve tahkim etme zamanıdır.

*****Bir yapıda hainler işbaşı yapmışlarsa, bir milletin, devletin ve ülkenin istikbali tehlike altında ve tehdit edilmekte ise oradaki vatanseverler ortaya çıkmalıdırlar ve gerçekleri tüm çıplaklığı ile anlatmalıdırlar. Hem o yapıyı hainlerden temizlemelidirler hem de dini, devleti, vatanı, milleti hain tasalluttan kurtarmalıdırlar.

*****Devlet asla tek bir renge bürünemez. Bürünürse varlığı tehdit ve tehlike altında olur. Tek tipli bir yapı devletin doğasına münafidir. Zira tebası tek tipli değildir ve hiçbir zamanda olmayacaktır. Bir renge büründüğü zaman, diğer renklerin tümünü karşısına almış olacaktır ki, bu çok vahim bir hata olacaktır. Ama üzerinde durduğu ve varoluşunu garanti eden kök ve kadim değerler elbette olmalıdır ve olacaktır da. An gelir şu renk baskın olur, an gelir bu renk baskın olur, an gelir o renk baskın olur ve bu da olması gerekendir. Tabi tüm vicdanların ittihaz ettiği ve tüm beyinlerin ikna olduğu bir rengin olması arzulanır ama bu kabil-i mümkün müdür? Bu çağın insanlarıyla değildir. 

*****MİT’in tüm din tandanslı gurupları takibe aldığı kesinkes asparagas ve manipüle edici bir haberdir. Kasıtlıdır. Tezgâhtır. Ya da şahsım olarak böyle düşünüyorum demeliyim. Hiçbir gurup bu oyuna gelmemelidir. Maksat MİT’i yıpratmak, millet nezdinde ki sevgisini yok etmektir. Oysa MİT eşittir DEVLET demektir. Yani maksat devleti yıpratmaktır. Hiçbir gurupta bu ihanete yelken açmaz, açmamalıdır. Devlet gücünü karşısına almamalıdır. Bilakis devleti zaafa uğratırlar ve kaybeden de kendileri olurlar. MİT’e ve DEVLET’e sahip çıkmak varken, düşman olmak ahmaklıktır. Düşmanlık ama kim adına, kim için ve ne için? Burası düşünülmelidir. İhanetleriyle baş başa kalanlar, kendilerine yandaş bulma peşindedirler.

*****TRT yönetimini bir terbiyesize layık olduğu cezayı verdiği için kutluyorum. Herkes haddini bilecek. Kim olduğunu, nerede durduğunu unutmayacak. Vazifesinin ne olduğunun şuurunda olacak. Ki o hareketinde kasıtlı yapıldığını düşünüyorum.

 

ALTI…

 

Dün ne diyordun, bugün ne diyorsun türünden replikler var. İhaneti ihsas edenlerin etkisini kırmak adına ortaya konuyor bu.

1: Hiç kimse dün övdüğünü bugün yermiyor. Yerdikleri bellidir, övdüklerini yine övüyor. Övülenler özdür, yerilenler kalıptır. Övülenler sadık olanlardır, yerilenler ise kendilerini çok iyi gizlemiş ve uygun ortamı bulunca ortaya çıkmış hainlerdir.

2: Bu tür bir müsademe politikanın doğasında vardır, tasvip edilmez ama vardır. Yani her zaman akıllı olacaksın. İyi göreceksin. İyi sezeceksin. Yanılgı payın çok az olacak. Ve zor duruma düşmeyeceksin. 

3: Bilinçli aldanmak diye bir şey vardır. Bu safça ve cahilce aldanmaktan çok farklı bir durumdur. Ve zamanla bu aldanışın farkına varılır ve gerçekler görülür. Burada aldanana kızılmaz. Zira aldatan rolünü sonsuz ustalıkla becermiştir.

Hülasa; dün ne diyordun, bugün ne diyorsun üzerinden kazanılacak ve kendini haklı çıkaracak hiçbir şey yoktur. Bu herkes için geçerlidir.  

 

YEDİ…

 

Aydın maskeli karanlıklar millete yön çizermiş. Hey yavrum hey. Siz, bu milletle, devletle, dinle, vatanla bağınızı izah eder misiniz bayım? Zira seciyenizi biliyoruz. Hele içiniz de biri var ki; kaleminden pislik akar hep. Açıkça ve alçakça Türk Milletine, Türk Devletine ve İslam Dinine küfreden bir mikroptur adeta. Ve şimdi kalkmış bu necip milletin evlatlarına yön göstermeye, yol çizmeye yelteniyorsunuz. Ve ruhunu şeytana satanlar ve onun hedefleri için kendilerini satanlar da sizlere alkış tutuyor. Ne olacaktı? Elbette Siyonist’e hizmet edenler aynı yolda gün gelip birleşeceklerdi.

 

SEKİZ…

 

"İktidarı, muhalefeti, Türk'ü, Kürt'ü, dindarı, dinsizi ve vatanını seven herkes Başbakan'ın yanında tavır almalıdır." Bu sözü söyleyen şahıs Hanefi AVCI’dır. Başbakanı sevin, sevmeyin, dost olun, düşman olun hiç önemli değildir. Önemli olan bir gerçek vardır ki; Türk’ün, İslam’ın, Ümmetin, Türkiye’nin istikbalidir. Bu sözü kesinlikle önemsiyorum. Şahsen bir parti kimliğinin sahibi değilim. Haddizatında partici değilim. Kim, hesapsız, umarsız, çıkarsız olarak dinin, devletin, milletin, vatanın yanındaysa ona gönülden destek veririm. Ha bu millete layık, ahlaktan ve adaletten şaşmayan, varlığımıza düşman cephelerle erkekçe siyasi mücadele yapan bir partinin olmasını ister miyim? Kesinlikle isterim. Var mı? Şu an böyle bir parti yoktur. Ama şu an Türkiye çok büyük bir tehdit ve tehlike altındadır. Siyonizmin emrinde ki baronların mutlak kuşatması tehdidi ve tehlikesiyle karşı karşıyadır. Siyonist tüm atlarını sahaya sürmüştür. Dincisini, dinsizini sahaya sürmüştür. Yegâne gaye çıkarların korunması, sömürü düzeninin devam etmesidir. Türk’ün İslam’dan mutlak olarak koparılmasıdır. Kitabının elinden alınmasıdır. TÜSİAD denilen yapıya zerre itibar etmeyiniz. Zira onların bizimle zerre kadar ilintileri yoktur. Bizim çıkarlarımızı, hesaplarımızı, ideallerimizi, umutlarımızı, hayallerimizi savunmazlar, korumazlar, umursamazlar. Onlar ile bizim dünyamız mutlak ve muhakkak olarak zıttır. Türk ne demektir, İslam nedir, merak edin, sorun, sorgulayın, araştırın ve özünü öğrenin, söylediklerim yanlışsa yüzüme tükürün ve istediğiniz lafı söyleyin. Kıpırdarsam namerdim. Baronlar Türk’ü ve İslam’ı sevmezler. Aynı şekilde dincilerde sevmezler. Dinciler, baronların maşalarıdırlar. Dinci ve dindar ayrı şeylerdir. dinci, dini rant elde etmek için öğrenir. Dindar ise, dini yaşamak için öğrenir. Bu ülkede egemen olan ve siyonizmin sözcülüğünü yapan aydın vasıflı yaratıklara, egemen olan ve siyonizmin taşeronluğunu yapan baronlara, egemen olan ve siyonizmin gölgesinde büyüyen ve onun arzuladığı şekilde İslam’ı tahrif ve tahrip eden dincilere zere itibar etmeyiniz. Ederseniz külliyen kaybetmeniz, kaybetmemiz mukadderdir. Vallahi, billahi, tallahi kaybederiz topyekûn. Dinde, devlette, vatanda, millette, ümmette kaybedecektir bunlara itibar ettiğimiz takdirde. Bunu ciğerimden gelerek söylüyorum. Müslüman Türk olarak söylüyorum. Gerçekleri, yani dinimin ve kimliğimin gerçeklerini, özünü, Allah’ın izniyle bilerek söylüyorum.

 

SON SÖZ

 

Kaos zamanı fırsat bilinerek MHP Teşkilatına sızmalar oluyor ya da oluyordur diyelim. MHP Teşkilatı çok teennili olmalıdır. Zira buraya doğru gerçekleştirilecek bir sızma çok tehlikelidir. Çünkü burası özel bir konuma sahiptir. BBP Teşkilatına tam hâkim olup, MHP Teşkilatına da sızıp ve etkin konumları işgal edip, en sonunda da ikisini birleştirip ve bütüne hâkim olmak gibisinden niyetler olabilir mi acaba? Bizimkisi sadece sezgi ve sorgudur!  Ve şüphe güzel şeydir!

Tarih: 26.01.2014 Okunma: 804

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?