Necip
Türk Milleti! Çok tehlikeli bir kuşatma altındasın. Ki zaten kuşatmadan hiçbir
zaman kurtulmuş değildin ama bu başka bir kuşatma. Son kuşatma görüntüsü
veriyor sanki. Çünkü emri bizatihi dünyaya hükmetmeye alışmış asıl efendiler
verdiler. Başarıya ulaşıldığı takdirde artık bu topraklarda bir daha uyanış,
ayağa kalkış, diriliş, direniş diye bir şey kesinlikle olmayacak. Basiretinle,
ferasetinle, iradenle, kararlılığınla bu kuşatmayı yarmalısın. Asla, parti,
cemaat, ideoloji, lider, şeyh eksenli düşünmemelisin. Çünkü kesinlikle
kaybedersin. Artık ülke, devlet, millet, vatan, din, ümmet eksenli düşünmek
zorundasın. Düşüncen ne olursa olsun bu eksenli düşünmek zorundasın. En basit
misal; bir düşüncen var ve o düşüncen minvalinde bir düzen getirmek
niyetindesin, peki o düzeni hangi topraklar üzerinde kurmak istiyorsun?
Herhalde gâvur toprakları üzerinde değil. Öyleyse önemli olan vatandır. İcap
ediyorsa partin, cemaatin, liderin, şeyhin, ideolojin kaybetsin ama ülken,
devletin, dinin, ümmetin ve milletin asla kaybetmesin. Kararlarını buna göre
vermek zorundasın. Bir kere medya denilen alçak maymuna inanmaktan kesinlikle
vazgeçmelisin. Onlardan sana gram fayda gelmez. Vallahi, tallahi, billahi
gelmez. Onlardan kendi dostlarına bile fayda gelmez. Onlar uşaklık için
vardırlar. Uşaklıklarını yaparlar, paylarını kaparlar ve keyiflerine bakarlar. Paris’te,
Londra’da, Newyork’ta dem sürerler. Onlara kızarken bu tarafta ki medya
maymunlarını savunuyor değilim. Haddizatında bu taraftakilerin büyük çoğunluğu
da sahtekârdırlar. Çünkü gerçekleri tüm çıplaklığı ile ortaya koymazlar,
korkarlar bundan. Zira çıkarları zedelenecektir. Ama karşı taraftakiler
alıştılar bir kere, kirli ve kanlı oyunlarla parti getirip parti götürmeye, hiç
vazgeçerler mi alışkanlıklarından? Tekrar tek güç olmak istiyorlar, dünyanın
küresel teröristlerinin gölgesinde. Ama bu taraftakilerin böyle bir meziyetleri
yoktur. Bunları söylerken, haddizatında bende çok büyük tereddütler yaşıyorum.
Evet, her şeyi görüyor, duyuyor, algılıyor, anlıyorum. Karabasanlar altında
eziliyorum. Oyunun nasıl başladığını, nasıl oynandığını, sonucun ne olacağını
bilemiyorum. Öyle mi olsa hayırlı olacak, böyle mi olsa iyi olacak tahmin
edemiyor, kararsızlık ve çaresizlik içinde bocalıyorum. Çünkü hükümetin
gitmesini isterlerken aslında gitmemesini istiyor olabilirler. Karşı tarafın
gelmesini isterlerken gelmemesini istiyor olabilirler. Bunu da düşünüyorum.
Ülkeyi soyanlara, soyup kaçıp doyanlara kızıyorum. Kahrediyorum. Ama bir şeyi biliyorum ve ona dayanarak böyle
söylüyorum. Malum medyayı ve sözde dini olduğu sanılan Siyonist destekli
karanlık yapılanmayı çok iyi biliyoruz. Tamam, 10 yıl iktidar verildi ve bu çok
iyi kullanılmadı biliyorum. Toplumun teveccühüne içeriden bazıları ahlaksızca,
namussuzca ihanet etti görüyorum. Peki, son 10 yıla kadar hükmedenler yemedi,
içmedi, çalmadı, çırpmadı diyebilir miyiz? Son on yılda yapılan bazı şeyler,
daha önce niçin yapılmadı diye soruyorum. Evet, bazı ahlaksızlar çalmış, yemiş
ama yapılan şeylerde var. Öncesinde ise ziyadesiyle yediler, çaldılar,
çırptılar ama hiçbir şeyde yapmadılar. Bana hiç ama hiç kimse, şimdikilerin,
doğan gibi uçanlardan, koç gibi vuranlardan, gül gibi sarartıp solduranlardan,
Allah ve Öndere ihanet etme pahasına aldatanlardan daha kötü olduklarını
söyleyemez. Farz edelim ki, bunlardan ülkeyi, milleti, devleti, dini kurtardık;
peki kurtardıklarımızı kime emanet edeceğiz? Emanet edeceklerimizi hiç düşündük
mü? Ki ülkeyi bu hale düşürenler, göndereceklerimizin yerine gelecek olanlar
değiller midirler? Öyleyse ülkeyi mahvedenlere yeniden ülke mi teslim edeceğiz?
İdeal olanla reel olan birbiriyle uyuşmaz, uyuşmuyor. İdeal uğruna, reel
olanlara göz kapamak çok büyük felaketleri getirebilir. Bu yüzden ben
idealistim, reel dünya beni ırgalamaz diyemeyiz. Dersek kaybederiz. Her şeyi
karanlığa mahkûm ederiz. Evet, Milli Devrime iman etmiş biri olarak böyle
konuşmak garip gelebilir ama ne yapabilirim ki? Hani devrim yapacak irade
nerede? İdeale gitmenin de şartları vardır. Reel durum vardır ideale oradan
gidebilmen kabildir. Reel durum vardır, idealini haykıramazsın bile. Rasyonel
düşünmek gerekir. Şöyle bakıyorum da çok garip ittifaklar olduğunu görüyorum.
Abdeste düşman olanlar, abdestli olanların peşinden gidiyorlar. Güya o
abdestliler antikapitalistler, ama kapitalistlere tek laf ettiklerini ne duyan
var ne de gören, bilakis kapitalistlerin kuyruğundan ayrılmıyorlar. Müslümanlar
ama Müslümanlara vuruyorlar. Uyarmıyorlar, uyandırmıyorlar direkt olarak
vuruyorlar. Ama sorsanız Müslümanız biz diyorlar. Düne kadar birbirilerine
demediklerini bırakmayanlar bugün ayrı yemez oldular. Dün ekranlarında iki
dakikalık yer vermediklerini bugün ekranlarına adeta yapıştırdılar. En ufak bir
kıpırdanma da herkes aynı saflarda buluşuveriyorlar. Bu nasıl oluyor? Burada
ülke çapını aşan bir operasyon olduğu muhakkaktır. Ülkesinin, devletinin,
milletinin varlığına muhalif olupta muhalif olmadığını sanacak kadar kör
olanlarla; dininin özüne muhalif olupta muhalif olmadığını sanacak kadar kör
olanları buluşturan nedir? Bunları kim buluşturmaktadır ve niçin
buluşmaktadırlar? Ülken için çalışacaksın, bağımsız devlet diyeceksin, sosyal
adalet diye delireceksin, özgür milleti haykıracaksın ama kendi tarihine,
ecdadına galiz küfürler savuracaksın, baronlarla kol kola gezeceksin, böyle bir
şey kabil midir dostlar? Güya Peygamberinin (asm) ismini dünyaya duyurmak için
(!) yola çıkacaksın ama O canı, cananı, canlardan önce geleni rezil, pespaye,
iğrenç çıkarlarına alet edeceksin, bu nasıl olabilir dostlarım? Sevgili
dostlarım! Bunları çok isteyerek yazdığımı sanmayın. Keşke herkes aynı ideal
ufkunda birleşse ve milletin huzuru, devletin tek güç olması, vatanın
bütünlüğü, dinin özüne uygun ortaya konması için mücadele etse de bizde bunları
söylemek zorunda kalmasak. Güven yok, dürüstlük yok maalesef. Zaten güven
veren, dürüst olan, ecdadına küfür etmez, dinine ihanet etmez, kodamanların
kuyrukçusu olmaz. Şahsen meselelere parti eksenli bakmıyorum. Çünkü mesele
parti vs. değil vatandır. Parti kişiden, meclis partiden, cumhuriyet meclisten,
devlet cumhuriyetten, din ve vatan da devletten daha mühimdir dostlar. Sormamız
gereken soru şudur bence; partim gelince bir şey değişecek midir? Partim
gelince bir şey değişmeyecekse, partimin gelmesi ne anlam ifade edecektir?
Partim gelince bir şey değişecekse, zaten millet bunu fark edecek ve
getirmesini bilecektir. Öyleyse tasaya lüzum yoktur. Kimse kusura bakmasın;
bireyim, hürüm ve doğal konuşuyorum. Evet, Milli Devrimciyim ama partici
değilim. Olaylara stratejik ve taktik bakarım. Akıl bana ahmakça yaşamam için
verilmedi. Körü körüne partici, cemaatçi, liderci, şeyhçi olmam için verilmedi.
Bir de şöyle garip bir şey var kafamı karıştıran; dünyaya arka planda
hükmettiği söylenen malum terörist devlete, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
meydan okumuştu malumunuz. Gerçekti ya da değildi önemli olan orası değildir,
tüm dünyanın gözleri önünde meydan okuyor görüntüsü verdi mi vermedi mi
burasıdır. Zira malum terörist için bazı şeylerin şakası bile fecidir. Ortada
otoritenin sarsılması durumu vardır ve şeytan buna asla tahammül edemez. Ki
gelişen olaylarda, bu tahammülsüzlüğün ve meydan okuyuşun acısının alametleri
gibi geliyor bana. Eğer intikamını alabilirse bundan sonra kendisine artık hiç
kimsenin hiçbir konuda hayır diyemeyeceğini düşünüyor. Bu yüzden de mutlaka
bedel ödetmek istiyor. Bu bedeli ödetmek için de sürüyle taşeron bulabiliyor. Din
kılıflı taşeronu sırf bu yüzden meydana sürdü diye düşünüyorum, aslında sürmek
istemezdi ama zorunda kaldı sanki. Çünkü o taşeronla daha yapacağı çok iş
vardı. Hem taşeronu zayıflatmak hem de istemediğini göndermek istiyordu.
Başarabilecek mi izleyip göreceğiz. Sevgili dostlar! Emin olunuz ki, şu an
ülkemin nice yerlerinde nice operasyonlar için planlar yapılmaktadır. Çünkü
birileri kararı vermiştir. Eğer bu sefer bu ülkeyi, milleti düşürebilirsek
artık bir daha bu tür işlerle asla iştigal edip kıymetli zamanımızı
harcamayacağız diye düşünmektedirler. MİT’e yapılan ihanetinde, dünya çapında
yardım yapan kuruluşlara yapılan ihanetinde ardında bu tür palanlar vardır. Ferasetimizle,
basiretimizle bu badireleri aşmak zorundayız. Uçurumun eşiğindeyiz, ya gerilip
geri atılacağız ya da boş bulunup yuvarlanıp gideceğiz. Partilerin kasetlerle
yıpratılması boşuna değilmiş demek ki. Birilerinin gece uyumayıp takibe
düşmesi, kaset çalışması üzerinde olması ve bunun için çok uzaklara bilgi
verilerek ne yapılması gerektiğinin sorulması boşuna değilmiş demek ki. Siz
sanmayın ki, Taraf olmalar, Karşı durmalar rastgele gelişen şeylerdir. Hayır,
hepsi de organize şeylerdir. Kendine hayrı olmayanların kime hayrı olur ki? Gâvurun
parasıyla ekmek yersen gâvurun kılıcını da kuşanmak zorundasın koçum. Ki
kuşanıyorlar da zahir. Bir devirde izi olan bir partinin ele geçirilmesine
bizatihi şahitlik ediyoruz. Bu hamleler asla boşuna değildir. Oraya emek vermiş
insanlar, tüm gövdesini taşın altına koyarak bir şeyleri bugünlere taşımış olan
insanlar niçin tasfiye edilmektedirler? Çok derin düşünmek icap ediyor. Parti
kuramayacaksan bir partiyi ele geçir taktiği. O kadim teşkilatın bu ihanetlere
müsaade edeceğine pek ihtimal vermiyorum ama içeride ki hainler yardımcı
olurlarsa bir şey diyemem. Her teşkilat kendi yapısına dikkat etmelidir,
sızmalara karşı.
Son tahlilde; bu
kuşatma yarılmalı, millet uyanmalı, tezgâhlar fark edilmeli ve kadim devlet
teşkilatının sarsılmasına asla geçit verilmemelidir. Devlet teşkilatı, üç beş
cahilin tekeline bırakılacak kadar basit bir şey değildir. Kendini
yönetemeyenin devlet yönetmesi nerede görülmüştür? Siyonizm gölgesin de devlet
yönetmek bu milletin ruhuna aykırıdır. Ki zaten böyle bir durumda devlet
tamamıyla siyonizmin hâkimiyetine geçecektir.
EKSTRA
BİR… Karanlık yapı bugünler
için desteklendi. Beslendi, büyütüldü. Tam Türkiye ve İslam dünyası uyanıp,
ayağa kalkarken sırtından hançerlendi. Bu vuruşun bu karanlık yapıya
yaptırılması çok önemliydi. Çünkü diğerlerine sürekli vurduruyordu ve artık
millet onları çok iyi tanıyordu. Zira vuruşları mutlaka etkisiz olacaktı. Bu
yüzden altın vuruş malum yapıya yaptırıldı. Çünkü toplumun bunlara inanabilme
ihtimali hesaba katıldı. Zira bunlar güya din tandanslıydı. Ama millet bunların
dininin ne olduğunu çok iyi biliyordu. Burayı düşünememişlerdi. Artık
Siyonistler indinde vazife ikmal edilmişti. Ama bu vazifenin ifası, vazifeyi
yapanın da Siyonistler indinde artık bitişi demekti. Bundan sonra dünyada rahat
edemeyecekler. Zira tüm dünyaya bir emir çoktan gönderilmiştir. En azından sıkı
kontrole tabi tutulacaklardır. Bir taraftan kontrol edilecekler, bir taraftan
serbest bırakılacaklardır. Ama kontrol edenlerde, serbest bıraktıranlarda aynı
baronlar olacaklardır. Ta ki serbest bırakanlara tam olarak tabi olsunlar. İslam
dünyası nezdinde itibarlarının kaldığını sanmıyorum artık. Siyonist büyük bir tezgâh
kurdu ve çok güzel işletti. Kullandı, sattı, budattı, küçülttü ve tam emrine
aldı. Çünkü küçük bir yapıyı kullanmak ve kontrol etmek, büyük ve dağınık bir
yapıyı kullanmak ve kontrol etmekten daha kolaydır. Şimdi tam avucunun içine
aldı malum karanlık yapıyı. Malum yapı bir de hınçlandı artık, bundan sonra
daha etkin vuruşlar yapması için kullanılacaktır. Devlet tarafında duranlar da
spontane ayıklanmış oldular. Yani doğal seleksiyondur bu diğer adıyla, tabir
caizse. Artık emre amade olacaklar kendiliğinden seçilmiş oldular. Giderek daha
da seçilecekler ve elde kalanlar tam netleşecekler. Şu an malum yapı mutlak
anlamda yalnızlaştırılmıştır. Tek destekçisi küresel efendilerdir. Bu yüzden de
onların emrettikleri gibi davranmaktadırlar.
İKİ… Malum bir olayla artık
mutlak anlamda tükenişlerini imzaladılar. Öndere (sav) ihanet ettiler. Bence
burada da Siyonist bir tuzak var. Çünkü Siyonist bunların içlerinde hala temiz
kalanlar, dinlerine ve devletlerine samimiyetle bağlı olanlar varsa onlarında tamamen
ayıklanmasını istiyor. Elde kalanların tamamen kendi isteklerine tabi olacak
olanlar olmasını istiyor. Zira aklı başında, Allah’a iman etmiş, Önderine (sav)
tabi olmuş, Kur’an’ı hayat rehberi bilen bir Müslüman o ihaneti yapamazdı,
yapılmasına müsaade etmezdi. Ama oldu. Bunu masallarla, hikâyelerle,
hurafelerle beslenip büyümeyen hiçbir Müslüman asla kabullenemez. Zira malum
ihanet Kur’an’la mutlak ve muhakkak olarak zıttır. Haddizatında, insanları
uyutan, uyuşturan, sefilleştiren, mıymıntılaştıran, şuurlarını, bilinçlerini,
ferasetlerini, basiretlerini ve mukavemetlerini tahrip eden bir durumdur. Ve
burada bir şeyde net, kesin, keskin şekilde ortaya çıkmış oldu. Bu hakikat,
İslam Dininin tahrip ve tahrif edilmek istendiği saf hakikatidir. Şimdi bu
gerçeklerin açıkça dile getirilmesine hiçbir kimsenin sözü olamaz artık. Ey
ehl-i İslam uyan artık!
ÜÇ… Parti kurma diye bir şey
var. Kurmazlar, kuramazlar kardeşim. Zira çapları bellidir. Hem bir partiyi ele
geçirmek varken parti kurmak ahmaklıktır. Parti kurma tezgâhına düşülmezmiş,
asla partileşme olmazmış. Yediniz mi sahi bu herzeleri? Türkiye de en siyasi
yapı nedir diye sorsalar, ilk verilecek örnek bunlardır bence. Çünkü
partilerden bile daha particidirler. Ama sızıntı yaparak işlerini
görmektedirler. En azından partiler açık oynamaktadırlar. Ama bunlar
gizlenerek, sızarak, ele geçirerek, gizli bilgiler elde ederek emellerine
ulaşmaktadırlar. Her partide adamları vardır. Her parti de adamı olanlar niçin
parti kursunlar? Bir partiye sızıp, orada gücü ele geçirdikten sonra partiye ne
gerek var? Partiye bunlar hâkim olsun ama parti farklı gözüksün, millet kendi
partisi sansın ve oy versin, fakat parsayı, pastayı, arsayı, parayı, makamı
bunlar elde etsin. Oh ne ala memleket!
DÖRT… Bir arkadaşım var. Ben
diyor yalan söylemem, yalancılara karşı gerçekten yana dururum. Diyorum ki;
ufak at arkadaşım, civcivlerde aç. Ya bazı itirazların olduysa ve karşında
duranlar sana; haddini bil ve nereye karşı kurulduğunu pardon var olduğunu
unutma dediyse. Ve sen suspus olduysan ve başka şeylerde olduysa ne yapacağız?
Hayır diyor ben böyle bir şeye gelemem. Diyorum ki; getirirler koçum
getirirler. Gelmesen de getirirler. En azından yıllarca açlığını çektiğin
paranın hatırına yine gelirsin. Bazı mekânlara hasret kaldığın ve bazılarının
yanında ki ezik duruşların artık canına tak ettiği için getirirler. Peki, madem
öyle diyorum; Coni yalan, Toni yalan, Siyon yalan, yenidoğankoç yalan, hadi
erkeksen, adamsan, namuslu isen, ahlaklı ve adaletli isen bu yalanlarla açıkça
mücadele et. Hadi gerçeğin yani milletin yanında dursana, kan emicilere
acımadan vursana. Vuramazsın koçum, vurdurmazlar. Vurursan bir dakika bile
durdurmazlar. Hainlere –taraf- olanlar nasıl ayakta duruyorlar sanıyorsun?
Yiyecek ekmeğe muhtaç olanlar nasıl yaşıyorlar sanıyorsun? Millete karşı olanların
durumu da bundan farklı değildir koçum. Milleti aldatabileceğini mi sanıyorsun?
Boş konuşuyorsun koçum çok boş. Daha yazmaktan bihabersin. Bir olayı analiz etmekten,
çözümlemekten haberin yok. Kalem tutmayı yeni öğrenmişsin. Aynı kelimeleri
tekrar edip duruyorsun. Taklitçilerin taklitçisi olmak çok acınacak bir
durumdur. İslam’a iki taraflı vurduruyor Siyonist. Bir taraftan İslam’ın içi
boşaltılırken ve bu İslam ile milletin şuuru, bilinci iğdiş edilirken; diğer
taraftan İslam’ın adalet tarafı suiistimal ediliyor. Bir taraf kapitalizme
payandalık yaparken bir taraf ta komünizme payandalık yapmaktadır. Ey ehl-i
İslam uyan ve nerede duracağını iyi bil! Dost görünen düşmanlara aldanma. Dinine
yapılan operasyonlara, ameliyatlara asla müsaade etme.
Yalanlara
karşı olmak düdük öttürmeye benzemez koçum. Bu işler zor işlerdir. Yürek ister,
cesaret ister, kararlılık ister. Kodamanların kuyruğunda, verdikleri payla
millete karşı çıkmak adamlık değildir, erdemlilik değildir, ahlaklılık ve
adalet savunuculuğu hiç değildir. Kimsiniz, kaç paralık fikriniz var?
Siyonizmin Müslümanların kanını tarih boyunca akıttığını, kana doymadığını ve
bir terörist olduğunu, Esed’in siyonizmin maşalığını yapan bir katil olduğunu, malum
karanlık yapının siyonizme çalıştığını ve Türk Devlet Teşkilatını çökertmek
istediğini, kodamanların doğan gibi uçup, koç gibi vurduğunu söyleyebilir,
konuşabilir, yazabilir misin koçum? Bu ülkeyi ve milleti gerçekte sömürenlerin,
ezenlerin kimler olduklarını söyleyebilir misin, buna cesaretin var mı? Bu
ülkede ki örgütlerin nasıl kurulduğunu, kimler tarafından ve niçin kurulduğunu
söyleyebilir misin? Söyleyemezsin kuzum söyleyemez. Yüreğin yetmez. Zira
verdikleri ekmeği alıverirler ağzından. Sen git top oyna kuzum. Bu işler çocuk
oyuncağı değildir.
BEŞ… CHP gençliği Cumhuriyetin
kurucusu olan partilerinin her ne pahasına olursa olsun ele geçirilmesine asla
müsaade etmemelidirler. CHP her zaman bağımsızlıktan dem vurmuştur. Her zaman
Cumhuriyetçi bir duruş sergilemiştir. Evet, şüphesiz çok büyük yanlışları da
olmuştur ama bir çizgisi de vardır. CHP ele geçirilmek istenmektedir. Buna ne
devlet, ne de CHP teşkilatı ve gençliği kesinlikle müsaade etmemelidirler. CHP
küresel efendilerin emrine sokulmak isteniyor. Siyonizmin bu ülke üzerinde ki
oyunlarının gerçekleştirilmesinde aracı kılınmak isteniyor. Küresel planlar
için elde tutulmak isteniyor. Şeyhlerin emrine verilmek isteniyor. CHP de, MHP
de teşkilatlarına mutlaka dikkat etmelidirler. Herhangi bir sızıntıya asla
geçit vermemelidirler. Sürekli otokontrol yapmalıdırlar ve sızıntı varsa
muhakkak çaresine bakmalıdırlar. Kendileri olarak kalsınlar daha iyi. Evet,
yanlış varsa düzeltilsin ama asla siyonizmin emrinde ki karanlık yapının
etkisine girilmesin.
ALTI… Üç kuruşluk çapları
olmayan bazı sefiller milletin getirdiklerinin kanunlarla götürülmesini
istemektedirler. Tıpkı eski günlerde olduğu gibi. Aday gösterilmemenin ve
seçilememenin acısı derinlere işlemiş demek ki. Payelere aldanmayın dostlarım.
O payeler adam olmayanı adam etmez. Seçkin olmayanı seçkin kılmaz. Alçakları da
yükseltmez. O payeler sihirli bir şey değildir, dokununca her istenileni veren.
Ali Şeriati üstat ne diyordu ‘’Bilincin Eşekleştirilmesi’’ kitabında; ‘’bazı
payeleri boşuna veriyoruz, o payelerin değerini düşüyoruz. O payeleri
verdiklerimiz köylü Ahmet emmi kadar olaylara vakıf değillerdir, bir konuda
görüş bildirecek kadar donanımlı değillerdir. Kendi alanlarında bile görüş
bildirecek kadar yetkin olamamışlardır.’’ Gerçek budur dostlarım. Prof. ve Doç.
Gibi payeler hiçbir zaman bir konuda yetkin olunduğunu göstermez. Zira nelerini
biliyoruz daha konuşmaktan aciz. Ki
zaten bizim ülkemizde bu payeler kahir ekseriyetle torpille verilir.
YEDİ… Artık iyice yaşlanmış,
sürekli küresel ajanlarla el ele gezmiş, PKK sözcülüğü yapmaktan yorulmamış, ne
dediklerini kendilerinin de pek bildiğini sanmadığım bazı kartlaşmış, yüzleri
sarkmış, ayakta durmakta zorlanan çakallar var. Güya necip Türk Milletine akıl
verecekler. Ulan önce kendiniz bir akıl sahibi olun, adam olun da ondan sonra
bu millete yol göstermeye yeltenin. Allah sizin göstereceğiniz yolda yürümekten
korusun bu necip milleti. Âmin. Filistin dağlarında eğitim alıp, bu ülkenin
içine salınmış, sürekli etki ajanlığı yapmış, komünist gençlerin bile
umutlarına ihanet etmiş bu mikroplardan kime fayda gelir ki? Ey Türk Gençliği!
En birincil görevin; bu mikropların tasallutundan, etkisinden kurtulmaktır. Çünkü
bu mikroplar siyonizmin mikroplarıdırlar. Türk Devletine, Milletine, Vatanına
verebilecekleri zırnık iyi bir şey yoktur ve olamaz da. Malum karanlık yapının
bunlarla kol kola yürüdüğüne kanmayın. Ortada çıkar birliği vardır. Ve
unutmayın ki; ipleri siyonizmin elinde olanlar, mutlak olarak zıt gibi görünseler
de bir yerde mutlaka birleşirler. Tek emre bakar!