NECİP TÜRK MİLLETİ...

Özgür DENİZ - 16.02.2014

Necip Türk Milleti! Çok tehlikeli bir kuşatma altındasın. Ki zaten kuşatmadan hiçbir zaman kurtulmuş değildin ama bu başka bir kuşatma. Son kuşatma görüntüsü veriyor sanki. Çünkü emri bizatihi dünyaya hükmetmeye alışmış asıl efendiler verdiler. Başarıya ulaşıldığı takdirde artık bu topraklarda bir daha uyanış, ayağa kalkış, diriliş, direniş diye bir şey kesinlikle olmayacak. Basiretinle, ferasetinle, iradenle, kararlılığınla bu kuşatmayı yarmalısın. Asla, parti, cemaat, ideoloji, lider, şeyh eksenli düşünmemelisin. Çünkü kesinlikle kaybedersin. Artık ülke, devlet, millet, vatan, din, ümmet eksenli düşünmek zorundasın. Düşüncen ne olursa olsun bu eksenli düşünmek zorundasın. En basit misal; bir düşüncen var ve o düşüncen minvalinde bir düzen getirmek niyetindesin, peki o düzeni hangi topraklar üzerinde kurmak istiyorsun? Herhalde gâvur toprakları üzerinde değil. Öyleyse önemli olan vatandır. İcap ediyorsa partin, cemaatin, liderin, şeyhin, ideolojin kaybetsin ama ülken, devletin, dinin, ümmetin ve milletin asla kaybetmesin. Kararlarını buna göre vermek zorundasın. Bir kere medya denilen alçak maymuna inanmaktan kesinlikle vazgeçmelisin. Onlardan sana gram fayda gelmez. Vallahi, tallahi, billahi gelmez. Onlardan kendi dostlarına bile fayda gelmez. Onlar uşaklık için vardırlar. Uşaklıklarını yaparlar, paylarını kaparlar ve keyiflerine bakarlar. Paris’te, Londra’da, Newyork’ta dem sürerler. Onlara kızarken bu tarafta ki medya maymunlarını savunuyor değilim. Haddizatında bu taraftakilerin büyük çoğunluğu da sahtekârdırlar. Çünkü gerçekleri tüm çıplaklığı ile ortaya koymazlar, korkarlar bundan. Zira çıkarları zedelenecektir. Ama karşı taraftakiler alıştılar bir kere, kirli ve kanlı oyunlarla parti getirip parti götürmeye, hiç vazgeçerler mi alışkanlıklarından? Tekrar tek güç olmak istiyorlar, dünyanın küresel teröristlerinin gölgesinde. Ama bu taraftakilerin böyle bir meziyetleri yoktur. Bunları söylerken, haddizatında bende çok büyük tereddütler yaşıyorum. Evet, her şeyi görüyor, duyuyor, algılıyor, anlıyorum. Karabasanlar altında eziliyorum. Oyunun nasıl başladığını, nasıl oynandığını, sonucun ne olacağını bilemiyorum. Öyle mi olsa hayırlı olacak, böyle mi olsa iyi olacak tahmin edemiyor, kararsızlık ve çaresizlik içinde bocalıyorum. Çünkü hükümetin gitmesini isterlerken aslında gitmemesini istiyor olabilirler. Karşı tarafın gelmesini isterlerken gelmemesini istiyor olabilirler. Bunu da düşünüyorum. Ülkeyi soyanlara, soyup kaçıp doyanlara kızıyorum. Kahrediyorum.  Ama bir şeyi biliyorum ve ona dayanarak böyle söylüyorum. Malum medyayı ve sözde dini olduğu sanılan Siyonist destekli karanlık yapılanmayı çok iyi biliyoruz. Tamam, 10 yıl iktidar verildi ve bu çok iyi kullanılmadı biliyorum. Toplumun teveccühüne içeriden bazıları ahlaksızca, namussuzca ihanet etti görüyorum. Peki, son 10 yıla kadar hükmedenler yemedi, içmedi, çalmadı, çırpmadı diyebilir miyiz? Son on yılda yapılan bazı şeyler, daha önce niçin yapılmadı diye soruyorum. Evet, bazı ahlaksızlar çalmış, yemiş ama yapılan şeylerde var. Öncesinde ise ziyadesiyle yediler, çaldılar, çırptılar ama hiçbir şeyde yapmadılar. Bana hiç ama hiç kimse, şimdikilerin, doğan gibi uçanlardan, koç gibi vuranlardan, gül gibi sarartıp solduranlardan, Allah ve Öndere ihanet etme pahasına aldatanlardan daha kötü olduklarını söyleyemez. Farz edelim ki, bunlardan ülkeyi, milleti, devleti, dini kurtardık; peki kurtardıklarımızı kime emanet edeceğiz? Emanet edeceklerimizi hiç düşündük mü? Ki ülkeyi bu hale düşürenler, göndereceklerimizin yerine gelecek olanlar değiller midirler? Öyleyse ülkeyi mahvedenlere yeniden ülke mi teslim edeceğiz? İdeal olanla reel olan birbiriyle uyuşmaz, uyuşmuyor. İdeal uğruna, reel olanlara göz kapamak çok büyük felaketleri getirebilir. Bu yüzden ben idealistim, reel dünya beni ırgalamaz diyemeyiz. Dersek kaybederiz. Her şeyi karanlığa mahkûm ederiz. Evet, Milli Devrime iman etmiş biri olarak böyle konuşmak garip gelebilir ama ne yapabilirim ki? Hani devrim yapacak irade nerede? İdeale gitmenin de şartları vardır. Reel durum vardır ideale oradan gidebilmen kabildir. Reel durum vardır, idealini haykıramazsın bile. Rasyonel düşünmek gerekir. Şöyle bakıyorum da çok garip ittifaklar olduğunu görüyorum. Abdeste düşman olanlar, abdestli olanların peşinden gidiyorlar. Güya o abdestliler antikapitalistler, ama kapitalistlere tek laf ettiklerini ne duyan var ne de gören, bilakis kapitalistlerin kuyruğundan ayrılmıyorlar. Müslümanlar ama Müslümanlara vuruyorlar. Uyarmıyorlar, uyandırmıyorlar direkt olarak vuruyorlar. Ama sorsanız Müslümanız biz diyorlar. Düne kadar birbirilerine demediklerini bırakmayanlar bugün ayrı yemez oldular. Dün ekranlarında iki dakikalık yer vermediklerini bugün ekranlarına adeta yapıştırdılar. En ufak bir kıpırdanma da herkes aynı saflarda buluşuveriyorlar. Bu nasıl oluyor? Burada ülke çapını aşan bir operasyon olduğu muhakkaktır. Ülkesinin, devletinin, milletinin varlığına muhalif olupta muhalif olmadığını sanacak kadar kör olanlarla; dininin özüne muhalif olupta muhalif olmadığını sanacak kadar kör olanları buluşturan nedir? Bunları kim buluşturmaktadır ve niçin buluşmaktadırlar? Ülken için çalışacaksın, bağımsız devlet diyeceksin, sosyal adalet diye delireceksin, özgür milleti haykıracaksın ama kendi tarihine, ecdadına galiz küfürler savuracaksın, baronlarla kol kola gezeceksin, böyle bir şey kabil midir dostlar? Güya Peygamberinin (asm) ismini dünyaya duyurmak için (!) yola çıkacaksın ama O canı, cananı, canlardan önce geleni rezil, pespaye, iğrenç çıkarlarına alet edeceksin, bu nasıl olabilir dostlarım? Sevgili dostlarım! Bunları çok isteyerek yazdığımı sanmayın. Keşke herkes aynı ideal ufkunda birleşse ve milletin huzuru, devletin tek güç olması, vatanın bütünlüğü, dinin özüne uygun ortaya konması için mücadele etse de bizde bunları söylemek zorunda kalmasak. Güven yok, dürüstlük yok maalesef. Zaten güven veren, dürüst olan, ecdadına küfür etmez, dinine ihanet etmez, kodamanların kuyrukçusu olmaz. Şahsen meselelere parti eksenli bakmıyorum. Çünkü mesele parti vs. değil vatandır. Parti kişiden, meclis partiden, cumhuriyet meclisten, devlet cumhuriyetten, din ve vatan da devletten daha mühimdir dostlar. Sormamız gereken soru şudur bence; partim gelince bir şey değişecek midir? Partim gelince bir şey değişmeyecekse, partimin gelmesi ne anlam ifade edecektir? Partim gelince bir şey değişecekse, zaten millet bunu fark edecek ve getirmesini bilecektir. Öyleyse tasaya lüzum yoktur. Kimse kusura bakmasın; bireyim, hürüm ve doğal konuşuyorum. Evet, Milli Devrimciyim ama partici değilim. Olaylara stratejik ve taktik bakarım. Akıl bana ahmakça yaşamam için verilmedi. Körü körüne partici, cemaatçi, liderci, şeyhçi olmam için verilmedi. Bir de şöyle garip bir şey var kafamı karıştıran; dünyaya arka planda hükmettiği söylenen malum terörist devlete, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı meydan okumuştu malumunuz. Gerçekti ya da değildi önemli olan orası değildir, tüm dünyanın gözleri önünde meydan okuyor görüntüsü verdi mi vermedi mi burasıdır. Zira malum terörist için bazı şeylerin şakası bile fecidir. Ortada otoritenin sarsılması durumu vardır ve şeytan buna asla tahammül edemez. Ki gelişen olaylarda, bu tahammülsüzlüğün ve meydan okuyuşun acısının alametleri gibi geliyor bana. Eğer intikamını alabilirse bundan sonra kendisine artık hiç kimsenin hiçbir konuda hayır diyemeyeceğini düşünüyor. Bu yüzden de mutlaka bedel ödetmek istiyor. Bu bedeli ödetmek için de sürüyle taşeron bulabiliyor. Din kılıflı taşeronu sırf bu yüzden meydana sürdü diye düşünüyorum, aslında sürmek istemezdi ama zorunda kaldı sanki. Çünkü o taşeronla daha yapacağı çok iş vardı. Hem taşeronu zayıflatmak hem de istemediğini göndermek istiyordu. Başarabilecek mi izleyip göreceğiz. Sevgili dostlar! Emin olunuz ki, şu an ülkemin nice yerlerinde nice operasyonlar için planlar yapılmaktadır. Çünkü birileri kararı vermiştir. Eğer bu sefer bu ülkeyi, milleti düşürebilirsek artık bir daha bu tür işlerle asla iştigal edip kıymetli zamanımızı harcamayacağız diye düşünmektedirler. MİT’e yapılan ihanetinde, dünya çapında yardım yapan kuruluşlara yapılan ihanetinde ardında bu tür palanlar vardır. Ferasetimizle, basiretimizle bu badireleri aşmak zorundayız. Uçurumun eşiğindeyiz, ya gerilip geri atılacağız ya da boş bulunup yuvarlanıp gideceğiz. Partilerin kasetlerle yıpratılması boşuna değilmiş demek ki. Birilerinin gece uyumayıp takibe düşmesi, kaset çalışması üzerinde olması ve bunun için çok uzaklara bilgi verilerek ne yapılması gerektiğinin sorulması boşuna değilmiş demek ki. Siz sanmayın ki, Taraf olmalar, Karşı durmalar rastgele gelişen şeylerdir. Hayır, hepsi de organize şeylerdir. Kendine hayrı olmayanların kime hayrı olur ki? Gâvurun parasıyla ekmek yersen gâvurun kılıcını da kuşanmak zorundasın koçum. Ki kuşanıyorlar da zahir. Bir devirde izi olan bir partinin ele geçirilmesine bizatihi şahitlik ediyoruz. Bu hamleler asla boşuna değildir. Oraya emek vermiş insanlar, tüm gövdesini taşın altına koyarak bir şeyleri bugünlere taşımış olan insanlar niçin tasfiye edilmektedirler? Çok derin düşünmek icap ediyor. Parti kuramayacaksan bir partiyi ele geçir taktiği. O kadim teşkilatın bu ihanetlere müsaade edeceğine pek ihtimal vermiyorum ama içeride ki hainler yardımcı olurlarsa bir şey diyemem. Her teşkilat kendi yapısına dikkat etmelidir, sızmalara karşı.

 

Son tahlilde; bu kuşatma yarılmalı, millet uyanmalı, tezgâhlar fark edilmeli ve kadim devlet teşkilatının sarsılmasına asla geçit verilmemelidir. Devlet teşkilatı, üç beş cahilin tekeline bırakılacak kadar basit bir şey değildir. Kendini yönetemeyenin devlet yönetmesi nerede görülmüştür? Siyonizm gölgesin de devlet yönetmek bu milletin ruhuna aykırıdır. Ki zaten böyle bir durumda devlet tamamıyla siyonizmin hâkimiyetine geçecektir.

 

EKSTRA

 

BİR… Karanlık yapı bugünler için desteklendi. Beslendi, büyütüldü. Tam Türkiye ve İslam dünyası uyanıp, ayağa kalkarken sırtından hançerlendi. Bu vuruşun bu karanlık yapıya yaptırılması çok önemliydi. Çünkü diğerlerine sürekli vurduruyordu ve artık millet onları çok iyi tanıyordu. Zira vuruşları mutlaka etkisiz olacaktı. Bu yüzden altın vuruş malum yapıya yaptırıldı. Çünkü toplumun bunlara inanabilme ihtimali hesaba katıldı. Zira bunlar güya din tandanslıydı. Ama millet bunların dininin ne olduğunu çok iyi biliyordu. Burayı düşünememişlerdi. Artık Siyonistler indinde vazife ikmal edilmişti. Ama bu vazifenin ifası, vazifeyi yapanın da Siyonistler indinde artık bitişi demekti. Bundan sonra dünyada rahat edemeyecekler. Zira tüm dünyaya bir emir çoktan gönderilmiştir. En azından sıkı kontrole tabi tutulacaklardır. Bir taraftan kontrol edilecekler, bir taraftan serbest bırakılacaklardır. Ama kontrol edenlerde, serbest bıraktıranlarda aynı baronlar olacaklardır. Ta ki serbest bırakanlara tam olarak tabi olsunlar. İslam dünyası nezdinde itibarlarının kaldığını sanmıyorum artık. Siyonist büyük bir tezgâh kurdu ve çok güzel işletti. Kullandı, sattı, budattı, küçülttü ve tam emrine aldı. Çünkü küçük bir yapıyı kullanmak ve kontrol etmek, büyük ve dağınık bir yapıyı kullanmak ve kontrol etmekten daha kolaydır. Şimdi tam avucunun içine aldı malum karanlık yapıyı. Malum yapı bir de hınçlandı artık, bundan sonra daha etkin vuruşlar yapması için kullanılacaktır. Devlet tarafında duranlar da spontane ayıklanmış oldular. Yani doğal seleksiyondur bu diğer adıyla, tabir caizse. Artık emre amade olacaklar kendiliğinden seçilmiş oldular. Giderek daha da seçilecekler ve elde kalanlar tam netleşecekler. Şu an malum yapı mutlak anlamda yalnızlaştırılmıştır. Tek destekçisi küresel efendilerdir. Bu yüzden de onların emrettikleri gibi davranmaktadırlar.

 

İKİ… Malum bir olayla artık mutlak anlamda tükenişlerini imzaladılar. Öndere (sav) ihanet ettiler. Bence burada da Siyonist bir tuzak var. Çünkü Siyonist bunların içlerinde hala temiz kalanlar, dinlerine ve devletlerine samimiyetle bağlı olanlar varsa onlarında tamamen ayıklanmasını istiyor. Elde kalanların tamamen kendi isteklerine tabi olacak olanlar olmasını istiyor. Zira aklı başında, Allah’a iman etmiş, Önderine (sav) tabi olmuş, Kur’an’ı hayat rehberi bilen bir Müslüman o ihaneti yapamazdı, yapılmasına müsaade etmezdi. Ama oldu. Bunu masallarla, hikâyelerle, hurafelerle beslenip büyümeyen hiçbir Müslüman asla kabullenemez. Zira malum ihanet Kur’an’la mutlak ve muhakkak olarak zıttır. Haddizatında, insanları uyutan, uyuşturan, sefilleştiren, mıymıntılaştıran, şuurlarını, bilinçlerini, ferasetlerini, basiretlerini ve mukavemetlerini tahrip eden bir durumdur. Ve burada bir şeyde net, kesin, keskin şekilde ortaya çıkmış oldu. Bu hakikat, İslam Dininin tahrip ve tahrif edilmek istendiği saf hakikatidir. Şimdi bu gerçeklerin açıkça dile getirilmesine hiçbir kimsenin sözü olamaz artık. Ey ehl-i İslam uyan artık!

 

ÜÇ… Parti kurma diye bir şey var. Kurmazlar, kuramazlar kardeşim. Zira çapları bellidir. Hem bir partiyi ele geçirmek varken parti kurmak ahmaklıktır. Parti kurma tezgâhına düşülmezmiş, asla partileşme olmazmış. Yediniz mi sahi bu herzeleri? Türkiye de en siyasi yapı nedir diye sorsalar, ilk verilecek örnek bunlardır bence. Çünkü partilerden bile daha particidirler. Ama sızıntı yaparak işlerini görmektedirler. En azından partiler açık oynamaktadırlar. Ama bunlar gizlenerek, sızarak, ele geçirerek, gizli bilgiler elde ederek emellerine ulaşmaktadırlar. Her partide adamları vardır. Her parti de adamı olanlar niçin parti kursunlar? Bir partiye sızıp, orada gücü ele geçirdikten sonra partiye ne gerek var? Partiye bunlar hâkim olsun ama parti farklı gözüksün, millet kendi partisi sansın ve oy versin, fakat parsayı, pastayı, arsayı, parayı, makamı bunlar elde etsin. Oh ne ala memleket!

 

DÖRT… Bir arkadaşım var. Ben diyor yalan söylemem, yalancılara karşı gerçekten yana dururum. Diyorum ki; ufak at arkadaşım, civcivlerde aç. Ya bazı itirazların olduysa ve karşında duranlar sana; haddini bil ve nereye karşı kurulduğunu pardon var olduğunu unutma dediyse. Ve sen suspus olduysan ve başka şeylerde olduysa ne yapacağız? Hayır diyor ben böyle bir şeye gelemem. Diyorum ki; getirirler koçum getirirler. Gelmesen de getirirler. En azından yıllarca açlığını çektiğin paranın hatırına yine gelirsin. Bazı mekânlara hasret kaldığın ve bazılarının yanında ki ezik duruşların artık canına tak ettiği için getirirler. Peki, madem öyle diyorum; Coni yalan, Toni yalan, Siyon yalan, yenidoğankoç yalan, hadi erkeksen, adamsan, namuslu isen, ahlaklı ve adaletli isen bu yalanlarla açıkça mücadele et. Hadi gerçeğin yani milletin yanında dursana, kan emicilere acımadan vursana. Vuramazsın koçum, vurdurmazlar. Vurursan bir dakika bile durdurmazlar. Hainlere –taraf- olanlar nasıl ayakta duruyorlar sanıyorsun? Yiyecek ekmeğe muhtaç olanlar nasıl yaşıyorlar sanıyorsun? Millete karşı olanların durumu da bundan farklı değildir koçum. Milleti aldatabileceğini mi sanıyorsun? Boş konuşuyorsun koçum çok boş. Daha yazmaktan bihabersin. Bir olayı analiz etmekten, çözümlemekten haberin yok. Kalem tutmayı yeni öğrenmişsin. Aynı kelimeleri tekrar edip duruyorsun. Taklitçilerin taklitçisi olmak çok acınacak bir durumdur. İslam’a iki taraflı vurduruyor Siyonist. Bir taraftan İslam’ın içi boşaltılırken ve bu İslam ile milletin şuuru, bilinci iğdiş edilirken; diğer taraftan İslam’ın adalet tarafı suiistimal ediliyor. Bir taraf kapitalizme payandalık yaparken bir taraf ta komünizme payandalık yapmaktadır. Ey ehl-i İslam uyan ve nerede duracağını iyi bil! Dost görünen düşmanlara aldanma. Dinine yapılan operasyonlara, ameliyatlara asla müsaade etme.

 

Yalanlara karşı olmak düdük öttürmeye benzemez koçum. Bu işler zor işlerdir. Yürek ister, cesaret ister, kararlılık ister. Kodamanların kuyruğunda, verdikleri payla millete karşı çıkmak adamlık değildir, erdemlilik değildir, ahlaklılık ve adalet savunuculuğu hiç değildir. Kimsiniz, kaç paralık fikriniz var? Siyonizmin Müslümanların kanını tarih boyunca akıttığını, kana doymadığını ve bir terörist olduğunu, Esed’in siyonizmin maşalığını yapan bir katil olduğunu, malum karanlık yapının siyonizme çalıştığını ve Türk Devlet Teşkilatını çökertmek istediğini, kodamanların doğan gibi uçup, koç gibi vurduğunu söyleyebilir, konuşabilir, yazabilir misin koçum? Bu ülkeyi ve milleti gerçekte sömürenlerin, ezenlerin kimler olduklarını söyleyebilir misin, buna cesaretin var mı? Bu ülkede ki örgütlerin nasıl kurulduğunu, kimler tarafından ve niçin kurulduğunu söyleyebilir misin? Söyleyemezsin kuzum söyleyemez. Yüreğin yetmez. Zira verdikleri ekmeği alıverirler ağzından. Sen git top oyna kuzum. Bu işler çocuk oyuncağı değildir.

 

BEŞ… CHP gençliği Cumhuriyetin kurucusu olan partilerinin her ne pahasına olursa olsun ele geçirilmesine asla müsaade etmemelidirler. CHP her zaman bağımsızlıktan dem vurmuştur. Her zaman Cumhuriyetçi bir duruş sergilemiştir. Evet, şüphesiz çok büyük yanlışları da olmuştur ama bir çizgisi de vardır. CHP ele geçirilmek istenmektedir. Buna ne devlet, ne de CHP teşkilatı ve gençliği kesinlikle müsaade etmemelidirler. CHP küresel efendilerin emrine sokulmak isteniyor. Siyonizmin bu ülke üzerinde ki oyunlarının gerçekleştirilmesinde aracı kılınmak isteniyor. Küresel planlar için elde tutulmak isteniyor. Şeyhlerin emrine verilmek isteniyor. CHP de, MHP de teşkilatlarına mutlaka dikkat etmelidirler. Herhangi bir sızıntıya asla geçit vermemelidirler. Sürekli otokontrol yapmalıdırlar ve sızıntı varsa muhakkak çaresine bakmalıdırlar. Kendileri olarak kalsınlar daha iyi. Evet, yanlış varsa düzeltilsin ama asla siyonizmin emrinde ki karanlık yapının etkisine girilmesin.

 

ALTI… Üç kuruşluk çapları olmayan bazı sefiller milletin getirdiklerinin kanunlarla götürülmesini istemektedirler. Tıpkı eski günlerde olduğu gibi. Aday gösterilmemenin ve seçilememenin acısı derinlere işlemiş demek ki. Payelere aldanmayın dostlarım. O payeler adam olmayanı adam etmez. Seçkin olmayanı seçkin kılmaz. Alçakları da yükseltmez. O payeler sihirli bir şey değildir, dokununca her istenileni veren. Ali Şeriati üstat ne diyordu ‘’Bilincin Eşekleştirilmesi’’ kitabında; ‘’bazı payeleri boşuna veriyoruz, o payelerin değerini düşüyoruz. O payeleri verdiklerimiz köylü Ahmet emmi kadar olaylara vakıf değillerdir, bir konuda görüş bildirecek kadar donanımlı değillerdir. Kendi alanlarında bile görüş bildirecek kadar yetkin olamamışlardır.’’ Gerçek budur dostlarım. Prof. ve Doç. Gibi payeler hiçbir zaman bir konuda yetkin olunduğunu göstermez. Zira nelerini biliyoruz daha konuşmaktan aciz.  Ki zaten bizim ülkemizde bu payeler kahir ekseriyetle torpille verilir.

 

YEDİ… Artık iyice yaşlanmış, sürekli küresel ajanlarla el ele gezmiş, PKK sözcülüğü yapmaktan yorulmamış, ne dediklerini kendilerinin de pek bildiğini sanmadığım bazı kartlaşmış, yüzleri sarkmış, ayakta durmakta zorlanan çakallar var. Güya necip Türk Milletine akıl verecekler. Ulan önce kendiniz bir akıl sahibi olun, adam olun da ondan sonra bu millete yol göstermeye yeltenin. Allah sizin göstereceğiniz yolda yürümekten korusun bu necip milleti. Âmin. Filistin dağlarında eğitim alıp, bu ülkenin içine salınmış, sürekli etki ajanlığı yapmış, komünist gençlerin bile umutlarına ihanet etmiş bu mikroplardan kime fayda gelir ki? Ey Türk Gençliği! En birincil görevin; bu mikropların tasallutundan, etkisinden kurtulmaktır. Çünkü bu mikroplar siyonizmin mikroplarıdırlar. Türk Devletine, Milletine, Vatanına verebilecekleri zırnık iyi bir şey yoktur ve olamaz da. Malum karanlık yapının bunlarla kol kola yürüdüğüne kanmayın. Ortada çıkar birliği vardır. Ve unutmayın ki; ipleri siyonizmin elinde olanlar, mutlak olarak zıt gibi görünseler de bir yerde mutlaka birleşirler. Tek emre bakar!

Tarih: 16.02.2014 Okunma: 740

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?