Başbakan, zamanlama konusunda ciddi bir hata yaptı. Son zamanlarda Meclis’in peş peşe çıkardığı kanunlar 17 Aralık’tan önce çıkmış olsaydı, Hükümet yolsuzluk soruşturmalarında rüzgâra kapılan hazan yaprağı gibi sağa sola savrulur muydu?
Yürürlükteki kanun düzeninin dışına bu kadar çıkar mıydı? O zaman varacağımız bir sonuç olmalı: Artık tahkimat kuvvetli. MİT kanunu da kazasız belasız çıkarsa, havuzun varlığını faş eden çatlakların hepsi kapanmış olacak. Ortaya Saddam dönemi Irak’ını veya bugünün Suriye’sini aratmayan otokratik bir devlet çıkacak.
MİT kanunu, hukukun evrensel ilkeleri dışına çıkan, devlet içindeki karanlık alanı büyüten bir dizi kanunun sonuncusu. Yargı’yı yürütmeye bağlayan HSYK tasarısı yasalaşırsa, Hükümet aleyhine yürütülen ve yürütülecek bütün soruşturmalar -hukuk dilinin keskin ifadesi ile- keenlemyekün sayılacak. İnternet kanunu, Hükümet’in şeffaflığı üzerine kalın bir perde indirecek, toplumdaki istifhamların gündeme gelmesini bile engellemiş olacak. MİT kanunu ise açıkça Esed’in El-Muhaberat’ına benzeyen bir istihbarat örgütüne vücut verecek. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan iç ve dış operasyon yetkisinin bu teşkilata verilmesinin, ve hiçbir şekilde yargı denetimi altına girmeyecek personelin faaliyetleri böyle bir korku imparatorluğu oluşturmak için yeterli. Türkiye ne kazanacak? Temel hak ve özgürlükleri, suç işleme ayrıcalığına sahip istihbarat örgütünün tehdidi altında olan insanların yaşadığı bir ülkemiz olacak? İstihbarat teşkilatımız da, bu kadar ağır bir töhmetin altında kendi asli işini yapamayacak.
Başbakan’ın zamanlama hatasını, bu kanun tasarısının geçen yıl haziran ayında gündeme gelmesinden çıkartabilirsiniz. MİT, tasarıdaki yetkilere önceden sahip olsaydı, yolsuzluk soruşturmaları bu sakat haliyle bile gündemimize girebilir miydi?
Asıl can alıcı soru kaçınılmaz: Türkiye’nin Esed’in Suriye’si gibi bir istihbarat devletine dönüşmesi mümkün mü?