Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Memlekette 7 sene evvel bir soruşturma başlatıldı…
Adına “Ergenekon” dediler…
Adı öyleydi ama neredeyse “her yere kon”du!
Bu bir “darbe” soruşturmasıydı…
Soruşturmanın ilk zamanlarında teğmen olan, yani Harp Okulu’nu yeni bitiren bazı subaylara da kondu… Bunlardan birisi de Teğmen Mehmet Ali Çelebi’ydi…
Darbe ne, darbe kim, Teğmen kim?
Uzaktan yakından alakası olmasına imkân var mı?
Eğer gerçekten bir “darbe” girişimi vakiyse, o iş “zirveler”de konuşulur, planlanır, yapılır. O iş için teğmene dış kapının dış mandalı görevini bile vermezler… Yanına yaklaştırmazlar.
Bunu en iyi bilecek kişi, o günlerin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’du.
Buna rağmen, “darbe” teşebbüsüyle itham edilen teğmenleri koruyamadı, savunamadı, içeriye alınmalarını engelleyemedi. Mutlaka çok üzülmüştür. Ama onların suçsuzluğunu kanıtlamak, onları kurtarmak için yapması gereken her şeyi yaptığına inanmak mümkün mü?
Değil!
Netice; teğmenlerin rencide edilmesine, haksızlığa uğramasına bibakıma göz yummuş oldu…
Sonra, gün geldi, emekli oldu…
Çok geçmedi… Aynı davadan kendisi içeri alındı…
Rencide edildi, yutuldu, haksızlığa uğradı…Bu, “İlahî adalet”in tecellisi-1 mi?
x x x
“Ergenekon”un meşhur savcısı, hepinizin yakından tanıdığı Zekeriya Öz’dü…
“Teğmen” rütbesinin, subay okulundan çıkılır-çıkılmaz verilen rütbe olduğunu,
Yani en küçük “muvazzaf” subay rütbesi olduğunu,
“Teğmen” denilen askerin, destesinden yeni açılan bir dosya kâğıdı kadar saf ve temiz olduğunu herhalde bilmesi gerekirdi!
Buna rağmen, teğmenleri içeri attıran,
Hayatlarını karartan,
Rencide edilmelerine sebep olan da oydu…
Davanın ilerleyen safhalarında, delil olarak sunulan telefon görüşmelerinin Teğmen Çelebi’ye ait olmadığı ispatlandı…
Polisler dediler ki, “Simkart sehven Çelebi’nin telefonuna yüklenmiş”…
Bunun gibi şeyler ortaya çıktığı halde Çelebi kurtulamadı…
Netice; ağır bir cezaya çarptırıldı…
Sonra, gün geldi, devran değişti… Ergenekon’un savcısı, vaktiyle kendisine “kahraman” diyenlerce “istenmeyen kişi” ilân edildi…
Önce elinden “özel” yetkileri alınarak, İstanbul’un bir ilçesine, ardından, bir ay gibi kısa bir süre içinde İstanbul dışına atandı…
Bu çok kısa süre içinde “rencide edildi”, “tehdit edildi”, kendisine “şantaj” yapıldığını, “iftiralar”a uğradığını kendisi beyan etti…
Öz’ün son günlerde uğradığı “haksızlıklar”la, Teğmen Çelebi’nin “dava” dolayısıyla uğradığı “haksızlıklar” arasında çok büyük benzerlikler, “paralel”likler görüyorum. Bu da bana “İlahî adalet”in ikinci tecellisi gibi geliyor.
x x x
Tabii bir de Teğmenleri soruşturan polislerin durumu var…
Meşhur olmadıkları için akıbetlerini bilemiyoruz… Ama medyaya yansıyan haberlere göre; o soruşturmayı yapan bütün ekipler dağıtılmış!
Eğer dağıtılan, “rencide edilen” ekipler içinde Teğmenleri soruşturan polisler de varsa bu da “İlahî adalet”in üçüncü tecellisi olmalı!
Az zaman içinde!
x x x
GÜNÜN ÇİZGİSİ, GIRGIR’dan, 19 Şubat