UFUK YOLCULARI

Özgür DENİZ - 15.09.2008

Muallim, kutlu insan. Toplumların ve insanlığın yapı taşı. Bir milletin hem terakkisinin hem de tedennisinin müsebbibi. Küçücük dimağlara ustaca zerk ettiği ilimle ve tertemiz kalplere nakşettiği ahlakla toplumların kader programına en büyük katkıyı sağlayan mütevazı bir fikir işçisi. İrfan ordusunun muazzez bir neferi. Taşıdığı ruha göre insanlığı hem alçaltır hem de yüceltir. Bir medeniyet yapıcısıdır da aynı zamanda. Aileden sonra bir toplumdaki en büyük değer taşıyıcısıdır. Büyük idealler peşinde koşan, büyük hedeflere yelken açarken hayat denizinin azgın dalgalarıyla boğuşan yorgun bir vapur gibidir adeta. Yüreği ve beyni, ilimle, irfanla, sevgiyle, muhabbetle, erdemle, faziletle, barışla, uhuvvetle, bilumum güzelliklerle dolu olan bir doğal kültür elçisidir. Gemisini insanlık denizinde yüzdüren bir kaptan-ı deryadır. Lakin bu kutlu varlık bugün hayatın ağır ve acımasız dişlileri arasında ezilmeye terkedilmiş, idealleri dumura uğratılmış ve rüyaları çalınmıştır. Haddizatında başkalarını tenvir etme pahasına, damla damla ömür sermayesini insanlık adına harcayan bu mümtaz şahsiyetler, asli konumlarına yükseltilerek tüm imkânlar hizmetlerine müheyya kılınmalıdır.

        

‘’Muallim camiası, milletin tarihini, kültürünü ve inancını zamanın bilgisiyle mezcedip yeni nesillere aktararak, onları istikbalin muazzez ve medeni nesli haline getirir.’’ Doç. Dr. Ömer Hiçyılmaz

        

‘’Muallim namludan çıkan kurşun veya gönül bahçesini serinleten yağmur olduğu gibi, bir cellât ruhuna bürünüp bir nesli katletme ya da şefkatli bir bahçıvan itinasıyla dikenler arasından rengârenk güller devşirme istidadına malik yegâne varlıktır. Ufuktur o. Talebesini ufka ve ufuk ötesi başarılara koşturur.’’ Çınar, Ocak-Şubat, 1998

        

Muallim, bir milletin mukadderatında müessir bir role, öğretmenlik mesleği de önemli bir yere ve yüksek bir mahiyete haizdir. Binaenaleyh, öğretmen kendisini vatanına ve milletine adamalı, bir gönül adamı olma görevini deruhte etmelidir. Mütemadiyen milletinin, insanlığın, vatanının ve dünyanın yücelmesi, yükselmesi için gayret sarf etmelidir. Kendisini dirilten ve yücelten yüksek ahlakla teçhiz etmelidir. Gelenekçi değil yenilikçi olmalıdır. Ama geleneklerini de reddetmemelidir, pozitif minvalde revize edebilmelidir. Bitevi tekâmül etmelidir. Ama değerler ekseninde.

        

Muallim, insanın ruhunun da, bedeninin de eğitilmek için halk edildiğinin idrakinde olan yüce sanatkârlardır. Büyük maneviyat işçileridir. İnsanlığın ancak dirilten ve yücelten İslâm ahlâkı ile felaha mülaki olacağının bilincindedirler. Güçlü, etkin, dinamik ve necip bir neslin yetişmesinde yegâne yolun diriltici ve yüceltici İslâmi eğitimden geçtiğinin şuurundadırlar. Ahlakın olmadığı bir yerde kuralların ve hukukun işlemeyeceğini, toplumun bünyesini her türlü kötülüğün ve çirkinliğin saracağını, yobazlığın sadır olacağını temiz dimağlara zerk eden münevverlerdir. Sevginin türküsünü, umudun şarkısını nesillerden nesillere aktaran ufuk yolcularıdırlar muallimler. Kökleri kurutmaya çalışanlara inat köklere bağlılığı tahkim eden, kökü maziye bağlı atidirler muallimler.

        

Muallimlik mesleği, meslekler içerisinde kutsallık atfedilen bir branştır. Künhü ise kâinatın efendisi, saadet güneşi yüce peygamberimize (asm) istinat etmektedir. Filhakika bir eğitici, bir öğretici olan muallimlerin ve mesleklerinin değeri yüce yaratıcının ‘’Rab’’ ismi celilinin tecellisidir. Muallim bidayetten nihayete dek bir ömür boyu hayatı şekillendiren, yönlendiren kutsi üstaddır. Bir milletin ahlakını, değerlerini, kültürünü, dilini yücelten ve zenginleştirenler muallimlerdir.

        

Şu sözler harf harf fehmederek, olayın ruhuna dokunarak okur musunuz lütfen: ‘’Âdemoğlunu beşikten mezara kadar götürüp teslim eden, dünyanın en büyük mesuliyetine sahip insan muallimdir. Kaderimizin hakikatinin işleyicisi, karakterimizin yapıcısı, kalbimizin çevrildiği her yönde kurucusu odur. Fertler gibi nesillerde onun eseridir. Farkında olunsun olunmasın her ferdin şahsi tarihinde muallimin izleri bulunur. Devletleri ve medeniyetleri yapanda yıkanda muallimlerdir. Muallimde değer verildiği, muallimin hürmet gördüğü ülkede insanlar mesut ve faziletlidir. Muallimin alçaltıldığı, mesleğinin hor görüldüğü milletler düşmüştür, alçalmıştır ve hiç şüphe yok ki bedbahttır. ‘babam beni gökten yere indirdi, hocam beni yerden göğe yükseltti’ diyen İskender muallimi anlamıştır. Muallim sade zekâların değil, beşaretlerimizin, ibadetlerimizin müjdecisidir. Medeniyetler muallimle kuruldu.’’ Türkiye’nin Maarif Davası, Nurettin Topçu, Sayfa 63

        

Diğer milletler ve ülkeler gibi, ülkemizi, milletimizi ve devletimizi ilimin, bilimin, irfanın, faziletin ve sanatın şahikalarına çıkaracak olanlar yine bu irfan ordularıdır. Ruhları incelten, işleyen, yücelten bir ruh sanatkârıdır bu aziz ve sıddık şahsiyetler. Merhum ve maruf mütefekkirimiz-şairimiz Mehmet Akif Ersoy da şu derin ifadeleriyle bu mümtaz fertlerin soyluluklarını izhar eder. ‘’Şu yeryüzünde nice kazanılmış zaferler vardır ki; onları kazananlar askerler değil filhakika irfan ordularıdır.’’

        

Evet, bir milletin kaderi müteal olanın inayetiyle bu mütevazı fikir işçilerinin, mümtaz ruh sanatkârlarının avuçlarında, yüreklerinde, dimağlarındadır. Muallimlerin imkânları ne kadar genişletilirse yetiştireceği nesilde o derecede mümbit olur. Muallimlerimizin mümbit ve müessir olabilmeleri için yaşam standartlarının iyileştirilmesi, gerekli materyallerin hizmetlerine müheyya kılınmazı iktiza eder. Buna göre onlarda kendilerini her daim yenilemelidirler ve öylece talebelerinin karşısına çıkmalıdırlar. Zira her yıl aynı bilgiyle talebesinin karşısına çıkan bir öğretmen verim elde edemeyeceği gibi iyi bir eğitimci sıfatına da seza görülmez. Şu söz muallimlerin değerini mücmel olarak en güzel şekilde izah etmektedir.

        

‘’dünyada her şeyin değerine paha biçilebilir, oysa öğretmenin eserine değer biçilemez. Çünkü onun eseri hem her şeydir hem de hiçbir şeydir.’’ Sokrates

        

Bir talebe öğrenirken eğitildiği gibi, muallim de öğretirken yine kendisi üzerinden kendi kendini eğitmiş olur. Kendisini yenilemeyen, gerçekleştirmeyen, çağa uyduramayan muallimin tükenmesi, sönmesi, çoraklaşması mukadderdir. Kendini yenileyen, zamanı yakalayan, talebelerine her gün taze ve yeni bilgilerle gelen muallim atiyi yakalamaya, ayakta kalmaya ve ufka uzanmaya layıktır. Tıpkı her dem kendini yenileyerek ölüme direnen kâinat gibi. Lakin bu da öyle durup dururken ‘’spontane’’ olacak bir şey değildir. Mütemadiyen okumalı, incelemeli, araştırmalı ve elde ettiği doneleri süzgeçten geçirerek ulaştığı sentezleri ve hakikatin bilgisini talebelerine de aktararak onlarında terakkiyatına ve inkişafına katkıda bulunmalıdır. Yani hakikatin bilgisinin çoğalmasına rehberlik ederek cehalet zincirlerinin tek tek çözülmesine ön ayak olmalıdır.

        

Muallim, bilinmezliklerin kâşifi. İnsanlık ırmağının membaı. Genç dimağların nuru. Bu fazilet timsalleri ufka bakmalı, istikbali ihsas etmeli, atiye dair ümitvar olmalı ve say’e sarılmalıdırlar. Kendileri ümitvar olduğu gibi genç dimağlarda ümit tohumları serpmeli ve onları ab-ı hayatla sulamalıdırlar. Zira insanoğlu ümitle varlığa erer, toplumlar onlarla dirilirler. Ümitten mahrum bir ferdin izmihlali nasıl kaçınılmazsa, muallimsiz bir toplumda mefluç olur. Muallim ordusu nasıl olmalıdır büyük şaire kulak verelim:

        

‘’Muallimim diyen olmak gerektir imanlı

            Edepli, sonra liyakatli, sonra vicdanlı.’’ Safahat–281

        

Tabi ki bütün bunların da muallimlere destek vermeden, imkân sunmadan, durumlarını iyileştirmeden, sorunlarını çözmeden beklemek abesle iştigal olur. Temel sorunlardan bazılarını bir eğitimciden dinleyelim:

 

1.Teknolojiden bilinçli ve yeterli şekilde istifade edemediğinden tüm yükün muallimlerin omuzlarında olması

 

2.Mesleki hayatına istiflenmiş sorunlarla adım atan muallimlerimiz kendilerini yenileyememekte, okurken sahip oldukları ideallerinin 3–4 yıl gibi kısa bir zamanda törpülenerek dumura uğratılması

 

3.Dengesiz ders dağılımının bunalımlara ve streslere yol açması

 

4.Okul sayısının çokluğuna ve talebe oranına nazaran muallim sayısının azlığı. Doç. Dr. Ömer Hiçyılmaz

 

Binnetice; kurtuluşumuz geleceğe umutla bakmaya, sebeplere sarılmaya, daima ileriye gitmeye, kalıcı ve gerçekçi çözümler üretmeye, dik durmaya, hayata dair yeni ve özgün açılımlar getirmeye, umutları yakalamaya, sevgimizi paylaşarak çoğaltıp acılarımızı paylaşarak azaltmaya, aydınlık kafalarla karanlıkları çatırdatmaya, başarıya kilitlenmeye, tefrikaları yok edip vahdette buluşmaya, polarizasyonu ekarte edip entegrasyonu sağlamaya, moralist siyaset üretmeye ve her şeyden önce de mutlaka sağlıklı, dinamik, etkin, aydın ve güçlü bir eğitim ordusu ihdas etmeye bağlıdır. Bilakis izmihlalimiz mutlak ve yakındır.

 

Artık, yıkana değil yapana, tüketene değil üretene, bozana değil düzeltene, ihtilaf çıkaran değil ittifakı terviç edene, bile isteye cehalette boğulana değil şevkle kitapta dirilene itibar ederek işlerimizi yoluna koymalıyız. Çok okumalıyız, hayatı görerek yaşayarak anlamalıyız, atiden yana ümitvar olmalıyız, dostumuzu düşmanımızı çok iyi tefrik etmeliyiz, kimliğimize ve kişiliğimize sahip çıkmalıyız. Şu hedefleri isticalen realize etmeliyiz, el ele gönül gönüle.

 

1.En önce halkı eğitmeliyiz

2.Cehaleti yenecek programlar yapmalıyız

3.İlim ve çalışma şevki aşılamalıyız

4.İlköğretime büyük önem vermeliyiz

5.Mükemmel öğretmen yetiştirmeliyiz. Mehmet Akif Ersoy

 

‘’Allah’a dayan, say’e sarıl, hikmete ram ol!

  Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.’’ Mehmet Akif Ersoy

 

Evet, aydınlık ufkun yolcuları, istikbalin inşacıları, toplumların kader programlarının işleyicileri, ruhların sanatkârları bunlar için hazır olduğumuza bütün kalbimizle inanıyorsak asla sorun yok demektir.

 

 

En kalbi sevgi, saygı, dostluk ve muhabbetle, sevgili gönül ve beyin emekçisi yoldaşlarım.

 

Not: Nurettin Topçu üstadın ‘’TÜRKİYE’NİN MAARİF DAVASI’’ isimli kıymetli eserini hıfzediniz lütfen. Yürekten istirham ediyorum.

 

 

Bir şarkıyım ben hiç bitmeyen

Dinletin beni bütün cihana

Bir sevdayım gönüllerden hiç düşmeyen

İletin beni muhtaç yüreklere

Kalmak istemiyorum

Bilinmezliklerde mahpus

Işıtmak arzum yaslı gönülleri

Tenvir etmek karanlık beyinleri

Bırakın beni kırın zincirlerimi

Çağın tanığı, yaşananların şahidiyim ben

 

Tarih: 15.09.2008 Okunma: 700

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

adem şahin

27.07.2008 - 18:26

ÖZGÜR SELAM BEN POLİTİKAYA KARIŞMADAN,ORMANLARDA YÜRYELİM DİYORUM AMA SİZİN SÖYLEDİĞİNİZ DİLDE POLİTİKAYA ENİNDE SONUNDA BAZEN BULAŞIR GİBİ OLUYORUM. Bulaşmamak içinde direniyorum her gün dünya kadar Ormanlarımız yanarken içimiz yanıyor ormanlar olmadan politikanın da olmayacagını düşünenlerdenim. Çünkü Bu dünyanın içinde orman varsa soluk alabiliyoruz yok sa yok zaten her şey bir hiç demektir. Daha dün izmir yandı bu günde muğla yanıyor gün geçmiyor ki orman yangını olmasın. Siyaset ise kendi derdinde eh işte eldekilerle idare ediliyor yayan kül olup bitiyor......

adem şahin

27.07.2008 - 18:26

ÖZGÜR SELAM BEN POLİTİKAYA KARIŞMADAN,ORMANLARDA YÜRYELİM DİYORUM AMA SİZİN SÖYLEDİĞİNİZ DİLDE POLİTİKAYA ENİNDE SONUNDA BAZEN BULAŞIR GİBİ OLUYORUM. Bulaşmamak içinde direniyorum her gün dünya kadar Ormanlarımız yanarken içimiz yanıyor ormanlar olmadan politikanın da olmayacagını düşünenlerdenim. Çünkü Bu dünyanın içinde orman varsa soluk alabiliyoruz yok sa yok zaten her şey bir hiç demektir. Daha dün izmir yandı bu günde muğla yanıyor gün geçmiyor ki orman yangını olmasın. Siyaset ise kendi derdinde eh işte eldekilerle idare ediliyor yayan kül olup bitiyor......