Bu dünyada herkese yer var.
Tam da üçüncü bin yılın başlarında en büyük hayırları yapabileceği mevkie gelmişti. Bu, onun bin yılda bir gelen bir hayırsever olduğunun kanıtı değil de neydi?
Hayır yapmadan duramıyor, hayır yapmadan geçirdiği her saniyeyi kayıp sayıyordu.
Hamiyetinin büyüklüğü hudutları aşıyordu… Hayır ve hasenatı Somali’den Pakistan’a, Mısır’dan Myanmar’a, adını sanını duymadığımız memleketlere ulaşıyordu.
Artık o bir “dünya hayırseveri” idi.
İyilik-fazilet konusunda müthiş bir çekiciliği vardı…
Yurdun ve dünyanın her yerindeki hayırseverler, kendi “rıza”larıyla etrafında toplanıyordu.
Bunlardan en büyüğünün bugünlerde kaçtığı falan söyleniyorsa da kulak asma… Akşama sabaha döner. Hayır yapmak için Türkiye’den daha verimli diyar mı bulacak?
Bin yılın hayırseveri, en çok çocukları ve gençleri düşünüyor, onlar için kaygı duyuyor, en fazla hayrı onlara yapmak için yanıp tutuşuyordu.
Haddizatında onlar için ne çok şey yapmıştı!
Muzır neşriyattan kurtarmış,
Alkolün, sigaranın, uyuşturucunun zararlarını belletmiş,
Dershanelere mahkûm olmalarını önlemek için adımlar atmıştı.
Şimdi gençler kuzu kuzu okula gidip geliyor, derslerini düşünüyor, dindar bir nesil olarak yetişiyor, hocalarına ve büyüklerine saygı gösteriyor, hiçbir kötü alışkanlığa meyletmiyorlardı…
Gelgelelim, son yıllarda yeni bir tehlike baş göstermişti:
İnternet!
İnternet iyiydi, hoştu, kolaylıklar getiriyordu…
Ama “sosyal paylaşım siteleri” mi, “siyasal paylaşım” mı ne, biyerler vardı ki gençlerin ahlâkını bozuyordu!
Gençleri ve bütün vatandaşlarımı bu zararlı sitelerden korumalı, kollamalı, kurtarmalıyım diye düşündü. Bu çağda halkıma yapılabilecek en büyük hayır, onları “twittwer mwitter” gibi zararlardan kurtarmaktır, dedi kendi kendine!
Vatandaşın aklı, bu sitelerin zararlı olduğuna ermiyordu… Zararın, yıkıcı etkilerin farkına varamıyordu… Hâlbuki kendisi açık seçik görüyordu…
Ah be yavrucuğum, diye düşündü, o sitelere girip derslerini, hatta işlerini ihmal ediyorsun… Gününün kısm-ı azamisini bu sitelerde geçiriyor, sosyalleşeceğim derken “asosyal” bir insan olup çıkıyorsun…
Sonra, bu sanal dünyada gerçeklerden kopuyor, bir hayal âlemine dalıyorsun…
Öte yandan, mesajları okuyacağım, cevap yetiştireceğim diye oturduğun yerden kalkamıyor, hareketsiz kalıyorsun… Ruh ve beden sağlığın bozuluyor.
Anne-babanın ve diğer büyüklerinin yanında “pıt pıt pıt-çıt çıt çıt” mesaj yazıp saygısızlık ediyor, aile-komşuluk-akrabalık bağlarını zedeliyorsun.
Zararlı arkadaşlıklar edinip, “alçaklık, şerefsizlik, adilik” gibi edep dışı laflar öğreniyorsun.
Bunlar beni nasıl kahrediyor bi bilsen!
En mühimi, o sitelerden hiç bilmemen, duymaman, görmemen gereken bilgileri alıyor, duyuyor, görüyorsun… O gördüklerin iç dünyanı nasıl tahrip ediyor farkında bile değilsin… Bu içler acısı halin uykularımı kaçırıyor.
Ahh ah! Seni bu dertten mutlaka kurtaracağım… Twitter-mvıtter, hepsinin kökünü kazıyacağım. Hatta Youtube’u kapatacağım. Hep senin iyiliğin için, yavrucuğum, diye düşündü. Büyüyünce bana dua edeceksin!
Çözümü bulup, kararını verince yürekten sevindi, kıvançlandı, kocaman gülümsedi!