Sevgili ülkemde
emsalsiz bir seçim oldu. Mübalağa yapmak istemem ama gerçekten de böyleydi. Bu
hakikat asla inkâr edilemez. Çünkü hepimiz bizatihi şahidiz duruma. Zira mubah görülmeyen
yol kalmadı zafer yolunda. Adeta savaş hali vardı. Silahın kurşunsuz olan her
türü sonuna kadar kullanıldı. Savaşın ön çekeni de kapkaranlık olan sekter
yapıydı. Bu uğurda harcamadığı ve çiğnemediği değer kalmadı. Kazanma hırsı gözleri kör etti. Karanlık
yapının işbirliği etmediği odak kalmadı. Ta ki, öz varlığa düşman yabancı
güçlere kadar. Ama sonuç mutlak hüsrandan başka şey olmadı. Karanlık yapının üç
kuruşluk gücü olduğunu söylemiştik, seçimden bir gün önce ve sonuç malum.
Kendine hayrı olmayanın, başkasına hayrı olmasının imkânı yoktu. Saf bir
gerçektir ki, emsalsiz seçim de, hem emsalsiz hezimet hem de emsalsiz zafer
yaşandı. Kimsenin eğip bükmesine lüzum yok. Zafer kuşkuya mahal bırakmayacak
şekilde AKP nin oldu. Aynı düşünmek zorunda değilsin ama doğruları kabul etmek
zorundasın. Hakikati ikrar, yanlışları inkâr değildir. Aklımızı asıl şurada
kullanacağız; söylenilen yanlışlara rağmen bu patlama nasıl oldu? Bunu bilmek
istemezseniz, her seçimde çakılmaya mahkûmsunuz demektir. Bilakis kabul
etmediğin doğru seni öyle bir çarpar ki feleğini şaşarsın. Artık ne söylenirse
hikâyedir. Zira tıraş bitti kesilen saç herkesin önüne döküldü. Millet
berberliğini yapmakla mükelleftir, gerisi tıraş olanı ilgilendirir. Milletin
ellerine kendini teslim etmek zorundasın ve bunu asla unutmamalısın. Şaibe
aramak cehaletin ve alıklığın alametidir. Yenilmeyi bilmeyen asla yenemez. Seni
rakibin yenmez, seni yenen millettir beyim. Millete yenil, rakibinin şaibeli iş
yaptığını söyle. Buna kargalar bile güler.
Millete koyun dediler,
millet, tabir caizse oydu. Millete koyun, cahil, dilenci diyerek kendinizi
kurtaramaz ve bir yere varamazsınız. Bence milletten daha koyun, cahil ve
dilencisiniz. Haddizatında bunun da bir sebebi var, şöyle ki; millete
yabancılaşanlar daima milleti suçlamışlardır. Ki en son örneğine karanlık
yapının sözcüsü gibi konuşan ve üç kuruşluk beyni olmayan bir zavallı kadın da
şahit olduk. Açıkça milletin kahir ekseriyetine cahil dedi. İşte bunun nedeni,
millete yabancılaşmaktır. Bunlarda nihayetinde millete yabancılaşmışlardır.
Görecek gözleriniz, idrak edecek beyniniz, hissedecek vicdanınız, işitecek
kulağınız yok sadece. Şöyleymiş, böyleymiş, bilmem neymiş geçin kardeşim
bunları. Millet yemiyor. Artık gerçekleri görmek zorundasınız. Derin milleti tanıyacak
ve anlayacaksınız, başka yolu yok bunun. Derin millet kim midir? Bu toprakların
esas çocuklarıdır, yani dinine, vatanına, milletine, devletine saf duygularla,
hesapsız, umarsız, çıkarsız bağlı olanlardır. Belki bilgileri azdır ama
hissiyatları olabildiğince kesiftir, gönülleri olabildiğince engindir ve
temizdir. Toprak damlarda yaşarlar ama asla vatanlarına ihanet etmezler.
Oğullarını vatan için can vermeye tereddütsüz gönderirler. Devletlerine
sadakatle bağlıdırlar. Azla yetinirler, çoğa ulaşmak için ihanete bulaşmazlar.
Dinlerinde cahildirler belki ama dinlerine laf kondurtmazlar. Derin milleti
tanıdığınız kadar derin illetleri de tanıyacaksınız. Derin millete yaklaşırken,
millet olduğunu sanan illetlerden uzaklaşacaksınız. Zira sizleri tüketen o
illetlerdir. O illetler kimlerdir, siz onları çok iyi tanıyorsunuz. O illetler
bu milletin boğazına çöken ve bu milletin kaynaklarını yağmalayan kodaman
şerefsizlerdir. Bu milletin namusunu siyonizme peşkeş çekmek isteyenlerdir. Türklüğü
ve İslam’ı kirletenlerdir. Onlar şatolarda, boğaz kıyılarında yaşarlar.
Ormanları talan edip mülklerine geçirirler. Viskilerin en pahalısını içerler.
Bir sakal tıraşı için günübirlik Paris’e uçarlar. Hülasa; maddiyatları hep
maneviyatları hiç olanlardır. Özün özü hayvan gibi yaşayanlardır.
Bu saf gerçekleri
söylemek, AKP yi hesapsız, duldasız savunmak ya da sahiplenmek anlamına mı
gelir? Bunu söyleyen muhakkak maldır. Biz gerçekleri haykırıyoruz. Hep
haykırdık ama dinlemediniz. Gerçi dinlemeyi de öğreneceksiniz, zamanla. Zamanla
yıkamazsınız ama zamanla öğreneceksiniz dinlemeyi. Öğrenmeyenin, dinlemeyenin,
anlamayanın kaderi sürünmektir bundan böyle bu topraklarda. Olayı sosyolojik
boyutuyla tetkik etmeyen ilelebet şaşıracaktır. Makarnayla, parayla, kömürle oy
alındığını sanan ahmaktır. Önce tarihe bakacaksın kardeşim. Geçmişini bilmeyen
asla geleceğin mimarı olamaz. Ayrıca bu milletin yekûnunun makarnaya, kömüre,
paraya oy sattığını ifade etmek, bu millete derin saygısızlıktır ve Müslüman
Türk evladı olan böyle bir sefilliğe yeltenmez. Şöyle bir soru sorayım; eğer
makarnayla, pirinçle, kömürle, parayla oy alınabiliyorsa şayet, hezimet
yaşayanlar tüm servetlerini gözlerini karartıp ortaya dökseler, oy alabilirler
mi? Derinlemesine tefekkür edip namusluca konuşalım. Alamazlar, asla alamazlar.
Zira milletin oy verme sebebi bellidir. Tarihte gizlidir. Ama cahiller bunu
fark edemezler ve hep aynı yerde sayarlar. Derin milleti tanımayanlar bu
milleti hiçbir zaman anlayamayacaklardır. Eğer gerçekten parayla, makarnayla,
kömürle oy alabileceklerini bilseler vallahi tüm servetlerini ortaya dökerler
ama alamayacaklarını çok iyi biliyorlar. Amma velâkin bu şekilde oy alınıyor
diyerek cahilleri aldatıyorlar. Ayrıca partilerinin de oldukları yerde
saymalarına neden oluyorlar. Buna inananların kaç gram akılları olduğunu
gerçekten merak ediyorum. Çünkü milletin kahir ekseriyeti bu şekilde oy vermez,
vermiyor. Milletin öz varlığına muhalif olmaktan oy alamıyoruz demiyorlar da,
millet oyunu satıyor diyorlar ama sürekli batıyorlar. Evet, vardır kuşkusuz bu
şekilde oy veren gariban insanlar ama onlar hadi olsun yüzde bir, peki bu oran
neyi değiştirir ki? Hadi yüzde beş olsun, ne değişir bununla? Hiçbir şey.
Gerçekler acıdır canım benim.
Ayrıca bir de şu
cahillik olayı var malum. Kati ve keskin şekilde diyorum ki; milletin cahilliğine
yatıp kalkıp dua edin. Vallahi, billahi, tallahi dua edin. Şöyle ki; bu millet
eğer cahil olmasaydı, vallahi canına okuyanların canına okurdu. Bu millet eğer
cahil olmayaydı, bu topraklarda nasıl bir devrim olurdu ve o devrimle kimler
yok olurdu tahmini bile acı verir. Eğer bu millet cahil olmayaydı, bu
topraklarda terör filizlenir miydi? Siyonizm köpekleri havlayacak meydan
bulabilirler miydi? Türk’ün öz varlığına düşman olanlar sığınacak delik
aramazlar mıydı? İslam dinini tahrif ve tahrip etmek böyle kolay olur muydu? Kur’an,
duvarları süsleyen bir kitap olarak mı kalırdı? Bence oturun oturduğunuz yerde
ve dua edin bu milletin cahilliğine, hem de tümünüz. Tümünüzün köküne kibrit
çalardı bu millet cahil olmayaydı, AKP de dâhildir buna. Ki işin garibi de, bu
milleti cahil bırakanlar, bu millete cahil diyenlerdir. Düşünsenize, bu millet
tarihini ve dinini öyle bir bilinçle biliyor olsaydı ve öyle bir ilimle
donanmış olsaydı, ne olurdu o zaman, Allah aşkına söyleyin yüreğiniz yetiyorsa.
Evet, söyledikleriniz doğrudur. Şöyle ki; kusura kalmayın ama aldığınız tüm
oylar cehaletin oylarıdır. Bu millet öz varlığına düşman olanlara niçin oy
verir? Dinini ve Türklüğünü kirletenlerin peşinden niçin gider? Hep
cahilliğinden. Hülasa; boş konuşuyorsunuz ve boş olanları aldatıyorsunuz. Ama
bizleri asla aldatamazsınız. Sen, ilkelerini çiğne, tabanına bugüne kadar
düşman olarak gösterdiklerini dost olarak sun, toplumun sessizce haykıran
vicdanına kulaklarını tıka, başkalarının yanlışlarını sayacağım derken kendini
unut, her türlü değerin pervasızca çiğnenmesine göz yum, yaptıklarından nedamet
duyma ve avdet etme, çalıyorlar derken kendin masum olma sonrada konuş, peki
kim inanır sana? Hem toplum ideal bazda cahil, reel bazda sizden bin kat daha
akıllı. Ki, ideal bazda siz halktan da cahilsiniz. Bu detayı da fark etmek icap
eder. Çünkü halk az buçuk dinini bilir, tarihini hatırlar ama sizlerde o da
yoktur. Kimse ya görmüyor ya da susuyor ama milleti cahillikle itham edenler
var ya kendileri kapkara cahillerdir. Milletti anlayamamalarının sebebi de
budur.
Bir de şu dini kullanma
olayı var. Bu da yalan. Şahsım adına kimsenin dini falan kullanarak oy aldığını
da sanmıyorum. Alsa bile bu da çok az bir orana tekabül eder. Millet herkesin
dinle olan bağını, mesafesini az buçuk biliyor o kadar. Evet, millet yanlışları
da görüyor, ahlaksızlıkları da görüyor, görmüyor değil ama derin gerçekleri de
biliyor. Hayır, şayet dini kullanma ile bir şeyler elde edilecek olsaydı,
kapkaranlık yapılanmanın ömrü dini kullanmakla geçti. Peki, geldiği durum
nedir? Son durumda, halkın yüzde kaçı itibar etmiştir bunlara? Ki dini birileri
de arada bir açıkça kullandı, peki ne elde etti? Koskoca bir hiç. Demek ki dini
kullanmak bir şey ifade etmiyor. Ya da millet inanmıyor. Veyahut onların dine
bulaşmaları millete inandırıcı gelmiyor. İlla bir sebebi var yani anlayın işte.
Yani kullanmakla olmuyor bu işler beyim. Başka yerlerde bir şeyler olacak. Ama
oralarda olsaydı da bir zamanlar bir şeylerin olmaması gerekirdi. Bir şeyler olduysa
da bu millet unutmuyor işte ve sır da orada gizli. Bu sırrı çözmek demek, bu
milleti anlamaya başlamak demektir. Anlamakta önemli değildir bir yerde,
yaşamadıktan sonra gerçeği. Bilakis, kömürmüş, cahillikmiş, din kullanma imiş
hepsi kargaların bile güleceği ucuz birer masaldan ibarettir. Millet değil siz
adam olacaksınız. Olmazsanız şayet, millet döve döve adam edecek sizi. Birileri
bu milleti ne kadar da cahil bıraksa da, Allah bu milletin gönlüne bir güzellik
koymuş ve o güzellikle bu millet sağlam yolu bulmuş. Allah bu milletle
beraberdir. Bunu alıklar, kütükler, özde cahiller hiçbir zaman idrak edemezler.
Gönül gözden daha iyi görür. İşte bu milletin gönlü temizdir. Millet kendine
acımayanları çok iyi tanıyor. Bu yüzden onlar milleti para yağmuruna da
tutsalar, millet onlara asla acımayacaktır. Kendine acımayanlarla bir olanlara
da asla acımıyor. Derin millet unutmaz ve affetmez! Unutması ve affetmesi için
senin adam olduğuna muhakkak inanması gerekir. Bu da senin yaşamından anlaşılır
ve zaman ister.
Son
tahlilde; gerçek var olunca yalanlar yok olmaya mahkûmdur. Ki
öyle de oluyor. Aldatma muayyen bir zaman dilimini kapsıyor. Hayır yani,
söylenenleri bir yana koyun, ortaya çıkanları bir yana. Netice nedir? Dürüstçe
konuşalım, bir taraf için ne söylendiyse hepsi boş çıktı. Diğer tarafsa
beklediğinin üzerinde bir karşılık buldu. Erkekçe hareket edelim. Şu yazıda
hakikatten başka şey yok. Hiçbir kimseyi savunmak adına konuşmuyorum. Eğer
yalan diyorsanız delillerinizi sunmalısınız. Gerçekler acıdır. Bilen biliyor,
kabullenen kabulleniyor. Kendi dünyasında kabullenipte, milletin karşısında
kabullenmeyenlerde çaresizlikten kıvranıyorlar. Millet düzelmeyecek bebeğim,
sen düzeleceksin. Millet senin önünde değil, sen milletin önünde diz
çökeceksin. Çünkü eninde sonunda onun kucağına gideceksin. Senin istikbalini onun
aklı, vicdanı ve eli tayin edecek. O akla, o vicdana, o ele ihanet ettin mi
bittin demektir.
EKSTRA
BİR:
Sayın Başbakanı millet güldürdü, kendileri de bu milleti güldürmelidirler
artık. Tarihe, Türklüğe, İslam’a ihanet edilmemelidir. İhanet edene
acınmamalıdır. Kur’an’ın ruhuna münafi hareket olmamalıdır. Önderin(sav) kutlu
izi takip edilmelidir. Ezilmişlerin, sömürülmüşlerin, gariplerin,
horlanmışların, yetimlerin hakkı aranmalıdır ve korunmalıdır. Pislikler
temizlenmelidir. Yepyeni ve taptaze bir ruh kuşanılmalıdır. Bu yapılabilir, zor
değil. Ahlaksızlık ve adaletsizlik yapan mahlûklar safra gibi boşaltılmalıdır. Millet
çaresiz diye, o çaresizlik ahlaksızca kullanılmamalıdır. Seni sen yapan
milletse, o millete ihanet etmek alçaklıktır? Allah daima milletle beraberdir.
Allah her şeyi biliyor ve görüyor. Emin olun öyle bir vurur ki son nefesinize
kadar iflah olamazsınız. Bu yüzden millete ihanet Allah’ı gücendirir. Lütfen
artık gerçekten değişsin bir şeyler. Ama aşırı hayalcilikle de bir şeyleri
tehlikeye atmayalım. Dini bağlamda, tarihi bağlamda, kültürel bağlamda hareket
etmeli, yolunuzu çizmelisiniz. Her şeyi o kadar dengeli yapmalısınız ki, her
şey yerinde ve sağlam olmalıdır.
İKİ:
Metin poz veren erlere, Soylu izlenim verenlere, Egemen olduğunu sanıp pislik
akıtanlara, Kurtulmuş görüntüsü verenlere, Babacan tavırlar sergilediği
sanılanlara asla ve kata inanmayınız. Kadronuzu öyle bir oluşturunuz ki; hem
kimliklerinin hem de dinlerinin bilincinde olanlar olsun. Bu iki kadim ve kök
değerlerden taviz verenlerden olmasın. Vatana, millete, devlete, dine, ahlaka
ve adalete ihanet edenler olmasın. Egemen olanları başından beri tehlikeli
gördüm ve uyardım ve nihayet netice malumdur. Artık bu millet Egemenleri bundan
gayrı sindirmeyecektir. Direnmemelisiniz Sayın Başbakanım. Bundan sonra Egemen
olmaya meftun tipleri iyi tanıyacak, tetkik edecek, intihap edeceksiniz ki bir
daha başınıza bela olmasınlar. Bunlar Beyazların içiniz deki Truva
Atlarıdırlar. Türklüğün onurunu, İslam’ın izzetini yere düşürenlere ve
kirletenlere millet dur dedi, size de geçin dedi. Bu imkânı heba etmeyiniz. Bu
milletin emanetine ihanet etmeyiniz. Bu milleti yükseltiniz, yüceltiniz ki, bir
daha kendisini kıskaca alıp yıllar yılı ezip geçen ve Siyonizmin içimizde ki
maşası olan Beyazların eline düşmesin.
ÜÇ:
Karanlık Yapının hamlelerine, takiyelerine katiyen aldanmayın. Hem millet
küfreder, hem de onlar size asla dost olmazlar, olamazlar. Zira onları
yönetenler buna asla müsaade etmezler. Onlar gülümseyen görüntü verirler ama
arka planda her türlü işi çevirirler. Malum biri bir yazı yazdı biliyoruz.
Karanlık yapıyı ortaya döküverdi ve gerçek çehresini gösterdi. Beyninin çapı
belli olan biri de güya cevap verdi ama saçmalıklarla, sahteliklerle,
riyakârlıklarla dolu. Şimdi karanlık yapının görünmeyen tarafını deşifre eden
şahıs karanlık yapı kaybettiği için böyle bir yazı yazma gereği duydu. Şayet
istedikleri olaydı böyle bir yazı da olmayacaktı. O yazı bu sefer hükümet için
döşenecekti. Oysa söyledikleri şeyler zaten söylenmiş şeylerdi. Ama kabul
etmediler, haklı olduklarını iddia ettiler. Peki, ne oldu da birden bire
yamuldu malum şahıs? Hani seçimden önce vuruyordu, haklıyız diyordu. Burada
dehşetli bir mürailik vardır. Zira seçimden önce haksız olduğunu biliyorsun ama
galip çıkacağını düşündüğünden gerçeği söyleyemiyorsun. Fakat millet yamultunca
haksızdık diyorsun. Buranın derinliklerinde güce taparlık durumu vardır. Güçten
yana dur zayıfa vur. Ki bunların tüm hayatları budur haddizatında. Oysa ulvi
hizmet peşinde olanlar mürai olamazlar, millete yalan söyleyemezler. Önder
(sav) ne diyordu; ‘’kâfirlik riyakârlıktan yetmiş kat daha tehlikelidir.’’
İnanmayın diyoruz ama olmuyor. Kardeşim İslam’a, Türk’e, Müslüman’a, Ümmete
hizmet diye bir şey yok ortada. Yalan bunlar. İman kurtarmak ha! Yalanla iman
kurtarıldığı nerede görülmüş Allah aşkına? İşte bu yüzden kaybediyorlar. Dürüst
değiller, samimi değiller, ahlaki değiller, adil değiller, istikametleri yok,
durdukları yer belli değil. Zannımca bunlar kimi kurtaracaklarını bilmiyorlar.
Kendileri batakta ama insanları batakta sanıyorlar. Önce kendilerini
kurtarmalılar, sonra sıra diğer insanlara ve imansız dediklerine gelsin. Birileri
yazıyor, birileri kızıyor ve bozuyor, hükümette kızanların sahici olduklarını
sanıp yazana destek çıkacak ve onun lafına bakacak, böylece hapı yutacak. Bu bir
oyundur, cehaletleri paçalarından akıyor ama milleti cahil sanıyorlar
zavallılar.
DÖRT:
Karanlık yapının tepesi taktik ve stratejik gereği ülkeye dönebilir. Millet nezdinde
itibar kazanmak ve millete daha yakın olmak için. Ayrıca içeriden yıkmak daha
kolay olur. Bu yüzden tüm devlet birimleri teyakkuzda olmalıdır. Ve asla içeri
de alınmamalı, sorguya da çekilmemelidir. Ülkeye döndürülür, içeri aldırılır ki
millet nezdinde haksızlığa uğramış pozisyonuna düşürülsün ve millet hükümete
tepkide bulunsun. Bunu planladıklarına adım gibi eminim. Zira bu son taktikleri
ve şansları. Bunu düşünen de kendileri değil. Bunları da yönetenler,
yönlendirenler. İçeri alınır, iç ve dış basında fırtınalar kopartılır ve her
şey toz duman edilir. Hükümet bu tuzağa asla ve kata düşmemelidir. PKK ile de
işbirliği kurdukları dillendiriliyor. Asla yalandır diyemem. Doğru mudur değil
midir onu da derin milletin vicdanına bırakırım. Ama milletim de şüphesiz ki
gerçeğin ne olduğunu mutlaka biliyor. Geri adım atabileceklerini düşünenler
feci yanılgı içerisindedirler. Kesinlikle atmayacaklar. İlk hedefleri Sayın
Başbakan’dır, ikinci hedefleri de hükümeti alaşağı ederek kendilerinin daha
etkin oldukları bir yapı dizayn etmektir. Çünkü bunlar kendi iradeleri ile
hareket etmemektedirler. Küresel bir plan çerçevesinde verilmiş görevi ifa
etmektedirler.
BEŞ:
Milletin tokadına en çok bir durumda sevindim. Emin Çölaşan, Yılmaz Özdil,
Bekir Coşkun, Cengiz Çandar, Şahin Alpay, Hasan Cemal vb. tiplere halk Osmanlı
Tokadını öyle bir gömdü ki feleklerini şaşırttı. Halka tepeden bakan, halkı
aşağılayan, halkı sürekli horlayan, cahil diye tezyif eden her kim olursa olsun
halk acımıyor. Basıyor Osmanlı Tokadını. Siz devrinizi doldurdunuz koçum. Artık
sizi takan yok. Sizi sizden olanlar bile takmıyor ki, bu necip milletin necip
evlatları taksınlar. Artık çekilin köşenize dinlenin. Ya da gidin kahveye
tavlanızı oynayın. Sizin aklınıza da, fikrinize de bu milletin ihtiyacı yok. Siz
bu millet nezdinde bir hiçsiniz. Kendinizi bir şey sanıyorsunuz ama milleti
tanımıyorsunuz. Bu milleti size itibar edecek kadar çapsız bir millet mi
sanıyorsunuz. Bu milletin derinliğine erişemezsiniz siz. Çapınız kifayet etmez.
Milletin beyni okyanusa, sizin ki damla bile değildir. Zira yazdıklarınızdan
görüyoruz çapınızı. Size sadece acıyorum. Çağının gerisinde olan insanlar benim
indimde zavallıdırlar. Yaşlı insanlar hep hoş konuşurlar, eğlendirirler,
güldürürler, bazen duygusallığa boğarlar ama anlattıkları şeyler hep eskilerde
kalmıştır. Ama anlarsınız onları. Bir de mazisine ihanet eden SP liderinin
durumuna ve liderine ihanet eden BBP liderinin durumuna çok sevindim desem
yeridir. Dün kendi liderlerine ihanet edenlerin adeta kucaklarına girdiler. İnsanda
biraz ilke olur değil mi? Bir şeyde duygusallığa boğdu beni; mazlum, masum,
mustazaf Müslümanların sevinçleri garip duygulara itti beni. Bayrağımızı taşımaları,
ülkemize sevgi gösterisinde bulunmaları gerçekten onur vericiydi. Sahte ya da
gerçek, orasını asla bilemeyiz. Ama onur verici bir şey olduğu muhakkaktır.