Dinde Çok Önemli Bir Reform Ve Gelişme

İsmail Hakkı CENGİZ - 17.09.2008


 

Kuran’ı Kerim’in meali okunmalı mı?

 

Bundan 5–6 sene evveline kadar, çoğu ilahiyatçının  bu soruya verdiği cevap olumsuzdu.

 

Söz konusu çoğu ilahiyatçı, özellikle Ramazan aylarında fazlasıyla rağbet gören Kuran’ın, aslından okunmasının yeterli olduğunu söylüyorlardı.

 

Mealinin okunması konusunda gelen sorulara, ya gerek olmadığı şeklinde veya daha sert bir biçimde, “siz mealinden anlayamazsınız, yanlış anlamlar çıkarırsınız” gibi cevaplar veriyorlardı.

 

Bu Ramazan ayında memnuniyetle görüyoruz ki; artık bu gibi cevaplar hemen hiç verilmiyor. Sorulara Yüce Kitabımızın mealinin okunmasını teşvik edecek karşılıklar veriliyor. Hatta hiç sorulmadığı durumlarda bile Yüce mealin okunması tavsiye ediliyor.

***

Bu, harikulade bir gelişme…

Çünkü daha önce, o eski tavsiyelerden etkilendiklerinden olacak, benim en yakın çevremde bile, büyüklerimden Yüce mealin okunmasına şiddetle karşı çıkanlar vardı.

 

Anladığım kadarıyla, Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere ilahiyatçılar konu üzerinde mutabakat sağlamışlar: “Kur’an-ı Kerim’in Yüce Meali okunmalı!”

 

Okunmalı çünkü, dinimizin hayatımız üzerinde beşikten mezara, hatta mezar sonrası kıyamete kadar bütüncül ve mutlak bir etkisi var.

 

Hayatımızda bu kadar büyük bir etkisi olan İslam’ın, birincil kaynaktan ve bütün Müslümanlarca öğrenilmesi ihtiyaçtan öte bir yükümlülük!

 

Her anınız, kaşık tutuşunuz, giyinişiniz… Vs. her hususta dininizin emir ve yasakları etkili ama siz onu asıl kaynağından bir kere bile okuyup öğrenmiyorsunuz.

Böyle Müslümanlık olur mu?

Tabii Kelimeyi şahadet getiren her insan Müslüman olur, da…

Şuurlu Müslüman olabilir mi?

***

“Okuyup da ne olacak, okuyanlar bize anlatıyor.” demeyin.

Yüce Kitabımızda, o okuyanlardan hiç duymadığınız emir, yasak ve tavsiyelere rastlayabilirsiniz!

İlk defa okuyacak olanlara çok ilginç gelebilir.

 

Bence her Müslüman, dininin ana kaynağını, hiç olmazsa 1 kere baştan sona okumalıdır.

Daha şuurlu bir “Elhamdülillah Müslüman’ım!” diyebilmek için…

Tarih: 17.09.2008 Okunma: 700

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Adem Şahin

28.07.2008 - 12:21

Emeviler halifeliği, Hz. Muhammed'in amcaoğlu ve damadı, dördüncü halife Ali'den zor ve hile kullanarak almışlar, bununla da yetinmeyerek peygamber ailesine karşı kanlı bir siyaset gütmüşler. Bu yüzden Emevilere karşı düşmanlık artmış, özellikle Hicaz, Irak ve İran'da büyük hoşnutsuzluklar baş göstermiş. Abbasoğulları bu düşmanlıktan yararlanarak, halifeliğin peygamber ailesinden en lâyık olana geri verilmesi gerektiği yolunda propagandaya girişmişler. "Sanki bu günün LAYIK Cumhuriyetin de oldugu gibi BİR benzerlik görülüyor". Ve Atatürk Casusu nasıl Tanımlıyor 16 Mart 1920'de İstanbul'un işgal edilmesi üzerine, Kemalettin Sami Paşa Anadolu'ya geçerken gemide bir Hintli ile tanışır. Bu adam Mustafa Sagir'dir. Milli harekete yardım için Hint Müslümanları'nın kendisini gönderdiklerini söyler. Böylelikle paşayı etkilemiştir. Ankara'ya telgraf çeken Sami Paşa, Mustafa Sagir'e ilgi gösterilmesini ister. Bir süre sonra Sami Paşa Atatürk'te Hintliyi anlatır ve görüşmesini rica eder. Ertesi gün Atatürk, Mustafa Sagir'i kabul eder. Bu görüşme uzun sürer. Hintli gönderilir. İki paşa yalnız kalınca Atatürk: "Bana bak Kemal bu adam casus!..." der. Kemalettin Sami Paşa: "Aman paşam siz de çok şüphecisiniz "diyerek Atatürk'e inanmaz. Atatürk konuşmayı keserek yaveri Hayati Bey'i çağırır ve şu emri verir: "Bu Hintli İngiliz casusu olacak. Kendisini takip etsinler. Mektuplarını da sansürde çok dikkatli okusunlar!..." Bundan sonra Hintli'nin mektupları o zamanlar kimya hocası olan Avni Refik Bey'e verilir. Bir iki tecrübeden sonra gizli yazılar bulunur. Mustafa Sagir yakalanır suçunu itiraf eder. Bakalım bu günün sagirleri suçunu itiraf edeceklermi.

özgür deniz

28.07.2008 - 12:22

halkıma başsağlığı diliyorum menfur derin olayınyarattığı tahribattan ve bıraktığı unutulmayacak acıdan dolayı...lanet insanı ve insanlığı katledenlerin üzerine olsun........'''''bir insan öldüren insanlığı öldürmüş,,bir insan dirilten insanlığı diriltmiş olur.DİYOR YÜCE VE EKMEL KİTAP,IŞIK,UMUT,ADALET,ŞEFKAT,MERHAMET,ÖZGÜRLÜK,BİLİNÇ,AKIL,SEVGİ,ERDEM VE BİLUMUM ULVİ DEĞERLER KAYNAĞI KİTAP KUR'AN-I KERİM'''''DÜŞÜNCEYLE DÖVÜŞECEK KADAR ŞEREFİ VE BİLGİSİ OLMAYIP,, KENDİNİ PENÇESİYLE İSPATA YELTENENLERE YAZIKLAR OLSUN....insan kafasıyla dövüşür...İDAMSIZ DEVLET MOTORU TÜKENMİŞ ARABAYA BENZER...orada huzur,,güven,,sevinç,,saadet,,umut aramak ahmaklıktır,,saflıktır...Kİ RESİM AŞİKARDIR...ben idamsız devlete devlet demem...BU SÖZÜM için hemen yargılamaya gitmeden önce düşünmeyi teklif ederim ey insanoğulları ve dünyaya bir bakış fırlatmanızı öneririm...

özgür deniz

03.08.2008 - 12:27

bugünün sagirleri derinlerde..hep dipe doğrular yüzeye değil..saygıyla..herkes biliyor onları...

Adem Şahin

28.07.2008 - 12:21

Emeviler halifeliği, Hz. Muhammed'in amcaoğlu ve damadı, dördüncü halife Ali'den zor ve hile kullanarak almışlar, bununla da yetinmeyerek peygamber ailesine karşı kanlı bir siyaset gütmüşler. Bu yüzden Emevilere karşı düşmanlık artmış, özellikle Hicaz, Irak ve İran'da büyük hoşnutsuzluklar baş göstermiş. Abbasoğulları bu düşmanlıktan yararlanarak, halifeliğin peygamber ailesinden en lâyık olana geri verilmesi gerektiği yolunda propagandaya girişmişler. "Sanki bu günün LAYIK Cumhuriyetin de oldugu gibi BİR benzerlik görülüyor". Ve Atatürk Casusu nasıl Tanımlıyor 16 Mart 1920'de İstanbul'un işgal edilmesi üzerine, Kemalettin Sami Paşa Anadolu'ya geçerken gemide bir Hintli ile tanışır. Bu adam Mustafa Sagir'dir. Milli harekete yardım için Hint Müslümanları'nın kendisini gönderdiklerini söyler. Böylelikle paşayı etkilemiştir. Ankara'ya telgraf çeken Sami Paşa, Mustafa Sagir'e ilgi gösterilmesini ister. Bir süre sonra Sami Paşa Atatürk'te Hintliyi anlatır ve görüşmesini rica eder. Ertesi gün Atatürk, Mustafa Sagir'i kabul eder. Bu görüşme uzun sürer. Hintli gönderilir. İki paşa yalnız kalınca Atatürk: "Bana bak Kemal bu adam casus!..." der. Kemalettin Sami Paşa: "Aman paşam siz de çok şüphecisiniz "diyerek Atatürk'e inanmaz. Atatürk konuşmayı keserek yaveri Hayati Bey'i çağırır ve şu emri verir: "Bu Hintli İngiliz casusu olacak. Kendisini takip etsinler. Mektuplarını da sansürde çok dikkatli okusunlar!..." Bundan sonra Hintli'nin mektupları o zamanlar kimya hocası olan Avni Refik Bey'e verilir. Bir iki tecrübeden sonra gizli yazılar bulunur. Mustafa Sagir yakalanır suçunu itiraf eder. Bakalım bu günün sagirleri suçunu itiraf edeceklermi.

özgür deniz

28.07.2008 - 12:22

halkıma başsağlığı diliyorum menfur derin olayınyarattığı tahribattan ve bıraktığı unutulmayacak acıdan dolayı...lanet insanı ve insanlığı katledenlerin üzerine olsun........'''''bir insan öldüren insanlığı öldürmüş,,bir insan dirilten insanlığı diriltmiş olur.DİYOR YÜCE VE EKMEL KİTAP,IŞIK,UMUT,ADALET,ŞEFKAT,MERHAMET,ÖZGÜRLÜK,BİLİNÇ,AKIL,SEVGİ,ERDEM VE BİLUMUM ULVİ DEĞERLER KAYNAĞI KİTAP KUR'AN-I KERİM'''''DÜŞÜNCEYLE DÖVÜŞECEK KADAR ŞEREFİ VE BİLGİSİ OLMAYIP,, KENDİNİ PENÇESİYLE İSPATA YELTENENLERE YAZIKLAR OLSUN....insan kafasıyla dövüşür...İDAMSIZ DEVLET MOTORU TÜKENMİŞ ARABAYA BENZER...orada huzur,,güven,,sevinç,,saadet,,umut aramak ahmaklıktır,,saflıktır...Kİ RESİM AŞİKARDIR...ben idamsız devlete devlet demem...BU SÖZÜM için hemen yargılamaya gitmeden önce düşünmeyi teklif ederim ey insanoğulları ve dünyaya bir bakış fırlatmanızı öneririm...

özgür deniz

03.08.2008 - 12:27

bugünün sagirleri derinlerde..hep dipe doğrular yüzeye değil..saygıyla..herkes biliyor onları...