Hilmi ÇAKIR
Bugün, Soma faciasının beşinci günü, gün içinde, istatistik memuru gibi,
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı, kayıplarımızı TV Ekranından duyuruyor.
Bugün verdikleri en son rakam, 301(ÜÇYÜZBİR) CAN! İnşallah artık sondur,
öyle diyorlar. Tabii, bir şayia almış başını gidiyor. Birçok yabancı
uyruklu(Suriye’li) işçiden söz ediliyor, toprak altında… Bir lokma ekmek
için, şehit olarak tanımladığımız bu vatandaşlarımıza, Allah’tan rahmet,
yakınlarına baş sağlığı ve Türk Milletine sabır diliyorum.
Öyle acılı hikâyeler var ki; can dayanmaz. Her yiğit madenci için bir roman
yazılır. Aynı madende çalışan, baba oğlun hikâyesi ise, destan olur.
Patlama esnasında, bir üst katta bulunan baba, oğlunu bulabilmek için,
ölümü hiçe sayarak alt kata iniyor. İniyor, iniyor ama; tam oğluna kavuşup
kurtaracağı anda, nefesi oraya kadar yetiyor. Oğlunu kucaklamış , koyun
koyuna baba- oğul ölüme gitmişler. Artık onlar aramızda değil, cansız
bedenleri toprakla buluştu, mekanları cennet olsun. Geride acılı, sancılı,
muhtaç ve güçsüzler ordusu bırakarak!..
Sözün bittiği noktadayız. Hava kurşun gibi ağır. Toplum, yay gibi gerilmiş
ve yaralı. Kime dokunsan, ağlıyor ve kahrediyor. Bu kader olamaz, olmamalı
diyor. Türkiye fokur fokur kaynıyor. Kapak henüz açılmadı ama, açılırsa
bunun önünde kimse duramaz. Bugün, koltuğunu koruma sevdasında olanların
halini ben düşünemiyorum ve düşünmüyorum. Ne iktidar, ne de muhalefet
partileri bunun farkında. Gülhane Parkındaki ceviz ağacı gibiyiz…
Soma’da acılı, sancılı, yaralı, beli kırılmış, yiğidini kaybetmiş halk,
devletin şefkati ve anlayışı ile yatıştırılabilirdi. Devlet gücünü TOMA’sı
ile göstermemeliydi orada, çok yazık. Yaralı vicdanlara bu yapılmamalıydı.
Kalabalığın içinde provokatör her zaman olur. Devlet gücü, bunları
tereyağdan kıl çeker gibi ayıklar ve masum insanları incitmezdi. Ne olurdu,
o insanlar içindeki acıyı, bir nebze olsun ifade edebilseydi, devlet mi
çöker di?
Devlet çifte standart uygulayamaz, uygulamamalıdır. Suç her yerde suçtur.
Şırnak’ta, Diyarbakır’da ayrı muamele, Taksim Meydanı’nda ayrı olamaz.
Paris’te, bir evde öldürülen PKK’lı üç bayanın cenaze töreni için,
Diyarbakır’da örgüt gövde gösterisi yaptı. Devlet güçleri o gün sokağı terk
etti ve hiçbir şeye müdahalede bulunmadı. O gün TOMA’lar yoktu, biber gazı
da yoktu. Basından öğrendiğimize göre, PKK miting meydanının güvenliği
için yüzlerce elemanını görevlendirmişti.
Taksim Meydanı’nda “HEPİMİZ ERMENİYİZ!” pankartları ile, binlerce kişi
yürüyüş yaptı, orada da TOMA yoktu, biber gazı da. Soma’da yürüyüş
yaparsan, hem TOMA var, hem de BİBER GAZI. Soma’da TOMA’nın işi ne?_ Buna
bir türlü aklım ermiyor. Bana bu durumu biri izah etsin. Bu devlet aynı
devlet değil mi?
Almanya, madencilikte bizden fersah fersah ilerde. Geçen yıl, maden
kazalarında, üç işçinin ölümünden sonra, Alman Parlamentosu, o madeni
kapatmak için, ciddi ciddi görüşmeler yapmış. Bakalım bizim Meclis, bunca
acıdan ve ölümden sonra, ne yapacak, merakla bekleyelim, görelim ve
takipçisi olalım.
Şili’de, 2010 yılında 33 madenci 69 gün süreyle, yeraltında ölüm kalım
savaşından sonra, hepsi sağ olarak kurtarılmıştı. İnsanlık adına, verilen o
müthiş mücadeleyi, bütün dünya alkışlamıştı. Yapılan teknolojik
çalışmalarla, yer tespitinden sonra; dışarıdan oksijen ve gıda desteği,
yüzlerce metre derinliğe, günlerce gönderilmiş ve o canlar sağ olarak
yeryüzüne çıkarılmıştı. Bizim ülkemiz de ise, yerin altında daha kaç kişi
var onun hesabı yok ortada. Çıldırmamak elde değil, sevgili dostlar. Böyle
laubali lagar bir firmadan, hangi güvenliği bekliyoruz? Dün, halkın önünde
bir de basın toplantısı yapıyorlar. Hangi yüzle çıkıyorlar ekranlara?
Hepsi ayrı telden çalıyor. Bakalım adaletin terazisi bu sefer nasıl
tartacak?
Belediye, şimdiye kadar, Soma’nın bir meydanına Kızılay’la
birleşip, yüzlerce taziye çadırı ve aş evi kurmalıydı. Yakınlarını kaybeden
aileler dayanışma içinde, orada acılarını paylaşarak, taziyelerini kabul
etseydi kötü mü olurdu? Kaderlerine terk edilmeden. Sağlık ekipleri de,
acıların paylaşılmasında pozitif destek sağlardı. Urfa ‘da, Balıklı Gölün
yanında taziye evleri vardır. Urfa Belediyesi ihtiyaç sahiplerine, o evleri
tahsis eder ve toplumsal bir hizmeti gerçekleştirir. Çok mu zordu, bunu
düşünmek ve gerçekleştirmek?
Soma’ya giriş ve çıkışlar kontrol altına alınmış. Manisa plakalı araçların
dışındaki araçlar sorgulanıyormuş herhalde. Soma her açıdan kontrol ve
denetim altındaymış. Devletin, şu yapmış olduğu kontrol ve denetimler,
bunca can ölmeden, o maden ocaklarında yapılsa idi, şimdi onların hepsi
bizim yanımızda olacak ve o ocakları tütecekti.
Devlet, denetim ve kontrollerini, insanlarını yaşatmak için yapmalıdır.
Nasıl ki; kaderleri, liderinin iki dudağı arasında olanlarla, tam
demokrasi olmuyorsa, patronun cebinden maaş alan, personelle de, bu maden
ocaklarının denetim ve kontrolü sağlanamadığı aşikardır. Her konuda AB’i
örnek alırken, konu güvenlik ve insan sağlığı olunca neden geriden
gidiyoruz? Avrupa’da olduğu gibi, maaşları devlet tarafından ödenen,
güvenilir, satın alınamayan kişi ve kuruluşlarca denetim ve iş güvenliği
çok ivedi sağlanmalı, hem de, kimsenin gözünün yaşına bakmadan. Bu ülkenin
insanı, kan damlayan kömürle ısınmak yerine, donmayı tercih etmelidir. Daha
fazla ocaklar sönmeden, daha çok canlar yitirmeden, Azrail’i bu mekânlardan
uzaklaştırmalıyız, *kadere ve fıtrata sığınmadan.*