Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Zekâ engeli olmayan her insan, sevaplarından ve günahlarından sorumludur. Bütün kutsal kitaplar, bunu, böyle söylüyor. Demek ki, sorumluluk duygumuzu, yaratılırken beraberimizde getiriyoruz. Çünkü bu duygumuz doğuştan her insana verilmiş olmayıp da sonradan, bazı insanların zamanla kazandığı bir yetenek olsaydı, yaptıkları veya yapmadıklarından sadece o yeteneği kazananlar sorumlu olurdu.
Sorumluluk; davranış ve eylemlerimizin sebep olduğu maddî ve manevî sonuçlara katlanmak zorunda olduğumuzu bilmek... Karar ve seçimlerimizden dolayı ortaya çıkan durumu kabul etme, bu konuda hesap verebilecek durumda olmaktır.
Bir kişide sorumluluk duygusu gelişmemişse veya kişi bu duyguyu yitirmişse, onda, hiçbir gelişme bekleyemezsiniz.
İnsanın tabiatında var olan sorumluluk duygusu nasıl körelir, nasıl yitirilir?
İnsanların, bebeklikten itibaren zihinlerini kullanmalarını teşvik etmez, onları beyin güçlerini kullanmaya düşünmeye, problem çözmeye zorlamazsanız, yetki vermez, inisiyatif kullandırmazsanız, her şeyine karışır, gütmeye kalkarsanız sorumluluk duygusu da körelir, gelişemez. Böyle bir insanın sorumluluk duygusu körelmekle, kaybolmakla kalmaz, bu insan artık karşılaşabileceği sorumluluklardan da kaçmaya çalışır.
Böyle bir kişi, kendisini hiçbir konuda ve şekilde sorumlu görmez. Hayatındaki aksaklık ve başarısızlıklardan ya anne-baba, ya okullar, ya toplum, ya devlet, daha olmadı kader sorumludur.
Tabii ki kaza ve kadere inanıyorum. Burada söylemeye çalıştığım; insana düşen sorumluluk payının, insanın üzerine alınmaması meselesidir.
Toplumu meydana getiren bireylerdeki sorumluluk duygusunun eksikliğini; ülkede şikâyetçi olduğumuz bütün aksaklıkların baş müsebbibi olarak görüyorum.
Güncel bir örnekle konuyu açmaya çalışalım. Okullar açılalı daha 2 hafta oldu ve çocuklarımızı taşıyan pek çok servis aracı kaza(!) yaptı, minicik yavrularımızı kaybettik. Bu vakalara, neredeyse bütün toplum adi trafik kazaları olarak baktı. Sadece sürücülerden, o da yarım yamalak hesap soruldu.
Bu kazalarda servis seçimi yapan anne-babaların, o servise ruhsat veren ilgililerin, okul ve milli eğitim yöneticilerinin, o servisin bağlı olduğu şirket yöneticilerinin ve hatta bakanlığın hiç mi kabahati yok? Bu saydıklarımdan “olaydan ben sorumluyum” veya daha üst bir yetkilinin “olaydan şunlar sorumludur, gereği yapılmaktadır.” diyeni duydunuz mu? Her hadisede benzer durumlar yaşanıp, en sonunda suç “kader”e yüklenmiyor mu?
İşin elbette cezaî boyutu eksiktir. Bu eksiklik giderilmeli ama sadece bu, sorunu çözmez.
Sorumluluk duygusunu iliklerimizde hissedecek bilinci kazanabilmeliyiz. Zaten içimizde, özümüzde olan bu duyguyu ortaya çıkarabilir, ondan yararlanabilir, bu duygu ve bilinç sayesinde yaradılışla ahenkli bir kişi ve huzurlu bir toplum haline gelebiliriz.
Bunun için;
İnsanlara, öncelikle, daha bebekliğinden itibaren seçim özgürlüğü tanınarak, seçiminin sonucunda meydana gelecek durumdan kendisinin sorumlu olduğu bilinci verilmeli… Onlara, “inisiyatif” kullanma özgürlüğü verilmeli. Bütün eğitim kurumları öğrencilere, kendilerini zorlayan hiçbir şey yokken bile kendiliğinden harekete geçebilecek bir enerji ve bilinç kazandırmalı.
Çalışanların, sonuçlardan etkilenecek şekilde yönetime katılmaları sağlanmalıdır.
İnsanlara problemi ortaya çıkarma ve onları çözme fırsatı tanıyalım.
Her personele, onu biraz zorlayacak yetki ve görevler verelim.
Tabiî ki denetim ve hesap sorma… Rapor isteme… Değerlendirme yolları sürekli devrede olmalı. Elbette bunlar, daima öğretici, sorumluluk duygusunu güçlendirici biçimde kullanılmalı.
* * *
Toplam Sorumluluk Bilinci
Sorumluluk duygusunun bir üst basamağı Toplam Sorumluluk Bilinci’dir.
Bu; resmî ve kişisel olarak sorumlu görünmediğimiz alanları da kapsayan bir duygu ve farkında olma halidir.
İşyerinde, apartmanda, muhitimizde gördüğümüz bir aksaklık bizim sorumluluk alanımıza girmiyorsa bile, “İşyeri, apartman, muhit mademki bizimdir, mademki ben bu yerlerin bir parçasıyım, aksaklığı düzeltmekten ben de sorumluyum. Benim yapabileceğim bir sorun değilse, ilgilisine bildirmekle yükümlüyüm!” bilincini gerektirir.
Toplam sorumluluk bilinci, yalnız dar çevreyle sınırlı kalmayıp, ülke ve dünyada meydana gelen hadiselerden hepimiz sorumluyuz; “ben sorumluyum” bilincini de içeren, kapsamlı, yararlı, dünyayı ve hayatımızı güzelleştirecek bir duygudur.
Şimdi, benim sık sık dile getirdiğim, ülkemizin sokak ve caddelerinin kirliliğine bu bilincin ışığı altında bakmaya çalışalım: Temizlik konusunda belediyenin temizlik işçilerinden başka kimse sorumluluk almadığı gibi, neredeyse herkes çevreyi kirletmek konusunda birbiriyle yarışıyor.
Eğer, toplam sorumluluk bilincimiz olsaydı; “Çevreyi ben kirletmiyorum, temizlemek de benim görevim değildir.” diye düşünmez, “Kim kirletirse kirletmiş olsun, bu çevrede ben yaşadığıma göre, çevrenin temizliğine katkıda bulunmak benim kaçınılamaz, devredilemez bir görevimdir.” diyerek olaya yaklaşırdık.
Bana göre, çevrenin temizliği veya kirliliği en isabetli gösterge!
Ne zaman ki, cadde ve sokaklar tertemiz olur; o zaman derim ki; bu toplumun bireylerinde sorumluluk duygusu ve toplam sorumluluk bilinci var.
* * *
Üstatlardan
Şikâyet ediyorsun. Bütün ömrün şikâyetle geçiyor, çünkü verdiğin kararlardan sorumluluk almıyorsun.
Kızılderili Bilge, Don Juan
Önceki Yazılar