Oy
gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
“Allah
seni Peygamber’e komşu yapsın” diye dua alırız, bazen!
“Peygamber’e
komşu olmak” ne demek?
İnsan ömrünün büyük bir bölümü
komşularla, komşuluk ilişkileriyle geçiyor.
“İyi
komşu” almışsanız, komşunuz iyiyse, uyumluysa; hoş, ahenkli, mutlu ve
huzurlu bir hayatınız oluyor…
Yok, uyumsuz-anlayışsız komşu
veya komşularınız varsa; hayat çekilmez bir hâl alıyor… Zaman zaman canınızdan
beziyorsunuz!
Şu kısacık hayatta bu iş
böyleyse, sonsuz olduğuna iman ettiğimiz “öte
dünya”da komşuluğun kıymetini varın hesap edin, artık!
Elbette en iyi, en ideal komşu Peygamber olacaktır… Ona komşu
olabilmek sonsuz huzuru kazanabilmek demek! Hâl böyle olunca, mesele de Peygamber’e
komşuluğa lâyık olabilmekte düğümleniyor!
Peki, Peygamber’e komşuluğu
nasıl kazanabiliriz?
İbadet etmekle, hatta dua
etmekle Peygamber’e komşuluğu hak edebileceğimiz kanaatinde değilim…
“Amel”le, “iş”le, “davranış”la, “eylem”le,
en önemlisi de bu eylemler dolayısıyla “DUA
ALMAKLA” Peygamber’e komşuluğa lâyık olabileceğimize inanıyorum.
Şunun gibi:
“Hz.
Musa (as) cennetteki en yakın komşusunu merak ederek Allah’a sorar. Allah şehrin
kasabını işaret edince, şehre koşup kasabı tanımak ister. Kasap misafirini iyi
karşılar ve evine davet eder. Eve vardıklarında kasap hemen bir çorba hazırlar.
Bir zembili indirip içindeki yaşlı kadını besler, elbiselerini temizler,
ihtiyaçlarını giderir ve yerine kaldırır. Zembilden bir mırıltı duyulur: ‘Allah
seni cennetinde Musa peygamberine komşu yapsın.’
Kasap
misafirine yönelir: ‘Bu benim annemdir. Ben vaktiyle bebekken şefkatle bakıp
beni büyüttü. Şimdiyse böyle hasta ve kötürümdür. Her akşam gelince önce
ihtiyaçlarını karşılar ve yediririm. Sonra da böyle dua eder.’ Hz. Musa (as),
‘Ne mutlu sana. Allah annenin duasını kabul etti.’ Der”. (Sevgi
Zekâsı, Muhammed Bozdağ, S.52)
İnsanın ömründe alabileceği en
güzel dua böyle bir dua olsa gerek!
Bu, kesiksiz, sonsuz bir huzura
aday olmak demek!
Peygamber’e komşu olmak; bütün
peygamber dostlarına, bütün iyi insanlara da komşu olmak demek!
En tatlı sohbetlerin, doyumsuz
muhabbetlerin kurulacağı sofralarda oturmak demek!
Herhalde, peygamber dostları Mevlana, Yesevi, Yunusla…
Hacı
Bayram, Hacı Bektaşi Velilerle…
“Su
Kasidesi”nin şairi Fuzulî’yle de
komşu olmak demek.
Komşuluk deyince, zaman ve
mekânla sınırlı olmayan o “öte âlem”de,
elbette bütün yakınlarım, dostlarım, arkadaşlarım, akrabalarımla da komşu
olabileceğimi düşünüyorum…
Onlara yeniden kavuşmak hayali
ölümü korkulur ve acı bir şey olmaktan çıkarıyor…
Ayrıca bendeniz, Sokrates, Eflatun, Mahatma Gandi, Aleksandr
Soljenitsin, John Steinbeck, Emile Zola, Victor Hugo gibi “dâvâ adamı”, filozof ve romancılarla…
Namık
Kemal, Mehmet Akif, Cemil Meriç, Arif Nihat Asya, Atsız, Aziz Nesin, Neyzen
Tevfik, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu gibi “karakter adamı”, düşünür ve ediplerle komşu olacağımı da umuyorum…
Onların her birisiyle sohbet…
Allah’ım ne heyecan verici!
Nasip et!
x x x
GÜNÜN
ÇİZGİSİ, TWITTER’DAN