Bu dünyada herkese yer var.
Arkadaş muhafazakâr.
İçkiye,
Kumara,
Faize karşı!
Güzel!
Fakat muhafazakâr bi insanın gelirinin kaynağını da sorgulaması gerekmez mi?
Muhafazakâr arkadaş devlet memuru-işçisi veya emekli.
Bişekilde devletten maaş alıyor!
Peki, devlet bu kadar maaşı nasıl ödüyor?
Vergi toplayarak!
Vergiyi nereden-kimlerden topluyor?
En büyük vergi kaynağı bankalar!
Banka ne demek?
Asgarî, yüzde 90'ı faiz geliri demek!
Üstelik devlet kendi bankalarıyla da doğrudan faiz kazancı elde ediyor.
Demek ki, devletin ödediği maaşların en büyük kaynağı "faiz". Faizden alınan vergi.
Bunun böyle olması muhafazakâr arkadaşları rahatsız etmez mi hiç?
Öte yandan, devletin geliri "faiz"le de sınırlı değil!
Devlet içkiden de çok büyük miktarda vergiler alıyor.
Onlar da hazineye girdi mi?
Onlar da maaşlarımıza karıştı mı?
Bitmedi.
Bir de kumar geliri var.
Çok şükür bu doğrudan kumar geliri değil.
Millî Piyango,
Altılı ganyan,
Sayısal,
Spor toto gibi dolaylı kumar gelirleri.
Milyarlarca lirayı bulan bu gelirler de hazineye, dolayısıyla, maaşlara karıştı mı?
Bunlar muhafazakârlığınıza halel getirmez mi?
Yoksa "helal" mi getiriyor?
x x x
En muhafazakârlarımız, ekranlarda "dinî öğütler" veren hocalarımız olsa gerek!
Bu hocalar, hem devletten memur veya emekli maaşı, hem de çıktıkları kanaldan ücret alıyor.
Programlarında; içkinin, kumarın, faizin haramlığından bahsediyorlar.
O da güzel!
Maaşlarıyla ilgili vaziyeti yukarıda arz ettik.
Şimdi, "ücret"lerinin kaynağına bi göz atalım:
Kanalların bir bölümü piyango çekilişlerine falan ev sahipliği yapıyor... Yani kumar gelirine!
Fakat TV'lerin asıl gelir kaynağı reklamlar!
En çok neyin reklamı yapılıyor?
Bankaların. Şu gelirlerinin yüzde 90'ı faiz olan bankaların.
Hatta şöyle durumlarla karşılaşabiliyoruz: Hoca'ya faizden soruyorlar. Hoca, "haram" diyor, menediyor.
Hoca, sözünü bitirir bitirmez kanal reklama giriyor. Pat, bir banka reklamı, hem de doğrudan faize özendiren cinsinden!
Hocam, aldığınız "ücret" faiz kazancından geliyor. Hal böyle olunca, muhafazakârlık-dindarlık zedelenmiyor mu?
Yoksa "muhafazakârlık" dediğiniz, sade bir "kuruntu"dan mı ibaret?