Toplum üzerinde otorite kurma başlıklı yazımızda Hüseyin Kurt’un ilginç bir yazısını aktarmıştık. Biliyorum konuyu biraz ağır buldunuz, onun için de başlığına şöyle bir bakıp geçtiniz. Ama yazının ikinci bölümünü de sizlere aktaracağız. Yazar bu bölümde toplumda otoriteye hayır diyememe konusunu ele almış. Belki bu iki yazı okunup ne anlatılmak istendiği anlaşılırsa çevremizde, ülkemizde ve dünyada olup bitenleri çözmek kolaylaşacak.
“Dünkü yazımda Asch deneyini ve sonuçlarını aktarmaya çalışmıştım.
Asch deneyinde; Bireyler her zaman karar verme süreçlerinde guruba uyum sağlama potansiyelinde olduğu ve kişinin toplu halde hareket ederken yüzeysel düşündüğü ve herkesin söylediğini tekrar etmek kolayına geldiği sonucunu görmüştük.
“Otorite” deneylerinde sonuçları itibariyle Milgram deneyi önemlidir.
MİLGRAM DENEYİ: “OTORİTEYE “HAYIR” DİYEMEMEK…”
Yale Üniversitesi Psikoloji bölümünde çalışan Stanley Milgram, meşhur Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann’ın mahkemesinden üç ay sonra şu soruyu sorar;
“Nazi Almanyası’nda yaşanan soykırıma aktif olarak katılan binlerce kimse yaptıkları korkunç şeyin ne kadar bilincindeydi? Bu kötülükleri bilerek, isteyerek ve farkında olarak mı yapmışlardı, yoksa toplu bir ahlaki değişim ile kendi değer yargılarını görmezden gelerek otoritenin isteği doğrultusunda sadece emirleri mi uyguladılar?”
Milgram deneyi, insanların otorite sahibi bir kişi veya kurumun isteklerine, kendi vicdani değerleriyle çelişmesine rağmen itaat etmeye ne ölçüde hazır olduklarını ölçme amacını taşır.
DENEY
Farklı eğitim düzeyinden ve farklı milletlerden 20-50 yaş aralığında denekler seçilir. Eğitim seviyesi İlkokuldan doktora seviyesine kadar hepsi bulunmaktadır. Ve belli bir para alarak bu deneye katılmaktadırlar.
Katılımcılara deneyin sonucunu etkilememesi için deneyin “cezanın öğrenmedeki etkileri” üzerine olduğu söylenir ve deneyin asıl amacı katılımcılara deney tamamlandıktan belli bir süre sonra açıklanır.
Deney başlamadan önce, diğer bir katılımcının da var olduğu, aralarında kura ile bir “öğretmen” ve bir “öğrenci” seçileceği açıklandı.
Seçim kura ile yapılacak, kura da “öğrenci” ve “öğretmen” yazan iki kağıdın katılımcıların seçimi ile yapılacaktı. Ancak ikinci katılımcı, deney grubunun elemanıydı ve her iki kağıtta da “öğretmen” yazıyordu.
Dolayısıyla gerçek katılımcının öğretmen rolünde olması kaçınılmazdı.
“Öğrenci” ile “öğretmen” birbirinin sesini duyabileceği ancak birbirini göremeyeceği farklı odalarda yer aldılar. Deneyin asıl amacında otoriter figürünü temsil eden, özellikle sert ve disiplinli görünen deney gözlemcisi, deney boyunca katılımcının (öğretmenin) yanında kaldı.
Deney başlamadan önce katılımcıya, öğrencinin çekeceği acıyı öngörebilmesi için 45 voltluk bir elektro şok uygulandı.
CEZA: VÜCUDA VERİLEN ELEKTROŞOK
Deney boyunca, öğretmen öğrenciye öğrenmesi için sözcük eşleşmeleri listesini bildirdi.
Bu sözcük eşleşmeleri; Gökyüzü-Mavi, Hayvan-Vahşi, Limon-Sarı… vb.
Sözcüklerden ilkini söyleyip eşleşen sözcüğü hatırlayıp hatırlamadığını sorarak kontrol edip, her yanlış cevapta ceza olarak öğretmen, öğrenciye, bağlı olduğu makine ile her seferinde artan miktarda elektroşok uyguladı.
Öğretmene yüksek voltajda elektroşokun ölüm riski taşıdığı belirtiliyordu. Gerçekte ise şok uygulanmıyordu.
İşbirlikçi denek gerçek denekten ayrıldığı zaman, geçtiği odada elektroşok makinesine bütünleştirilmiş bir ses kayıt cihazını çalıştırıyordu, bu cihaz da her şok seviyesine karşılık önceden kaydedilmiş bir çığlık sesini çalıyordu.
Yüksek voltaj seviyelerine ulaşılması durumunda öğrencinin ne tepki vereceği de belirlenmişti. 120 voltta öğrenci durumundan şikayetçi olmaya başlayacak, 150 voltta deneyden ayrılmayı talep edecek, 285 voltta ise acı içinde çığlık attıktan sonra sesi kesilecekti. Dolayısıyla, diğer odadaki denek öğretmenin o noktadan sonra öğrenciye ne olduğunu bilmesi mümkün olmayacaktı.
DEVAM EMRİNİN VERİLMESİ
Denek herhangi bir noktada deneyi durdurma isteğini ifade ettiği zaman kendisine sert gözlemci tarafından aşağıdaki sırayı takip eden sözlü uyarılarda bulunuldu:
1. Lütfen
devam edin.
2. Deney için devam etmeniz gerekiyor.
3. Devam etmeniz kesinlikle çok önemli.
4. Başka seçeneğiniz yok, devam etmek “zorundasınız”.
Denek bu dört uyarıdan sonra bile hala durmak istediğini ifade ederse deney durduruluyor, tersi durumda ise deney ancak denek en yüksek şok olan 450 voltu 3 kere art arda uyguladıktan sonra durduruluyordu.
300 VOLTTAN ÖNCE BIRAKAN OLMADI
Milgram’ın ilk deney dizisinde katılımcıların % 65’inin deneydeki en yüksek gerilim olan 450 voltu, her ne kadar epey huzursuzluk hissetmiş olsalar da, uyguladıkları görüldü. Hepsi deneyin bir noktasında durup deneyi sorguladı, hatta bazıları kendilerine ödenen parayı geri vereceklerini söylediler. Katılımcılardan hiçbiri 300 volt seviyesinden önce şok uygulamaktan tereddütsüzce vazgeçmedi.
Neden vazgeçmedikleri sorulduğunda ise (çok az bir kısmı haricinde) “Ne bileyim, bir bildikleri vardır diye düşündüm” türünde yanıtlar vermişlerdi.
SIRADAN İNSAN YOK ETME MAKİNASININ PARÇASI OLABİLİYOR
Milgram, deney sonuçlarını şöyle değerlendirdi; “Sadece görevlerini yapan, kendi başlarına vahşi işlere kalkışmayan sıradan insanlar, korkunç bir yok etme işleminin bir parçası olabilmekteler. Ek olarak, yaptıkları işin yıkıcı sonuçlarını apaçık görmelerine rağmen, temel ahlaki değerleriyle çelişen bu görevlerde pek az kişinin otoriteyi reddetme potansiyeli olduğu görüldü.”
İnsanların yarattıkları vahşetin ne şekillerde akla uydurulduğu (kendince haklı mazeretler ürettiği) konusunda özellikle dikkat çekiciydi:
Denekler, kendilerini deneyi uygulayan otoritenin bir aracısı olarak gördükleri için, olan bitenden sorumlu olmadıklarını düşündüler.
Denekler, olan bitene kişisel olmayan bir nitelik addettiler. “Deney” kişisellikle ilgisi olmayan bir güce sahip olan müstakil bir varlık haline geldi. Deney devam etmeliydi. Denek, bu noktada, deneyin insan icadı olduğu gerçeğini görmemeye başladı.
Denek öğretmenlerin çoğu, denek öğrencilere verdikleri acıyı akla uydurabilmek için, öğrencileri algılayış şekillerini değiştirdiler. Öğrencileri değersiz ve elektrik verilmeyi hak edecek aptal kişiler olarak görmeye başladılar.
“Her ne kadar soykırım gibi karmaşık toplumsal davranışları laboratuvar koşullarında elde edilen bilgilerle açıklamak zor olsa da bu tür çalışmalar insanların beklenmedik davranışlarını anlamada önemlidir.”
Milgram deneyleri, insanların otoriteye boyun eğmek ve güvenmek eğilimi o kadar güçlü ki, verilen talimatları yerine getirmek uğruna bütün kişiliklerini ahlaki değerlerini ve olumlu iradelerini kolayca terk edebiliyor olduklarını ortaya çıkarmaktadır.”
Hüseyin KURT