Emperyalizm, ateşi hiçbir zaman eliyle tutmaz. Her ortama ve zamana göre, kullanacağı maşaları vardır. Çağın en önemli mühendisliği, hangisi diye topluma sorsanız, uzay mühendisliği, genetik mühendisliği gibi cevaplar alırsınız. Bana göre, çağın en önemli mühendisliği, “Toplum Mühendisliği” dir. Bu mühendisler, emperyalist ülkelerin yetiştirdiği ve stratejik bölgelerde görevlendirdikleri, kritik bir mühendislik dalıdır. Toplumları, koyunların başındaki çoban gibi istedikleri yere sürüklerler. Hatta hatta uçuruma bile atarlar, arkalarına bakmadan.
Toplum mühendisliği, henüz, ülkemizde çok tanınan bir mühendislik dalı değildir. Tarihte Türk Devletleri, hiçbir zaman, emperyalist bir ülke olmadı, olamadı.Üç kıtaya hükmetti, yine olamadı.Olamadığı için de, o emperyalist vahşi ülkelerin, pençeleri arasında, lime- lime, parça-parça edilerek işgale uğradı. Bugün, hala, Osmanlı’nın mirası konumunda olan o topraklarda, İSTERİK, vahşi arzularını tatmin etmek için, yeni maşalar yaratıp, emellerine ulaşmak istiyorlar.
Emperyalist ülkeler, hedef seçtikleri ülke ve toplumlara uyuz hastalığını yayarlar ve toplum kaşınmaya başlar, kaşındıkça yara derinleşir ve kanar. Vücudun her tarafına uyuzu bulaştırırlar. Neresini tutsan kaşınır. Hiçbir merhem, ilaç tesir etmez bu hastalığa. Mühendislerin görevi, uyuz mikrobunun dozunu ayarlamaktır. Mikrop enjekte edildikten sonra, karşıya geçip, verdikleri dozun sonuçlarını görüp, ona göre düzeltmeleri yaparak sonuca giderler. Etnik, mezhep, bölge, ırk, renk vs. her konuya uygun mikrop ellerinde vardır. Yeter ki görevi bir alsınlar!…
Orman yangınlarında, çam kozalakları, yangını etrafa sıçratmak için en uygun materyaldir. Kozalak, yangın esnasında, ateşin sıcaklığı ile kızışır ve içinde oluşan gazın etkisi ile, füze gibi sıçrar düştüğü yerde yangını devam ettirir. Çamlık alanda yangın, onun için çok çabuk yayılır. Irak ve Suriye’de,devam eden yangını EMPARYALİZMİN Maşaları, kozalaklar gibi, Türkiye’nin birçok yerine aynı anda sıçrattı. Zaten, toplum mühendisleri aktif olarak, bölgede işbaşında iken, yangını istedikleri gibi, rüzgarı da arkalarına alarak, yakacakları bölgelere yaymayı başardılar.
Gustaw Lebon ‘un, “Kitleler Psikolojisi” adlı, 1800’lerin ortalarında kaleme aldığı kitabında, çok net bir ifade kullanıyor. “Kitleler bir sürüdür!” diyor. Kitlelerin bilinci, o kitlede en düşük bilince sahip olan kişinin bilinci kadardır. Kitlenin bilinç seviyesi, Siz ister doktor, isterse profesör olun , o kitlenin içine girince, bilinç seviyeniz o seviyeye düşecektir. Yakmak, yıkmak, kırmak, dökmek, yaralamak, öldürmek için, kitleye sızmış, toplum mühendislerinin işaretine göre, o kitle görevini yapacaktır. Kitlenin içindeki fertler, tek başlarına ve vicdanları ile baş başa kaldıklarında,eğer varsa,kaldıysa, kendilerinden utanırlar ama iş işten geçmiştir. Yakılan, kırılan, yağmalanan, dökülen, yaralanan ve öldürülenler artık geriye gelmeyecektir.
Türkiye’de Çarşamba günü başlayan isyanda, İsyancıların kurşunları veya linç edilerek 37 vatandaşı öldürüldü, yüzlerce vatandaş ise yaralandı. Üç bin işyeri yakıldı,yıkıldı, birçoğu yağmalandı. 263 kamu binası, 190 banka, 80 parti binası, 340 özel araç, 216 resmi araç, 30 özel yurt ve dernek, 1 belediye binası, çok sayıda MOBESE kamerası, elektrik direği yıkıldı, yakıldı, tahrip edildi. Türk Bayrakları ve Yüce Kurtarıcının heykelleri yakıldığı yetmedi bir de indirilip tekmelendi.Bu tahrip edilen yıkılan, yakılan tesis, aracı, gereci kim/kimler kullanıyordu? Tabii ki, bunları yapanlar. Kim onaracak? Devlet. İçişleri Bakanı açıkladı. Başbakanlığa ait fondan tüm zarar,ziyan karşılanacakmış. Ne ala memleket.Yak,yık,kır,dök,yağmala,yarala, öldür, bedelini 70 milyon ödesin. Ondan sonra kardeşlik teraneleri. Hangi kardeşlik? Hangi kitapta yazıyor? Bunları tekrar kim kullanacak? Yakanlar. Ne zaman yakacaklar ? Canları istediği zaman. Dünyada başka örneği var mı?..
Emperyalist ülkeler, bu topraklardan elini çekmediği/çektirilmediği sürece, bu topraklarda kan durmayacaktır. Bu topraklar, insanlığın ve medeniyetin beşiğidir. Mezopotamya tarihi, insanlığın tarihi ile eş zamanlıdır. Dünyada, teknolojinin vazgeçilmezi petrol ile, insanın ve yaşamın var olabilmesi için, olmazsa olmazı, su bu coğrafyadadır. Her iki madde de yaşamsal öneme haizdir. Onun için, emperyal güçler bu coğrafyadan çıkmamaktadır/çıkmayacaktır.
Ülkelerin kaderi coğrafyasıdır. Tarih göstermiştir ki; bu Coğrafyada güçlü toplumlar ayakta kalmışlardır. Kavimler göçü gibi birçok kavim bu coğrafyadan göç etmek zorunda kalmıştır. Topraklar, güçlü olduğu için, ekilen tohumdan daha fazla, zararlı bitkiler yetiştirmektedir bu toprak. Onun için, bu toprağın haini de çoktur. Bu toprağın, ekmeğini yerler ama, emperyalizme hizmet ederler. Emperyalizm, şimdi çok süslü kelimeler ile, kan emeceği topraklara girmektedir. “Barış, bahar, demokrasi, insan hakları, eşitlik, özgürlük vs.” Bakın bakalım; Irak’a Suriye’ye, libya’ya, Mısır’a bu saydıklarımın hangisi geldi veya getirildi. Vaat edilen bunlar değil miydi? Boşuna mı aktı milyonlarca insanın kanı? Şimdi Barzani Efendi, kızarmış kekliğe ağzın sulandığı gibi, salyaları akarak, birileri ona, Özgürlük ve Büyük Kürdistan’ı bahşedeceği günü iple çekmektedir. Babası da çok beklemişti ama, ömrü yetmedi, onun da yetmeyecektir.
Bu coğrafyada, emperyal güçlerin maşaları hiçbir zaman bitmeyecektir. PKK gibi uluslararası bir taşerona, şimdi, bir de IŞİD eklendi. Biri, diğerinin panzehiri gibi görüntü veriyor şu anda ama, orta bir yol bulurlar. Her ikisine de, bir şekilde yaşam hakkı tanınır. Emperyal ülkeler, bu konuda uzmandır. Hani meşhur bir cümle var ya, “Kurudukça sula, uzadıkça buda!” yöntemi ile yaşatırlar. Çünkü her zaman ihtiyaçları olacaktır. Kendi öz evlatlarının kanı çok kıymetlidir. Onlar, paraları ile, kiralık akıtacak canı bulurlar bu coğrafyada. Bunun için, hiçbir zaman, gözyaşı ve kan, bu topraklardan eksik olmayacaktır. Bu güçlere karşı durmaktan başka çare var mı? Coğrafyanın kaderi,toplumun kaderimiz olmuş, Var mı başka çare? Vatanım diyorsan bedeli olacaktır.
Emperyalist ihanetlerini, tarihten çok iyi tanır bu millet. Dün olduğu gibi, bu şer odakları, bugün de, yöntem ve teknik değiştirerek, hedeften sapmadan, yollarına devam edeceklerdir. Atalarımız nasıl göğüslerini siper ede ede, bu vatanı emanet ettilerse, bugünkü nesiller de; zor da olsa, aynı şekilde, tarihi sorumluluklarını yerine getirmede, bedel ödeseler de, geri kalmayacaklardır.(11.10.2014)