Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
18 Kasım gecesi, TV5’te Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Mustafa Kamalak’la 2 saat süren bir söyleşi yapıldı. Kamalak’ın sözlerini dikkatle dinlemeye çalıştım…
Sayın Kamalak akıcı konuşuyor, ilginç vurgulamalar yapıyor, dinleyiciyi çekmeyi biliyor… Öyle olmasa başta bendeniz, seyirciyi iki saat boyunca ekran karşısında tutamazdı.
Söyleşideki ana başlıklar, Sayın Genel Başkan’ın tezleri şöyle sıralanabilir:
- Türkiye ve İslam âlemi, uzun yıllar önce başlayan, Batı’nın yeni bir Haçlı Seferiyle karşı karşıya… Bu “Haçlı Seferi”ni, 2003’teki Irak’a saldırıları esnasında ABD Başkanı Bush itiraf etti… Bu Haçlı Seferi üç aşamalı bir plana dayanıyor…
Birincisi; Balkanlardan Türk ve Müslüman varlığını atmak, ki bunu başardılar… Artık orada Müslümanlar azınlık haline geldi…
İkincisi; kendileri açısından İstanbul’u kurtarmak… Papa’nın Türkiye ziyaretini, hele Cumhurbaşkanı’nın davet üstüne davet etmesini, Papa’ya “kutsiyet” atfetmesini çok sakıncalı buluyor.
Üçüncüsü; Türkleri Anadolu’dan çıkarmak, geldikleri yere, yani Orta Asya’ya sürmek. Bunu da Türkiye’yi bölüp parçalayarak başarmaya çalışıyorlar diyor.
- Ergenekon ve Balyoz davalarını, Amerika’nın bir tertibi olarak görüyor… 1 Mart 2003 teskeresinde, Amerika’nın Türkiye’ye asker sokmasına karşı çıkan askerlerden intikam almanın bir aracı olduğu görüşünde…
- Son 7-8 yıl içinde Türk Ordusunun yıpratıldığı, güçten düşürüldüğü iddiasında… Bunun çok sakıncalı olduğunu, 1826’da, yerine başka bir “silahlı kuvvet” hazırlanmadan Yeniçeri Ocağının kaldırılışının acı sonuçlarını hatırlatıyor… Bunlardan birinin, 1829’da Mora’da Yunan isyanının başladığını ve onu bastıracak bir askerî güç olmadığından Yunanistan’ın Osmanlı’dan koptuğunu söylüyor. Eğer ordu güçsüz bırakılırsa Güneydoğu’nun koparılabileceği endişesini dile getiriyor.
- On sene öncesine göre Türkiye’nin komşuluk ilişkilerinin bir felaket olduğunu, iyi ilişkide bulunduğumuz bir komşunun kalmadığı görüşünde… Ortadoğu’nun içinde bulunduğu karmaşanın en çok İsrail’in işine yaradığını, İsrail’in tarihte hiç olmadığı kadar rahat olduğunu söylüyor.
- “Çözüm süreci”ni sorguluyor… Müzakerelerin nereye evrileceğini soruyor… “PKK’ya af, Öcalan’a özgürlük mü getirilecek, Öcalan’ı Meclis’e mi taşıyacaksınız?” diyor.
Bu iddiaları, tezleri ve endişeleri MHP’nin söylemlerine çok yakın buluyorum. MHP sözcüleri de sık sık benzer endişeleri ve iddiaları dile getirmiyorlar mı?
Hâl böyle olunca, güçleri birleştirmek gerekmez mi?
Üstelik “ortak endişeler” son derece vahim değil mi?
Endişeler bu kadar yoğun, “tehdit” ve “tehlike” bu kadar yakınken işbirliği yapılmayacak da ne zaman yapılacak?
x x x
MİLLÎ GÖRÜŞ-MHP İLK İŞBİRLİĞİNİ 1991’DE YAPMIŞTI
Rahmetli Erbakan ve Türkeş’in 12 Eylül’de konulan yasakları 1987’de kaldırılmıştı ve o yıl, her biri ayrı ayrı partilerle genel seçimlere katıldılar… Aldıkları oylar; Refah Partisi; 7,16 ve o günkü ismiyle Milliyetçi Çalışma Partisi; 2,92’ydi.
İki parti de barajı aşamadığından Meclis’te temsil edilemediler.
Bu seçimlerden alınan dersle, 1991 seçimlerine Refah Partisi çatısı altında girdiler. Sanıyorum, 87’de %0,81 oy alan, Aykut Edibali’nin Islahatçı Demokrasi Partisi de işbirliğine dâhil olmuştu. Sonuç şahaneydi; Refah Partisi çatısı altında alınan oy %16,87… Çıkarılan milletvekili sayısı 62’ydi.
Sonrasını biliyorsunuz, her iki parti de hızla büyüdü… Her biri ayrı ayrı %20’lere ulaştılar.
Görüldüğü gibi “işbirliği”, iki partinin oy toplamından fazla bir getiri sağlıyor… Buna “sinerji” deniyor…
Sinerji, enerjiden farklı bir kavram… Enerjinin ötesinde bişey! 2+2’nin 5, hatta daha fazla etmesi… Çoğun çoğalması demek…
x x x
SIRA MHP ÇATISI ALTINDA BİRLEŞMEDE
91’de daha büyük olan parti Refah’tı…
Türkeş gibi efsanevî bir lider, boş gururu bir yana bırakarak, Refah Partisi listeleri içinde seçime girmeyi içine sindirdi… Doğru olanı yaptı… Çünkü bir parti TBMM’de temsil edilemezse büyüyemiyor, varlığını koruyamıyor, küçülüyor…
Şimdi, MHP’nin bir baraj problemi yok… Hatta son yerel seçimlerde oylarını hatırı sayılır biçimde artırmış vaziyette… Oyları %15’lerde gözüküyor… Fakat bu da ona yeterli değil… Güçlü tek parti iktidarı karşısında Meclis Grubu olarak çok zayıf kalıyor. Birleşme onun da yararına… 52 olan TBMM’deki sandalye sayısını çok daha fazla artırma imkânına kavuşacak! Belki iktidar ortağı olma başarısına ulaşacak!
Ama işbirliğinden asıl yararlanacak olan Saadet Partisi…
TBMM’de temsil edilme imkânına kavuşacak… Belki de grup kurabilecek… İki partinin işbirliğinin sağlayacağı enerji ve sinerjiyle, beraber iktidara yürüyebilecekler!
Madem Sayın Genel Başkan ülke üzerindeki karabulutları bu kadar açık olarak görüyor,
Mademki memleketin içinde bulunduğu durumun son derece vahim olduğunu dile getiriyor,
Mademki bu gidişe kendilerinin dur diyebileceği iddiasında, o vakit duygusallığın, gururun, sağdan soldan gelecek çatlak sesleri dinlemenin sırası değil!
Şimdi, aklıselimi dinlemenin tam sırası…
Akılcı olmanın, memleket sevgisini göstermenin tam sırası…
Aynı endişeleri taşıyanların işbirliği yapmasının tam zamanı…
x x x
BARAJ MESELESİ SP LİDERİ KAMALAK’A SORULDU
Programın sonuna doğru, sunucu, seyircilerden e-posta yoluyla gelen sorulara yer verdi… Benim gibi düşünen başkaları da olmalı ki, Sayın Genel Başkan’a, “Yaklaşan 2015 genel seçimlerinde STRATEJİLERİnin ne olacağı, BARAJ meselesini nasıl aşacakları” suali geldi.
Sayın Kamalak, kendinden emin bir şekilde; “Teşkilatlarının çok sağlam olduğunu, canla-başla çalıştıklarını, barajları yıkıp geçeceklerini” söyledi…
Sayın Genel Başkan’ın kendine güveni takdire şayan…
Gelgelelim, bir genel yerel seçimden daha yeni çıktık… Barajın olmadığı bu seçimde Saadet’in aldığı oylar ortada; %2,75… Bu oylar nasıl 4-5 katına çıkacak da barajlar yıkılacak?
Gerçekçi olmak lâzım… Evet, siz “Millî Görüş”ü temsil ediyorsunuz… Evet, siz Rahmetli Erbakan’ın izinden gidiyorsunuz… Lâkin vatandaş çoğunluğu AKP’yi de Erbakan’ın mirasçısı, hatta “Millî Görüş”ün temsilcisi görüyor.
AKP varken, Saadet’in tek başına sıçrama yapması çok zor gözüküyor…
x x x
Öte yandan, TV5’teki programda bişey eksik kaldı: Numan Kurtulmuş başkanlığındaki SP gayet iyi gidiyordu… Oylar yükseliyordu… Saadet, AKP iktidarına ciddi bir alternatif haline gelmekteydi…
Ne oldu da Kurtulmuş partiden ayrıldı? Niçin önce kendi partisini kurdu, sonra AKP’ye katıldı?
Kamalak’ın bu konunun perde arkasını da açıklaması beklenirdi… Belki zaman yetmedi, belki soru gelmediği için mevzua girilmedi… Lâkin bu, Saadet’in yolunun kesilmesi, Saadet’e bir “operasyon” yapıldığının anlaşılması, SP’nin kendini daha iyi anlatması bakımından çok önemli.
Genel Başkan’ın veya bir SP sözcüsünün, partilerine yapılan operasyonu geniş kitlelere açıklaması, partinin oylarını ciddi biçimde artırabilir.
x x x
ALEYHTE SÖYLEMLER ELBETTE OLACAKTIR
Böyle bir işbirliği yapılınca, iktidar partisinin, “Barajı geçemeyeceklerini anlayınca işbirliğine gittiler” şeklindeki propagandası elbette olabilecektir. Fakat işbirliği olmadığı hâldeki propagandası çok daha yıkıcı olmaktadır… O vakit de “Saadet’in barajı aşma imkânı yok… Oyları bölmeyin AKP’de birleşin” propagandası çok daha etkili olmaktadır. 2002’den beri yapılan seçimlerde bu söylem hep kullanıldı ve her seferinde Saadet’in aleyhine oldu.
Aynı hatalara düşmemek lâzım… 2015 seçimlerinde MHP ile işbirliğine gitmek Lâzım!
Bu hem söz konusu iki parti için, hem de memleket için hayatî!
x x x
GÜNÜN ÇİZGİSİ, GIRGIR’dan (12 Kasım)…