İslam Ümmeti bir ormansa, Türk Milleti o ormanda ki bir ağaç
mesabesindedir. Ama ağaçlar içinde de ulu bir çınardır. İslam Ümmeti bir
okyanussa, Türk Milleti o okyanusta bir adadır ama adaların da en büyüğüdür ve
son adadır. Şeytanların koynuna girseniz de, şeytanlara ruhunuzu satsanız da bu
hakikati asla değiştiremeyecek, şeytan tarafından asla sevilmeyeceksiniz. Ne
diyordu bu toprakların ve milletin soylu evladı ve hakiki aydınlarından olan
Cemil Meriç üstat; ‘’kalmasın tek taşı yıkın camileri, kalmasın tek sayfası
yakın Kur’an’ları ama bilin ki; ne yaparsanız yapınız değişmeyecek bir hakikat
vardır; Batı’nın gözünde Osmanlısınız: Osmanlı yani İslam. Karanlık, tehlikeli,
düşman bir yığın.’’ İlk evvelde
bilinmesi iktiza eden derin hakikat budur. Bu düşünce, çoğu düşüncenin de
açıklığa kavuşmasına nedendir haddizatında. Ne ümmetsiz millet, ne de milletsiz
ümmet düşünülemez. İkisi birbiri içindir. Milletler ümmeti var eder, ümmet ise
milletleri tümler. Büyük bazda İslam Ümmeti, küçük bazda Türk Milleti, İslam
Dini, Türkiye ve Ortadoğu dünden bugüne, devasa boyutta, tahmini imkânsız
derinlikte ve sonu kestirilemez kadar netameli kavgaların muhatabı
olmuştur. Ne Ortadoğu şeytansız
kalmıştır ne de şeytan Ortadoğu’yu terk etmeyi bilmiştir. Burada Ortadoğu’yu
maddi kuvvet, Türkiye’yi de akıl ve ordu kuvveti olarak telakki ettiğiniz zaman
yaşananları daha net şekilde müşahede ve ihsas edebilirsiniz.
Şeytan ve dostları, İslam Ümmetine, Türk Milletinin yeniden
önderlik yapmasından o kadar korkuyorlar ki, bunu engellemek adına ellerinden
geleni yapıyorlar. Türk Milletinin önder olduğunu ve Ortadoğu’nun zengin
hazinelerini kardeşleriyle birlikte, buraya İslam Ümmeti şemsiyesi altına giren
tüm Müslüman milletleri dâhil ediyorum,
idare ettiklerini ve birbirilerinin terakkileri için kullandıklarını
düşünsenize bir Allah, vatan, namus aşkına, neler olmazdı ki? Ama melun şeytan
ve kahpe dostları buna bir türlü müsaade etmiyorlar. Şerefsizim küresel şeytani
düzen yerle yeksan olurdu. Tarih, yeniden, Türk’ün ve İslam’ın tarihi olurdu.
Kavga derindir ve derin kavganın boyutlarını çok iyi görmeli, anlamalı ve
bilmeliyiz. Bilakis, yanılgıların ve yalanların kurbanı olmaktan
kurtulamayız. Kardeşlerimizin toprakları
mütemadiyen demokrasi kılıfı altında işgal edilmiş ve bu işgallerle kaynakları
yağmalanmıştır. Kardeşlerin, birbirlerine düşman olması için ne gerekiyorsa
yapılmıştır. Bu düşmanlığın altında yatan asıl sebep, Türk Milletinin,
Ortadoğu’ya sokulmak istenmemesidir. Ya da kendiniz düşününüz bakalım nereye
varacaksınız? Ortadoğu’yu demokrasi kılıfıyla işgal etmenin gerçek nedeni
nedir? Türk Milleti, niçin o topraklardan uzak tutulmak isteniyor? Kardeşler
niçin birbirleriyle düşman kılınmak isteniyor, kardeşlerin düşmanlığından asıl
nemalananlar kimlerdir ve kazançları nedir bundan? Türk Milletinin, niçin
kardeşleriyle değilde, hem kendine hem de kardeşlerine düşman olan şeytanilerle
birlikte hareket etmesi isteniyor? Türk
Milletini, tarih sayfalarından çıkarınız, geriye cücelerin sokak dövüşlerinden
başka hiçbir şey kalmayacaktır. İşte tüm bu nedenlere binaen küçük ölçekte
Türkiye, büyük ölçekte Ortadoğu biteviye namussuz ajanların at koşturdukları
meydanlar olmuştur.
Bu kadim topraklar, şeytanın kâbusu olmuştur daima. Bu topraklar, bu yüzden, kendi sahiplerine
bırakılmayacak kadar önemlidir. Bu topraklarda at koşturanlar münhasıran düşman
ajanları olmamışlardır. Bu topraklarda yaşayan ama bu topraklarla herhangi
organik bir bağı bulunmayan, yerli görünen ama yabancı düşler gören,
kompradorlar, yazılı kâğıt paçavraları, aydın maskeli hainler hatta politik
düzenbazlar da düşman lehine at koşturmuşlardır. Bu toprakların asıl
sahiplerine karşı kavga vermişler, şeytani efendilerine ise sadakatten
şaşmamışlardır. Şeytaniler bu topraklara
bir kere girmişler ve daha da çıkmayı bilmemişlerdir. Çıktılarsa bile geriye
şeytanlaştırdıklarını bırakmışlardır. Bu namuslu millette kendi çehresine
bürünen şeytanları kendine dost sanmış, kendinden bilmiş ve düşmanlarını asla
tanıyamamış, bu topraklardan da çıkaramamıştır.
Türkiye ve Ortadoğu’nun benzeşen mukadderatlarıdır bu. Bu toprakların
(Türkiye-Ortadoğu) kadim, kök ve ulvi değerleri, içlerinde ki şeytanlarca
tahrif ve tahrip edilmiştir. Yani ilk
evvelde kültür yönleriyle dönüştürülmüşlerdir. Düşmanın tefessüh etmiş
kültürüyle temiz gövdeleri dağlanan bir milletin düşünce olarakta düşmanların
saflarında yer alması şaşırılacak bir şey değildir. İslam Ümmetini oluşturan
milletler kimliklerine, dinlerine yabancılaştırılmışlardır. Böyle olunca da bu
milletler kendilerinden görünen ama kendilerinden olmayan namussuzların
yüzlerinde ki maskeyi görememişlerdir.
Ortadoğu daima bir bataklık olarak lanse edilmiştir. Bu
şeytani bir oyundur. Oysa güneşin doğduğu topraklardır Ortadoğu toprakları. Ama
o güneş hazmedilememektedir. Ve insanlık güneşin doğduğu topraklar olarak
değil, bir bataklık olarak görsün istenilmektedir. Bu toprakların çocukları bir
an önce daldıkları ağır uykudan uyanmalıdırlar.
İçteki düşmanların maskelerini yırtıp atmalıdırlar. Bu millete indirilen
darbeleri ve bu darbelerle çalınan yüce hazinleri fark etmelidirler. Bu
topraklarda ahlaksızlık yayılmak istenmektedir. Bu topraklar çatışmaların alanı
olarak gösterilmek istenmektedir. Bu topraklar üzerinde yaşayan milletler
barbar olarak lanse edilmek istenmektedir. Bu kirli, kanlı ve kahpe oyuna nokta
konulmalıdır. Bahusus bu ülkede niçin münhasıran ahlakı çökertmek ve nesilleri
yozlaştırmak adına bir kanal kurulmuştur ve o kanal niçin malum birine
satılmıştır özellikle? Olaylara asla kaba ve kalın bakmamalıyız sevgili
dostlarım! Gönlümüz şenleniyor diye düşünebiliriz ama o gönülden uçan kuşlar
nelerdir hiç düşünüyor muyuz? Bu necip milletin ruh coğrafyası talan edilmek, siniruçları
tahrip edilmek ve bu milletin çocukları tüketimin nesnesi kılınmak isteniyor.
Kimliksiz ve dinsiz bir nesil isteniyor. Çünkü bu iki asli değer varoldukça bu
millet varolmaya devam edecektir. Kimliksiz ve dinsiz kalan bir nesil,
şeytanilerin ve onların maşalığına soyunan kompradorların, politikacıların,
aydın maskeli, hainlerin, namussuz ve haysiyetsiz medyanın kucağına kolayca
düşecektir. Bu kadim toprakların nesilleri, daima bu yerli maskeli yabancı
hainlerin tezgâhlarıyla mahvedilmişlerdir. Politik düzenbazlar, kalantor itler,
aydın maskeli ajanlar, sürü psikolojisiyle yaşayan ama dindar olduğunu sanan
gurup yapılanmaları bir olmuşlar ve bu nesli İslam Dininden ve Türk Kimliğinde
uzaklaştırmak istemişlerdir. Bu nesli
Hıristiyanlığa yakın İslam’a uzak tutmak istemişlerdir.
Kadim topraklar, özellikle, küresel oyun kurucu olan İngiliz
gâvurunun hedefi olmuştur. Bu topraklara yönelik tezgâhlar daima bu şeytanın
düşüncesinin ürünü olmuştur. Melun şeytanı bile bir hançer gibi bu toprakların
bağrına saplayan şeytan budur. Şeytanlar kardeştirler ve kalleştirler. Hilal’in
karşısında Salip, Hakkın karşısında küfür daima birdir, bir olmuştur, bademada
bir olacaktır. Bu topraklarda hedef olmaktan asla kurtulamayacaktır. Ta ki bu toprakların çocukları uyanana ve
özlerine dönene dek. Şeytaniler, bu kadim toprakları sömürebilmek, bu kadim
toprakların çocuklarına boyun eğdirebilmek için de içeride hain bulmakta hiçbir
zaman zorlanmayacaklardır. Bu kadim toprakların necip çocuklarının dilleri
sökülmüş, mabetleri yıkılmış, kitapları yakılmış, kardeşlikleri bozulmuş,
kaynakları yağmalanmış, namusları talan edilmiştir. Bu topraklar savaş merkezi
olarak seçilmiş, kandan bir türlü arınamamış ve bu şekilde de bataklık olarak
lanse edilmiştir. Asıl hedef Hilal’dir, İslam’dır, Türk’tür. Türk İslam’ın kılıcı, İslam Türk’ün
şerefidir. Türk düştü mü İslam düşer, İslam düştü mü Türk düşer, biter, yok
olur gider. Türkiye ve Ortadoğu’da ki her diriliş ve direniş hamlesi
şeytanilerce ve içeri deki maşalarınca akamete uğratılmıştır. Şeytaniler hiçbir
maşasını boşu boşuna beslemez. Günü geldiğinde onu kullanacağı bir yer mutlaka
vardır. Ki, şeytana kızmakta ahmaklıktır. Zira onun vazifesi bellidir. Sen
vazifeni bilecek ve bihakkın ifa edeceksin. Sen vazifeni yapmazsan şeytana kızmak
alıklık olur. Dinini ve kimliğini bilmeyen milletlerin, dostlarını ve
düşmanlarını bilmeleri düşünülemez. Tabi bu meyanda tarihlerin, ecdatlarını ve
kadim kültürlerini de bilmeleri mutlak koşuldur. Mazin yoksa atin nasıl olsun? Tarih bir
ışıktır, o ışık olmadan yarınlara nasıl yürüyeceksin? Kandırılmamak
elimizdedir. Aklımızı kullanmak elimizdedir. Dostu da düşmanı da bilmek,
tanımak elimizdedir.
Son tahlilde; Türkiye ve Ortadoğu medeniyetin mihenk
taşlarındandır. Ne Türkiyesiz bir Ortadoğu ne de Ortadoğusuz bir Türkiye
mümkündür. Ya bir olacaklar ve mukadderatlarını birlikte tayin edecekler ya da
birlikte batacaklardır. Şeytan aradadır ve kenara atılmalıdır. İçeride ki
şeytanlar da tanınmalı ve ekarte edilmelidirler. Yekpare ümmetin çocukları
değerlerine dönmeli, dillerini bilmeli, ecdatlarına saygı duymalı, tarihlerini
hatırlamalı, Önderlerini tanımalı, Kitaplarını okumalıdırlar. Nesiller kadim
kültürleriyle tanışmalı, özlerine dönmeli, sözlerini bilmeli ve daima uyanık
kalmalıdırlar. Herkes kendi kimlerini bilmeli ama İslam da birleşmelidirler.
Çünkü birleştirecek yegâne yüce değer; İslam’dır. Kimlikler, bu yüce şemsiye
altında toplanırlarsa devasa bir kuvvete vasıl olacaklar ve küresel şeytani
düzeni yerle yeksan eyleyeceklerdir. Bilakis, parça parça köle olmaya, köle
kalmaya mahkûmdurlar.
En son tahlilde; Ortadoğu bataklık değil, Güneş’in doğduğu ve
Gül’ün bittiği yerdir.