Nurettin Topçu üstat diyor ki: ‘’Sultan Fatih’in
evlatları! Puta hayır. Aşka evet. Göğsümüzde iman var. Kuvvete değil, Kitaba
dayanınız. Bilinç ve iradeyle mucizeler ortaya koyan Sultan Fatih’in şehrinde
ölülerden çare umuyorlar, cansız türbelerden istimdat bekliyorlar, mukadderatlarını
şans oyunlarına bağlıyorlar, hayvani boğuşmalarda ki başarıları yüceltiyorlar.
Yeni nesiller harap ve bitap durumda. Kültür emperyalizmi yerli kültürü
görünmez kılmış. Bizim, muhakkak, sarsıcı bir inkılâba ihtiyacımız vardır.
Hayatta benzeri görülmemiş bir inkılâba. Sultan Fatih’in öncüsü ve müjdecisi
olduğu böyle bir inkılâbın rüyasını hiç görmediniz mi?’’ Hadi rüyayı geçelim
hayali seçelim ama bunu becerebilecek durumumuz bile yok. Çürük beyinle ve
ruhla, sağlam hayaller kurmak ya da rüyalar görmek nasıl kabil olabilir ki?
Bırakın rüyayı, hayali, istikbali bir nebze düşünmek bile korkunç geliyor
insana. Allah korusun ve yardım etsin demekten başka elimizden gelen bir şey
yok. Okumamışlar cahil, okumuşlar cahil. Sormuyoruz, sorgulamıyoruz, düşünmüyoruz.
Alışkanlıklarımızın kölesi olmuşuz. Bir zaman bir şey bellemişiz, hep onu doğru
bilmişiz, yanlışlansa da terk etmemişiz. Bilgisayarı bile yenilemeyince
çalışması aksıyor. İnsan kendini yenilemeden hakikatleri nasıl görebilir?
Ezberler ve alışkanlıklar mahvediyor bizi. Bir yere giriyoruz, bir yere
gidiyoruz, bir şeye inanıyoruz, bir kişiye tabi oluyoruz artık o bizim için
mutlak doğru oluyor. Ve oraya alışıp gidiyoruz. Dünlerle bugünler asla aynı
değil. Dünlerde bugünlerin temellerini attık, bugünlerde yarınların temellerini
atabilecek miyiz acaba? Bunu becerebilirsek ne ala. Çıkarlarımızı, milletin
çıkarlarına tercih edebiliyor muyuz? İşte asıl mesele budur. Kutsal mevhumlarla
insanları aldatmaktan vazgeçmezsek kutsallık diye bir şey kalmayacak zamanla. Bu
vebalin altından kalkamaz hiç kimse. Allah, vatan, adalet mevhumları hiçbir
kimsenin ve zümrenin rant aracı olmamalıdır. Ne Allah birilerinin Allah’ıdır.
Ne vatan sadece bir kesimin savunabileceği bir değerdir. Ne de adaleti savunmak
sadece birilerinin tekelindedir. Nesli umursamadan yaşayamayız. Neslin
hayallerini karartacak kadar zalim olmamalıyız. Neslin umutlarının duman gibi
kaybolup gitmesini seyredemeyiz. Evlatlarımız dine uzak olsunlar ama içkiye,
kumara, fuhşa yakın olsunlar isteniyor. Evlatlarımızı böyle düşünen çakalların
kıskacından kurtarmalıyız. İstiklalimiz ve istikbalimiz olan aziz evlatlarımız;
şeytaniyet düzenlerine muhalif olmalıdırlar. Hakikat düzenlerinden yana
durmalıdırlar. Dostlarını ve düşmanlarını bilmelidirler. Düşmanların tuzaklarından
haberdar olmalıdırlar. Allah indinde tek bir dinin olduğunu bunun da İslam
olduğunu, Yahudileri ve Hıristiyanları asla dost edinmemeleri iktiza ettiğini
bilmelidirler. Mürit değil kul birey olmalıdırlar. Hiçbir kimsenin layüsel
olamayacağını idrak etmelidirler. Kişilere tapınmanın, onları sorgulanmaz
bilmenin şirk olduğunu anlamalıdırlar. Bir kişinin din temelli konuşunca hep
doğru konuşacağını düşünmemelidirler. Kodamanlar karşısında aciz
olmamalıdırlar. Asla nutuklara inanmamalıdırlar. Eylemdir hayatın asıl amacı
bilmelidirler. Ne cemaatlere, ne partilere, ne liderlere, ne şeyhlere
tapmamalıdırlar. Sadece ve sadece Allah’a tapmalıdırlar ve birer muvahhid
olmalıdırlar. Milletin kanını emenlere o kanı kusturmalıdırlar. Milletin canını
alanların canlarını almalıdırlar. Zira kısasa kısasta hayat vardır. Şeytan işi
pisliklerden kendilerini kurtarmalıdırlar ve korumalıdırlar. Hakikati
bilmelidirler ve haykırmalıdırlar. Hakikat, yıkıcıdır ama yıkarken yapıcıdır.
Hakikat, şeytaniyet düzenlerini yerle yeksan eyler. Milletin malını ve namusunu
korumalıdırlar. Gençlik çok mühimdir. Çünkü onlar bugünlerin kurtarıcıları ve
yarınların kurucularıdırlar. Dün diz çöktürdüklerimizin karşısında diz
çökmemelidirler. Hüseyni ve Zeynebi olmalıdırlar. Fitne ve fesat yuvalarına
darbe indirmelidirler. Zehir üreten ve yayan şeytanlara fırsat
tanımamalıdırlar. Kitaba yönelmelidirler, eğlenceye değil. Yeniden iman
etmelidirler ve kardeşlik manifestosunu yenilemelidirler. Devletlerine isyanı
marifet sanmamalıdırlar. Gerektiği takdirde vatanları için canlarını vermekten
imtina etmemelidirler. Milletlere değil milletlerine gönül vermelidirler.
Bayraklarını göklerden indirmeye yeltenen ve yeltenecek olan elleri
kırmalıdırlar. Tek bir Önderleri (sav) olduğunu mutlaka bilmelidirler. İdeolojilerden
şeytandan kaçar gibi kaçmalıdırlar. Çünkü hiçbir ideoloji asla kurtarıcı
değildir ve olamaz da. Dik yaşamalıdırlar, eğilmekle şereflerini
kaybedeceklerinin bilincinde olmalıdırlar. Ecdatlarından kesinlikle
utanmamalıdırlar. Makûs talihi tersine çevirmelidirler. Sormaktan,
sorgulamaktan, düşünmekten korkmamalıdırlar. Türk Milleti daima hedeftedir ve
hedefte olacaktır. Türk evlatları bunu bilmelidirler. Özlerine dönmelidirler.
Sözlerini kuşanmalıdırlar. Kendi oyunlarını kendileri kurmalıdırlar. Kurulan
oyunları oyun kurucuların başlarına geçirmelidirler. Ne kimliklerinden ne de
dinlerinden asla taviz vermemelidirler. Tehlikeli oyunların ardında, Yüce
İslam’ın tahrifatına ve tahribatına asla müsaade etmemelidirler. Kimliksiz ve
dinsiz bir millet, artık hiç olmuş bir millettir, bunun farkında olmalıdırlar.
Batı denilen domuzlar dünyasının kendilerine bakışları nasıldır kesinlikle
bilmelidirler ve asla unutmamalıdırlar. Şeytanların saflarında değil
kardeşlerinin yanlarında yer almalıdırlar. Kardeşlerini şeytanlara satacak
kadar alçalmamalıdırlar. Dinlerine, değerlerine, törelerine sadakatten
şaşmamalıdırlar. Asla hadlerini ve hudutlarını aşmamalıdırlar. Kendilerini yeni
bir medeniyet inşa etmeye adamalıdırlar. Yahudilere ve Hıristiyanlara uysalar
bile, onların kendilerinden asla hoşlanmayacaklarını muhakkak bilmelidirler.
Hakk ile batılı karıştırmamalıdırlar. Hakkı çok ucuz pahaya satmamalıdırlar.
Düşmanını hoşgörüp, kardeşini düşman bellememelidirler. Mutlak ve yegâne
yardımcının Allah olduğunu bilmelidirler. Küfrün asla tefrikaya düşmeyeceğini
bilmelidirler. Hakkın ise tefrikaya düştüğü vakit asla kalkamayacağını
unutmamalıdırlar. Hakk vardır, batıl vardır; iman vardır, küfür vardır; tevhid
vardır, şirk vardır; Hilal vardır, salip vardır; iyi vardır, kötü vardır; din
vardır, dinler; mazlum vardır, zalim vardır, mutlaka bunun farkında
olmalıdırlar ve bu büyük hakikati bilmelidirler.
Ali Şeriati üstat diyor ki; ‘’Türk olan bir gençle
konuştum. Tarihinden falan bahsetti bana. Ziraat Mühendisiymiş. Tarihinin henüz
kırk yıllık olduğundan bahsediyordu. Bir anda şok oldum bir daha sordum. Evet
yanılmıyordum. Tarihinin kırk yıllık olduğunu söylüyordu. Onun adına çok
üzüldüm. Oysa atalarının tarihi binlerce yıllık bir tarihti. Binlerce yıllık
tarihi kırk yıla indirmek; trajikomik.’’ Türk Milletinin tüm tarihini sildiler
ve kendisine yeni bir tarih yazdılar. Yapılmış tarih gitti, yazılmış tarih
geldi. Ama yazılanlar yalandı. Türk Milletinin aydınlanması için önce
yalanlardan kurtulması iktiza ediyor. Bir defa alışkanlıklardan kurtulacağız
kardeşim. Çünkü bir şeyi alışkanlık edindiniz mi artık o şeyin özünü, esasını
fark edemiyorsunuz. Alışkanlıklar insanı uyutuyor. Alışkanlıklar zamanla
kirletiyor insanları. Ne kimliksiz ne dinsiz olunamayacağı bellidir. Bu yüzden kim
olduğunuzu bilmekle birlikte, nasıl yaşamanız gerektiğini de mutlaka
bilmelisiniz. Kimlik kim olduğunuzun, din ise nasıl yaşayacağınızın hüccetidir.
Kimlik tanınmanızı, din ise birleşmenizi sağlar. Türk Milleti kimliğini bilsin,
İslam’a tabi olsun, ahlakı temel, adaleti ideal bilsin; inanın gerisi
kendiliğinden gelecektir. Çünkü ahlaksızsanız ve adil değilseniz; Türk olsanız
da anlamsızdır, Müslüman olsanız da anlamsızdır. Buradan şu sonuca ulaşıyoruz;
yani asıl olan, olması gereken ruhtur. Beden bir yerde önemsizdir. Şöyle ki;
ahlak ve adalet ruhtur, Müslümanlık ve Türklük bedendir. Yani ruhtan
yoksunsanız bedeninizin hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Yüce ve yegâne
Önderimiz diyorlar ki; ‘’varlık adalet üzerinde durur. Güzel ahlakı ben kemale
erdirecem. Din öğüttür.’’ Bu yüzden insanlar da, milletler de, devletler de
asla ahlaksız, adaletsiz olamazlar. İyi insan, kötü insan derken, filhakika
ahlaklı ve adil insanı ya da ahlaksız ve zalim insanı kastetmekteyizdir.
Çiğnenen ahlak emin olun çiğner geçer. Ertelenen adalet emin olunuz ki eceliniz
olarak geri döner. Önderini ve Kitabını şaşıran bir millet yolunu da
şaşıracaktır ve hayatını tamamen yanlış yaşayacaktır. Ceddimiz Önderlerini de
Kitaplarını da biliyorlardı. Biz ise bilmiyoruz. Köklere bağlanınca tüm dünyaya
uzanıyor dalların. Köklerinden kopunca kuruyor tüm dalların. Bizim hakikatimiz
budur. Ceddimiz kökleri üzerinde kaldılar ve ne oldukları malumdur. Bizse
köklerimizi kestik başka köklere tutunduk ve ne olduğumuz malumdur. Biz bizi
unutunca bizi bilen başkaları çıktılar ve bizi bizden çaldılar. Onlar medeniyet
kurdular, bizse onların tutundukları ve ortaya koydukları hangi değer varsa
çiğnedik. Onlar çalışarak kazandılar, bizse yatarak kazandık. Bugün bu ülkede
ki kaç tane kalantor helalle var olmuştur? Koç gibi süsenler mi, Doğan gibi
uçanlar mı, ya da diğerleri hangisi hakikaten çalışarak erişmişlerdir sahip
oldukları servete? Ceddimiz ne sömürmüşler ne de sömürtmüşlerdir. Bizse hem
sömürdük hem de sömürülmesine zemin hazırladık. O zamanki liderin arkalarında
kum gibiydi millet, şimdi ise milletin önünde kum gibi lider var. Cihan devleti
olmanın sırrı da burada saklıdır. Milleti yalnız bırakanlar, yalnız kalmaya ve
düşmeye mahkûmdurlar. Birliğin mayası ruhtur. Ruh çürüdü mü birlik bozulur,
birlik bozulunca düzen çöker. Eski devirlerde ruh sağlamdı, ruh beden ayrıldı
ve bittik biz. Biz henüz bize yeni bir ruh bahşedecek olanları bile tanımıyor,
bilmiyoruz. Nasıl besleniyorsak öyle oluyoruz. Çöplükten beslenen hastalanır.
Sofradan beslenen zinde olur. Ecdat sofradan beslendi. Bizse çöplükten hiç
ayrılmadık, Batı çöplüğünden. Atalarımız hakikaten kuvvetli idiler ve küffara
diz çöktürmüşlerdi. Bu kuvvette, ruh birliğinin meyvesiydi. Biz ise maddenin
esiri olduk. Maddenin esiri olunca doğrudan maddeye sahip olanlarında esiri
olduk ve direkt olarak Batı önünde diz çöktük. Ecdat ilhamını Kur’an’dan
alıyordu. Ve sistemleşmiş bir töreye sahiptiler. Bu töre yüzlerce yıllık bir
birikimin eseriydi. Kur’an elimizden alındı, biz bizden gittik ve bittik. İman
gidince koca gövde yığılıp kaldı, kuru bir dal gibi. Yürekler işgalden kurtulup
hürriyetine kavuşmadan, bedenler de ki zincirler asla kırılamaz.
Evet, düşmanlarımız var amma suçu kendimizde
arayacağız. Çünkü şeytan suçlu olamaz. Şeytanın görevi bellidir kıyamete kadar.
İnsan vazifesini bilmiyorsa şeytan ne yapsın? Çünkü onun işi insanın dört
tarafına tuzak kurup insanı yoldan çıkarmaktır. Bu millet ve ümmet ayağa
kalkmak istiyorsa önce tutunması gereken ipi bilecek. O ip asla şeytanilerin
ideolojik ipleri değildir. Allah’ın ipidir. Maalesef ideolojiler bizi
parçalamışlar. Bizde dünyaya tapınç içindeyiz. Şeytan sağdan bir ideoloji
göstermiş, soldan bir ideoloji göstermiş, önden bir ideoloji göstermiş, arkadan
bir ideoloji göstermiş. Bu meyan da kimliğimizi ve dinimizi unutturmuş. Bizler
birer ideolojik kişilikler olmuşuz ama Müslüman ve Türk olamamışız. Özümüzü ve
sözümüzü unutturmuş şeytan. Şimdi İslam’a göre değilde ideolojilere göre
konuşuyoruz. Tüm yaşantımızı ideolojiler üzerinde kurmuşuz. Pek İslam niye var?
Biz niye Türk’üz? Peki, Önderimiz ve Kitabımız niçin gönderildiler? İslam
adildir ama ideolojiler zalimdir. İnsan merhametlidir ama şeytan acımasızdır.
Gerçekleri bilmeden önümüzü asla göremeyiz. Bizler görevimizi yapmıyoruz,
gidiyoruz başkalarını itham ediyoruz. Bu ahlaksızlıktır, haysiyetsizliktir.
Sürekli bağırıyoruz ama konuşmuyoruz. Bakışımız, görüşümüz, bilişimiz,
algılayıp anlayışımız, düşünüşümüz sıradan yığınlarınkinden farksız değil
maalesef. Ne okumuşumuz da bilinç var, okumamışımız zaten zavallı. Derinliğimiz
olmayınca bakışımız donup kalıyor bir yerde. Bu yüzden de saçmalıyoruz
biteviye. Bir defa hayata ideolojik gözlükle bakmayacağız bebeğim! Bunu kafana
sokacaksın! Çünkü senin bir kimliğin ve dinin var. Tüm kitapları reddedeceksin,
tüm otoriteleri, tüm sahte liderleri, önderleri reddedeceksin ve tüm dinleri
reddedeceksin. Kitabın var mı? Var. Otoriten var mı? Var. Önderin var mı? Var.
Dinin var mı? Var. Peki, akletmek varken soytarılığa ve ahmaklığa ne lüzum var?
Yoldan çıkınca nereye gideceğin belli olmaz tabi. Dalından kopan yaprağın
rotasını rüzgâr tayin eder bebeğim! Ahlaktan ve adaletten asla
ayrılmayacaksınız. Çünkü bu iki olgu, insanlığı birleştiren ve insanlığa kuvvet
aşılayan en yüce olgulardır. Ahlaksız ve adaletsiz hayat olmaz. Saadet ve
sevinç olmaz. Düzenin, egemenliğin, felahın, insaniyetin muhakkak olarak
dayanacağı yegâne temeller bunlardır. Ahlak ve adaletin olmadı yerde bunların
olması avuntudan ibarettir. Cennet nedir diye sorsalar; bu iki olgunun
buluşmasıdır denilebilir. Ahlakın olduğu yerde kötülük olmaz, adaletin olduğu
yerde de kargaşa olmaz. Otoritenin muhkemliği bile bu iki olguya merbuttur.
Türk Milleti adaletten ve ahlaktan beri olduğu zaman, birileri hemen bu iki
olguyu suiistimal etmeye yeltenecektir. Ama o zamanda varlığın tehlikeye
girecektir. Din, dine düşman olan ideolojilerin etkisine girmeye başlayacaktır.
Kimlik ve din temsil edilmesi gerektiği gibi temsil edilmezlerse, birileri
buradan kendilerine pay çıkaracaktır. Sol İslam, Ilımlı İslam gibi teraneleri
terennüm edenler hâsıl olacaktır. Dini, kimileri komünizme kimileri de
kapitalizme payanda kılmaya çalışacaklardır. Oysa bizler Yüce İslam’ın
talebeleriyiz. Asla Hıristiyanlığın ve Museviliğin değil. Bizde Kur’an vardır;
Tevrat ya da İncil değil. İlhamımızı Kur’an’dan alırız ve Kur’an’ı asrın
idrakine söyletiriz. Ne Ilımlı İslam gibi İncil’de kendimizi buluruz ne de Sol
İslam gibi Tevrat’ta kendimizi buluruz. İsterseniz tetkik edebilirsiniz; bugün
Ilımlı İslam denilen batılın altını kazın İncil çıkar. Sol İslam denilen
batılın altını kazıyın Tevrat çıkar. Ama tabi Tevrat ve İncil derinlemesine
bilinmelidir. Sen kendi köşene çekilirsen köşeleri başkaları kapar. Dinine,
vatanına, milletine, devletine adam gibi sahip çıkmalısın. Sahip çıkmadığın her
şeyin bozulması, batması mukadderdir bebeğim!
Kimlik ve din, ahlak ve adalet, bunlar sonsuz önemlidir. Hayatın
karmaşasında bunları unutmamalıyız. Kendi değerlerinden sadır olan bir dil
üreteceksin. Dilini üretemezsen, dinini koruyamazsın. Ve başka dillerin esiri
olursun. Böylece başka dinlerin de esiri olursun. Adil olacaksın ki, evlatların
başkalarının (sol ya da sol İslam’ın) adalet masallarının peşine düşmeyecek.
Ahlakı yaşatacaksın ki, evlatların başkalarının (ılımlı İslam’ın) sahte
ahlaklarının kurbanı olmayacak. Kodaman köpeklere hazinlerini gasp
ettirmeyeceksiniz. Gasp edilen hazinlerini son kuruşuna kadar alacaksınız.
Milleti kapitalist itlere ezdirmeyeceksiniz. Milli Ahlak disiplini
kazandıracaksınız nesillerinize. Türk Milletinin evlatlarının yapmaları iktiza
eden şeylerdir bunlar. Millete zorbalık yapanları, devlete ihanet edenleri,
vatanı savunmasız bırakanları, ümmete düşman gibi bakanları yanınıza
almayacaksınız. Milleti asla kutsal değerlerinden (din-devlet-vatan-millet
gibi) kesinlikle soğutmayacak, bu değerlere yabancılaştırmayacaksınız. Milletle
her şeysen, milletsiz hiçbir şeysin.
Ey Müslüman Türk Milletinin aziz evlatları! Sizin
takip edeceğiniz, etmeniz iktiza eden tek bir yol vardır. Ezelde çizilmiş bu
yol ebediyete gider. Bu yol dünya nimetleri için yürünecek ve kavga verilecek
bir yol değildir. Bu yolu çizen Allah’tır. Bu yolun öncüsü Hz. Muhammed’dir
(sav). Bu yolun pusulası Kur’an’dır. Ataların tarih boyunca bu yolda yürüdüler.
Elbet yanlışları oldu, günah işlediler, hezimetler de yaşadılar ama yolları bu
yoldu ve asla mutlak yenilgi yaşamadılar. Türk Milletinin ideolojisi yoktur ve
olamaz. Türk Milletinin kimliği ve dini vardır. Yüce Önderimiz (sav) diyorlar
ki; ‘’Ben atalarım İbrahim, İshak ve Ya’kub’un dinine uydum.’’ Bizde
Önderimizin (sav) bize getirdiklerine, öğrettiklerine, anlattıklarına uyacağız.
Bunun başka bir oluru yoktur. Bu yoldan sapan artık sapkınlık üzerindedir,
şeytanın dostudur. Hakikat bellidir, ittihaz etmek mecburiyetindesiniz.
Cerbezeye lüzum yok. Yolun bellidir, yönün bellidir. Kim senin elinden alıyor
dini yaşama hakkını? Baskı varsa bireysel alanda yaşa. Hürriyet geldiğinde
toplumsal alanda yaşa. Dine uyma, sürekli şikâyet et, bunun adı şarlatanlıktır,
alıklıktır, asla akılılık değildir. Saçma sapan konuşmakla bir şey bildiğin
ortaya çıkmaz, sadece cehaletin kendini göstermiş olur. Şu şöyleymiş, bu
böyleymiş, sana ne? Git sen vazifeni layığı ile ifa et. Önce görevini bihakkın
ifa et, ondan sonra konuşmaya hakkın olsun. Türk Milletinin evlatları olarak
bizler birer tevhid eri olan muvahhitleriz. Başka bir sıfat yakışmaz bize.
Müslüman olarak varolduk ve Müslüman olarak yaşayacağız, atalarımızın dinlerine
yani Yüce İslam’a tabi olacağız. Elbette çağımıza göre yaşayacağız ama İslam’a
göre yaşayacağız. İlhamı tarihimizden ve dinimizden alacağız. İslam
düşmanlarına karşı müteyakkız olmak mecburiyetindeyiz. Tek din vardır; o da
İslam’dır. Ne İncil’dir kitabımız ne de Tevrat ve ne de ideoloji tanırız. Ne
kimliğine sahip çıkmak faşizm’dir ne de dinine göre bir hayat kurmak
mürteciliktir. Ne uzak kalırız İslam’a ne de köleleri oluruz çağdaş
maymunların. Ne beşer aklının ürünü olan bir kitabı pusula biliriz ne de bir
benzerimizi önderimiz görürüz. Sözümüz özümüzden fışkırır bizim. İdeolojiler,
şeytanın sistemi olan emperyalizmin, insanlık toprağına kin ve nefret eken;
kan, ter ve yaş sömüren ajanlarıdırlar. Hiçbir ideoloji, ne Türk Milletine ne
de Yüce İslam’a hizmet etmeyi düşünmez, bilakis darbe vurmaya yeltenir zımnen
ve metazori. ‘’Allah’ın hakikatlerine uyun denilenler yalnızca atalarından
gördüklerine uyacaklarını söylerler, oysa ataları akılsız ve hidayetten
nasipsiz iseler ne olacak?’’ diyor Allah. Bakara Suresi 170. Ayete bakınız
lütfen. Eğer bir hakikat varsa, onu yalanlamak yürek ister. Haddinizi ve
hududunuzu aşarak, sümmehaşa, küfredebilirsiniz belki, reddedebilirsiniz belki
ama asla yalanlayamazsınız. Hakikatlere inkıyat eder, yalanlara meydan okur
Türk Milletinin evladı olan. Türk evladı! Siyonist, emperyalist, kapitalist,
faşist, liberalist, demokrasist, anarşist, komünist, kemalist olamaz. Türk
evladı Türk’tür ve Müslüman’dır. İslam’ı ne komünizme ne de kapitalizme payanda
kılamaz. İslam’ın tahrifatına ve tahribatına şiddetle karşı durur. Küfrü, şirki
ve mürailiği asla ve kata hoş göremez. Ki hoş görmek hata içindir, o da kardeşine
yöneliktir. Yanlış yoldan giden doğru
hedefe varamaz, bu yüzden de kimseyi suçlayamaz. Doğruluktan her sapman, seni
azaltır, düşmanlarını çoğaltır. Kâfirlerin, müşriklerin ve münafıkların yolu
senin yolun olamaz Türk evladı! Ne sürekli Müslüman olduğunu söylemekle ne de
sürekli Türk’üm deyip durmakla bir şey elde edemezsin. Önemli olan eylemdir,
yaşamaktır. Eğer kimliğini yaşamınla korumuyorsan, dini hayatına aktarmıyorsan,
vatanının bütünlüğü için uhuvveti perçinlemiyorsan, milletinin payidar olması
için milli değerlerine sahip çıkmıyorsan, istersen gece gündüz durmadan konuş,
hiçbir kıymeti olmaz. Unutma ki! Ecdadın yaşadı, eylemlerde buldu kendini. Ve
tüm değerlerin koruyucusu ve yaşatıcısı, ahlak ve adalettir bil bunu. Türk
Milleti, otoriterdir, merkeziyetçidir, devletçidir, adaletçidir. Türk’ün
töresinde dalkavukluk yoktur. Cinsi sapkınlık yoktur. Bu tür günahlara
yeltenenleri kazıklara oturtmuştur Türk Milleti. Türk Milleti namusundan taviz
vermez, cesaretinin sınanmasına tahammül edemez. Avrupa, Türk’ten durduk yere
korkmadı ve Türk karşısında birleşmek zorunda kaldı. Kendi dünyalarında sürekli
birbirilerine havlayarak yaşayan Avrupalılar, söz konusu Türk olunca hepsi
Türk’e karşı havlamaya başladılar. Duyarsız ve ciddiyetsiz olmak bize yakışmaz.
Başıbozuk olmak bize göre değildir. Kimliğine ve dinine ihanet etmek, töreyi ve
kutsalları çiğnemek, fitne ve fesatla iştigal etmek bize göre değildir. Türk
Milleti haddini ve hududunu bilen bir millettir. Hiçbir işini tesadüflere
bırakacak kadar rastgele bir millet değildir Türk Milleti. Bozguna, vurguna
müsaade etmez. Kaderini daima kendisi çizmiştir. Dostunu satmaz, düşmanını
savaş meydanın da asla affetmez. Fitneye, fesada, isyana müsamaha göstermez.
Dünya insanlığı, Türk’ün yeniden dirilmesini, ayağa kalkmasını ve küfre
direnmesini bekliyor. Çünkü İslam Güneşi, ancak ve ancak Türk’ün keskin ve
kutsal kılıcıyla dünyayı aydınlığa boğacaktır.
Günlerdir yazıp çiziyoruz. Tek bir derdimiz var;
hakikatlerin tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmasıdır. Çünkü bizi gerçeklerden
başka hürriyete kavuşturacak başka bir şey yoktur. Tarihi çalınmış,
değiştirilmiş, hafızası boşaltılmış, tüm kutsal değerleri tahrip ve tahrif
edilmiş ve yalanların esiri olmuş bir milletiz. Biteviye söylüyoruz, yine
söylüyoruz, çünkü beyinlere kazınmasını istiyoruz. Bilakis asla kurtulma
şansımız olmayacaktır. Türk Milleti Müslüman’dır ve başka bir sıfata asla
ihtiyacı yoktur ve bademada böyle bir ihtiyaç hâsıl olmayacaktır. Ama dinimizi
da çok iyi idrak etmemiz iktiza ediyor. Dinimizi öğreneceğimiz yegâne
kaynaklarda bellidir; Önderimiz Hz. Muhammed (sav) ve kitabımız Kur’an’ı
Kerim’dir bu ulvi kaynaklar. Çünkü bu milleti Müslümanlıktan başka hiçbir şey
asla birleştiremez, birleştiremeyecektir ve birleştirememiştir de. Türk
Milletinin ne kimliğine dayanarak ne de dinine dayanarak ortaya çıkan
ideolojilere de ihtiyacı yoktur. Türk Milletinin tek bir şeye ihtiyacı vardır;
çalışkan, namuslu, üretken, milletinin, memleketinin, devletinin ve ümmetin
çıkarlarını düşünen insanlara ihtiyacı vardır. Türk Milleti tarihin hiçbir
döneminde siyonist, emperyalist, kapitalist, faşist, liberalist, demokrasist,
anarşist, komünist, kemalist olmamıştır ve olamaz da. Hayır, böyle bir
zorunluluk var mıdır? Hangi kitapta yazmaktadır? Eğer iman ediyorsam, bunlardan
sual olunmayacağımı da biliyorumdur. Ki ideolojilerde filhakika birer
dindirler. Cahillerle âşık atmaya niyetimiz yoktur. Hayatını belirleyen,
yönlendiren, sana hedef tayin eden her şey dindir. Türk Milleti ideolojilerin
bataklığına saplandığı gün batmıştır. Mutlak olarak iddia ediyorum ki; tüm
ideolojiler siyonist şeytanın kan ve kin kusan silahlarıdırlar. İdeolojiler
bize ahlak veremez, adalet getiremez, uhuvvet ve hürriyet bahşedemez, huzur ve
saadet lütfedemez. İdeolojilerin olduğu yerde kan vardır, gözyaşı vardır, gasp
vardır, sömürü vardır, zulüm vardır. İdeolojileri terk edeceksin kardeşim.
Birgün o güzel atlara binen ve giden güzel atlılar yeniden şahlanacaktır. Bunu
kalben hissediyorum. O güzel atlıların atlarının ayak seslerini iştir gibiyim.
Onlar bizleri bedenen terk eyledilerse de ruhen asla terk etmemişlerdir. Onlar
dünyamıza hakikati soluyacaklardır ve bedenen diri ama ruhen ölü gövdelere
hayat olacaklardır. Bugün ümmetin inandığı, güvendiği ve umut ettiği şey İslam
Güneşinin tüm parlaklığı ile yeniden tulu etmesi ve karanlığın kapladığı evreni
aydınlığa boğmasıdır. Burada Türk Milletinin vazifesi ise, İslam Güneşin
yeniden doğuşuna öncülük etmesidir. Bir güzellik, iyilik, hayır varsa elbette
ona vesile olan birileri de vardır, olmalıdır. Türk Milleti İslam Güneşinin
doğmasına vesile olacaktır. Yoksa Türk Milleti her şeydir, o olmazsa hiçbir şey
olmaz diye bir iddiamız yoktur. Çünkü Allah’ın davası hiçbir kimsenin tekelinde
değildir. Önemli olan o davaya layık olabilmek ve o dava için seçilebilmektir.
Türk Milleti de sadakatli olmalıdır ve davaya öncülük etmeye layık olmalıdır,
bilakis sahneden çekilmek zorunda kalacaktır. Türk Milleti ortaya koyacağı
performansla bu davaya layık olduğunu göstermelidir ve inşaallah gösterecektir.
Kim nerede düşmüşse oradan ayağa kalkacaktır. Ümmette, Türk Milletinin
düşmesiyle düşmüştür ve ayağa kalkmasıyla yeniden doğrulacaktır. Buna inancımız
ve umudumuz tamdır. Bu milleti temsil makamında olanların yegâne görevi
bellidir; düşen yiğidin düştüğü yerden ayağa kalkmasını sağlamaktır. Kimliğe ve
dine halel getirmemektir. Bunu yapanlar dava ihanet içindedirler. Bu yüzden
olabildiğince teennili olmak, teyakkuz da bulunmak iktiza ediyor. Stratejiler
iyi belirlenmeli, taktikler iyi tespit edilmeli, hedef iyi tayine dilmeli, oyun
çok iyi kurulmalıdır. Derdimiz ve davamız, ne bugünü kurtarmaktır ne dünde
kalmaktır ne de yarına odaklanmaktır; yüz yıl sonrasının hesaplarıyla hareket
etmektir, yüz yıl sonrasının planlarını yapmaktır. Dünyanın dört bir yanında
sadık dostlar bulmak, onların orada ki faaliyetlerine sonsuz destek vermektir.
Otorite olarak sadece Allah’ı bilen, şeytana yanaşmayan ve kendisini İslam
Davasına adamış dostlar olmalıdırlar bunlar. Tevhid erleri olan Muvahhitler
olmalıdırlar. Küfre hoş bakmayan, küfürle teşrik-i mesai yapmayan, dini
çoklamayan dostlar olmalıdırlar. Dini ve kimliği tahribe ve tahrife yeltenmeyen
dostlar olmalıdırlar. Bu dostlar şahadetten imtina edecek kadar zayıf
karakterli olmamalıdırlar. Çıkarları adına hakkı gizleyecek kadar zillet içinde
yaşayanlar olmamalıdırlar. Türk Milleti, kuru kavgaların milleti değildir,
kutsal davaların milletidir. Bizler hayat içinde ideolojik kavgalarla
birbirimizi yerken haddizatında milletimizi ve ümmeti şeytan ve dostlarına yem
ediyoruz ama farkında değiliz. Kendi adi çıkarlarımız ve ucuz hesaplarımız için
milletimizin yüksek hesaplarını ve büyük çıkarlarını mahvediyoruz. Bireysel
kavgalarımız uğruna millet davasına darbe vuruyoruz. Zaman alıklık değil
akıllılık zamanıdır. Akletmeyenleri karanlık yutar. Eğer bu milletin evlatları
isek, milletimize, ümmete, davamıza, değerlerimize, ideallerimize, ülkülerimize
ve çocuklarımıza nasıl sahip çıkmamız iktiza ettiğini de bilmemiz icap
eder.
İlk evvelde mutlaka bileceğiz. Çünkü teori yoksa
pratik olamaz. Tabi pratik yoksa da teori anlamsızlaşabilir. Bu yüzden ikisinin
bir arada olması mükemmeldir. Bildiklerimizi muhakkak anlayacağız. İşte burası
önemlidir. Zira anlamadığınızı eyleme dökmek zordur. Çünkü eylem haddizatında
anlamamın çocuğudur. Anlamak, bilgiyi niçin ve nasıl kullanacağının bilincine
ermektir. Sonra anladıklarımızı idrak edeceğiz. İşte burası da vicdanı
fonksiyonel hale getirir. İdrak üst düzey bir bilincin eseridir. Derin
düşüncenin meyvesidir. Nihayet idrak ettiklerimizi işleyecek bilinci
taşıyacağız. Zaten bilinç yoksa insan bitmiştir. Bilinç, özün özüdür. Bir
meslek sahibi olmak kesinlikle hakikati bilmek demek değildir yani aydın olmak
demek değildir. Bizde herkes aydındır ama kafa boştur. Sanatçılar aydındır,
gazeteciler aydındır, üst düzey görevliler aydındır, akademisyenler aydındır.
Ama ne hikmetse hakikatten bihaberdirler bunlar. Hakikat namına ortaya
koydukları hiçbir şey yoktur. Biteviye malayani ile iştigal eylerler. Hakikati
ortaya koyacaklarına, her söyledikleriyle hakikati daha da örterler. Bir defa
meslek sahibi olmak bir anlamda alışkanlık edinmektir. Çünkü meslek tekrardır
ve tekrarlar alışkanlığı doğururlar. Bu kötü müdür? Hayır, kötü değildir,
sadece hakikati bildiğimizin hücceti değildir, bunu söylemek istiyoruz. Ha
meslek sahibi olupta hakikatten de haberdar olan yok mudur? Elbette vardır ve
işte asıl kıymetli olanda budur. Asla sloganik olmayacağız, bağırmayacağız ama
konuşacağız, sıradanlaşmayacağız, papağanlaşmayacağız. Fikirlere saygı
göstermeyi öğreneceğiz. İnsanlara galebe çalmanın zor ile değil ikna ile
olduğunu öğreneceğiz. Kimliğimizi taşıyamıyoruz. Dinimizi yaşamıyoruz. Kitaba
yabancıyız. Töre nedir bilmiyoruz. Spor meftunuyuz. Dizi müptelasıyız. Eğlence
manyağıyız. Yalancıyız. Güven vermiyoruz. Dost olamıyoruz. Tembeliz. Fikirlere
saygımız yok. Sadakatli, vefalı,
kadirşinas, âlicenap, mütevazı, mütebessim değiliz. Ecdada saygımız yok.
Kitabımızı ve önderimizi bilmiyoruz. Dostu ve düşmanı tanımıyoruz. Paraya
tapıyoruz. Bilinçten, şuurdan, cesaretten yoksunuz. Ahlakı çiğnemişiz, adaletten
yana nakısız. Şeytan işi tüm pisliklerden yana temayülümüz var. Saygı ve
sevgiden yana yoksunuz. Fedakarlıktan ve feragatten yana kusurluyuz. Aşırı
derece de klikçiyiz. İdeolojik tipleriz. Bilmiyoruz ama bildiğimizi sanıyoruz.
Nankörüz, cahiliz, benciliz. Küfür birleşiktir diyoruz ama asla anlamıyoruz.
Kardeşlik müminlerin tabiatıdır diyoruz, algı zorluğu çekiyoruz. Gürültü
yapmayı seviyoruz, fikirler konuşunca kaçıyoruz. Anlamadan yargılıyoruz.
Kafamıza değil pençelerimize güveniyoruz. Kıskancız, iyiliklere tahammülümüz
yok. Kompleksliyiz, daha iyisi olmasın istiyoruz. Müslümanız diyoruz ama ne de
çok din sahibiyiz. Türküz diyoruz ama Türkçe yaşamımız yok. İslam ve Türk
düşmanlarını dost bellemişiz. İnandıklarımızı tartışmaktan korkuyoruz, çünkü onlar
olmuşuz, onlar yoksa yok olacağız sanıyoruz. Kitabımız tektir diyoruz ama ne de
çok kitap sahibiyiz. Önderimiz tektir diyoruz ama ne de çok önderler edinmişiz.
Düşünen insan istiyoruz güya ama düşünene düşmanız. İlle bizim gibi düşünsün
herkes diyoruz. Farklılık zenginliktir diyoruz ama herkes bize benzesin
istiyoruz. Adalet diyoruz adil değiliz. Ahlak diyoruz ahlaksızız. Medeniyet
diyoruz, nasıl kurulacağını bilmiyoruz. Kitap diyoruz ama yasaktır çığlıkları
atıyoruz. Kitap okuyanı sevmiyoruz. Hissiyatsızız, hassasiyetsiziz,
haysiyetsiziz. Ne şeytanı tanıyoruz ne de dostlarını. Hakikatten korkuyoruz.
Hakk’tan uzağız, Halk’a düşmanız. Fakire diklenmeyi adamlık sanıyoruz ama
kompradorların karşısında eğilecek kadar çirkinleşiyoruz. Düşmana şiriniz, dosta
kibirli. Ecdadı sevmeyiz, tarihimizi bilmeyiz. Dinimiz çağdışıdır, dilimiz eski
ama Batı ve batıl adına ne varsa yücedir. Milletini seversen kötüsündür,
milletlere taparsan baş üstündesin. Allah söyler dinlemezsin, şeytanın yavrusu
söyler eyvallah çekersin. Riyakârız, sahtekârız. Dine irtica diyenlere adamlık
payesi veririz. Vatan, millet diyenleri faşist biliriz. Çünkü faşizmin ne
olduğunu bilmeyiz. Ki biz zaten bilmediklerimizi savunuruz. İdeoloji taparızdır
ama taptığımızın ne olduğundan bihaberizdir, bilmediklerimizi topluma
dayatırız. Tağut nedir bilmeyiz, taptıklarımıza tağut denince höykürürüz. Ne
yaparsak bilmeden yaparız. Kardeşimizin bir yanlışını bahane edip küfrün
saflarına geçeriz. Sonra da kardeşimizi küfrün paslı kılıcıyla biçeriz.
Kardeşimizi düzeltmeye çalışmayız, küfür hoş gelir bize. Vazifemizi yapmayız,
sürekli itham ederiz. Tüm bunlardan sonra bir de Müslümanlık, Türklük
iddiasında bulunuruz.
Müslüman Türk Milletinin evlatları bilmeliler ve
unutmamalıdırlar ki; Batı denilen sırtlanlar sürüsü ne Türk’ü, ne Kürt’ü, ne
Alevi’yi ne de Sünni’yi kesinlikle sevmez. Batı; Beyaz Türk’ü, Beyaz Kürt’ü,
Beyaz Alevi’yi, Beyaz Sünni’yi sever. Ki bunların hiçbiri taşıdıkları kimlikten
değildirler. Sadece bu milleti yönlendirebilmek ve amaçları doğrultusunda
kullanabilmek için bu kimlikleri maske olarak kullanırlar. Yani, Batı,
kitleleri birbiriyle düşman edip kendileri lüks ve sefahat içinde yaşayanları
sever. Batı, ahlakı bozanları sever, içki-kumar-fuhuş-terör baronlarını sever,
ülkeyi kana boğanları sever, dini tahrif ve tahrip edenleri sever, kardeşliği
bozanları sever, devlet ve millet düşmanlarını sever, kendisine sadık olanları
sever, hazineyi yağmalayıp milleti kendisine köle kılan kodamanları sever,
ideolojilerin bataklığına saplanmış kitleleri sever. Batı, İslam’ı ve İnsan’ı
sevmez. Batı; barbardır, sömürücüdür, katildir, alçaktır. Batı; mutlak
maddecidir, ruh düşmanıdır, batıştır, tükeniştir. Kemal Tahir üstadın sarih
ifadesiyle; ‘’Batı uygarlığı, küçük ölçekli Osmanlı esnafına ’namusunu sat ve
zenginliğe ulaş’ diyecek kadar yamyamdır.’’ Kendisi mutlak olarak batmakta olan
Batı, İslam Ümmetinin birer cüzü olan milletleri de, bahusus Türk Milletini,
batırma gayreti içerisindedir. Türk Milleti son yüzyılın en ağır imtihanını
vermektedir. Bir nebze de olsa dünya siyasetinin sırlarına ve şeytaniyetin
tezgâhlarının farkına varmaya başlayan bu milletin çocukları küresel oyunu
bozmaya çalışmaktadırlar. Kim ne derse desin hakikat budur. Görüntüye değil
muhtevaya odaklanmalıyız, işte o zaman derin hakikatle yüzleşiriz. Bu
imtihandan ya yüz akıyla çıkacağız ve güçlü şekilde ayağa kalkacağız,
pençelerimizi Batı denilen hastalıklı sırtlanın tam gövdesine geçireceğiz ve
onu paramparça edeceğiz, ki istediğimiz takdirde bunu yapabilecek
potansiyelimiz vardır, ya da bir kez daha yenileceğiz ve bu yenilgimiz son
yenilgimiz olacak ve artık bir daha ayağa kalkışımız mümkün olmayacak. Bir defa
bileceğiz ki, Batı, küfrün yegâne temsilcisidir ve küfür kardeştir. Tıpkı
İslam’ın-İnsan’ın kardeş olduğu gibi. Beynine ve ruhuna kazı ki bebeğim, sen
kardeşine vurdukça ve dünya durdukça Batı kazanacaktır. İdeolojilerin farklı
olduklarına aldanma bebeğim; onlar aynı merkeze çalışırlar. Tıpkı Batı’nın ayrı
gibi gözüküp ama aynı hedefe koştukları gibi. İdeolojilerin kodamanları gibi,
Batı’da ki yönetimin kodamanları da aynı dünyanın insanlardırlar. Farklı
görünmeleri, insanlığı daha kolay aldatabilmek ve oltaya takabilmek içindir.
Sen doğru ol ve doğrular seninle olsun, işte o zaman gör arzuladığın dünya
nasıl doğuyor. Yanlış kardeşin varsa, kardeşinin doğru olanı da vardır elbette.
Sen doğrularla birlikte ol ama yanlışları da düzeltme yoluna git, kardeşlikten
çıkarma yoluna değil. Belki çok acı gelecek sana bunu yapmak ama mutluluklar
acıların çocuğudur bebeğim unutma. Düşmanın yanında yer almak kolay gelir
insan. Çünkü artık sorumluluklardan arınmıştır. Tabi bu arınma maddendir, manen
asla arınamazsın. Çünkü sorumluluk kıymık gibidir, sürekli rahatsız eder
insanı, tinine batar durur. Batı, küresel tağuttur. Seni Batı’ya ram olmaya yönlendirenler
tağutların köleleridirler. Tağutlar karanlığın dostları, aydınlığın
düşmanlarıdırlar. ‘’Allah, iman edenlerin dostudur. Karanlığı aydınlığa tedvir
eyler. Tağut ise küfredenlerin dostudur. Aydınlıkları karanlığa tedvir
eylerler. Ateş, tağut ve dostları içindir ve ebedidir.’’ Bakara Suresi 257.
Ayete bakınız lütfen. Yüce hakikat apaçık ortada dururken şimdi hangi yolu
takip edeceksin ya etmelisin ey Müslüman Türk evladı!? Batı, böler, parçalar ve
yutar. Bunu, insanlar ve milletler arasına soktuğu tefrika ile yapar. Oya bize
emrediliyor; ‘’Allah’a ve Resulüne tabi olun. Birbirinize düşmeyin. Birbirinize
düşmek, sizleri yılgınlığa sürükler ve cesaretinin kaybolmasına neden olur.
Böylece rüzgârınızı ve devletinizi de kaybedersiniz. Kurtuluş sabırdadır ve
sizler sabredenlerden olunuz. Allah sabredenlerle beraberdir.’’ Enfal Suresi
46. Ayete bakınız lütfen. Haddizatında bizler pusulamızı şaşırmışız dostlar.
Eğer pusulamızı bilseydik, inanın tüm şeytani tuzakları parçalar ve felaha
erişirdik. Zayıfız niye? Devletimiz bizim değil diyoruz neden? Milletimiz
perişan niçin? İşte hep bu yüzden yani pusulayı şaşırmışlıktan. Yoksa zayıf
düşer miydik? Devlet ve millet çatışır mıydı? Millet zenginlik içerisinde
fakirlik yaşar mıydı? Kardeşler birbirlerini kırar mıydı? Kardeş kardeşi vurur,
kardeşler ölür ama düşman güler. Dünya da böyle bir alık hal içerisinde olan
başka bir millet var mıdır ki? Uhuvvet varken tefrika niye ki? Düşman
devletlerle mücadele varken, kendi milletinle mücadele niye ki? Kaynaklar sahibinin
olması icap ederken, niçin sahip olmayanların kasalarına akar ki? Tefrika
giriyor ardından düşman giriyor, parçalanan yürekler düşman karşısında siniyor.
Toplu atsaydı yürekler, sindirebilecek top olur muyudu o yürekleri? Hiç
akletmiyor musunuz?
Bütüne bakıp anlamadan önce parçalara takılıp
yargılayacak kadar alık olmayalım. Evrende insanlar var mı? Her insan bir
milletin mensubu mu? Yani evrende milletler var mı? Evrende Türk diye de bir
millet var mı? Evrende parti diye bir olgu var mı? Her partinin bir lideri var
mı? Evrende ülkeler var mı? Her ülkenin bir başı var mı? Yani illaki bir öncü
var mı? Evrende ehl-i küfür ve ehl-i Hakk var mı? Küfür ehlinin bir başı var
mı? Peki, niçin Hakk ehlinin de bir öncüsü olmasın ve bu öncü Türk Milleti olmasın?
Ha tabi öncü olmak öyle kolay bir şey değildir. Önce layık olacaksın. Layık
olmak içinde takva sahibi olacaksın. Çünkü öncülük ödülünü kullar bahşetmiyor,
Allah bahşediyor. Biraz akletmek, ne demek istediğimizi, baştan beri ne
anlatmak ve neyi anlatmak istediğimizi anlamaya kifayet edecektir. Eğer Türk Milleti olmasaydı şeytan ve
dostları ruy-i zemini yerle yeksan eylerlerdi. Koca Sultan Abdülhamit ve O’ndan
önce niceleri şeytani planları altüst etmediler mi? Bu hakikat, evrenin ve
tarihin hakikatidir. Ne bir insan teki ne de hayat yalanlayabilir bunu. Türk
Milleti teşkilatçı bir millettir. Türk Milleti Müslüman bir millettir. Türk
Milleti, tüm kardeş diyarlar da yetişmiş elemanları olan bir millettir. Şeytan
ve dostlarının en çok rahatsız oldukları millettir Türk Milleti. Biteviye Türk
demek asla Türk Milletini tazim ve tebcil etmek demek değildir. Böyle yapmakta,
böyle anlamakta ahmaklıktır. Ama milletimizin yaptıklarıyla elbette kıvanç
duyarız. Zira kimlikten ideoloji çıkarmayız ve çıkarmıyoruz. Ama kimliğimizi de
biliriz ve kimliğimizle gurur duyarız. Çünkü İslam ile müşerref olmuş, İslam’a
adanmış ve İslam ile anılan bir kimliğin sahibiyiz. Ama maalesef bozulmuşuz. Dün ile bugünün bir
olmadığı gibi, atalarımızla bizde aynı değiliz. Şeytan atalarımızdan kaçıyordu,
şimdi ise bizi kovalıyor. Dün atalarımızdan istimdat bekliyorlardı, önlerine
oturup yalvarıyorlardı. Şimdi ise şeytanın ve dostlarının zulümleri karşısında
maalesef naçarız. Dün düşmanlar kendilerini gizlemek zorunda kalıyorlardı,
şimdi ise arkalarında şeytan olduğu için açıkça yapıyorlar düşmanlıklarını.
Ülkemizde zerre güzellik ortaya konmaya görsün hemen boğmaya çalışıyorlar.
Çünkü iş yapmak şeytana göre değildir. Şeytan kuru gürültülerden hoşlanır ama
harekete geçenleri sevmez. Birisi nutuk atar, birisi ise o atılan nutukları
eyleme geçirir. Şeytan ve dostları nutuk atılsın isterler amma iş yapılsın
istemezler. Şeytan bizim atalarımızı bu yüzden hiç sevmedi. Çünkü ceddimiz
sürekli eylem halindeydiler. Kişin aynası işidir, lafı değildir dediler. Çükü
lafı her adam yapar ama işi er adam yapar. Bizim atalarımız vardı ama biz sahte
atalar edindik. Tarih yenilenleri affetmez. Biz yenildik. Yenilenlerin her
şeyleri değişirdi ve değişti her şeyimiz.
Yenenler yenilenlerin tüm hazinlerini çalarlardı ve çaldırdık
hazinelerimizi. Ne zaman dirilmek istesek, sürünenlerin saldırısına uğradık.
Çünkü yenildikten sonra içimizde sürüngenler türedi ve onlar yüzünden bir türlü
dirilipte, kalkamadık. Şeytan darağacında öldürürmüş dostluğu ve asıldık,
dostluk bitti. Aslında asılan ruhumuzda. Bedenimiz kaldı öylece. Peki, ruhsuz
beden ne işe yarardı? Yaramadı zaten. Beden bozuldu, ruhu bozdu; ruh bozuldu,
bedeni bozdu. Şimdi İslam sancaktarsız kalmış durumdadır. Peki, niye? Çünkü en
son sancaktar son yüzyılda yıkıldı. Ya İslam sancaktarsız kalacak ya Türk
milleti kalkacak, bunun başka yolu yok. Çünkü layık olan kimse yok. Türk
Milleti ne kadarda bozulsa bile hala Yüce İslam’ın en mutemet mümessili. Allah
bu milleti sınıyor bendenize göre. Bu millet ya İslam’a adam gibi teslim olacak
ve sancaktarlığa layık olacak ya da şeytan bu milleti mutlak şekilde teslim
alacak.
Türk Milleti Müslüman’dır. Müslüman olması hasebiyle
Allah’a iman etmiş bir millettir. Öyleyse Türk Milletinin yaşadığı topraklarda
asla ideolojik hâkimiyetler düşünülemez. Çünkü Türk Milletinin ideolojisi
yoktur, davası ve Kızıl Elması vardır. O da ilay-ı Kelimetullahtır. Türk
Milletinin yaşadığı, varolduğu, hüküm sürdüğü ve egemen olduğu topraklarda asla
sömürü, zulüm, kadın onurunun düşürülmesi, kumar-içki-eroin-fuhuş ve mafya
baronlarının sultası, sebepsiz insan katletme, terör ve benzeri şeytaniyet
düzenini tahkim edici pislikler yoktur, olmaz, olamaz, olmamalıdır. Eğer bu tür
pislikler varsa ve üstelik egemense bir toprağa ya da millete orada asla Allah’a
iman etmiş bir Türk Milletinin varlığı söz konusu değildir. Çünkü Türk
Milletinin varlığı ve bekası bu pislikleri yok etmeyle merbuttur. Zira bu pislikler nesli zehirleyici, ifsat
edici pisliklerdir. Türk Milletinin bekası da neslin bekasıyla mütenasip
olduğuna göre, nesli bu pisliklerden korumak zaruridir, bilakis varlığına
kurşun sıkarsın. İdeolojiler bu millete hiçbir şey vermemiştir ve veremezde.
Verdi ve verebilir diyen yüreği yetiyorsa ispat etmekle yükümlüdür, ki asla
ispat edemez, edemeyecektir. Eğer ki bir Türk evladı, söylediklerimizi
yanlışlamaya ve yalanlamaya yeltenecekse bu beyhude bir gayret olacaktır. Böyle
bir şeye yeltenmeden önce tarihine bir göz atmalıdır. Belki ağır konuşuyorum
gibi bir algı vardır ama yapacağım bir şey yoktur; çünkü hakikat ağırdır ve
ancak yüreği ağır olanlar kaldırabilir. Hakikatlere bigâneyiz, hakikatlerin
ağır gelmesinin nedeni budur haddizatında. Sen bozulmuşsan, ruhunu
kaybetmişsen, kendini yitirmişsen; hakikat sana gelmelidir ya da sen hakikatsin
demek değildir bu. Bu senin hakikatten uzak kaldığın ve zamanla hakikate
yabancılaştığın anlamına gelir. Çünkü hakikat bozulmaz, bozulan insandır.
Öyleyse Türk Milleti olarak yapmamız iktiza eden şeyler vardır; bir defa kadına
şiddeti kesinlikle durdurmalıyız. Kadına şiddete başvuran kim varsa onu it gibi
ezeceksin Erkeğin kadınla münasebeti bellidir. Birlikte olmasının da,
ayrılmasının da muayyen kıstasları vardır. Erkek ve kadın birbirilerinin
dostlardırlar. Nesli; bonzai, eroin, kumar, fuhuş vesaire her nevi zehirli
alışkanlıklarla zehirleyen şeytanlara asla acımayacaksın. Günahsız yere
insanlara kıyan itlere aman vermeyeceksin. Milletin evlatları kendi özlerine ve
sözlerine mütenasip yaşamak istediği zaman zulmedenlere merhamet etmeyeceksin.
Bu milletin hazinesini soyan ve küresel baronlarla paylaşan komprador köpekleri
kesinlikle ve kesinlikle affetmeyeceksin, tüm mülklerine el koyacaksın hatta bu
itleri bu topraklardan süreceksin. Bu ülkede terör üreterek uhuvveti, muhabbeti
yok edenleri öyle bir yok edeceksin ki, bir daha onun varlığını sürdürecek
varlık kalmasın ruy-i zeminde. Çalışanın hakkını vermeyenlere, yetimin hakkını
yiyenlere asla müsamaha göstermeyeceksin. Aşağılık programlarla bu milletin
çocuklarının ruhlarını hedef alan soysuzları affetmeyecek, soysuzluğa devam
etmesine kesinlikle imkân tanımayacaksın. Devlet, millet, din, vatan
hainlerini, dini tahrip ve tahrif gayreti içinde olanları asla görmezlikten
gelmeyeceksin. Batı denilen yamyamı yurduna uğratmayacaksın ve ona ram
olmayacaksın. Evrenin tüm zemininde yaşayan kardeşlerine saf hakikati
anlatacaksın. Kavimlerin helak olmasına neden olan cinsi sapkınlıklara hiçbir
koşulda müsaade etmeyeceksin. Bunun özgürlük olduğunu ifade edenlerin
suratlarına tüküreceksin. Bunların yapılmadığı yerde Türk yoktur, bunlar
yapılmadığı takdirde Türk Milletinin bekası söz konusu olamaz. Oldum olası kuru
gürültüden, cerbezeden ve laflamaktan pek hazzetmem. Söz söylerim, sözü öz
söylerim. Söylediklerim hakikat olsun, isterse odun gibi olsun isterim.
Hakikate tapmak, hakikatten devlet yapmak ve hakikatle yatıp kalkmak benim
mesleğimdir. Tüm mevcudiyetimle hakikat miyim? Asla böyle bir iddiam yok ve
olamaz. Zira günahkârım ama elimden geldiğince, dilimin döndüğünce ve gücümün
yettiğince hakikatten taraftayım. Yalanlarla ve yılanlarla yaşıyoruz. Cehenneme
koşuyoruz. Kardeşlerimizle savaşıyoruz. Haddimizi ve hududumuzu aşıyoruz. Sonra
da başımıza gelenlere şaşıyoruz alıkça. Oysa yalan binse, hakikat birdir.
Binlerin içinde dolaşmak mı iyidir, birle yaşamak mı? Türk Milleti tarihin
hiçbir evresinde küffara boyun eğmedi. Hakikate düşman olmadı. Kardeşlerine
zalimane davranmadı. Eğitim yuvalarını adam edeceksin. Birer bilim merkezi olan
üniversitelerini adam edeceksin. Hakikatin en yüksek perdeden haykırılmasını
sağlayacaksın. Güçlü bir teşkilat kuracaksın. Teşkilata şeytanın adamlarının
sızmasını önleyeceksin. Sözlü ya da basılı matbuatı adam edeceksin, adam
olmayanı affetmeyeceksin. Ne zulmedeceksin ne de zulme uğrayacaksın. Ahlakı ve
adaleti, devletin temeli yapacaksın. Töreni çiğnemeyeceksin. Şeytanın girdiği
delikten sende girmeye yeltenmeyeceksin. Çağının adamı olacaksın ama asla
çağdaşlaşmayacaksın. Ben Türk’üm demekle olmuyor bebeğim. Böyle ucuz, sığ,
rezil, slagonik, papağanımsı laflara karnım toktur benim. Türk isen Türk gibi
olacaksın, soytarılık yapmayacaksın. Zaten Allah’a iman etmeyenin Türklüğü de
söz konusu değildir. Çünkü Türk ile İslam et ile tırnaktır. Beden ile ruhtur.
Hayat ile ölümdür. Ne hayat yalanlayabilir bunu ne de tek bir insanoğlu.
Akletmek kifayet edecektir, hakikatleri ihsas etmeye.
Son tahlilde; ey tarihin eskitemediği ve insanlık
ailesinin asla unutamayacağı koca Türk! Kutlu seferlerin ve ihtişamlı
zaferlerin çocuğu! Mustazafların umudu, müstekbirlerin heyulası! Tevhid
sancağının sancaktarı Muvahhid! Senin dinin İslam, kitabın Kur’an, Önderin Hz.
Muhammed, şiarın La İlahe İllallah Muhammedün Resulullah, ulvi idealin İlay-ı
Kelimetullah’tır. Siyonizm ve Nasraniyet ezeli ve ebedi düşmanındır. Üzerine
metazori giydirilmiş olan ve ruhunu çürüten Batı’nın zehirli elbisesini artık
çıkarıp atmalısın. İdeolojik sapkınlıklardan kurtulmalısın. Senin dinin ve
kimliğin varsa ideolojin yoktur bilmelisin. Senden çalınanları geri almalısın.
Batı’ya tarihi meydan okumalarını yapmalısın. Titremeli ve kendine dönmelisin.
Ey koca Türk bir asırdır fasılalı olarak seni sen yapan değerlerinden
uzaklaştırılıp yozlaştırıldın. Ahlak ve adalet devletinin sahibi sen, bu iki
kıymetini kaybettin. Kardeş kavgası yüzünden dinamizmini ve enerjini kaybettin
uzun yıllar. Artık bu tefrikaya bir son vermelisin. Gül olup rayihalar sunmak
varken diken olup batan kısır ve klasik cemaatçilik telakkisine nihayet
vermelisin. Üzerinde ki Yahudi ve Hıristiyanlık kıskacını yarmalısın. Çıkar
kavgalarıyla, particilik kavgalarıyla zamanını ve enerjini heba etmemelisin.
Putçuluğu muhakkak terk etmelisin. Ne lider, ne şeyh, ne parti ne de cemaat
putun olmamalı. Okumayı ve düşünmeyi varoluşun temeli olarak görmelisin. Devlet
ve millet kucaklaşmasını sağlamalısın. Birlik kuvvettir. Tevhid yoksa vahdet
yoktur. Hakk, halk, hakikat kutsal dayanakların olmalı. Ten birliğine değil tin
birliğine ihtiyacın var senin. Asırlık sürgün bitmeli, kendi ülkene dönmelisin
yani yürek ülkene. Kendi sözünle, kendi sesinle, kendi özünden gelerek
söylemelisin türkülerini, okumalısın şiirlerini. İçinde ki beyinsizler yüzünden
helak olmayı hak etmiyorsun sen. Allah varsa neyin yoktur, Allah seni terk
etmişse dünya terk etmese kaç yazar? Nesillerine kitabı, okumayı, düşünmeyi
sevdirmelisin. Kodamanlara değil, aydınlarına değer vermelisin. Türk iki şeyin
karşısında eğildiği zaman hem şerefini hem de istikbalini kaybetmeye mahkûmdur.
Bu iki şey; alçak ve zalim kodamanlar ve yalancı ve fani dünya nimetlerdir.
Artık aldanışların çocuğu olamazsın sen. Varlığına matuf tehditleri ekarte edebilmelisin.
Senin en asli vazifelerinden biri; istikbalin ve istiklalin garantisi olan
nesl-i atiyi korumaktır ve içine düştüğü zelil halden kurtarmaktır. Ayyaş ve
kumarbaz nesilden istikbal ve istiklal beklemeyiniz. Vakit uyanma vakti.
Küresel şeytanlara ve dostlarına karşı mukavemet etme, tarihi hesabı sorma
vakti. İnsanlık başı çeken beş şeytani yapının elinde ilânihaye esir olarak
kalamaz. Bireyler olarak dimdik olmalı evlatların ve dümdüz yürümeliler. Korku
nedir bilmeyecek, asla yılmayacak, yıkılman kabil olmayacaktır. Yalnızlığın
haksızlığın olmayacaktır. Zira hakikat yolunda yalnızda kalsan yürümek
zorundasın. Kendi sözünden besleneceksin. Tek vücut olacaksın. Tefrika
mikrobunu bağrından söküp atacaksın. Kendi köklerine döneceksin. Dirileceksin
ve direniş türkülerinde kendini bulacaksın. Beynin açık olacak. Kulakların açık
olacak. Gözlerin açık olacak. Kalbin açık olacak. Gövden sağlam olacak. Kendi
topraklarında kendin olarak yaşamayı ve sevda, hürriyet, uhuvvet, muhabbet,
hüzün, gurbet kokan türküleri söylemeyi başaracaksın. Kadim ve âli devleti önce
bireylerinin bünyesinde, sonra da topraklarının üzerinde müesses kılacaksın.
Evlatların diri ve iri olacaklar. Zayıf ve ayakta duran meyyit olmayacaklar.
Aynı ulvi ülkülerde buluşacaklar, kutlu seferlerin ve görkemli zaferlerin
çocukları olacaklar. Ezanların sonsuzluğa kadar asla susmayacak. Albayrağın
mavi gökyüzünde ebedi dalgalanacak. Ecdatlarının temiz ruhlarını asla muazzep
kılmayacaksın. Devletinin bünyesine sızmış Nasraniyet ve Siyonizm dostlarını
diskalifiye edeceksin. Ey koca Türk! Sen tez ile antitez ile ve sentez ile
meşgul olamazsın, olmamalısın. Senin kimliğin ve dinin vardır ve tek bir tezin
vardır; İlay-ı Kelimetullah. Gerisi laf-ı güzaftır. Bundan başka hakikatin
yoktur senin, eğer hakikat aramaya yeltenirsen kadim düşmanlarının kucağına
düşmekten kurtulamazsın. Senin kimliğin ve dinin hiçbir ideolojinin payandası
olacak kadar ucuz değildir. Böyle bir şeye yeltenmen ihanettir. Allah’a,
Öndere, Kitaba, Tarihe ve Ecdada ihanettir. Zira Allah’ın, Önderin, Kitabın
sözü yanında söz aramak akılsızlık, ahmaklık ve namussuzluktur. Dini kendine
payanda kılarak küffarın dinsizliğini asla hoş göremezsin. Ne Vatikan ne de
Avrupa vardır senin için. Eğer bir şey varsa senin için o da; Osmanlıdır. En
ulvi, yüksek ve son idealin; Asr-ı Saadettir.
En son tahlilde; kuru kavgaların ve cehenneme uzanan
yolların adamı değilsin sen ey koca Türk! İman ettiğin ve ideal bildiğin kutlu
yolda ilerlerken makûs talihin haksızlığına maruz kalırsan unutma ki şehitsin.
Bu kutsal sonun bilinci ve şuuruyla yaşayacaksın, yola bu sonu bilerek
çıkacaksın. Eğer ki kalırsan, temiz ve güzel, hür ve ışıklı istikbal senindir.
Ne inancını kaybet ne de umudun yitip gitsin. İnanç ve umut yoksa sen de
yoksun, bil! Seferler ve zaferler kutsal
sabrın meyvesidirler. Kalbin ve beynin aynı ideal ufkuna odaklansın. Zafer bu
ikisinin mutlak birliğinin ödülü olacaktır. Tarih boyunca hür yaşadın, zincire
vurulmadın. Kesilmek, budanmak, kökten koparılmak istendin ama başarılamadı.
Yabancı ve zehirli aşılar sağlam gövdende eridi gitti. Çınarlar ayakta ölür
derler ya, sen ölmeyeceksin. Çünkü gölgende sana dua eden milyarlar var. Kaç
kere hürriyetin kök saldığı limanlardan esaretin karanlığa mahkûm ettiği
adalara sürüklenmek istendin ama yapamadılar. Senin evlatların olarak, senin
varoluşunu sağlamakla mükellefiz. Sen evlatlarına değer ver ki, evlatların
hesapsız ve umarsız senin yaşaman için yaşasınlar. Güzel yarınları hak
ediyorsun. Bağımsızlık ve hürriyet türküleri senin için vardır ve en çok sana yakışır.
Yüreğimiz inanç ve umut doludur, senin adına. Ulvi emeller, kutsal ülküler;
bitmeyen umudumuzun ve kaybolmayan inancımızın direnç membaıdırlar. Babamız
Âdem, anamız Havva’dır. Aslımızda, neslimizde insandır. Kanla yıkanmış, canla
beslenmiş, türkülerle bezenmiş, medeniyetlerle süslenmiş aziz Anadolu’nun
namuslu, yiğit, mazlum çocuklarıyız. Duyarlılığımız keskindir, bilincimiz
ödünsüzdür. Sürgünlerin, acıların,
ıstırapların çocuklarıyız biz. Kötü kaderi değiştirmeye, umutsuz ve inançsız
kalan yüreklere umut ve inanç aşılamaya ant içmişiz. Sevgi ve muhabbet
tohumları ekmek için yaşıyoruz. Ne zincire vuruluruz ne de karanlığın
dehlizlerinde kayboluruz. Fikirlerimiz temizdir ve dimağımız sağlamdır. Allah
vardır umutsuzluk, karanlık, keder yoktur. Ey koca Türk, sana düşen şey;
titremek, silkinmek, uyanmak, kalkmak, dirilmek ve kendi özüne, sözüne
dönmektir. Belki çöker gök, yarılır belki toprak ama sen tefrikaya düşmedikçe,
dinini ve töreni bozdurmadıkça varsın, varolacaksın ve varolmaya devam
edeceksin.
Yusuf Suresi 38. Ayeti,,, Bakara Suresi 120. 170. ve
257. Ayeti,,, Enfal Suresi 46. Ayeti,,, Al-i İmran Suresi 19. ve 61. Ayeti,,,
Hadid Suresi 25. Ayeti,,, Hucurat Suresi 10, ayeti,,, lütfen derin bir
hassasiyet ve tertil ile okuyunuz. İstirham ederim.
Asla ve kata
unutmayınız ki; İNSANLARI YARGILAMADAN ÖNCE ANLAMAYA ÇALIŞINIZ.