EĞİTİM SİSTEMİNE AKP’LİLER DE TEPKİLİ

İsmail Hakkı CENGİZ - 12.12.2014

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


Eğitimin içinde bulunduğu hali en iyi kim bilebilir?

O sistemin içinde okuyan, debelenen, eğitilen, öğütülen çocukların anne-babaları, değil mi?

Çocukları, daha ilkokul 2’de olan bir anne-babayla konuşuyoruz… Konu din dersi ve “Osmanlıca”dan açıldı…

Anne de baba da dert küpü!

Baba, kısa süre öncesine kadar bir ilçenin AKP ilçe başkanıydı… İş değişikliği sebebiyle ilçeden büyük şehre taşındı… Kalabalık bir aile-sülale boyu AKP’li…

Ebeveyni eğitimden şikâyetçi görünce, “Ne gibi problemler var?” diye sordum!

Anne biyandan anlatıyor, baba biyandan…

Eğitimin “ezberci” olduğunu,

“Öğretim”in veya bilgilerin birbiri üzerine bina edilmediğini, çocuğun geçen yıl öğrendiklerini bu yıl kullanamadığını,

Çok fazla ödev verildiğini, bilhassa “matematik” dersinin çok hızlı gittiğini, “havuz” problemlerine kadar geldiklerini,

“Eğitim”in “test”e yönelik olduğunu ve nihayet,

Eğitimin sonucundan ve çocuklarının istikbalinden endişeli olduklarını dile getirdiler…

“Çocuğun durumunu, derslerini, ödevlerini yakından görebilir miyim?” diye sordum…

Memnun oldular…

Birkaç gün sonra çocukla, “matematiğine” yardımcı olmak için 1 saat kadar çalıştık.

Gözlemlerim çok şaşırtıcıydı!

Hakikaten çok “ileri” gitmişler… “İleri”nin altını çiziyorum… “İleri” kavramını tekrar vurguluyorum!

Şimdi, düşünün!

Çocuk 5,5-6 yaşında ilkokula başlamış… İlk sene okuma-yazmayı sökmüş, çok basit matematik bilgileri almış ve bu yıl 2’nci sınıfta da 2,5 ay kadar okumuş…

Gelin de matematik problemlerini bir görün!

Saat-dakika hesaplarından metre-mesafe hesaplarına, yaş-sene, ay-hafta hesaplarından kesirli alışveriş hesaplarına kadar o seviye için oldukça karmaşık sayılabilecek problemler…

Ayrıca, yine ilkokul 2 için gayet “yeni” kavramlar, terimler…

Misal; hafta sonu-hafta içi, yarım-çeyrek, yıldaki hafta sayısı, mevsimlerin ayları, akrep-yelkovan, oran-kat, üçte bir veya bir bölü üç gibi… Bunlar sadece 20 soruluk bir testte geçen ve aklımda kalan matematik kavramları…

Bunlar, biz yetişkinler için sıradan, herkesin bildiği kavramlar olarak gözükebilir ama bir de o çocuklara sorun bakalım… Meselâ, ben “hafta sonu” kavramını ortaokul sona kadar duyduğumu hiç hatırlamıyorum… Bu terimi herhalde lisede falan öğrendim!

Öte yandan, yukarıdaki kavramlara, diğer derslerde öğrendiklerini ilave edin… Ve buna bir de İngilizceyi, İngilizce kavram ve kelimeleri ekleyin!

Hakikaten aşırı yüklü bir “müfredat”!

x   x   x

AŞIRI YÜKLENME, ÖĞRENMEYİ VE ZEKÂYI NASIL ETKİLER?

Olumlu da olabilir, olumsuz da!

Çocuklara, körpe beyinlere bu kadar çok şeyi, “her şeyi” öğretelim derken “hiçbir şey” öğretememe-öğrenememe tehlikesi var… Derslerde ipin ucunu kaçıran çocuk, eğer evde de ilgilenen olmazsa, bu hızlı “ilerleme” temposunda bütün konuları kaçırabilir, okula küsebilir… Hiçbir şey öğrenmeden lise sona kadar gelebilir ve nihayet ÖSS’de sıfır çekebilir!

Öte yandan, iyi ve sistem sahibi, öğrencileriyle birebir ilgilenme fırsatı bulabilen bir öğretmenin elinde, ailenin de alâkalanmasıyla çocuğun zekâsı süratle gelişebilir… Bütün bilgileri alabilir… Bilgilerin yüzde 80’nden fazlasını “kalıcı” olarak öğrenebilir…

Yapıcı-yıkıcı, bütün eleştirilere rağmen, bendeniz Millî Eğitim Bakanlığının bilimsel araştırmalar sonucunda kararlar aldığına inanmak istiyorum… Bu müfredat ve sistemi de çağın gereklerine, dünyanın gidişatına uygun olarak ortaya koydukları kanaatindeyim… Bu hızlı öğrenmenin “istikbal” için gerekli olduğunu düşünüyorum.

x   x   x

AİLENİN İLGİ VE YARDIMI ŞART

Bu yoğun müfredatın, bu “hızlı öğrenme” sisteminin amacına ulaşması, çocuğun zekâsının süratle gelişmesi, okulda ve hayatta başarılı olması için “evde destek”, olmazsa olmaz şarttır!

Öğretmen ne kadar “iyi”, “ilgili”, “sistemli”, “kararlı” hatta “fedakâr”, “kendini adamış” olursa olsun çocuğun bütün problemlerini çözemez, onun seviyesini, kaçırdıklarını tam olarak ortaya çıkaramaz… Hâl böyle olunca, çocuğun gelişimini-eksikliklerini yüzde yüz görebilecek, değerlendirebilecek biri, bir kurum lâzım: O kişi veya kurum ana-baba, abla-ağabey veya dede-nine gibi bir aile büyüğüdür.

x   x   x  

Çocuğu hayata katın!

Çocuk okula gidiyor diye hiçbir iş vermemek, ona hiç dokunmamak, “sen sadece derslerinle ilgilen” demek büyük bir hata!

Çocuk çok oynamalı, oynarken öğrenmeli, öğrenme oyun haline gelmeli…

Çocuğun derslerine doğrudan yardımcı olmak işin en idealidir… Fakat çeşitli sebeplerle bu mümkün olmayabilir… O vakit, çocuğun işini dolaylı olarak kolaylaştırabilirsiniz!

Diyelim, o gün, derste “saat-zaman” konusu işlenmiştir… Ev ödevi olarak da saat-dakika problemleri verilmiştir…

Problemlerin çözümüne doğrudan katkınız olmasa bile çocuğun “saat”, “dakika”, “yarım saat”, “çeyrek saat” gibi yeni terimleri algılamasını, kavramasını sağlayabilirsiniz… Bunu bir oyun haline getirebilir, eğlenerek öğretebilirsiniz.

“Şimdi saat kaç?” “Bir saat sonra kaç olacak?” “Hangi saatte yatacağız?” “Kaçta kalkacağız?” “Aradan kaç saat geçmiş olacak?” “Çeyrek kala ne zaman olacak?” “yarım saat önce ne yapmıştın?”, “O zaman saat kaçtı?” gibi sınırsız soru bulunabilir?

Bunları kavrayan çocuk, saat-zaman hesaplarını su gibi çözecek, körpe zekâsı hızla gelişecektir.

Güncel konuşmaları anlayıp-anlamadığını kontrol edin!

Çocuk yanımızdayken mutlaka bişeyler konuşuyoruz… Sözgelimi hafta sonundan, kıştan, bahardan bahsediyoruz… Çocuğa sorun bakalım sizi anlıyor mu? “Hafta sonu kaç gün?” hafta sonuna kaç gün kaldı?” “Yaz mevsimi ne zaman?” “Kaç ay sonra yaz mevsimi gelecek?”… Vs.

Sonra, küçük alışverişler yaptırın… Para üstü alınmasını gerektiren alışveriş yapsın… Lirayı, kuruşu, liranın yarımını-çeyreğini, katlarını iyice öğrensin… 

Evdeki eşyaların uzunlukları, ağırlıklarıyla ilgili basit oyunlar icat edin! Birlikte tartın, ölçün… Ağırlık ve uzunluk ölçülerini iyice kavrasın…

Bunları öğrenen çocuk için daha evvel heyula gibi gelen, öğrenilmesi imkânsız gözüken, kendini geri çektiği matematik dersi, kelimenin tam anlamıyla “oyuncak” haline gelecek… Problem çözmekten zevk alacak, problemlerin karmaşıklaştırılmasını isteyecektir.

Zekâ böyle gelişir… Zorlamayla… Problemlerle karşı karşıya kalan zekâ, çözüm yolları aradıkça yeni bağlantılar bulacak, zihin gittikçe açılacaktır.

“Eğitim şart” diye bir meşhur özsözümüz var…

O yine yerinde dursun da ona bişey ekleyelim:

“İlgi şart”!

Geçenlerde bir arkadaşım dikkatimi çekti, dedi ki; “Bilginin beşte dördü İLGİ” dir!

Bundan şüpheniz var mı?

 

x   x   x

GÜNÜN ÇİZGİSİ, TWITTER’dan…



Tarih: 12.12.2014 Okunma: 766

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?