Tohumun yapısı medeniyetin yapısını belirler; bunu unutmayalım!
Toplumun, devletin ve medeniyetin kalitesi, insanın kalitesine merbuttur.
Binaenaleyh tohum ne kadar gürbüz olursa, medeniyet o derecede muhkem
olacaktır. İsticalen, öz, söz, köz, yüz temelli hakiki DİRİLİŞ sürecini
başlatmamız iktiza ediyor. Geç ve güç olmadan hiçbir şey. Denetimli, disiplinli
ve uzun soluklu bir program yapmalıyız ve bu programı, kararlı ve cesur olarak
icra etmeliyiz. Haysiyetli, hissiyatlı ve hassasiyetli olmalıyız. Netameli
belalar, kesif şekilde, yağmur gibi yağmaktadır üzerimize. Ulvi, kadim ve kök
değerlerimiz kesif bir tazyikat altındadır, handiyse iflasa ramak kalmıştır.
İngiliz maşası bir züppe, evlatlarımızın adeta kaderiyle oynamaktadır. Gencecik
dimağlarımızın ruhları ve beyinleri tahrip edilmektedir. Daha dünkü züppe kanal
sahibi olmakta ve zımnen adeta değerlerimize savaş açmaktadır. Devlet buna müsaade
etmemelidir. Kültürel kodlarımız tahrif ve tahrip edilmektedir. Sarih ve net
bir şekilde kültür emperyalizminin kıskacındayız. Değersiz, kimliksiz,
kişiliksiz, davasız, idealsiz, bilinçsiz ve şuursuz bir nesil türemektedir.
Neslimiz katledilmektedir göz göre göre. Temiz görünen yüzlerin ardında koyu
bir karanlık gizlidir. Gençlik, bataklığın içine iyice gömülmektedir. Başımıza
gelen her musibet, haddizatında bir ikazdır ama idrak edecek beyin ve ruh var
mıdır, işte bütün mesele budur. Müşahedelerimize, tetkiklerimize ve
tespitlerimize göre varlık-yokluk kavgasının son aşamasındayız. Ya kazanacağız
ya yok olacağız! Kazanırsak, tarihin yönünü kendi lehimize çevirebiliriz ve
insanlığın kaderini biz çizeriz ama kaybedersek, mukadderatımız ebedi
köleliktir. Bizim ölümümüz, aynı zamanda insanlığında ölümüdür bir anlamda. Ya
gasp edilen hayat hakkımızı söke söke alacağız ya da tarihin çöplüğüne
atılacağız. Katıksız bir hakikattir ki, ihanete uğradık ve yıkıldık.
Yabancılara çalışan, dinsiz, milliyetsiz, değersiz, kişiliksiz, bizden
sandığımız yerlilerin ihanetidir bizi yıkan. Bugüne kadar, yerli gördüğümüz ama
Siyonizm’e çalışan medya hatta sahibi Siyonist olan medya, yerli gördüğümüz,
sandığımız ama küresel sermayenin maşası olan kodamanlar, bitevi beyinlerimizi
çoraklaştırmak, ruhlarımızı boşaltmak için savaştılar. Görünene göre ciddi
başarı da kaydettiler. Ama artık bunlara dur demenin zamanı geldi.
Şeytanilerin genlerinde, Müslüman Türk Milletine karşı,
sürekli canlı tutulan, katıksız bir kin vardır. Bir milletin istikbali ve
istiklali ise gençliğin omuzlarındadır. Umut, gençliktedir. Gençliğin
gözlerinde ki ışık, yolumuzu aydınlatacak yegâne sığınağımızdır. Binaenaleyh, şeytaniler,
bizi, gençliğimizle vurmak istiyorlar. Bu yüzden, gençliğe ulaşacak her yola
musallat olmuş durumdadırlar. Karanlığın Hürriyeti, aydınlığın hürriyetini gasp
ederek bu gençliği karanlığa mahkûm etmiştir. Gençliğe milliyeti unutturulmuş,
milliyetsizlerin Milliyeti telkin edilmiştir. Milletin özünden fışkıran kutsal sözü
ve o sözün parladığı aydınlık yüzü karartılmış, kimliği belirsiz zamanların
karanlık Sözcüleri hakikati tahrip ve tahrif etmiştir. Cumhura ait olan cumhuriyet, tiranlar
konsorsiyumunun Cumhuriyeti olmuş ve milleti boğmuştur. Milletin değil adeta
şeytanın Postacılığını yapanlar, Radikal fırtınalar estirmişlerdir milletin
aydınlık ufuklarında, karanlık haberleriyle. Çocuklarımızın ruhlarını Şoklamak
istemişler ve vazifesi aydınlatmak olan Güneşle adeta yüreklerini yakmışlardır.
Türk’ten Haber vermesi iktiza edenler Türk’ü kahreden Haberlerle bu milleti
aldatmışlardır. Bu millet maalesef zihnen harap edilmiştir, ruhen harap
edilmiştir. Çocuklarımız adeta kuzulaştırılmışlardır. Kuzulaşan nesil, şeytanın
emrinde ki çobanlar tarafından koyun gibi güdülmüşlerdir. Ve gün gelip, kendi
milletlerini hedef bilmişlerdir. Dinlerine ve milliyetlerine düşman edilen
nesil, şeytanın tuzağına kolayca düşmüştür. Kirli eğlencelerde kendilerini
kaybetmişler, namuslarından feragat etmişlerdir. Eğer kâfire dostsanız mutlaka
Türk’e düşmansınızdır diyor meşhur filozofumuz İsmet Özel ve sonsuz doğru
diyor. Türk Milletini, Türk Gençliğine boğdurmak istiyorlar. Bu yüzdende
gençliğin ruhunu ve beynini hedef alıyorlar. Eğlencelerin, dizilerin yegâne
hedefi; gençliğin ruhu ve beynidir. Gençliği dinden kopardığınız zaman mutlaka
kimliğinden de koparırsınız. İşte o zaman istediğiniz kıvama getirmiş
olursunuz, böylece kanlı ve kirli idealleriniz için tepe tepe
kullanabilirsiniz. Bizler, buna asla müsaade etmemeliyiz.
Sağlam durmalıyız. Sıkı vurmalıyız. Birlikten bir kale
kurmalıyız. Hesap sormalıyız. Ne eskimiş olanla işimiz vardır ne de
makyajlanmış eskiyle işimiz olur. Biz, mutlak ve muhakkak yeni olana, vahiyle
ve tarihle hayatlaşıp, soluksuz kalan canlara nefes sunana muhtacız. Bu
milletin sorumluluğu sonsuz ağırdır. Çünkü insanlığın mukadderatı bu milletin
omuzlarındadır. Kurtuluş gençliktedir. Çocuklarımızı şimdiden temiz yetiştirmek
zorundayız. Ama kirlerden arınmış bir dünya da bırakabilmeliyiz. Kimse bize
kurtuluş bahşetmeyecektir. Kurtuluş kendi içimizdedir. Ölü yaşayanlardan hayat
ummak alıklıktır. Çocuklarımızı yerli besinlerle beslemeliyiz. Yabancı besinler
şifa olmaz, bilakis zehirler, ki zehirliyor da. Çocuklarımıza; tarihlerini,
dinlerini, kimliklerini, ecdatlarını çok iyi öğretmeliyiz. Dostu da, düşmanı da
bilmelidirler. Dirilişin kökleri, mazinin derinliklerinde gizlidir. Vahiy ve
tarih, atiye uzanan yolda birer ışıktır. Vahiysiz ve tarihsiz diriliş, muhal
ender muhaldir. Vahiyden mahrumiyet, istikbalden ve istiklalden mahrumiyettir.
Talih, tarihlinindir. En talihsiz insan, hafızasını kaybetmiş insandır. Tarih
bedendir, vahiy o bedene hayat veren ruhtur. Tıpkı İslam ve Türk’ün durumu
gibi. İslamsız Türk ne işe yarar? Türksüz İslam ne kadarda mahzundur. Çünkü
İslam Türk’e hayat bahşeder, Türk’te İslam’ın adeta kalesi olmuş kılıcıdır.
Akıl, vicdan ve ruh ekseninde tefekkür edersek ne demek istediğimiz Allah’ın
izniyle idrak edilir. Yeter ki niyetimiz temiz olsun anlamaktan yana. Vahyin
ışığı kadar keskin bir ışık yoktur. Onun aydınlattığı bir yerde karanlıktan
zerre barınmaz. Onun aydınlattığı yerde düşman gizlenemez, baykuşlar tüneyemez,
kimlikler saklanamaz, tezgâhlar kurulamaz. Çiçekli baharlar, vahyin ışığı,
sıcaklığı ve bereketiyle kabildir. Vahiyde mahrum bir neslin, istikbali
karanlıktır, istiklali muhaldir. Vahiysiz medeniyet olmaz. İdeolojilerin
karanlık dehlizlerinden kurtulmadıkça, baharı beklemek zavallılıktır. Vahiy,
tüm varlığı, insanlığı ihata eder ve tefrik etmeksizin tüm insanlığa hitap
eder. Sınıfın olmadığı, sömürün nihayet bulduğu bir dünya, ancak vahiy merkezli
bir dünya olabilir. Sınıflı, sınırlı ve zulüm, sömürü dolu dünya, vahiyden
mahrum olan dünyadır. İnsanlık yekpare olarak, mutlak ve muhakkak şekilde, ancak
ve ancak Allah karşısında eşittir. Dirilişin tohumu çocuktur. Çocuklar ölü
doğuyorsa ya da doğduktan sonra hayatsız kalıyorsa, orada diriliş kuru bir
hayaldir. Birey dirilmezse aile ölü doğar, aile dirilmezse toplum felç olur,
toplum dirilmezse millet boğulur, millet dirilmezse medeniyet ideali iflas
eder, medeniyet dirilmezse insanlık tefessüh eder. İşte bu yüzden, devlet,
diriliş sürecini murakabe etmeli, gözetim altında tutmalı ve işe de çocuklardan
başlamalıdır. Çünkü medeniyetin kökü de, tohumu da çocuktur.
Bugün çocuklarımıza ne yazarsak, yarınlar da çocuklarımız,
kaderimizi o yazılanlarla çizeceklerdir. Çocuklarımıza ne yazdığımız sonsuz
önemlidir. Onlar temiz birer sayfadırlar ve her yazılan şey, çocuklarımızın
istikbalini, bizlerinse istiklalimizi tayin edici durumdadır. Çünkü biz ne
yazdıysak, birgün onlar da bizim için aynı şeyi yazacaklardır. Ekilen biçilir;
mukadderat. Bu yüzden yazılanlara azami
dikkat etmek iktiza eder. An itibariyle, diriliş aileden başlamalıdır. Aile
yapısını kuvvetlendirmeliyiz. Aileye yönelik tazyikleri yerle yeksan etmeliyiz.
Aileyi hedef alan ne varsa, onu yok etmek zorundayız. Bilakis, yokluk
kaderimizdir. Aile dirilsin, inanın ki dirilecektir medeniyetimiz de. Aile
güçlensin, inanın ki güçlenecektir milletimizde. Aile de birlik olsun, inanın
ki, devletimizde, birliğin kalesi olacaktır. Çocuklarımızı, en baştan, ahlaklı
yetiştirmeliyiz. Utanmasını mutlaka bilmelidirler. Değerler, küçükken
verilirse, büyüyünce, değersizliğe karşı korunur çocuklarımız. Onların, temiz
dimağlarını ve kutsal ruhlarını, ilimle, nakış nakış işlemeliyiz. Tarih
sevgisi, ecdat saygısı küçücükken aşılanırsa, aşı tutar. Çocuklarımız bizimken
sahip çıkalım, bizden çıktılar mı onları bir daha bulmak için bir ömür bile
yetmeyebilir. Onların anneleri, babaları, arkadaşları, dostları, kardeşleri,
öğretmenleri olalım. Onların sosyolojilerini, psikolojilerin çok iyi analiz
edelim ve kendimizi ona göre kurgulayalım. Onların küçücük ve temiz
dünyalarına, sevgi, barış, kardeşlik ekelim. Kinleri, nefretleri, düşmanlıkları
sessizce söküp atalım temiz yüreklerinden ve dimağlarından. Acıyalım onlara.
Yanıyorsakta kendimiz, yakılmasın çocuklarımız! Nesillerden nesillere uzanan
bir köprü kuralım. Hakikat eksenli bir çağrı sunalım, çağlardan çağlara uzayıp giden
ve çağrı olan her yeni gelen nesile ve nesilleri birbirilerine eklemleyen
kutsal çağrılarla. Çocuklarımızı, mutlak ve muhakkak olarak, ideolojilerin
tahrip ve tahrif edici, yıkıcı ve yok edici tesirinden kurtarmalıyız. Çocuklarımız
Allah’ın kulu olmalıdırlar, kulların kulu değil. Hiçbir kimseyi yüceltmeyecek,
layüsel görmeyecek, kendi aklına ve ruhuna güvenecek kadar soylu
yetiştirmeliyiz onları. Kuzulaştırdığın evladının, koyunlaşıp sürüye dâhil
olmasından sen sorumlusun. Çocuklarımız yerine göre icabında koyunda
olabilmelidirler, aslan gibi parçalayıcı da olabilmelidirler. Düşmanın içine
daldığı zaman düşmanın yüreğine korku salacak kadar cesur, kardeşinin yanında
ise iktiza ettiğinde koyun gibi olabilecektir. Bu koyunlukla, sürüye dâhil olma
anlamında ki koyunlukta farklıdır elbette ki. Akıllarını hiçbir kimseye teslim
etmemelidirler. İki emanet dışında hiçbir emanet tanımamalıdırlar; Kur’an ve
Sünnet. Gerisi angaryadır, safsatadır, boştur, sığdır, karanlıktır. Vahiyle ve
tarihle birleşmeyen nesillerin kaderi, ideolojilerle parça parça, lime lime
olmaktır. Yıllar yılı karanlığın kör ve sağır dehlizlerinde yaşan bir nesli,
vahiyden başka hiçbir şey asla ve kata aydınlatamaz. İdeolojilerle kirlenmiş
bir ruhu ve beyni, vahiyden başka hiçbir şey temizleyemez ve verimli kılamaz. Ömrü
karanlığın en koyu, en sağır, en kör dehlizlerinde geçmiş bir nesil, temizliğin
ve ışığın kıymetini maalesef bilemez. Bildirmek, bizim en kutsal görevimizdir!
Anlatmak iktiza ediyor, açıklamak iktiza ediyor. Hakikati berrak şekilde izhar
etmek iktiza ediyor. Bu da, ancak ve ancak, temizlenmişlerin ve
aydınlanmışların başarabileceği bir şeydir. Kendin temizlenmemişsen, kimi,
nasıl temizleyebilirsin? Kafan karanlıksa, hangi kafaya ışık tutabilirsin?
Bitik medeniyetler, yitik nesillerin intikamıdır. Nesiller
yitirildikçe, medeniyet tasavvuru da imkânsızlaşır. İşte aile bu yüzden sonsuz
önemlidir. Medeniyet çınarının, suyu, toprağı, havası ve güneşi; ailedir. Aile
köktür. Nasıl insan tohumsa, o tohum boy verip aileye yükseldiği zaman kök
özelliği kesbeder. Kök kurudu mu, taze dalların, yeşil yaprakların, güzel
çiçeklerin ne manası kalır ki? Köksüz olmak kötüdür, talihsizliktir,
öksüzlüktür. İnsansız aile olmaz, ailesiz de insan yetişmez. Tarih yani kadim
kök, her zaman fertler için bir hazine değerindedir. O hazine kullanıldıkça
eksilmez, artar. Tarih, yarına tutulmuş bir fenerdir. Tarih, köktür. Her yarın
bugün üzerine, her bugün dün üzerine bina edilir. Tarihsiz millet,
mankurtlaşmış millettir. Tarihe küfreden, küfür üzerine bina eder yarınlarını. Ve
yarınlara çıkan çocuklar, küfür bataklığında hayat sürerler. Tarih, iyiliğin ve
kötülüğün, günahın ve sevabın, doğrunun ve yanlışın biriktiği bir tecrübe
kuyusudur. Ne yok sayabilirsin ne de inkâr edebilirsin. Tarihini silen, kendi
varlığını silmiş demektir. Her bireyi, kendisi yapan şey, yaşadığı hayattır,
edindiği tecrübe birikimidir. Biz tarihimizin kayıt defterini yırtıp attık ve
handiyse silindik tarihten. Amorf bir millet olduk. Snob karakterlerin türediği
bir toplum haline geldik. Çocuklarımıza verecek bir şeyimiz kalmadı ama
çocuklarımız öylece kalakaldı. Ya yok edileceğiz ya da var olmak için tarihe ve
vahye döneceğiz. Yolsuz ve yönsüz kaldı nesillerimiz. Aileler dağılınca
nesiller sahipsiz kaldı, sahipsiz kalan nesiller istikametlerini kaybettiler,
istikametler kaybolunca karanlığın dehlizlerine saptılar ve battılar. Aile; bir
çocuk için, güneştir, havadır, sudur, topraktır. Çocuk ailesiyle olunca
huzurlu, neşeli ve mutlu olur. Başarı, ailesinin saklı gücüne sahip olan
çocuklarındır. Aile kucağında yaşayan çocuk için korku diye bir şey yoktur.
Çaresizlik diye bir şey yoktur. Ailesizlik kadar da acı bir şey yoktur.
Ailesizlik, başıboşluktur ve başıboşluk sokaklara tutsak eyler. Eğer ki bir
çocuk aile çocuğu değildir, karanlık sokakların çocuğudur o. Sokağın malı
olanında ne olacağı bellidir. Her türlü pisliklere, kötülüklere açıktır o.
Karanlık sokaklarda avcılık yapanların avı haline gelecektir, sokaklarda
başıboş gezinen çocuklar. Bu yüzden çocuklarımıza sahip çıkmalıyız lütfen. Sokakta
ki her çocuk, bizim canımızdan kopan bir parçadır, yiten bir nesildir. Onların
koruyucusu Allah’tır elbette ki, ki hepimizin koruyucusu O’dur zaten ama sokağa
devlette el uzatmalı ve sahip çıkmalıdır. Bilakis devlet nedir, niye vardır,
vazifesi nedir? Allah, akıl fikir versin kullarına, zalim ve mürai kullarına. Aile
ve Ailesizlik arasında derin uçurum gizlidir. Duvar çevrili bahçe ile duvarsız
bahçe bir tutulabilir mi? Aile de bir duvardır tabir caizse. Çocuğa matuf
tazyikatları geri püskürten bir kaledir aile.
Sahipsiz bağı yağmalarlar. Bahçe çıplaksa yani duvarsızsa
ayrık otlarının işgaline uğrar. Hududu olmayan bir vatan her türlü saldırıya
açıktır. İşte çocukta böyledir, eğer aile gibi bir yuvadan ve o yuvanın
şefkatinden, merhametinden, sıcaklığından, sevgisinden yoksunsa, o çocuk yitik
ve kayıp çocuktur. Aile dediğin, çocuğunun dört bir yanındadır. Doğur, doyur,
sal sokağa, bunu yapan aile olamaz. Ana nedir, baba nedir, genel bazda aile
nedir biliyor musunuz? Çocuğu, ahlak ile, terbiye ile, değerler ile, erdem ile
yoğurmaktır. Doğurmak her kadının işidir, ama yoğurmak er kadının işidir. Eğer
bağa güzel bakarsan, günü geldiğinde budarsan, önünü güzel yönlere doğru
açarsan, o bağ adam olur, aksini yaparsan o bağ talan olur. Ailesinin, anasının
ve babasının, düşünmediği bir çocuğu gizli mahzenlerde düşünenler mutlaka
vardır. Sadi Şirazi öyle demiyor mu; ‘’eğer çocuklarınızı sizler düşünmezseniz,
onları doğru yoldan sapıtmak ve emelleri için kullanmak isteyecek yabancılar
mutlaka vardır.’’ Bir an bile yalnız bırakmamalıyız çocuklarımızı. Onlarla çok
güzel ilişkiler kurmalıyız. Dinlemeliyiz, anlamalıyız, kalplerine hitap
etmeliyiz. Onları daha tohum halindeyken İslam terbiyesi ile yoğurmalıyız. Unutmayın!
Bahar, çiçeklerle gelir. Eğer bitevi, çocuklarımızın bedenleriyle iştigal
eylersek, onların ruhlarını unutursak, hazin sonlara hazır olalım. Onların
bedenlerinin, nasıl güzel, gürbüz olmasını istiyorsak, bedenlerini muayyen bir
düzene koymak istiyorsak, ruhlarına ve kafalarına da gereken özeni
göstermeliyiz, iç âlemlerinin de güzel, şen ve disiplinli olmasına dikkat
etmeliyiz. Çünkü içeride düzen yoksa dışarıda düzen aramak alıklıktır. Çocuğun
ruhu boşsa, kafası boşsa, dışarıda ki hayatının ne olacağı bellidir. Bakmazsan,
düşünmezsen, alaka duymazsan, ruhunu ve kafasını temiz ve güzel besinlerle
beslemezsen, istikbal ve istiklal adına o çocuktan medet ummayacaksın bebeğim!
Evlat düştü mü, aile de düşer ve düşen aile milleti düşürür, millet düşerse
devlet düşer, düşen devletle de ezeli, ebedi medeniyet düşer. Çocuktan
medeniyete uzan bir yol vardır. Çocuk tohumdur, o tohumu medeniyet toprağına
atınız ve o toprağı ahlakla, adaletle bitevi sulayınız. Eğer haysiyetliysek,
eğer ruhumuzu titretecek hissiyata sahipsek, eğer azcık hassasiyet
gösteriyorsak istikbalimiz ve istiklalimiz adına, bunları yaparız. Tüm
insanlığı bir çocukta müşahede edebilirsiniz. Tek bir çocuk, insanlığın
kaderini tayin edici konumda bulunabilir.
Artık uyanmak ve hakikatleri görmek, algılamak, anlamak ve
hakikatli yaşama dönmek zorundayız! Televizyonlara, gazetelere, aydın maskeli
cahil hainlere, eğlencenin ve şov adı altında ki şedit ahlaksızlıkların
ağababası olan melek yüzlü şeytanlara asla inanmamalıyız. Gençlik, şu zamanda,
Siyonizm hesabına çalışan bu melek yüzlü şeytanın kıskacındadır. Söylediğimiz
ve bahsettiğimiz sebeplere binaen yani her şeyin temeli küçücük bir çocuk
olmasına binaen, Türk Milletinin aile yapısı tehdit ve tehlike altındadır. Her
yönden tazyik altındadır aile isimli küçük vatanımız. Adeta muhasara
edilmiştir. Siyonizm’in yönlendirdiği sözlü ve yazılı basın, diziler, eğlence
ve şov melanetleri, direkt olarak aileyi hedef almaktadırlar, endirekt olarakta
evlatlarımızdır hedef. Çocuklarımız resmen ve alenen mutlak olarak cahilleştirilme
seanslarına tabi tutulmaktadırlar. Dinleri zaten alınmıştı ellerinden, şimdi de
sıra kimliklerine geldi. Yani ruhen çökerttikleri bir milleti, beden olarakta
çökertmek istiyorlar. Masum, temiz ve güzel görünen ama arkasında şeytani bir
yüz gizleyen şerefsizlerin tesiri altındadır çocuklarımız. Bunlara su gibi para
akıtılmaktadır, Müslüman Türk gençliğini bozmaları, yozlaştırmaları, şeytan
namına asimile etmeleri mukabilinde. Eğlenceler, şovlar, diziler elbet para
kazandırmaktadır ama asıl maksat para kazanmak değildir. Dini, devleti, vatanı,
milleti ve nihayet medeniyeti mahvetmektir, çökertmektir ve insanlık katili
Siyonizm’in emrine vermektir. Kültürel kodlarımız açıkça tahrif ve tahrip
edilmektedir. Derimiz soyulmakta, iskeletimiz paramparça edilmeye
çalışılmaktadır. Kirli ve kanlı oklar ailemize doğrultulmuştur. Bu tehditleri
ve tehlikeleri bir an önce püskürtmek zorundayız. Artık, her şey muayyen
kriterler ekseninde denetime ve disipline tabi tutulmalıdır. Özgürlüğünde bir
endazesi vardır. Bu milletin hayvanlara da, hayvanlığa da ihtiyacı yoktur. Bu
millet, insanlığın mukadderatından sorumlu bir millettir. Basit, lüzumsuz ve
sığ şeylerle uğraşacak zamanı yoktur. Varoluşumuza tehdit ve tehlike teşkil
eden ve direkt olarak kadim varlığımızı hedef alan, tüm kirli, karanlık ve
kanlı unsurlara karşı en sert darbeyi indirmek zorundayız. Bilakis, darbe bizim
üzerimize inecektir ve altından kalkmamız muhal ender muhaldir.
Silkinelim ve kendimize gelelim beyler! Laf kalabalığı yapıp
gürültü kirliliği yaratmayalım. İşimizi ciddiyetle yapalım. İslam’ca ve
İnsan’ca yapalım. Görevimiz ağır ve büyük. Eğer bir diriliş istiyorsak, bir
medeniyeti yeniden canlandırmayı tasavvur ediyorsak, çocuklarımızın ruhları ve
beyinleri üzerinde ki şeytani işgali mutlaka diskalifiye etmeliyiz. Onları
kadim, kök ve mutlak kaynaklarımız ekseninde yetiştirmeliyiz. Çocuğunun, kendi
kendisine hayrı olsun istiyor musun? Çocuğunun, küçük ailesine hayrı olsun
istiyor musun? Çocuğunun, dinine, devletine, vatanına, milletine, ümmetine ve
medeniyetine hayrı olsun istiyor musun? O zaman asla unutmamalısın; ilk
evvelde, hayır beklediğin çocuğuna, senin hayrın dokunacak. Artık dürüst olmak
ve namuslu hareket etmek zorundayız. Başka çıkar yolumuz yoktur bebeğim! Sahte
gözyaşlarından, mürai suratlardan, kimliksizlikten ve dinsizlikten
kurtulmalıyız. Taşımamız iktiza eden değerlerimizi ideal düzeyde ve net olarak
taşımalıyız, kirletmekten imtina etmeliyiz. Çocuklarımızı kulların kulu olan
birer mürit olarak değil, Allah’ın kulları olan birer kul birey olarak
yetiştirmek zorundayız. Pozitif bilimleri, en ileri düzeyde eğitim yoluyla;
dini de, en sağlam ve sahih şekilde Kur’an’dan ve Önder’in (sav) hayatından öğrenmelerinin
yolunu açmalıyız. Ruhu ve beyni doymayan ve hür olmayan çocuklarımızdan bir
davaya kendilerini adamlarını beklemek haksızlıktır, alıklıktır. Onlar yaşarsa,
bizde yaşarız. Onlar ölürlerse, bizde ölürüz. Kolayca yok edebilirsiniz ama
yaşatmak bedel ister, yürek ister, ruh ister. Sen yaşa ki yaşat, yaşasın ki
sende yaşayasın. Dünya senin için, sen de insanlık içinsin unutma! İnanın,
çocuklarımızın, gençlerimizin durumunu görünce, yürek yanıyor, beyin kaynıyor.
Kan ağlıyoruz adeta. Diri diri toprağa gömüyoruz sanki evlatlarımızı. Ne
yaşamak ne de yaşatmak laf olsun kabilinden olacak şeydir. Hazineler, sağlam
ruha ve kafaya sahip muhafızlar ister. Yürümeyi, yaşamak sanmayalım. Eğer davan
yoksa, yolun ve yönün yoksa, istikametten ve hedeften mahrumsan bir ölüden, bir
ottan farkın yoktur. İnançtır, bir milleti ulvi gayelere kilitleyen ve varlık
âleminde var kalmasını sağlayan. İnsanı yok etmek için, önce onun dünyasını
disiplin altına alan ve ona yol ve yön tayin eden inancını yok edeceksin. İşte
bugün çocuklarımız üzerinde oynanan kahpe oyun budur; inançlarını çalmak. Ki
Türk Milletinin yokluğa sürüklenmesinin yolunu açan şey, inancının çalınması,
tahrip ve tahrif edilmesi değil miydi? Ruhu çıkan insan düşer ve ruhumuz yani
dinimiz bedenimizden çıkarıldı ve düştük. İnancı giden bir insanın her şeyi
gider. Kimliği, idealleri, değerleri, şahsiyeti, haysiyeti, şerefi, namusu vs.
tüm ulvilikleri benliğini terk eder ve aynen başımıza gelemdi mi bu? Türk
Milleti niye bu halde? Çünkü inancı çalındı ve sahip olduğu bir parça inançta
tahrif ve tahrip edildi. İnanç, insanı diri tutar, tetikte tutar, canlı tutar.
İnsan mısın? Aklın var mı? Kalbin var mı? Tüm şeyler emrine
verilmiş ve istediğin gibi istimal ediyor musun? Canlı ve aklın olduğundan
dolayı sorumlu musun, kendi dışında ki her şeyden? Öyleyse, yalnızca kendinin var
olmadığını biliyorsundur âlemde. Demek ki insanın kendinde başlayan ama
dışarıya doğru yönelen bir davası, hedefi olmalıdır. Münhasıran kendi
varlığının idamesine adanan insan, insanlıktan uzaktır. Çünkü münhasıran
hayvanlar kendileri için yaşarlar. İslam Ümmetinin ve Türk Milletinin
evlatlarının kutsal görevleri vardır, görevleri de kutsaldır. Ecdatlarından
tevarüs eden ulvi ve aziz emanetler manzumesi vardır, maddi ya da manevi.
Kendisine tevarüs ve tevdi olunan emanetleri muhafaza edemiyorsa, edemeyecek
çaptaysa, o gençlik düşmüş demektir. Varlığını, sadece kendi varlığına adayan,
kendi dışına yönelik hiçbir düşünce beslemeyen, hedef belirlemeyen insan, ha
vardır ha yoktur, hiçbir farkı yoktur. Hatta o şeksiz şüphesiz bir asalaktır. Kendini
koruma derdinde olanın, kendisi de dâhil, kendi dışında koruyabileceği hiçbir
şey yoktur. Dışarıyı muhafaza eden, içeriyi de muhafaza eder. Ümmetin bir
parçası tuzağa düşmüşse, bu senin içinde tehdit ve tehlike arzeder, lakayt
kalamazsın. Keza, kendi milletinin bir ferdi alçakça bir zulme maruz kalmışsa,
bu, senin bu zulme uğramayacağın anlamına gelmez. İşte bu sebeplerden dolayı,
hiçbir insan, mutlak olarak, kendi varlığı için yaşayamaz. Hakeza, eğer
vatanını koruyorsan, haddizatında kendinin ve ailenin, namusunu, şerefini,
kutsallığını koruyorsundur. Çocuklarımızın vazifeleri büyüktür, zordur. Eğer
ailelerinin desteklerini arkalarında hissetmezlerse, henüz hiçbir şey
yapmamışken yorgun düşerler. Bizatihi müşahede ediyoruz ki, çocukların bedenlerine
sonsuz bir ilgi gösterilmekte, önem verilmektedir. Eğer bedene gösterilen bu
ilgi, ruhlardan esirgenirse, o çocuktan ne kendisi adına, ne de başkası adına
hiçbir şey beklemeyiniz. Söylesenize lütfen; ruhsuz beden ne anlam taşır, et
yığınından başka? Saygı, sevgi, kardeşlik, dava, ideal, fedakârlık, vefakârlık,
kadirşinaslık, sadakat, ülkü, ahlak, adalet, basiret, feraset, ihlas vb. nice
ulvi erdemlerin tümü ruhla ilgilidir, bedenle değil. Ha, bedenin sağlamlığı
önemli midir? Elbette ki. Ama ruhun sağlamlığı daha önemlidir. Ki zaten ruh
sağlam olursa, Allah’ın izniyle beden de sağlam olacaktır, bazı hastalıkların
bedeni düşürmesi haricinde. Binaenaleyh, çocuklarınızın ruhlarına sonsuz önem
atfediniz ve vazifenizi İnsan’ca, İslam’ca yapınız. İslam, küçük mikyasta beden
isimli vatanın, büyük mikyasta vatan toprağının ruhudur. İslam, varoluşun
yegâne şartıdır. Çocuklarınızı önce insan, sonra İslam olarak yetiştiriniz.
Çelik gibi olmalı gövdeleri, demir gibi sert olmalı yumrukları ve tüm gövdeleri
iman dolu olmalı. Zira onları aydınlık olduğu kadar çok zor yarınlar bekliyor. Şeytan,
yollarında ve her yönlerinde siper tutmuş. Çocuk, kaledir. O kalede açılan bir
gedik, bir millet adına tehdittir, tehlikedir. Şeytan ruhunuzu işgal eder,
şeytanlaşmışlar ise vatanınızı. Çocuk sağlamsa aile de sağlamdır, aile sağlamsa
millette sağlamdır, millet sağlamsa devlette sağlamdır, devlet sağlamsa ümmette
sağlamdır, ümmet sağlamsa medeniyette sağlamdır ve sağlamdır nihayet tüm
insanlık.
Aziz çocuklar, necip gençler, kıymetli anne ve babalar! Her
birimizin ayrı ayrı vazifelerimiz vardır ve vazifelerimiz kutsaldır, büyüktür. İnsan,
aziz bir varlıktır. İnsana saygı göstermeyenin, insanı sevmeyenin, sevebileceği
ve saygı duyabileceği hiçbir şey yoktur. Çocuk, istiklaldir, istikbaldir,
umuttur, ışıktır. Çocuklarınıza ruh ekleyiniz ve onlara kutsal değerlerinizi
yükleyiniz, müsterih ve emin şekilde yarınlara yürüyünüz inşaallah. Ruhsuz
çocuklar, yarınlar adına tehdittirler, tehlikedirler. Karanlığa giden
adımdırlar. Çocuklarımızın temiz yüreklerine, İMAN TOHUMUNU, kardeşliği,
sevgiyi, barışı, dostluğu, arkadaşlığı, ahlakı, adaleti, ihlası, hakikati,
kitap sevgisini ve okuma aşkını, şerefi, kadirşinaslığı, sadakati, vefakârlığı,
fedakârlığı, aklı, bilinci, şuuru, haysiyeti, çalışma aşkını, mücadeleyi, ilmi,
şerefi, hürriyeti, şükretmeyi, edebi, hayâyı, cömertliği, cesareti, dirilişi ve
direnişi, feraseti, basireti, sabrı, VATAN SEVGİSİNİ ekmeliyiz. Çocuklarımız
kimliklerini bilmeli ve onurla taşımalıdırlar. Dinlerini bilmeli ve riyasız
yaşamalıdırlar. Vatanlarını bilmeli ve uğruna başlarını koyabilmelidirler.
Devletlerini bilmeli ve sadakatten şaşmamalıdırlar. Medeniyetlerini bilmeli ve
yeniden canlandırmak için hesapsız, çıkarsız ve pervasız mücadele
vermelidirler. Hülasa, kaliteli bir insan olmalıdırlar ilk evvelde. Özgür bir
millet, kudretli bir devlet, tek bir ümmet, tam bağımsız bir vatan uğruna
varlıklarını adamalı ve hazine değerinde ki zamanlarını hasretmelidirler. Dava
sahibi olmalıdırlar. Yollarını ve yönlerini bilmelidirler. Şeytanın ve
şeytanlaşmış tiplerin tuzaklarına karşı müteyakkız olmalıdırlar. Kanlı ve kirli
ideolojilerin ağlarına düşmemelidirler. Önderlerini ve kitaplarını bilmelidirler.
Şerefli yaşamaktan ödün vermemelidirler. Başkalarının akıllarıyla değil, kendi
akıllarıyla hareket etmelidirler. Kimseyi layüsel görmemelidirler.
Sormalıdırlar, sorgulamalıdırlar. Hayatları tefekkür ekseninde şekillenmelidir.
Bilimi ve ilmi mezcederek ilerlemelidirler. Bilimsiz de, ilimsiz de olmaz. İnsanın
aziz varlığına, insan haysiyetine saygı; hakiki adalettir. Haysiyetsiz, varlık,
varolmak muhaldir. Büyük düşünmeli, büyük yaşamalıdırlar. Kutsal ülküleri
olmalıdır. Uzak sevdalara vurulmalıdır naif ve pak yürekleri. Türküler
söylemelidirler, temiz ve duygu dolu gönüllerinin derinliklerinden taşan. Ahlaken
yüksek olmalıdırlar. Karakterli ve kişilikli olmalıdırlar. Tarihilerini öğrenmeli,
bilmelidirler ve ecdatlarına saygı duymalıdırlar, ecdatlarının öğütlerine kulak
vermelidirler. Hayatlarını, Kur’an ile kurmalıdırlar. Dünleri tahattur etmeliler
ve hangi süreçlerden süzülerek bugünlere geldiklerini mutlaka bilmelidirler. Mutlaka,
bu millet, bu devlet, bu medeniyet, bu topraklar, bu din uğrunda ömrünü harcamış
haysiyet abidesi mütefekkirlerimizi bilmeli, tanımalı ve okumalıdırlar. Bilinçsiz,
şuursuz, korkak ve alık yetişen çocuklar, felaketlere kapı aralarlar. Bir
ülkemiz vardır, bilmelidirler. Ve bu ülkeyi, sömürün olmadığı, aydınlığın hâkim
olduğu, kuvvetli, tam bağımsız bir ülke yapmak için pervasızca mücadele
edebilmelidirler. Bilgisiz ve ahlaksız, kuvvetli olmanın muhal olduğunu idrak edebilmelidirler
ve bilgiyle, ahlakla mücehhez olmak için çalışmalıdırlar. Öğrenmekte mutlaka
ısrarlı ve sabırlı olmalıyız. Cehaletin koyu, kör ve katı karanlığını yenmek
için bu şarttır. Her anne ve babanın yapacağı çok önemli bir şey daha vardır; yarınlarımızın umudu ve garantisi olan
çocuklarımızı, cehaletin karanlık gecesinden, ilmin aydınlık gündüzüne çıkarmak
için sabırla, özveriyle, inançla çalışan, her zorluğa göğüs geren ve en zor
yükü sırtlanan muallimlere gereken saygıyı, sevgiyi, muhabbeti göstermeleri ve
onlara sahip çıkmalarıdır. Muallimlerin haysiyetlerini, hiçbir zamanda ve
zeminde zedelememelidirler. Birer ışık olan çocuklarımıza gereken enerjiyi
enjekte edecek olanlar hiç şüphe yok ki muallimlerdir. Tabi, muallimlerimizin
de çok sağlam bir karaktere haiz olmaları iktiza eder. Çünkü çocuklarımız
onların ellerinde ya karanlığı taşıyanlar ya da aydınlığın fenerleri
olacaklardır.
Son tahlilde; çalışmak çalışmak çalışmak. Ümit ümit ümit.
Mücadele mücadele mücadele. Eserler ölümsüzdür ve sahibini de ölümsüzleştirir.
Çocuk=aile. Aile=millet. Millet=ümmet. Ümmet=medeniyet. Medeniyet=insaniyet. Bu
denge her şeydir!
FİKİR TARİHİMİZE SİLİNMEYECEK MÜHRÜNÜ VURMUŞ DEV MÜTFEKKİR
CEMİL MERİÇ ÜSTATTAN İKTİBASTIR:
İslam-Türk Medeniyeti 1000 yıllık mazisi olan, bütün
medeniyetler içerisinde en insanisi, en birleştiricisidir. İslam’ın kılıcı olan
bir kavimdir Türk Kavmi. Tüm devirlere ve ülkelere hitap eden bir dindir İslam.
Parçalayıcı değil birleştiricidir. Osmanlı için savaş bile İlay-ı Kelimetullah
için yapılır. 1826 Devlet-i Aliye’nin intihar tarihidir. Dünya başkalaşmış,
Yeniçeri ve ulema yalnızlaşmıştı. Türk insanının sesini duyuran yeni bir sınıf
çıkmıştı: Müstağripler. Bunlar kendi ülkelerinden, mukaddeslerinden,
mazilerinden kopmuşlardı. Bu bedbahtlar için Türk’e ve İslam’a ait her şey
suçtu ve lanetlikti. Bir nesil Türk ve İslam düşmanlığı ile yetiştirildi.
Bunlar Batı ile Doğu’nun mukayesesini hiçbir zaman yapmamışlardı. Felsefemiz
yoktu ve olamazdı. Tek parti devri belli bir reçeteyi tek hakikat olarak
sunmuştu. Batı ideolojilerinin büsbütün tatsızlaşmış, sahte ve sahtekâr
formülleriydi bunlar. Efendisinin ilaçlarını çalıp içen uşak rolünde idik.
Gençlere İslamiyeti öğretmemiştik. Ecdadına küfretmeyi öğretmiştik. Türkiye ve
Türk Milleti, Tanzimattan beri bir başkası olduğuna inandırılmak istenmiştir.
Aydın ve halk kopuşu var bizde. Halkın terbiye edilmesi
lazımdır. Aydın kendinden utanmakta, başka bir milletin tebası olmak ihtiyacını
duymakta. Bu karanlık dünyayı yaratan aydının kendisidir. Batı’nın bizi tümüyle
mazimizden koparması kendi işine yaradı. Türk Milletini kendisinden koparan ve
her yabancı ideolojinin emrinde bir oyuncak haline getiren doktrin
Materyalizmdir. Ve tüm bu zararlı doktrinler ilericilik diye yutturulur bize.
İdeolojilerden biri de Sosyalizmdir. İmparatorluğu yıkmak için Ermeni ve Rumlar
tarafından beslenen Sosyalizmin hangi emel ve yalanların emrinde olduğunu Türk
insanı bilmek zorundadır. Aydınımız yobazdı. Batı’nın meftunuydu. Sosyalizme
kanlarıyla, canlarıyla bağlı değildiler. Gittikleri, gezdikleri ve esiri
oldukları Avrupa’da moda idi Sosyalizm. Memleket realitesinden bihaberdiler.