İlk evvelde ifade edelim de, bazıları alıkça algıya
kapılmasınlar; hiçbir kimsenin katledilmesini hele yakılmasını asla tasvip
etmeyiz. İnancımız, imanımız müsaade etmez çünkü. Bir Nesimi Çimen ölür de
bazıları yaşarsa sorarım, sorgulama yaparım. Burada ki derin tenakuz izaha
muhtaçtır. Niye bir Uğur Mumcu katledilir de diğerleri yaşar? Sorarım,
sorgulama yaparım bebeğim! Bilakis aklıma ihanet etmiş olurum. Acaba diğerleri
de, ölenler kadar haysiyetli duruşa sahip olsalardı, arayış içinde bulunsalardı
ve sürekli düşünen kafaya sahip olsalardı yaşayabilirler miydi? Ve katledilen
insanların kanlarında, bu türlerin izleri yok mudur? Şunu kimse unutmasın,
Müslüman haksız yere cana kıymaz, hele bir insanı yakacak kadar vahşi olamaz.
Ki Madımak’ta ki yakılma olayının de derin sebepleri vardır. Mutlak ve muhakkak
kine dayalı bir düşmanlığı tetiklemektir. Çünkü yakılmak acıdır ve insanları
mahveder. Ahhh şeytanın tuzaklarına düşmesekte kardeşçe yaşamayı bir
becerebilseydik, neler olurdu neler. Bizler, hiçbir zaman, tahrik ve ajite
edicilerin, tedhişçilerin, kinlendiricilerin katledildiğini görmedik, duymadık
ne gariptir ki. Ama barıştırıcıların, huzura, sakinliğe, kardeşliğe, birlik ve
beraberliğe davet edicilerin ise katledildiğini çok gördük. Tam da şeytani
aklın tezgahı değil mi?
Kirli, kanlı ve karanlık örgütlerin gizli görevlerinden
biri de, resmileştirilen tarihin yalanlarını milletin damarlarına
şırıngalamaktır ve bu yolla statükonun mutlak şekilde kök salmasını temin
etmektir. Allah akıl vermiş, alık olmak ve alık kalıp, alıkça yaşamak zorunda
değilsin. Meraklan biraz, birazda düşün, sor ve sorgula. Sıyrıl çık
kalıplardan, putlarını paramparça et. Doğallaş ve kır zincirlerini, kanat çırp
maviliklere doğru ve pervaz eyle bulutlar üzerinde. Tabi saf hakikatlerle yüz yüze
gelmeye cesaretin varsa, yüreğin yetiyorsa ve bildiğin, öğrendiğin saf
hakikatin sorumluluğuna tahammül edebileceksen. Bugüne kadar niçin alık yaşadım
diye kendi kendine küfretme cüretini gösterebileceksen.
Sizlere garip bir nüans sunmak istiyorum naçizane; PKK
isimli, güya Kürt kardeşlerimizle bağı olduğu söylenen ama zerre ilintisi
olmayan, bugüne kadar hep Siyonist emellere hizmet etmiş kanlı, kirli, karanlık
bir örgüt var. PKK hangi ideolojik temellere istinat ediyor ya da istinat
ederek bugünlere gelmiştir? Hiç şüphe yok ki ve kendileri de ifade
etmektedirler ki; Marksizm yani Komünizm. Peki sizler, hiç, malum medyanın yani
masonların müzaheretinde ki ve muhafazasında ki medyanın, PKK denilen örgütün
bu ideolojiyi kendisine baz aldığını söylediklerini, haberlerinde dile
getirdiklerini işittiniz mi? İşitmezsiniz, çünkü sonsuz tehlikeli bir durumdur,
bu sefer Marksizm’e istinat eden sair yapılar da dikkat celbetmeye başlarlar ve
bu da birilerinin felaketi olur. Kasıtlı ve teennili olarak örtülüyor bu gerçek
ve kaçırılıyor gözlerden. Çünkü kendilerinin de aynı temellere istinat
ettikleri hakikati zuhur edebilir değil mi? O zaman iş nereye gider? Neyse bu
kadar kifayet etsin. Düşünmek iyidir bebeğim! Kafa hastalığına iyi gelir, hatta
kalp hastalığına da. Zincirleri kıranlar, düşünenlerdir!
Ağaç; kökten, dallardan, yapraklardan, çiçeklerden ve
meyvelerden mürekkeptir. Kökü de bileceksin, dalı da. Kök çürümüş ve kokmuşsa,
dalı koparmanın hiçbir anlamı yoktur. Adalet nasıl ağaç gibiyse, zulümde
aynıdır. Öyleyse zulüm ağacının dallarıyla iştigal etmek her değerin israfıdır,
kökünden söküp atacaksın ki bir daha zuhur etmesi kabil-i mümkün olmasın.
Allah’ın sevgili kulları şahitlik ve şehitlik için vardırlar. Şeytanileşen
maşalar ise cellatlık yapmak ve aydınlığı karartmak için vardırlar. Şahitler ve
şehitler cennetin çocuklarıdırlar, cellatlar ise yanmaya odundurlar. Anlamak,
anlaşılmak iyidir!
Faşizm=şeytan. Benlik, ego ve kibir, gurur. Ben üstünüm
dedi ve isyan etti. İnsan bu yüzden şeytandan üstündür. İnsan itaat etti.
İnsan, değerleri temsil eder. Şeytan değersizliği. Şeytan İslam’ın=İnsan’ın
düşmanı olmakla direkt olarak yekpare ulvi değerlerinde düşmanı olmaktadır.
Yeryüzü şeytanı da ben üstünüm der ve değerleri, değerli olanı reddeder. Bu
yüzden İslam’a ve İnsan’a düşmandır. Bu çok açık ve net bir görüntüdür. Kana
susamışlık ve insanın hayvanlaştırılması Faşizmin ve Faşizmin babası
Siyonizm’in en belirgin özelliklerindendir. Siyonist, sahneye çıktığı günden
beridir Müslüman kanı akıtmaktadır ve dünyanın dört bir köşesinde kan
ırmaklarının oluşmasına destek olmaktadır. Buradan bakınca, yani kanla
beslenenleri ve insanı hayvan olarak telakki edenleri görünce, kimlerin Faşist
oldukları sarahaten zuhur etmektedir. Siyonist, yeryüzünün en adi, en azılı
Faşistidir ve Faşizmi de insanlığın damalarına şırıngalayandır. Türk Milletine
faşist yaftası vuranlar, filhakika Faşizmin ağababalarıdırlar. Türk Milleti
tarihin hiçbir döneminde Faşist olmamıştır, olamaz da. Faşizme temayülü olanlarda
Türklükten uzaklaşmışlardır zaten. İslam ile zerre bağları da yoktur. Türk
Milletinin damarlarına Faşizmi şırıngalamak isteyenler Türk Kimliğine bürünmüş
vatan hainleridirler, Türk Milletini ve vatanını paramparça etmek için bu
millete Faşist damgası vurularak, kardeşlerinin bu millete düşman olması
istenmiştir. Tam aksine Türk Milleti, insanlığın, tabir caizse, merhametli,
şefkatli, kadirşinas, alicenap ve koruyucu ağabeyidir. Böyle meziyetlere ve
güzelliklere sahip bir milleti Faşistlikle yaftalamak namussuzluktur,
hainliktir. Keza kendilerini Türk diye sunup, bu milleti ve vatanı parçalamak
için Faşizme yönelenlerde aynı derecede namussuzdurlar ve haindirler. Faşizm,
kardeşliğin ecelidir. Birliğin, beraberliğin, tek bedende milyon ruh olmanın
celladıdır. Bu meyanda filozof Friedrich Nietzsche de haddizatında Faşizmin
teorisyenlerinden sayılabilecek bir karakterdir. Deccal kitabında Nasraniyet’e
tenkitler yöneltmiş ve Nasraniyet’in Alman milletinde ki savaşçılık meziyetinin
yok olmasını intaç ettiğini ifade etmiştir.
Keza Böyle Buyurdu Zerdüşt isimli eserinde de faşizmin kökü olan
paganizme olumlu atıfta bulunmuştur. Ki
Üst İnsan teorisi herkesin malumudur. Ya şunu bir türlü idrake demiyoruz; şu
gâvurlardan, insanlı ailesine hangi hayır ve iyilik gelmiştir? Gâvurların
kusmuklarını tatlı gibi yutarız, İslam’ın bal gibi lezzetli hazinelerine ise
hor bakarız. Aslında her türlü belayı hak etmiyor değiliz! Gâvur ilaç olur mu
sana be, ister ki sen hastalanasın ve onun kapısında köle olasın. İslamsız
insanlık biteviye dibe vurmaya mahkûmdur! İnsanlık ancak ve ancak İslam ile
şahlanacaktır!
Şeytan, kibrin adıdır; Faşizm, kibrin müşahhaslaşmış
halidir. Hakiki Faşistler haddizatında kompradorlardır. Çünkü Faşizm,
karşındakini küçümsemektir, tahkir ve tezyif etmektir ve buda kompradorların
karakteristik özelliğidir. Avrupa faşisttir misal. Ahlaklı olan, haddini ve
hududunu bilen her zaman üstündür. Çünkü insana üstünlük bahşeden takvasıdır,
mülkü, makamı, şöhreti, soyu değil. Hanginiz, insanlıktan nasibini almamış
birine, benim milletimden diye, benim gibi düşünüyor diye, işte şu makamda
diye, şu kadar zengin diye, şöhret sahibi diye saygı duyarsınız? Muhtemelen
hiçbiriniz. Çünkü şerefsiz birine benden diye saygı duymak alçaklıktır. İnsan
evladı olanın böyle düşük işlerde bezi olmaz. Demek ki mühim olan, insanlıktır,
sahip olunan maddi unsurlar değil. Osmanlı’yı Osmanlı yapan, ahlakı ve
adaletiydi, zalimlere karşı mazlumun yanında durmasıydı. Başka hiçbir şeyi
değil. Ahlakı ve adaleti olmayaydı, zalimlerle yatıp kalkaydı, Osmanlı kısa
zamanda yok olur giderdi. İnsan takvaya, şeytan kibre sarılır. Türk Milletini
evrenin hâkimi kılan şeyi, insan olma, insan kalma ve insanca yaşama
meziyetiydi. Bu yüzden insan üstündür ve şeytanın insana saygı duyması, tabi
olması iktiza eder ama şeytan böyle bir şeyi kibrinden dolayı reddetmiştir. Bu
reddi, onun lanetlenmesini intaç etmiştir. Kabil ve Habil olayı da mahiyet
olarak böyleydi haddizatında. Kendini üstte, yüksekte görme duygusu, faraza
kötü de olsa. Allah, buna rağmen süre tanıdı melun şeytana. Her şeyin en
doğrusunu şüphesiz ki Allah bilir.
Friedrich Nietzsche isimli filozoftan bahsetmiştik. Niçe
hiç izdivaç yapmadı diye bilinir. Hatta karşı cinsle duygusal ilişki kurduğuna
dair bir belirtide yoktur. Ol rivayettir ki; homoseksüel bir umumi dairede
vücuduna sirayet eden virüs nedeniyle delirerek can verdiği söylenir. Niçe öyle
kibirliydi ki, merhametin en amansız düşmanlarından biriydi. Merhamet,
sefillerin ve acizlerin ilticagahıydı ona göre.
Savaşı tazim eden, kadını tahkir eden ve Faşizmi tebcil eden biriydi
Niçe. Adolf Hitlerin idolüydü. Ki egemenliği döneminde, genç nesile Niçe’yi
empoze etmek için, onun adına merkez açtı. Ve Alman ırkını yüceltmek için
savaştı mütemadiyen. Adolf Hitler pisliğin tekiydi haddizatında. Bir tür cinsel
sapıktı. Edindiği sevgilileriyle bu tarafını paylaştığı ve bu yüzden
sevgililerinin tümünün intihar ettiği söylenir ama ikisinin başarısız olduğu da
bilinir.
Paganizm, savaşı yüceltir. Paganizmin hedefi, ideal
devletin tesisidir. Tüm bunlar Faşizmin en önemli unsurlarıdırlar. Savaş, yüce
devlet, ari ırk ve üst insan, ideolojik dayanağını Niçe’den alıyordu. Platon’un da söz ettiği bir devletti ideal
devlet ve örneği de Saparta idi. Gamalı Haç Faşizmin bayrağı gibiydi.
VİKİPEDİ’den iktibas yapalım;
http://tr.wikipedia.org/wiki/J%C3%B6rg_Lanz_von_Liebenfels) ‘’Adolf Josef Lanz
(19 Temmuz 1874, Penzing – 22 Nisan 1954), Jörg Lanz olarak da bilinen ve
kendisini Lanz von Liebenfels olarak tanımlayan Avusturyalı bir yayıncı ve
gazeteci. Aynı zamanda eski bir rahip olan von Liebenfels, Antisemitik ve
völkisch teorilerini yayınladı. Ostara dergisi'nin de kurucusudur. Kendisi
önceleri Heiligenkreuz manastırında yaşayan bir keşişti. Almanya'da Nazi
ideolojisinin gelişiminde en büyük rollerden biri, Jörg Lanz von Liebenfels'e
aitti. Lanz, yeni-putperestlik düşüncesine şiddetle inanıyordu. Sonradan Nazi
Partisi'nin sembolü haline gelecek olan Gamalı Haç sembolünü, eski putperest
kaynaklardan bulup kullanan ilk kişidir. Lanz'ın kurduğu Ordo Novi Templi adlı
örgüt, kendini tamamen putperestliğin yeniden doğuşuna adamıştı. Lanz, eski
putperest Alman kavimlerinin batıl tanrılarından biri olan Wotan'a taptığını
açıkça ilan etmişti. Ona göre Wotanizm, Alman halkının özgün diniydi ve
Almanlar ancak bu dine dönmekle kurtulabilirlerdi. Bu nedenle Nazi ideolojisi,
Lanz ve benzeri yeni-putperest ideologların açtığı yolda gelişti.’’
Faşizm, münhasıran güce istinat eder, çünkü gücün
belirleyici olduğuna ve güçlünün haklı olduğuna inanır. Her halükarda devleti
tazim ve tebcil eder ama adaletli ve ahlaklı bir devleti değil, zira Faşist
devlet adaletsiz ve ahlaksızdır. Faşizm için değer yoktur, çünkü değerli insan
Faşist olamaz. Teni önemser, lüks ve gösteriş sonsuz önemlidir Faşist için.
Putçudur, çünkü putlar tavassutu ile varlığını idame ettirir. Güya aydın
görünür ama yüzeyseldir, entelektüel düzeyi sıfırdır, bilgisi, bakışı, görüşü ve
düşünüşü sığdır. Farklı değerleri öteler, çünkü farklılığı varlığı için tehdit
olarak görür. Faşizm milletleri böler ve kapitalizmin ağzına layık hale
getirir. Zaten Faşizmin varoluş sebebi de budur, milletleri bölsün ki,
kapitalizm daha kolay sömürsün. Her ideolojinin bir hizmet alanı vardır. Tümü
Siyonist emperyalizme hizmet eder. Misal, Komünizm, değerleri sıfırlamakla
görevlidir, ki değerleri sıfırlanan milletler kapitalizme daha kolay yem
olsunlar. Faşizm dini önemsemez. Din, derin ve ince bir kavrayışı iktiza eder.
Binaenaleyh, böyle bir dini anlaması da beklenemez zaten. Zaten Faşistin dinle
işi de olmaz. Faşist ya dini tamamen reddeder Naziler gibi ya da dini kendi
dar, sığ ve kalıpçı anlayışına hapseder Mussolini gibi. Dini bağımsız olarak
ittihaz etmez asla. Müslümanları biteviye öteleyen, değerlerini tahkir ve
tezyif eden, Müslümanları hakir gören ve dini kendi dar anlayışına göre
yorumlayan Kemalizm Faşisttir. Faşist zihniyet, İslam tarafından yüce ve yüksek
olarak görülen kavramlara uzaktır. Çünkü bu kavramlar ruhtan fışkırırlar,
Faşistin ise ruhu ölüdür. Hakiki sanattan ve estetikten anlamaz, sanatı
görüntüde tıkanır kalır, estetiği ise bedenden içeriye süzülemez. İlkeldir,
çünkü ilkelliğe dair ne varsa bünyesinde taşır. Korkaktır ama cesur pozlar
verir, çünkü ancak ruh sahibi korkusuz olur, bedenini önemseyen elbet
korkacaktır. Cesareti cahilliğindendir ve silahlı gücündendir. Rasyonellikten
uzaktır, zira akılla işi yoktur, her şeyi, varlığı, emeli güçtür. Güce tapınç
içerisindedir. Hak, güçlünündür. Güçsüzün yaşamaya bile hakkı yoktur. Orduyu,
politikayı ve iktisadı, inhisarlarında tutanlar ve tüm bunları insanlığı
sindirmede bir araç olarak istimal edenler, Faşist idollerdir. Bu yapılara
hükmedenler, bu duyguya sahip olanları kolayca kullanmakta zorluk çekmezler.
Faşizm, filhakika Siyonizm’e çalışan bir ideolojidir. Çünkü Faşizmin babasıdır
Siyonizm. Faşizmin temeli de Marksizm gibi Yahudiliktir. Yahudilik, Yahudilere
özeldir. Dinden olan çıkamaz, dinden olmayan giremez. Yahudiler haricindekiler
Yahudilere hizmet için vardırlar ve Yahudilerden daha aşağıdadırlar.
Kendilerini evrenin ve insanlığın sahibi olarak görürler. Güya soykırım yapmış
Hitler bir Yahudi tarafından ilginç övgüye mazhar olmuştur. Hitlere hayranlık
duyduğunu, onun sayesinde nice Yahudi’nin kimliğine kavuştuğunu söyler o
Yahudi. Faşistlerin de dayanağı Darvinizm’den başka bir şey değildir. Dünya da
hükmedenler vardır, hükmedilenler vardır, Faşizmin dayandığı Darvinist zihniyet
budur. Akledenler için hakikat, toprağın altında değildir!
Kapitalizm, Komünizm, Faşizm, üçünün de kökeni
Darwinizm’dir. Yalan mı? Öğrenmek ve bilmek güzel şeydir. Alıklıktan kurtarır
insanı. Üçünde de güç en önemli unsurdur. Niye? Çünkü algılayışlarına göre
hayat çatışmadır, çatışmak ise güç ister, öyleyse her hâlükârda güçlü olmak
iktiza eder. Bu yüzden komünizm, kapitalizmin parasına ihtiyaç duyar ve
kapitalistler daima komünistleri desteklerler, örtülü şekilde. Sadece kendi
ülkemizi gözümüzün önüne getirelim bu derin hakikati anlamaya kifayet edecektir.
Üçünde de güç haklıdır, hak güçlünündür. Üçü de mutlak maddecidir. Üçü de
çatışmaya istinat eder. Üçü de sömürücüdür. Üçü de birbirlerine hizmet ederler.
Üçü de acımasızdırlar. Üçü de İslam’ın ve İnsan’ın iflah olmaz düşmanlarıdırlar
ve insanı hayvan olarak telakki ederler. Ama üçü de son tahlilde Siyonizm’e
çalışır. Bizim mevzumuz, kapitalizm ile komünizmin güya düşman olduğu
mevzusudur. Bu ikisi, hiçbir zaman düşman olmamıştır. Büyük bir yalandır bu.
Sadece Komünist önderleri çok iyi anlamakla ve iki tarafın baronlarının perde
gerisinde ki ilişkilerini tetkik ve tahlil etmekle bu büyük yalan fark ve ihsas
edilecektir. Bir defa, komünizm Avrupa için hiçbir dönemde tehdit ve tehlike
olarak görülmemiştir, güya tehlike olduğu söylenmişti ama bu basit bir numaradan
başka bir şey değildi. Tam aksine daima avantaj olmuştur, zımnen hizmet
etmiştir varlığıyla ve yaptıklarıyla. Mesela, büyük şeytan Amerika, komünizmi
öne sürerek, devasa bir kutup yaratmıştır ve bu kutbu da kendi yanına
çekmiştir. Bir defa komünizm çatışmaya dayanır, çatışma silah demektir, peki
silah kimdedir, küresel silah baronlarında, onlar kimlerdir, herhalde
komünistler değil. Akıl gerek bebeğim akıl! Evrende münhasıran iki kuvvet vardı
ve bunlar birbirilerine düşmandılar, insanlar ya öte yakandandı ya da beri
yakadan, başka seçenek yoktu. Zımnen dayatılıyordu bu düşünce insanlara. Dünya
iki düşünceden ibaretti adeta; kapitalizm ve komünizm. Bunlardan başka gidecek
yer yoktu. İnsanlar böyle algılasın, anlasın isteniyordu. Ne tezgâh ama!
İsteniyor ki, insanlar, dünyada iki kutup tanısınlar ve
bitevi onların savaşlarını izlesinler, müşahede etsinler ve ikisinden birinin
yanında olsunlar, başka bir alternatifi ya da kurtuluş yolunu asla akıllarına
getirmesinler. Birinden nefret eden ve kaçan, diğerini sevsin ve yanına gitsin.
Bunlardan biri efendilerin, diğeri de kölelerin savunucusu olarak bilinsin. Bu
taraflardan biri Sovyetler, diğeri Amerika’dır. Bunlar güya iki zıt ideolojinin
kavgasını veriyorlar: Kapitalizm ve Komünizm. İnsanlık ya Kapitalizme yürüyecek
ve ezerek, sömürerek dünya nimetlere ulaşacak ve hayatın tadını çıkaracak ya da
Komünizme yürüyerek zulme, sömürüye,
adaletsizliğe son verip paylaşımcı bir düzen kuracak. Tabi yerseniz!
Güya bunlardan biri hürriyetin ve demokrasinin kavgasını veriyor, diğeri de
emeği sömürülen proletaryanın hakkını arıyor. Tabi tüm bunlar birer iddiadan
başka bir şey değildir. Pratik ise tam tersidir. Oysa hakikatte iki tarafta
insanlığı eziyor ve sömürüyordu ve insana ait değerleri çürütüyorlardı, insanı
düşürüyorlardı. İki tarafta din düşmanıydı, bahusus İslam düşmanı. İnsanı insan
olarak değil hayvan olarak görüyorlardı. Sürekli çalışan, üreten ve tüketen bir
nesne olarak anlıyorlardı. İnsan münhasıran maddeden ibaretti ve maddeyle
yaşardı. Güya insanın hayatını belirleyen maddeydi. Din bağlamında aralarında
nüans fakrı vardı. Birisi dini külliyen silmek isterken, diğeri dini tahrif ve
tahrip edip kendine payanda yapmayı istiyordu. Tıpkı yeryüzünün iki azılı
Faşisti Hitler ve Mussolini gibi.
Sovyetler, Afgan topraklarını işgale yelteniyor, kendi
insanını merhametsizce yok ediyordu. Doğu ülkelerinin zenginliklerini kendi
inhisarına geçiriyor ve insanlarını da zalimce katlediyordu. Tabi bunlar
halkların bizatihi egemen oldukları, sömürüsüz, paylaşımcı bir dünya düzeni
içindi! Yedik tabi! Komünizmde devlet hiçbir zaman halkın devleti olmadı,
olmamıştır ve olmayacaktır da. Bu yalanlar, halk komünist düzenin kurulmasında
kullanılıp, komünist düzen kurulduktan sonra kenara atılıncaya kadardır.
Komünizm, özünde klasik bir devlet kapitalizmidir ve tiranların mutlak
egemenliğidir. George Orwel’in kitaplarınızı okumanızı salık veririm, okuması
kolay olduğu ve sıkmadığı için tabi ki. Önderler de böyle derler yani Devlet
Kapitalizmi olduğunu. Başka türlü söylemleri yiyenlerde bilerek yerler.
Kapitalizmde nasıl birkaç tane kompradorun sözü meriyette ise, komünizm de de
birkaç tane tiranın hükmü meriyettedir. İkisi de cehennemi getirir dünyaya.
Yalanlamaya yürek gerek! Yüreğinde kin büyütenlerin rejimidir Komünizm. Yüreği
kahpelerin rejimi de Kapitalizmdir. İkisi de merhametsizdir. İleride net
örneklerini ortaya koyacağız. Proleterler canlarını vererek düzen kurarlar,
tiranlar kahkahalarla nimetleri yerler. Ne garip değil mi? İkisinde de
çalışanlar, üretenler ezilirler ve tiranlar hüküm sürerler. Birinde mülk
tavassutu ile haklar gasp edilir, birinde devlet mekanizması tavassutu ile
haklar gasp edilir. İki düzende de yaşayanlar bir avuç oligarktır. İkisinde de
paylaşmak dildedir, gönülde değil. Haddizatında her şey ayan beyan ortadadır
ama görmek için göz gerekir. Aldanan da insanın kendisidir, aldanmamakta
insanın kendisinin elindedir.
Her şey, İslam’ın gözlerden ırak tutulması, gerçek
kurtuluş yolu olduğunun anlaşılmaması ve insanların İslam’a dokunmaması
adınadır. İslam, şeyleri olduğu yere koyar ve şeylere gerçek değerini yükler.
İnsanın, hiçbir tarafa zarar vermeden, vicdanına hükmeden ahlak sayesinde
namusluca ve özgürce yaşamasını temin eder. Ve her insana, döktüğü terin
karşılığının tam olarak verilmesini emreder. Adalet mi istiyorsunuz? İslam’a
koşunuz, çünkü oradan başka yerde asla bulamayacaksınız! Hem vallahi, hem
billahi, hem tallahi bulamayacaksınız. Siz bir şeyin kendisine bakınız, o şeyi
taşıdığını söyleyenlere değil. Eğer şeyin kendisinde olması gereken şey varsa,
o şeyi taşıdığını söyleyenlerin yanlış olması neyi ifade eder ki? Bizim için
mühim olan şeyin kendisi değil midir ve biz kararlarımızı şeylerin kendilerine
göre vermiyor muyuz?
Komünizm, ter akıtarak ortaya konulan eserin, devlet gücü
kullanılarak ter akıtana ulaşmasının önünde handikaptır. Anlayacağımız şey,
komünizmin, ter, yaş, kan ve emek gaspına neden olduğudur. Siz böyle
bilmeyebilirsiniz ama bilen bilir ve bilinen böyledir. İnsanlığın akıl
tutulmasının sonucudur bu ideolojinin varlığı. Hürriyet içinde, adalet içinde,
ahlak içinde, değerler içinde tehdittir, tehlikedir. İnsanlar gerçeği görmek
zorundadırlar. Kimseyle bir derdimiz yoktur ama hakikati söylemekte ağır bir
sorumluluktur üzerimizde. Din, devlet, vatan, millet ve her şeyden önemlisi
insanın bizatihi kendisi mevzubahisse gerisi teferruattır. İnsanlığın komünizme
aldanmasının yegâne müsebbibi; ağır adaletsizlik ve alçakça sömürüdür. İşte
Kapitalizmin insanlığın başına bela olmasının ve insanlığı şerefsizce
sömürmesinin ardında ki gerçek budur; insanlığın Komünizme sığınması.
Komünizmin varlığı Kapitalizmin garantisi, Kapitalizmin varlığı Komünizmin
garantisidir. Adaleti ikame ettiğiniz gün; Komünizmin ölüm günü olacaktır. Zira
adaletsizlik isyanı tevlit edecektir, isyanın son durağı da Komünizmdir. Çünkü
Komünizm, isyancılara kucak açar. Şiddet isyanın çocuğudur. Komünizm ise
şiddettir ve şiddet taraftarı insanların istikametsiz güçleriyle varolur.
Lütfen birazcık tefekkür; komünizm değerlere darbe vurur
mu? Kesinlikle. Binaenaleyh, gösterdiği bu marifetle (!) adeta Kapitalizme
müzaherette bulunmaktadır. Değerlerden uzak kalmış bir Komünist ilk anda bu
durumu doğal karşılasa da muayyen bir zaman süreci içerisinde bu durumdan
şikâyete başlayacaktır, dışarıya yansıtmasa bile bu psikolojik durumunu. Çünkü
yansıtması, orada bulunduğu sürece kendisi için doğru olmayacaktır. Bitevi
değişim ve dönüşüm geçiren ve terakki kaydeden insana Komünizm muhakkak olarak
dar gelmeye başlayacak ve sıkıcı olacaktır. Nihayet komünizmin bahşettikleriyle
iktifa etmek çok zor gelecektir. Üstelik tayin edici ve belirleyici mevkide
bulunan ve keyfi gıcır olan kallavi zümrenin görkemli bir yaşam sürmeleri genç
Komünisti endişelere, sorular, sorgular içinde boğacaktır adeta. Ve ileriki
zamanlarda daha net fark edilecek olan paradokslar genç Komünisti buhranlara,
bunalımlara itecektir. Son tahlilde, onca zamandır mahrum kalınan dünya
nimetlerine ulaşma arzusu baskın gelecek ve genç Komünist toplumculuğa veda
edip bireyselliğe yönelecektir. Komünizm, insana dair her şeyi tahdit eder ve
insanı adeta çıldırtır. İlk evvelde insani duyguları yok sayarak insanı
sertliğe, katılığa sevk eder. Bunu da güya Kolektivizm yani toplumculuk adına
yapar. Hülasa; genç komünist sözde önderlerin kaprislerinin aciz bir kölesidir
işin özünde.
Allah, aklı niye verdi bize ya da bizim, mevcudiyetimizin
herhangi bir yerinde olduğunu sezdiğimiz ve düşünmemize yarayan şey nedir?
Şayet akılsa, akıl niçin vardır?
Komünizm, eninde sonunda, kucağında büyüttüğü genci,
Kapitalizmin avı haline getirir. Enine, boyuna, en dip derinliğine dek düşünün,
taşının, bu hakikat, kendini tüm çıplaklığı ile gösterecektir. Bu kaçınılmaz
sondur. Ülkemizin eski Komünistlerini ve onların yenidünyalarını düşünün, bu
gerçek, size yüzünü gösterecektir. Yani anlayacağımız; Komünizm, hakikatte,
Kapitalizme çalışmakta ve insanlığın, insanlığa dair tüm erdemlerin düşmanı ve
katili olan bu melun şeytana yani Kapitalizme asker yetiştirmektedir. Açıkça
yazıp isimleriyle sayfamızı kirletmeyelim amma, malum medyayı gözünüzün önüne
getiriverin kifayet edecektir. Komünizmin kirli ve bulanık denizinde yüzdükten
sonra, tümü, Kapitalizm bataklığına gömülmüşlerdir. Ama ne gariptir ki, yine de
birbirlerine sevgileri bitmemiştir ve birlikte iş yapmaktadırlar. Komünizm
içinde Kapitalizmi, Kapitalizm de içinde Komünizmi taşır. Hülasa, dünyayı,
birlikte, ne de güzel sömürmektedirler, kitlelere fark ettirmeden. Tabi bir de
bunların yanına Faşizmi eklemeden olmaz. Üçü de aynı babanın çocukları
gibidirler; Siyonizm’in. İnsanı diriltende, insanı hakiki direnişe sevk eden
de, insana insanca yaşama hakkı sunanda, insanı insan gibi görende, insanı
bilinçlendiren, şuurlandıran ve özgürleştiren de; İslam’dır.
Türk Sol’unun (oysa hakikatte, Türk Sol’u diye bir şey
kabil değildir, bu tanımlama, Sol’u, Türk’e zımnen tolere ettirme tezgâhıdır.
Çünkü Sol, Türk’ün kimyası ile asla uyuşmaz. Hayır, isterseniz Sosyalizmi
benimseyiniz, bu yine böyledir, değişmez hakikattir, siz Sosyalistsiniz diye,
böyle olacak diye bir şey yoktur) meşhur
simalarından Mehmet Ali Aybar, Leninist partinin burjuvazi bir örgüt tiplemesi
olduğunu söyler. Sovyetlerin, proletaryayı, kesinlikle iktidar yapmadığını aksine
tiranlık rejimi tesis ettiğini ifade eder. Aybar, Sosyalizmin gülümseyen yüzü
olarak tanınır ülkemizde. Komünizm, şaşalı nutuklarında güldürdüğü ve umut
verdiği gözlere, hâkimiyetini ikame ettikten sonra kan ağlatır ve o gözleri
kurutur. Hiçbir Komünist diktatörde, duygu bulamazsınız. Duyguları mutlak
olarak kaybolmayanlar da zaten Komünist olamazlar. Keşke hayatı gözlemleme
gücümüz olsa! Duyguya sahip hangi insan, adeta insanlığını sıfırlayarak masum
insanların olduğu bir otobüse bomba atar? Başka örnekler vermeye lüzum yok
zaten. Yüreği kinle dolu bir Komünist genç aynen şu ifadeyi (vallahi, billahi,
tallahi) tüm samimiyetiyle, olanca ideolojik bilinciyle, açıkça ifade etmiştir;
eğer devrim yolunda engel görülüyorsa, anasının karnında ki bebeği bile
katletmekte sorun yoktur.
Alçak ve melun şeytan Coni’ye gelince, varlığının hangi
aşamasında sevgi besleyebileceğimiz bir pratik ortaya koymuştur? Yeryüzü
topraklarına kan yağdırmaktan başka ne yapmıştır? Sorsanız, yerli halkların
kanını akıtarak, hazinlerini yağmalayarak, namuslarını talan ederek özgülük
lütfetmiştir onlara. Körfez Savaşı hangi halkı özgürleştirdi? Irak’ın işgali,
Saddam zulmüne nihayet vermek için miydi? Ya da Latin ülkelerinde ki, derin
örgütler, ulvi idealler için mi desteklendi? Ya da barış havarisi insanlar,
hakikaten demokrasi düşmanı oldukları için mi katledilmişlerdi? GLADİO karanlık
bulutları dağıtmak ve hürriyete merhaba diyebilmek için mi kurulmuştu?
Yeryüzünde Toni, Coni, Siyon kadar kahpe toplumlar mı vardır Allah aşkına?
Maalesef dünyaya kötüler ve yalanlar egemen. Çünkü
iyilerin ne yalan söyleyebilecek dilleri ne de kötülük yapabilecek yürekleri
vardır. Hz. Muhammed (sav) mutlak iyi insandır ve peygamberdir, önderdir. Hz.
Muhammed’in (sav) hayatına dair kötülükten ve yalandan zerre iz gösterebilir
misiniz? Buna rağmen O’nun aziz, şerefli ve yüce varlığına saygısızlık yapan
alçaklar vardır dünya üzerinde. Peki, hem, O, mutlak emin, güzel ve yüce insana
saygısızlık yapmak hem de adalet, hürriyet, barış temenni etmek ne kadar
tutarlıdır? Maalesef dünya da ki ideolojiler şeytana hizmet etmektedir. Kabul
etsinler etmesinler böyledir. Ve her ideoloji bilinçli ve planlı şekilde
ülkeler arasında pay edilmiştir. Komünizmle dünyanın yarısına sahip olmayı,
Kapitalizmle de diğer yarısına sahip olmayı düşünen Siyonizm, böylece tüm
dünyanın yegâne efendisi olmayı planlamaktadır. Ki zaten istediği şeyde
monoblok bir dünyadır. Efendi Siyonist, diğer insanlar köle. Ki dinleri
emretmektedir bu ülkünün tahakkuk edilmesini onlara. Dünya da yazılan tüm
senaryolar, oynan filmler, kanlı savaşlar, derin darbeler, meçhul cinayetler,
karanlık örgütler, yalan yüklü ideolojiler, tümü şeytanın yeryüzü hâkimiyeti
içindir. İnsan aldatılmakta ve aldanmaktadır. Ne yazık ki, insan hakikaten
cahil, nankör, aptal ve zalimdir. Çünkü kendini düşünenden, savunandan,
sevenden, destekleyenden kaçar; gider kendini düşürenin, kendine ihanet edenin,
kendinden nefret edenin ve kendisini yalnız bırakanın kucağına sığınır. Hülasa,
insan ne yaşıyorsa şu hayatta, yaşadığı her şey işlediklerinin neticesidir, yani
kendi elleriyle yaptığı şeylerin ürünüdür başına gelenler.