TARİHLER DE YALAN SÖYLER!...3...

Özgür DENİZ - 16.03.2015

Coni yahut Moskof tiranlarının tüm hesapları; insanlık idealleri üzerine değil, tiranların çıkarları üzerineydi. Tiranlar asla halklarının ya da halkların çıkarını düşünemezlerdi, düşünmediler de. Lütfen söyleyin; hangi savaş, kirli ve kanlı savaşlarda evlatlarını yitirenlerin, yuvalarını ve rızıklarını kaybedenlerin, yokluğa ve yoksulluğa mahkûm olanların çıkarlarına hizmet edebilirdi ki? Kanlı ve kirli savaşlardan, ancak ve ancak, kan kusan silahları satan karanlık tüccarlar, kabadayı bozuntusu mafyavari tipler, karanlıktan ve kandan beslenen ve küçük hesaplar peşinde koşan hain politikacılar kazanırdı ve kazanmaktadırlar da. Öyleyse, Kapitalizm, Komünizm, Faşizm kime hizmet etmektedir? Coni de, Moskof ta, karşıtlık ne düzeyde olursa olsun, gerginlik hangi boyuta ulaşırsa ulaşsın, detantın hiçbir koşulda ve şartta zarar görmeyeceğini, zedelenmeyeceğini söylüyorlardı. Çünkü politik kavgaların ekonomik dengelere etki yapmayacağını biliyorlardı. Ekonominin, politik sertliğe rağmen yumuşak seyir izlemesi ise çıkarın tam da kendisiydi. Detantta bu demekti zaten. İnsanlık aldatılıyordu, aldanıyordu ama bir türlü uyanmıyordu. Çünkü aldatanlar tarafından uyutuluyorlardı! Uyandıracak olana ise yüz çeviriyorlardı cahilce, bilinçsizce, akılsızca, alıkça.

 

 

 

 

Coni’nin de Moskof’un da zihniyetlerinin temeli maddeciliğe istinat eder yani kardeş zihniyetlerdir. İki tarafın paradigmaları da Materyalist temellerde şekillenir. Thomes Hobbes kimdir? Neredeyse Materyalizmin babası sayılabilecek bir isimdir. Yani iki fikrinde kökeni Hobbes’e dayanır dersek yalan söz etmeyiz. Birileri bir düşünce, diğerleri farklı bir düşünceye ulaşmış olabilirler, köken aynıysa dalın farklı olması ne anlam ifade eder ki? Liberte-Egalite-Fraternite gibi mevhumlar temelinde yükselen isyanların ihtilalle neticelendiği Fransız İhtilali de masonik yapıların marifetidir esasında. Ki bu ihtilal malum zihniyetlere ilham kaynağı olmuştur diyebiliriz. Güya insanlığa yeryüzünde cennet vaat etmektedirler. Mutlak maddecilik temelinde şekillenmiş, dinden ise mutlak olarak arınmış bir dünya; nasıl cennetse!

 

 

 

 

Karl Marks, Marksizm’i, fikir olarak sistemleştirmiş olan filozoftu. Din ile ilgisi yoktu. Haddizatında yoksul bir aileden değil burjuvazi bir aileden geliyordu. Zaten bunu Komünistlerde dillendirirler, Engelsin de, Marks’ın da burjuva olduklarını söylerler. Hatta bunlardan biri Lenin’in bizatihi kendisidir, yanılmıyorsam. Proletaryaya yeryüzünde kurulacak cennet adına kan dökmelerini söylüyordu. Ya zincirlerinizle yaşayacaksınız ya da cenneti kuracaksınız diyordu. Kanlı kavga istiyordu, bilakis yok oluş gerçekleşecekti. Ölmeye hazırız, itaat yok isyan var diyordu. Burada çok ince ve derin bir detay dikkatimi celbediyor; şahsi mütalaamdır. Şimdi Marks’ın kendisi bir Yahudi’dir. Güya Yahudilere sonsuz acılara çektirildi ya, işte bunun intikamını, tüm insanlığı birbirlerine karşı ayaklandırarak ve kırdırarak ödetiyordu adeta. Böylece insanlığın arasına bitemeyen bir kini sokuyor ve ilanihaye sürecek olan acılara yol açıyordu. Oğlu babaya, kızı anaya, kardeşi kardeşe düşman ediyordu. Sevgiyi, merhameti, hülasa duyguyu iptal ediyordu. Güya Kapitalizme hayır diyordu ama dine muhalif olmada Kapitalizmle birleşiyordu. İşin garibi; tüm ideolojiler din düşmanlığında ve bahusus İslam’ın yeryüzünden silinmesinde müttefiktirler. İlginç değil mi? 

 

 

 

 

Yeryüzü şeytanı, ideolojileri boşuna üretmedi. İlerleyin, görecek ve anlayacaksınız, hayretler içerisinde kalacaksınız. Şeytan ne demişti bidayette; kullarının doğu yollarının üzerine oturacağım ve onları sapmış olanlardan kılacağım. Yeryüzü şeytanı sağa, sola, ortaya seslenen ideolojiler üretti ve İslam’a giden yolu örttü, görünmez kıldı. Nihayet insanlar aldandılar ve sapıttılar. Ruhları ve beyinleri artık çürümüş olduğu içinde bir türlü göremiyorlar, idrak edemiyorlar.

 

 

 

 

 

 

‘’Yahudilikte Mesih’e yüklenen anlam, öç alıcıdır. Yahudi intikamcıdır. Yeryüzü cenneti fikri Yahudilik mahreçlidir. Bu fikri Aziz Augustin Nasraniyete, Karl Marks ise Komünizme uyarlamıştır.’’ Bu yorum Bertnard Russel’e aittir. Siyonist Yahudi kompleksli ve kıskanç bir psikolojiye sahiptir. Yaşadığı acıları unutmamış ve varoluşundan bu yana öç duygusuyla hareket etmiş, bitevi, Müslümanların kanını akıtmıştır. Siyonist Yahudi adeta Allah ile savaşmaktadır.

 

 

 

 

 

‘’Yeryüzü cenneti rüyasıyla kurgulanan tüm uzak ütopyalar, kanlı ihtilaller, komünizmler ve sair akımlar, ideolojiler, esasında Tevrat menşelidir. Yahudi kökenlidir.’’ Bu yorum Aliya İzzet Begoviç’e aittir.  ‘’Doğu ve Batı Arasında İslam’’ isimli mutena ve muhteşem eserini muhakkak okumalısınız bendenize göre. İnsanlık sözde cennet hayalleriyle avutulmakta ve acımasızca sömürülmektedir. Karanlık devrimlerde koyun gibi kanlı kavga meydanlarına sürülmektedir. Oysa tüm bu yollar Siyonist Yahudi’nin intikam yollarıdır. İnsanlıktan adeta intikam almaktadır bu yolla, güya kendisine çektirilen acıları dindirmekte, sürgünleri unutmaktadır.

 

 

 

 

Meşhur Sosyolog Karl Popper de keza Karl Marks ve Tevrat arasında paralellik kurar. ‘’Marksizm, Tevrat’ın kehanetlerini insanlığa dikte etmektedir.’’ Bu yorum Karl Popper’e aittir. İlk başta da söylemiştik. Komünizm, Tevrat’ın icracısıdır. Bu yolla, insanlığın kanını akıtmakta, değerleri sıfırlamakta, devletleri ele geçirmekte, hazinlere el koymaktadır. Komünizm, yeryüzüne, cehennemden başka hiçbir şey getiremez ve getirdiği de cehennemdi zaten.

 

 

 

 

‘’Karl Marks gençlik dönemlerinde satanist törenlere ilgi duyardı, iştirak ederdi. Oulanem’e atfen şiirsel eserler kaleme alırdı. Peki, neydi bu Oulanem? Şeytandı.’’ Bu yorum Martin Malachi’ye aittir. Küfretmiyoruz bebeğim, sadece ama sadece hakikatleri yazıyoruz. Karl Marks ilginç bir tiptir. Bilmiyorsan öğreneceksin. Öğrenmiyorsan susmasını bileceksin. Bizim ülkemizde garip bir durum vardır; hiç kimse inandığı şeyi, savunduğu şeyi ve insanları çağırdığı şeyi bilmez. Kahir ekseriyetle böyledir bu. Faşist Faşizmi bilmez, Komünist Komünizmi bilmez, Liberalist Liberalizmi bilmez, Anarşist Anarşizmi bilmez, Kemalist Kemalizm’i bilmez, Kapitalist Kapitalizmi bilmez. Hatta ve hatta çok acı bir şeydir ki, Müslümanların pek çoğu da İslam’ı bilmez. Ama insanları bilmediklerine çağırırlar. Bizim milletimize mahsus bir durumdur bu.

 

 

 

 

Kapitalizmden doğ Komünizmde bat. İşte Karl Marks budur. Lenin, Sosyalist teorinin, Kapital sahibi zümrelerin eğitilmiş mümessilleri tarafından geliştirildiğini söyler. Karl Marks’ın da, Friedrich Engels'in de burjuva sınıfından olduklarını beyan eder. Müritlerine şok edici gelebilir amma velakin, sözde burjuva muhalifi olan ama kendisi de bir burjuvazi olan Yahudi Karl Marks’ın, Alman orijinli İngiliz baronu olan para babası Yahudi Rothschild ve türevleri ile sıkı bir münasebeti vardı. Çok saf ya da çok alık olduğumuzdan her şeyin bize anlatıldığı gibi olduğunu sanıyoruz. Bilmiyoruz. Bilmediğimiz söylenince de kafayı yiyoruz. Bilmiyoruz kardeşim bilmiyoruz. Bilseydik, bize yalan söyleyenlerin peşlerinden koşar mıydık?

 

 

 

 

Dünya Komünist derneklerini yönetenler kimlerdir? Mason orijinli baronlar. Masonlar Karl Marks’tan ne talep ettiler? Karanlık İllimünati örgütünün programını hazırlamasını istediler. Şimdi sıkı durun; bu program piyasaya ne olarak çıktı, düşünün bakalım. Elbette ki, malum Komünist Manifesto kıvamında çıktı. Adam Weishaupt kimdir? (http://tr.wikipedia.org/wiki/Adam_Weishaupt) İllimünati örgütünün kurucusu. Karl Marks, bu adamın devrimci ilkelerini piyasaya sürmüştür. Allah, aklı boşuna vermedi ya, neyse! Komünizm, insanlığa vurulan zincirlerin en şedididir. Komünizm, insanlığa kurulmuş en tehlikeli tezgâhtır. Haddizatında, ideolojileri tüm detaylarıyla sarahaten bilseydik, dinimizin kıymetini daha iyi idrak ederdik ve dinimizden başka hiçbir kurtuluş yolu olmadığını fark ederdik. Bizler, maalesef bilmediklerimize inanıyor, bilmediklerimizi savunuyor ve bilmediklerimize insanları çağırıyoruz.

 

 

 

 

 

Şimdi söyleyin bakalım sözde Komünist Manifesto’yu hazırlayan üçüncü kişi kimdi? Tabi ki de; Jean Laffite. Karl Marks’ta, Friedrich Engels'te, Jean Laffite’te; üç Yahudi ve üç Burjuvazi. Komünizmde ölenler daima gariban insanlar olmuşlardır. Bir hayale kapılıp kavga meydanlarında düşmüşlerdir yoksul insanların yoksul çocukları. Kodamanlar ve veletleri şarap ve votka kadehleri ile keyif yaparlarken. Bu ülkede ki, bir kodamanlar kulübü var, onun kadın başkanı alenen ne diyordu bir ara ekranlardan; gençliği sokağa çıkmaya teşvike diyordu. Ama kimse sormuyordu; senin çocuğun niye çıkmıyor diye! Hey gidi dünya hey! Genç Kürt kardeşlerimizi Marksist-Leninist PKK örgütünün yanına gönderen kravatlı kompradorların çocukları nerededirler, nereye gitmektedirler? Cehalet, öldürücüdür! Karl Marks hem ırkına meftundu hem de ırkını paraya tapmakla itham ederek ırkına karşı muhalefet yaratıyordu. Paradoksa bak hizaya gel bebeğim! Yersek diyecem amma yiyoruz maalesef.

 

 

 

 

Komünizmin fikirsel olarak gelişip, kabul görmesinde, Anarşist teoriyi ortaya atan Proudhon’un ciddi katkısı vardır. Anarşist teorinin dâhilinde individüalist bir kişidir Proudhon. Kendisine göre hiyerarşik iptidai toplumların var olmaları Anarşizmle tahakkuk edecektir. Mülkiyet kitabı, ileri sürdüğü teorinin baş kitabıdır. Anarşizmi, Sosyalizm bünyesinde değerlendirir ama Sosyalizmi, Anarşizmden ayrı tutar. Yani bir kişi Anarşistse aynı zamanda Sosyalisttir de ama Sosyalist bir kişi aynı zamanda Anarşist değildir. Proudhon aynı zamanda Masondur. Otoriteye isyan eder am ardını düşünmez. Haddizatında otorite ardında değerleredir isyanı, değerleri yok etmek ve bireyleri değerlerden uzak tutmaktır maksadı. Hassaten dinden uzak tutmaktır. Ki zaten hangi ideoloji, kitleleri dinden uzaklaştırmak için var değildir ki? Devlet yok olsun ister, ki ancak o zaman Anarşizm var olacaktır. Otoritesizlik ardında otorite yaratmak içindir aslında teorisi. Yani bir nevi Komünizmin anarşist hüviyet kazanmasıdır. Bu yüzden Karl Marks ile zıt düşer. İhtilale inanır. Dine şiddetle muhaliftir. Dini, şer olarak telakki eder. Varsa da bir yaratıcı, varlığı ortadan kaldırılmalıdır der. Marks, kendisini, Nasraniyet’e savaş açabilen kahraman olarak lanse eder. Proudhon’un yoldaşı olan Bakunin’i de Lenin örnek alır. Hatta Lenin’in fikirlerinde Marks’tan ziyade Bakunin etkilidir. Kendisi şeytancı bir satanisttir. Devrimi, metafizik bir fenomen olarak telakki eder. Devrim, Batı’ya hamledilir ama tersi tahakkuk etmiştir. Yani Marks yanıldı ve devrim Moskof topraklarında tahakkuk etti, tabi güya tahakkuk etti. Oysa hakikat şudur; devrim küresel baronların tavassutu ile gerçekleştirildi. Ki farklı bir gerçekte şudur ki; Sovyetler, her açıdan uygun bir zemine sahipti devrim için. Toplum boyutuyla, egemen kültür boyutuyla devrime uygundu. Bu yüzden de baronlar en ideal zemin olarak Sovyetleri uygun gördüler ve devrimi yaptılar ya da yaptırdılar, en uygun profillere. İnsanlık bitevi yalanlarla yaşadı maalesef. Tabi suç kendisinindi insanın. Çünkü aldanmayan insanı kimse aldatamazdı.

 

 

 

 

 

‘’Dünyada tahakkuk etmiş hiçbir devrimin ya da ihtilalin ciddi bir teşkilat yapısı olmadan ve sermayesi tahakkuk edemeyeceğini’’ söyler Garry Allen. Ve der ki; ‘’proletarya belki teşkilatlanabilir ve gücü temin eder ama asla sermayeyi temine demez. Ama ekonomik güce hükmeden baronlar hem teşkilatı teşekkül ettirebilirler hem de o teşkilatın idamesini sağlayabilirler.’’ Peki, sermaye kimdedir ve sermayeyi temin edenler, teşekkül eden teşkilatı bağımsız bırakırlar mı? Hülasa, Moskof devrimini tertip edenlerde, devrimi finanse edenler de küresel bazda büyük bir ekonomik güce sahip olan Siyonistlerdi. Lenin’e milyonlarla mark transferi yapan kimdi? Ve Lenin’i Alman garından trene bindirip Sovyet topraklarına gönderen kimdi? Jacop Schiff isimli kişiydi tabi ki de. Ama gariban Komünistler zannederler ki, devrimler halkaların eseridirler. Tabi parayla olsaydı aldanmak, kimse satın almazdı.

 

 

 

 

Ekstrem yapılar ve bu tür yapıların ortaya koydukları eylemler, asla ve kata sermaye ve dış güçlerin müzahereti olmadan yapılamaz. Bu tür yapılar, mütemadiyen toplumları istendik yöne kanalize etmek adına istimal edilmektedirler ve tabi bunda başarılı da olunmaktadır maalesef. Meşhur tarihçilerden Oswald Spengler, kitleleri etkileyen ve dünya düzeninin teşekkülünde ciddi etkisi olan Sol orijinli devrimlerin, Sol ideolojilerin güya düşman oldukları Kapitalizmin babaları tarafından finanse edildiklerini deklare eden biridir. Şimdi sıkı durun ve ülkemiz temelinde derin bir şekilde düşünün; Sol mahreçli kitlesel eylemlerin destekçileri niye hep burjuvazi olur ve niye burjuvazi kesif olarak Sol orijinli politik teşekküllerin bünyesinde yer alır ya da yer bulur? Ya da Basını düşünün, Sol fraksiyondan başka hiçbir fraksiyonu desteklerler mi? Sizce düşünmeye değmeyecek bir şey midir bu nokta? Aynı mezkûr meşhur tarihçi, insanlık tarihi sürecinde Kapitalist baronların desteği olmayan hiçbir proleter eyleme tanıklık edilmemiştir der. Aklı olan şunu idrak eder zaten; Komünistler niçin Kapitalist baronlarla hiç çatışmazlar. Ha teoride belki karşıymış gibi dururlar ama pratikçe karşıtlığın zerre emaresini göremezsiniz. Sokak eylemcileri, niçin para babalarının otellerine sığınırlar? Bu ülkemizde olmadı mı? Aklımızı kullanalım aklımız!

 

 

 

 

Allah’a itaat etmek, Öndere intisap etmek, Kitaba talebe olmak, devlete sadakatli olmak, millete hizmet etmek şerefimizdir. Gayrısı bizi enterese etmez. Ortaya koyduğumuz hakikatler kime yarar, kime zarar ilgilenmeyiz. Bir yola baş koyduk, yalnız da kalsak gideriz. Bu yolda şahadeti şeref biliriz. Tek bir kimse kalmasa dahi, biz varız diyebiliriz. Ne kuru kavgalarda harcayacak ömrümüz, ne de kavgalarımızı kurutmaya yüzümüz vardır. Verdiğimiz bir sözümüz vardır. İnsanlığa dair kuvvetli tezimiz vardır. Açıklarız, ortaya koyarız, uyarırız. Elimizden gelen budur. Artısını, eksisini düşünmek ve icap edeni icra etmek insanların işidir. Geçelim!

 

 

 

 

 

Nedir bilir misiniz, küresel Komünist rejim? İnsanlığa ait mülkün devlete ait kılınmasıdır. Tabi bu sözde böyledir, özde değil. Özde olacak olan, mülkün küresel kompradorların inhisarlarına devredilecek olmasıdır. Zira bu rejimde, devleti murakabe edecek olanlar zaten büyük kapital sahipleridirler. Devrimi kim yapıyorsa, mülkte onun olacaktır. Komünist önderlerin tanzim ettikleri plan, program, sermayedarların planları ve programlarıdır. Lenin, kodamanların programlarını ortaya koymuştur. İşte bu yüzden de, istediği şeyin, devlet kapitalizmi olduğunu sarahaten beyan etmiştir. Ki bu gerçeğin illa ifşa edilmesine de lüzum yoktur. Zaten birazcık kafası basan algılar bunu. Rejimlerin rengi değildir mühim olan, o rejimleri kimlerin yönlendirdikleridir. Genellikle de baronlar yönlendirirler. Çünkü politika, ekonominin esiridir bir yerde. Salak olmaya gerek var mı? Dünyaya bakınız, kompradorlar, kahir ekseriyetle Sol tandanslı politik yapıların yanındadırlar.

 

 

 

 

Ekim Devrimi, küresel lortaların himayelerinde tahakkuk ettirilmiştir. Güya şahsi mülkün ilga edilip, ortaklığın ikamesiydi gaye yani küresel baronların mülklerine el koymaktı istenilen ve beklenilen şey. Fakat ne garipti ki, bu melun baronlar, asla korkmuyorlardı, tam aksine devrimi destekliyorlardı. Çünkü biliyorlardı ki, devrim, kendilerinin kontrolünde ilerliyordu. Hülasa, Komünizm, Kapitalizmin çocuğuydu ama dünyadan gizleniyordu bu. Bilakis, iki sütkardeş, düşman olarak lanse ediliyordu dünya kamuoyuna. Zira kitleleri boş bir hayalin peşinden koşturmak imkânsızlaşabilirdi. Oyunu fark eden ve hakikati idrak eden kitleler, kendilerine tuzak kuranlara yönelebilirlerdi. Bu da istenmedik neticeleri intaç ederdi. Dünyaya hükmeden lortların kimler oldukları eminim hepimizin malumudur. İşte bu lortlar bir yandan Kapitalizme çalışırlarken, diğer yandan da Komünizme müzaherette bulunuyorlardı. Çünkü bunların Kapitalizmini kuvvetlendiren Komünizm’di.

 

 

 

 

Komünistlere matuf ortaya atılan bir iddia güya Siyonizm’e muhalif olduklarıdır. Oysa bizatihi Lenin’in kendisi Siyonizm’e muhalefeti şeytani bir tavır olarak addetmiştir. Yani iddia boştur, yalandır, büyük bir palavradır. İhdas ettiği kanunlarla bizzat Siyonist Yahudileri muhafaza etmiştir. Teşekkül ettirdiği örgüt yapılanmaları ile yeryüzü şeytanının haklarının savunucusu olmuştur adeta. Çünkü kendisi zaten Yahudi olan birinin, Yahudilere muhalif olması beklenemezdi. Ki bir ekstrası da, Masondu Lenin. Keşke gerçeğe yüzümüzü dönebilecek cesaretimiz olsaydı da, aldanarak yaşamasaydık bugüne dek. Gerçeklerden kaçınca, yalanlarda kucağını açınca, aldanış kader oldu bize!

 

 

 

 

Ülkemizde çıkan bir gazete var, adı; Şalom. Bu, bağrımızda barınan basında, Lenin’in Yahudi olduğunu bizatihi ortaya koymuştur. Bu izahatlarımızdan hiçbir kimse Yahudi muhalifi olduğumuzu çıkarmasın. Çünkü böyle bir çıkarım alçaklıktır, kanı bozukluktur. Zira böyle bir düşüncemiz olamaz. Elbette Yahudilere de zararı olan Siyonistlere mutlak muhalifiz, bu ayrı. Lenin’in Yahudi olduğu hakikatinin, bizatihi kız kardeşince ifşasının, Stalin tarafından engellendiği söylenir. İnsanlığın bunu bilmeye hakkının olduğunu söyler gazete ve geniş yer ayırır bu habere. Şalom isimli gazete, yine Lenin’in, yoldaşlarını, toplantı anlarında, Minha’ya geç kaldıkları mevzusunda uyardığını beyan eder. Bu neye işarettir acaba?

 

 

 

 

 

Soljenitsin, Lenin’in acımasız bir tiran olduğunu ifade eder. Hiçbir tavrı, eylemi kesinlikle insani durum taşımazdı der. Kitleleri düşündüğü yalandır, kendisine itaat etmeyenleri katletmekte tereddütsüzdür, diye de söyler. Hayır, burada bir detay eksiktir. Lenin, Yahudilere müsamahakârdı, şefkatliydi. Kendisi de Yahudi’ydi çünkü. Peki, Stalin farksız mıydı? Asla. Yahudi’ydi. Tıpkı Lenin gibi acımasız bir tirandı. Bir yoldaşı Stalin için şöyle der; çocukluğundan bu yana bilir, tanırım. Babası bir eskiciydi, Yahudi’ydi. Ama piyasa laflarına bakarsanız, güya katı bir antisemittir. İsrail isimli katil devlet kurulurken en büyük destekçilerinden biri kimdi acaba? Merak etmek, düşünmek, sormak ve sorgulamak kime zarar vermiştir? Yeryüzü şeytanı, yeryüzünün en büyük şarlatanı, palavracısı, yalancısıdır.

 

 

 

 

Tüm ideolojiler şeytanın izleridirler. Sizi, direkt olarak şeytana götürürler. İnsanlara, şeytanın izlerini takip etmemeleri gerektiği emredilmiştir oysa. Akletmiyor musunuz?

 

 

 

Hitler ne yapmıştı. Güya zulüm yapmıştı ama ne gariptir ki yaptığı zulüm Yahudileri kendi topraklarına yönlendirmişti. İşte Stalin’in yaptığı da buydu. İki tiran da kendilerine verilen gizli emri icra etmişlerdi. Zira ufukta bir Siyonist Devlet görülüyordu ve bu devlet her hâlükârda kurulmalıydı. İki tiranın da güya zulüm yaptığı iddiası Yahudilere yaramıştı. Çünkü Yahudileri mazlum yapmıştı ve bu sahte masumiyet ve mazlumiyet, yarınlarda Müslümanlara karşı yapacakları emsalsiz zulümleri örtecekti. Yaptıkları her katliamda, insanlığın önüne bu yalanı süreceklerdi. Yani soykırımlar, sürgünler birer gelecek için hazırlanan malzemeden ibaretti. Hülasa, her şey koca bir yalandı, tezgâhtı. Ama insanlık kördü, sağırdı, hissizdi, alıktı.

 

 

 

 

Dini afyon telakki eder Karl Marks. Lenin’de öyle der; Komünist Marksist’tir, Marksist’te Materyalist felsefeye inanır, Materyalizm dini reddeder. Bunu teferruatlı izaha lüzum yoktur, çünkü mevzu gayet sarihtir. Dünya hayatı da gözümüzün önündedir. Bizde alık değiliz. Küresel şeytani düzenin Komünizmden beklentisi, inancın eritilmesi, imanın kalpten çıkarılması idi. Böylece, insanlık, ahlakın ve adaletin rafa kalktığı ve hayata tiranların hükmettiği bir düzenin kuklaları olacaklardı. Ki hakikatte tüm ideolojilerin son hedefleri buydu. İnsanlığa görkemli bir şey gibi sunulan cennet budur işte. Cennet mi, cehennem mi siz karar verin artık. Ahlak çürümüş, adalet tiranların elinde oyuncak olmuş, hürriyet sıfırlanmış, insanlar robotlaştırılmış ve duyguları ve tüm hisleri iptal edilmiş, düşünceleri dondurulmuş, yani insanlık bir nevi çiplenmiş; işte, küresel şeytani baronların istedikleri yeryüzü cenneti budur dostlarım. Bu yolda da tüm ideolojileri kullanmaktadırlar. Dini unutturmaktadırlar insanlara. Göz göre göre aldanıyoruz. Ne acı!

 

 

 

 

İdeolojilerin mahreci de aynıdır, çalıştıkları yerde aynıdır. Şeytan mahreçlidir ve şeytana hizmet etmektedirler. Siyonizm’in küresel egemenliği adına birer araçtır tümü de. Şeytan, insanı çok iyi tahlil etmiştir ve tanımaktadır. Muhakkak bilmektedir ki, insan kompleks bir yapıdır ve tek bir ideolojinin, tüm insanları kuşatması, etki altına alması muhaldir. Öyleyse insanın muhtelif yönlerine hitap eden muhtelif ideolojiler icat etmelidir ki, birine gitmeyen diğerine gitsin ama sonunda hepsi şeytana gitsin. Tezgâh ne manyak ama!  Kahpece bir tezgâh ama süper tezgâh! Hemen hemen yekpare ideolojiler Materyalist temele istinat ederler. İnsanlığa etkide bulunan filozofların kahir ekseriyeti bu felsefenin teorisini ortaya koymuşlar ve pratiğini göstermişlerdir. Dine, en büyük darbeyi indirecek olan ideoloji ise, Komünizm’di, baronlara göre ve buna ağırlık verildi.

 

 

 

 

Dine karşı savaşımız gerçektir ve daima savaşacağız derler Komünizmin en belirgin teorik ve pratik önderleri. Allahsız olduklarını deklare ederler, tüm dinlere muhalif olduklarını söylerler. Diyalektik ve tarihselcidirler. Dinlerle savaşırken itinalı olmalıdır derler. Eğer bireylerin din kökenli duyguları yaralanırsa ve birey bunu hissederse bizim zararımıza olur diye taktik davranmayı önerirler. Savaş yumuşak yöntemlerle yürütülmelidir. Yığınlar üzerimize abanırlarsa zayıflayan bizler oluruz. Böyle bir şey, dini yönelimi artırır ve derinleştirir. Din kaynaklı önyargıları paramparça etmeliyiz derler. Komünizmin ve komünistlerin hayatları taktik ve stratejidir. Başarılarının yegâne sebebi de budur.

 

 

 

 

Bir Pravda Gazetesi bilgisidir; Lenin bizatihi kendisi diyor ki; ‘’dışarıdan bakanlar bize zalim diyorlar ve bizi ayıplıyorlar. Bunu söyleyenlerin Marksizm’in umdelerinden yana cahil olduklarını görüyoruz.’’ Yeryüzünde ki vahşet, dini yok etmeye azmetmiş ideolojilerin ortak noktalarıdır. Bu vahşetin mahreci de Tevrat’tan başka bir şey değildir. Çünkü Tevrat tüm insanlığı bir köle telakki eder ve Yahudi’ye hizmet etmeleri gerektiğini söyler. Tevrat der ki; ‘’Rab, sana bildirecek ve sen vuracaksın, acımadan yok edeceksin hepsini.’’ Tevrat bir din kitabı değil, kin kitabıdır, bu yüzden de inananları yeryüzüne kinlerini boşaltmaktadırlar. Keza Zebur da diyor; ‘’yeryüzü senindir, sen de benimsin, milletler ve mülkler sana mirasımdır. Sana karşı gelenleri parçalayacak ve mirasına sahip olacaksın.’’ Yine Tevrat’a dönelim; ‘’mirasında yaşayanlardan nefes alan kalmayacak.’’ Yine Tevrat söyler; ‘’miras bıraktığım mülklere casuslar yolla.’’ Ki bu casusları hepimiz biliyoruz, kanlı katillerin yuvası MOSSAD. Komünizmin kökeni nereye dayanır sır değildir. Ve Komünizmin, insanlığa, ölümden başka verdiği hiçbir şey yoktur. Marşlarda bile yüreğine kin doldur söylenir. Niye? Çünkü Siyonist Yahudi, mirasına (!) daha çabuk ve kolay konsun diye. Siyonist Yahudi şeytan, yüreklerden dini söküp alır ve yerine kin bırakır ve kinle büyüyenler Siyonist Yahudi’nin intikam savaşçıları olurlar.

 

 

 

 

Lenin, umde olarak, teröre karşı hiçbir zaman reddediş içinde olmadıklarını beyan eder. Terör, Komünizmin cansuyudur. Terörü, anarşiyi çıkarın Komünizm nefes bile alamaz. Çünkü devletleri, ekonomileri ancak terörle, anarşiyle felç edebilirsiniz ve Komünizm ancak böyle yerlerde iktidar savaşını daha kolay verebilir. Burada detaya girmeye lüzum yok, gözlerinizin varlığı kifayet eder, alık bile olsanız. Çünkü göz görür, göz önünde ne oluyorsa! Zaten Komünist önderlerin devr-i iktidarlarına baktığımız zamanda başka bir şeye tanıklık etmeyiz. Bugün de aynıdır. Fikir olarak değil, şiddet olarak vardır Komünizm. Çünkü fikir olarak asla kuvvetli bir tabana erişemez, erişemeyecektir de. Bu yüzden de ajitasyon, tedhiş gibi yöntemlerle kendi yol açmaya çalışacaktır.

Tarih: 16.03.2015 Okunma: 668

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?