Evet, insanlığın nadide ve mümtaz evlatları! Sovyetler ve
Büyük Şeytan çatışması devasa bir yalandır, onursuzca bir palavradır. Bugün
bile böyle bir çatışma yoktur. İnsanlık aldatılmaktadır. İnsanlar illa iki
bloktan birinin yanında yer alsın diye çatışma varmış gibi bir oyun
oynanmaktadır. Şeytanın, milletlerin arasına sızmış olan çocukları eliyle
kotarılmaktadır bu kahpe oyun. Oysa Sovyetler de, Büyük Şeytan da, hakikatte,
Siyonist Şeytanla kankadırlar. Son gaye; yeryüzü egemenliğidir yani Tevrat’ın
vaadinin tahakkuk ettirilmesidir. Yapılan her şey, Eustace Mullins’in sarih
beyanıyla, küresel rejimin bir koşuludur. Her şey soydaşların oyunudur.
Brejnev’e derler ki; Moskova niçin Ortadoğu’da ortaya çıkmaz? Henry Kissinger
isimli, azılı katili gösterir. Çünkü İslam âleminin amansız düşmanı olan bu
katil zaten onların adamıdır. Küresel Siyonizm’in mühim ve mutemet
elemanlarındandır, şeytanın bu melun çocuğu. Şeytan birliktir. Çünkü şeytana
birlik olması emredilmektedir. Hakeza, GLADİO üzerinde de baskın olan bir
canavardır o.
Komünizme göre güya ezilen ve sömürülen yoksul bir sınıf
vardır ve onların yegâne sığınağı kendisidir. Sözde bir savaş açmıştır masonik
orijinli kompradorlara karşı. Ve dünya işçilerine hürriyetlerini bahşedecektir
kendisi. Komünizme göre Kapitalizm, Siyonist baronların namussuzca sömürü
rejimidir ve kendisi de bu rejimin tam karşısındadır. Komünistler güya
Siyonizm’e muhaliftirler. Karl Marks’ın Yahudilere atfen söyledikleri hüccet
olarak sunulur. Oysa bu söylentilerin tümü, katıksız bir düzenbazlıktan başka
bir şey değildir. Netameli bir tiyatrodur oynan. Şu detayı izhar edelim
evvelde; elbette ki Kapitalizm denilen kara şeytan, bir sömürü rejimidir ve
tabi ki de bahusus Siyonist baronların rejimidir. Fakat ne acayiptir ki,
Komünizme yol verenler ve yön gösterenler de bu baronlardır.
İnsanlığın Kapitalizme haklı tepkisi anlaşılır bir
şeydir, velakin bu kara şeytana karşı sığındığı yer asla anlaşılacak gibi
değildir. Siyonist şeytan zaten Kapitalizme karşı bir cephe açılacağını elbette
biliyordu ve o cepheyi de kendinden başka kimsenin açmasını istemezdi ve yine
kendisi açtı karşı cepheyi; Komünizm. Hülasa; Komünizm, Kapitalizmin
stepnesidir. İsteniyordu ki, insanlar, Kapitalizme düşmansa Komünizme
sığınsınlar, Komünizme düşmansa Kapitalizme sığınsınlar. Tam bir şeytani
mantık! Her halükarda Siyonizm’in ağına düşüyor insanlık. Kahpe ama zekâ ürünü
bir tezgâh ve kumpas. Şeytan böyledir işte ve ideolojileri de bu yüzden ortaya
atmıştır. Tüm ideolojik teorisyenler kendi evladıdır şeytanın. Birinden kaçan diğerine
gitsin, diğerinden çıkan öbürüne girsin ama her ne surette olursa olsun,
şeytanın yanında ve yolunda olsun. Ahhh insan!
İslam’ın ve Türk’ün mevcudiyetine yönelik her kumpas ve
tezgâh parçalanacaktır Allah’ın izniyle. Çünkü insanlığın kurtuluşu; bu
ikisinin dipdiri olarak mevcut olmasına merbuttur. Türk’ün kılıcı, İslam’ın
ahlak ve adaletinin yeryüzünde ikame olmasını temin edecektir. Kadim devletimiz
olan Osmanlı İmparatorluğu, bu iki büyük gücün tecellisiydi. Ceddimiz asla kuru
kavgaların peşinde olmadı. Yiğit Osman Gazi öyle diyordu, ‘’boş bir hayal
peşinde değiliz, kuru bir cihan hâkimiyetini arzulamıyoruz.’’ İnsanlık,
Osmanlının elinden hiçbir zaman zulüm bulmadı. Ceddimin atlarının izleri vardır
şu ruy-i zeminin yedi kıtasının topraklarında. Kurban olmaz mıyım ben, o cedde?
Onların atlarının kişnemesini ve kılıçlarının şaklamasını hayal etmek bile
huzur verir ten kafesimde ki ruhuma. Onu parçalayan şeytana ve şeytanlara kin
bilemez miyim? Ceddim olsaydı, bugün yeryüzünün her köşesinde kan kusturabilir
miydi şeytanın çocukları, ümmetin yetimlerine? Zulüm olur muydu, sömürü can
bulur muydu âlemde? Onların tek bir sözleri kifayet ederdi, şeytanın tüm
namussuzluklarına nihayet vermeye. Geçelim!
Komünizm, değere darbe vurarak, insanlığı soyar ve aciz
bırakır kara şeytan Kapitalizm muvacehesinde. İşte bu yüzden zavallı bir
stepnedir Komünizm. Değer iflas etti mi, İnsançocukları aciz, zayıf ve
kuvvetsiz kalacaktır şeytan muvacehesinde. Komünizm, insan evladının makul
zevklerini bile iptal eder. İster ki, benim pençemde ki insan, tüm
mevcudiyetini benim hâkimiyetime hasretsin. Algılanmadığı ve anlaşılmadığı için
doğal görülen bu fikir zaman içinde insanı boğar. Zira insan bitevi bir
tekâmüle tabidir. Duygusu sonsuzdur, düşüncesi komplekstir. Bu yüzden
robotlaşmaya ilanihaye eyvallah çekemez. Binaenaleyh, bu tabiat, sıradan maddi
ihtiyaçlarla iktifa etmeyi zorlaştırır. Zira insanlığa şunlarla iktifa et diyen
baronlar, kendileri süperlüks bir hayat idame ettirmektedirler. Ve tabi ki de
net bir şekilde olmasa da Komünist genç bir şekilde bu tenakuza tanıklık
etmektedir. İşte tam o anda gizli bir kopuş süreci başlar. Nihayet toplum
içinde de yaşansa bireysel direniş zuhur eder, zımnen. İşte bu, Komünizmin
iflasını tevlit eder. Komünizmin eşitliği mutlak iktidara kadardır. İktidara
kavuşuldu demir yumruk indirildi mi, eşitlik bozulur ve birileri biraz daha
fazla eşit olmaya başlar, ki zaten özü de budur Komünizmin. Toplumculuk
telakkisi bir tezgâhtır. İnsanların elinden yaşamlarını almanın adıdır.
İnsanlar güya toplum adına ferdi mutluluklarından feragat etmelidirler. Oysa
asıl olan şey, bir avuç tiran için feragat etmektedirler. Ama toplumculuk
empozesi bu gerçeği örter. Zavallı genç, toplum için varolduğunu sanır ama
tiranlar için vardır. En sonunda, tanık olduğu gerçekler çıldırma noktasına
vardırır genci ve genç tası tarağı toplar ve Kapitalizm limanında demir atar.
Yani yapılan şey; Kapitalizme asker toplandığıdır. Güya Yahudi paraya tapar
Marks’a göre ama ne gariptir ki, Marks’ta devrim adına parayı Yahudi’den kapar.
Eee bir gün kendilerine asker olarak geleceklere niçin parasını akıtmasın
Siyonist Yahudi?
Cezbedici vaatleri ve şaşalı nutukları vardır Komünizmin.
Ama teorisi hiçbir zaman pratiğe yansımadı ya da gerçekler o teori daha hayata
yansımadan hayat boğdu attı onu. Çünkü gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur
Komünizmin. Hayatın içine girmeye çalıştıkça hayat dışarı fırlatmıştır
Komünizmi. İşte Komünizmin hayata ve insanlığa karşı kin dolu olmasının ve
bitevi şiddete başvurmasının yegâne nedeni budur. Bu yolda milyonlarca insan
toprağa düştüler ama vahşet hiçbir zaman nihayet bulmadı. Haddizatında,
Komünizmin zulümle, sömürüyle hiçbir çatışması, sıkıntısı olmadı. Güya varmış
gibi yansıtıldı, o kadar. Yegâne mücadelesini dine karşı verdi. Dini, insanların
ve kitlelerin bağrından söküp almak istedi her zaman. Bu yolda Kapitalizmle
daima teşrik-i mesai yaptı. Çünkü din var oldukça, Komünizm yok olmaya
mahkûmdu. Din sevgi ekiyordu insanlık toprağına, Komünizm kini yeşertiyordu ve
kulluk toprağını kirletiyordu. İstiyordu ki, insanlık maddenin, metanın esiri
olsun ve metaya sahip olan Siyonist şeytanın hadimi olsun. Hülasa, insanlığı
büyük yalanlarla avutuyor, aldatıyordu.
Din, Allah’ındır. İdeolojiler ise şeytanın, binaenaleyh,
ideolojiler maddeye dayanırlar, maddidirler. Çünkü mahreci dünyadır. Beşer
üretimidir ideoloji. Üreten insanın rengini alır ve o insanın arkasında olan
kitlenin çıkarını gözetir. Din ise, Allah’tan gelmiştir. Tüm insanları kapsar
ve kuşatır, adaleti her insan için önceler. İdeolojilerde ki gibi muayyen bir
kitlesi yoktur. Bu yüzden ideolojiler dünyaya egemen olmak için çalışır. Din
ise, insanın mutluluğunu temel alır, dünyasını ve ahiretini cennet kılmak için
vardır. Son tahlilde, ideolojiler dini ilga etmek, toplum hayatının dışına
atmak isterler. Çünkü din varolduğu müddetçe başarılı olamayacaklarını çok iyi
bilirler. Hiçbir ideoloji, insanlığa, ahlak ve adalet, hürriyet ve barış
sunamaz. Şeytan toplumların ve bireylerin analizini yapar, bireyi ve toplumu
teşrih masasına yatırır ve neşteri vurur, tüm detaylarıyla tanır. Siyonizm’in
casusları yapar bu işi. Bir millete
sunulacak ideoloji ve o toplumun ne tepki göstereceği önceden rapor edilir.
Milletin ve devletin sosyopolitik yapısını rapor eden casuslar, küresel
baronlara sunarlar ve verilen talimatlar istikametinde eyleme geçerler. İşte
tezgâh budur, gayrısı angaryadır.
Komünizm katı bir disiplini ve ağır baskıları ihtiva eden
hiyerarşik yönetimi esas alan bir ideolojidir. Kumpas bir komünizm özelliğidir.
Keza tezvir, ajitatif tavırlar, tedhiş hareketleri, aşırı şiddet, kanlı
terörizm rejimidir. Marksist teori, Batı’da yayılmak istemişse de, Sovyetlerde
istediği neticeye ulaşmıştır ya da ulaşması sağlanmıştır. Sovyet toplumunun
sosyal, kültürel ve politik özellikleri Komünizm için uygundu çünkü. Komünizm
Rusya’da hangi işlevi görmüşse, Kapitalizm de Avrupa da o işlevi görmüştür. Her
milletin yapısına uygun düzenler tespit edilmiş, hangi milletin düzeni küresel
çıkarlarla çatışıyorsa o milletin düzeni değiştirilmiştir. Bazı yerlerde
Komünizm, bazılarında Nasyonal Sosyalizm, bazılarında Faşizm olarak dikte
edilmiştir. Araplara dayatılan malum rejimin baş aktörlerinden biri olan Nasır,
Siyonizm’in mutemet elemanıydı. Tacikistan da Komünizm zecri yönetmelerle halka
metazori dayatılmıştır. Fidel, Morales, Chavez; tümü, ince planlanmış derin bir
senaryonun icrasıdır. Karanlığa götüren
yapay ışıklardır hepsi. İnsanın, kalbine yani İslam’a ilticasının engellenmesi
içindir her şey. Siyonist bir tezgâhtır. Emreden Tevrat’tır, uygulayan
Siyonist’tir, oyun küreseldir, hedef; yeryüzü krallığıdır.
Komünizm, basit bir tedhiş ve ajitasyon ideolojisidir.
Milletlerin terakkilerine darbe vurmaları için terör üretir. Zafere ulaşmak
için değil, milletlerin hakiki zaferlerini engellemek için vardır. Ama hedef
zafermiş algısını yaratmak için birkaç yerde küresel baronlar eliyle Komünizmin
rejimleşmesi sağlanır ve kitleler böylece uyutulur, aldatılır. Çünkü komünizmin
hâkimiyeti eceli olacaktır, zira insanlığa vereceği hiçbir şeyi yoktur, bunun
açıklığa kavuşması ise tüm planları altüst edecektir. Öyleyse yerinde
duracaktır ve istenildiğinde vuracaktır. Kardeşliğe, atılımlara, umutlara,
barışa, terakkiye, gençliğe, ahlaka ve adalete yöneltilmiş bir namludur
Komünizm. PKK denilen kanlı ve kirli örgütü düşünün. Sahi bu örgüt kimin
hesabına, kimin aleyhine çalışmıştır? Kürt kardeşlerimiz için mi mücadele
vermiştir yoksa bu ülke üzerinde ki Siyonist hesapların gerçekleşmesi adına mı
çalışmıştır? Sorsanız Marksist teoriye dayanan Komünist bir örgüttür ama
Siyonist, Coni, Toni besler kendisini. Hem Kürt kardeşlerimizin çocuklarını
katleder hem de topyekûn Türk Milletinin terakkisine darbe vurur. Kardeşliği
zehirlemiştir, ekonomiye ağır darbeler indirilmiştir, atılımlar akamete
uğramıştır bu kanlı ve kirli örgütün tavassutuyla. Aslında Komünizmi anlamak
için PKK isimli örgüt bile çok net bir örnektir. Hangi yönden bakarsanız
bakınız, size çok şey anlatacaktır. Allah, vatan, namus aşkına söyleyin, bu
kanlı ve kirli örgütün varlığı, içeride ki melun kodamanlardan, karanlık
adamlardan ve alçak Siyonizm’den başka kime ne kazandırmıştır? Kadim kardeşler
ne elde etmiştir ya da kaybettikleri nelerdir?
Komünizmin hiçbir özelliği bulunmayan önderleri,
kitleleri zafer umutlarıyla bitevi oyalarlar. Çünkü kitleler zafer umudunu
taşımalıdırlar ki, meydanlardan ayrılmasınlar. Hakikatte ise kesin bir zaferin
muhal olduğu bilinir. Çünkü komünizm insanlığa felaketten, zulümden, sömürüden,
cehaletten başka hiçbir şey veremez. Peki, insanlığa bunları dolayısıyla düşüşü
yaşatacak ve bu sebeple mutlak olarak tarihe gömülecek, böylece Siyonist’i de
zora düşürecek bir şeye izin verilir mi? Oysa Komünizm var olabildiği kadar var
olmalıdır ki, yeryüzü krallığına korkusuz, sancısız, acısız gidilebilsin.
Komünizm, kitlelerin boş kalmaması adına ortaya atılmış bir fikirdir. Zira
ajitasyonu kim yapacak? Tedhiş kimin vasıtasıyla yapılacak? Terör nasıl
yayılacak? Değerler nasıl iflasın eşiğine sürüklenecek? Bazı maddeleri kim
tüketecek? Güya Komünizmin başardığını düşündüğümüz ülkelerde filhakika
tezgâhtır. Çünkü güya başardığı söylenen yerlere, başarmaya çalışan halklar
adına bir ışıktır, umuttur sözde. Başaran yerler gösterilerek başaramayan
yerler motive edilirler. Klasik bir umut oyunudur bu taktik. Dünya da şeytandan
başka tezgâh kuran, kumpas kuran olmaz. İnsanlığın sonsuz müteyakkız ve
teennili olması iktiza ediyor. Bilakis, uçurumun eşiğindedir.
Lütfen sonsuz dikkat! Votka toprakları neresidir? Kola toprakları
neresidir? İşte iki metanın tüccarlarının ve tüketicilerinin gizli ittifakının
eseri olan kirli ve kanlı imparatorluk vardır ortada. Savaş yoktur, savaş
yalandır. Düşmanlık ha! İçirerek insanlığı uyutmak ve birlikte kullanmak; bu
nasıl düşmanlık, anlayan beri gelsin. Dünyada çıkmış, maddeyi baz almış, dünya
nimetlerine erişmeyi erek edinmiş ve bahusus şeytana hizmet etmek en yüce
ülküleri olmuş ideolojilerden düşman olmalarını beklemek mutlak saflıktır,
kimse kusura kalmasın. Sen düşman olduğunu, kendi hedeflerin için var olduğunu
sanırsın ama şeytan senin gittiğin yolu kendisine öyle bir çevirir ki, feleğini
şaşırır kalırsın. Siyonizm, kendisinin karşısında kuvvet kazanmaya başlamış
ülkelerin terakkilerine çomak sokmak ve ilerleyişlerini akamete uğratmak için
Komünizmi bir stepne ideoloji olarak kenarda durdurmaktadır ve güya kurtuluş
yolu olarak göstermektedir ve elan da bu düzenbazlığı idame ettirmektedir.
Yoksa yapacağı hiçbir şey, ulaşacağı hiçbir yer olmadığı halde sokakları savaş
alanına çevirmek, kendi milletinin malına zarar vermek, yolları söküp
parçalamak, arabaları yakmak, insanları çok derin yöntemlerle öldürüp, daha
sonra onları eylemlere malzeme yapmak ve onlar üzerinden kitleleri sokaklara
nehir gibi akıtmak ve kendi ülkesinin huzurunu kaçırmak kimin işine yarar?
Gözlerine perde çekilmiş, kulaklarının zarı patlatılmış, kalpleri kararmış,
vicdanları tefessüh etmiş insanlık hala Siyonizm’in kumpaslarına gelmektedir.
Yazık!
Komünizm en önemli ödevini İslam üzerinden yapmaktadır.
Güya adaleti, eşitliği, kardeşliği, barışı ikame etmek için vardır. Bitevi
bunların türküsünü terennüm eder durur. Oysa bu unsurlar ancak ve ancak İslam
ile hayata hâkim olabilir ve toplumsal hayatta tahakkuku vuku bulabilir. İşte
stepne ideoloji olan Komünizm, bu ulvi mevhumları güya savunduğunu iddia ederek
İslam’a ağır darbe vurmak ve İslam’ın yolunu kesmek, ilerleyişini durdurmak
istemiştir. Tabi bunu hakikatte isteyen Yeryüzü Krallığı peşinde koşan Siyonist
şeytandır. Kapitalizmle parayı yöneten Siyonizm, Komünizm ile sokakları
yönetmektedir. Şeytan aklı derler ya işte öyle, kahpe şeytan tezgâhı iyi
kuruyor kardeşim. Kapitalizme ve Emperyalizme kin duyan tüm insanlığın
Komünizme sürüklenmesini istedi şeytan, bu yüzden de insani olan ne kadar yüce
kavram varsa Komünizmin inhisarına devretti. Bu şekilde tüm insanlık
Siyonist’in mengenesinde sıkıştı kaldı, sürekli ezildi, zulme uğradı, sömürüldü
ama farkında olmadı. Çünkü ruhundan, aklından uzak tutuldu daima. Muhtelif
metalarla narkozlandı. Görmesi, işitmesi, hissetmesi, düşünmesi iptal edildi.
İslam’ı da düşman belleyince sığınacak yeri kalmadı ve şeytanın tuzağından
kurtulamadı. Ve İNSAN düştü!
Şu katıksız bir gerçektir ki, herkesin ittihaz etmesi
icap eder; Müslüman Türk Milleti’nin nev-i şahsına münhasır bir yapısı vardır.
Ama o kutsal yapıyı bozdular, sekülerizmle boğdular bu milleti ve her şeyini
tahrif ve tahrip ettiler. Ta ki kimliğini bile çaldılar ve yeni kimlik biçtiler
bu millete; İslamsız bir kimlik. Türk Milletinin çalınan ruhu, bedenine tekrar
geri girecek, diriliş gerçekleşecek, kardeşlik çiçeklenecek ve bu topraklara
yeniden bahar gelecek Allah’ın izniyle. Geçelim! Türk Milletinin Sol
yapılanmaya hiçbir zaman ihtiyacı yoktu ve olmadı da, olamazdı da. Çünkü
dokusuyla uyuşan bir şey değildi. Sol’u; İslam, kendi varlığının mutlak koşulu
olmuş bir milletin kimyasıyla uyuşturmak imkânsızdı. Sol’u, Müslüman Türk’ün
ruhuna sokmak için o ruhtan İslam’ı çekip almak iktiza ediyordu. (Bu kabil
miydi? Az sonra!) Zira tarihinde böyle bir olay vuku bulmamıştır. Ki İslam olan
bir milletin, İslam’dan gayrı, hele de İslam’a düşman bir şey olması
düşünülemezdi de zaten. Bu topraklarda dolaşan, yerli maskeye bürünmüş,
Siyonizm’e hizmet eden egemen zümrelerin elleriyle başlatıldı her şey. Güya
Burjuvaziye savaş açan Sol, sözde düşman olduğu zümrelerin ellerinde doğuyordu
bu topraklarda, hiç olmadık bir yerde dünyaya gözlerini açıyordu. Peki, bu
şekilde doğan bir Sol’un, kendi doğumunu gerçekleştiren doktora yani egemen
burjuvaziye düşman olması tahayyül ve tasavvur edilebilir miydi? Ne mümkün!
Doğarken birlikteydiler, gelişirken beraberdiler ve yaşarken de aynı hal
üzereler.
Tarihimiz, dilimiz, dinimiz, sosyolojik ve psikolojik
dokumuz, kültürümüz Sol cepheye her zaman kapalı olmuştur. Zaten Sol’da bu
millete bu yüzden bu kadar muhalif olmuştur. Şimdi sıkı durun; sadece soracağım
ve geçeceğim diyorum ama bakalım; Bu ülkede Kemalizm, niçin, nasıl ve neden
malum argümanlarla icat edilmiştir? Çünkü Kurtuluş Savaşını milletle birlikte
zafere ulaştırmış bir Mustafa Kemal vardı ve Mustafa Kemal artık bu toplumun
kahir ekseriyetince tolere edilmişti. Öyleyse Sol’un kabil olmadığı bir
toplumda, topluma varlığını kabullendirmiş ve üstelikte zafer elde etmiş
kişilikler üzerinden giderek Sol’u hâkim kılabilirdik ve öyle de oldu. Bilakis,
bu toplum üzerinde icra edilen politikaları Sol’un gerçekleştirmesi muhal ender
muhaldi. Ama Kemalizm, Sol’un arzuladıklarını tahakkuk ettirebilirdi. Bir
Kemalizm üretildi ve bu topluma Mustafa Kemal üzerinden yaklaşıldı ama Kemalizm
arka planda Sol’un egemenliği idi, fakat halk bunu bir türlü fark ve idrak
edemedi. Komünist bir Türkiye muhaldi,
peki niçin Komünist örgütler icat edilmişti? Ve işin enteresan yanı, bu
örgütler kimlerin elleriyle icat edilmişti? Tedricen ikame edilen düzenin
tahkim edilmesini sağlamak için tabi ki de. Komünist olması muhal olan
Türkiye’nin Komünist örgütlerle zayıflatılması, ilerleyişinin engellenmesi, ekonomik
dengesinin bozulması, birlik bağlarının tarumar edilmesi için. Kemalizm ardında
Türkiye’ye egemen olan Sol tandanslı kişiler eliyle icat edilmiştir; bu ülkeye
büyük tahribatlar veren kanlı ve kirli örgütler.
Soruyorum sizlere dostlarım! Eğer Kemalizm olmasaydı,
üretilmeseydi, bu millet üzerinde kurgulanan ve bu milletin kimyasıyla kesinkes
mütenasip olmayan uygulamalar hayata geçirilebilir miydi? Asla. Ama Kemalizm’i
kendinden bir şey sanan milletimiz hiçbir şeye direnmedi, yapılan her şeyi adeta
normalmiş gibi algıladı. Kemalizm, İslam’dan uzak bir Türk algısı oluşturdu ve
zaman içinde kanıksattı bu algıyı bu millete. Ve artık İslamsız Türk normal bir
şeymiş gibi görüldü. Üretilen kimlikle, Türk Milletinin birlik bağını bozdular,
kadim kardeşliği tarumar ettiler. Ne gariptir ki, Kemalizmin ürettiği Türk,
ceddi olan Osmanlıya hayır diyordu. Normal şartlarda Sol’un böyle bir şeyi
gerçekleştirmesi kabil olabilir miydi? Hiçbir zaman, hiçbir şartta, hiçbir
yolla kabil olamazdı. Tezgâh, ne tezgâh ama! Fasılalı seanslarla
cahilleştirilen, dili koparılan, dini çalınan millet hiçbir şeyin farkına ve
idrakine varamadı. Sol, bu milletin değerleriyle, örtüsüyle, kimliğiyle,
diniyle, diliyle uğraşabilir miydi? Sol, bu ülkenin bilim mabetlerinde bilimi
bitirebilir miydi? Bu milletin sanatını ruhsuz bırakıp öldürebilir miydi? Bin
düşünüldü, bir eylem yapıldı ve tedricen bu millet çökertildi, Kemalizm
maskesine bürünmüş Sol ile. PKK icat edildi, Alisiz Alevilik icat edildi ve
Kürt kardeşlerimizle, Alevi kardeşlerimiz çengele takılarak kadim kardeşlerin,
kardeşlik, birlik, beraberlik, sevgi bağları, köprüleri yerle yeksan edildi.
Ahlak sıfırlandı. Son tahlilde; meşum planlarla, oyunlarla, tezgâhlarla,
kumpaslarla mahvedilen MİLLETİMİZİN HALİNİ görüyoruz. Uyan! Uyan! Uyan! Titre
ve kendine dön ey necip milletim ve kendinize dönünüz kadim kardeşlerim!
İslam öyle bir dindir ki, hariçten yönelen tüm etkileri
kırar ve yok eder, asla bünyesine almaz. Ve bünyesine girdiği yeri öyle
aydınlatır ki, artık o bünyeyi karanlığın sarması, kuşatması imkânsızlaşır.
Çünkü o mutlak hakikatin, karışımsız ve katıksız aydınlığın ta kendisidir. O
din öyle bir gövdeye girdi ki, o gövdeyi büyüttükçe büyüttü ve yüceltti,
yükseltti. Ve o gövde, o din ile dünyaya hükümran oldu, insanlığa huzuru,
barışı, adaleti, ahlakı, mutluluğu getirdi. Ama öyle bir zaman geldi çattı ki,
o ruh adeta koparıldı, söküldü ve alındı o gövdeden. O ruhtan mahrum kalan
gövde yığılıp kaldı. İşte bizim yüreklerimizi hala sızlatan acı hikâyemizdir
bu. Yoksa bu millet, bu hallere düşecek bir millet miydi? Bu millet, çocukları,
ahlaksızların, şeytanilerin ellerinde oyuncak olacak bir millet miydi? Kadim
kardeşleriyle düşman olacak bir millet miydi? Baharları kışa dönecek bir millet
miydi? Hazan yaprağı gibi yönünü kaybedip, rastgele savrulacak bir millet
miydi? Kendi kimliğini unutup, dayatılan kimliğe göre yaşayacak bir millet
miydi? Dostunu düşman, düşmanını dost belleyecek bir millet miydi? Dinine hayır
diyecek bir millet miydi? Tarihi çalınacak ve yalan tarihle uyutulacak bir
millet miydi? Önderini, Kur’an’ınını bırakıp, layüsellik atfedilen şeyhlerin ve
lüzumsuz kitapların peşine düşecek bir millet miydi? Artık kendimize gelmemiz,
çalınan değerlerimizi yeniden keşfetmemiz, bozulan kardeşliğimizi tahkim
etmemiz iktiza ediyor. Gerçek kimliğimize dönmemiz, sökülüp koparılan ruhumuzu
gövdemize yeniden ve muhkem şekilde yerleştirmemiz iktiza ediyor. Sanatımızı ve
mimarimizi oluşturmamız, bilimimizi ve ilimimizi yeniden gözden geçirmemiz,
musikimizi yeniden yazmamız iktiza ediyor. Bağımsız, kudretli, büyük atılımlar
yapan, aydınlık, hür bireylere sahip, kardeşliğin çiçeklendiği ve taptaze
baharların geldiği, birlikte türkülerin terennüm edildiği Türkiye’yi inşa
etmemiz iktiza ediyor. HİÇ AKLETMİYOR MUSUNUZ?
Sol’un, gönüllere kök salmasının tasavvur ve tahayyül
edilemediği bir dünyada Sol kök salıyor. Bu asla spontane olacak bir şey
değildir. Ölç, biç, tart, ne yaparsan yap kabil-i mümkün görünmüyor. Akıl
almıyor. Öyleyse ne yapılmalıdır? Bir Truva Atı bulunmalıdır. Malumu ilama
lüzum yok. Ve nihayet, Sol ikame edilir, gönüllerde değil ama gönüllere,
dünyalara, kaderlere etkide bulunacak kurumlar bazında. Ve kurumlar tavassutu
ile sessizce aşılama yapılır milletin gövdesine ve benliğine. Millet, dininden,
dilinden, tarihinden, kültüründen, kadim köklerinden, kimliğinden uzaklaştıkça
kök salar malum düşünce. Yani millet, Truva Atı olarak kullanılan olgularla
bozulur ve bozulan kutsal yapıya Sol aşı yapılır. Milletin, Komünizme temayül
etmeyeceği bir dünyada, manipülasyon ve operasyonel amaçlı kullanmak adına
birkaç bürokratı, aydın vasfı, bilim adamı sıfatı, sanatçı payesi lütfedilmiş
tipi komünist yaparsınız ve onlarla istediklerinizi gerçekleştirirsiniz. Öyle
de oldu. Ne gariptir ki, bu tipleri Komünizme kanalize eden de Moskova
değildir, tam aksine Avrupalı ajanlardır yani vahşi, alçak, katil
Kapitalistlerdir. Bu ülkede muhtelif zamanlarda Komünist gençliği kimlerin
nerelere sevk ettikleri ve onların eliyle neleri kotardıkları bilinmektedir.
Ali Sirmen isimli bir yazar Yahudi bir basına konuşur ve der ki; ‘’Türkiye de
Komünizm aşısını yapanlar Yahudilerdir. 68 gençliğinin ardında Yahudileri
görürsünüz. TKP isimli oluşumda da Yahudilerin bulunduğu gerçektir ama isimle
ilgili izahat yapmam.’’
Dostlar, Hitler ne diyordu? Yahudiler genellikle Sol’a
meyyal olurlar derdi. Ki kendisi de bir yanıyla Sol’du zaten. Siyonizm,
Komünizme mütemadiyen müzaherette bulunmuştur. Ne acıdır ki, Komünist gençlik,
her şeyden bihaber, Kapitalizmin kendilerine biçtiği rolü oynamakta,
Kapitalizmce biçimlendirilmiş sistem dâhilinde yaşamaktadırlar. Önderlerince
aldatılmaktadırlar. Önderler krallar gibi yaşarlarken, gariban gençliğe acılar
kalmaktadır. Ama ne gariptir ki, aldatılmış gençlik, bu acıyla övünmektedir, bunu
onur sanmaktadır. Sıradan ya da karanlık olan nice insan güya Kapitalizmin
vahşi sömürüsüyle savaştığını sanmaktadır. Olması gerektikleri yerin,
bulundukları yer olduğunu düşünmektedirler. Hiçbir değer tanımadan, tüm
güçleriyle yakıp yıkmayı güya sömürüyle savaşmak zannetmektedirler. Sözde
toplumcudurlar ve yine sözde Kapitalizme vurmaktadırlar ama ne ilginçtir ki ve
haddizatında ne derin cehalettir ki, en ağır zararı da topluma vermektedirler
ve zımnen Kapitalizme hizmet etmektedirler. Çünkü topluma verilen her zarar
yine Kapitalistler eliyle tamir edilmekte ve kazanan Kapitalistler
olmaktadırlar. En ağır acı tarafta, halkın gerçek kurtuluş adresi olan İslam
kendilerine afyon olarak lense edildiğinden, tüm güçleriyle İslam ile
savaşmaktadırlar. Son tahlilde; Siyonizm’e hizmet etmektedirler. Aldandılar,
aldattılar. Aldattıkça aldandılar. Üzülmemek elde değil!
Siyonizm, Komünizmi hiçbir zaman yalnız bırakmamıştır ve
asla da bırakmaz. Çünkü Siyonizm’in bir kolu gibi faaliyet yapmaktadır,
Siyonizm’in ülkülerinin tahakkukunu kolaylaştırmaktadır. Muhtelif kanalları
kullanır bunun için. CIA başta gelir bu işlerde. Güya Kapitalizmin gizli
ordusudur, karanlık gücüdür CIA, Komünistlere göre. Velakin ne ilginçtir ki,
Sol basın arka planda CIA adlı katil ajanlar yuvası tarafından finanse edilir.
Bu basınlardan bir tanesi The Daily Worker isimli gazetedir ve yıllarca finanse
edilmiştir. Basın emekçileri ise durumdan bihaberdir. Belki haberi olanlar
vardır ama onların da zaten kimler olduklarını ilama lüzum yoktur. Sol
gençliğin evrensel boyutta öne çıkan isimlerinden biri olan, hatta gençlik
bazında lider konumunda olan Herbert Marcuse herkesin malumudur. Ama CIA isimli
karanlık ve katil örgüte çalışmıştır. Ki daha yakın bir zamanda Önderimize
hakaretle gündeme oturan aşağılık Fransız dergisini kimin aldığı da
bilinmektedir: Rockefeller. Ne garip ve şok edici şeyler değil mi? Bu küresel
Kapitalizmin karanlık baronu, dünyayı elinde oynatan adam, ne acayiptir ki ve
Amerikalıları da şok edecek derecede Sol fraksiyonları finans etmektedir.
Hayatta her şeyin arkasında ekonomik bir el bulunur. Ekonomisiz ne teşkilat
olur, ne örgüt yaşar, ne eylem yapılır ve ne de büyük çaplı bir organizasyona
imza atılır. Politika bile ekonomiyi takip etmektedir bir yerde. Şeytan boşuna
mı demektedir protokollerinde; ekonomiye bizim adamlarımız hâkim olmalıdır
diye? Bizim ülkemizde ki kompradorların kahir ekseriyeti basit ve adi birer
Siyonist maşasıdır. Bu ülkede hangi medya devlerinin, hangi sanayi devlerinin
Kapitalizmin ve Siyonizm’in askerleri olduklarını bilenler biliyorlar. Dünya da
Rockefeller, ülkemizde de yine Rockefeller tipi baronların maşalığını yapan
yerli maske takmış malum kompradorlar mütemadiyen Sol fraksiyonla birlikte
olmuşladır. Peki, niçindir bu? Düşünmek şarttır. Lafa baksanız, Sol, bunların,
bunlarda Sol’un düşmanıdır. Ama nasıl oluyor ki, düşmanlar kucak kucağadır
daima. Çünkü iki tarafta biliyorlar ki, birbirleri için vardırlar,
birbirlerinin çıkarlarını gözetmektedirler. Bilmeyenler sadece aldanan zavallı
ve cahil insanladır. Sol, varsa Kapitalizm kazanır; Kapitalizm varsa Sol
kazanır. Bu acayip bir dilemmadır. Görünürde paradoks var gibidir ama bilakis
muhteşem bir insicam ve tenasüp vardır. Birbirlerinin sigortalarıdırlar.
Robotlaştırılmış kişiliklere bu derin gerçekleri izah etmek ve onları ikna
etmek neredeyse imkânsızdır. Çünkü durumu kanıksamışlardır ve içinde
bulundukları dünyaya alışmışlardır. Ve kendilerini kontrol etmekle
görevlendirilmiş kişilikler yani dâhilde ki gizli ajanlar durumu muhteşem
şekilde idare etmektedirler.
Birazcık zihin egzersizi lütfen! Bitevi, Akletmiyor
musunuz? Diye hitap eden Bir Allah’ın kullarıyız. Silah nedir ve kim, niçin
üretir? Kim ve neden alır? Öldürür ya da süründürür. İcat oldu ve düştü insan!
Çünkü yüreğine korku girince, düşer insan. Ve ölüm korkutucudur. Ve önü zulüm,
ardı ölüm olan daha da korkutucudur. Elbet faydası da vardır ama kahir
ekseriyetle zararlıdır ve zarar vermek için istimal edilir yani suiistimal
edilir. Meşru müdafaa ve vatan savunmasından da bahsetmiyoruz zaten burada.
Silah tüccarları yüzde yüz denilecek şekilde şeytanilerdir. Ve yeryüzünde
fitne, fesat, bozgunculuk çıkarmak için üretirler, satarlar, kullandırırlar.
Zira hedeflerine götürecek yegâne araç silahtır. Silahı; kan dökücüler, can
yakıcılar, düzen yıkıcılar alır. Silah, varlıklarının idamesi çatışmaya, savaşa
merbut olanların vazgeçilmez malzemesidir. Peki, yaşam sigortaları savaş
olanlar kimlerdir ve kimlerin varlıkları kopmayacak şekilde çatışmaya bağlıdır.
Yeryüzünde savaşan güçler hangileridirler? Elbette ki ve kuşku götürmeyecek bir
gerçektir ki; Komünizm ve Faşizm ve dahi Kapitalizm. Bu üç ideoloji de çatışma
ideolojileridirler ve güçlerini silahtan alırlar. Üçü de kandan beslenirler.
Bir zamanların kanlı olaylarında Kuseyri isimli bir Komünist genç vardı ve
öldürüldü, biraz araştırın bakalım gerçek ölüm nedeni neydi ve öldüren
kimlerdi? Bazen bir ölünün mezarı başında nutuk çekenlerdir tetiği çekenler!
Öyle demiyor muydu Jean Paul Sartre? Neyse insaf diyorum kendi kendime ve ver
gitsin adresi merak eden dostlara. Zorlanırız diyorsanız adres vereyim ama o
adreste ki noktayı kendiniz bulunuz. Aclan Sayılgan’ın Türkiye’de Sol
Hareketler ve Hasan Cemal isimli tipin Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım kitabına
bakınız. Ve buradan çıkarak bugünlere geliniz, bugünlerin olaylarını tetkik ve
tahlil ediniz. Gerçekler acıdır ve daha da acıtmadan uyanınız! Peki, silaha
muhtaç olanların yani Kapitalizmin, Komünizmin ve Faşizmin isteklerini kim
temin edecektir? Hiç kuşkunuz olmasın ki; Siyonizm. Çünkü bunların üçü birlikte
Siyonizm’in idealleri için çalışmaktadırlar. Eğer bu üç kardeşin varlıkları söz
konusu olmasaydı, Siyonizm bir dakika bile yaşayamazdı. Zira küresel silah
tüccarlığı yapan Siyonist şeytanların, kudret ve servetlerinin mutlak
garantileridirler bunlar. Yani Siyonist’in Yeryüzü Krallığına giden yolu
açanlardır. Tabi burada çatışan, savaşan asıl elemanlar; Komünistler ve
Faşistlerdir. Çünkü Kapitalistler bir nevi finansörlerdir. Öyleyse Siyonist
şeytan bunları sever, besler, destekler ve daima korur.
Bir soru sormak istiyorum naçizane! Bu soru, çok yıllar
önce, karşılaştığım bir olay sonucunda hâsıl oldu zihnimde. Tabi o zamanlarda
çok düşündürdü, daha sonralarda da. Şimdi de aklıma düştü ve sorayım istedim.
Sorusuz ve sorgusuz hiçbir anımız geçmedi. Bizim savaşımız düşünmekti ve
düşüncelerimizle savaştık. Dönüşlerimizde düşüncelerimizle oldu, acı oldu,
ıstıraplı oldu, sancılı oldu belki ama ne kolay fikir sahibi olduk ne de sahip
olduklarımızdan kolay vazgeçip yeni sahiplenişler yaşadık. Varoluşumuzda
asildi, ayrılışımızda asil ve girişimizde asilceydi, girdiğimiz yerde
duruşumuzda asilcedir elhamdülillahirabbülalemin. Yazdıklarımız,
bildiklerimizin ve tecrübe ettiklerimizin yansımasıdır. Ne boşa yazarız ne de
boşa konuşuruz Allah’ın izniyle. Neyse geçelim! Sahi, sizler Komünist
örgütlerin pervasızca hareket etmelerinin arka planını düşündünüz mü hiç?
Hiçbir şeyi umursamadan, keyiflerince hareket etmelerinin ve kitlelere cesur
pozlar vermelerinin arkasında ne vardır diye hiç düşünceye daldınız mı? Komünistler
daima gizli bir el tarafından korunmaya alınmışlardır ve korunmuşlardır. İsyan
etmişler, silaha sarılmışlar, yakmış ve yıkmışlardır hatta askere ve polise
bile kurşun sıkmışlardır ama yine de vazgeçmek nedir bilmemişlerdir. Çünkü
kendilerini ancak böyle var kılmaktadırlar ve kitlelere de güya hakkın,
hukukun, adaletin, hürriyetin arayıcısı, savunucusu yalnız bunlarmış gibi bir
izlenim vermektedirler. Niye böyle aşırı hareket içindedirler? Çünkü hiçbir
olaydan sonra hiçbir sorunla karşılaşmamışlardır. Tutulan bir müddet sonra
salıverilmiştir ve üstelikte kahraman olarak. Komünizmi var kılan şey, birazda
burada ki sonsuz ince nüanstır. Her şeyi yap, yakalan ve biraz dur, sonra
salıveril; kitleler ne düşünür sahi böyle bir durumda? Olumsuz bir durumla
karşılaşanlar ise kahir ekseriyetle gariban Anadolu çocukları olmuşlardır. Yani
vurulup gidenler ya da giripte çıkamayanlar. Anadolu çocukları kurban olmuşlar,
kurban olmaları da kasıtlı olmuştur, çünkü onların üzerinden yayılma politikası
güdülmüştür. İşte koruyan karanlık bir el olduğu için, bu kadar pervasız
olabilmektedirler. Çünkü başlarına bir şey gelmeyeceğini bilmektedirler ve
üstelik bu şekilde tabanda kazanmaktadırlar, yanlış algı ve anlama sonucunda.
Çünkü Siyonist’in sağda, solda ve orta yolda çok mutemet elamanı vardır ve bu
işi de bu elemanlar vasıtasıyla kotarmaktadır. Bizler maalesef sığ yaşıyoruz.
Bilgimiz, tecrübemiz, bakışımız, görüşümüz, düşünüşümüz, duyuşumuz, sezişimiz,
hissedişimiz sığ. Bizim bildiklerimizi onaylayan her şey iyi, onaylamayan her
şey kötü; bu kadar. Tabi bizde bildiğimiz kadarız, dolayısıyla. Önemli olan
bilmediğimiz kadar olabilmektir oysa.
Haddizatında, dip noktalar sonsuz mühimdir. Zira büyük
hakikatleri saklar. Şokları, sarsıntıları yaşatır. Deprem ne kadar derin olursa
o kadar kuvvetli ve tehlikeli olur. Kuyu ne kadar derin olursa, suyu o derecede
muhteşem olur. Keşke gizli kalmış gerçeklerden bir parça behremiz olsa da küçük
bir dokunuş olsa uyurgezerliğimize. Her zenginliğin bir membaı olur değil mi?
Ve müşterisiz mal üretmek akıl kârı değildir. İşte Siyonist silah tüccarlarının
besin kaynağı olan silahın da bir alıcısı olmalıdır ki, Siyonist var olabilsin,
kuvvet bulabilsin ve Krallığını ilan etme şansı yakalayabilsin. Peki, kimlerdir
silaha teşne olanlar? Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, tabi ki; Komünizm ve
Faşizm. Bu, kine ve kana istinat eden ideolojiler var oldukları müddetçe,
insanlık acı çekmeye, sürünmeye, zulüm altında inlemeye ve kahrolarak yok
olmaya devam edecektir. İnsanlık öldükçe de, Siyonist şeytan kuvvetlenecek,
daha da azgınlaşacak ve servetine servet ekleyecektir. Siyonist, yeryüzünde kin
doğmasın ve kan akmasın ki, altından çıkan olmasın. Her türlü felaketin,
belanın, kanlı çatışmaların ve kardeşin kardeşe düşmanlığının ardında mutlaka Siyonist
eli vardır. Hüsnü Mübarek, Esed, Saddam ve niceleri Siyonist’in mutemet
elemanlarıdırlar, elamanlarıydılar. Şu an ki, Kuzey Kore lideri kimin
elemanıdır acaba? Ama ne gariptir ki, şeytanın kendi dostlarını darağacına
götürdüğü ve yapayalnız bıraktığı da bir gerçektir. İran Şahı ne oldu sahi?
Evrende ki, milletine düşman, devletine kinli, kan kusan, kin kusan, zulüm
üstüne zulüm yapan tüm şeytani rejimlerin dostudur, destekçisidir Siyonist
şeytan. İster ki kan aksın yeryüzünün her bir köşesinde. Çünkü kendisi dışında
ki tüm insanlık ya yok olmalıdır ya da kendisine uşaklık etmelidir. Kiniyle
geberesice, akıttığı kanda boğulasıca bozguncu başı melun şeytan! Lütfen Maide
Suresi 64. Ayeti okuyunuz.
Komünizmin tutmadığı ne kadar da görülüyor ve fark ediliyor
olsa da, Siyonist yine de kullanmaktan geri durmamaktadır. Kusura bakmayalım
gerçekler var ve gerçekleri söylemek insanlık vazifemizdir. Ülkemize,
milletimize, devletimize hizmettir. Namusluca soruyorum, namussuzca değil.
Hesapsız, umarsız soruyorum. Çünkü her şeyin bir usulü, yolu, yordamı vardır.
Gezi vb. olaylar kimin eseridir ve bu ülkeye, millete, devlete faydası nedir?
Geziyi tertip edenler, orada başrol alanlar kimlerdir, onları kim finanse
etmektedir ve bununla amaçlanan nedir? Gezi asla ve kata bu milletten olanların
tertibi değildir ve olamaz. Ki Komünizm buysa, ki Komünizm budur, öyleyse bu
asil ve soylu millet böyle bir ideolojiyi asla ve kata benimsemez, benimseyemez
ve benimsemeyecektir de. Çünkü bu milletin evladı olan tek bir kişi, milletinin
istikbaline ve istiklaline kurşun sıkmaz, sıkamaz, sıkılmasına müsaade de
etmez. Gezinin en arkasında Siyonist şeytan vardır. Vallahi de, billahi de,
tallahi de Siyonist şeytan vardır. Gerçeği bilmemeniz ya da farklı inanmanız,
hakikati asla değiştirmez. Bu milletin evladı olan, bu milletin huzurunu
bozamaz, bu milletin polisine kurşun sıkamaz, bu milletin ekonomisine darbe
vuramaz ve hazinlerini talan edemez, edilmesine de izin veremez. Çünkü sokaklar
da terörizme yönelenler, en arkada lanet Kapitalistlere hizmet etmektedirler.
Bunu bilmemektedirler ama gerçek budur. Çünkü orada aklı başında birine
rastlamak zaten kabil değildir. Zira aklı olan orada yapılanları yapmaz.
Oradakilerin kahir ekseriyeti robotlaştırılmış, duygusu ve aklı ipotek altına alınmış
kuru kalabalıktır. Birazcık düşünün ne dediğimi idrak edeceksiniz. Çünkü
milletlerin birliğini ve beraberliğini bozmak için, dâhilde ki çatışmalara
zemin hazırlamak, huzuru kurşunlamak ve toplumu tereddüde sürüklemek için illa
ki bir yapılanmaya ihtiyaç olmaktadır. Tabi bu ihtiyaç millet adına değil,
Siyonist şeytan adınadır. Bunu da Komünizmden başka hiçbir yapılanma, teori
yapamaz. İşte Komünizme bu yüzden
ihtiyaç duyar Siyonizm. Zira onların sayesinde bir ülkede istediği zaman kaotik
bir ortam oluşturup, çatışmaya zemin hazırlayabilir. Komünistleri de çatışmaya
sürükleyebilmek için, onlara kolaylık sağlar ve onlara nedenler yaratır.
Bazıları niçin ve kimlerce ve kimler adına, hangi emeller için öldürülmektedir
düşünün bakalım! Ve yine düşünün bakalım, her Sol tandanslı eylemler hangi
sebeplere binaen, neler bahane edilerek gerçekleştirilmektedir, kalabalıklar
sokaklara nasıl akın ettirilmektedirler?
Şimdi bir soru daha sormak istiyorum naçizane. Bu ülkede
daha gençliğine erişemeden toprağa düşenler, niçin, ne adına ve kim adına,
kimlerce düşürülmektedirler. Aslında çok değindik ama şimdi biraz daha açık ve
net bir şekilde dokunuş yapmak istiyorum: Berkin Elvan isimli gencimizden bu
yana düşen gençlerimiz niçin düştüler, onları düşürenler kimlerdir, kimlerin
emriyle düşürmüşlerdir ve bu düşüşle erişilmek istenen amaç nedir? Evet,
herhangi bir gencimiz bir polis kurşunuyla da düşmüş olabilir. Ama bu demek
değildir ki, o polis devlet adına bu işi yapmıştır. Bendenize göre derin bir
tahkikat iktiza eder bu tür vakalar için. İlk evvelde o genç nasıl bir gençtir,
o gencin profili nasıldır, o gencin topluma yansımış ya da bir şekilde
yansıtılmış fotoğrafları ne şekildedir. Her yönüyle en ince teferruatına kadar
didik didik etmek icap eder olayı. Mübalağa yapıyorsun diyenlere, siz bazı
teorileri tanımıyorsunuz derim sadece. Ki bir de bırakalım bunları, sormak ve
sorgulamak güzeldir, niçin, alıkça, aptalca, ahmakça her önüme konanı yiyeyim
ve her söylenene hemen inanıvereyim ki? Ben bir insanım ve aklım var, fikrim
var, duygularım var. Düşünüyorum, merak ediyorum, soruyorum, sorguluyorum. Bir
şeyi reddedeceksem de, kabul edeceksem de en ince detayına kadar bilmeliyim.
İnandığım ya da inanacak olduğum, öğrendiklerim sonucunda isterse paramparça
olsun, yerle yeksan olsun ve yanlış, yalan olduğu ortaya çıksın. Umuruma bile
gelmez. Çünkü ben namusluca düşünmeyi, dürüstçe dövüşmeyi severim.
Şimdi, dünya düzleminde, Faşizm her hâlükârda daha ilk
başlarda yenik başladı zaten koşuya. Komünizm ise koşarken yoruldu ve koştukça
yol uzadı ve kuvveti kifayet etmiyor artık koşmaya. Çünkü dünya ve insanlık,
komünizmi çoktan aşmış durumda. Ki, Komünizmin, ne dünyayı ne de insanlığı
aşabildiği tarihsel süreç mevcutta olmadı hiçbir zaman zaten. Eğer Kapitalizm
için bir şey söyleyeceksek, hayata egemen olmuş gibi bir izlenim verse de,
ruhlara hiçbir zaman hükmedemediği ve sürekli kusulduğu katıksız bir gerçektir.
Peki, böyle bir durumda ne olacaktır? İnsanlık illa ki yeni bir yol arayışına
girecektir, kendine dönüş yapacaktır. Peki, insanlık nereye gidebilir? Hiç
kuşku olamaz ki, İslam’a dönüş olacaktır. Başka bir umutta, sığınacak adada
kalmamıştır. İslam caddesinden çıkıpta, karanlık, kör ve sağır sokaklara giren
ve oralarda çürüyen, kokan insanlık ancak ve ancak İslam ile arınabilir. İşte
bu durum Siyonist şeytan ve dostları için vahim ve korkunç bir hakikattir. İşte
bu yüzden insanlığın önüne insanlık için denenmemiş bir şey olduğu düşünülen
ama denenmişlerin içinde gizli olan velakin fark edilmeyen Liberalizm pisliğini
koyuyorlar. Aktörler, kavramlar, özü alınmış dinsel söylemler hazır. Siyonist
şeytan intikam gününün tarifsiz ve tahminsiz dehşetinden korkuyor. Liberalizmi
insanlığa yutturmak için dini bir yapılanma vardır maalesef ama artık tüm
inandırıcılığını, itibarını kaybetmiş durumdadır. İslam dini tahrip ve tahrif
edilerek, ideolojilere yamanmak istenmektedir ama bu oyun tutmamıştır,
tutmayacaktır inşaallah. Birileri Kapitalizme yamamak, birileri de Komünizme
yamamak istemektedir ama elleri boş kalacaktır. Kapitalizme yamamak
isteyenlerin niyetini bu millet görmüştür ve oyunu bozmuştur. İslam,
kendisinden başka bir din asla ittihaz etmez ve din namına insan elinin ürünü olan
hiçbir şeyle de işbirliği, anlaşma yapmaz, diyalog kurmaz. Komünizme yamamak
isteyenler ise dört beş kişiden ibarettir. Bunu da güya Ali Şeriati üstadın
arkasına saklanarak kotarmaya çalışmaktadırlar ama bu millet bunu yutmamıştır,
yutmayacaktır. Son tahlilde; ne İslam Dini ne de Türk Milleti, Siyonizm’i,
Kapitalizm’i, Komünizm’i, Faşizm’i, Liberalizm’i asla ve kata benimsemez,
benimseyemez, benimsemeyecektir de. Türk Milletinin evladı olan ve Müslüman
olan biri de, İslam Dinini hiçbir ideolojinin stepnesi haline getirecek kadar
düşemez, alçalamaz.
İnsanoğlu, varolduğu günden bu yana, iyinin, güzelin ve
doğrunun peşindedir. Ama sürekli olarak yanlış olanın peşine düşmüştür. Aslında
iyinin de, güzelin de, doğrunun da kaynağı belliydi. Fakat dünya nimetleri
kendisine cazibeli gösterilmişti ve insan bu nimetlerin peşine düşmüş,
kendinden uzaklaşmıştı. İşte tam da burada, kendisini nimetlere daha da
yaklaştıracak düşünceler zuhur etti ve o düşüncelerin büyüsüne kapıldı
insanoğlu. Aslında o düşünceler kendisini hiçbir zaman tatmin etmedi, kendisine
huzur ve mutluluk sunmadı. Belki nimetlere ulaşmasını kolaylaştırdı ama tensel
olarak doyduğunu düşünürken tinsel olarak ebedi açlığın içine düşüyordu.
Alternatif gördüğü bir şeyde istediğini bulamadığında başka alternatiflere
yöneldi. Oysa alternatif diye bildiği her şey cehaletin, cahiliyenin bir
ürünüydü. Yani her alternatif birbirinin aynısıydı ve bir diğerinin farklı
renge bürünmüş haliydi. İnsan hep dünya için düşündü ve yaşadı genel olarak.
Ama dünya hayatının fani olduğunu asla fark ve idrak edemedi. Fani bir hayatta,
fani şeylerle mutlu olmanın imkânsız olduğunu akıl edemedi. İnsan doğduğunu
biliyordu ama öleceğini ise hep unutmak istiyordu. Zira yaşadığı dünyadan
kopmak istemiyordu, kopunca da sonunun ne olacağını biliyordu. Zevkleri zehir
olmasın istiyordu ama yapabilecek hiçbir şeyi de yoktu ve istese de istemese de
oluyordu işte. İnsan daima benzerlerine inandı, benzerlerinin peşine düştü ama
benzerleri kendisini asla istediği şeye eriştiremezdi ve eriştiremedi de.
İnsanoğlu, kim olduğunu, nerede olduğunu, olduğu yerde niçin bulunduğunu,
nereye gideceğini ve gideceği yerin nasıl bir yer olduğunu anlamadı hiçbir
zaman. Ama kendisinin de hep bildiğini sandı. Oysa cahildi ve cahiliye
adetleriyle yaşıyordu.
İnsanoğlu, niçin insan olarak yaratıldığını hiç
düşünemedi, oysa boşuna değildi hiçbir şey. Dünyaya düştü ama niye düştü, hiç
ürerinde tefekküre dalmadı. Akıl verildi kendisine ama niye verildi hiç
düşünmedi, niçin imtihana tabi tutuldu ve imtihana tabi tutulmayı kendisi
istedi ama bunun üzerine hiç kafa yormadı, sorumluluk yüklendi kendisine ama
neyden sorumluydu unuttu, irade sahibi kılındı ve seçme hakkı tanındı kendisine
ve büyük kaderin kapsadığı, kuşattığı bir evrende küçük kaderini çiz dendi ama
insan gerçeklerden daima kaçtı. Benzerlerinin eline düştü, benzerlerine kul
oldu. Evet, kuldu ama nereye kulluk yapacağını ya unuttu ya da bilemedi.
Şeytanın peşinde düştü ve hakikate düşman oldu. Allah için, dolaylı olarak
kendisi için yaşaması gereken insanoğlu hep benzerleri için yaşadı. Böyle
olunca da riyakârlığa, sahtekârlığa, ahlaksızlığa, yalana, yanlışa yöneldi.
Çünkü benzerleri için yaşayanlar, benzerleri adedince kimliğe bürünmek zorunda
kalırlardı. Zira birinin onayladığını diğeri onaylamazdı, birinin beğendiğini
diğeri beğenmezdi, herkes her şeye aynı tepkiyi göstermezdi. İşte bu yüzden de
insanların, benzerleri için yaşamaları cehenneme düşmek gibi bir şeydi. En
güzeli Allah için yaşamaktı ama nefis buna geçit vermiyordu, insan da nefsinin
kölesi olmuştu. Son tahlilde; insan, Allah’ın huzurundan başka hiçbir huzurda
mutluluğu asla bulamaz, bulamadı, bulamayacaktır da. Öyleyse insanın
sığınacağı, güveneceği, dayanacağı, inanacağı, huzuru ve mutluluğu bulacağı
yegâne ilticagâhı İslam’dır.
Bir mühim hususu da izah etmek şart oldu. Şimdi bitevi
Siyonizm belasından, tehlikesinden bahsediyoruz malum. Tabi bu bahsi ederken,
aşırı mübalağa yapmak ve etkisini, kuvvetini olduğundan kat kat fazla göstermek
ve şeytanı adeta efsaneye dönüştürmekte çok tehlikeli bir durumdur, ciddiyetten
uzaktır, ilmi görüşe, bakışa, duyuşa aykırıdır. Çünkü Siyonizm’i bu şekilde
izhar etmek, insanların üzerinde, korkuyu, çaresizliği, şüpheyi egemen kılmak
olur ki, bu yapılacak en büyük ihanettir. Zira böyle bir şeyin gerçekmiş gibi
algılanması, netameli bir psikolojik soruna yol açabilir ve tehlikeli bir
silaha dönüşür, nihayetinde de silaha dönüştürenin kendisini yok eder. Zira
Siyonist, tahmin edilemeyecek kadar kudretli olaydı, tarih boyunca karşılaştığı
sorunlarla baş edememesi ve kudretli olması durumu çelişirdi. Siyonist, kirli
ve kanlı planlardan başka hiçbir şeyden anlamaz ve haddizatında da dünyanın en
korkak topluluğudur. Çünkü korkandan başkası tüm insanlığı düşman bellemez ve
sürekli yok etmeye çalışmaz. İman ve dava sahibi birisi, varlığını milletine,
devletine ve vatanına adamış birisi asla ulvi gayelerinden taviz vermez ve
mücadelesinden feragatte bulunmaz. Değil mi ki Allah’ın vaadi vardır ve haktır,
öyleyse kulluk şuuru ve bilinciyle yaşayan hiçbir birey, acizde olamaz,
korkakta olamaz ve hak bildiği yolda tek başına kalsa da yürümekten imtina
etmez. Hülasa, dengeyi ve ölçüyü korumak gerekiyor. Siyonist, belki çok kan
döküyor, can yakıyor, düzen yıkıyor olabilir ama asla her şeye kadir de, her
şeyde muktedir de değildir. Bu da bilinmelidir. Çalışmak, gayret etmek,
mücadeleden vazgeçmemek bizim işimizdir ama müyesser ve muzaffer olmak Allah’ın
takdiridir. Biz bir yoldayız, illa yolun sonuna varmak gibi bir gayemiz olamaz,
evet sona ulaşmak arzumuzdur ve bunu isteriz de ama ulaşamazsakta mağlup
değilizdir, bunu unutmayalım. Biz sefere vazifeliyiz, zafere değil. Zafere
belki bizler ulaşamayız ama elbet bir gün ulaşacaklar çıkar. Bizde bu bilinçle
yolumuzda yürümeliyiz. Son tahlilde; Siyonist şeytanı ciddiye almak ama asla
gözlerde büyütmemek iktiza eder. Büyütenlere de aldanmamamız gerekir. Çünkü
onların görevi (yani Siyonist’i aşırı mübalağa yaparak gözlerde büyütenlerin
görevi) böyle alıkça bir hareketle, insanlığa Siyonizm önünde diz çöktürmektir.
Allah’a iman eden şeytandan korkmaz! Zira korkulsaydı, şeytan bugün yeryüzünün
yegâne kralı olurdu.
Sevgili dostlar! Ömür biter, okumak ve yazmak bitmez.
Okumak, insana asla zarar vermez ve namusluca okuyandan da asla zarar gelmez.
Okumak, öğrenmek güzel şeydir. Fikir teatisi yapmak geliştirir insanı.
Zincirleri, prangaları, bukağıları paramparça eder ve insana hürriyetini
bahşeder okumak. Bu yüzden tiranlar okumaya düşmandır. Çünkü saltanatları
sarsılır, ezberleri bozulur, insanlara enjekte ettikleri fikirlerin yalan
oldukları ortaya çıkar. Müslüman insan asla korkmaz okumaktan. Çünkü OKU emrine
muhataptır zaten. Birilerinin, Müslümanların okumaya, öğrenmeye, bilmeye,
bilime düşman olduklarını söylemelerine asla aldanmamak iktiza eder. Bilakis,
asıl bu şekilde lafazanlık yapanlar bu ulvi meziyetlere düşmandırlar. Çünkü
okuyan insan ilk evvelinde bu sahtekârların kirli ve karanlık yüzlerini deşifre
edecektir. Müslüman, dünyayı, hayatı, insanlığı, tarihi, muhtelif fikirleri
bilmelidir ki yapacağı işi en güzel şekilde yapsın ve hakikaten mustazaflara
uzanacak el olmayı hak etsin. Medeniyet inşa etmek kolay değildir. Hiçbir
medeniyet yatarak inşa edilmemiştir. Cehaletle kazanılan bir zafer yoktur
yeryüzünde. Neyse geçelim!
İdeolojilerde, insanlar değerlendirilmeye tabi
tutulurlarken belirli kıstaslara istinat edilir. Bu kıstaslar kahir ekseriyetle
maddidirler. Amma ve lakin İslam bu konuda yine ayrıcalığını belli eder ve
böyle bir durumda TAKVA ön plana çıkarılır. Çünkü insanı insan kılan, şan,
şöhret, para, mevki, kadın değildir, bilakis Yüksek ve Yüce ahlaktır. Ahlaktan
beri olan bir insan, her neye sahip olursa olsun nakıstır, boştur, etkisizdir.
Ne gariptir ki, ideolojiler ise, asla ahlaklı insandan hazzetmezler. Çünkü varlıkları
gayri ahlakidir ve ancak bu yolla varlıklarını idame ettirtebilirler. İslam’ın
ayrıcalığını fark edememiş insanlar ne de talihsizdirler. İşte münhasıran bu
yönü bile, insanlığın İslam’a akın akın koşmasına sebeptir haddizatında. Fakat
insan, cahil, zalim ve de nankördür. İtibarını yükselten, yücelten, kendisine
değer ve kıymet veren şeyi terk eder, gider kendisini alçaltan, değerini ve
kıymetini düşüren şeylerin peşinde ömrünü heba eder.
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.