Ruy-i zeminin dört bir
köşesinde bu milletin unsurları ve yüce dinin mensupları, dinlerinden ve
kimliklerinden dolayı mezalime maruz kalırlarken yan gelip yatmak gayr-i
ahlakidir. Binaenaleyh, yeniden, ruy-i zemini, adalet, ahlak, hürriyet, barış
ve kardeşlik ile şenlendirecek, soysuz zalimlerin mezalimlerini sonlandıracak,
ilimi ve bilimi kuşanmış, ahlaklı, adaletli, cesaretli, pervasız, çelik yürekli
ve demir yumruklu, keskin kılıçlı nesiller yetiştirmeliyiz. Geçelim! Muallim
kimsenin emrinde değil, herkes muallimin emrinde olduğu zaman, millet saadet ve
ikbal içerisinde yaşayacaktır ancak. Muallimi bağımlılık bozar, bozulan
muallimle millet bozulur, ifsada uğrar, belalar eksik olmaz. Teşkilatını ve
yasalarını muhkem temellerde inşa et, muallimlerini zihnen, bedenen, kalben
sağlıklı yetiştir, onların kafalarını ve kalplerini hakikatle yıka, artık
onlara güven ve görev senindir de. Muallim, kalplerin ve kafaların mimarıdır. İstikbalin
ve istiklalin öğretmenidir o. O gerçek manasıyla bir sanatkârdır; ruhun
sanatkârıdır. Makûs talihi bozacak ve mukadderata yeniden yön verecek gerçek
üstattır. Mektebin otonomisi olmazsa, milletin otonomisi de olmaz. Çünkü
milleti millet yapan özünde maarif teşkilatıdır, mekteplerdir, mabetlerdir,
muallimlerdir. Eğitim Teşkilatında öyle bir yenilenme, yapılanma olmalıdır ki,
millet yeniden dirilsin, kendine gelsin ve uyuyan insanlığı uyandırsın. Çünkü
milletin kalitesi, evlatlarının kalitesine merbuttur, evlatların kalitesi de
mektebin kalitesine merbuttur, mektebin kalitesi de maarifin kalitesine
merbuttur. Öyleyse Maarif Teşkilatı mutlaka ama mutlaka MİLLİ hüviyete haiz
olmalıdır. Bu milleti mahveden cehaleti, esareti ve yoksulluğu mutlaka
yenmeliyiz; bunun yolu da EĞİTİM işlerinden geçer. Bu millet, küresel
Siyonizm’in maşaları tarafından muhasara altına alınmıştır en başından. Dili
kesilen millet bir anda cahil bırakılmıştır, cahil kalan millet zamanla
zalimlerin eline düşmüş ve esir olmuştur, esir olan milletin kaynakları
yağmalanmış ve yoksullaştırılmıştır. Bu kirli ve kanlı oyunu bozmalıyız ve
makûs talihi mutlaka değiştirmeliyiz. Bu da yetiştireceğimiz ASIM’IN NESLİ
eliyle tahakkuk edecektir. Biz yandık, nesl-i ati, yanmayacak ve yangınları
söndüren olacaktır!
İstikbalimiz ve istiklalimiz,
aydınlık yarınlarımız bugünkü nesillerimizin temiz ellerinde şekillenecektir.
Güneş onların avuçlarına düşecek, onlar avuçlarında ki güneşi milletlerine
sunacaklardır. Binaenaleyh, onların kafalarına ve kalplerine hayatı ve hayat
kaynaklarını sunmalıyız ki, yarınlarda o kaynaklardan insanlığı diriltecek
güzellikler fışkırsın. Geçelim! Muallimler mutlaka ama mutlaka kaderimizi inşa
edecekleri mesabeye yükseltilmeli ve onlara otonomileri bahşedilmelidir. Çünkü
bahsettiğimiz nesillerin mimarlarıdırlar onlar. Talebelik bittiyse bugün,
muallimlerin suçu değildir bu, muallimlerin otonomisini tahdit edenlerin,
onların kafalarını ve kalplerini hakikatten mahrum bırakanlarındır. Muallimlerimiz,
geçim derdinden kurtulup iman ve irşat davasına kendilerini verememektedirler.
Fikrin taşıyıcıları ve kültür havuzu olmaktan uzak kalmışlardır. Talebelerimiz
yani nesillerimiz, ilim yoluculuğunu terk etmişler ve çevrilen filmlerin
seyircileri olmuşlardır. Kuru bir diplomanın hayaliyle yaşamaktadırlar.
Başladıkları okuldan bir an önce, ne şekilde olursa olsun mezun olmanın
derdindedirler. İdealleri yoktur, davasızdırlar. Ferdiyetçiliğin girdaplarında
kaybolmuşlardır. Ahlaksızlığın pençesinde kıvranmaktadırlar. Uyuşturucu
bataklığında can çekişmektedirler. Düşman bizim nesillerimizden korkacakken ve
korkarken, biz nesillerimizden korkar hale geldik. İnsanlık namına en mukaddes
meslek olması iktiza eden ve özü itibariyle böyle olan muallimlik mesleği,
alelade bir memuriyet derekesine düşmüştür. Yol ve yön tayin eden, nesillerin
kaderinin inşacısı olan muallim, örnekliğini kaybetmiştir. Yetkisiz bir şahıs
olmuş, aktarıcı konuma gerilemiştir. Amirinin direktifleriyle hareket eden, yol
ve yön bulan baremli bir kişidir. Hakikatte ise ruhlarımızın doktoru olması
iktiza eden haysiyetli ve şahsiyetli bir dava insanıdır o. Varlığımızı
disiplinize eden bir komutandır o. Millet ahenginin teminatıdır. Ekonomik ve
siyasi hayatımızın hakiki ve hakikatli adamıdır. Son tahlilde; mevcudiyetimizin
teminatıdır. Onun bitişi ve tükenişi, nesillerin bitişi ve tükenişidir, nihayet
milletin ve milli varlığın bitişi ve tükenişidir. Kimliği ve kişiliği
şekillendirmek, karakterlerimizi yeniden yapılandırmak, istiklali ve istikbali
güvence altına almak onun görevidir. En son tahlilde; nesillerin hali,
muallimlerin halinin izdüşümüdür!
Hayatta her şey
birbiriyle bağlantılıdır. Adeta domino taşı gibidir. Bir dokunuş, ya her şeyi
yerli yerine oturtur ya da dağıtır. İlk taşa dokunuş çok önemlidir, çünkü
diğerlerinin kaderi ilk taşa merbuttur. Devlet nizamı da buna benzer. Bir yerde
ki üst makamın dokunuşu, en alta kadar sirayet eder ve tüm yapıyı silsile
halinde etkisi altına alır. Disiplin ve murakabe çok mühimdir. Hiyerarşi vardır
ve hiyerarşik yapıda, insicamlı işleyiş varsa, her şey yerli yerindedir,
işleyiş bozulursa ve şirazesinden çıkarsa silsile halinde her şey bozuk olur. Yönetim
bazında, üst yapı alt yapıyı dizayn ederken, yönetimin oluşması aşamasında alt
yapı üst yapıyı tayin eder yani nizam tesis olununcaya kadar belirleyici olan
alt yapıdır ama nizam tesis edildikten sonra üst yapı alt yapıyı belirler. Üst
yapılar yani toplumu yönlendirici konumda olan olgular, alt yapıya yani ekonomiye
göre biçimlenirken, alt yapı ise, üst yapının biçimlenişinden sonra üst yapının
bir boyutu olan siyaset mekanizmasına göre biçimlendirilir. Tabi üst ya da alt
yapılarda belirleyici etkeni tek bir unsura bağlamakta yanlıştır ve böyle bir
şeyde daraltıcı mahiyettedir. Çünkü insan nasıl kaotik bir mahiyete haizse,
insana dair her şeyde kaotik bir mahiyete haizdir. Ki böyle bir şeyin
yanlışlığını hayat zaman içerisinde kanıtlamış ve öğretmiştir, acı tecrübelerle
olsa da. Geçelim! Şimdi, Maarif Teşkilatı, en tepede nasıl işlerse, bu işleyiş
aynıyla aşağılara doğru sirayet eder. Binaenaleyh, en tepe, umdelerini, kadim
yasalar çerçevesinde, bağlayıcı ve muhkem temellerde belirlemişse ve
murakabesini de kadim yasalara göre yapıyorsa sorun yoktur ve işler yolundadır.
Ama durum tam tersiyse, işler şirazesinden çıkar ve her şey alt üst olur. Hülasa;
tepe noktalar sonsuz öneme haizdir.
Şöyle ki; herhangi bir
şeyden dolayı muallim amire kızar, amir kendi amirine kızar, o da kendi amirine
kızar ve amirin kızacağı yer yoktur artık, kızsa da yapacağı bir şey yoktur.
Çünkü olay varıp en tepeye dayanmıştır. En tepenin yapacağı iki şey vardır; ya
eski nizama uyacak ve eski tas eski hamam diyecek ya da eskiyi ilga edip yeni
hale geçiş yapacak. Çünkü bir yerde en tepeyi de bağlayıcı durumlar vardır.
Zira kanunlar herkes içindir, herkesi kuşatıcıdır. Binaenaleyh, ya kanunlar
yeniden dizayn edilecektir ya da insanlar eskinin kıskacında çürüyüp
gideceklerdir. Eski işleyiş imkansızdır, ya yenilenme ya izmihlal olacaktır. Bugün
bizim sıkıntımız, bu milletin, bu millete mugayir ve münafi umdelerle kısır
döngüye mahkum edilmişliğidir. Mevzubahis olan umdeler ve kanunlar; kalbi ve
kafayı dikkate almadan dizayn edilmiş umdeler ve kanunlardır. Yani milli
değildir. İsticalen, kalbe ve kafaya hitap eden ve kalbi ve kafayı zorlayıcı
değil tekamül ettirici olan umdeler ve kanunlar tanzim edilmelidir yani MİLLİ
BİR MAARİF TEŞKİLATI teşekkül ettirilmelidir. Bilakis bu milletin kendini
bulması ve kendine gelmesi muhal ender muhaldir. Velakin bu hakikat her zaman
es geçilmiştir, dikkate alınmamıştır ve eski hal aynıyla devam ettirilmiştir.
Nihayetinde de, kaderimiz biteviye keder olmuştur. İstendik yönde nesiller
yetiştirmekti eski halin banilerinin gayesi. Yeni halin banilerinin gayesi; kalbi
ve kafası çalışan, bilinç ve şuur sahibi olan, iman ve vatan boyutlarını
mezcederek varoluşlarını gerçekleştirmeyi tahayyül ve tasavvur eden, ahlakı
kuşanan ve adaleti temsil eden, kendilerini bir ideale ve davaya adayan, son
tahlilde de; milli varlıklarını ve İslami benliklerini koruma duygusu ve
düşüncesiyle Allah yoluna kendilerini adayan nesiller yetiştirmek olmalıdır.
Biz maalesef bir ideal
ve davaya kendilerini adayan nesiller değilde, istediklerimizi yapan ve bizim
çıkarlarımıza hizmet eden nesiller var ettik. Ve o nesillerin varlığıyla yıllar
yılı çarkımızı döndürdük. Nesillere bir iki slogan ezberlettik ve papağan gibi
tekrar etmelerini istedik. Kafaları ve kalpleri çürüttük. Sıradan nesillerle sıradan
işler yaptık ve millet olarak sıradanlaştık. Tarihe yön veren bir milletin
çocukları kendisine yön gösterilen çocuklar oldular. Yerli olan ne varsa yabancı
karşısında ezildi. Değerlerimiz türap oldu gitti. Ulvi değerlerle yücelen ve
yükselen bir ceddin torunları, süfli değerlerle biteviye alçalan ve düşen
torunlar oldular. Milli kimliğimizi ve İslami benliğimizi kaybettik. Ve eski zihniyeti
bir türlü yok edip, mahkum olduğumuz kısır döngüden bir türlü çıkamadık. Belki
de böylesi işimize geldi kim bilir. Zira aydınlanan ve güneşin avuçlarına
doğduğu insanları aldatmak, sömürmek, koyunlaştırmak kabil-i mümkün değildi.
Öyleyse bırakın eski tas eski hamam idame etsindi. Yananlar yakmaya devam
etiler maalesef. Oysa bizim vazifemiz; yandıysak, yakmamaktı. Hakikat için,
hürriyet için, aşk için, sevgi için, dava ve ideal için, ahlak ve adalet için
yani güzel bir dünya ve temiz bir insanlık için, kimse rahatından vazgeçmedi,
mücadele meydanına atılmadı. Herkes keyfine baktı, yedi, içti, gezdi ve nesil
çürümeye devam etti. Yücelmeliydik, yükselmeliydik, prangaları söküp
kurtulmalıydık, yeniden diriliş ve yepyeni varoluş için devrim demeliydik ama
demedik. Oysa arzuladığımız yeni dünya için eskinin ref edilmesi iktiza
ediyordu ve eskiyi normal yollarla ref etmek kabil değildi. Eskinin ilga olması
için devrim gerekliydi. İsticalen, devim gibi atılımlar yapmalı, adımlar
atmalıyız. Yabancı aşıların tesirini, yerli aşılarla yok etmeliyiz. Bir an önce
ferdiyetçiliği terk edip, amme menfaati ile hareket etmeliyiz. Kendi
çıkarlarımızı değil, nesl-i atinin hakkını ve hukukunu düşünmeliyiz. Zerre
vicdan taşıyorsak, artık bundan böyle neslimizin istikbali ve istiklali
minvalinde hareket ederiz. Son tahlilde de; YENİ BİR DÜNYA ve MİLLİ HÜVİYETE
HAİZ MAARİF TEŞKİLATI tesis ederiz. Bilakis, izmihlalimiz yakındır!
Ey yüceler yücesi ulu
Rabbim! Şu kirlenmiş ve kanlanmış, garip ve çaresiz kullarının zalimce ve
hayâsızca ezildiği, küçücük çocukların kafalarının ezilip kollarının kırıldığı,
kaynakların ve emeklerin sömürüldüğü, yüce ahlakının bizleri terk ettiği,
yurtlarımızın ve yuvalarımızın virana döndüğü evrene ceddim gibi yeniden
hükmetmeyi ve sahibi olduğun kâinatı yeniden ahlakla ve adaletle şenlendirmeyi,
şu zavallı ve çaresiz yüreğimin ne kadar istediğini Sen de biliyorsun. Tüm
çırpınışım, ıstırabım, derdim, davam, acım ve ahlaklı isyanım bundandır. Ben
naçiz kulun Seni biliyor, Sen benim büyük ve ulu Rabbim bu naçiz kulunu
anlıyorsun. Bizlere yardım et Rabbim! Dirilsin artık ailelerimiz ve dirilsin
nesillerimiz, dirilsin milletimiz ve devletimiz, dirilsin ümmetimiz ve
medeniyetimiz, dirilsin insanlık ve şenlensin yurdumuz, yurtlarımız. Âmin. Dirilişin
merkez üssü; Aile Ocaklarımız, Maarif Teşkilatımız ve mekteplerimizdir.
Dirilişin liderleri muallimlerimizdir. Mektepler, mananın fışkırdığı ve âleme
mana soluyan ocaklardır. Mekteplerimize medrese ruhu dercedilmelidir. Ruhların
birleşip bütünleştiği ve aynı ideal ufkuna yöneldiği yerlerdir mekteplerimiz.
Hayatlara kaide sunan ve hayatları disiplinize eden hayat kaynaklarıdırlar. O
hayat kaynaklarının damarlarından; Osman Gaziler, Fatihler, Yavuzlar,
Alpaslanlar, Selahaddinler, Meteler, Ak Şemseddinler, Gazaliler, Yunuslar,
Itriler, Dede Efendiler, Ali Şükrü Beyler, Mehmet Akifler sızacaktır hayat
deninizin içine ve kuvvetli dalgalar sadır olacak, yeni bir diriliş tahakkuk
edecektir. Ve ilahi bir rayiha yayılacaktır tüm âleme, tefessüh eden ruhlara ve
temizlenen ruhlarla kavileşecektir bedenler. Gerçek aşklar tevlit edecektir o
temiz ruhlardan. O aşklar bedenleri ve beyinleri besleyecektir. Düşünceler
metodolojik mahiyet kesbedecektir. İşte böyle bir Maarif Teşkilatını ve
mektebin varoluşunu mümkün kılacak ve varlığını idame ettirecek olan şey;
muayyen bir kaideye haiz, disiplinize edilmiş, insicamlı işleyen, ahlakla
yoğrulmuş ve adaletle can bulmuş yüce ve yüksek bir nizamdır. İşte böyle bir
nizamdır ki; ancak ve ancak hayatlara hayat sunan ve hakikati hayat kılan ve en
yüce kurucu irade olan Kur’an’dır. Ve Kur’an ekseninde kurulacak olan Milli
Mekteptir, milletin mektebidir. Ufkumuzu saran ve bizi boğan, milli birliğimiz
tahrip eden, hatta ümmetin kardeşlik bağlarını yerle yeksan eyleyen yabancı
örtüyü yırtıp atmalıyız artık. Kafalarımız ve kalplerimiz özgürleşmeli. Yüreklerimiz
barışla, kardeşlikle, sevgiyle, muhabbetle dolmalı. Bedenlerimizden kanlı
zincirler sökülüp atılmalı ve hürriyete merhaba demeliyiz.
Eğer ki, bir milletin
nesillerini, o milletin, özüne dönüşünü istemeyen, kimliğine ve dinine muhalif
olan ve bu minvalde ilim talim ettiren mektepler yetiştiriyorlarsa, yabancı
ruhlu mektepler yerli ruha haiz mektepleri kıyıya atmışsa, ideal aşılayıcılık
ve yön tayin edicilik özelliği milli mektepten gayr-i milli mekteplerin inisiyatifine
geçmişse, biteviye yabancı kültür aşılanıyorsa nesillere ve yerli kültür
mütemadiyen zımni yollarla tahkir ve tezyif ediliyorsa, hülasa; bir milletin
nesillerinin üzerinde gayr-i milli mekteplerin egemenliği varsa ve mukadderatı
tayin edici konumda bu mektepler bulunuyorlarsa, o milletinde ve memleketinde
yücelip, yükselmesi ham hayaldir. Kim ne derse desin gayr-i milli mektepler
yıkıcıdır, tahrip ve tahrif edicidir. Adeta milli ruha kinle sokulmuş kanlı bir
hançerdir gayr-i milli mektepler. Kültür taşıyıcılarıdırlar ve emperyalizmin
kültür ajanlarıdırlar. Kadim kültürü yok edici muzır unsurlardır bu mektepler. Nesillerimiz
durduk yerde bu hale gelmediler. Kılıçla fethedilemeyen toprakları kalemle
fethetmek istediler ve mekteplerle geldiler, girdiler topraklarımıza. Tıpkı sömürdükleri
mazlum milletlerin topraklarına İncil’le girip tüm kaynaklara egemen oldukları
gibi. Bizde de aynısı oldu maalesef, kültürleriyle girdiler, nesillerimizin temiz
ruhlarını çürüttüler, sağlıklı gövdelerini çökerttiler ve bize egemen oldular. Ya
içimizde yetiştirdiler ya da dışımızda yetiştirip içimize gönderdiler. Bir
söylenti vardır; bir zamanlar bir gâvurun, tam Anadolu Hisarı’nın karşısına
geçip şöyle söylediği rivayet edilir; İstanbul’u kılıçla teslim ettik ama bu
şehri bu topraklarda inşa edeceğimiz okullarda yetiştireceğimiz insanlarla geri
alacağız. Ve maalesef öyle de oldu. Bedenleri bize ait olan nesillerimizin
ruhları ve kafaları maalesef gâvurlaşmış durumdadır. Bizim hikâyemiz acı bir
hikâyedir! Yürek dağlayıcıdır, kan ağlatıcıdır. Bizim kaderimizi hep bizden
olmayanlar çizdiler maalesef; işte o gâvurun söylediği minvalde yetiştirilmiş
nesillerdir onlar. Osmanlı ve Selçuklu ruhu gitti, TÜRK MİLLETİ düştü, Türk
Milleti düşünce yekpare İSLAM ÜMMETİ düştü ve böylece, düşen devasa bir MEDENİYET
oldu: TÜRK-İSLAM MEDENİYETİ. Âlemi küfür kapladı, yürekleri dağladı, Ümmet-i Muhammed
o günden bugüne hep ağladı ve elan da ağlıyor. Dünya yeni bir DİRİLİŞ bekliyor.
Elbet bir SELÇUKLU ya da OSMANLI olmamız kabil-i mümkün değildir ama o ruhu
kuşanmamız kesinlikle kabil-i mümkündür. Ki DİRİLİŞ demekte zaten AKLEN VE
KALBEN DİRİLMEK demektir. Yoksa BEDENİNİ BÜYÜTMEK demek değildir. İlla eski
coğrafyalara hükmetmek iktiza etmiyor ama o coğrafyalara hükmeden ruhu kuşanmak
iktiza ediyor. Yeter ki kalben ve aklen uyanalım ve dirilelim, kendi
topraklarımız, elimizde kalan SON KALE yeter bize. Yaşadığımız şu topraklarda
uyanır ve dirilirsek ve gücümüzü ispat edersek, tüm mazlum ve masum
soydaşlarımıza ve dindaşlarımıza da elbette muazzam bir güç kaynağı oluruz. Tabi
ki bu da her yönde ve alanda MİLLİLEŞMEK ile kabildir. Bilakis muhaldir. İlk evvelde Maarif Teşkilatımız, daha sonra
mekteplerimiz, nihayetinde de tüm alanlarımızda MİLLİLEŞTİRME HAREKETİ
başlatılmalıdır.
Bu ülkede biteviye
yabancı kültür terviç edildi, yerli kültür ise ötelendi, tahkir ve tezyif edildi.
Yabancı aşıyla çağdaşlaşacağımızı sandık ve yanıldık, aldandık. Oysa bizim ne
çağdaşlığa ve ne de Batılı olmaya ihtiyacımız vardı. Biz KENDİMİZ olmalıydık.
Gövdeni devenin hamuruyla lebalep doldurmakla bu işler olmazdı, deve olmaya
deve doğmalıydınız. Milli Kültüre muhalif olan yabancı kültür, bizi adam
etmezdi, etmedi de ama kadim kültür ağacının köklerini çürüttü ve nesillerimizi
soysuzluğun çukuruna yuvarladı. Yabancı dil öğrensin genç dimağlarımız dedik
ama ayvayı yedik. Yabancı okullara dil öğrensin diye gönderdiklerimiz kendileri
yabancılaştılar ve ülkelerini sattılar, milletlerine yan çizdiler, kardeşlik
bağlarını çözdüler, devletlerine ihanet ettiler. Yani bir pire uğruna yatağı
yaktık, yok ettik. Bir avuç suç içmek istedik, yüzme bilmediğimiz için denizde
boğulduk. Bizim yapacağımız şey; kendi mekteplerimizi ideal hale getirmek ve
nesillerimizi kendi mekteplerinde kendi kültürleriyle yetiştirmekti. MİLLİ
MEKTEP, milletin mektebidir, aynı zamanda devletin mektebidir. Senin
yetiştirdiğin senindir, düşmanın yetiştirdiği düşmanındır; bunu bilmek,
anlamak, fark etmek ve idrak etmek zaruridir. Düşman ne yaparsa kendisi için
yapar, yaptığını senin topraklarında yapması önemli değildir. Şeytanın
tuzakları çoktur. Bir önce ki yazımızda söylemiştik; kılıçla verdik, eğitimle
geri alacağız dediğini şeytanın. Bu topraklarda faaliyet gösteren tüm gâvur
mekteplerinin yegâne gayesi, varoluş nedenleri işte budur; BİZİ İÇİMİZDEN
VURMAK. İşgali içeriden başlatmak, milleti içeriden çökertmek, devleti içeriden
yıkmaktır. Aklıyla ve kalbiyle bunu yalanlayabilecek tek kişi var mıdır? Maatteessüf,
TÜRK MİLLETİNİ, bu topraklara sızmış ve bu milletin tam kalbine kanlı bir
hançer gibi saplanmış olan gâvur mekteplerinin ve onlar gibi işlev gören ama
kalıpta yerli addedilen mekteplerin, nesillerimizin akıllarına ve kalplerin
adeta çiviledikleri tefessüh etmiş, bitevi mikrop yayan kültür mahvetmiştir. O
kültürle beslenmiş ve gövdesi dağlanmış olanlar ama yerli addedilenler bu
milleti ve ümmeti gâvurun elinde oyuncak etmişlerdir. Bu ülkede maddi
kaynaklara ve basına hükmedenler hatta çok çok uzun yıllar politikaya egemen
olanlar kimlerdir? Şapkalılar kimlerdi ve onlarca yıllık devr-i iktidarlarında
bu millete ne verdiler? Bu türler bu millete ve ümmete hizmet edebilirler mi? Bu
ülkenin MAARİF TEŞKİLATINA yıllarca BENER CORDAN denilen gâvur etkide bulunmadı
mı? Ki azıcık aklı olan düşünür ve sorar; bu milletin Maarif Teşkilatı ve
mektepleri ne yapıyor diye! Niye bir türlü düzeltilemiyor ve sorunlar
giderilemiyor? İsticalen, Maarif Teşkilatı yabancı unsurlardan temizlenmeli ve
milli unsurlara devredilmelidir. Muhtemel Maarif Bakanımız kim olacaksa, ilk
işi ve icraatı bu olmalıdır bendenize göre. Bu topraklara, bu millete, bu
devlete, bu ümmete ve kadim değerlere ciğerden bağlı, namuslu, şerefli, asil ve
soylu, kalbiyle ve aklıyla mutlak milli olan Anadolu Evlatlarının murakabesine
ve egemenliğine devredilmelidir Maarif Teşkilatı. Bilakis, MÜSLÜMAN TÜRK
MİLLETİ tarihin çöplüğünde ki yerini alacaktır. İlk mektepten, son mektep olan
üniversitelere kadar mekteplerimiz yeniden dizayn edilmelidir ve yerli unsurlar
hâkim olmalıdır. Bu memleketin üniversitelerinde niçin biteviye terör egemendir
ama Anadolu çocukları ezilir? Düşünün ki; bu topraklarda, bu milletin parasıyla
kurulan ve bu devletin kanunlarına tabi olan bir üniversitenin rektörü denilen
cibilliyetsizin bir çıkıyor ve bu milletin kimliğine ve dinine muhalif duruş
sergiliyor hatta İslam’ı terk etmemizi teklif edecek kadar şirazesinden
çıkıyor. Maalesef dövülerek, vurularak, ezilerek pişiyoruz. Ya da pişiyor muyuz
yoksa tükeniyor muyuz? Dileyelim ki; bir an önce dirilelim, kendimize gelelim
ve haddini aşanlara hadlerini bildirelim. Layık olduğumuz yerde değiliz
bilmeliyiz. Yudum yudum acı içenler mutlaka acı kusacaklardır, asla unutmayın!
Unutursanız da unutulun, yok olun gidin!
Son tahlilde;
unutmayalım ki, insanları yönetemeyiz, onları ancak yönlendirebiliriz. Yönetmek
bir şeye mutlak egemen olmak ve ona istediğini yaptırmaktır ama yönlendirmek,
bir şeye yön göstermektir, o şeyi ikna etmektir ve aklı olan bir şeyi asla
yönetemezsiniz, ancak yönlendirebilirsiniz. Binaenaleyh, makinaları yönetir,
insanları yönlendirirsiniz. Tabi yönlendirmek içinde inandırmanız, ikna etmeniz
iktiza eder. Misal; otomobil bir nevi makinadır ve otomobil akılsız, iradesiz
bir nesnedir, o hedefine varır ama bilerek varmaz yani amacını bilmeden
gerçekleştirir, onu kullanan ona mutlak olarak egemendir yani o yönetilir. Ha
bu arada şu da gerçektir naçizane fikrimce; akıl, alıklığa engel değildir,
aklınız vardır ama alıksanız sizde yönetilebilirsiniz. Benzerlerine mutlak
inanç ve tapınç içinde olan herkes yönetilir ama münhasıran Allah’a iman etmiş
ve perestiş eden biri iseniz yönetilmeniz kabil değildir ama yönlendirilebilirsiniz
ve bu doğal olandır. ÖYLEYSE, MEKTEPLERİMİZİN YEGÂNE HEDEFİ; yönetilen değil
yönlendirilebilen nesiller üretmektir. Hemen yanlış anlamayın, elbette mektepte
bir nevi üretim merkezidir, insanlar üretilir mekteplerde. Ya iyi insanlar
üretirsiniz ya da kötü insanlar ama üretirsiniz. Mektepler üretme, ürettiğini
biçimlendirme ve şekillendirme ocaklarıdırlar. Ya hainler üretir ya da
sadıklar. Burada ferdi hürriyeti gasıp yoktur, insan hak ve hürriyetlerine
mugayir bir durum yoktur. Zira her millet, çocuklarının sağlıklı, sadık,
güvenilir, temiz, şerefli olmasını ister. Peki, bu çocuklar nerede yetişir?
Elbette ilk evvelde aile yuvasında, sonra da mektepte yetişir. Ki aile yuvası
da bir mekteptir zaten. Kim bağını başıboş bırakır? Herhalde hiçbir kimse böyle
bir günahı işlemez. İşte çocuklarımız da tabir caizse bizim bağımızdır,
otağımızdır, istikbalimiz ve istiklalimizdir. Onları biçimlendirmek,
şekillendirmek ve marufa yönlendirmek en tabi hakkımızdır. Devlette bizim
olduğuna göre, bizim neslimizi, bizim istediğimiz minvalde yetiştirecektir
herhalde. Mektepler insanlar üretirken, aynı zamanda o insanların yaşayacakları
hayatları da üretirler zımnen. Ve inanın ki, insanlar, ne yaşarlarsa, yaşarken
edindikleri bilgilerin eyleme geçirilmesidir yaşananlar. İşte bu yüzden
mektepler mühimdir. Hiçbir bilgi masum değildir. Ya iyiliğe yönlendirir seni ya
da kötülüğün karanlığına mahkûm eder. Hayatımız nasılsa, o hayatın temelini
atmış olan bilgiler de öyledir. Size kim bir bilgi veriyorsa, mutlaka sizden
bir beklentisi vardır. Bu beklenti ya şahsidir ya da umuma matuftur. Misal;
seküler bilgiler edinmiş olanlar yol kesiyorlardı, aynı kişiler Allah’ın
bilgilerine sahip oldukları zaman ise yol gösterenler olmaya başlıyorlardı.
İşte bilgi böyle bir şeydir. İşte EĞİTİM ve MEKTEP bu kadar mühimdir, ki zaten
bu yüzden üzerine önemle durulmuyor mu? Bizim nesillerimizi, imansız, vatansız,
milliyetsiz, değersiz kılan hatta kadim ve kök değerlere düşman eden nedir? Ya
da göğsünde iman olanları, imanlarına muhalif davranmaya iten endir? Bilgi
sihirli bir hazine olduğu gibi kudretli bir olgudur. Nasıl insanlar istiyorsak,
istediğimiz insanı ortaya koyacak bilgileri kullanırız. Öyleyse mekteplerimiz,
Allah’ın bilgisini verecek şekilde kurgulanmalıdır ve tahkiki imana sahip
nesiller var edilmelidir. Ki o nesiller; dinlerine ittiba etsinler,
devletlerine sadık olsunlar, vatanlarına bağlı kalsınlar, milletlerini
sevsinler, yüce değerlerine tutunsunlar. Gayrısı angaryadır!
En son tahlilde;
şeytaniler, bizleri eğitim ile ve eğitimin en büyük aracı olan mekteplerle
vurmaya çalışmaktadırlar. Mektep deyince aklımıza münhasıran bildiğimiz
mektepler gelmemelidir. Bir televizyon bile yeri geldiği zaman mekteptir.
Şeytanın en büyük ve kuvvetli iki çocuğu vardır; Coni ve Moskof. Bu iki velet,
bitevi faaliyet içerisindedir ve birbirileriyle eşgüdümlü hareket
etmektedirler. Mekanik kuvvetlerini insanlık üzerinde tahkim etmek yegâne
hedefleridir bunların. Kirli ve kanlı veletlerdir bunlar. Maddeye hâkim
oldukları zaman yeryüzüne de hâkim olacaklarını düşlemektedirler.
Emperyalisttirler. İki ayrı ideolojinin ama aynı ideolojinin
mümessilleridirler. Milli kültürleri tahrif ve tahrip ederek benlikleri
çökertmek istemektedirler. Bu yüzden de insanlık ailesinin kalbine ve aklına
saldırmaktadırlar. İdeolojilerini bir mektep gibi istimal etmektedirler.
Hedefleri gençliktir! Birisi yozlaştırır, diğeri de yozlaşan gençliği kolayca
avlar. Bizim memleketimizde her 10 yılda bir yapılan Maarif Teşkilatı
değişikliği bunların eliyle kotarılan bir tezgâhtır. Milli Maarifin önünde ki
takozlardır bunlar. Birisi, sözde, mustazafların yanındadır, diğeri de hudut
tanımayan iştahların, hazların tahrikçisidir ve güya bu istikamette
ilerleyenlerin haklarının takipçisidir. Karanlıktan çıkıp karanlığa
yürüyenlerdir bunlar. Ama kendilerini aydınlık diye lanse ederler. Şeytan için
dövüşürler, şeytanın çarkını döndürürler ve şeytanların çıkarlarına hizmet
ederler. Değerleri yoktur, milli kültürleri tahrif ve tahrip ederler, gençliği
sarhoş ederek uyutup kalplerini ve kafalarını bozarlar. Maddeye tapınç
içindedirler. Maneviyattan behreleri yoktur. Ülkelerde ki Truva Atları ile
çıkarlarını korurlar ve varlıklarını idame ettirirler. Milletlere, devletlere
ve mutlak hakikatlere düşmandırlar. Siyonizm’in Yeryüzü Krallığı adına savaşırlar.
Her memlekette bunlara çalışanlar bulunur. O hainler kendi çıkarları için bir
milletin istikbalini ve istiklalini ipoteğe vermekten geri durmazlar. Yaşamak
için öldürürler satılık hainler. Methedenler belki mest ederler ama gerçek
değildirler, dost olamazlar. Hakikat olanlar ve hakiki dostlar, kalbi ve kafayı
acıtanlardır. Övgücüler hesabidirler ve gizli beklentileri vardır ama acı
verenler hasbidirler ve beklentisizdirler. Bunların ve bunların milletler
içinde ki maşaları birer kültür ajanlarıdırlar ve kültürleri tahrip ve tahrif
etmek için vardırlar. Bunlar milletleri sürekli sitayişe boğarlar, taltif
ederler ve milletlere bitevi gülümserler ama bunların ardına tarifsiz ve
tahminsiz bir kahpelik yatar. Böyle yaparak, milletleri kendi yanlarına çekmek
isterler. MEKTEPLERİMİZİ millileştirmeli ve hürriyetlerine kavuşturmalıyız
isticalen. Milliyetperver, vatanperver, imanlı, kabiliyetli, işinin ehli,
dürüst ve namuslu vatan çocuklarını Maarif Teşkilatına dâhil etmeliyiz. Artık
fasılalı dönüşümlere son vermeliyiz. Zira Eğitim çocuk oyuncağı değildir. İstikbalimiz
de, istiklalimiz de MİLLİ MEKTEPLERİN varlığına merbuttur. Yabancıları tasfiye
etmeli, yerlileri desteklemeliyiz. Tüm mektepleri DEVLETİN sıkı murakabesine ve
takibine almalıyız. Zira yerli markalı olduğunu sandığımız mektepler de gizli
birer tehdit olabilirler. Binaenaleyh yabancı mektepleri ya saf dışı bırakmalı
ya da otokontrolünü sıkı bir şekilde yapmalıyız. Yerli görünenleri de asla
başıboş bırakmamalıyız. Aklı olan aklı olmayana, temiz kirliye, yol gösteren
yol kesiciye tutsak kılınamaz. MİLLİ MEKTEP bunu asla yapmaz. Ama bizim eğitim
sistemimiz ta başından bu şekilde dizayn edilmiştir ne yazık ki! Namuslu
ezilir, namussuz oradan oraya süzülür. İnsan tabiatlı olan hayvan tabiatlı
olana tabi kılınır, âlim cahilin elinde heder edilir, veliler şerirlerin
tutsağı yapılır. Üreten kıymetsizdir, tüketen değerlidir. Özcüler yok sayılır,
kalıpçılar daima el üstündedir. Bir an önce MAARİF TEŞKİLATINDA sarsıcı,
dönüştürücü, yapıcı bir DEVRİM realize edilmeli ve MAARİF TEŞKİLATINA muhakkak
MİLLİ HÜVİYET kazandırılmalıdır. Bilakis boş konuşulur, boş yaşanır, nutuklarla
vakit geçirilir. NESLİ KATLETMEYİNİZ!
İlk evvelde maarifin ve
mektebin önemini idrak edeceğiz.
Muallimlere değer
vereceğiz.
Talebeleri
önemseyeceğiz.
Maddeye değil manaya
odaklanacağız.
Kalıba değil öze dikkat
kesileceğiz.
Kalıpta takılıp
kalanları ekarte edeceğiz, öze öncelik verenleri oyuna dâhil edeceğiz.
Kesintisiz yaşamayı
bırakıp kesintili yaşama döneceğiz.
Duracağız, düşüneceğiz,
anlayacağız, kavrayacağız.
Kesintisiz bir hayat
hakikati ıskalatır bize.
Kesintisiz bir hayat
güzellikleri fark edememektir.
Kesintisiz bir hayat
hayatın kutlu hazlarını kaçırmaktır.
Eğitim asla kesintisiz
olmaz, kesintili eğitim her şeyi mevsiminde almaktır, yaşamaktır.
Bu yüzden ömür boyu
eğitimi zorunlu kılmak saçmalıktır.
Zira bu arada yetenleri
katledebiliriz.
Çünkü her insan doktor,
hâkim, subay olmak için var değildir.
Zira hayat tek boyutlu
değildir.
Hayatın diğer alanları
içinde kaliteli ve kalifiye elemanlara ihtiyaç vardır.
Kesintisiz eğitim
yetenekler için zehirdir, hayatın zehirlenmesidir.
Hiçbir şey bir anda
olmaz, yapılmaz, binaenaleyh kesintisizlik bozucudur.
Ham meyveyi bir anda
olgunlaştırmak kabil değildir, aksi durumda meyve tat vermez.
Zorlamak, olması
muhtemel olanı da oldurmamaktır.
Henüz boy vermeyen
fidanları mevsimsiz soldurmaktır.
Malayani ile bembeyaz
yaprakları doldurmaktır.
Bu yüzden kesintisiz ne
varsa kesintiliye döndürülmelidir.
Sınavları
saçmalıklardan kurtarmalıyız.
Muallim olsa da
yönetici olsa da eğitim ve yöneticilik üzerinde mutlaka bir teze imza
atmalıdırlar.
İlkokuldan yüksekokula
kadar mekteplerin sayısı düşürülmelidir.
Kontenjanlar
düşürülmelidir ve eğitimini ikmal eden mutlaka vazifesine başlamalıdır.
Mektepler materyal
açısından en ideal düzeyde teçhiz edilmelidirler.
İlkokul öğrencileri
için mutlaka bir Hayat Andı yazılmalıdır ve hem girişte hem çıkışta
okutulmalıdır.
Hayatın kanunlarını
tazammum eden and ile ders başlar.
Hayatın kanunlarını
tazammum eden and ile ders biter.
İlk ders hayatın dersi
olur.
İnsan ve hayat izah
edilir.
Kimlik ve din bilgisi
verilir.
Ahlak ve adalet
olguları öğretilir.
Bilgiler çoğaltılmaz,
öz olarak aktarılır.
Bilgiler mutlaka
hakikat temelli olur.
Absürt bilgilerden
arındırılır tüm dersler.
Yaşama ve çalışma
alanında ittiba edilmesi iktiza eden kaideler aktarılır.
Temel ahlak ilkeleri ve
adaletin ne olduğu kafalara ve kalplere zerk edilir.
Şerefli ve namuslu
yaşamanın ve çalışmanın önemi sıklıkla ve titizlikle vurgulanır.
Dil en ideal düzeyde,
en ince kurallarına kadar öğretilir, kavratılır.
Tarih mutlaka doğru ve
çok detaya kaçmadan ama mühim noktalarıyla aktarılır.
Kendi kültürüyle
beslenir ve kültürünü yaşaması, yaşatması, koruması öğretilir.
Beslenmesini en uygun
koşullarda ve zamana uygun besinlerle yapması sağlanır.
Her ders mahiyetine
mütenasip en ideal örneklemelerle işlenmelidir.
Doğada ki muhtelis
sesleri hem tabi ortamda hem de sanal ortamda mutlaka tanıması sağlanır.
Doğaya dair olguları ve
olayları anlar, doğadaki varlıkları gözlemler ve resmeder.
Bedenini geliştirmesi
adına tanzim edilmiş uygun mekânlarda yaşına uygun hareketler yapar.
Gözüne, kulağına,
fiziğine, aklına ve bedenine matuf ortamlar mutlaka hazırlanmalıdır.
Tabi burada en önemli
vazife Maarif Teşkilatının bizatihi kendisine düşmektedir.
Mekteplerimiz her
açıdan donatılmalıdır. Eğer işi ciddiye alıyorsak.
Her dersin sınıfı
olmalı ama o sınıfta her sınıfın o derse ait malzemesi bulundurulmalıdır.
Tabi biz burada mevcut
şartlarda ki Maarif Teşkilatından ve mekteplerden bahsetmiyoruz. İdeal düzeyde
ki Maarif Teşkilatından ve mekteplerden bahsediyoruz. Çünkü artık Maarif
Teşkilatımızın ve mekteplerimizin mevcut işleyişleriyle kaliteli ve kalifiye
insan üretme konusunda yeterli olmadığı aşikârdır. Bu durum anlaşılarak
anlaşılmalıyız yani. Geçelim! Belki yanılıyor olabilirim ama şunu söylemem
iktiza ediyor; bir defa ilkokul dördüncü sınıftan itibaren branşlaşma olayı
düşünülmelidir ve tabi ki bu çok ince, derin ve ideal şekilde planlanmalıdır. İlk
üç dönem de çocuk, dil olarak ve matematik alanında muazzam bir temele sahip
olmalıdır. Hayat dersini öz olarak ama çok ideal düzeyde almalıdır. Muallimlerin
kalpleri ve kafaları özgür olmalıdır. Amirlerin hizmetleri önünde suni engeller
olmamalıdır. Üst düzey amirler ise çok iyi seçilmelidir. Kalıpçı ve dar eksende
düşünen amirler yerine olgun, öze önem veren, geniş perspektife sahip, maddeye
değil manaya yönelen, özgüven ve özgünlük sahibi olan amirler tercih edilmelidirler.
Hatta yöneticiliğe aday olanlardan eğitim ve yöneticilik üzerine tez
istenmelidir. Bu iş zaman açısından da çok iyi organize edilmelidir. İlkokullardan
kulüp olayı tamamen kaldırılmalıdır. Bahsettiğimiz branşlaşma olayı muhakkak
çok iyi şekilde disiplinize edilmelidir. Bu olayın gerçekleşmesi, ciddi bir
devrimsel hamle olacaktır inanıyorum ki. 4. Sınıftan sonra özel yetenek
özelliği taşıyan çocukların ilgi duydukları ve temayül gösterdikleri alanalar
çok iyi keşfedilmelidir. Bu kesinlikle ahlaksızlık ve adaletsizlik değildir.
Zira her çocuğun kendine mahsus yetenekleri vardır. Devlet görevi dışında kalan
meslekler içinde elemana ihtiyaç vardır ve o alanlar için yetiştirilecek
çocuklarımızda kaliteli ve kalifiye eleman olmalıdırlar. Yani bugün bir
çobanın, bir çöpçünün bile kaliteli ve kalifiye olması iktiza eder. Okul Öncesi
Eğitimi mutlaka ama mutlaka zorunlu olmalıdır, nasıl yapılacağı düşünülmelidir.
Mektepler lüzumsuz kâğıtçılıktan kurtarılmalıdır. Ders kitapları kısa olmalıdır
ve hakikat yüklü bilgilerle hazırlanmalıdır. Malayani bilgilerden mutlaka
arındırılmalıdırlar. Konular mutlaka gerçek hayatla ilişkilendirilmelidir.
Konularda yüksek ve yüce mana olmalıdır. Her konu muhakkak yüce bir değeri
aşılamalıdır kalbe ve kafaya. Yaşarken ve çalışırken nasıl olmamız iktiza
ediyorsa, bu minvalde bir anlatım olmalıdır. Netlik ve müşahhaslık olmalıdır konularda
ki olgularda ve olaylarda. Çocuğun düzeyinde felsefi bir anlatım olması
sağlanmalıdır. Türkçe dersi en ideal düzeyde verilmelidir. Türkçe en
inceliklerine kadar, tüm kurallarıyla, en güzel şekilde öğretilmelidir. Daha
önce de söylemiştik, icabında Osmanlıca dersi de verilebilir çocuklara. Zira
akıl, olgunlaşmadan işlenirse her şey daha kalıcı olur ve daha çabuk öğrenilir.
Aynı şekilde Kur’an çocuklarımıza en ideal düzeyde öğretilmelidir. En azından
meal düzeyinde kalplere ve kafalara nakşedilmelidir. Tarih ve ecdat dürüstlük
temelinde ve tahrif edilmeden tüm hakikatleriyle öğretilmelidir. Tarihi olmayan
ve tarihini bilmeyen nesil kadar talihsiz bir nesil yoktur. Dünü olmayanın
yarını olmaz. İlkokulda tarih dersi mutlaka olmalıdır, olmaması ihanettir. Dününü
bilmeyenin yarına yürümesi muhaldir. Dilbilgisi dersinde dilin tüm kuralları
verilmelidir. Eylemin gücü ve yüceliği öğretilmelidir, kavratılmalıdır.
Hedefimiz; kaliteli ve kalifiye insan olmalıdır. Muallim olguyu en net haliyle
izhar etmelidir, olayı en ideal şekilde izah etmelidir, nihayetinde de ikazını
yapmalıdır. Bir şey teklif edilir ve tercihe bırakılır, icbar yoktur. Dinde
olduğu gibi eğitim de de zorlama yapılamaz. Zorlama, düzenin ve disiplinin
katlidir. Eğer gayemiz, ideal örneklerse ve lider nesillerse, zorlama
yanlıştır. Muallimler mutlaka madden ve manen desteklenmeli ve yüreklendirilmelidirler.
Hayat standartları çok geri olan muallimlerden ideal bir hizmet beklemek
insafsızlıktır ve eğitim konusunda dürüst olduğu söylenemez. Evet, eğitim asla
ve asla maddiyat işi değildir, tamamıyla vicdan işidir ama hiç kimse de kusura
kalmasın ki her işinde bir karşılığı vardır ve olur ve ideal bir iş için de
ideal bir vicdani durum iktiza eder. Çünkü muallimlerde insandırlar ve insani
hasletleri vardır, nefisleri vardır. Elbet şeytan değildirler ama melekte
değildirler. Ayrıca vazife olarakta hürriyetlerine müdahale edilmemelidir. Psikolojiler
kesinkes tahrip edilmemelidir. Teftişlerinde kalıba değil öze dikkat
edilmelidir. Bir defa Maarif Teşkilatında artık prosedür saçmalığına muhakkak
ama muhakkak bir son verilmelidir. Muallimleri aldıkları ücrete göre
derecelendirmek kesinlikle yanlıştır ve muallimler de ki ücret dengesizliği
kesinlikle giderilmelidir. Keza, vazifede bulunduğu mektebe göre de muallime
önem atfetmek ihanettir. Muallim alelade bir memuriyet vazifesi ifa
etmemektedir. O, genç neslin yüce mimarıdır. O, tarihin ve dinin, kimliğin ve
karakterin teminatıdır. O, haysiyetli, asil ve soylu bir demircidir. Ruhları,
tamamen manadan müteşekkil bir örs üzerinde işler. Bu meyanda, yerli ya da
yabancı özel okullar ya millet mekteplerine dâhil edilmelidirler ya da mutlak
bir murakabeye tabi tutulmalıdırlar. Bu sözümüzden ihanet içinde olmayanlar
gocunmazlar. Zira hiçbir kimse aile yuvası içinde fitne ve fesada müsaade
etmez. Öyleyse hiçbir eğitim kurumu da bu topraklar üzerinde faaliyet
gösterdiği halde, İslam, Türk, Devlet, Vatan, Bayrak, Ezan, Marş ve Değer
düşmanı nesiller yetiştiremez. Yetiştirmesine müsamaha gösterilemez. Ki işin
özünde, her özel eğitim kurumu, milli mektebin bağrına sağlanmış bir hançerdir
ve lağvedilmesi iktiza eder.