Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Çanakkale Zaferi’nin 100’ncü yılı münasebetiyle hazırlanan “tanıtım” filmi şahane!
Filmde, ağırlıklı olarak Arif Nihat Asya’nın “Dua” başlıklı şiirini dinliyorsunuz… “Dua”yı uzun yıllar önce okumuş, çok ahenkli ve duygulu olduğundan hemen ezberlemiştim.
Bu muhteşem eserin, muazzam ses getirecek bir filmde okunması beni çok heyecanlandırdı.
Gayet iyi kurgulanmış… Şiir de amaca ve Çanakkale Destanı’na yakışmış…
Arif Nihat Asya’yı tekrar hatırlattığı, bilmeyenlere, bilhassa gençlere ve çocuklara tanıttığı için de ziyadesiyle memnun oldum.
x x x
İLK MISRA İLE OKUYAN “SES” ARASINDA ÇELİŞKİ VAR!
Dikkatinizden kaçmamıştır, Dua’nın ilk beyti şöyle:
Biz kısık sesleriz, minareleri
Sen ezansız bırakma Allah’ım!
Hâlbuki bunu filme okuyan ses, mikrofonda duyulur duyulmaz 30 kadar televizyonun canlı yayınla dünyaya duyurduğu bir ses!
Dünyada, “kısık ses” olmaktan şikâyet edecek son ses, o ses olsa gerek!
Ağzını açar açmaz düzinelerce kanalın canlı yayına geçtiği bir sesin sahibi de, “biz kısık sesleriz” derse, sormazlar mı, “Siz de ‘kısık ses’seniz, dünyada ‘yüksek ses’ten söz edilebilir mi?”
x x x
SESİ ‘KISIK’ KALAN YİNE ARİF NİHAT ASYA OLDU
Tanıtım filminde Arif Nihat Asya’nın şiiri okunuyor ama adı hiç geçmiyor. Evet, kesiklik olmasın diye belki adı seslendirilmeyebilir ama birkaç saniyeliğine de olsa, bir köşede; “Şiir: Arif Nihat Asya” ibaresi yazılabilirdi.
Yoktu, göremedik!
Yani, yine sesi kısılan, ölümsüz eserine, “Biz kısık sesleriz” diye başlayan Asya oldu.
Buna rağmen, filmin yayınlanmasıyla birlikte, okunan şiirin Arif Nihat Asya’ya ait olduğu yazıldı, konuşuldu… Dolayısıyla, “Bayrak Şairi”nin adı geniş bir şekilde ülke gündemine gelmiş; kitlelere ve gençlere hatırlatılmış, tanıtılmış oldu.
Asya’yı kaybedeli 40 yıl olduğuna göre, bu eseri en az yarım asır evvel yazmış olmalı… Muhtemelen, minarelere hoperlörler takılmadan önce… O vakitler Müslüman’ın sesi hâkikaten kısıktı, en gür ses, hoperlörler olmasa bile yine minarelerdeydi. Hoca, o günkü havayı müthiş bir sanat gücüyle dile getirmiş ve bugün bangır bangır okunan ölümsüz bir esere imza atmış.
Öte yandan, “Dua”nın; “Müslümanlıkla yoğrulan yurdu/Müslümansız bırakma Allah’ım” şeklindeki nakaratı okundukça; insanın, “Müslümanlıkla yoğrulan yurtta kaç Müslüman kaldı, acep?” diye sorası geliyor!
Bu soru sizin de aklınızdan geçiyor mu?
x x x
ARİF NİHAT ASYA’DAN BİRKAÇ MISRA
Hazır söz “Bayrak Şairi”nden açılmışken, o dehâyı hatırlamışken, biz de onu bir başka ölümsüz eseri ve “dua”larımızla yâd edelim:
DESTAN
Yoksa şu yaprakta Yavuz,
Yoksa şu sayfada Oğuz,
Biz de yoğuz, biz de yoğuz!
Siz gelin imdadımıza,
Elimizden siz tutunuz…
Mevlâna, Yesevî, Yunus!
Sizlere “üçler, yediler”
Bizlere “kırklar” dediler.
Daha çoğuz, daha çoğuz.
İşlerin kalmasın yarım,
Yolla sen yükünü Tanrım…
Bizden ayak, bizden omuz.
Damarlardan kan çekildi;
Ölümlü dünyada şimdi
Ölüm var uykudan ucuz.
Kahrolsun yol diye diye,
Bu kervanı haramiye
Peşkeş edecek kılavuz!
Kervanımız dizi dizi,
Bırakma Allah’ım bizi…
Biz ki yalnız sana kuluz!
Boz yelelim kanatlı gel,
Yolları kesmeden ecel,
Başlamadan son uykumuz!
Yoksa şu yaprakta Yavuz,
Yoksa şu bayrakta Oğuz,
Biz de yoğuz, biz de yoğuz!
x x x
GÜNÜN ÇİZGİSİ, Twitter'dan...