MUTLAK VE YEGÂNE HAKİKAT: İSLAM'DIR...3...

Özgür DENİZ - 09.05.2015

Dr. Jivago isimli eserin yazarı Pasternak Moskoftur. Komünizme şiddetli tenkitler yöneltmiştir. Sovyet rejimini tahkir ve tezyif etmiştir. Ve Sovyetler kitaba yasak getirmiştir. Ama ne gariptir ki, küresel çapta yaygınlık kazanmış ve ünü sınırötesine ulaşmıştır. Sekter burjuvalıkla itham edilmiştir. Sağ yaftası vurulmuştur. Moskofun ünlü edebiyatçılarını birbirine düşürmüştür. İşin ilginç tarafı ise, Nobel’e layık görülmüştür. Ama Sol edebiyatın kodamanlarının şimşeklerini üzerlerine çekmişlerdir Nobelci şeytaniler. Ne acayiptir ki, küresel edebiyatın Sol kanadını rahatlatmak ve memnun etmek için bir sonra ki dönemde ödül bir Solcu’ya gitmiştir. Ve Durgun Akardı Don isimli roman ödülü kapmıştır. Yani o zamanlarda tek bir Müslüman edebiyatçı yok muydu ki ödüle layık görülmedi? Hayır, asla böyle bir şey olamaz ve sebep bellidir. En basitinden aynı zamanın çocukları olan Muhammed İkbal ile Tagor’un durumunu biliyoruz ve Muhammed İkbal’e ödül verilmemesine Tagor’un bile nasıl şaşırdığını ifade ettiğini biliyoruz. Üstelikte ödülü kendisi aldığı halde şaşkınlığını gizleyememiştir. Kendi sanatının, Muhammed İkbal’in sanatıyla kıyas bile edilemeyeceğini ifade etmekten kendini alamaz hatta üstü örtülü şekilde Jüriyi kınar. Vicdan diye bir şey vardı değil mi? Demek vicdan haykırmasa da sessiz tepkisini yine de veriyor.  Dışarıya yansımasa da içeride ki adalet her zaman varlığını hissettirir. Ödüller istikametini hiçbir zaman şaşırmamıştır, bugüne kadar aynı minvalde devam edegelmiştir. Yahudilerin handiyse yüzde yüzü ödüle layık görülürken, Yahudi olmayanların yüz de biri ya layık görülmektedir ya da hiçbiri yanından bile geçmemektedirler. HADDİZATINDA, burada kahpe bir kumpas gizlidir; güya Yahudilerin en zeki, bilimci insanlar olduklarının insanlığa dikte edilmesi. Sair tüm milletlerin Yahudi karşısında kendilerini küçük hissetmelerini sağlamak. Yahudi’nin güya üstün bir ırk olduğunu ittihaz ettirmek. Nobel Jürisi, Siyonizm düşmanlarına zerre müsamaha göstermemiştir. Dünya da güç daima, Hakikate galebe çalmıştır. Taraflılık, taraf olmamanın nesnelliğini önemsizleştirmiştir. Güç daima ikna edici olmuştur, hakikat ise daima itiraz eden konumunda bulunmuştur. Ama neticede güç kazanmıştır. Keşke ANLAYABİLSEK, Müslüman’ın tazelenecek bir imanla yeniden Müslüman olmasının ne kadar önem arz ettiğini!

 

Öyle bir zaman da yaşıyoruz ki, tüm dünya, sağcısı, solcusu, haçlısı, siyonu, tonisi, ermenisi, rumu, moskofu, faşisti, kapitalisti, komünisti, liberalisti, anarşisti, conisi, İslam’a, Müslüman’a ve özelde de Türk Milletine karşı ittifak etmiş durumda. İslam Ümmeti ise paramparça halde maalesef. Allah tefrikaya hayır diyor, ümmet ise durmadan tefrika hastalığına yakalanıyor. Oyun bitmedi, devam ediyor ve badema da bitmeyecek. Tüm Müslümanlar Tevhid sancağı altında birleşmedikçe ve Türk Milletine karşı düşüncelerini değiştirmedikçe ve Türk Milleti de asli kimliğine dönmedikçe, Önderinin ve ceddinin izini takip edip, kadim davasının bilinci ve şuuruyla hareket etmedikçe ümmet yenilmekten asla kurtulamayacaktır. Binaenaleyh, herkes namuslu olmalı, akıllı hareket etmelidir. Mazinin hataları tekrar edilmemeli ama güzelliklerinden de istifade edilmelidir. Dünyanın en güçlü kompradorlarından ikisi olan Rothschild ve Rockefeller gibi sömürgenler, kan içiciler bu derin ve bitmeyen kavgayı finanse etmektedirler yekpare haçlılar lehine. Sağ-sol tezgâhı her alanda kendini hissettirmekte ve göstermektedir. Ve bu tezgâhın bitevi işlemesi adınadır her şey. Çünkü bu tezgâhın çarkları parçalandığı ve ümmet her şeyin fakına varıp, tefrikayı terk edip, kardeşliği konuşturduğu ve Tevhid Sancağının altında toplandığı, Türk kılıcını kınından çıkardığı ve küffarın boynuna çaldığı gün İslam Âleminin güldüğü gün olacaktır inşaallah. Söze dönüş, öze dönüş gerçekleşmeli ilk evvelinde tabi ki. Çünkü biz sözümüzü ve özümüzü kaybettiğimiz için bu hallere düştük. Artık bilimsel alanda, edebiyat alanında, ordumuzun büyümesi ve güçlenmesi konusunda, sanayi alanında vs. alanlarda önümüzde handikap teşkil eden asalaklara, soysuzlara geçit vermemeli ve sonsürat ama manevi gücümüzü de tüm tazeliğiyle muhafaza ederek terakki kaydetmeliyiz. Silkinmeliyiz artık, gerçekleri görmeli ve ona göre taktik ve stratejilerimizi belirlemeliyiz. Birlik olmalıyız. Kendimizi düşünmüyorsak, evlatlarımız için yapmalıyız bunu.

 

Şeytan nasıl birlik oluyorsa, Müslümanlarda mutlaka birlik olmayı başarmalıdırlar. Müslümanlar beden coğrafyalarında nefsin egemenliğini yıkıp, aklın ve kalbin ortak egemenliğini gerçekleştirmedikçe daima yenilmeye mahkûmdurlar. Ceddimiz, aklın ve kalbin ortak egemenliğini başardığı için ruy-i zemine hükmetmeyi başarmışlardır. Çünkü onlar, Allah’ın emrettiği denge üzerinde kalmayı ve yaşamayı becermişlerdir. Biz ise maalesef şaşırdık, ölçüyü kaçırdık, dengeyi kaybedip dengesizleştik. Nihayetinde ise hükmedilen bir ümmet olduk. Haddizatında zor olan hiçbir şey yok, ama biz kendimiz zor olanız ve kendimizi yenmeyi, kendimize galebe çalmayı bir türlü başaramıyoruz. Bir de idealimiz yok, ufkumuz dar. Köle gibi yaşamayı umursamıyoruz. Çünkü izzetimizi kaybetmişiz. Nasıl yaşarsak yaşayalım, yaşayıp gidiyoruz diyoruz. Oysa yaşadığımız yaşam, yaşam mıdır ki? Rahatsız olmalıyız, keyfimiz kaçmalı, dertlenmeliyiz, ama yok. Çünkü uyuşmuşuz, batılın bataklığında çürümüşüz. Kendimizden kaçıyoruz, batıla kucak açıyoruz. Dünyanın dört bir yanında kardeşlerimizin kanları akıtılıyor, kılımız kıpırdamıyor. Bir şey yapamayız belki evet ama en azından insanın yüreğine bir acı damlar, bir kin duyar zalime karşı ama maalesef yok. Adeta ruhsuz bir bedeniz. Birbirimizi yemekten başka bir şey yapmıyoruz. Geçelim! Bakınız Siyonist şeytan ne diyor; ‘’yayınlanacak tüm eserler, piyasaya sürülmeden önce, neşriyatı yapacak olanların, yüksek kurullardan müsaade istemeleri mecburidir. Edebi eserler ve yazılı basın mühim bir kuvvet unsurlarıdırlar ideolojilerimizin yaygınlaştırılmaları yönünde. Bu yüzden bu tür alanlarda mutlaka hâkimiyet bizim inhisarımızda olmalıdır. Bu alanlara mutlaka yatırım yapmalıyız. Böyle yaparak, bu alanda bağımsız hareket edenlerin olumsuz etkilerini yok eder ve beşer aklı üzerinde hâkimiyetimizi tesis etmiş oluruz.’’  Lütfen bu maddeyi çok iyi tetkik ve tahlil ediniz ve bu minvalde bizim ülkemizde ki medyayı ve edebiyat alanında etkin olan kadroyu tahattur eyleyiniz. Siyonist şeytan, insan aklı ve kalbi üzerinde etkin olan tüm kuvvetleri ele geçirmeyi ve bu yolla, tüm meslek sahiplerini yanına çekmeyi düşünerek hareket etmiş ve maalesef bunu başarmıştır da. Biz ise daima bakınmışız. Yani, filhakika, suçun büyüğü bizim maatteessüf! Siz sağın ya da solun tetkikini ve analizini çok iyi yapın ve bu taraflarda egemen olan ve söz hakkını elinde bulunduran derin ve gizli kodamanları iyi tanıyın bakalım nereye ulaşacaksınız? İnsan aklına ve kalbine hükmeden alanlarda kuvveti ele geçirdikten sonra, sağcı olsanız kaç yazar, solcu olsanız kaç yazar?

 

İnsana ve sosyal hayata dair tüm sorunların Marksizm’le çözülebileceğinin düşünülmesinde, Sürrealizmin babası sayılan Andre Breton’un Coni’nin kanlı ve kirli topraklarında fikrini yaymak istemesinde, Picasso’nun Marksizm’e ittiba etmesinde, Andre Breton’un Coni’nin topraklarında savaş stratejisi geliştiren bir merkezde çalışmasında, Rimbaud’un Kızıl Ordu’da görev deruhte etmesinde şoke olacak hiçbir şey yoktur, bunlar olağan şeylerdir. Sürrealizm dediğiniz şey, insana ve hayata dair ne kadar değer varsa yok etmeyi erek edinmiştir. Bir şey Siyonist şeytanın arzularını doyursun, emellerine hizmet etsin, gerisi hikâyedir. Bizler, maalesef, ne dünyanın nasıl yönetildiğini biliyoruz, ne ideolojilerin nasıl bir işleyişe sahip olduklarını biliyoruz ne de şeylerin mahiyetine dair kifayet edecek bir bilgiye sahibiz. Cahilliğimiz bizi sürüye dâhil ediyor ama sürüden ayıracak aklımızı kullanmayı bir türlü beceremiyoruz. Sağ bildiklerimiz de, sol bildiklerimiz de haddizatında sürrealizm denilen melanetin bataklığında kucak kucağadırlar. Baudelaire, modern burjuva üyesinin, hususi merasimlerde siyahlara bürünerek, haddizatında bir çeşit cenaze merasimini yerine getirdiğini söyler. Bizler ne kendimizi tanıyabildik ne de kahpe Batı’yı tanıyabildik maalesef. Fakat ne gariptir ki, kendimizi tanımadan reddettik ama Batı’yı tanımadan kabullenebildik. Böyle acayip bir millet olduk işte! Kendi güzelliklerimizi göremedikte, batılın çirkinliklerini güzel sandık. Cahiliz kardeşim, vallahi, billahi, tallahi cahiliz! Kendini akıllı sanan cahiliz. Ceddine düşmanlığı, tarihine, diline, dinine, milletine düşmanlığı akıllılık sanacak kadar ahmak ve cahiliz. Batıyı tanımadığı halde, tanıdığını sanacak kadar cahiliz. İslam ile batacağını, ideolojiler ile çıkacağını sanacak kadar cahiliz. YAZIK!

 

Siyonist şeytan der ki; ‘’biz özgürlük, eşitlik gibi nosyonları halkların ağızlarına veririz ve bitevi onu tekrar eder dururlar. Bu nosyonların öyle büyüleyici etkisi olur ki, halklar, bu hayaller uğruna, tüm güçlere, doğanın ve tanrının kudretine karşı başkaldırırlar.’’ Yine der ki; ‘’güya hayallerle buluşturma, ideallere kavuşturma perdesi ardında tüm güruhları ve düşünceleri boğmaya muktedir olacağız. Tüm halkları, hürriyetçi olarak lanse edilmesi kabil olan her nev’inden kana susamış ideolojik fikirlere kanalize etmeyi başaracağız.’’ Keza der ki; ‘’yasaları ve müeyyideleri mahvedeceğiz, sözde hürriyet ihtiva ettiğini söyleyerek kabullendirdiğimiz düşünceler sayesinde.’’ YÜREĞİ YETEN YALANLASIN. HAYAT, HAKİKATTİR; HAKİKAT, HAYATTIR. Geçelim! Hep söylediğimiz ve bitevi söyleyeceğimiz gibi, tüm ideolojiler özünde kardeştirler. Farklı kavgaları veriyor görünseler de zevahirde, tıpkısının aynısıdırlar batınlarında. Sürrealist Andre Breton aynı zamanda Marksist düşünceyi, Marksist Marks ise Sürrealist düşünceyi ittihaz eder.  Siyonist şeytanın, insanlığın kadim ve kök değerlerini yıkmak, akıllardan ve kalplerden söküp almak adına istimal ettiği birer araç mesabesindedir tüm ideolojiler. Bunlara KOMPLO TEORİSİ olarak bakabilirsiniz. Ama hayat yalan söylemez ve kanırta kanırta kabullendirir gerçekleri, kabullenmeseniz de kabullenirsiniz. Ya hayatın gerçeklerini ittihaz edeceksiniz ya da mal gibi uyumaya devam edeceksiniz, başka yolu yok bunun. Kahrolası şeytan yine diyor ki; ‘’hiçbir izahımızın boşuna yapıldığını düşünmeyin. Biz, Darwinizm’i de, Marksizm’i de, Nihilizm’i de çok önceden dizayn etmiştik. Ürettiğimiz bu kalıp fikirlerle kalıp insanlar var edeceğiz ve o insanlarla milletleri bir arada tutan milli değerleri ayaklar altına alacağız.’’ Bergson, Gide, Freud, Sürrealizmin köklerini yeşertmiş kişilerdir. Bitevi, insanların bilinçlerini didik didik etmekle iştigal etmişlerdir. Ve tüm eylemleri bilinçaltına hamletmişlerdir. İnsanların, derunlarındakileri, olduğu gibi, bir şekilde dışarıya aktarmalarının iktiza ettiğini söylemişlerdir. İnsanların, içlerinde ne varsa dışarıya yansıtmaları icap eder ve bu hürriyetin ta kendisidir demişlerdir. Sanatı soysuzlaştırarak yok edenler işte bunu yapmaktadırlar. Ki sanatçı kılığıyla ortalıkta dolaşan ve içlerinde ki tüm kötülükleri dışarıya vurarak insanlığı düşüren soysuzların yegâne istinatgâhları malum düşüncelerdir. Lanetliler güruhunun dayandıkları lanet düşünce maalesef sanatı perişan etmiş ve kıymetten düşürmüştür, sanatın düştüğü yerde ise insanın ayakta kalması muhaldir. Sürrealist fikir, tahrif ve tahrip edici bir fikirdir. Hürriyet maskesi ardında, tüm ulvi güzellikleri süflileştirir ve yok eder. İnsanı, hayvandan aşağıya düşürür. Sürrealistler, ‘’özgürlükten başka hiçbir şey yoktur ve bunun dışında her şeye hayır’’ demektedirler. Akli ve kalbi hüccetleri ve doneleri, kadim ahlaki kökü, dile dair hakikatleri yerle yeksan etmek minvalinde hareket etmiştir bu akım. ‘’Aklını yitirmişlerin ve karanlığın gecesinde kaybolmuşların lanetli çocuğu’’ olarak lanse eder bu akımı, Aragon.

 

Mutlak surette müşahede edilmektedir ki, Kur’an ve Sünnet’in dışında yürünecek her yol insanlığı vartaya sürükleyecektir. Hangi yönde olursa olsun bu yoldan başka seçilecek olan bir yol insanlığın düşüşünü ve intiharını tevlit edecektir. Veyahut kendi ellerinizle yenilgiye evet demeniz anlamına gelecektir. İnsan seçim yapan bir canlıdır ve yaptığı seçimi iyi düşünerek yapmalıdır. Ya şerefinle var olacaksın ya da sürünerek şerefsizce gebereceksin, üçüncüsü yok. Ya galiplere ittiba edeceğiz ve çizilen kadere boyun eğeceğiz ya da kendimize gelecek ve mukadderatımızı kendimiz belirleyeceğiz. Kendi suyunda temizlenmeyen, başkasının suyunda kirlenir. Aklını kullan bebeğim! Ya rolünü söylerler ve oynarsın ya da oynatır tarihi yazarsın. Ferasetli insan! Muzır düşüncelerin izlerini merak etmeye gör, o izlerin peşinde bir düştün mü, sözlerinde boğulursun ve acınmaz yutulursun. Ya çoban olup güdersin, ya koyun olur güdülürsün. Bu ülkenin kaderine çook uzun zamanlar tesir etmiş olan aydın sıfatlı züppelerin hallerini biliyoruz. Batı’dan öttürülen düdüğün peşine takılmışlar ve yıllarca bu milleti üzerinde çağdaşlık düdüğü öttürmüşlerdir. Buldukları bir tutam ottur. Bir tutamla avutulmuş avanaklar, maalesef bu milleti yıllar yılı avutmayı becermişlerdir. Suç onların değil bizimdir. Bugün iri bilinen ama derisi soyulmuş medya da köşe bulmuş hiçbir aydın maskeli züppenin kendi kimliği yoktur. Kimliksizler, yıllar yılı bu millete kimliksizliği dayattılar ama millet dayandı ve dayatmayı reddetti. Siyonist şeytan hiçbir zaman sürüsüz kalmamıştır ve onları yaylatacak otlağı da mutlaka bulmuştur. Onlara bitevi bir ideoloji düdüğü doğrultmuş ve o ideolojiyle sürüyü idare etmiştir. Şeytan sağdan gelir, soldan gelir ve kitleleri istediği yöne yöneltir. Kitleler farklı yerlerden gittiklerini ve istedikleri yere gittiklerini sanırlar ama gittikleri yerde, varacakları yerde şeytanın yeridir. Gerisi angaryadır!

 

Küresel Siyonizm, Nasraniyete ve Museviliğe istinat ettiği için dünya ki tüm ideolojileri kapsayan en kapsamlı tek ideolojidir. Nasraniyetten ve Musevilikten destek aldığı için Batı dünyası nezdinde destek bulan ve finanse edilen tek ideolojidir. Yerel değil genel bir dayanağı vardır çünkü. Tüm Batı dünyası için desteklenmesinin sebebi de budur. Siyonizm, insanlığa ait ne kadar değer varsa yok etmeyi hedeflemiştir. Kimlikleri, devletleri, ülkeleri ve dini ilga etmeyi erek edinmiştir. Özü itibariyle Sol’dur. Nasraniyetten ve Musevilikten mütevellit en güçlü diğer Sol ideoloji de Marksizm’dir ve Marksizm, Siyonizm tarafından müzaherete mazhar olmuş bir ideolojidir. Ki, filhakika, tüm ideolojiler, mahiyet olarak Sol temele haizdirler ve Siyonizm’in müzaheretine mazhardırlar. Sözde Emperyalizm muhalifi olan bu akımlar, küresel Emperyalizm tarafından her yönden desteklenmişlerdir ve elan da desteklenmektedirler, badema da destekleneceklerdir. Haddizatında bu hakikat bilinmiyor da değildir ama insanlar ya bilerek reddediyorlar ya da bilerek ittihaz ediyorlar. Bilakis hakikatleri görecek göze, idrak edecek kafaya, hissedecek kalbe herkes sahiptir. Ha, insanlar gözleri var görmüyorlar, kafaları var idrak etmiyorlar, kalpleri var hissetmiyorlarsa o başka. Sömürgeciliğin babası olan kahpe İngiliz şeytanı, Balfour Deklarasyonu ile Siyonist şeytanı şeksiz, şüphesiz, koşulsuz desteklemiştir. Coni tüm kurumlarıyla Siyonist şeytanın gizli egemenliği altındadır. İster kabul edelim, isterse ret, hakikat budur. Sağcılık ve Solculuk oyunu, elan dünyada meriyette olan ve varlığını idame ettirmekte olan yegâne oyundur. Bu yolla, Siyonizm, küresel düzeyde ki hedeflerine çok rahat şekilde kavuşmaktadır. Sağın ve Solun memleketlerde ki en gizli etki ajanları ve mutemet elamanları Siyonist Yahu dinin tesiri altındadırlar. Kurban ise bellidir: İslam ve Müslüman, özel de ise Türk Milleti. Sağ yozlaştırır ve Sol’a yem eder. Sol’da Siyonizm’e sunar. Hülasa, din ve kimlik iki tarafın üstün (!) gayretleriyle tükenir gider, tükendi gitti!

 

Karl Marks, dedesi bir hahamdır. Babası, bir nevi dönmedir, Nasraniyet’e iltihak eder ama bildiği gibi yaşar. Marksist teorisyendir. Siyonist teorisyen Moşe Hays ile irtibat kurar. Bu şeytanı idol ittihaz eder. Dâhilik mertebesine yükseltir ve sitayişlere boğar adeta. Kendisinin ve onun inancı arasında fark göremez. Kavgacıydı Moşe Hays ve kendisi de kavgacıydı Marks’ın, yani uyuşuyorlardı. ‘’Eğer bir Yahudi bireysel olarak isteklerine kavuşamıyorsa, Yahudi toplumu ırkçılığı sayesinde mutlaka ulaşmayı başarır’’ diyen biridir Moşe. Demek ki neymiş? Yeryüzünün en azılı faşist katili ve faşist şeytanı Siyonist Yahudi imiş. ‘’Her ulus bizim sahneye çıktığımızı ve düşmanlarımızı nasıl ezdiğimizi görecek’’ diyen bir şeytandır o. Haham Brones, Marks’ın İsrail Devletine büyük bir sevgisi olduğunu söyler ve bu sevginin başka sevgilerden daha farklı olduğunu ifade eder.  Ama ne yapar, Marksizm’i icat eder, karşısında bir de Faşizmi icat eder hatta bir de emperyalizm icat eder ve üçünü hem dövüştürür hem de üçü sayesinde dünyaya egemen olur.

 

Lenin, Bolşevik İhtilalinin lideridir. Pratisyendir. Marks ne kadar teorisyense Lenin o kadar pratisyendir. Lenin, Marks’ın teorisini pratiğe aktarmıştır. Binaenaleyh, Marks’ı bile gölge de bırakmıştır handiyese. Marksizm’den bahsedilirken illa Leninizm’den de söz edilmesi bundandır.  Fikrin, teorik aşamadan pratik aşamaya geçişinde en büyük ve etkili rol Lenin’e aittir. Öz kimlik olarak olarak Yahudi’dir. Ama Komünist dünyada Yahudi olamadığı iddia edilen tek kişiydi. Bu bir iddiadan çok uzak olan gerçeklerdir. Lenin acımasızdır. Terörizm kesinlikle vazgeçilmez bir yoldur. Güya Komünizm işçi sınıfına dayanır ama Lenin, işçi sınıfını, aydınlatılmaları iktiza eden bilinçsiz bir yığın olarak görür.

 

Moskof İhtilali, Siyonist Yahudi’nin lehine çok güzel şeylere imza atmıştır. Siyonizm’e düşmanlık yasak edilmiştir. Siyonist şeytanın Filistin işgali destek görmüştür. İslam âlemine karşı tezgâhların tertip edileceği bir karargâh teşekkül ettirilmiştir. Yani Komünist ihtilal, Siyonist şeytanı ihya etmiştir adeta. Siyonist Yahudiler sözde sürgünler yaşamışlardır ama milletleri de sürgüne mahkûm etmişlerdir. Memleketlerde çok derin yapılanmalar sayesinde kuvvet kesbetmişler ve manipüle edici bir unsur olmayı başarmışlardır. Ürettiği ideolojilerle tüm insanlığa sonsuz sürgünler ve acılar yaşatmaktan geri durmamışlardır. Bahusus çalışan kesime matuf tezgâhlar kurma peşindedir. Çalışan kesimin, güya hakkını savunmakta ve onları bu yüzden Komünizme sevk etmeye yeltenmektedir. Bu yolla, milli kuvvetler yok olacak, milli iktidarlar alaşağı edilecek, milli devletler yıkılacak ve Siyonist Yahudi’den başka kimse kalmayınca Yeryüzü Krallıklarını ilan edeceklerdir. Ferdi mülkiyet Yeryüzü Kralı olan Siyonist Yahudi’nin inhisarına geçecektir böylece. Talmud, Büyük Kurtarıcı’dan bahseder. İşte Yeryüzü Krallığının tahakkuk etmesidir bu. Biz ideolojilerin masumane, insana ait değerleri koruma ve yaşatma adına çıktıklarını zannederiz ama hiçbir şey bildiğimiz gibi değildir, bunu çok geç öğreniriz.

 

Marksist düşüncenin teorideki ve pratikteki simalarının kahir ekseriyeti Yahudi’dir. Coninin en etkili ve yetkili kurumlarının tepe noktaları Yahudilere emanettir. Dünya milletlerini etkileyen uluslararası krizlerin baş müsebbibi Siyonist Yahudi’dir. Coni’nin Merkez Bankası Yahudilerin monopolündedir, garip değil mi sizce? Yeryüzünün her noktasında, her düşünce teorisinde, her milletin politik kulvarında, her nevi fitne ve fesat hareketlerinde, tüm bölücü faaliyetlerde, muhakkak ama muhakkak Siyonist şeytanın parmağı vardır. Bu münhasıran şeytanın suçu değildir elbette, insanların da suçları çok büyüktür.  İnsanoğlu, doğru yolun tüm noktalarına postunu seren ve insanlığı bitevi yanlışa sevk eden şeytana karşı müteyakkız olmalıdır. Biz üzerimize düşeni yapalım, gerisi kendiliğinden olur gider, önce kendimize iğneyi batırmayı öğrenelim! Şeytan üzerine düşen çok iyi kotarmaktadır maalesef. Şeytan yalancıdır, yanlıştır, haindir, ahlaksızdır, adaletsizdir ve insanların kurtuluşa giden yollarının üzerine barikatını kurmuştur. İnsanlık Önderlerini bile katledebilen melundur şeytan. Binaenaleyh, katledemeyeceği hiçbir kimse yoktur, ki zaten gereğini yapmaktadır. Tanrıcılık oyunu oynamaya yeltenecek kadar adi bir yaratıktır o. Tüm milletlerin, devletlerin, ülkelerin düşmanıdır. İslam’ın, Müslüman’ın, Türk’ün ezeli ve ebedi düşmanıdır. Ve İslam’ın, Müslüman’ın, Türk’ün düşmanlarının da dostudur. Mütemadiyen kötülük peşindedir. Lanet planlar üzerindedir. Kan içicidir. Müslüman kanı en büyük damak zevkidir. Hakk’ın, hakikatin, hakkaniyetin sonsuz uzağındadır. Her türlü şeytan işi pisliklerin yayıcısıdır. Malayani zevk ve eğlencelerin üreticisidir. Son tahlilde; oyun malumdur, oyunun derinliği malumdur, oyuncular malumdur. Kim olduğumuzu ve nerede durmamız gerektiğini mutlaka bilmeliyiz. Ne yapacağız, nasıl yapacağız, niçin yapacağız mutlaka idrakine varmalıyız. Görevimizi layığı ile yapmalıyız. Teennili ve müteyakkız olmak mecburiyetindeyiz. Gayret bizdendir, Allah takdir edecektir. Ötesi boştur!

 

En son tahlilde; her anda, her zamanda, her zeminde, Siyonist’e karşı uyanık ve tetikte olmalıyız. Çünkü insanlığın en büyük ve yegâne bir düşmanı vardır; Siyonist. Kur’an’ı ve Tarihi derinden tertil ile okursanız, Sünnete ittiba ederseniz yolunuzu daha net görebilirsiniz. Şeytanı, şeytanileri, şeytanlaşmışları ve tuzaklarını, tezgâhlarını, oyunlarını daha iyi tanıyabilirsiniz, görebilirsiniz. Bizim, dinimizden, vatanımızdan, devletimizden, kimliğimizden, ümmetimizden ve kadim, kök değerlerimizden başkaca koruyacağımız, sahipleneceğimiz, uğruna gövdemizi koyacağımız ve başımızı adayacağımız hiçbir şeyimiz yoktur. Unutmayın ki, Allah sizi karanlıktan kurtarmak ve aydınlık sona eriştirmek ister, şeytaniler ise sizi aydınlıktan çıkarıp karanlıkta boğmak ister. O kör ve melun şeytan size asla Siyonist olarak gelmez. Sağdan gelir, soldan gelir, önden gelir, arkadan gelir. İdeolojilerle gelir. Çünkü şeytan kendini asla açık etmez, bilakis aldatamaz. Şeytan çok yönlü ve uzun hedefli çalışır. Bugünden yüz yıl sonrasının planını yapar. Ama ne gariptir ki bizler ise yarının bile planını yapmayız, yapmayı beceremeyiz. Biz dağınık halde oluruz hep, şeytanlar ise tümleşmiş halde olurlar. Ya da din kanadından da girebilir şeytan, İslam’ı Nasraniyet’e dönüştürme gayreti içine girer ve bu yolda kendine bir hizmetkârda bulabilir. Hakikati batıl ile kirlettirir. İnsanlarda şüphelere yol açar. İslam’da ki bazı ayetlerin, cihat ayetleri gibi, unutulmasını ya da o ayetlere karşı bir duruş sergilenmesini sağlatabilir. Kahpe ve melun şeytan o kadar zekidir ki, hem İslam’ı yozlaştıracak oluşumlara yol verir ve onları finanse edebilir, nihayetinde insanları adeta etkisiz, işlevsiz, tepkisiz bir sürüye dönüştürebilir hem de İslam’ı kirletecek oluşumlara yol verir ve onları finanse edebilir, nihayetinde insanları ifrat bataklığında çırpınanlar yüzünden İslam’dan soğutabilir. Baksanız birisi için İslam ile alakası yoktur diyebilirsiniz, hakikati ifadeden korkacak kadar basiretsiz ve pasiftirler;  diğeri için ise bunlar hakikaten Müslüman mı diye sorarsınız, insanları korkutacak ve nefret ettirecek hareketler içerisine girerler, Allah’ın adını haykırarak gövdeleri kafasız bırakırlar. Birinden nefret eden diğerine gitsin, diğerinden kaçan berikine gelsin ama nihayetinde gidenin de, gelenin de nereye gittiği, nereye geldiği bellidir. Tıpkı ideolojiler gibi. Siz zannetmeyin ki ideolojiler ve bazı din tandanslı yapılar bağımsızdırlar, bağımsız çalışırlar. Hayır, bu, alıklığın zirvesidir. İdeolojiler ve dışı İslamlı içi İslamsız yapılar şeytanın oltasında ki yemlerdir. Siyonist her an bir taktik peşindedir. İnsanlık komünist kâbusu yaşamıştır, faşist zorbalığı yaşamıştır, kapitalist kan içiciliği yaşamıştır, demokrasi saçmalığını yaşamıştır, şimdi de demokratik liberalizm bataklığına demir atmak istemektedir ama beyhudedir hepsi. İnsanlığın felahı, ancak ve ancak Yüce İslam’dadır. İslam ahlak ve adaletinin önce ruhlarda, sonra da bedenlerde hâkim olmasındadır. Bu zorlamayla olacak bir şey de değildir, hakikati gizleyerek olacak bir şeyde değildir. Namusluca çalışmakla, saf hakikati izah ve izhar etmekle, iyiliği emredip, kötülüğü nehyetmekle olacak bir şeydir. Tüm bunların tahakkuk etmesi, Türk Milletinin, engin, derin ve kadim tarihi tecrübesinin ışığında ve Türk’ün keskin kılıcındadır. Türk Milleti kendine gelmezse, kendi içinde düzeni sağlamazsa, kadim kardeşliği tahakkuk ettirmezse ve düşmanlarına karşı içeride yekpare bir bütün teşkil etmezse İslam gövdeyi terk eder, İslam gövdeyi terk ederse Türk biter. Türk ve Türkiye biterse İslam Ümmeti de emin olun ki sonsuz zarar görür. Siyonist bu hakikati çok iyi idrak ediyor. Bu yüzden de büyük tezgâhlar peşindedir. İslam, Allah’ın dinidir ve Allah’ın vaadi gerçek olacak, Allah nurunu tamamlayacaktır ve İslam’ın varlığı kavimlerle kaim değildir amma ve lakin Türk Milleti asla İslamsız olamaz, yapamaz. İslam yoksa Türk’te yoktur. Hatta daha ötesi Kürt’te, Alevi de yoktur. En son noktası, İslamsız ümmette yoktur, medeniyette yoktur, hürriyette, bağımsızlıkta, vatan da, kimlikte yoktur. İSLAM HERŞEYDİR! Evet, beden güçtür ama önce o bedenin var olması gerekir ve bedenin varolması da ruha merbuttur ve işte o ruh; İslam’dır.

 

BİLGE KRAL ALİYA İZZETBEGOVİÇ’TEN BİLİNÇ, ŞUUR AŞILAYAN TARİHİ SÖZLER:

 

Lütfen derin ve sonsuz bir hassasiyetle okuyalım, aklen ve kalben anlayalım, idrak edelim ve istikamet üzeri hareket edelim. Buyurun Bilge Kral’ın sözlerini harf harf tertil ve tedebbür ile okumaya, tetkikini ve tahlilini yapmaya;

 

Türk'ün Evladı,

 

Bizim korumaya çalıştığımız sancak, Yemen'de, Çanakkale'de, Filistin'de, Kırım'da, Açe'de, Türkistan'da korunmak istenen sancaktı. O, ne bir dinin, ne bir ırkın, ne bir dilin, ne bir mezhebin sancağıydı. İnsanlığın, tek başına insan olmanın temsiliydi.

 

Sömürgecilerin karşısında sakın yere düşme. Biz, Çanakkale'den sonra direnişi devam ettiren nesiliz. Sen, direnişin değil, dirilişin nesli olacaksın. Korumak için değil, düzen kurmak için çalışacaksın. Sen varsan biz olacağız. Sen ayaktaysan biz yaşayacağız.

 

Ama unutma!

 

Sömürgeciler, seni tamamen Asya'ya sürmek için planlarını adım adım işletecekler. Bir gün sıra sana da gelecek. Seni yok etmek için bin yıldır hazırlananlar, bir gün bile durmadan çalışıyorlar.

 

Sen Türk'sün. Bir ırk, bir din, bir mezhep değilsin, olamazsın.

 

Batı, haçlı seferlerini düzenlerken Araplara Arap demiyordu, Türk diyordu. Çanakkale'de kürtleri boğazlarken onlara Kürt demiyordu, Türk diyordu. Ne zaman ki onların çıkarı için yeni devletlere ihtiyaç duydu, Arap’a Arap demeye başladı. Seni ondan, onu senden ayırdı. Bugün de Kürt’ü senden, seni Kürt’ten ayırmak için gece ve gündüz çalışıyor. Türk'ün evladı,

 

Biz Boşnak'ız ama Türk'üz de. Sen de kalbimde taşıdığım acıyı taşıdığın kadar Boşnak'sın. Utanacak tarihimiz, saklayacak hafızamız yok. Sırp'a karşı sorumlu olduğumuz için değil, yasayla zorunlu kılındığı için değil, kimimiz dinimiz, kimimiz milletimiz, kimimiz Kitabımız, kimimiz ahlakımız sebebiyle vicdan sahibi olduk. Birileri öyle istediği için değil, vicdan bunu tarif ettiği için hiçbir milletin diline, dinine, mezhebine karışmadık. Mezarlarını çiğnemedik, ibadethanelerini yıkmadık, kadınlarına tecavüz etmedik, bebeklerini boğazlamadık.

 

Sen var olmak zorundasın.

 

Bu yüzden bir ve beraber olmak zorundasın.

 

Sömürgecilerin tezgâhlıyla saflara ayrışmamalısın.

 

TÜRK'ÜN EVLADI,

 

BİZİ,

 

Onların bize yaptıklarını,

 

Ve sorumluluğunu

 

Sakın unutma!

 

ÖNEMLİ VE DERİN NOT:

 

Şimdi, sizlere, bendenize göre, Siyonist’in tezgâhlamakta olduğu yeni oyunu haber vermek istiyorum. Malum, insanlığın denemediği sistem kalmamıştır ve şu an son sistemi denemeye çalışmaktadır ama sonuç malumdur. İnsanlık komünizmi denemiştir. İnsanlık faşizmi denemiştir. İnsanlık kapitalizmi denmiştir. İnsanlık demokrasi denilen illeti denmiştir. Şimdi de Demokratik liberalizm sularına yelken açmaya çalışmaktadır lakin beyhudedir. İnsanlığın kurtuluş, adalet, hürriyet, saadet ve huzur adası; İslam’dır. İnsan er ya da geç bu gerçeği fark edecektir ve o tarafa doğru yol alacaktır. Ama Siyonist bunu çok iyi bilmektedir. Ve engel olmak için çok büyük bir tezgâh düzenlemektedir. Şöyle ki; insanlık iyice ezilmeye çalışılmaktadır ve buna karşı büyük tepkilerde verdirilmeye gayret edilmektedir. Adeta insanların sabır taşları çatlatılmak istenmektedir. İnsanlar iyice ekmeğe bağlı kılınmakta sair bütün değerler görmezden gelinmeye çalışılmaktadır. İnsanlıkta deli gibi ekmek peşine düşmüştür.

 

Oysa insanlar şunu unutmaktadır: ‘’insan sadece ekmekle yaşamaz.’’ Hz. İsa.

 

Siyonist şimdiden büyük saydığı Marksistleri ve Darvinistleri hazırlamaktadır. Ayrıca o gün için köşe kadılarını da hazırlamaktadır ve hazır tutmaktadır. İnsanlığa gerçek kurtuluş olarak, adaleti sağlayacak yegâne sistem olarak; ılımlı komünizmi sunmaya çalışacaktır. Güya dine saygılı komünizmi. Şimdiden bunun yolunu yapmaya çalışmaktadır kanımca. Zira bu yönde işaretler belirmektedir. İnsanlar asla bu oyuna gelmemelidir. Hiç kimsede bu oyunu haklı çıkaracak söylem ya da eylemde bulunmamalıdır. Bu tezgâh tutarsa Siyonizm’in dünya hâkimiyeti yolu açılacaktır. Artık insanlık şeytanın gösterdiği yoldan gitme ahmaklığını bırakmalı ve bir kerede olsa Allah’ın gösterdiği yoldan gitmeyi başarmalıdır. İnsanlar asırlarca demokrasi ile zehirlendi. Ve vücut sakatlandı. Şimdi de vücut tamamen ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Eğer aklımız başımıza almazsak bu olacaktır. Anlaşılmıştır geçelim.

 

Müslüman liderler, aydınlar ve âlimler, kitleleri İslam’dan yana hayal kırıklığına uğratmamalıdırlar. Eylemlerine ve söylemlerine azami özen göstermelidirler. Umut verici olmalıdırlar. Aralarında nifak bulundurmamalıdırlar. En güzel örnek olmaya çalışmalıdırlar. İnsanların İslam’dan koşarak kaçmasını değil İslam’a koşarak gelmesini sağlamaya çalışmalıdırlar. Bilmelidirler ki, makam, şöhret, servet gelip geçici şeylerdir. Ve kesinlikle, mutlak manada, ahlaklıca kullanılmazsa, kaybettiricidirler. Sorumlusunuz ve sorumluluğun bedeli çok ağırdır efendiler. Lütfen haysiyetli ve adaletli olunuz. Yani, insan olunuz.

Tarih: 09.05.2015 Okunma: 671

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?