Dr. Jivago isimli eserin yazarı Pasternak Moskoftur. Komünizme
şiddetli tenkitler yöneltmiştir. Sovyet rejimini tahkir ve tezyif etmiştir. Ve
Sovyetler kitaba yasak getirmiştir. Ama ne gariptir ki, küresel çapta yaygınlık
kazanmış ve ünü sınırötesine ulaşmıştır. Sekter burjuvalıkla itham edilmiştir.
Sağ yaftası vurulmuştur. Moskofun ünlü edebiyatçılarını birbirine düşürmüştür. İşin
ilginç tarafı ise, Nobel’e layık görülmüştür. Ama Sol edebiyatın kodamanlarının
şimşeklerini üzerlerine çekmişlerdir Nobelci şeytaniler. Ne acayiptir ki,
küresel edebiyatın Sol kanadını rahatlatmak ve memnun etmek için bir sonra ki
dönemde ödül bir Solcu’ya gitmiştir. Ve Durgun Akardı Don isimli roman ödülü
kapmıştır. Yani o zamanlarda tek bir Müslüman edebiyatçı yok muydu ki ödüle
layık görülmedi? Hayır, asla böyle bir şey olamaz ve sebep bellidir. En
basitinden aynı zamanın çocukları olan Muhammed İkbal ile Tagor’un durumunu
biliyoruz ve Muhammed İkbal’e ödül verilmemesine Tagor’un bile nasıl
şaşırdığını ifade ettiğini biliyoruz. Üstelikte ödülü kendisi aldığı halde
şaşkınlığını gizleyememiştir. Kendi sanatının, Muhammed İkbal’in sanatıyla
kıyas bile edilemeyeceğini ifade etmekten kendini alamaz hatta üstü örtülü
şekilde Jüriyi kınar. Vicdan diye bir şey vardı değil mi? Demek vicdan
haykırmasa da sessiz tepkisini yine de veriyor. Dışarıya yansımasa da içeride ki adalet her
zaman varlığını hissettirir. Ödüller istikametini hiçbir zaman şaşırmamıştır,
bugüne kadar aynı minvalde devam edegelmiştir. Yahudilerin handiyse yüzde yüzü
ödüle layık görülürken, Yahudi olmayanların yüz de biri ya layık görülmektedir
ya da hiçbiri yanından bile geçmemektedirler. HADDİZATINDA, burada kahpe bir
kumpas gizlidir; güya Yahudilerin en zeki, bilimci insanlar olduklarının
insanlığa dikte edilmesi. Sair tüm milletlerin Yahudi karşısında kendilerini
küçük hissetmelerini sağlamak. Yahudi’nin güya üstün bir ırk olduğunu ittihaz
ettirmek. Nobel Jürisi, Siyonizm düşmanlarına zerre müsamaha göstermemiştir. Dünya
da güç daima, Hakikate galebe çalmıştır. Taraflılık, taraf olmamanın
nesnelliğini önemsizleştirmiştir. Güç daima ikna edici olmuştur, hakikat ise
daima itiraz eden konumunda bulunmuştur. Ama neticede güç kazanmıştır. Keşke
ANLAYABİLSEK, Müslüman’ın tazelenecek bir imanla yeniden Müslüman olmasının ne
kadar önem arz ettiğini!
Öyle bir zaman da yaşıyoruz ki, tüm dünya, sağcısı, solcusu,
haçlısı, siyonu, tonisi, ermenisi, rumu, moskofu, faşisti, kapitalisti,
komünisti, liberalisti, anarşisti, conisi, İslam’a, Müslüman’a ve özelde de
Türk Milletine karşı ittifak etmiş durumda. İslam Ümmeti ise paramparça halde
maalesef. Allah tefrikaya hayır diyor, ümmet ise durmadan tefrika hastalığına
yakalanıyor. Oyun bitmedi, devam ediyor ve badema da bitmeyecek. Tüm
Müslümanlar Tevhid sancağı altında birleşmedikçe ve Türk Milletine karşı
düşüncelerini değiştirmedikçe ve Türk Milleti de asli kimliğine dönmedikçe,
Önderinin ve ceddinin izini takip edip, kadim davasının bilinci ve şuuruyla
hareket etmedikçe ümmet yenilmekten asla kurtulamayacaktır. Binaenaleyh, herkes
namuslu olmalı, akıllı hareket etmelidir. Mazinin hataları tekrar edilmemeli
ama güzelliklerinden de istifade edilmelidir. Dünyanın en güçlü
kompradorlarından ikisi olan Rothschild ve Rockefeller gibi sömürgenler, kan
içiciler bu derin ve bitmeyen kavgayı finanse etmektedirler yekpare haçlılar
lehine. Sağ-sol tezgâhı her alanda kendini hissettirmekte ve göstermektedir. Ve
bu tezgâhın bitevi işlemesi adınadır her şey. Çünkü bu tezgâhın çarkları parçalandığı
ve ümmet her şeyin fakına varıp, tefrikayı terk edip, kardeşliği konuşturduğu
ve Tevhid Sancağının altında toplandığı, Türk kılıcını kınından çıkardığı ve
küffarın boynuna çaldığı gün İslam Âleminin güldüğü gün olacaktır inşaallah. Söze
dönüş, öze dönüş gerçekleşmeli ilk evvelinde tabi ki. Çünkü biz sözümüzü ve
özümüzü kaybettiğimiz için bu hallere düştük. Artık bilimsel alanda, edebiyat
alanında, ordumuzun büyümesi ve güçlenmesi konusunda, sanayi alanında vs.
alanlarda önümüzde handikap teşkil eden asalaklara, soysuzlara geçit vermemeli
ve sonsürat ama manevi gücümüzü de tüm tazeliğiyle muhafaza ederek terakki
kaydetmeliyiz. Silkinmeliyiz artık, gerçekleri görmeli ve ona göre taktik ve
stratejilerimizi belirlemeliyiz. Birlik olmalıyız. Kendimizi düşünmüyorsak,
evlatlarımız için yapmalıyız bunu.
Şeytan nasıl birlik oluyorsa, Müslümanlarda mutlaka birlik
olmayı başarmalıdırlar. Müslümanlar beden coğrafyalarında nefsin egemenliğini
yıkıp, aklın ve kalbin ortak egemenliğini gerçekleştirmedikçe daima yenilmeye
mahkûmdurlar. Ceddimiz, aklın ve kalbin ortak egemenliğini başardığı için ruy-i
zemine hükmetmeyi başarmışlardır. Çünkü onlar, Allah’ın emrettiği denge
üzerinde kalmayı ve yaşamayı becermişlerdir. Biz ise maalesef şaşırdık, ölçüyü
kaçırdık, dengeyi kaybedip dengesizleştik. Nihayetinde ise hükmedilen bir ümmet
olduk. Haddizatında zor olan hiçbir şey yok, ama biz kendimiz zor olanız ve
kendimizi yenmeyi, kendimize galebe çalmayı bir türlü başaramıyoruz. Bir de
idealimiz yok, ufkumuz dar. Köle gibi yaşamayı umursamıyoruz. Çünkü izzetimizi
kaybetmişiz. Nasıl yaşarsak yaşayalım, yaşayıp gidiyoruz diyoruz. Oysa
yaşadığımız yaşam, yaşam mıdır ki? Rahatsız olmalıyız, keyfimiz kaçmalı,
dertlenmeliyiz, ama yok. Çünkü uyuşmuşuz, batılın bataklığında çürümüşüz.
Kendimizden kaçıyoruz, batıla kucak açıyoruz. Dünyanın dört bir yanında
kardeşlerimizin kanları akıtılıyor, kılımız kıpırdamıyor. Bir şey yapamayız
belki evet ama en azından insanın yüreğine bir acı damlar, bir kin duyar zalime
karşı ama maalesef yok. Adeta ruhsuz bir bedeniz. Birbirimizi yemekten başka bir
şey yapmıyoruz. Geçelim! Bakınız Siyonist şeytan ne diyor; ‘’yayınlanacak tüm
eserler, piyasaya sürülmeden önce, neşriyatı yapacak olanların, yüksek
kurullardan müsaade istemeleri mecburidir. Edebi eserler ve yazılı basın mühim
bir kuvvet unsurlarıdırlar ideolojilerimizin yaygınlaştırılmaları yönünde. Bu
yüzden bu tür alanlarda mutlaka hâkimiyet bizim inhisarımızda olmalıdır. Bu
alanlara mutlaka yatırım yapmalıyız. Böyle yaparak, bu alanda bağımsız hareket
edenlerin olumsuz etkilerini yok eder ve beşer aklı üzerinde hâkimiyetimizi
tesis etmiş oluruz.’’ Lütfen bu maddeyi
çok iyi tetkik ve tahlil ediniz ve bu minvalde bizim ülkemizde ki medyayı ve
edebiyat alanında etkin olan kadroyu tahattur eyleyiniz. Siyonist şeytan, insan
aklı ve kalbi üzerinde etkin olan tüm kuvvetleri ele geçirmeyi ve bu yolla, tüm
meslek sahiplerini yanına çekmeyi düşünerek hareket etmiş ve maalesef bunu
başarmıştır da. Biz ise daima bakınmışız. Yani, filhakika, suçun büyüğü bizim
maatteessüf! Siz sağın ya da solun tetkikini ve analizini çok iyi yapın ve bu
taraflarda egemen olan ve söz hakkını elinde bulunduran derin ve gizli
kodamanları iyi tanıyın bakalım nereye ulaşacaksınız? İnsan aklına ve kalbine
hükmeden alanlarda kuvveti ele geçirdikten sonra, sağcı olsanız kaç yazar,
solcu olsanız kaç yazar?
İnsana ve sosyal hayata dair tüm sorunların Marksizm’le
çözülebileceğinin düşünülmesinde, Sürrealizmin babası sayılan Andre Breton’un
Coni’nin kanlı ve kirli topraklarında fikrini yaymak istemesinde, Picasso’nun
Marksizm’e ittiba etmesinde, Andre Breton’un Coni’nin topraklarında savaş
stratejisi geliştiren bir merkezde çalışmasında, Rimbaud’un Kızıl Ordu’da görev
deruhte etmesinde şoke olacak hiçbir şey yoktur, bunlar olağan şeylerdir. Sürrealizm
dediğiniz şey, insana ve hayata dair ne kadar değer varsa yok etmeyi erek
edinmiştir. Bir şey Siyonist şeytanın arzularını doyursun, emellerine hizmet
etsin, gerisi hikâyedir. Bizler, maalesef, ne dünyanın nasıl yönetildiğini
biliyoruz, ne ideolojilerin nasıl bir işleyişe sahip olduklarını biliyoruz ne
de şeylerin mahiyetine dair kifayet edecek bir bilgiye sahibiz. Cahilliğimiz
bizi sürüye dâhil ediyor ama sürüden ayıracak aklımızı kullanmayı bir türlü
beceremiyoruz. Sağ bildiklerimiz de, sol bildiklerimiz de haddizatında
sürrealizm denilen melanetin bataklığında kucak kucağadırlar. Baudelaire,
modern burjuva üyesinin, hususi merasimlerde siyahlara bürünerek, haddizatında
bir çeşit cenaze merasimini yerine getirdiğini söyler. Bizler ne kendimizi
tanıyabildik ne de kahpe Batı’yı tanıyabildik maalesef. Fakat ne gariptir ki,
kendimizi tanımadan reddettik ama Batı’yı tanımadan kabullenebildik. Böyle
acayip bir millet olduk işte! Kendi güzelliklerimizi göremedikte, batılın
çirkinliklerini güzel sandık. Cahiliz kardeşim, vallahi, billahi, tallahi
cahiliz! Kendini akıllı sanan cahiliz. Ceddine düşmanlığı, tarihine, diline,
dinine, milletine düşmanlığı akıllılık sanacak kadar ahmak ve cahiliz. Batıyı
tanımadığı halde, tanıdığını sanacak kadar cahiliz. İslam ile batacağını,
ideolojiler ile çıkacağını sanacak kadar cahiliz. YAZIK!
Siyonist şeytan der ki; ‘’biz özgürlük, eşitlik gibi
nosyonları halkların ağızlarına veririz ve bitevi onu tekrar eder dururlar. Bu
nosyonların öyle büyüleyici etkisi olur ki, halklar, bu hayaller uğruna, tüm
güçlere, doğanın ve tanrının kudretine karşı başkaldırırlar.’’ Yine der ki;
‘’güya hayallerle buluşturma, ideallere kavuşturma perdesi ardında tüm
güruhları ve düşünceleri boğmaya muktedir olacağız. Tüm halkları, hürriyetçi
olarak lanse edilmesi kabil olan her nev’inden kana susamış ideolojik fikirlere
kanalize etmeyi başaracağız.’’ Keza der ki; ‘’yasaları ve müeyyideleri
mahvedeceğiz, sözde hürriyet ihtiva ettiğini söyleyerek kabullendirdiğimiz
düşünceler sayesinde.’’ YÜREĞİ YETEN YALANLASIN. HAYAT, HAKİKATTİR; HAKİKAT,
HAYATTIR. Geçelim! Hep söylediğimiz ve bitevi söyleyeceğimiz gibi, tüm
ideolojiler özünde kardeştirler. Farklı kavgaları veriyor görünseler de
zevahirde, tıpkısının aynısıdırlar batınlarında. Sürrealist Andre Breton aynı
zamanda Marksist düşünceyi, Marksist Marks ise Sürrealist düşünceyi ittihaz
eder. Siyonist şeytanın, insanlığın
kadim ve kök değerlerini yıkmak, akıllardan ve kalplerden söküp almak adına
istimal ettiği birer araç mesabesindedir tüm ideolojiler. Bunlara KOMPLO
TEORİSİ olarak bakabilirsiniz. Ama hayat yalan söylemez ve kanırta kanırta
kabullendirir gerçekleri, kabullenmeseniz de kabullenirsiniz. Ya hayatın
gerçeklerini ittihaz edeceksiniz ya da mal gibi uyumaya devam edeceksiniz,
başka yolu yok bunun. Kahrolası şeytan yine diyor ki; ‘’hiçbir izahımızın
boşuna yapıldığını düşünmeyin. Biz, Darwinizm’i de, Marksizm’i de, Nihilizm’i
de çok önceden dizayn etmiştik. Ürettiğimiz bu kalıp fikirlerle kalıp insanlar
var edeceğiz ve o insanlarla milletleri bir arada tutan milli değerleri ayaklar
altına alacağız.’’ Bergson, Gide, Freud, Sürrealizmin köklerini yeşertmiş
kişilerdir. Bitevi, insanların bilinçlerini didik didik etmekle iştigal
etmişlerdir. Ve tüm eylemleri bilinçaltına hamletmişlerdir. İnsanların,
derunlarındakileri, olduğu gibi, bir şekilde dışarıya aktarmalarının iktiza
ettiğini söylemişlerdir. İnsanların, içlerinde ne varsa dışarıya yansıtmaları
icap eder ve bu hürriyetin ta kendisidir demişlerdir. Sanatı soysuzlaştırarak
yok edenler işte bunu yapmaktadırlar. Ki sanatçı kılığıyla ortalıkta dolaşan ve
içlerinde ki tüm kötülükleri dışarıya vurarak insanlığı düşüren soysuzların
yegâne istinatgâhları malum düşüncelerdir. Lanetliler güruhunun dayandıkları
lanet düşünce maalesef sanatı perişan etmiş ve kıymetten düşürmüştür, sanatın
düştüğü yerde ise insanın ayakta kalması muhaldir. Sürrealist fikir, tahrif ve
tahrip edici bir fikirdir. Hürriyet maskesi ardında, tüm ulvi güzellikleri
süflileştirir ve yok eder. İnsanı, hayvandan aşağıya düşürür. Sürrealistler,
‘’özgürlükten başka hiçbir şey yoktur ve bunun dışında her şeye hayır’’
demektedirler. Akli ve kalbi hüccetleri ve doneleri, kadim ahlaki kökü, dile
dair hakikatleri yerle yeksan etmek minvalinde hareket etmiştir bu akım. ‘’Aklını
yitirmişlerin ve karanlığın gecesinde kaybolmuşların lanetli çocuğu’’ olarak
lanse eder bu akımı, Aragon.
Mutlak surette müşahede edilmektedir ki, Kur’an ve Sünnet’in
dışında yürünecek her yol insanlığı vartaya sürükleyecektir. Hangi yönde olursa
olsun bu yoldan başka seçilecek olan bir yol insanlığın düşüşünü ve intiharını
tevlit edecektir. Veyahut kendi ellerinizle yenilgiye evet demeniz anlamına
gelecektir. İnsan seçim yapan bir canlıdır ve yaptığı seçimi iyi düşünerek
yapmalıdır. Ya şerefinle var olacaksın ya da sürünerek şerefsizce gebereceksin,
üçüncüsü yok. Ya galiplere ittiba edeceğiz ve çizilen kadere boyun eğeceğiz ya
da kendimize gelecek ve mukadderatımızı kendimiz belirleyeceğiz. Kendi suyunda
temizlenmeyen, başkasının suyunda kirlenir. Aklını kullan bebeğim! Ya rolünü
söylerler ve oynarsın ya da oynatır tarihi yazarsın. Ferasetli insan! Muzır
düşüncelerin izlerini merak etmeye gör, o izlerin peşinde bir düştün mü,
sözlerinde boğulursun ve acınmaz yutulursun. Ya çoban olup güdersin, ya koyun
olur güdülürsün. Bu ülkenin kaderine çook uzun zamanlar tesir etmiş olan aydın
sıfatlı züppelerin hallerini biliyoruz. Batı’dan öttürülen düdüğün peşine
takılmışlar ve yıllarca bu milleti üzerinde çağdaşlık düdüğü öttürmüşlerdir.
Buldukları bir tutam ottur. Bir tutamla avutulmuş avanaklar, maalesef bu
milleti yıllar yılı avutmayı becermişlerdir. Suç onların değil bizimdir. Bugün
iri bilinen ama derisi soyulmuş medya da köşe bulmuş hiçbir aydın maskeli
züppenin kendi kimliği yoktur. Kimliksizler, yıllar yılı bu millete kimliksizliği
dayattılar ama millet dayandı ve dayatmayı reddetti. Siyonist şeytan hiçbir
zaman sürüsüz kalmamıştır ve onları yaylatacak otlağı da mutlaka bulmuştur. Onlara
bitevi bir ideoloji düdüğü doğrultmuş ve o ideolojiyle sürüyü idare etmiştir. Şeytan
sağdan gelir, soldan gelir ve kitleleri istediği yöne yöneltir. Kitleler farklı
yerlerden gittiklerini ve istedikleri yere gittiklerini sanırlar ama gittikleri
yerde, varacakları yerde şeytanın yeridir. Gerisi angaryadır!
Küresel Siyonizm, Nasraniyete ve Museviliğe istinat ettiği
için dünya ki tüm ideolojileri kapsayan en kapsamlı tek ideolojidir. Nasraniyetten
ve Musevilikten destek aldığı için Batı dünyası nezdinde destek bulan ve
finanse edilen tek ideolojidir. Yerel değil genel bir dayanağı vardır çünkü. Tüm
Batı dünyası için desteklenmesinin sebebi de budur. Siyonizm, insanlığa ait ne
kadar değer varsa yok etmeyi hedeflemiştir. Kimlikleri, devletleri, ülkeleri ve
dini ilga etmeyi erek edinmiştir. Özü itibariyle Sol’dur. Nasraniyetten ve
Musevilikten mütevellit en güçlü diğer Sol ideoloji de Marksizm’dir ve Marksizm,
Siyonizm tarafından müzaherete mazhar olmuş bir ideolojidir. Ki, filhakika, tüm
ideolojiler, mahiyet olarak Sol temele haizdirler ve Siyonizm’in müzaheretine
mazhardırlar. Sözde Emperyalizm muhalifi olan bu akımlar, küresel Emperyalizm
tarafından her yönden desteklenmişlerdir ve elan da desteklenmektedirler,
badema da destekleneceklerdir. Haddizatında bu hakikat bilinmiyor da değildir
ama insanlar ya bilerek reddediyorlar ya da bilerek ittihaz ediyorlar. Bilakis
hakikatleri görecek göze, idrak edecek kafaya, hissedecek kalbe herkes
sahiptir. Ha, insanlar gözleri var görmüyorlar, kafaları var idrak etmiyorlar,
kalpleri var hissetmiyorlarsa o başka. Sömürgeciliğin babası olan kahpe İngiliz
şeytanı, Balfour Deklarasyonu ile Siyonist şeytanı şeksiz, şüphesiz, koşulsuz
desteklemiştir. Coni tüm kurumlarıyla Siyonist şeytanın gizli egemenliği
altındadır. İster kabul edelim, isterse ret, hakikat budur. Sağcılık ve
Solculuk oyunu, elan dünyada meriyette olan ve varlığını idame ettirmekte olan
yegâne oyundur. Bu yolla, Siyonizm, küresel düzeyde ki hedeflerine çok rahat
şekilde kavuşmaktadır. Sağın ve Solun memleketlerde ki en gizli etki ajanları
ve mutemet elamanları Siyonist Yahu dinin tesiri altındadırlar. Kurban ise
bellidir: İslam ve Müslüman, özel de ise Türk Milleti. Sağ yozlaştırır ve Sol’a
yem eder. Sol’da Siyonizm’e sunar. Hülasa, din ve kimlik iki tarafın üstün (!)
gayretleriyle tükenir gider, tükendi gitti!
Karl Marks, dedesi bir hahamdır. Babası, bir nevi dönmedir,
Nasraniyet’e iltihak eder ama bildiği gibi yaşar. Marksist teorisyendir.
Siyonist teorisyen Moşe Hays ile irtibat kurar. Bu şeytanı idol ittihaz eder.
Dâhilik mertebesine yükseltir ve sitayişlere boğar adeta. Kendisinin ve onun inancı
arasında fark göremez. Kavgacıydı Moşe Hays ve kendisi de kavgacıydı Marks’ın,
yani uyuşuyorlardı. ‘’Eğer bir Yahudi bireysel olarak isteklerine
kavuşamıyorsa, Yahudi toplumu ırkçılığı sayesinde mutlaka ulaşmayı başarır’’
diyen biridir Moşe. Demek ki neymiş? Yeryüzünün en azılı faşist katili ve
faşist şeytanı Siyonist Yahudi imiş. ‘’Her ulus bizim sahneye çıktığımızı ve
düşmanlarımızı nasıl ezdiğimizi görecek’’ diyen bir şeytandır o. Haham Brones,
Marks’ın İsrail Devletine büyük bir sevgisi olduğunu söyler ve bu sevginin
başka sevgilerden daha farklı olduğunu ifade eder. Ama ne yapar, Marksizm’i icat eder,
karşısında bir de Faşizmi icat eder hatta bir de emperyalizm icat eder ve üçünü
hem dövüştürür hem de üçü sayesinde dünyaya egemen olur.
Lenin, Bolşevik İhtilalinin lideridir. Pratisyendir. Marks
ne kadar teorisyense Lenin o kadar pratisyendir. Lenin, Marks’ın teorisini
pratiğe aktarmıştır. Binaenaleyh, Marks’ı bile gölge de bırakmıştır handiyese.
Marksizm’den bahsedilirken illa Leninizm’den de söz edilmesi bundandır. Fikrin, teorik aşamadan pratik aşamaya
geçişinde en büyük ve etkili rol Lenin’e aittir. Öz kimlik olarak olarak
Yahudi’dir. Ama Komünist dünyada Yahudi olamadığı iddia edilen tek kişiydi. Bu
bir iddiadan çok uzak olan gerçeklerdir. Lenin acımasızdır. Terörizm kesinlikle
vazgeçilmez bir yoldur. Güya Komünizm işçi sınıfına dayanır ama Lenin, işçi
sınıfını, aydınlatılmaları iktiza eden bilinçsiz bir yığın olarak görür.
Moskof İhtilali, Siyonist Yahudi’nin lehine çok güzel
şeylere imza atmıştır. Siyonizm’e düşmanlık yasak edilmiştir. Siyonist şeytanın
Filistin işgali destek görmüştür. İslam âlemine karşı tezgâhların tertip
edileceği bir karargâh teşekkül ettirilmiştir. Yani Komünist ihtilal, Siyonist
şeytanı ihya etmiştir adeta. Siyonist Yahudiler sözde sürgünler yaşamışlardır
ama milletleri de sürgüne mahkûm etmişlerdir. Memleketlerde çok derin
yapılanmalar sayesinde kuvvet kesbetmişler ve manipüle edici bir unsur olmayı başarmışlardır.
Ürettiği ideolojilerle tüm insanlığa sonsuz sürgünler ve acılar yaşatmaktan
geri durmamışlardır. Bahusus çalışan kesime matuf tezgâhlar kurma peşindedir.
Çalışan kesimin, güya hakkını savunmakta ve onları bu yüzden Komünizme sevk
etmeye yeltenmektedir. Bu yolla, milli kuvvetler yok olacak, milli iktidarlar alaşağı
edilecek, milli devletler yıkılacak ve Siyonist Yahudi’den başka kimse
kalmayınca Yeryüzü Krallıklarını ilan edeceklerdir. Ferdi mülkiyet Yeryüzü
Kralı olan Siyonist Yahudi’nin inhisarına geçecektir böylece. Talmud, Büyük
Kurtarıcı’dan bahseder. İşte Yeryüzü Krallığının tahakkuk etmesidir bu. Biz
ideolojilerin masumane, insana ait değerleri koruma ve yaşatma adına
çıktıklarını zannederiz ama hiçbir şey bildiğimiz gibi değildir, bunu çok geç
öğreniriz.
Marksist düşüncenin teorideki ve pratikteki simalarının
kahir ekseriyeti Yahudi’dir. Coninin en etkili ve yetkili kurumlarının tepe
noktaları Yahudilere emanettir. Dünya milletlerini etkileyen uluslararası
krizlerin baş müsebbibi Siyonist Yahudi’dir. Coni’nin Merkez Bankası
Yahudilerin monopolündedir, garip değil mi sizce? Yeryüzünün her noktasında,
her düşünce teorisinde, her milletin politik kulvarında, her nevi fitne ve
fesat hareketlerinde, tüm bölücü faaliyetlerde, muhakkak ama muhakkak Siyonist
şeytanın parmağı vardır. Bu münhasıran şeytanın suçu değildir elbette,
insanların da suçları çok büyüktür. İnsanoğlu,
doğru yolun tüm noktalarına postunu seren ve insanlığı bitevi yanlışa sevk eden
şeytana karşı müteyakkız olmalıdır. Biz üzerimize düşeni yapalım, gerisi
kendiliğinden olur gider, önce kendimize iğneyi batırmayı öğrenelim! Şeytan
üzerine düşen çok iyi kotarmaktadır maalesef. Şeytan yalancıdır, yanlıştır,
haindir, ahlaksızdır, adaletsizdir ve insanların kurtuluşa giden yollarının
üzerine barikatını kurmuştur. İnsanlık Önderlerini bile katledebilen melundur
şeytan. Binaenaleyh, katledemeyeceği hiçbir kimse yoktur, ki zaten gereğini
yapmaktadır. Tanrıcılık oyunu oynamaya yeltenecek kadar adi bir yaratıktır o. Tüm
milletlerin, devletlerin, ülkelerin düşmanıdır. İslam’ın, Müslüman’ın, Türk’ün
ezeli ve ebedi düşmanıdır. Ve İslam’ın, Müslüman’ın, Türk’ün düşmanlarının da
dostudur. Mütemadiyen kötülük peşindedir. Lanet planlar üzerindedir. Kan
içicidir. Müslüman kanı en büyük damak zevkidir. Hakk’ın, hakikatin,
hakkaniyetin sonsuz uzağındadır. Her türlü şeytan işi pisliklerin yayıcısıdır.
Malayani zevk ve eğlencelerin üreticisidir. Son tahlilde; oyun malumdur, oyunun
derinliği malumdur, oyuncular malumdur. Kim olduğumuzu ve nerede durmamız
gerektiğini mutlaka bilmeliyiz. Ne yapacağız, nasıl yapacağız, niçin yapacağız
mutlaka idrakine varmalıyız. Görevimizi layığı ile yapmalıyız. Teennili ve
müteyakkız olmak mecburiyetindeyiz. Gayret bizdendir, Allah takdir edecektir.
Ötesi boştur!
En son tahlilde; her anda, her zamanda, her zeminde, Siyonist’e
karşı uyanık ve tetikte olmalıyız. Çünkü insanlığın en büyük ve yegâne bir
düşmanı vardır; Siyonist. Kur’an’ı ve Tarihi derinden tertil ile okursanız,
Sünnete ittiba ederseniz yolunuzu daha net görebilirsiniz. Şeytanı,
şeytanileri, şeytanlaşmışları ve tuzaklarını, tezgâhlarını, oyunlarını daha iyi
tanıyabilirsiniz, görebilirsiniz. Bizim, dinimizden, vatanımızdan,
devletimizden, kimliğimizden, ümmetimizden ve kadim, kök değerlerimizden
başkaca koruyacağımız, sahipleneceğimiz, uğruna gövdemizi koyacağımız ve
başımızı adayacağımız hiçbir şeyimiz yoktur. Unutmayın ki, Allah sizi
karanlıktan kurtarmak ve aydınlık sona eriştirmek ister, şeytaniler ise sizi
aydınlıktan çıkarıp karanlıkta boğmak ister. O kör ve melun şeytan size asla Siyonist
olarak gelmez. Sağdan gelir, soldan gelir, önden gelir, arkadan gelir.
İdeolojilerle gelir. Çünkü şeytan kendini asla açık etmez, bilakis aldatamaz. Şeytan
çok yönlü ve uzun hedefli çalışır. Bugünden yüz yıl sonrasının planını yapar.
Ama ne gariptir ki bizler ise yarının bile planını yapmayız, yapmayı
beceremeyiz. Biz dağınık halde oluruz hep, şeytanlar ise tümleşmiş halde
olurlar. Ya da din kanadından da girebilir şeytan, İslam’ı Nasraniyet’e
dönüştürme gayreti içine girer ve bu yolda kendine bir hizmetkârda bulabilir. Hakikati
batıl ile kirlettirir. İnsanlarda şüphelere yol açar. İslam’da ki bazı
ayetlerin, cihat ayetleri gibi, unutulmasını ya da o ayetlere karşı bir duruş
sergilenmesini sağlatabilir. Kahpe ve melun şeytan o kadar zekidir ki, hem
İslam’ı yozlaştıracak oluşumlara yol verir ve onları finanse edebilir,
nihayetinde insanları adeta etkisiz, işlevsiz, tepkisiz bir sürüye
dönüştürebilir hem de İslam’ı kirletecek oluşumlara yol verir ve onları finanse
edebilir, nihayetinde insanları ifrat bataklığında çırpınanlar yüzünden İslam’dan
soğutabilir. Baksanız birisi için İslam ile alakası yoktur diyebilirsiniz,
hakikati ifadeden korkacak kadar basiretsiz ve pasiftirler; diğeri için ise bunlar hakikaten Müslüman mı
diye sorarsınız, insanları korkutacak ve nefret ettirecek hareketler içerisine
girerler, Allah’ın adını haykırarak gövdeleri kafasız bırakırlar. Birinden
nefret eden diğerine gitsin, diğerinden kaçan berikine gelsin ama nihayetinde
gidenin de, gelenin de nereye gittiği, nereye geldiği bellidir. Tıpkı ideolojiler
gibi. Siz zannetmeyin ki ideolojiler ve bazı din tandanslı yapılar
bağımsızdırlar, bağımsız çalışırlar. Hayır, bu, alıklığın zirvesidir.
İdeolojiler ve dışı İslamlı içi İslamsız yapılar şeytanın oltasında ki
yemlerdir. Siyonist her an bir taktik peşindedir. İnsanlık komünist kâbusu
yaşamıştır, faşist zorbalığı yaşamıştır, kapitalist kan içiciliği yaşamıştır,
demokrasi saçmalığını yaşamıştır, şimdi de demokratik liberalizm bataklığına
demir atmak istemektedir ama beyhudedir hepsi. İnsanlığın felahı, ancak ve
ancak Yüce İslam’dadır. İslam ahlak ve adaletinin önce ruhlarda, sonra da
bedenlerde hâkim olmasındadır. Bu zorlamayla olacak bir şey de değildir,
hakikati gizleyerek olacak bir şeyde değildir. Namusluca çalışmakla, saf
hakikati izah ve izhar etmekle, iyiliği emredip, kötülüğü nehyetmekle olacak
bir şeydir. Tüm bunların tahakkuk etmesi, Türk Milletinin, engin, derin ve
kadim tarihi tecrübesinin ışığında ve Türk’ün keskin kılıcındadır. Türk Milleti
kendine gelmezse, kendi içinde düzeni sağlamazsa, kadim kardeşliği tahakkuk
ettirmezse ve düşmanlarına karşı içeride yekpare bir bütün teşkil etmezse İslam
gövdeyi terk eder, İslam gövdeyi terk ederse Türk biter. Türk ve Türkiye
biterse İslam Ümmeti de emin olun ki sonsuz zarar görür. Siyonist bu hakikati
çok iyi idrak ediyor. Bu yüzden de büyük tezgâhlar peşindedir. İslam, Allah’ın
dinidir ve Allah’ın vaadi gerçek olacak, Allah nurunu tamamlayacaktır ve
İslam’ın varlığı kavimlerle kaim değildir amma ve lakin Türk Milleti asla
İslamsız olamaz, yapamaz. İslam yoksa Türk’te yoktur. Hatta daha ötesi Kürt’te,
Alevi de yoktur. En son noktası, İslamsız ümmette yoktur, medeniyette yoktur,
hürriyette, bağımsızlıkta, vatan da, kimlikte yoktur. İSLAM HERŞEYDİR! Evet,
beden güçtür ama önce o bedenin var olması gerekir ve bedenin varolması da ruha
merbuttur ve işte o ruh; İslam’dır.
BİLGE KRAL ALİYA İZZETBEGOVİÇ’TEN BİLİNÇ, ŞUUR AŞILAYAN
TARİHİ SÖZLER:
Lütfen derin ve sonsuz bir hassasiyetle okuyalım, aklen ve
kalben anlayalım, idrak edelim ve istikamet üzeri hareket edelim. Buyurun Bilge
Kral’ın sözlerini harf harf tertil ve tedebbür ile okumaya, tetkikini ve
tahlilini yapmaya;
Türk'ün Evladı,
Bizim korumaya çalıştığımız sancak, Yemen'de, Çanakkale'de,
Filistin'de, Kırım'da, Açe'de, Türkistan'da korunmak istenen sancaktı. O, ne bir
dinin, ne bir ırkın, ne bir dilin, ne bir mezhebin sancağıydı. İnsanlığın, tek
başına insan olmanın temsiliydi.
Sömürgecilerin karşısında sakın yere düşme. Biz,
Çanakkale'den sonra direnişi devam ettiren nesiliz. Sen, direnişin değil,
dirilişin nesli olacaksın. Korumak için değil, düzen kurmak için çalışacaksın.
Sen varsan biz olacağız. Sen ayaktaysan biz yaşayacağız.
Ama unutma!
Sömürgeciler, seni tamamen Asya'ya sürmek için planlarını
adım adım işletecekler. Bir gün sıra sana da gelecek. Seni yok etmek için bin
yıldır hazırlananlar, bir gün bile durmadan çalışıyorlar.
Sen Türk'sün. Bir ırk, bir din, bir mezhep değilsin,
olamazsın.
Batı, haçlı seferlerini düzenlerken Araplara Arap demiyordu,
Türk diyordu. Çanakkale'de kürtleri boğazlarken onlara Kürt demiyordu, Türk
diyordu. Ne zaman ki onların çıkarı için yeni devletlere ihtiyaç duydu, Arap’a
Arap demeye başladı. Seni ondan, onu senden ayırdı. Bugün de Kürt’ü senden,
seni Kürt’ten ayırmak için gece ve gündüz çalışıyor. Türk'ün evladı,
Biz Boşnak'ız ama Türk'üz de. Sen de kalbimde taşıdığım
acıyı taşıdığın kadar Boşnak'sın. Utanacak tarihimiz, saklayacak hafızamız yok.
Sırp'a karşı sorumlu olduğumuz için değil, yasayla zorunlu kılındığı için
değil, kimimiz dinimiz, kimimiz milletimiz, kimimiz Kitabımız, kimimiz
ahlakımız sebebiyle vicdan sahibi olduk. Birileri öyle istediği için değil,
vicdan bunu tarif ettiği için hiçbir milletin diline, dinine, mezhebine
karışmadık. Mezarlarını çiğnemedik, ibadethanelerini yıkmadık, kadınlarına
tecavüz etmedik, bebeklerini boğazlamadık.
Sen var olmak zorundasın.
Bu yüzden bir ve beraber olmak zorundasın.
Sömürgecilerin tezgâhlıyla saflara ayrışmamalısın.
TÜRK'ÜN EVLADI,
BİZİ,
Onların bize yaptıklarını,
Ve sorumluluğunu
Sakın unutma!
ÖNEMLİ VE DERİN NOT:
Şimdi, sizlere, bendenize göre, Siyonist’in tezgâhlamakta
olduğu yeni oyunu haber vermek istiyorum. Malum, insanlığın denemediği sistem
kalmamıştır ve şu an son sistemi denemeye çalışmaktadır ama sonuç malumdur.
İnsanlık komünizmi denemiştir. İnsanlık faşizmi denemiştir. İnsanlık
kapitalizmi denmiştir. İnsanlık demokrasi denilen illeti denmiştir. Şimdi de
Demokratik liberalizm sularına yelken açmaya çalışmaktadır lakin beyhudedir.
İnsanlığın kurtuluş, adalet, hürriyet, saadet ve huzur adası; İslam’dır. İnsan
er ya da geç bu gerçeği fark edecektir ve o tarafa doğru yol alacaktır. Ama
Siyonist bunu çok iyi bilmektedir. Ve engel olmak için çok büyük bir tezgâh
düzenlemektedir. Şöyle ki; insanlık iyice ezilmeye çalışılmaktadır ve buna
karşı büyük tepkilerde verdirilmeye gayret edilmektedir. Adeta insanların sabır
taşları çatlatılmak istenmektedir. İnsanlar iyice ekmeğe bağlı kılınmakta sair
bütün değerler görmezden gelinmeye çalışılmaktadır. İnsanlıkta deli gibi ekmek
peşine düşmüştür.
Oysa insanlar şunu unutmaktadır: ‘’insan sadece ekmekle
yaşamaz.’’ Hz. İsa.
Siyonist şimdiden büyük saydığı Marksistleri ve
Darvinistleri hazırlamaktadır. Ayrıca o gün için köşe kadılarını da
hazırlamaktadır ve hazır tutmaktadır. İnsanlığa gerçek kurtuluş olarak, adaleti
sağlayacak yegâne sistem olarak; ılımlı komünizmi sunmaya çalışacaktır. Güya
dine saygılı komünizmi. Şimdiden bunun yolunu yapmaya çalışmaktadır kanımca.
Zira bu yönde işaretler belirmektedir. İnsanlar asla bu oyuna gelmemelidir. Hiç
kimsede bu oyunu haklı çıkaracak söylem ya da eylemde bulunmamalıdır. Bu tezgâh
tutarsa Siyonizm’in dünya hâkimiyeti yolu açılacaktır. Artık insanlık şeytanın
gösterdiği yoldan gitme ahmaklığını bırakmalı ve bir kerede olsa Allah’ın
gösterdiği yoldan gitmeyi başarmalıdır. İnsanlar asırlarca demokrasi ile
zehirlendi. Ve vücut sakatlandı. Şimdi de vücut tamamen ortadan kaldırılmaya
çalışılmaktadır. Eğer aklımız başımıza almazsak bu olacaktır. Anlaşılmıştır
geçelim.
Müslüman liderler, aydınlar ve âlimler, kitleleri İslam’dan
yana hayal kırıklığına uğratmamalıdırlar. Eylemlerine ve söylemlerine azami
özen göstermelidirler. Umut verici olmalıdırlar. Aralarında nifak
bulundurmamalıdırlar. En güzel örnek olmaya çalışmalıdırlar. İnsanların
İslam’dan koşarak kaçmasını değil İslam’a koşarak gelmesini sağlamaya
çalışmalıdırlar. Bilmelidirler ki, makam, şöhret, servet gelip geçici
şeylerdir. Ve kesinlikle, mutlak manada, ahlaklıca kullanılmazsa,
kaybettiricidirler. Sorumlusunuz ve sorumluluğun bedeli çok ağırdır efendiler.
Lütfen haysiyetli ve adaletli olunuz. Yani, insan olunuz.