Ana; varlığın mayasıdır, çimentosudur, sebebidir. O, insanı
doğurur, insan, insan olursa medeniyeti doğurur. Ana, en güzel yardır. Kadın,
analığıyla muteberdir. Cennetin üstünde duran anayı maalesef ayakaltına aldık.
Yar olan anayı ağyar belledik, diyarlar diyarı Bağdat’ı küffara meze eyledik.
İnsanlık ailesinin mümtaz ve nadide şahsiyetleri, namusumuzun bekçisi,
istikbalimizin ve istiklalimizin muhakkak teminatları, kişilik ve karakter
mimarlarımız olan analarımızı koskoca bir yılın tek bir gününde tahattur eyler
olduk. Onda da samimi olamadık. İlgimiz sahte, sevgimiz sahte, tebessümüz
sahte. Ruhsuz paketlerle, paketlenmiş anlamsız maddelerle kendimizi avuttuk.
Maddi âlemin, bu âlemin felsefi temeli olan Pozitivist fikriyatın ve bu
fikriyatın üzerinde yükselen vahşi Emperyalizmin doymak bilmeyen iştahının neticesi
olan müptezellikler ve pespayelikler; aklımızı, kalbimizi, vicdanımızı muhasara
altına almış; aklımızın, kalbimizin, vicdanımızın kadim ve ulvi duygularla
irtibatlarını kesmiş ve beden coğrafyamızın en mukaddes unsurlarını çürütmüştür.
Bu vahim işgali diskalifiye etmeden ve sorunlarımızı kendi ulvi değerlerimizin ışığında
çözme iradesi göstermeden, yarınlarımız adına bizi kurtaracak çözümler ortaya
koymamız kabil değildir. Seni, emsalsiz bir merhametle emziren, engin
şefkatiyle kanatları altına alan, berrak bir pınar gibi çağlayan sevgisiyle
büyüten anana karşı sende aynı ol bebeğim! Senden esirgediği bir şey oldu mu?
Bir iyilik yüklü melek miydi, yoksa seni yoldan çıkaran şeytan mı oldu? Her ana
bir melektir bebeğim! Yeter ki analığın yüceliğini idrak etmiş olsun.
Ayaktayken alkışlamışız, düştüğünde kaçmışız ve mukadderatlarına terkeylemişiz
vicdanımızın acı çığlıklarını bastırarak.
Allah diyor cancağızım, bendeniz demiyorum; ananız taşıdı
sizi ve sizle taşıdı kendisini, ağırlığına acı ekledin, aylarca onun bedeninde
bekledin, öyle hassas yaşadı ki acı dolu aylarında sırf sen acı çekme,
örselenme diye, o, kuvvetten düşüp, acı çekerken, kaçma ve taşısan da sırtında
oflayıp puflama. O karnında taşıdı seni, sırtında taşımak mı ağır geliyor
şimdi? Evlat dediğin, evladım diyene ve merhametle, şefkatle büyütene sızlanmaz.
Onun senin üzerinde öyle hakkı var ki, bir ömrün yetmez ödemeye. O gazaplanırsa,
onunla gazaplanır Allah’ta. Cennetin taşıdığıyla cennete taşınamazsan yazıklar
olsun sana. Çatlayan topraklar gibi çatlayan ruhlarımıza sevgi yağmuru olup
yağar analar. Dua olur, kovulmuş şeytanı bağlar duaları ve yalnızlığında seni
korur analar. Kalbine güneştir o, bedenine kuvvet. Zifir karanlıkta yoldaş,
çaresiz demlerinde eşsiz bir arkadaş, tüm varlığının manası olan anadır o.
Istıraplı ıssızlığında soylu bir eş, zalim ayazlarda tüm bedenini saran kutsal
bir ateştir analar. Tüm evrenin servetleri, nimetleri bir yana, analar bir
yanadır. Kaşık olup çorbamızı içirmişler, beşik olup ninnilerle büyütmüşler, eşik
olup yatağımıza götürmüşler. Yakan güneşte gölgemiz, zulümlerin koyu
karanlığında Asiye’miz, varlığında varlığımızın sadır olduğu hediyemiz olmuş analarımız.
Mayaları nur olmuş, nurlu mayalar doğurmuş analarımız. Yüce nurla
aydınlanmışlar, hicaplarıyla yücelip, yükselmişler. Toprağın ruhunu kuşanmışlar
ve toprak gibi sırtlarında taşımışlar atinin umut yüklü neslini, yaprağın
hassasiyetiyle üzerimize titremişler, bayrağın görkemiyle göklerden
selamlamışlar vatanlarını.
Emperyalist köpeklerce icat olunmuş günlere mahkûm edilmiş
köleler derekesine düşürmeyeceksiniz analarımızı. Ve kirli, kanlı iştahların
kurbanları yapmayacaksınız en muhterem ve mukaddes varlıklarınız. O güne inat
olsun diye o günde aklınıza bile gelmeyecek ama aklınıza gelecek o gün
haricinde ki tüm günlerde analarımız. Düş olup düşmekten kurtarmışlar bizi,
bizi düşüren günlere mahkûm etmek insan kılmaz, insanlıktan düşürür bizi. Başımız
olmuşlar, başımızdan dertlerimizi almışlar; anaç kuş olmuşlar, yavruyken
yuvamızı yapmışlar. Onlar yel olmuşlar tefessüh ettiğimiz anlarda kokumuzu
almışlar ama biz yad el olmuşuz onlara varlığımızın yokluğunda felaket
bulmuşlar. Temiz elleriyle yedirmişler, kirlenen ellerimizle kirletmişiz
ellerini. Gül olup otağımızı süslemişler, bayraklaşmış bağımsızlığımızı
simgelemişler. Kadınlık durumunun en yüksek mertebesidir varlıkları, darlıklarında
sığınaklarıdır derin sabırları. Her sözleri küpedir kulaklarımıza,
fedakârlıkları anlam katar ahlaklarımıza. Ebedirler, ebelik evresindekilere,
koruyucu birer elbisedirler çıplak bedenlere. Orak olup ekin biçerler, Mehmetçiğe
güç veren yürek olurlar, semalarda dalgalanan şanlı bayrağa bükülmeyen,
eğilmeyen çelik direk olurlar. Otağımızdırlar göçüşlerimizde, uzanan güçlü
eldirler düşüşlerimizde, hikmetli sözdürler diriyken ölüşlerimizde. Anamızdır
onlar, anayurdumuzdur ve ordumuzdur. Türkümüzdür, şiirimizdir, ağıtımızdır
onlar. Ağırdırlar analıklarıyla ve ağdırlar anayurda.
Gök, yer, deniz, insan, tüm evren, dağlar, taşlar, kuşlar,
hülasa; Rabbimizin halk ettiği, canlı cansız, mevcudatın tüm unsurları ve
olguları şahittir ki, çilenin, fedakârlığın, ıstırabın, yiğitliğin,
çaresizliğin, gayretin, çalışmanın, acının, yorgunluğun, merhametin ve şefkatin
en bedihi ve müşahhas resmidir analar. İnsanlık ailesinin mümtaz ve asude
bahçesine rayihalar sunan cennet çiçeklerinin ölümsüz mimarlarıdırlar analar. Ana;
acılarla doğurur, merhametle doyurur, edeple yoğurur. Ana; yardır, yarandır,
vatandır. Ana olabilmek, yüksek ve yüce bir bilinç, ahlak, şuur, ideal iktiza
eder. Kahramanları doğuranlar analardır. Medeniyetlerin hakiki banileri
analardır. Önderimizi de (sav) bir ana doğurdu, doyurdu, yoğurdu. Salat ve
selam O’na ve ashabına olsun. Ana, ailenin asıl unsurudur. Tarih boyunca banisi
olduğumuz her devletin harcında anaların sonsuz emekleri vardır. Anayı
düşürenler aileyi de düşürürler, ailenin düşmesiyle insan da düşüşü yaşar,
insanın düşmesi milletin düşmesini intaç eder, milletin düşmesiyle devlette
düşüşü yaşar, devletin düşmesi demek medeniyetin düşmesi ve çökmesi demektir ve
düşen tüm insanlık olur. Bizim, piştiğimiz, olduğumuz ve kendimizi bulduğumuz
yer anaocağıdır, anakucağıdır. Nezaketin, sadakatin, asaletin, necabetin,
şefkatin, merhametin, edebin, canlı resmidirler, ismidirler analar. Bir
toplumda o kaybederse, kazanan hiçbir kimse yoktur. Bahusus özel de Türk
Milletinin, genelde İslam Ümmetinin banisi oldukları medeniyetin mutlak,
muhakkak ve hakiki mimarları olan İnsanlık Önderlerini ve O Önderlerin
sonuncusu olan yani Hâtem-ül-enbiyâ olan bizim Önderimizi de doğuran bir
anadır. Tabir caizse analar, ilk domino taşlarıdırlar, onlar düştüğü zaman
silsile halinde her şey düşer ve düşmektedir de. Kadını-Anayı düşürdüğünüz
zaman bir milletin bir anda nasılda düştüğüne defaatle şahit oluyoruz. Analığa
seza evlatlarımız, vahşi emperyalizmin mezesi yapılmışlardır daima, kirli ve
kanlı reklam pazarlarında. Emperyalist şeytanlar ilk hedef olarak anaları görmüşlerdir.
Çünkü Müslüman Anayı düşürdüğü zaman koca bir ümmeti düşüreceğini çok iyi ihsas
etmiştir. ‘’İslam Ordularını hiçbir silahla altedemedik, onları kadınlarıyla
vuracağız’’ demişlerdir, şeytaniler. AKLETMEK İKTİZA EDİYOR!
Elleri tarlalarda nasırlanır, savaşlarda evladına mermi
taşırken sabırlanır ve dualanır, koruyucu duvarı olan adamının yorgunluklarını
sırtlanır ve adam, kadınının kuvvetiyle şahlanır ve kadın, adamının
başarılarıyla şanlanır. Bizim medeniyetimizin özü, esası budur. Özün, esasın
manası da, anadır. Biçare ve bigünah yavruyu, istikbalin ve istiklalin teminatı
yapan analardır. Ana bahçesinde yetişen çiçeklerdir çocuklar. Cenneti
doğuracakları yoğuran mimarlardır analar. Acı gözyaşları dinmeyen, yürek
sürgünleri bitmeyen tek varlıklardır onlar. Onlar ağlarlar, ağıtları yakan
onlardır, yanan yüreklerden volkan gibi patlayan türkülerin sessiz
yazıcılardırlar. İnsanlığı yükseltenleri, insanlık ayaklar altına aldı
maalesef. Cennetin ayaklarına serildiği varlıkları ayaklar altına düşürdük.
Şerefini, namusunu beş paralık ettik. Kirli, pis, mikrop, pespaye, müptezel
mahlûkların mezesi yaptık o ulvi varlıkları. Varlık onlarla vardı, onların
yokluğuyla yok olmaktadır. Kadını yükselttiğini sananlar, alçalttıkça
alçalttılar ama alçalttıkça yükselttik sandılar. Soydular, şeytanın sofrasının
tam orta yerine koydular kadını. Analığı zor gördüler, zor gördüklerini hor
gördüler ve diriyken öldürdüler. Fakat ölenle öleceklerini bilmediler, bilmeyecek
kadar alıktılar. Yekpare insanlığın, insanlığın ölümsüz mimarlarından af
dilemeleri iktiza ediyor ve onlarla yeniden dirilip, şahlanmaları icap ediyor. Küçülen
yüreklerimizde küçülttük anaları. Ölen vicdanlarımızda gömdük. Katılaştı ve
karanlığı fışkırdı kalplerimiz. Küçücük evrenimiz kirlendi ve kanlandı.
Merhamete sevgisizlikle karşılık verdik. Cenneti getirene cehennemi sunduk. Büyüdükçe
adam olacağımızı zannettik ama büyümemiz küçülmemiz oldu sanki ve yükselmemiz
alçalmamızı tevlit etti. Ruhumuz tefessüh etti, bedenlerimizin kanı çekildi.
Kendimizi nasıl affettirebiliriz bilemiyorum ama onlar tarafından
affedilmedikçe Allah’ın da bizi affetmeyeceğini çok iyi biliyorum ve
affedilmedikçe de dirilmemizin muhal ender muhal olduğunu düşünüyorum.
Biz büyüdük ağardı saçları ama bizi büyütürken ağarttığı
saçlarını yüreğimize yudum yudum eklediği sevgisinin sıcaklığıyla okşamadık
hiçbir zaman. Kirlenmişti, temiz ve nasırlı ellerini öptüğümüz dudaklarımız.
Sivrilmişti edebiyle kuvvet verdiği dilimiz. Cennet ayaklarına serilen, temiz
sütü çaresiz bedenimize dinçlik veren, düştüğümüz de gözyaşlarıyla gelen, bir
ömür bizi taşımakla kuvveti tükenen analarımıza, bizim için yorulan bedeni
naçar kalıp, düşene kadarmış sevgimiz. Günahkârız, suçluyuz, ihanet ettik, af
dilememiz şarttır ve diliyoruz da. Merhamet ektikleri coğrafyadan sadakatsizlik
biçtiler. Vahşi emperyalizmin kirli ve kanlı dünyası bizi kirletti, ulvi
duygularımızı ve temiz düşüncelerimizi eritti. Kirlendikçe ihanet ettik. Sevgimizi
tahdit etti maddenin işgaline maruz kalmış Pozitivist itler. O itler ki, gönül
bağımızı, sevgi otağımızı talan ettiler. Tüm mukaddeslerimizi kirlettiler.
Kadınlarımızın namuslarını yerlere serdiler, şereflerini beş paralık ettiler. Hayvanlaştırdılar,
hayvanlaştıkça. Medeni olmak hayvanlaşmakta değildi oysa. Hayvan bile bizden
daha medenidir, medenileşmek hayvanlaşmaktaysa. Büyüdükçe ayrıldık, ayrıldıkça
ayrı düştü yollarımız ve farklılaştı dünyalarımız. Onlar saftılar temizdiler,
biz kirlendikçe adam olduğumuzu zannettik. Yad eller yanından alınca bizi,
gönlünden de olduk. Yanımıza geldiler, çareyi kaçmakta bulduk. Ruhu yanmış
şehirlerin kirli dünyasında savrulduk, duman olduk. Şehrinize geldik,
şehirlerin karmaşasında kaybolduk, ellerinizi öpmeye zaman bulamadık. Senin Hakkının
Rabbin Hakkıyla bir olduğunu öğreten dini unuttuk. Size sadakati, hakkınızın
iadesini, kuru, boş ve manasız paketlerle tahdit etti, yüksek volümlü
müzikaller ve sözde ileri teknoloji ile sarhoş olan, müptezel reklamlarla seni
azar azar harcayıp ranta dönüştüren, şereften, haysiyetten, hayadan, ulvi
değerlerden yoksun kalan, Pozitivizmin mahkumu olmuş süfli duyguların,
düşüncelerin meftunu olmuş sefil beyinli, ruhu tefessüh etmiş çağdaş köleler. Behrenize
bir yıldan bir gün düşürmüşler vahşi Emperyalizmin tapıcısı olan itler. O bir
günü de, ruhun çürüdüğünü simgeleyen, soylu varlığınıza fırlatıp attıkları
manasız bir maddeyle anlamlandırdıklarını ve hakkınızı ödediklerini sanmışlar. Düştünüz,
güneştiniz, ateştiniz, eştiniz ama hiçbir şey kıldılar sizi, varlığın manası
olan analarımız. YAZIK BİZE!
Son tahlilde; muhakkak surette biliyoruz ve iman ediyoruz
ki, din ve kimlik olarak, millet ve ümmet olarak, Albayrak ve bağımsızlık marşı
olarak, ordu ve yurt olarak, dirlik ve düzen olarak, ozanımız ve sazımız
olarak, kızımız ve erkeğimiz olarak, mabetlerimiz ve mekteplerimiz olarak,
hilalimiz ve devletimiz olarak, nihayet istikbalin nesilleri olarak ulvi
değerlerimizle birlikte ayaktaysak, yıkılmadıysak ve küffara karşı direniyorsak
analarımızın varlığı sayesindedir. Günler onlarla doğar ve onlarla batar.
Günler onlarındır, onların günü yoktur. Affederler biliyoruz, helaldir hakları
inanıyoruz, duaları daim bizimledir güveniyoruz. Allah’ta onlarla olsun, onları
korusun, gözetsin diyoruz. Onlar insanlığın büyüklüğüdür, büyük insanlığın
resmidir. Tüm anaların temiz ellerinden hürmetle öpmek bir şerefti bendeniz
için. Gönlümün dip derinliklerinden süzülüp gelen engin sevgiyle ve derin
saygıyla selamlarım her birinin aziz varlıklarını. Analarımızı üzmeyelim. Onlara
sahip çıkalım. Analığa layık evlatlar yetiştirelim. Analığa layık
evlatlarımızı, emperyalist itlere yem etmeyelim. Onların şereflerini ve
namuslarını, ucuz, kirli, kanlı reklam pazarlarında harcatmayalım. Analarımızı
yücelten, yükselten ve onlara şeref lütfeden mutlak olgunun İslam olduğunu
anlayalım. Önderimiz (sav), iki el öpmüştür, bir ana eli, bir de çalışanın eli,
çünkü hem anlar hem de çalışanlar, üretenlerdir ve üretenler her zaman muteberdirler.
Türk Milletini de, yücelten ve yükselten şey, Yüce İslam ile analarımızdır.
Binaenaleyh, bu milletine evladı olan bir kişi, anasını reklam pazarlarında
meze yaptırmaz, ayağa düşürmez, çünkü analar ayağa düşerse, evlatlar
köpekleşirler. Öyleyse bizi var eden, bizi biz kılan, bizi yaşatan kimliğimize
ve dinimize sahip çıkalım ve dinimizin, kimliğimizin teminatı olan analarımızı
baş üstünde taşıyalım. Onlar tükenirse, biz biteriz!