7 Haziran'da yapılacak milletvekili genel seçimine sayılı günler kaldı. Oy verme günü yaklaştıkça cadde, sokak ve meydanların ateşi bir inip, bir çıkıyor. Seçim meydanlarında, mitinglerde kürsüye çıkan konuşmacılara bakıyorsunuz gerçekten hayretler içinde kalıyorsunuz. İş şirazesinden çıkmış, birbirilerine akla hayale gelmedik sözler, hakaretler ediyorlar. Sanki seçimden sonra aynı çatı altında bulunmayacak, göz göze gelmeyecek, birbirlerinin yüzüne hiç bakmayacak, aynı sıralarda oturmayacak, tokalaşıp, selamlaşmayacaklarmış gibi karşılarındakileri, yalancılıkla, namussuzlukla, şerefsizlikle, ahlaksızlıkla, hırsızlıkla itham ediyorlar. Bu durum demokrasi geleneğimiz açısından hiç hoş bir şey değil.
Seçim çalışmalarının hararetini biraz da çeşitli anket şirketleri yükseltiyor. Biri başka, biri daha başka bir şey diyor. Ve vatandaşın kafası fena halde karışıyor. Bunun yanı sıra toplumda yediden yetmişe herkes siyaset bilimcisi kesilmiş akla hayale gelmedik yorumlar yapıyor, tahminler, seçim sonuçlarına ilişkin çıkarımlarda bulunuyorlar. Söz konusu tahminlerin bazılarını normal buluyor, kimilerine de gülüp geçiyoruz. Fakat bazı tahminler öyle uçuk kaçık oluyor ki; kendiniz başa bir âlemde sanıyor, hayretler içinde kalıyorsunuz. Elbette her seçim döneminin klasiği haline gelmiş, bahisler, iddialar da oluyor. Arabasına, pantolonuna, gömleğine, takım elbisesine iddiaya girenlere rastlıyoruz.
Her parti, her kesimden tanıdıklarla konuşuyor, ne düşündüklerini öğrenmeye çalışıyoruz. Sohbet ortamlarında öne çıkan en önemli konu, Ak Partinin tek başına iktidar olup, olamayacağı, HDP’nin barajı geçip geçemeyeceğidir. Çoğu kişi, HDP’nin barajı geçmesi halinde çıkaracağı 50-60 milletvekili ile Ak Partinin tek başına iktidar olamayacağı veya baraja takılıp kalmaları halinde Ak Partinin bundan kazançlı çıkacağını iddia ediyor.
Gözlemlerimize göre Ak Parti, bu seçimde 2007, 2011 seçimlerindeki olumlu havayı bir türlü yakalayamadı. Görünen tabloya göre bir önceki seçim başarısını göstermesi zor. İktidar partisinin zaafları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da iktidar partisi lehine meydanlara çıkmaya zorladı. Bu girişimin iktidar partisine getirisi, götürüsü ne olacak seçimden sonra ortaya çıkacak.
Öte yandan muhalefet partilerinin, CHP ve MHP’nin sosyal, ekonomik açılımları iktidarı köşeye sıkıştırmışa benziyor. İlk defa iktidar partisi, muhalefet partilerinin, peşine takılmış, seçim vaatlerini eleştiriyor, karşı çıkıyor, itiraz ediyor. CHP’nin emekliye iki maaş ikramiye, mazotu 1,5 lira yapma, sosyal yardımları arttırma sözü halk arasında bomba etkisi yapmış durumda.
Başbakan Davutoğlu’nun, hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mitingleri eskisi kadar ilgi görmüyor. Mitingler ve toplu açılış programları için devletin tüm imkânları seferber edilmiş olsa bile, istenilen heyecan ve sinerjiyi veremiyor. Bunun yanı sıra iktidar partisi ile aynı kulvarda koşan MHP’nin, hatta HDP’nin seçim mitinglerine halkın ilgisi gün geçtikçe artıyor.
Bu şartlar altında, 7 Haziran akşamı sandıktan çıkacak en iyimser sonuç Ak Parti tek başına iktidar, CHP, MHP, HDP’nin güçlenerek çıkması olacak. En kötüsü de 90’lı yıllara geri dönülmesi ve koalisyonlardır.
Seçime katılma oranı partilerin milletvekili dağılımını yakından etkiliyor. Katılım ne kadar yüksek ise milletvekili dağılımı da o kadar adaletli oluyor. Geçmiş seçimlerde CHP’li ve kısmen MHP’li seçmenlerin “nasıl olsa kazanamayacaklar”, “bunlardan adam olmaz” gibi gerekçelerle sandığa itibar etmediklerine şahit olmuştuk. Bu bakımdan muhalefet partilerinin sandığa gitmeyen, oy kullanma zahmetine katlamayan taraftarlarını ne yapıp edip ikna edip oy kullanmaya yönlendirmesi lazım. Fakat çevremizde böyle bir çalışmanın, böyle bir gayretin olduğunu şimdiye kadar görmedik, duymadık.
Bir de toplumda “tuzu kuru” dediğimiz kesimler var. Onlar için hangi partinin, kimin iktidarda olduğunun önemi yoktur. Her şartta arabalarını dağdan aşırır, gemilerini karada bile yürütürler. Seçime şurada on gün var. Daha önce bir yazımızda ifade etmiştik. Siyasette bir günün, hatta bir saatin bile önemi büyük.
Bitirelim. 7 Haziran sabahı, evden çıkıp sandık başına giderken, şuraya verin, buraya vermeyin gibi bir telkinimiz yok. Düşünün, taşının, aklınızı ve vicdanınızı kullanın, vebal altında kalmayacak şekilde oyunuzu kullanın.
Temennimiz; 8 Haziran sabahına uyanırken, sandıktan yaptıklarından ve yapacaklarından dolayı hesap verebilen bir iktidar, yapılanlardan hesap sorabilen bir muhalefetin çıkmasıdır.
Her şey gönlünüzce olsun.