Tutsun oruç sizi ve tutulun oruca. Tutabiliyor musun kendini ve kendin tutuluyor musun oruç tarafından? İşte oldu şimdi. Olsun da zaten şimdi. Dizginleyebiliyor musun kötü duygu ve düşüncelerini nefsinin ve ıskat edebiliyor musun nefsinin haksız haykırışlarını, dur diyebiliyor musun heva ve heveslerine ve varabiliyor musun farkına, idrakine hangi zaman diliminde yaşadığının, işte o zaman korkma! Hakikat bu değil midir? Haddinizi bildirmiyor mu oruç size ve hudutları aşabiliyor musunuz sınırlı zamanlar sürecinde? Tutulmuyor musunuz ve tutulmakla tutmuş olmuş olmuyor musunuz? Oruç en sadık dosttur aynı zamanda ve ne güzeldir, ne büyük saadettir bir dostun sizi hesapsız, umarsız tutması ve koruması. Mutlak çıkarsız ve ful doğal bir dost bulunda göreyim sizi. Hadi eyvallah çekinde, size dur desin bakalım bir dostunuz. Ama oruç böyle bir dosttur. Siz uzaklaştıkça, peşinizden koşar oruç, ille de koşar, ta ki siz ille de ben düşmek, batmak istiyorum diyene değin. Nefsin gemidir oruç. Heveslerin ve arzuların idamıdır muayyen bir süreliğine. Haddizatında biraz dinlenme, biraz öze dönüş, biraz tefekkür, biraz anlamadır. Ruhun tekâmülüdür. Şeytana reddiyedir. Şeytanın tahriklerinden ve şeytanilerin pisliklerinden korunmadır. Oruç, çelikten bir kaledir, hiçbir okun delemeyeceği zırhtır. Tatlı bir zorunluluk icabıdır belki ama icabında zorunluluk kılıflı kolaylıktır. Mutlak kendine kalıştır, münhasıran kendine derununa dalıştır. Oruç bir süreçtir ve tayin edilmiştir. Eğer aklınızı kullanırsanız, kendinizi keşfedebileceğiniz, kendinize kalabileceğiniz, hediye babında muazzam bir zaman dilimidir. Tüm vücudunuz tüm unsurlarıyla gerçek hürriyetin tadını çıkarmaktadır. Mideniz hürdür, gözleriniz hürdür, kulaklarınız hürdür, bedeniniz hürdür, ruhunuz hürdür, kafanız hürdür. Ve hürriyet uyanıklığın anasıdır. Çünkü esaret uyanıklığın düşmanıdır. Ve oruç esaretin düşmanı, hürriyetin dostudur. Algılayabiliyor, anlayabiliyorsanız tabi. Daha mühim faaliyetler sizleri beklemektedir böyle bir zamanda. Yemiyor, içmiyor, abesle iştigal etmiyorsunuz. Daha ne istiyorsunuz? Yemediğine, içmediğine göre bazı zorunlu gereksinimlerden de azade oluyorsunuz. İşte size zamanın tasarrufu ve korunması, hem de kendiliğinden. Yerken, içerken, sürüyle lüzumsuzlukla iştigal ederken israf ettiğiniz zamanı düşünseniz ya bir. İşte bilmeyerek ve farkında olmayarak israf olup giden bu zamanı daha büyük işlerde istimal edebilirsiniz. Kitap okuyabilir, tefekkür denizine dalabilir, kendi derununuza yolculuğa çıkabilir ve verimli, aydınlık, duygu dolu muhabbetler yapabilirsiniz. Okuduğunuz bir kitabı inanın daha iyi anlarsınız. Çünkü üzerinizde ağırlık yoktur. Aç karınların durumunu daha derinden hissedebilirsiniz. Kim olduğunuzun, nereden gelip nereye gittiğinizin farkına daha iyi varabilirsiniz. Bitevi tüketmekten, yoksulların varlığına inat tüketmekten, mütemadiyen açgözlü yaşamaktan utanabilirsiniz, utanmayı öğrenebilirsiniz. Dünya denilen mekânı dolduran şeyleri daha net temaşa edebilir, gizli kalmış şeyleri keşfetmekte zorluk çekmezsiniz. Tek başına doymanın ve mutlu olmanın utanç verici olduğunun farkına varabilir, paylaşmanın erdemini idrak edebilirsiniz. Dualarınız daha makbul olabilir. Çünkü daha samimi dualar yapabilirsiniz.
Oruç, bilinmeyen dünyaları keşfetmek, unutulmaya terkedilen erdemleri hatırlamak demektir. Şeylerin derinliklerine inmeye fırsattır. Zira iştigal ettiğimiz ve zaman hasrettiğimiz nice şeylerden feragat edip zaman kazanmaktayız. Böylece kendi dünyamıza dalmaktan kurtulup, farklı dünyalara bakış atabilmek imkânına sahip oluyoruz. Misal, kır çiçeklerinde ki derin güzelliği fark edebilmekte, tabiattaki dönüşümleri hissedebilmekte ve varlık âleminde ki ince detayları keşfedebilmektesiniz. Tabi hakkını verebiliyorsanız ve yine malayani de boğulmuyorsanız. Zira bu mukaddes ayda, yemiyorsunuz kazanıyorsunuz, içmiyorsunuz kazanıyorsunuz, susuyorsunuz kazanıyorsunuz, bakmıyorsunuz kazanıyorsunuz, uzaklaşıyorsunuz kazanıyorsunuz ve tertemiz bir yüreğe ve bedene sahip oluyorsunuz, bu yürekle ve bedenle kendi içinize iniyorsunuz ve kendi dışınıza yöneliyorsunuz. Böylece hem kendinizi daha iyi keşfediyorsunuz hem de varlık âlemini daha iyi müşahede edebiliyorsunuz. Su farklı akıyor, gök başka hallere bürünüyor, toprağın kokusu bir anda değişiveriyor. Derin hikmetlere vakıf olmanızın yolu açılıyor. Yürüdüğünüz zeminin derinliklerine dalabiliyor, inceliklerini keşfedebiliyorsunuz. Tabiatın eşsiz, benzersiz, mutlak ve tek sanatkârını, tüm mevcudiyetinizde hissediyor ve kendinizin haddizatında ne kadar da küçük olduğunuzun fevkine varıyorsunuz. Ve başlarınız kibirlenmeden eğiliveriyor. Sahurda kalkıyorsunuz ve geceyi dinliyorsunuz, gecenin nuruyla nurlanıyorsunuz. İftar vaktinde nimetlerin önemini ihsas ediyorsunuz, açlığın ne büyük bir ıstırap olduğunu idrak ediyorsunuz.
Oruç, muayyen bir zaman diliminde, yalnızlık limanında demirlemektir. Gezinti, eğlence, yemek, içmek ve dünyevi bazı şeyler insançocuklarını bir araya getirdiği ve birlikte hareket etmeye zorladığı ama bunu oruçta yapmasının kabil olmadığı için yalnızlık limanında demirlemek ve deruni yolculuğa çıkmak şart oluyor. Oruç güzel şeydir, güzellikleri hatırlatan şeydir. Evet oruç tatlı bir yorgunluğu tevlit edebilir, ki yorgunluk, dünyevi işlerden biraz uzaklaşmayı intaç eder, nihayet yalnızlık doğal bir istek halini alır böyle bir durumda. Böylece iç âlemimize yolculuğa fırsat bulmuş oluruz. İnsan, yalnızlıkta tekâmül eder, kendine gelir, kendini bulur ve kendiyle hasbihal eder, kendini daha iyi tanır. Oruç, yoksulları düşündürür insana. Paylaşmanın ne kadar da yüce bir nimet olduğunun farkına vardırır. Açlıktan kanı çekilenleri, aç susuz sabahlayanları, sabahı eriten bir acıyla karışık hüzünle selamlayanları aklınıza getirirsiniz, tabi vicdanınız nasır tutmamışsa, insanlıktan nasibinizi almışsanız. Oruç, insanlığı öğretir filhakika insanım diye gezinenlere. Savaşlarda mağdur olanları, felaketlerde naçar kalanları, sokakta yatanları düşünürsünüz. Yeryüzünün bilmediğimiz yerlerinde, kahrolasıca şeytan ve çocukları tarafından ezilen, kaynakları yağmalanan, sefaletin dibine gömülen ve gülmeyi unutmuş insanları düşünürsünüz ve ağlarsınız, yüreğiniz kurumamışsa. Evlerinin mutfağına girdikleri ve hiçbir şey bulamadıkları zaman yüreklerinin tarifsiz bir acıya gark olduğunu hissedersiniz ve yüreğinizden kan sızar, kan yaş olur gözlerinizden boşalır. Çaresizlik zordur, acıdır, kahredicidir. İsyanlarınızdan ve tuğyanlarınızdan utanırsınız ve utanırsınız tokluklarınızdan. Ve insanlıktan zerre nasibiniz varsa utanırsınız, utanmayan aşağılık zalimlere yardım etmekten, onların azgınlıkları karşısında susmaktan, kardeşlerini yalnız bırakmaktan. İnsan olabilmek zordur cancağızım! Oruç, insan olmayı öğretir insanım diye gezinenlere. Oruç, bir okuldur.
Radikalizmin, aşırıya kaçmanın ve tutukluluğun, bağımlı olmanın absürt olduğunun fevkine varmaktır oruç. Aleladelikten, fevkaladeliğe yükseliştir. Söyle ki; orucu tuttuğunuz ve orucun sizi tuttuğu zaman sürecinde, günlük hayatta ki kullanımınız da aşırıya kaçtığınız ihtiyaçlarınızdan taviz verebilmektesiniz, bunu becerebildiğinizi bizatihi müşahede edebilmektesiniz. Yani, hiçbir şeye aşırı derecede gereksiniminizin olmadığını anlamaktasınız. Kusasıya kadar yemenin ve içmenin, fasılasız gezip tozmanın, mütemadiyen biriktirmenin insan olmaklığa münafi olduğunu, sağlık ve huzur için zararlı olduğunu, tüm bunların aşırıya kaçmak olduğunu ve yanlış olduğunu ihsas ediyorsunuz. Ekmek bağımlılığının, eğlence meftunluğunun ne derece absürt olduğunu, insanoğlunun icap ettiği tekdirde bunlar olmadan da yaşayabileceğini ya da bunlara minimum düzeyde sahip olarakta yaşayabileceğini fark ve idrak ediyorsunuz. Böylece, hürriyete ve insanlığa, sessiz ve derinden merhaba demiş oluyoruz. Tabi istikrar ister bu durum. Hakikaten, hürriyettir oruç. Hürriyetin, hangi bedeli istediğinin fevkine varmaktır oruç. Hürriyetin önünde ki handikapları keşfetmektir ve ona göre tedbirimizi almaktır. Filhakika, tutsaklığı, nasılda bile isteye kendimizin istediğini görmek demektir. Tutsaklığın hakiki sebeplerinin, şeylere sahip olmada, şeyleri tüketme de aşırıya kaçmada ve şeylere bağnazca bağlanmada olduğunun farkına varmaktır. Gizli güçlerin zuhur etmesidir oruç. Zira aşırılığı ve bağımlılığı gemleyen bir şeydir ve böyle bir şey nefsi en çok zorlayan bir şeydir. İnsan istediği takdirde neleri başarabiliyormuş, oruçla bunun farkına varabilmektedir. Aşırı yemenin, içmenin, eğlenmenin ve şeylere haddinden fazla bağlanmanın insanı nasıl düşürdüğünü görebilmek, anlayabilmek, idrak edebilmektir oruç. Evrenin olanca çekiciliğinden, nimetlerin tutsak edici cazibesinden kaçabilmenin, el etek çekmenin nasıl da kabil olabildiğinin mümkünlüğünün resmidir oruç. Haddizatında elimizin tersiyle itebileceğimiz, olmasalar da var olabileceğimiz şeylere nasılda alıkça bağlandığımızı ve bu bağlılığın bizleri nasılda düşürdüğünü bize öğreten bir okuldur oruç. Dünya nimetlerinin nasılda boş bir avuntudan ibaret olduğunu, bizleri nasılda kendimizden uzaklaştırdığını, nasılda fani şeyler yüzünden hayatımızı mahvettiğimizi ve kendimizi tutsak kıldığımızı oruç sayesinde öğreniyoruz. Oruç bizi, aşırılığın ve bağımlılığın netameli suikastından korumaktadır. O suikasta karşı nasıl karşılık vereceğimizi öğretmektedir.
Oruç; sadeliktir, yeterliliktir. Allah, insanoğlunun, tutulduğu zaman ya da kendini tutabildiği zaman elde edeceği nimetlerin neler olduğunu fark edebilmesi için orucu var etmiştir. Oruç, hayatı daha derinden algılamak ve daha üst düzeyden anlamaktır. Sahip olanların, sahip olmayanları hakkıyla anlayabileceği mümtaz bir aydır oruç ayı. Oruç olmasaydı, belki de, insan, ne kendisini ne de başkalarını hiçbir zaman bu kadar iyi anlayamayacaktı. Zaten kendisini anlayamıyorsa bir insan, başkalarını anlaması kabil değildir. Anlamayan insanın dalalete ve tuğyana sevk olunması daha kolaydır. Bitevi tüketmekten başka bir şey düşünmeyen, mütemadiyen kendi çıkarları için hareket eden alık bir tip olurdu insan, anlama yetisine sahip olmasaydı. Ki zaten dünyanın böyle olmasının sebebi de bu değil midir? İnsan, mütemadiyen kirleniyor ve kirletiyorsa ve nihayetinde dünya yaşanılmaz oluyorsa, bu insanoğlunun dar kafalılığından, anlayışsızlığından dolayıdır. Varlığı ihsas ve idrak edemeyen insan, anlamayan insandır. Paylaşmanın, yoksunluğun ve yoksulluğun, naçarlığın ne olduğunu hissedemeyen insan anlamayan insandır. Filhakika; oruç, tamamen insan olmaklığın göstergesidir. Çünkü insan bir ömür, sektirmeden yiyen, yemek için varolan bir canlı değildir. Yılda bir defa ciddi bir nefis tezkiyesi yapabilme imkânının ortaya çıktığı zamandır, oruç zamanı. İnsanlığa geri dönüştür tabir caizse. Oruç olmasaydı, insanoğlu belki de hayvani gidişattan şaşmayacak, insanlığını tamamen unutup gidecekti. İç dürtülerinin tutsağı olarak yaşam süren, insanlığı nisyana terk etmiş, dünyadan bihaber, acılardan yana umarsız olarak yaşayıp gidecekti.
Oruç, sevginin en kuvvetli hüccetidir. Sevgi, kuru bir duygu değildir. Sevgide mütekabiliyet esastır. Öyleyse seven sevdiğini ispatlamalıdır. Rabbimiz bizi sevdiğini mucizevi nimetler bahşederek göstermiştir. Peki, bizler sevgimizi nasıl ispat edebiliyoruz? Muayyen bir süreliğine o nimetlerden feragat edip açgözlü olmadığımızı ispat edebiliyor muyuz? O nimetleri paylaşmaya yanaşabiliyor muyuz? Oruç, sevginin ispatı olmalıdır. Çünkü oruç, sadece En Yüce Sevgili için katlanılacak mukaddes bir zorluk ve mukaddes bir sabır olayıdır. Hayatta ne yapıyorsa kendisi için yapmaktadır insan ama oruç öyle değildir. Allah’a yakın olabilmek ve O’na yakın olanlara yakın olabilmek için kendini tutmakta ve kendini tutana tutulmaktadır insan. Allah’ın, Kendisi için ne yapacağını sorduğu kulundan aldığı cevaptır oruç. Sevilenlerle tanışmak, buluşmak, kucaklaşmak ve kendisinin de sevildiğini görmek için bu zincirin halkası olmayı istemektedir insan. Sevilenin, tapılanın yolunda kendini tutanları ve tutulanları görmek nimetine erişir insan. Sevilen ve tapılan Allah, Kendisi için bir şey yapılmasını ister ama istediği şeyin yapılmasını ister. İstenilen şey oruç olduğu için, tutar insan ve tutulur insan.
Az iyidir bazen, sıkı bir dost gibi korur sizi. Az, haddizatında çoktur ama paylaşıldığı için azdır. Çok ise beladır, sıkı bir düşman gibi sizin peşinizi bırakmaz, siz kendinizi korumak zorunda kalırsınız. Bitevi çok peşinde koşan, azdan ve azaltmaktan korkan, an be an tükenir ve azı da bulamaz. Çok olanı daha çok yapmak derdine düşen, azdan ve azalmadan korkan, bir gün dehşetli bir yokluğun, yoksunluğun ve yoksulluğun kıskacında perişan olur. Allah, çoğu azaltmayı ister, çünkü çok azaltmak için verilir. Oruç, çoğu azaltma, azaltarak çoğalma zamanıdır. Oruç bir devrimdir, hakiki bir devrim, hakikati bir devrim. Süslü nutukların değil, netice veren eylemlerin devrimidir. İnsanoğluna, azla kifayet edebileceğinin gösterilmesidir. Sakın tok yaşama, bir gün aç kalabilirsin. İcap ediyorsa aç yaşa, elbet tokluğu da yaşayacaksın. Aç yaşayan yanmaz ama yanacaktır toklukta boğulanlar. Kurtuluş mu istiyorsun? Açlığa tahammül et, biriktirmek tutsaklıktır. Maneviyatın özünde çoğalmak vardır, azalmak maddenin tabiatındandır. Oruç, kazanma hırsıyla yaşayanların kâbusudur. Çünkü rantları kesilecektir bu ayda. Sizi, oruca tutulmaktan kurtarmak istediğini söyleyenler, aslında sizi kendileri tutmak istiyorlar. İnsanoğlunun mütemadiyen tüketmesinden haz alan kalın enseli, bidon göbekli pezevenkler, insanoğlu tüketmedikçe tükeneceklerini bildikleri için, bitevi tüketmeyi teşvik ederler, binaenaleyh oruca düşmandırlar. Oruç, kendini tutarken, emeğini de koruma, tasarruf etme ayıdır. Siz tasarrufa yöneldikçe, pezevenklerin kasaları ve keseleri boşalacaktır ama yerine koyamayacaklardır. Binaenaleyh, yüzleri de gülmeyecektir. Oruç ayı, kâinata manevi iklimin hâkim olduğu bir aydır. İşte bu durum bazılarını çileden çıkarmaktadır. Öyleyse, dünyevi nimetler her an gözlere sokulmalıdır, nefisler kirli zevklerle zorlanmalıdır, hayatın boşluğundan yaşamanın hoşluğundan dem vurulmalıdır, oruç nimeti mütemadiyen tahkir ve tezyif edilmelidir. Bilakis, insanlar oruca koşarlarken, birilerinin canları gitmektedir. Manevi iklim uyandırıcıdır, madde ise uyutur insanı. Müteyakkız olmak iktiza ediyor. Misal; eğer oruç tutuyorsanız, şeytanilerin ve yardımcılarının, insanoğlunu aldatan sözlerinden, o sözleri dağıtan yazılı ve görsel kanalizasyonlardan ve o kanalizasyonlardan hayatın içine dağılan şeytan işi tüm pisliklerden uzak kalacak, geri duracaksınız. Böylece insanoğlu hürriyetine kavuşurken, hürriyet düşmanları kahırlarından gebereceklerdir. Şeytan, varlık coğrafyanıza musallat olmaktan korkacaktır. Tam da bu sebeple, şeytan ve şeytanlaşmışlar, sizlerin oruç tutmanızı asla istemezler. Çünkü siz orucu tutarken, oruçta sizi tutacaktır. Son tahlilde; Orucun mahiyetini, anlamını, derinliğini, çoğaltıcı özelliğini, hürleştiriciliğini, insanlaştırıcılığını ihsas ve idrak edebilenlere ve tüm benlikleriyle kendilerini oruca bırakabilenlere selam olsun.