DİNLE GENÇ ADAM!...

Özgür DENİZ - 08.07.2015

Gençlik, bir yol gibidir. Gençlik yarındır; genç, aydınlık yarınların teminatıdır. Umudun simgesi, sevginin imgesi, barışın dengesi, mücadelenin nirengi noktasıdır. Heyecanın zirvesi, coşkunun güncesi, aşkın dibacesidir. En sağlam, en üretken, en verimli, çok kazandıran bir hazinedir. Sağlığın, diriliğin, iriliğin adıdır gençlik. Diriliştir, direniştir. Genç ruhlardan mahrum bir hareket yenik ve bitik bir harekettir. Gençliğinin kıymetini bilmeyen, gençliğini ilimsiz, irfansız bırakan bir millet, yok olmayı hak etmiş bir millettir. Gençliğin derin kuvveti, milletin açık kuvvetidir. Genç, işlenmemiş petrol gibidir. Bir genç, bir millete denktir. Çünkü varlığında bir milletin varlığı gizlidir. İşlendikçe ışıldar, ışıldadıkça umudun adı olur. Petrol, küresel kavgaların en birincil müsebbibiyse; gençte, ideolojilerin küresel hesaplarının odak noktasıdır. Çünkü petrol maddi hâkimiyeti, genç ise manevi hâkimiyeti garantileyecektir. Öyleyse, petrol ve gençlik ele geçirilmelidir. Batı dünyası daima bu iki alanda faaliyet göstermiş ve kısmen başarılı da olmuştur. Bizim dünyamız ise maalesef bakınmakla iktifa etmiştir. Petrole sahip olanlar güce sahip olarak kâinatı kontrol etmişler, gençliği kazananlar ise milletleri yönlendirmeyi daha kolay başarmışlardır. Genci kazanan bir örgüt, hareket, topluluk vs. muhakkak egemenliği ve etki gücünü de kazanmayı başarmıştır. Bu hakikat asla sarf-ı nazar edilmemelidir. Bir gencin bir dünya demek olduğu bilinmelidir. Gençlik kazanılmalıdır, kontrol edilmelidir, yönlendirilmelidir. Genç, hem bir süngerdir hem de bir katalizör. Gençliğin ruhuna girmeden, onun bedenine sahip olamazsınız. Onun bedenine sahip olamazsanız da onu kutsal hedeflere yönlendiremezsiniz. Bir millet, gençliği ile alçalır ve yükselir. Bu yüzden bir genç, bir yudum petrolden daha muteberdir, daha kıymetlidir, önemlidir.

 

Gençlik derken, haddizatında acemiliği ifade ederiz, hayatın tozpembe algılandığı, ideallerin henüz belirmediği, hayata bakışın darlığa ve sığlığa mahkûm olduğu, olmamışlığın belirtilerinin baskın olduğu bir şeyi kastederiz. Bazı durumlarda gençlik işte der geçeriz. Hayatın katı ve sert gerçeklerinden bihaberdir gençlik. Hayatı derinliğine tanımaz ve anlamaz. Düşünceleri, duyguları zayıftır, tam olmamış, oturmamıştır. Kahir ekseriyetle tembeldir. Aklını doğru kullanamaz. Üzerinde nefsin egemenliği baskındır. Sergüzeşttir, hercaidir. İşte karşımızda kahir ekseriyetle böyle bir gençlik vardır. İşlenmesi iktiza eden bir gençlik. Ama nasıl ve neyle işleyeceğiz? Bir defa genç nefisleri kimlik sahibi kılmak ve terbiye etmek şarttır. Çünkü kimliksiz ve terbiyesiz gençlik kayıp gençliktir. Gençlik mutlaka Allah Ahlakı ile ahlaklandırılmalı ve terbiye edilmelidir. Gençliğe, genelde İslam Ümmetinin özelde Türk Milletinin müntesibi olduğu hakikati izhar ve izah edilmelidir. Kimlik ile Ahlak mutlaka buluşmalıdır. Kimlik ve ahlak sahibi bir gençlik, ideolojik şeytanlıkların tasallutundan kendini korumasını muhakkak bilecektir.  Bilinmelidir ki, ahlaktan yana behresi olmayan bir gençlik; zilletin, esaretin, felaketin, sefaletin, rezaletin, pespayeliğin taşıyıcısı ve yayıcısıdır. Diri gibi görünen ama ölü gibi yaşayan bir gençliktir, ahlaksız ve kimliksiz gençlik. Terörizmin müsebbibi, anarşizmin tohumudur böyle bir gençlik. Ne sahip olduğu bir değer ne de koruyabileceği bir değeri vardır. Zaten kimliksiz olanın tarihi de yoktur, zira kimlik biraz da tarihle ilintilidir. Varlık âlemi, insan teki içindir ve insan teki olmadan olacak hiçbir şey yoktur. Anlam da, işlevde, faaliyette, kimlikte, ahlakta insanla anlamlıdır ama insan da, bunlarsız anlamsızdır. Binaenaleyh, gençlik madeni çok teennili şekilde işlenmelidir, çok akıllıca tesviye edilmelidir, en verimli şekilde istimal edilmelidir. Bilakis, yanlış bir hamle, tüm hamlelerin celladı olabilir. Eğer bu madene nasıl ulaşacağınızı, o madeni niçin, ne şekilde ve nereye yönlendireceğinizi, ne zaman ve nasıl kullanacağınızı bilemezseniz, o madeni mahvedersiniz. Tüm anlamını kaybeden, özellikleri belirsizleşen ve anlamsızlaşan bir şeyinde ne tadı olur ne de tuzu. Ölen gençlikle, bir millet ölür unutmayalım!

 

Hz. Ali iki şeye çok büyük değer ve önem atfeder ama bu iki şeyin elden gitmeden de anlaşılmadığını söyler, bu iki şey; gençlik ve sağlıktır. Haddizatında, sağlık demek gençlik demek, gençlik demek sağlık demektir. Gençlik zamanı, fikren, zihnen, bedenen dinç ve dinamik olunan bir zamandır. Bu zamanda duygular, düşünceler, hareketler maksimum seviyededir. Binaenaleyh, en ileri düzeyde verim alınabilecek bir zamandır. Ama bir türlü bu zamanının kıymetini idrak edemiyoruz. Malayani ile iştigal ederken tüketiyoruz gençlik zamanlarını. Zihnen, fikren, bedenen diriliş zamanları olan bu zamanlarda maalesef çürüyoruz. Düşüncelerimizi, duygularımızı olumlu yönlere kanalize edeceğimize ve kutsal eylemler ortaya koyacağımıza, karanlığa gömülüyoruz ve batıp, bitip, tükenip gidiyoruz. Göz göre göre gençlerimize kıyıyoruz. Onların karşılarında ideal örnekler olamıyoruz, onları yönlendiremiyoruz, onları sağlıklı yaşamaları için hiçbir şey yapmıyoruz. Menfaatlerimizin kurbanları olup gidiyorlar. Onları hakikatle besleyemiyoruz. Onları sokaklarda kaybediyoruz. Onları ideolojilere kurban olacak şekilde formatlıyoruz adeta. Gerçekten çok zalimleriz. Merhametsiz, şefkatsiz, hissiz bir yığın olmuşuz. Bir dava bilinci, bir ideal yükleyemiyoruz onlara. Acılardan, sızılardan uzak yaşamaları için gayret ediyoruz, oysa bu çok yanlıştır. Çünkü acılar, sızlar, insanları olgunlaştırır ve insanlaştırır. Zira hayat, acı, ıstırap ve sızı yüklüdür. Bugün kolay yetişen, yarınlarda acılardan kaçacak ve sürü gibi güdülmeye, sıradan ve sığ yaşayamaya alışacaktır. Bu ise vahim bir durumdur. Gençlik, bugün, maalesef, sorumluluk deruhte etmekten korkan, söz dinlemekten kaçan, kendi bildiğini yapan, derin bilinç ve keskin şuurdan mahrum yaşayan kuru, sığ, sıradan bir kalabalıktan ibarettir. Hayatı eğlenceden ibaret gören, hiçbir bir uğraşı olmayan, emeksiz bir yaşam peşinde koşan, tasa ve kaygı hislerinden mahrum yaşayan bir gençlikle karşı karşıyayız. Gençliğe merhamet etmeliyiz, onları yanmaktan korumalıyız. Gençliksiz gelecek imkânsızdır unutmayalım!

 

Gençlik demek, bunalım, buhran, öfke, kaos, kavga, kaygı, yanılgı, bencillik, haz, kararsızlık, tutarsızlık, çelişki demektir bir yerde. Çünkü bu içsel ve dışsal duygulanımlar kahir ekseriyetle gençlik dönemine münhasırdırlar. Yani, müspet ya da menfi bazda, tüm duygulanımların ve düşünsel egzersizlerin kesif şekilde yaşandığı zamanlardır gençlik zamanları. Aksiyoner ve reaksiyoner karakterin maksimum düzeyde kendini belli ettiği, rüşt ispatlama derdine düşüldüğü, uzak hayallerin kurgulandığı, katı tutkuların esiri olunduğu, idealist bakışların tomurcuklandığı, ebedi arkadaşlıkların ve dostlukların filizlenmeye başladığı, uzak sevdalara tutunulduğu, kimlik sahibi olma ve aidiyet duygularının yoğunluk kazandığı zamanlardır gençlik zamanları. Yani hem umudu taşır içinde hem de büyük felaketleri barındırır bünyesinde, gençlik zamanları. İşte bu yüzden bu zamanları kaçırmamak, iyi takip etmek ve ele geçirmek şarttır; din, devlet, vatan, millet, ümmet için, istiklal ve istikbal için. Bizim, bugünkü, her alanda, yönlendirici konumda bulunan elemanlarımız, kayıp gençlik zamanlarının elemanlarıdırlar. Kontrol ve takip edilememiş, yakalanamamış ve kazanılamamış gençliktir. Devasa toplumsal depremlerin, derin ve tahrip edici savrulmaların, irrasyonel ve absürt kavgaların kesif olduğu bir dönemin gençliğidir bugünkü yönlendirici konumda bulunanlar. Yani terbiye edilememiş, ahlaki bir disiplin kazandırılamamış, ideal aşılanamamış, kimlik bilincinden uzak kalmış bir kayıp gençlik zamanı elemanlarıdırlar. Maalesef şimdi ki gençliğimizde aynı durumla karşı karşıyadırlar. Bilinçten ve şuurdan mahrum, kuru ve boş hayallerin peşinden koşturan, karar vermekten ve irade ortaya koymaktan yoksun, ahlaksızlığın girdaplarında ve kimliksizliğin kıskacında naçar kalmış, ilimden uzak ama filme tutsak, gündelikçi yaşayan, zevklerinin müptelası olmuş bir gençlikle karşı karşıyayız ne hazin ki! Onları kurtarmak, korumak, kontrol ve takip edip kazanmak adına da bir şey yaptığımız yok maatteessüf. Bir şeyler yapanları da kirli, ucuz, küçük menfaatlerimiz adına harcamayı marifet addediyoruz. Ne yazık ki, küçük insanlarız! Bir türlü, büyümeyi beceremiyoruz. Bir an önce gençliğimizi kazanmak zorundayız. Onlara, kadim kimliklerinin ve mutlak-kök değerlerinin diriliş aşılayan ve direnişi öğreten özruhu zerke dilmelidir. Gençlik, bir beden sahiptir ama içi boş bir bedene sahiptir. Bu beden, ruhtan yoksundur, değerlerden, erdemlerden, edepten, kimlikten yoksundur. Gençliğin çöküntü halinde ki ve düşüşü yaşayan, günden güne çürüyen bedenine Yüce Ruhu yeniden yerleştirmeliyiz. Bilakis, sonu gelmez karanlıkların dehlizlerinde kaybolmak kaderimizdir.

 

Gençliğe, fasılasız olarak 12 Eylül örnek gösterilmiş ve o dönemde yapılan yanlışlar empoze edilerek bir daha bu sahaya yani siyaset ve fikirsel mücadele sahasına atılmamaları sağlanmıştır. Bilakis, doğru ve dürüst, hakikate ve hakkaniyete, kardeşliğe ve barışa istinat eden siyaset öğretilmemiş ve tavsiye edilmemiştir. Fikirle dövüşmenin yüceliği ve yücelticiliği izah edilmemiştir. Bu bilinçli ve kontrollü bir operasyondu ve başarıldı. Gençlik 12 Eylül tavassutu ile siyaset sahnesinden adeta tard edilmiştir. Bu da düşmanların işine yaramıştır. Çünkü, siyaset sahnesinden çekilmesi, gençliğin, din, kimlik vb. değerler konusunda pasif kalması sonucunu tevlit etmiştir. Gençlik, depolitize edilerek maalesef güdükleştirilmiş durumdadır. Zihnen, fikren kısırlaştırılmıştır. Ruhen çökertilmiştir. Kimliğini unutan ve kişiliğinden feragat eden gençlik bugünkü olaylar karşısında ne yapacağını bilemez hale gelmiştir. Dostunu ve düşmanını tanıyamayacak durumdadır. Güya dünya küçülüyor ve küresel bir kente dönüşüyor ama gerçek bu değildir. Bilakis dünya kimliksizleşmekte, dinsizleşmekte ve dilsizleşmektedir. Ama bu derin sorunu idrak edecek genç ve cins kafalar yoktur. Genç nesiller git gide pragmatizmin, Makyavelizm’in ve hedonizmin kölesi olmaya doğru gitmektedirler. Ki yıllar yılı materyalizmle ruhları ve kafaları iğdiş edilen bir gençliğinde ne olacağı başından belliydi. Kolektivizmi anlayamayan, bencilikten ve bencillikten kurtulamayan bir gençliğin ülkesine verebileceği, milletine sunabileceği hiçbir değeri olamaz. Maalesef bugünün gençliği ruhen ve fikren çok zayıftır. Dünyada zuhur eden olayları anlayabilecek ve olayların analizini yapıp, bir yargıya varabilecek kabiliyetten, yetiden yoksundurlar. Bitevi malayani ve absürt şeylerin peşinde yok olup gitmektedirler. 12 Eylül gençliğini örnek göstererek ve yapılan yanlışları mütemadiyen gündemde tutarak gençliğimizi siyasetten uzak tutmayı başardık maalesef. Oysa bu iyi bir şey değildi. Çünkü bir gençlik, ülkesini, milletini, devletini, ümmetini, vatanını ancak siyaset üzerinden düşünebilirdi. Politize olmak başka şeydir siyaset yapmak başka şey. Birisi futbol takımı tutar gibi particilik yapmaya benzer, diğeri ise ülkesi, milleti, ümmeti, devleti ve vatanı üzerinde fikirsel egzersizler yapmaya, ülkesi ve milleti üzerinden dünyaya yönelik projeler üretmeye benzer. Binaenaleyh, bir gençliğin siyasetten uzak tutulması demek, filhakika o gençliğin fikirsel ölümü demektir. Bu kati surette böyledir. Bugünkü gençlik niçin ucuz, sığ, dar ve yapay eğlencelerin müptelasıdır, kimlikten ve kişilikten yoksundur, ülkesi ve milleti üzerinde düşünmekten yana yorgundur? Çünkü siyaset dışına itilmiştir ve idealsiz bırakılmıştır. Siyaset, aynı zamanda ideal aşılayan bir olgudur. Hep deriz; yine mi siyaset? Evet, yine siyaset, hep siyaset, ille siyaset. İlla kavga edeceğiz diye bir durum yoktur. Kafası olanla, adam olanla konuşulur, tartışılır, teati yapılır ve bir sonuca varılır. Farklı kulvarlarda olmak illa kavga etmeyi gerektirmez. Böyle bir algı, ahmakça, angutça bir algıdır. Ki haddizatında hayatın ta kendisi siyasettir. Hayat siyasettir, siyaset hayattır. Burada paradoks yoktur, gerçeğin ta kendisidir bu çıkarım. Gençliği siyasetten uzaklaştırırsanız, gençliği sörvayvır tipi yozlaştırıcı, asimile edici, tahrip ve tahrif edici, müptezellik ve pespayelik fışkıran soysuz programların müptelası kılarsınız. Böyle daha mı iyidir? Siyasete yanaşmasın ama bataklığa gömülsün gençlerimiz, öyle mi yani? Bu hem dine, hem millete, hem vatana, hem devlete, hem ümmete, hem gençliğe hem de insanlığa ihanettir. Böyle bir durum, gençliği yangınlara atmaktır ve yakmaktır!

 

Selam olsun sana Doğu Türkistan’ım, canım, kalbim, cangardaşım! Bu yazım sizlere gelsin, İslam Ümmetinin keskin ve korkusuz kılıcı olan Müslüman Türk Milletinin ağlayan kalbi olan Doğu Türkistanlı kardeşlerim! Üzülmeyin, gevşemeyin, elbet kahpe Çin baş eğecek ve sen yeniden başını kaldıracaksın! Allah büyük. Yanında, yakınında olamasak da yanındayız, yakınındayız, elimiz elinde, kalbimizde dualar var. Gözyaşlarımdan başka kudretimin yettiği bir şey yok! Kalbim ağlıyor, bedenim ağlıyor, aklım ağlıyor, vicdanım ağlıyor ama çok çaresizim napayım. Yüreğimde ince bir sızısın daima ama bir gün bu sızı dinecek inşaAllah. Uyanın ey gençler, silkinin, kendinize gelin, dirilin ve manevi direnişe geçin! Atın üzerinizde ki ölüm tozlarını. Siz burada dünyanın muvakkat heveslerinde kaybolup giderken, dünya nimetlerinin peşinde koşarken, ruy-i zeminin dört bucağında yaşayan kardeşleriniz, (Doğu Türkistan, Kerkük, Filistin, Gazze, Somali, Şam, Bağdat, Keşmir, Myanmar vb.), şu mübarek ayda emsalsiz zulümler altında inliyorlar. Sizden istimdat bekliyorlar. En azından yürekten kopup gelen ve gecenin karanlığını delerek onların gönüllerine ulaşan ve ruhlarını serinleten bir dua bekliyorlar. Onlar, tarihte ki Türk’ün dirilmesini ve kendilerine el uzatmasını bekliyorlar. Ama değil ki onlara, kendinize bile istimdat edecek haliniz kalmamış. Siz bu olamazsınız ey gençler, olmamalısınız. Sizler umut olmak için varsınız. Sizler birer kurtarıcı olmak için varsınız. Sizler Hüseyin’siniz, Kürşad’sınız, Fatih’siniz, Yavuz’sunuz, Alpaslan’sınız, Tuğrul’sunuz, Çağrı’sınız. Kim olduğunuzu hatırlayın ve olduğunuz, olmanız gereken şeye dönün. Diriliş olun, direniş olun, umut olun ve vurun küffara, Allah, Muhammed, Ali, Kur’an ve vatan aşkına! Geçelim! Bu ülkenin gençleri, Türk’ün ve Kürt’ün gençleri, İslam’ın çocukları, küresel şeytanilerin, içeriye uzanmış şebekeleri tarafından kıskaç altına alınmak istenmektedirler. Etkisizleştirilmek, pasifleştirilmek istenmektedirler. İsteniyor ki, sünger olsunlar ve her sunulanı emsinler. Batılın pisliğinde boğulup gitsinler. Maalesef öyle de oluyor. Temiz topraklarımız şeytanların sapık yavrularınca kirletiliyor. O şeytanlara kol kanat gerenler, bu milletin gençliği tarafından bilmeden onore ediliyorlar. Kavimlerin helak sebebi olan ahlaksızlık, insanlığın umudu olan İslam’ın çocukları arasında yayılmak isteniyor. Türk’ün çocukları, Kürt’ün çocukları, İslam’ın çocukları oldukları halde, bu ahlaksızlığa destek olan, ahlaksızların yanında duranlara destek veriyorlar. Hayır diyenlere, böyle ahlaksızlık olamaz diyenlere karşı birlik içinde olanlara yol veriyorlar ve onları baş tacın ediyorlar. Böyle bir ihanet içinde olamazsınız ey İslam’ın çocukları! Kendinize geliniz lütfen!

 

Normalde hiçbirini pek izlemem ama bu gece şöyle bir bakayım dedim ve karşıma Mustafa Karataş hoca çıktı, diyordu ki bu gece ki sohbetinde; İslam dünyasının sorunu AKIL ve TEFEKKÜR sorunudur. Düşünmüyoruz, düşündürtmüyoruz diyor sayın hocamız. Önderimiz zamanında ki bir olayı anlatıyordu. Önderimizin düşünceye ve düşünene verdiği değeri anlatıyordu. Doğru düşünen insandan asla zarar gelmez diyordu. El-hâk doğrudur. Ama doğruyu bilmek değil, uygulamaktır mühim olan ve bizlerin sıkıntı yaşadığı nokta tamda burasıdır. Maalesef yaşadığımız dünya, karaktersizliğin, dalkavukluğun, yalakalığın, riyakârlığın prim yaptığı; düşünenin kovulduğu, düşünmenin, kafa yormanın, aklını kullanmanın ise utanılmasa lanetlendiği bir dünyadır. Her şeyi şeytana ve çocuklarına hamledip işin içinden çıkıyoruz. Oysa bu, adice, rezilce, haysiyetsizce bir bahanedir. Kitap ve düşünmek daima yasak meyve muamelesi görmüştür maatteessüf. Düşünenleri, düşünmeyen dördüncü tür yaratıklara ezdiren bir milletiz ne acıdır ki. Bunları gündelik hayatın içinde yoğun şekilde yaşıyoruz, ciğerimizden kan damlarcasına. Hayatını ilme vakfetmiş, elinden geldiği kadarıyla naçizane bir şeyler üretmeye ve hayata katkı sunmaya gayret eden insanları,  ilimden nasipsiz insanların kuru ve boş laflarıyla tartıyoruz. Bir şey emanet edeceğimiz de, namuslu, haysiyetli, hassasiyetli, hissiyatlı, düşünen insanları tercih etmiyoruz; gidiyoruz dalkavuklukta, riyakârlıkta, yalakalıkta en önde olan, kitaptan ve tefekkürden yana nasipsiz olan insanları arıyoruz. Böylece gençliği de, bilmeden, kalitesizliğe, kolaycılığa, karaktersizliğe kanalize ediyoruz.  Geçelim! Gençliğimiz kitaptan ve düşünmekten uzak tutuluyor, aklını kullanmasına fırsat verilmiyor. Nefsinin tutsağı olsun ve bitevi zevk peşinde koşsun isteniyor. Çünkü düşünürse, tuzakları bozacak, karanlığın perdesini parçalayacak ve güneşi eline alacaktır. İnsanlık üzerinde, maddi-manevi hegemonya kurmak isteyenlerin, emellerine ulaşmasına imkân tanımayacaktır. Öyleyse düşünmesin ve itaat etsin! Gençlik, dehşetli saldırılara maruz kalmaktadır. Her yönden muhasara altına alınmak istenmektedir.  Kanlı ve kirli ihanet planları tertip edenler ve insanlığı istedikleri minvalde manipüle edenler, gençliğin pak ve nezih zihinlerine mütemadiyen zehir akıtmaktadır. Dünyalarına bir mikrop gibi sızmaktadır. Tüm bu gelişmeler seyri içerisinde, tuğyana sevk olunmuş, sefihliğin dibine gömülmüş, hedonist karakterin kurbanı olmuş, şuursuzluğun ve bilinçsizliğin pençesinde can çekişmeye başlamış gençliğimiz kendini kaybederek, kendi olmayan bir kimliğe bürünmüştür. Gençliğimiz bunalım geçirmektedir. Öldürücü tezgâhların ağlarında naçardır. Hikmetten, marifetten, ilimden, bilimden, tefekkürden behresizdir, uzaktır. Vahamet arz eden kültürsüzlük şizofrenisine yakalanmış, kimlik çözülmesi kıskacında çırpınmaktadır. Aile ferasetten ve basiretten mahrumdur. Okul malayani ile kafaları mahvetmektedir. Din derseniz kitaptan uzak bir dindir. Yani din karşısında dinler türemiştir. Basın derseniz, ihanet denizinde yüzmektedir ve adeta bir kanalizasyon konumundadır, pislik üretmekte, yaymaktadır. Yani gençlik her yönden kuşatılmıştır ve ne yapacağını bilmemektedir. Gençlik, TEMİZ BİR EL bekliyor!

 

Lütfen, derin bir hissiyatla, hassasiyetle şu sözleri okumak, anlamak, idrak etmek iktiza ediyor. Bu sözler Brezinski denilen gâvurun Medeniyetler Çatışması kitabından iktibastır. Bazıları, bu sözleri, bir Müslüman evladı söylese belki yargılayabilir, reddedebilir ve söyleyene yafta vurabilirlerdi ama bir gâvur söylüyor bu sözleri. Tabi mühim olan kimin söylediği değil, sözün, bir hakikate tekabül edip etmediğidir. ‘’Televizyon denilen kutu, insanların, toplumsal konuma atlayışında ve toplumsal değerlerin bireylere aktarımında, aile, okul ve kilise kurumlarının yerini almıştır. Bireyler nezdinde en cezbedici meseleler, bireyin en yüksek ve asil yönüne, en adi şehvetli hazlarıyla patolojik vehimlerine ve tereddütlerine matuf meseleler olduğu için, pespaye televizyonculuk, şahsiyetli televizyonculuğu ekarte etmektedir. Binaenaleyh, televizyon denilen kutu, tefessüh etmiş, ahlaksızlık yayan, tahrip ve tahrif edici programcılığın aracı konumundadır. İnsanlık tarihi sürecinde tüm milletler ve dinler tarafından, yok edici, bozucu ve ayrıştırıcı olarak görülen ve ittihaz edilen şeyler, aç gözlülük, sefihlik, nefret, sınırı olmayan hedonistlik, yıkıcı ahlaksızlık, çok iyi şeylermiş gibi küçücük çocuklarımızın önlerine sunulan ve tüketmeleri arzulanan yiyecekler olarak görülmüşlerdir. Şehvetin tutsağı, hazzın ve zevkin meftunu, tüketimin nesnesi bir millet, insanlığa ahlaki bir kaide sunamaz. Amerika, Avrupa vesaire uygar olduğunu düşündüğümüz milletler bir ahlaki kaide geliştirmekle işe başlamalıdırlar. Ahlaki kaidelerin cezbediciliğinin ve faydalarının farkına varılmalı, nefsinin kölesi olmak yerine, nefsin dizginlenemez arzularının gemlenmesiyle işe başlanmalıdır. Şayet bunlar gerçekleştirilemezse, yanlış ve doğru birbirine karışır, yanlışı ve doğruyu ayıracak ölçülere sahip olamaz ve yok olur gideriz.’’ Maalesef, hakikattir bu sözler. Televizyon denilen, her türlü pisliğin dünyaya yayıldığı kutu insanlığı adeta esir almıştır ve istediği gibi şekillendirmektedir. Kimlikleri, dini, dili, filhakika yok eden, yozlaştıran asıl şey bu kutudur, vatanları ve milletleri parçalayan gerçek terörist bu kutunun ta kendisidir. Tabi kutu derken, bu kutuya hâkim olan ve o kutuyu istediği gibi kullanan şeytanilerdir. Ki, Siyonist Protokollerinde de açıkça ifade edilir, bu kutuya hâkim olunması gerektiği, çünkü insanlığın ipleri bu kutuyla ele geçirilecektir ve insanlık Siyonist emellere bu kutu vasıtasıyla yönlendirilecektir. Gençliğimizi, kir, kan, nefret, bölücülük, pislik, rezillik yayan bu kutunun şerrinden muhafaza etmeliyiz. Bu mutlak bir ret değildir. Elbette bu kutu ele geçirilebilir ve bozucu duygular, düşünceler yerine, yapıcı duygu ve düşünceler yayması sağlanabilir. Bu da yeryüzünde ki gizli şeytani hegemonyayı kırmakla kabildir. Bilakis, gençliğimizin de, insanlığın da tefessüh ederek mahvolması mukadderdir.

 

Ey insanlar! Aklımızın kifayet ettiğince, gençlik âlemi üzerinde bir şeyler söylemek istedik ve fikir serdettik. İstedik ki, aklımıza gelenleri dilimizden de dökelim ki bir anlamı olsun. Gayemiz, geleceğimizin sigortası olan gençliğimizin dirilmesi ve kedine gelmesidir. Ki dirilen, kendini bilen, bulan ve kendine gelen gençlik niçin ve kim için çalışacağını de bilsin. Zira gençlerimiz dirilirse milletimizde dirilecek, milletimiz dirilirse ümmette dirilecektir. Biliyor ve inanıyoruz ki, gençlik; mazi ile ati arasında bir köprüdür. O köprü ne kadar sağlıklı ve sağlam olursa, o kadar güvende olacağız. Bir körünün muhkem olması, o köprünün inşasında kullanılan malzemeyle mütenasiptir. Gençlikte böyledir. Gençliği nasıl ve neyle beslerseniz, yarınlarda ona göre gençlerle karşılaşacaksınız. Gençliği, ideolojilerle beslerseniz yarınlarda yıkıcı bir gençlikle karşılaşacaksınız ama gençliği iman ile beslerseniz yarınlarda yapıcı bir gençlikle karşılaşacaksınız. Gençlik; ahlakın, adaletin, hürriyetin, tevhidin, vahdetin, tam bağımsız vatanın garantisidir. Bağımsızlığa ve hürriyete açılan kapıdır gençlik. Umudun adıdır, istikbalin banisidir, aydınlığın temel taşıdır, muhabbete tadını verendir, sevginin adıdır, kuvvetin kendisidir, dirilişin hakiki kaynağıdır, istiklalin çimentosudur. Atide eğer güvenle yürüyeceğimiz bir köprü olacaksa, bu köprünün adı; gençlik köprüsüdür. Ya bizi selamete ulaştıracaktır ya da bizim felaketimiz olacaktır. Öyleyse bugünden harcını iyi karmak şarttır. Brezinski isimli bir gâvurdan söz ettik. Bu gâvur, bir Yahudi’dir. Politika alanında isim yapmış bir simadır. Fikirleriyle dünya politikasına yön vermiş bir zevattır. Sekülerizmin darbesini yemiş bir uygarlığın çocuğudur. Yani tamamıyla nefsin egemen olduğu bir uygarlığın, toplumun çocuğudur. Ve o sözleri böyle bir şahıs sarf etmektedir. Binaenaleyh, daha bir dikkat kesilmek ve üzerinde durmak iktiza ediyor. Başka bir düşünürde, istikbalin, İslam gençliğinin olacağını söylüyordu. Galiba Arnold Toynbe isimli gâvur olacaktı o da. Bu yüzden bizim gençliğimiz üzerine kirli ve kanlı tezgâhlar tertip edilmektedir. Teennili olmakta fayda vardır. Kandırılan gençlerimiz kötülüğün içine çekiliyor, sonra da başına geleceklerle korkutularak elde tutuluyor ve kötülüklerin yayılmasında kullanılıyor. Böylece de, bir kuvvet deposu olan bu ateşli, alevli, kaynayan kitleyi kaotik ortamlar meydana getirmek yönünde namussuzca kullanıyorlar. Ülkeleri ve milletleri, gençleri üzerinden kontrol etmek istiyorlar. Her renkten emperyalizmin tasallutunda ki kadim kaleyi içeriden vuruyorlar daima. Bu yüzden gençlerimize muhakkak sahip çıkmalı, onları koruma altına almalıyız. Onların, kötülüğe giden yollarını bir şekilde kapatmalıyız. Onları düşmanlar ele geçirmeden biz ele geçirmeliyiz! Bilakis, ele geçirilen sadece gençlik olmaz, ülke, devlet, millet, ümmet ve yarınlar olur.  

 

Gençlerimize güzel örnekler olabilmeliyiz. Ama bu örnekliği samimiyetle, hassasiyetle yapabilmeliyiz. Zikzaklarımız olmamalı. Bizim örnekliğimiz, onların istikamet üzere olmalarına güç kaynağı olabilmelidir. Gençlerimizi gerçeklerle buluşturmalıyız. Onlara kimliklerini hatırlatmalı, kimlikleri çerçevesinde bir kişilik kazanmalarına çalışmalıyız. Kimliksizliğin ve kişiliksiz olmanın utanç verici olduğunu anlatmalıyız. İlim talim etmelerine imkân tanımalı, irfandan nasiplenmeleri sağlanmalı, hikmetle buluşmaları için çabalamalıyız. Karşı karşıya oldukları tuzaklardan haberdar olmaları için elimizden gelen yapmalıyız. Kimliklerine ve imanlarına tutunmalarından utanmamaları gerekti konusunda onlara manevi güç vermeli, bu konuda dirençli olmaları yönünde yanlarında bulunmalıyız.  Gençlerimiz dirilmeliler ve direnmeyi öğrenmelidirler. Fırtınalı zamanlarda sağlam durmayı becerecek bir manevi güce ve cesarete sahip olmalıdırlar. İslam Ahlakı ekseninde Milli Ahlaklarını da hazmetmelidirler. Zira Milli Ahlaktan mahrum ve uzak olan milletlerin varoluş dayanaklarından birisi eksik kalacaktır. Gençlerimiz mutlaka kitapla dost olmayı başarmalıdırlar. Çünkü kitapsız bir gencin, kendisine, milletine ve insanlığa vereceği hiçbir şeyi, söyleyecek hiçbir sözü yoktur, olamaz. Büyük beyinleri, kitapla beslenmemiş milletlerin istiklali ve istikbali garanti değildir.  Gençlerimiz, dinlerini, tarihlerini çok iyi okumalı, öğrenmeli ve yaşantılarında tatbik edebilmelidirler. Adalet mücadelesinden asla taviz vermemelidirler. Adaletin her şey olduğunu, adaletsizliğin ise her şeyi hiçbir şey yaptığını idrak etmelidirler. Adil olmamanın insanı adileştirdiğini fark etmelidirler. Bilginin eyleme dönüşmediği zaman anlamsız ve hiç kalacağını anlamalıdırlar. Kendilerini, insanı, hayatı, kâinatı mutlaka tanımaları, okumaları, anlamaları ve analiz edebilmeleri gerekir. Kesinlikle önyargılardan kurtarmalıyız gençlerimizi. Mutlaka düşünmelerini, sormalarını, sorgulamalarını sağlamalıyız. Koşulsuz itaatin, kör inancın, kesin ve keskin yargının olumsuzluğunu anlatmalıyız onlara. Dostu ve düşmanı çok iyi tanımaları yönünde hareket etmeliyiz. Kuşatmayı başarmış, kucaklamayı içselleştirmiş bir iradeye sahip olmaları iktiza eder gençlerimizin. Kaderimiz gençliğimizin elindeyse, gençliğimizin elinden tutmalı ve onları sahil-i selamete ulaştırmalıyız. Kafaları bilgiyle dolu ve dik olmalı. Sevgileri nefretlerini geçmeli. Kitaplarla dostlukları cehalet düşmanını korkutmalı. Cehalet zinciri öyle ağırdır ki, onu ancak kitap bir şey paramparça edebilir. Ömür bir nimettir ve sermayelerin en mukaddesidir ve böyle bir nimet, yüce ve yüksek erdemleri yaşatmak, yaymak, hayatlaştırmak için kullanılmalıdır. Bağımsız bir ülke, devlet ve millet, gençlerimizin eseri olacaktır asla unutmayalım! Vicdanların ortaklığının mutlak adı olan İslam ile en ideal düzeyde buluşmaları ve kaynaşmaları sağlanmalıdır gençlerimizin.

 

Temiz yürekli, çelik ruhlu, demir yumruklu genç kardeşlerim! Biliniz ve inanınız ki, adanmış değilseniz aldanırsınız. Bir davaya gönül vermiş değilseniz, beyhude geçer ömrünüz. Dünya nimetleri peşinde koşmak ve dünya nimetlerine sahip olmak adam etmez. Ancak bir davaya inanmak, et yığınından ibaret olan gövdeyi imanla diriltmek, kimliğinin bilinciyle yaşamak, karakter sahibi olmak ve ömrünü kutsal bir kavgaya adamak adam eder adamı. Ahlakı önemsemiyor, adalet için direnmiyorsanız, kim ne yapsın sizin varlığınızı? Varolmak, varoldum demekle olacak bir şey değildir. Varolmak senin iradeni bile aşar bir yerde. Varolmak, varolmayı hak edecek eylemlerle tebarüz eder. Bir gün ömür nimeti muhakkak elden gidecektir. Gençlik zamanları, bu nimeti en üst düzeyde değerlendirme zamanlarıdır. Hem alıcı olarak hem de verici olarak. Çünkü zihin taze, gövde dinçtir. Gençlik, kutsal kavgalara adanmalıdır. Dünya nimetlerini toplamak için değil, bölüştürmek için mücadele vermelidir. Kavgasız hayat; kuru, sığ, alelade bir hayattır.  İman; kavganın toprağıdır, suyudur, ateşidir, havasıdır. Hayatın özünde ki imanı alınız, hayat diye bir şey kalmayacaktır. Sadece insanlık âlemini ve evrenin gidişatını temaşa eylemeniz bu hakikati ihsas etmenize kifayet edecektir. İman; dengedir, ölçüdür. Varlıksal zevklerinizi, hazlarınızı yerinde yaşamalısınız, sınırı aşmak ölçüyü aşmaktır ve ölçüsüzlük zevkin zehridir. İman ile aklı mezcediniz ve her şeye öyle bakınız, işte o zaman idrak edeceksiniz hakikatleri, hayatın hakikatini. Sınırları ve haddini aşmak, kaideleri çiğnemek belki nefsine hoş gelebilir ama insanlığını da silip süpür. Meşru zemin keyfe kifayet edecektir. Gayr-ı meşru zemin, acıların ve ıstırapların anasıdır. Bir dünya zemininde yaşıyorsunuz ve bu zemin bir gün ayaklarınızın altından kayıp gidecektir kardeşlerim. Bu hakikattir. Dünya diye bir şeyin karşısında ahiret diye bir şey vardır. Siz adına ne derseniz deyiniz fark etmez. Bizim inanmamamızla ya da yok saymamızla hiçbir şey yok olmaz. Burada yaptıkların, ötede yaşayacaklarındır. Herkes tarlasına ektiğini biçer. Eğer hakikatin ahlakından uzak yaşamışsanız, eğer adaletin hakikatinden uzak kalmışsanız, eğer iman nuruyla aydınlanmamışsanız, kaybetmek kaderinizdir. Gençlik zamanları canlı bir hazinedir. Bu hazineyi yanlış yollarda tüketenlerin serencamları bellidir; ya mahpustur, ya hastanedir ya da mezardır.

 

Ey genç adamlar! Kitapla can bulan bir medeniyetin çocuklarısınız. Sözün çocuklarısınız. İmanın çocuklarısınız. Kadim bir imparatorluğun çocuklarısınız. Köklü bir kimliğin çocuklarısınız. Sözsüz yapamazsınız. İmansız ölürsünüz. Kimliksiz yaşayamazsınız. İmparatorluk ütopyanız olmadan yürüyemezsiniz. Ahlaksız ve adaletsiz ayakta duramazsınız. Meyhanelerden çıkıp camilere koşunuz. Kahvehanelerden çıkıp mekteplere koşunuz. Politikadan kaçıp siyasete sığınınız. Siyasetinizin özü, canı imanınız ve kimliğiniz olsun. Cehennemin yolları nasıl pahalı ise cennetin yolları ucuzdur. Biz ömrümüzü vererek kazandıklarımızı yanmak için harcıyoruz ne garip. Kazandığımız beş kuruşu, ailemizin nafakasınız meyhaneye akıtıyoruz ama oradan da yanmaya gittiğimizi hiç akıl edemiyoruz. Oysa mabetlerde dirileceğiz, üstelik beş kuruş ödemeyeceğiz ve oradan da yeniden dirilmeye gideceğiz. Her şey bu kadar basit ama bu basitliği fark edemeyecek kadar alıklaşmışız. Fani bir bedeni yeniden fanileştirmek mi yoksa bakileştirmek mi akıllıcadır? Sizi huzura ve felaha götüren yerlere bakınız hepsi bedava ama ne garip talep yok, acıya ve türaba götüren yerlere bakınız hepsi pahalı ama ne garip taliplisi çok. Cami, kütüphane, mektep bedava. Meyhane, kahvehane, umumhane ise hep para ister. Ey genç adamlar! Kaybolmayın ama var olun. Bu ülke yükselecekse, bu millet yücelecekse, bu ümmet gülecekse, kadim ve kök değerler yeniden filizlenecekse, bunların hepsi sizlerle olacaktır. Kaynakları yağmalayanların önlerinde siz duracaksınız, emeği gasp eden sömürgenleri siz vuracaksınız, bu vatana göz dikenlerin gözlerini siz oyacaksınız, işgalcileri sizler durduracaksınız, devletin hazinesini ve milletin kesesini boşaltanlardan siz hesap soracaksınız ve bir gün elbet Tam Bağımsız, aydınlık ve güçlü Türkiye’yi siz kuracaksınız! Sizler, aydınlık ve umut yüklü baharları müjdeleyen çiçeklersiniz. Kutsal kavgalara adanmış bir gençlik, umudumuzun, istiklalimizin ve istikbalimizin teminatıdır. Elleriniz temiz, ayaklarınız istikametli, yüzleriniz aydınlık, kafalarınız işlek, ruhunuz canlı olsun ey genç kardeşlerim!

 

Son tahlilde; ey genç adam! Biz derinden ihsas edemesekte dünyanın çivisi çıkmış durumda. Anlam kaybolmuş. Değerler iflas etmiş. Kimlik bunalımı baş göstermiş. Din handiyse sıfırlanmış. Sevgi, hakikatini kaybetmiş. Dostluklar, ranta kurban gitmiş. Aile, adeta çökme noktasına gelmiş. Hakikat, kafalarda tutsak kalmış. Ahlak anlamsızlaşmış. Adalet, aranıyor. Böyle bir dünyada görevin nedir bulmak, bilmek, anlamak zorundasın. Her şey senin kafanda, gönlünde, elinde. Ya meydana çıkacaksın ve buradayım diyeceksin ya da görevinin başına geleceksin. Gençlik gibi bir imkânın var bu imkânı değerlendirmelisin. Ya hazineyi tüketeceksin ya da hazinenin üstüne koyacaksın. Biliyorum işin çok zor, görevin çok ağır. Ama başka çarende yok. Kutsal ideallerin adamı olmalısın. Mananın peşine düşmelisin. Hayatını hakikatleştirmeli, hakikati hayatlaştırmalısın. Küllerinden yeniden doğmalısın. Tabir caizse yeryüzünde cenneti inşa etmek için var olmalısın, yaşamalısın. Sen yoksan aile yoktur, millet yoktur, devlet yoktur, vatan yoktur, din yoktur, ümmet yoktur, kurtuluş yoktur. Sen her şeysin ama kendini bir hiçte yapabilirsin ama senin hiçliğin şeylerin de hiçliği olacaktır. Büyükler seni yanmaktan nasıl korumak zorundaysa, sen de büyüklerinin var olmasının garantisi olmak zorundasın. Büyüklerin ihaneti olurda, senin ihanetin olmaz diye düşünme. San büyük bir nimet sunulmuş; ömür. Ömür, öyle bir sermayedir ki, tükettikçe çoğalır, tabi becerebilirsen. Bu sermayeyi, beyhudeliklerle tüketme. Faniyi fanileştirmek herkesin yapabileceği şeydir. Ama faniyi bakileştirmek istisnailerin becerebileceği bir şeydir. Muvakkat olanlara bel bağlama, muhakkak olanlara hasret ömrünü, ada varlığını. Beklentiyle iş yapma. Hasbi ol, hesabi değil. Sev ki, sevmek yaratıcı ve yaşatıcıdır. Saygı duymak, saygınlaştırır insanı. Yaşam, aykırılıklarda gizlidir, herkes gibi olmakta değil. Mert azdır, namert ise çoktur bu dünyada. Mert olanın derdi sert olur belki ama adam olan da mert olandır. Benlik tükeniştir, biz ol ve çok ol. Paylaşmak, paydaş olmaktır; paydaşlık güç demektir. Ekmeği bölüşmek, insan olmaklığın icabıdır ve insan olmak zor olanı becermektir. Doğan günle yeniden doğmayı başarabilirsen asla yaşlanmazsın. Bireysel yaşamak azaltır insanı, kolektif yaşamak için yok olmaya direnmektir. Umutsun sen, çoğalmaksın, dirilmek ve direnmeksin, hülasa; hayat sensin ve sensiz hayat muhaldir. Kim bilir, acının ve hüznün şölenleri düşer payına ama bir gün mutluluğun valsine de eşlik etmek nasip olur. Aşağılık, namussuz, kan emici emperyalizmin, insani özü paramparça eden vahşiliğinde, pazar malı olmuş karakterlerin, riyakâr kişiliklerin, yoz tebessümlerin, kuru düşüncelerin, sığ duyguların, hesabi ilişkilerin tuzağına düşme, kurbanı olma asla. Eğer dirilişi gerçekleştirebilir, bu eksende kimliğinle varolup, yokolmaya karşı direnebilirsen, inancını asla kaybetme; kaybetmek gibi bir şey olmayacaktır senin için. Kutsal toprakların, ali devletin, necip milletin, soylu ümmetin, dindar ve kimlik sahibi aziz gençliğini büyük bir sevgi ve coşkuyla selamlıyorum. Hürriyet yaşasın, gençlik varolsun! Her türlü emperyalizm, karasıyla-kızılıyla-yeşiliyle, kahrolsun. İnanıyorum ve sonsuz umut besliyorum ki; fecr vaktinde, tebessümle, dünyaya merhaba diyebilen çocuksu yüzler ve temiz kalmayı başarmış yürekler karanlığı paramparça ederek aydınlığı getirecektir dünyaya!

Tarih: 08.07.2015 Okunma: 685

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?