Türkiye cumhuriyetine gönül bağı ile bağlı
olan, bu bayrağın altında özgür nefes alan, gidecek başka vatanı olmayan,
çocuklarının ve torunlarının geleceğini düşünenler, bu ülkenin temel taşlarına
sahip çıkma zamanı geldi, geçiyor. Temel taşı oynarsa eğer, binayı ayakta
tutamazsınız. Kimse annesinden hangi kimlik altında doğacağının tercihini yapma
şansına sahip değildir ama, insan olmak veya, olmamak tercihi kendi elindedir.
Cana kıyanlar, bedelini canıyla ödemediği sürece, bu ülkede
her yer can pazarıdır. Tanıklıktan kaçan, başını kuma gömen, bir ülke her gün
kan kaybetmeye mahkumdur. Ateş hep düştüğü yeri yaktı, yıllarca. Tarabya'da
boğazın serin sularına bakıp viskisini yudumlayanlar, tuzu kurular, eğer
Şırnak'taki acıyı duymuyorsa, o boğazın mavi suları bir gün onları da
boğar. Tez elden boğsa da, hep birlikte görsek, hesap öbür
tarafa kalmadan!.. Bugün tekrar doksanlı yıllara geri mi dönüyoruz,
demekten kendini alamıyor insan.
Terörle mücadelenin birçok boyutu olduğunu sağır
sultan bile biliyor ama, biz bilmiyoruz!.. Bunca yıl, bunca şehit, bunca kaynak
harcanmasına rağmen, hala sivrisinekle uğraşıyoruz, ortada bataklık dururken!..
Ülkece, topyekun mücadele edilemez ise, " Şehitler ölmez, vatan
bölünmez!" sloganını ne acıdır ki; bu millet daha çok
duyabilir.
Bu ülkede yıllardır meydanlarda, "hepimiz
Hrant'ız diye pankart açanlar! 27 Tem. 2015'de Muş/Malazgirt'te Hrant'tan daha
kahpece, eşinin ve çocuğunun gözü önünde şehit edilen J. Bnb. Arslan KULAKSIZ
için, bir kere, bir kere "hepimiz Arslan'ız!" diyemediniz. Diyemezsiniz!
Bir kere diyebilseniz, ben de, sizinle beraber meydanlarda olacağım var
mısınız? Hem de, milyonlar da sizinle olacak!...
"Akil adam(!)" altında koca koca
profesörler! milletin gönlünde yer edinmiş sanatçılar! beş yıldız otellerde,
lüks toplantı salonlarında, terör örgütünü nerede ise, “sütten çıkmış, ak
kaşık!” gibi göstermeye çalıştınız. Devletin ödediği harcırahlarla, eksik
kalan yurt gezilerini tamamladınız. Sahi, şimdi siz nerelerdesiniz? En son
Boğazda bir kaçınız balıkçı lokantasında görüntü verdiniz. Gitsenize Cudi’ye,
Gabar’a, Tendürek ve Ağrı dağına piknik yapmaya. Etler benden, ateş zaten
yanıyor!...
"Su uyur, düşman uyumaz!" gibi bir
atasözümüz ortada dururken, birçok isim değiştirerek, en sonunda "çözüm
süreci!" adı altında mışıl-mışıl uyutulduk. Karşılıklı çıkarlar uğruna,
bürokrasideki atamalar bile, terör örgütünü çok rahatsız etmeyecek;
işitme, görme ve duyma özürlüler öncelikle tercih edildi. Şimdi çıkmışlar
kabadayılık yapıyorlar, ne değişti? Kim değişti? Kim değiştirdi? Millet
ayağındaki prangayı çözmedikçe, üç maymunu oynadıkça, örgütlü tepki
veremedikçe, perdenin arkasına ayna tutulmadıkça, emperyalizmin yerli
uşaklarını görmedikçe, lider sultasını kırmadıkça, anamız da ağlar, bacımız da,
bizde ağlarız. Sonra döner, Diyarbakır’lı Cahit Sıtkı'nın 35 yaş şiirinde
dediği gibi, "Geç anladım taşın sert olduğunu!" "Su insanı
boğar, ateş yakarmış!" Daha ne söylesin, yakıyor dostlar!..
Batıda yaşayıp, Kürt kimliğini ön planda
tutanlara, bugün çok önemli bir görev düşmektedir. Güçlü olmanın yolu,
ayrışmada değil, birleşmede ve safları sık tutmadadır. Tarihi iyi okumak ve
ders çıkarmak gerekli. Bölücü, yıkıcı, ayrıştırıcı unsurlara hiç kimse prim
vermemelidir. Teröre destek verenlerin, kendi ülkelerinde, kırk çeşit etnik
unsur varken, bu coğrafyada etnik ve mezhep üzerinden yarayı kaşıyorlar. Aklıselim
herkes, aklını başına toplamalıdır. Yarın geç olmadan. Bugün sessiz kalanlar,
bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyenler, o yılanın bir gün gelip sizi de
sokacağını bilmenizi isterim.
Dünyada bir başka örneği var mıdır, acaba?
Sırtını dağdaki terör örgütlerine dayamış, adında bir de demokrasi olan bir
siyasi parti. Eğer bu durum meşru ise, diğerleri de, kalan dağları
paylaşsınlar. Eğer meşru değil ise, gereği yapılmalıdır!
Her ağır uykunun bir bedeli vardır. Ağır
narkozdan, birden uyanamazsınız. Narkozcunuzu ayıkken görün ki; ikinci kez şans
vermeyin yoksa masada kalırsınız. Bu topraklar efsunlu olduğu için, Mevla bu
sefer de bizimledir. Öncelikle dost görünümlü hainlerden kurtulmak, ana hedef
olmalıdır. Bin yıllık kardeşliğin köklerine, bugün turp suyu sıkılmaktadır.
Eğer o kökler bir kurursa, bir daha yeşertemezsiniz.
Hilmi ÇAKIR
04.08.2015