Gâvur, itimat edilmeyen anlamına
gelen bir olgudur özünde. Güvenemezsin kardeşim! Çünkü gâvurdur o! Ona
güvenen öküzümsü bir şeydir. Yüce olan ne varsa düşmandır gâvur. Gâvur,
yabancı olan değildir, yabancılaşmış olandır. Kendine, özüne
yabancılaşmış olandır. Yani yerli gördüklerimizden biri de gâvur
olabilir. Ya da yabancı bildiğimiz biri gâvur olmayabilir. Misal; kendi
ülkesinin savaştığı, işgal ettiği ve sömürdüğü ülkenin saflarına
iltihak ederek, kendi ülkesine karşı savaşan Frantz Fanon gâvur
değildir. Gâvur, İslam’a düşmandır. Binaenaleyh, insana düşmandır.
Nihayetinde ise, değerlere düşmandır. Gâvur değersizdir ve
değersizleştirendir. Bu yüzden gâvur İslam’a düşman olduğu kadar Türk
Milletine de düşmandır. Çünkü Türk demek İslam demektir. Zira İslam, bu
milletin ruhu olmuştur. İslam yoksa bu millette yoktur. Gâvur, bu
milletin ruhunu çalmaya çalışandır. Bir örnekleme yapacak olursak;
Coni, hem özünde gâvurdur hem de kalıbında gâvurdur. Ama içeride ki
gâvur, kalıbında bizdenmiş gibi görülse bile özünde gâvurdur. Eğer ki
gâvur seni sevdiğini söylüyorsa asla inanma. Gâvur, biteviye gâvurluk
yapar. Hariçte maskesiz, dâhilde maskelidir gâvur. Kimliğinle var olmak
ama İslam ile yaşamak, gâvuru en çok kahreden şeydir. Bu yüzden gavur;
ne var ol ne de yaşa sloganıyla hareket eder, bahusus İslam âlemine
karşı. Bedel ödemek yoktur lügatinde gâvurun. O, her şeyi kolay yoldan,
bedelsiz elde etmeyi sever. Gâvur, cebi kuvvetli, bedeni görkemli
olandır. Adeta bir odun kütüğüdür ama süslüdür. Bizler, onların, bu
hallerine kanarız ama özümüz yanar kandıkça. Gâvur, ölüme koşanı
sevmez, ölümden kaçarsan gâvura doğru koşarsın. Çünkü yaşamak arzusuyla
dolu olan, gâvurun tekelinde ki dünya nimetlerine ihtiyaç duyar. Bu
ihtiyaç, gâvuru köle sahibi yapar. Gâvur efendiliği bırakmak istemez.
Köleyi de sevmez ama köle kuvvet demektir. Köle ter, yaş, kan
akıttıkça, efendi gâvur kuvvetlenir.
Eğer varolmanızın garantisi olan şeyler varsa ve o şeyler olmadan
varolmanız muhalse, yapmanız iktiza eden şey, varoluş garantilerinizin
varolması için icap ediyorsa varlığınızı feda etmenizdir. Binaenaleyh,
eğer tarih yapmışsanız, tarih ırmağı içerisinde bedeller ödeyerek
bugünlere gelmişseniz, ödediğiniz bedeller sayesinde insanlığın bir
kısmı varolmuşsa, tecrübe deposuysanız, dostlarınızı ve düşmanlarınızı
çok iyi tanıyorsanız, dünyaya yön vermişseniz ve yönünüzü daima hakikat
tayin etmişse, sizin önde bulunmanız makuldür, tabiidir ve sizin yok
olmanız, insanlığın düşmesi, çiğnenmesi ve türap olması demektir. Ve
düşman ister ki, siz yok olunuz, sizin yokluğunuzda yollar karışsın,
insanlık yönünü kaybetsin ve kendisine köle olsun. Şunu bilmeliyiz ki,
gâvur namussuzdur ve namus nedir bilmez, binaenaleyh gâvura namusunuzu
teslim etseniz, o namus korunmaz ama siz sadece teslim etmekle bile
namussuz olursunuz. Ve gâvur, siz böyle bir şey yaptınız diye size asla
saygı da duymaz, sevgi de beslemez. Eğer kalbimiz akılsızsa, aklımız da
kalpsizse, söylenilenlerden bir neticeye varmak kabil-i mümkün
değildir. Ve hatta serdedilen düşünceleri absürt olarak bile telakki
edebilir. Fakat, bu türden kişilikler, kendi varlık sebeplerini dahi
idrak edemeyecek düzeyde kişiliklerdir. Gâvura benzeyen gâvurdandır.
Gâvur olmak için ille kalıp olarak gâvur olmak icap etmez. Ki
haddizatında kalıp değildir önemli olan, özdür. Zira insanı insan kılan
bir yerde ruhudur. Ruh yüceliği ve yüksekliğidir. Gâvura öykünen,
gâvura güvenen, öyle bir gün gelir ki, kardeşinin kaybıyla dövünür. Şu
dünya denilen denizde yüzen insanlığa bakınız; kalıp ve öz olarak gâvur
olanların yegâne bir düşmanı vardır; İslam ve Müslümanlar. Daha sonra
ise Türk Milleti. Filhakika, tarihi bağlamda bir değerlendirme yapar
isek şayet; ilk düşman Türk Milletidir. Zira gâvur, Türk Milletini,
Ümmet-i Muhammedin başı olarak algılamakta, telakki etmektedir. Burada
olayı kısırlaştırıp, fasit daireye mahkûm etmemek iktiza eder. Nesnel
bir bakış açısıyla olayı anlamak, idrak etmek icap eder. Kalıp olarak
yerli görünüp, öz olarak gâvur olanlara bakınız, inanın farklı bir
resim göremeyeceksiniz. Binaenaleyh, son derece müteyakkız olmak
mecburiyetimiz vardır. Gâvur, İslam ve Türk olgusuna ne kadar zarar
verirse, o kadar mesut hisseder kendini. Çünkü, hedeflerine o kadar
yaklaşmıştır.
Müntesibi olduğu dininden kaçıp, mevcudiyetine muhalif olan
ideolojilerin kucağına oturanlar; ümmeti olduğu Peygamberine galiz ve
müptezel sözler sarf edip, ancak kölesi olmayı başarabildikleri yeryüzü
tanrıcıklarına tapınç içinde olanlar; bağrından çıktığı ve öz evladı
olduğu milletlerinden utanıp, hiçbir ilintilerinin olmadığı ve
kimyalarının asla uyuşmadığı düşmanlarının huzurlarında baş eğenler;
himayesi altında yaşadığı devletlerinin çıkarını düşünmeyip, düşman
ülkelerin çıkarları için çırpınanlar; işte gâvurun ta kendisi olanlar
bunlardır. Gâvuru tanımazsanız, gâvurun kucağına düşersiniz ve insanlık
çizgisinden de düşersiniz. Gâvurun muhalefeti maziden atiye uzanır.
Düşmanlığında zerre miskal azalma olmaz. Gavurlaşanların tıyneti de
aynıdır. Aslında gâvurlaşmak diye de bir şey olmaz. Gâvur olmak vardır.
Zaten, ya gâvursunuzdur ya da değilsinizdir. Gâvurdan fayda ve hayır
umulmaz. Gâvurun gülümsemesi bile tehlikelidir. Çünkü aldanıverdiniz mi,
bittiniz demektir. Gâvur senden olmaz asla. Sendenmiş gibi görünür,
seni kıskaca alır ve kendine benzediğin an, seni tamamen senden koparır.
Kardeşinle münasebetinde sıkıntı varsa, o sıkıntıyı gidermeye gayret
edeceksin, kardeşliğin muktezası budur. Bilakis, gidipte, gâvurun
saflarına iltihak edip, onun insafına iltica etmeyeceksin. Tabi karşıda
ki de, kardeşini başkalarının insafına sığınmaya zorlamayacak. Zira
kardeşlikte mütekabiliyet esastır. Fedakârlık tek taraflı olursa, o
fedakârlık değil, hamakatlık olarak telakki edilir ve bu felakettir.
Şunu muhakkak bilmeliyiz; gâvur; Türk’ün düşmanıdır. İslam’ın
düşmanıdır. Allah’ın, Önder’in, Kitabın, vatanın, milletin, ümmetin
düşmanıdır. Ki filhakika, kadim kimliğe ve kadim dine düşmanlık
içerisinde olan tüm unsurlar, gayr-i milli unsurlardır ve gayr-i milli
unsurlar yekpare olarak gâvurdurlar.
Gâvur, zihniyet olarak, insana ve insana ait değerlere muhalif bir duruş
sergiler. Çünkü gâvur, dünya nimetlerine mülaki olmasında, kendisine
engel ne varsa onu yok etmeye adamıştır kendisini. Gavur için münhasıran
dünya vardır, binaenaleyh, dünyaya mülaki olmak için icap ediyorsa tüm
insanlığı yok etmek iktiza eder. Zira insanca yaşayan herkes muhakkak
İslam’ca yaşıyordur, bu yüzden de tüm adaletsizliklere ve
ahlaksızlıklara karşı olacaktır. Öyleyse hedefe konacaktır. Gâvur,
İslam’a ve Müslümanlara muhaliftir derken, burada sadece bir kimliği
kastetmiyoruz, muhtelif kimliklere sahip tüm Müslümanları kastediyoruz.
Gâvur, ahlaka ve adalete düşmandır. Gâvur kimi sever? Kendine hizmet
edenleri sever. Hizmet edenin kimliğini, dinini sorgulamaz gâvur. Nasıl
olsa, kimlik ve din, kendisine hizmet edilmesine handikap teşkil
etmiyor. Gâvur; ezana, camiye, tarihe, ecdada, marşa, devlete, vatana,
bayrağa, askere, polise, istihbarata, töreye, bilumum maddi ve manevi
değerlere muhaliftir. Gavur, insanları müşterek gayeler uğrunda bir
araya getiren değerleri sevmez, bilakis bu değerleri yok etmek,
tahrifata ve tahribata uğratmak için mücadele verir.
Gâvurun hayatı yalan dolandır. Düşünceleri ve eylemleri zıttır. Misal;
gâvur, eylemde tüm mülkü inhisarına alır ve bunu severek yapar,
sözlerinde ise mülke düşman kesilir ama bunu sahtekârca yapar. Yani
aldatır. Netameli bir tezgâhtır bu. Bu tezgâhı çözebilmek ve
çökertebilmek için, gövdenin üzerine, gövdeyi yönetmesi için
yerleştirilen kafaya anlam yükleyen aklı istimal etmek iktiza eder.
Aklını kullanmayan, gâvurun elinde oyuncağa döner. Gavurun, özü kötüdür.
Yerli görünür ama yabancı gibi çalışır. Düşmanlık yapmıyormuş gibi
konuşur, eyler ama düşmanlığın dik alasını yapar. Türk sanırsın onu ama
Türk’e öyle darbeler indirir ki, hiç fark edemezsin, fark etmen için
Türk’ü tanıman, bilmen şarttır. Kürt gibi gösterir kendisini sana ama
onun Kürt kardeşimize vurduğu darbeyi Siyonist gelse vuramaz. Müslüman
olduğunu iddia eder, oysa o iddiasını ihanetlerini gizlemek için öne
sürer, bunu fark edebilmek için İslam’ı mutlak kaynağından öğrenmek ve
Müslümanlığını namusluca yaşamak zorundasın. Gavurun işi gücü, bireyi ve
toplumu ifsat etmektir. Zira bunu becerdiği zaman, devlet spontane
inhitata uğrayacaktır. Gâvur, kardeşliği bozmak için fasılasız bir
mücadele içerisindedir. Aleviyle Sünni’yi, Türk ile Kürt’ü biteviye
tefrik etmeye çalışır. Çünkü bunu başardığı zaman en kudretli düşmanı
olarak algıladığı ve telakki ettiği Türk Milletini zayıflatacak, Türkiye
Cumhuriyeti Devletini çökertecektir. PKK ve Alisiz Alevilerin işi gücü
gâvurluktur. Siyonizm bu fitne ve fesat odaklarını mütemadiyen kirli
ve kanlı emelleri uğruna kullanır. PKK denilen kirli, kanlı, soysuz
şebekeye en başında yol verenler, sonrasında onu kullananlar katıksız
gâvurdurlar. Çünkü ona yol vermek ve onu kullanmak, silaha yol vermek ve
silahı kullanmak demektir. Silaha yol vermek ve silahı kullanmak ise
nice yiğitlerin apansız toprağa düşmesi ve arkalarında yetimler
bırakmaları demektir. Şimdi anlamışızdır umarım, PKK pisliğinin niçin
pislik bir gâvur olduğunu. Allah aşkıyla ve iman dolu göğsüyle vatan
uğrunda dövüşen kahramanları Faşist; Dinin, gönüllere, yuvalara, hayata
hâkim olması uğrunda mücahede eden yiğitleri yobaz olarak tavsif
edenler gâvur değilseler kimdirler? Aynı zamanda gâvur ahlaksızdır ve
adaletsizdir. Ahlakı çökerterek milleti ve devleti de çökertmek ister.
Milletin mülküne çöreklenerek, insanların yoksul kalmasına yol açar ve
insanları zımnen ve cebren ele geçirdiği mülkle köleleştirir ve adaleti
katleder.
Gerçekleri görecek, algılayacak, anlayacak ve bileceksin kardeşim.
Soracak ve sorgulayacaksın. Bilakis kuzu gibi meleyecek, koyun gibi
güdülecek, köpek gibi kapı bekleyeceksin. Çünkü gâvur seni aldatırken
senden bunu bekler. Gâvurun kirli niyetini sezeceksin. Onun nasıl bir
eylemde bulunduğuna dikkat kesileceksin. Zira gâvurun eylemleri, özünde
ki niyetinin tezahürdür. Gâvurda duyarlılık aramayacaksın. Yav kardeşim
bir defa hep dediğimiz gibi gâvurda değer yoktur, gâvur değersizdir ve
bu yüzden de değer odaklı yaşamaz. Onda ki bir harekete şok
olmayacaksın, yaptığı hareketi doğal göreceksin ve diyeceksin ki; zaten
gâvurdur ne yapsa normaldir, bende ödevimi namusluca ifa edeyim ve
gâvura bir darbe vurabilirsem vurayım. Senin akıllılığın burada ortaya
çıkar, bilakis alığın daniskası olursun. Mesela; gâvur, şehitleri
umursamaz, Kürt kardeşlerimizin, Ermenilerin emelleri için dağa
kaldırılmalarını ve kirli çakalların mağaralarında garipçe yaşamalarını
umursamaz. Dağda ki kirli çakalların, ovada çakallığını yapanların
çocukları milyarlık mekânlarda düğünler yapar ve yaşamaya merhaba der
ama gariban, siyahi görülen Kürt çocukları dağlarda ömür çürütür ve daha
hayatlarının baharını görmeden çürür giderler. Peki, niçin bu
kardeşim, niçin? Sorgulamayacak mısın Kürt kardeşim? Aynı şekilde şehit
olan Türk evlatlarına bakınız, kahir ekseriyeti garibandır. Ama bu
tarafta hayat yaşayanlar ise Türk kimlikli olduğunu düşündüğümüz ama
şehitleri zerrece umursamayan deyyuslardır. Onlar koylarda yaşarlar,
onlar lük mekânlarda dem sürerler ve onların hayatları hep serindir.
Bir elleri yağda, bir elleri baldadır. Hayatta böyle bir dilemma vardır
ve bu dilemma çözülmedikçe, bu memlekete asla huzur gelmeyecektir.
Gâvurun oyunu bozulup, tezgâhı parçalanmadıkça ve gâvur pasif duruma
düşürülmedikçe bu toprakların çocuklarına hayat hakkı yoktur,
gülümsemek yoktur, türkü tadında ve kardeşçe yaşamak yoktur. Bunlar
katı ve sert hakikatlerdir dostlarım! Maalesef hayat paradokslarla
doludur ve bu paradoksları biz çözmeyiz ama gâvur bu paradokslarla
parsayı toplamaya devam eder. Ki zaten, gâvurun elinde ki yegâne koz
paradokstur. Gâvur hayatta paradokslar var ederek, var olmaya devam
eder. Bizim vazifemiz; paradoksları ortadan kaldırarak, gâvurların
varlıklarına nihayet vermektir.
Son tahlilde; Müslümanlar sonsuz uyanık olmalıdırlar. Zira gâvurların
tezgâhları bitmez. Bir tezgâhta bin elle, milyon çorap örerler İslam
Coğrafyalarının başına ve örmektedirler de. Gâvurlar ve uşakları el
birliği ile İslam Coğrafyalarını paramparça etmek, Ümmet-i Muhammedin
mutlak ve kadim kardeşliğini bozmak istiyorlar. Önce içeride bozuyorlar,
sonra dışarıda bozuyorlar birliği ve kıskaca alarak boğmaya
çalışıyorlar. Toparlanmaya başlayan Müslüman Dünyayı yeniden dağıtmak
gayesini güdüyorlar. Güya Müslüman olduğu iddiasını öne sürerek,
Müslümanları kandırıp, Müslümanların, Gizli Müslüman maskesiyle
makyajladıkları büyük şeytanın başının, güttüğü kanlı ve kirli
politikaları görmezden gelmelerini sağlayarak, Ortadoğu’yu yeniden
Yumuşak Emperyalizmin kıskacına almak istiyorlar. Çünkü katı ve sert
emperyalizm tutmadı, Ümmetin vahdetine vesile oldu bir yönden. Ve bu
durum dünyanın kâfirlerini korkuttu. Bu yüzden de, Türk Milletinin ve
Türkiye’nin Ümmet-i Muhammed ile bağlarını tamamen koparmak, sıfırlamak
istiyorlar. Oysa Ümmet-i Muhammed, ne tarih babında ne de insanlığa ve
İslam’a hizmet babında ağabeyi konumunda olan Türk Milleti olmadan; ne
de İslam Ülkeleri, İslam Ülkelerinin ağabeyi konumunda bulunan Türkiye
olmadan tarih sahnesinde var olamazlar. Tabi Türk Milleti ve Türkiye de
kardeşleri ve kardeş coğrafyalar olmadan var olamaz. Bu bilince sahip
olmadan, bu farkındalığı taşımadan hiçbir yere gidemeyiz. Biteviye
müteyakkız olmamız iktiza ediyor Müslümanlar ve Müslüman Türk Milleti
olarak. Olguları ve olayları geniş perspektiften değerlendirmek icap
ediyor. Öyle klişe laflarla, kısır döngülerle ve sığ bakışlarla olmuyor
maalesef. Yekpare ümmete karşı ve İslam coğrafyalarına karşı tertip
edilen gâvur tezgâhlarını ihsas etmek ve mukabilinde muktezası neyse
yapmak mecburiyetindeyiz. Birliğimizi ve kardeşliğimizi kavileştirmek ve
gâvurlara karşı direnmek zorundayız. Olguları hakiki özleri ile
anlamak ve ona göre hareket etmek iktiza ediyor. Binaenaleyh, Türk
kimliğini de, İslam dinini de saf halleriyle ele almak, değerlendirmek
ve hayata ona göre aktarmak zorundayız. Türk Milletini, İslam ile
yeniden kadim hakikatler ekseninde buluşturmak, birleştirmek,
kucaklaştırmak gibi bir ödevimiz vardır. Çünkü Türk Milleti, handiyse
İslam’dan koparılmıştır. Zevahirde bağlıymış gibi bir durum olduğunu
varsaysak bile, batında İslam ile ciddi bir bağdan yoksunuz maalesef.
İslam Dini de Türk Milleti gibi bir milletin kadim kuvvetinden ve
keskin kılıcından mahrum kalmıştır. Bunlar ***** birer gâvur
tezgâhıdır. Ayrıca Kürt kardeşlerimizin de özlerine dönmelerinde
yardımcı olmalıyız. Kadim kardeşlerimizin, gâvurların ve maşalarının
kirli, kanlı planlarına kurban olmalarının önüne geçmeliyiz. Kürt’ün
kim olduğunu, ne olduğunu, nasıl yaşadığını tarihi hakikatler ışığında
kendilerine anlatmalıyız ve tüm kalleşliklerin kadim kardeşlikle
bertaraf edilmesine imkân tanımalıyız. Türk Kürt, Alevi Sünni yeniden
kardeş oldular mı ve bir de İslam Kalesinde buluştular mı, yemin
ediyorum ne bu coğrafya, ne de İslam coğrafyaları bir daha asla gâvur
tasallutuna maruz kalmaz. Hatta gâvurları dize getirir, insanlığa
ödettikleri bedellerin bin mislini ödetiriz. Türk’ü Kürt’le, Kürt’ü
Türk’le ve ikisini de İslam ile muhakkak buluşturmak, kavuşturmak,
kucaklaştırmak zorunluluğumuz vardır. Ta ki, tek can, tek fikir, tek
hedef olana dek. Tabi, şayet, tarih sahnesinde ki kadim varlığımızı
muhafaza etmek, insanlığın kaderine yeniden imza atmak istiyorsak.
Sözün özü; aklımız kalbimize dokunmalı, kalbimiz de aklımıza dokunmalı,
ikisini yol ve yön tayin ediciliğinde yürümeliyiz yarınlara doğru.
Bilakis, mahvız!
OLGU VE OLAY ARASINDA İNSANOĞLU
Allah ile varlığın anlamını bulursun.
Önder ile yolunu bilirsin.
Kitap ile karanlığı delersin.
Vatan ile güven duyarsın.
Millet ile kuvvet bulursun.
Adalet ile mutlu olursun.
Hürriyet ile varolursun.
Kavga ile direnirsin.
Umut ile yaşarsın.
Muhabbet ile çoğalırsın.
Hakikat ile dirilirsin.
Sevgi ile tazelenirsin.
GÂVUR'UN KİMLİĞİ VE DİNİ OLMAZ...
Özgür DENİZ - 07.08.2015
Tarih: 07.08.2015
Okunma: 880
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.