‘’Türk Milletinin tarihinde faşizm yoktur ve olmamıştır. Hiçbir Türk evladı faşist olamaz, faşist olanda Türk evladı olamaz. Çünkü Türk Milletinin aziz evlatları, Allah’ın mutlak ve yüce emirlerine tabidir, şeytanın kirli, kanlı ve karanlığa götüren izlerini takip etmezler. Bu kati, mutlak, muhakkak umde Kürt kardeşlerimiz içinde geçerlidir.’’ ÖZGÜR DENİZ
Faşizm; tam bir şeytanlıktır. Özü, şeytani bir gurur ve kibrin imtizacının ta kendisidir. Bencilliktir. Her şeyin merkezi olarak kendisini gören ve her şeyin kendisi için olduğunu söyleyen benliğin ifadesidir. Şeytan ben üstünüm dedi ve isyan etti. Faşizm, hem isyandır hem de isyanların müsebbibi ve muharrikidir. İnsan, bu yüzden, şeytandan üstündür. İnsan itaat etti. İnsan, değerleri temsil eder. Çünkü insan, başlı başına bir değerdir. Şeytan değersizliği temsil eder, çünkü şeytan da başlı başına değersizliktir. Şeytan, İslam’ın=İnsan’ın düşmanı olmakla, direkt olarak yekpare ulvi değerlerinde düşmanı olmaktadır. Çünkü İslam, değerlerin temerküz noktasıdır ve insan da bu nokta da bulunmakla insan olmak özelliğini kazanmaktadır. Yeryüzü şeytanı da ben üstünüm der ve değerleri, değerli olanı reddeder. Çünkü kendisini, Yeryüzünün Kralı olarak telakki eder ve kendisi dışında ki tüm insanların kendisine itaat etmesini zımnen emreder. Bu yüzden İslam’a ve İnsan’a düşmandır. Zira İslam ortadan kalkmadıkça, insanlara hükmetmesi muhal ender muhaldir. Bu çok açık ve net bir görüntüdür. Kana susamışlık ve insanın hayvanlaştırılması, Faşizmin, Faşizmin teori bazında ki babası Darvinizmin ve Faşizmin pratik bazında ki babası Siyonizm’in en belirgin özelliklerindendir. Siyonist, sahneye çıktığı günden beridir özelde Türk Milletinin unsurlarının, genelde ise Ümmet-i Muhammedin unsurlarının kanlarını akıtmaktadır ve dünyanın dört bir köşesinde kan ırmaklarının oluşmasına destek olmaktadır. Buradan bakınca, yani kanla beslenenleri ve insanı hayvan olarak telakki edenleri görünce, kimlerin Faşist oldukları sarahaten zuhur etmektedir. Siyonist, yeryüzünün en adi, en azılı Faşistidir ve Faşizmi de insanlığın damalarına şırıngalayandır. Türk Milletine faşist yaftası vuranlar, filhakika Faşizmin ağababalarıdırlar. Türk Milleti tarihin hiçbir döneminde Faşist olmamıştır, olamaz da, badema olması kabil de değildir. Çünkü Türk Milleti Müslüman’dır. Faşizme temayülü olanlarda Türklükten uzaklaşmışlardır zaten. Ki, hayata baktığınız zaman Faşist olanların İslam ile bağları olmadığını göreceksinizdir. Türk Milletinin damarlarına Faşizmi şırıngalamak isteyenler Türk Kimliğine bürünmüş vatan hainleridirler, Türk Milletini ve vatanını paramparça etmek için bu millete Faşist damgası vurularak, kardeşlerinin bu millete düşman olması istenmiştir. Ve bu şekilde Türk düşmanlığı yapanların güya kardeşliğin apolojisini yaptığını iddia ettikleri Marksizm’in saflarında buluşmalarını dikte etmektedirler. Türk Milletinin evlatlarına Faşist yaftasının vurulmasının yegâne sebebi, Marksizm’e alan açabilmektir. Tam aksine Türk Milleti, insanlığın, tabir caizse, merhametli, şefkatli, kadirşinas, alicenap ve koruyucu ağabeyidir. Böyle meziyetlere ve güzelliklere sahip bir milleti Faşistlikle yaftalamak namussuzluktur, hainliktir. Keza kendilerini Türk diye sunup, bu milleti ve vatanı parçalamak için Faşizme yönelenlerde aynı derecede namussuzdurlar ve haindirler. Faşizm, kardeşliğin ecelidir. Birliğin, bütünlüğün celladıdır. Birliğin, beraberliğin, tek bedende milyon ruh olmanın katilidir. Bu meyanda filozof Friedrich Nietzsche de haddizatında Faşizmin teorisyenlerinden sayılabilecek bir karakterdir. Deccal kitabında Nasraniyet’e tenkitler yöneltmiş ve Nasraniyet’in Alman milletinde ki savaşçılık meziyetinin yok olmasını intaç ettiğini ifade etmiştir. Keza Böyle Buyurdu Zerdüşt isimli eserinde de faşizmin kökü olan paganizme olumlu atıfta bulunmuştur. Ki Üst İnsan teorisi herkesin malumudur. Şu hakikati bir türlü idrak edemiyoruz; şu gâvurlardan, insanlık ailesine hangi hayır ve iyilik gelmiştir? Gâvurların kusmuklarını tatlı gibi yutarız, İslam’ın bal gibi lezzetli hazinelerine ise hor bakarız. Aslında her türlü belayı hak etmiyor değiliz! Gâvur ilaç olur mu sana be, ister ki sen hastalanasın ve onun kapısında köle olasın. İslamsız insanlık biteviye dibe vurmaya mahkûmdur! İnsanlık ancak ve ancak İslam ile şahlanacaktır! Türk’ün kudretinin ve ruy-i zemine hükmetmesinin yegâne kaynağı İslam’dır!
‘’Türkler, yok edilmesi gereken vahşi bir ırktır. Barbar Türklerin, Viyana’ya dayanmaları Avrupalı medeni milletlerce bir utançtır.’’ Darvin
İnanın ki, bu ülkede bu cümleyi onaylayan ama bir de üstelik bu toprağın çocuklarına Faşist diyen nice insanlar yaşamaktadır. Yani mürai tipler. Sen hem Faşizmin şahı ol hem de hayatında Faşizmin emaresi bulunmayan insanları Faşistlikle yaftala. Bunun adı nedir Allah, vatan, namus aşkına ey insanlar? Bakınız bu toprağın çocukları hep aldatıldı. Faşistler, bu ülkeyi ve milleti, Faşizmle ilgileri olmayan insanlar üzerinden böldüler. Ne yazık ki, çoğu insanlarda bu kahpe yalana inandılar ya da inanmak işlerine geldi. Bu cümleler bu ülkede basılan, dağıtılan ve bu milletin çocuklarının alıp okuduğu ve adı Cumhuriyet olan bir gazetede yayınlandı hem de yayınlayan köşe yazarınca benimsenerek, savunularak. İnanmayan 2000-2010 yılları arası Cumhuriyet Gazetesi arşivine baksın, gazetenin arşivini araştırsın ve yalan söylüyorsam yüzüme tükürsün. Bu milletin evlatlarına Faşist diyorlar ya, asıl faşistin kim olduğunu ortaya koyuyor bu cümleler. Faşizmin, Komünizmin, Kapitalizmin ve hatta bendenize göre Liberalizmin bile teorik altyapısını teşkil eden Darvinizmin teorisyeni olan Darvin denilen zevat söylüyor bu sözü. Bu yazımızdan sonra inşaAllah mümkün olursa Liberalizm denilen melaneti izah etmeye gayret edeceğim. Yani asıl faşistler, bu milletin öz be öz evlatlarına faşist diyenlerdir. Ama bu yaftayı başkalarına vurarak kendilerini gizlemekte ve temize çıkarmaktadırlar. Geçelim! Kibir=şeytandır. Allah, kibri ve kibirli olanı sevmez. Kibrin, müşahhaslaşmış fiili haline faşizm denir. Peki, lütfen hayata şöyle bir göz atınız ve kimin hakikaten kibir fıçısı olduğunu bir müşahede ediniz. Bu toplumda kimler kibirlidir, kimler milleti adam yerine koymaz, kimler insanlık âleminde yalnızca kendilerinin her şeyi bildiklerini iddia ederler, kimler milleti ayak takımından sayarlar lütfen bir düşünün. İşte o zaman gerçek faşistlerin kimler olduklarını göreceksiniz. Bir defa Türk Milleti Müslümandır ve Faşizme tapanların ise İslam diye bir dinleri yoktur, olamaz. Faşistin özü ise, kompradorlardır. Faşizm, güce istinat eder ve güçlü olanlar da kompradorlardır ve kompradorlardır ki, halkı adam yerine koymazlar yani tahkir ve tezyif ederler. Ve Allah, vatan, namus aşkına o kompradorların seciyelerine, sicillerine bir göz atınız kahir ekseriyetler kimlerdir bakınız. Dinsiz, imansız, vatansız, namussuz, şerefsiz, ahlaksız, zalim tipleridir. Ve bir de onların güya düşmanları olarak gördükleri mahfilleri nasıl da desteklediklerini müşahede ediniz. Faşizm ha! Vay gidi sefil, zavallı ve haydut faşistler siz vay. Beynine büyük bir darbe vurup, kalbini çıkarıp, vicdanını çürütüp hükmettiğiniz ve zaman içinde garip bir sürüye döndürdüğünüz yüzleri kavruk, yürekleri yanık, asaletin abidesi olan Anadolu Çocuklarını kandırırsınız siz ancak. Onlarında çoğu yine de inanmaz sizlere.
Misal, Avrupa Milletleri faşisttirler. Bunlar maddi gücün sarhoşu olmuşlardır. Bu güçleri de güçsüz milletleri sömürmelerinin sonucudur. Avrupalı için, dünyada sadece Avrupalı ve Avrupa’nın değerleri vardır. Oysa üstünlük, izzet ve şeref asla güçlünün yanında değildir. İnsana şahsiyet veren ve karakter kazandıran bu ulvi değerler, sadece ve sadece takva yönünden güçlü olanla beraberdir. Ruhu sağlam olan, kim olduğunu bilen, haddini ve hududunu aşmayan her zaman izzetlidir, şereflidir, üstündür. Basit bir mantık bile bu hakikati idrak edebilir. Masa, kasa, nisa, hiçbir zaman üstünlük vesilesi olmadı ve olamaz da. Hangi insanteki, insanlıkla bağı olmayan birini, benim kavmimden ve üstelikte benim zihniyetimden diye bağrına basar? Aklı, kalbi, vicdanı çalışan hiçbir insanteki bunu yapmaz. Büyük makam sahibi diye, sermayedar diye, namlı ve şöhretli diye, namussuz birini sevip, saygı duymazsınız herhalde değil mi? Şerefsiz, namussuz, vicdansız birine, benden diye, benim gibi düşünüyor diye, masa ve kasa sahibi diye saygı duymak, onu onore etmek alçaklığın dibidir. Zaten Önderimiz de demiyor mu; ‘’servet sahiplerinin karşısında baş eğenin, dininin yarısı gider’’ diye? İnsan evladı olanın böyle düşük işlerde bezi olamaz. Demek ki mühim olan, insanlıktır, sahip olunan maddi unsurlar değil. Ama Faşizm, üstün ve büyük olmayı maddi unsurlara bağlar. Osmanlı’yı Osmanlı yapan, ahlakı ve adaletiydi, zalimlere karşı mazlumun yanında durmasıydı. Başka hiçbir şeyi değil. Ahlakı ve adaleti olmayaydı, zalimlerle yatıp kalkaydı, Osmanlı kısa zamanda yok olur giderdi. İnsan takvaya, şeytan kibre sarılır. Türk Milletini evrenin hâkimi kılan şeyi, insan olma, insan kalma ve insanca yaşama meziyetiydi. Bu yüzden insan üstündür ve şeytanın insana saygı duyması, tabi olması iktiza eder ama şeytan böyle bir şeyi kibrinden dolayı reddetmiştir. Bu reddi, onun lanetlenmesini intaç etmiştir. İşte FAŞİZMİN ÖZÜ, ÖZETİ budur! Kabil ve Habil olayı da mahiyet olarak böyleydi haddizatında. Kendini üstte, yüksekte görme duygusu, faraza kötü de olsa. Allah, buna rağmen süre tanıdı melun şeytana. Her şeyin en doğrusunu şüphesiz ki Allah bilir. Friedrich Nietzsche isimli filozoftan bahsetmiştik. Nietzsche hiç izdivaç yapmadı diye bilinir. Hatta karşı cinsle duygusal ilişki kurduğuna dair bir belirtide yoktur. Ol rivayettir ki; homoseksüel bir umumi dairede vücuduna sirayet eden virüs nedeniyle delirerek can verdiği söylenir. Nietzsche öyle kibirliydi ki, merhametin en amansız düşmanlarından biriydi. Merhamet, sefillerin ve acizlerin ilticagâhıydı ona göre. Savaşı tazim eden, kadını tahkir eden ve Faşizmi tebcil eden biriydi Nietzsche. Adolf Hitlerin idolüydü. Ki egemenliği döneminde, genç nesillere Nietzsche’yi empoze etmek için, onun adına merkez açtırdı Hitler. Ve Alman ırkını yüceltmek için savaştı mütemadiyen. Adolf Hitler pisliğin tekiydi haddizatında. Bir tür cinsel sapıktı. Edindiği sevgilileriyle bu tarafını paylaştığı ve bu yüzden sevgililerinin tümünün intihar ettiği söylenir.
Kapitalizm nasıl gücü kutsarsa, Komünizm nasıl gücü kutsarsa, Faşizm de gücü kutsar. Ve her halükarda gücü inhisarına almaya çalışır. Çünkü bunların temelinde güçlülerin hayat hakkına sahip olduğu teorisi vardır. Bugün özlerinde bir olanlar sanki farklıymışlar gibi, farklı kalıplarda insanlığın huzuruna çıkmaktadırlar ve insanları kurdukları tuzaklara düşürmeye çalışmaktadırlar. Silah, bunların yegâne var olma sebepleridir. Yani silahı gerektiği zaman kullanmayı değil, bilakis her zaman kullanmayı temel alırlar. Hülasa; savaş üzerinden var olurlar. Karanlık, kanlı ve kirli bir savaştır bu. Asıl garip olanı ise, bunların, insanlığın huzuruna çıktıklarında mütemadiyen birbirlerini yok etmeye çalıştıklarıdır. Ama perde gerisinde bitevi birbirilerini besleyen olgulardır bunlar. Zira bunlar savaştıkça ve vuruştukça, savaşın baronları kazanırlar ama insanlar kaybederler. Faşizmin önemli unsurlarından biri bireyin devlete feda edilmesidir. Faşizm açısından devlet kutsaldır ve hedef ideal devlettir. Yani savaşla varolan, mutlak yüce olan devlet. Çünkü Faşizmin özü olan Paganizm savaşı kutsar. Kanlı savaş, yüce ve mutlak devlet, karışımsız ırk, üst-ün insan gibi şeyler, fikri dayanağını Nietzsche’den alıyordu. Platon’un da söz ettiği bir devletti ideal devlet ve örneği de Saparta idi. Gamalı Haç Faşizmin bayrağı gibiydi. VİKİPEDİ’den iktibas yapalım; http://tr.wikipedia.org/wiki/J%C3%B6rg_Lanz_von_Liebenfels) ‘’ Adolf Josef Lanz (19 Temmuz 1874, Penzing – 22 Nisan 1954), Jörg Lanz olarak da bilinen ve kendisini Lanz von Liebenfels olarak tanımlayan Avusturyalı bir yayıncı ve gazeteci. Aynı zamanda eski bir rahip olan von Liebenfels, Antisemitik ve völkisch teorilerini yayınladı. Ostara dergisi'nin de kurucusudur. Kendisi önceleri Heiligenkreuz manastırında yaşayan bir keşişti. Almanya'da Nazi ideolojisinin gelişiminde en büyük rollerden biri, Jörg Lanz von Liebenfels'e aitti. Lanz, yeni-putperestlik düşüncesine şiddetle inanıyordu. Sonradan Nazi Partisi'nin sembolü haline gelecek olan Gamalı Haç sembolünü, eski putperest kaynaklardan bulup kullanan ilk kişidir. Lanz'ın kurduğu Ordo Novi Templi adlı örgüt, kendini tamamen putperestliğin yeniden doğuşuna adamıştı. Lanz, eski putperest Alman kavimlerinin batıl tanrılarından biri olan Wotan'a taptığını açıkça ilan etmişti. Ona göre Wotanizm, Alman halkının özgün diniydi ve Almanlar ancak bu dine dönmekle kurtulabilirlerdi. Bu nedenle Nazi ideolojisi, Lanz ve benzeri yeni-putperest ideologların açtığı yolda gelişti.’’ Ne gariptir ki, Komünizmde insanlığın ilk zamanlarına dönmenin hayalleriyle yaşıyor. Nasılda benziyorlar tam da burada birbirlerine. İkisi de insanın beşer yönünün daha ileri düzeyde olduğu dönmeleri geri getirmeyi düşlüyorlar.
Faşizm denilen melanet, münhasıran kuvvete istinat eder. Dünya tarihine genel olarak baktığımızda insanlık âleminde kahir ekseriyetle Kabil’in soyu egemen olagelmiştir. Böyle olunca da hayatımızda belirleyici olanlar içlerinde ki kötülüğün tutsakları olanlar olmuşlardır. İyiler ya katledilmişler ya da ezilmişlerdir ama mutlak anlamda asla kaybedenler olmamışlardır. Kötüler hep kazandık zannetmişlerdir ama kaybedenler olmuşlardır. İyiler ise eninde sonunda kazananlar olmuşlardır ve olacaklardır. Binaenaleyh, şeytanlaşmış tipler daima güce ulaşacak unsurlarla hareket etmişlerdir. Bugün kuvvete tapan ideolojilerin türemesinin yegâne nedeni bu tarihsel gerçekliktir. Şeytanın oyunu da, tuzakları da bitmez. İnsana daima, zafiyete uğratıp galip geleceği yerinden yanaşır. Biz şeytan derken daima farklı bir şeymiş gibi tasavvur ederiz, oysa şeytan, insanın bizatihi kendisi de olabilir. Şeytan, bir yerde tabir caizse, insanın varlığında gizli olan kötülüklerin ya da kötülükleri tahrik eden şeylerin kendisidir. Hırs gibi, kibir gibi, şehvet gibi, haz gibi. Kibrine yenilen insan bugün de Allah’ı tanımamakta, Allah’a isyan etmektedir. Aczini, muhtaçlığını, zayıflığını bilen kul ise Allah’ı tanımakta ve Allah’a perestiş etmekte tereddüt etmemektedir. Zira kendini bilmektedir ve kendini bilen Rabbini de bilir. İnsana, doğruları bulması, iyiliğe yönelebilmesi için akıl, kalp ve vicdan gibi yetiler bahşedilmiştir. Ve insan özünde şerefli kılınan bir varlıktır. Ama bu arada imtihana tabi olan bir varlıktır da. Bu yüzden mayasına kötülüğe yöneltici şeylerde derç edilmiştir. Ki, aklı, kalbi, vicdanı sayesinde iyi ve kötüyü tefrik edip, iyi olanı seçebilsin ve kazansın. Şeytanlaşan insan ise, kendini iyiliğe yöneltecek, insan olma şerefine yükseltecek olan bu ulvi yetilerini bastırmaktadır.
Faşizmin kutsadığı ve idealize ettiği devlet biçimi, asla adil ve ahlaki bir devlet değildir. Faşist devlet, ahlaksız ve adaletsiz bir yapıya sahip olan zalim devleti tazim ve tebcil eder. Bugün yeryüzünün mutlak faşist devleti; Siyonist İsrail’dir. Faşizm de, değer bulunmaz. Bu yüzden Müslüman insan faşist olamaz. Çünkü Müslüman, İslam’a tabidir ve İslam da ulvi değerlerin bileşkesidir. Faşizm bedene önem verir. Görkeme tapar. Putları vardır faşistin. Zira varlığının idamesi putlara merbuttur. Keza sekter ve dar kafalıdır. Aydınlanmaya ihtiyacı yoktur, çünkü aydınlıkta korkun yüzüne tanık olur ve kendisi bile korkar o yüzden. Ama ne gariptir ki, aydın olduğunu düşünür. Metafizik yönü yoktur faşistin. Klişelerle yaşar. Sloganlar vazgeçilmezidir. Papağanımsıdır. Sıradanlığın mahkûmudur. Görüş ve duyuş yönünden nakıstır. Farklılıklar tehdittir ve tehlikedir faşizm için. Faşizm, milletleri bölmek için vardır. Tıpkı Komünizmin, inanç temellerine darbe vurarak imanı sarsmak için var olduğu gibi. İkisinin ürettiği insan tipi de en sonunda gider Kapitalizme yem olur. Ki ikisinin de son gayeleri zaten budur. Çünkü ikisinin aktörleri de perde gerisinde Kapitalizmle teşrik-i mesai halindedir. Ama insanlığın gözünden saklanmaktadır bu gizli ve derin gerçek. Komünizmin imanını çaldığı, Faşizmin böldüğü insanları Kapitalizm ağlarına kolayca takmakta ve şerefsizce sömürmektedir. Dünyada ki varolan her ideolojinin bir varlık nedeni ve hizmet alanı vardır. Tümü tek bir merkeze çalışır ve tek bir gaye için çalışır. Siyonizm’e çalışır ve Siyonist Yahudi’nin Yeryüzü Krallığının tahakkuku amacına hizmet eder. Şeytan kendi kafasına göre tahrif ve tahrip edep yalanlarla doldurduğu kitabında, tüm milletlerin bölünmesini emreder, bölünen milletlerin kolları yana düşecek ve çok kolay şekilde av olacaktır. Kendisinin ise birlik olmasını, asla parçalanmamasını dikte eder. Komünizm tarafından inancı sarsılan, imanı çalınan ve değerleri sıfırlanan ve Faşizm tarafından da atomize edilen bir milletin yakalanacağı ağ Kapitalizmin ağıdır. Bunun kaçarı yoktur.
Faşizm, dini öncelemez ve önemsemez, kullanabileceği alan varsa kullanır. Zira din, ince kavrayış, derin düşünce iktiza eder. Bu yüzden, dini idrak etmesi de beklenmez zaten. Dinle de ilgisi yoktur zira. Ya Nazizm gibi ret tavrı takınır ya da Musollini gibi gibi sekter, klişe, sığ anlayışının tutsağı kılar. Dini, bağımsız bir olgu gibi ele almaz yani. Misal; bizim ülkemizde gizli bir egemenlik sahibi olan, adaletten, ahlaktan, şereften, haysiyetten zerre behreleri olmayan Beyaz Türk dediğimiz zümre katıksız faşisttirler. Çünkü onların zihni faşizmle yoğrulmuştur. Ama bu şerefsizler, gariban, masum, soyluluk ve asalet abidesi olan yağız Türk evlatlarını faşistlikle damgalarlar. Haddizatında bunlar Türk bile değildirler, Türk olgusunu kirletmektedirler ama kendilerini Türk kimliği ile gizlemektedirler, egemenliklerini sürdürebilmek adına. Keza PKK denilen Siyonizm’in sefil, zavallı, vahşi, cani, dinsiz, imansız, kirli, kanlı ve karanlık maşası olan örgüt mutlak ve muhakkak olarak faşisttir. Faşist zihniyet, İslam tarafından yüce ve yüksek olarak görülen kavramlara uzaktır. Çünkü bu kavramlar ruhtan fışkırırlar, Faşistin ise ruhu ölüdür. Hakiki sanattan ve estetikten anlamaz, sanatı görüntüde tıkanır kalır, estetiği ise bedenden içeriye süzülemez. İlkeldir, çünkü ilkelliğe dair ne varsa bünyesinde taşır. Korkaktır ama cesaret abidesi kesilir. Zira ruhu yoktur ve ancak ruh sahibi olanlar ve sağlam ruha sahip olanlar pervasız ve cesur olabilirler. Tene önem verenler elbet korkacaklardır. Zira varları yokları tenleridir ve onlar mütemadiyen tenleri için yaşarlar. Ruhun varlığına ise inanmazlar. Cesaretleri ise kendilerinden değildir. Silahın, kendi emirlerinde olmasındandır. Akılcı olduklarını iddia ederler ama akıldan uzak yaşarlar. Duygusuz ve vicdansızdırlar. Mutlak erekleri, kuvveti ele geçirmektir. Daha kuvvetlinin karşısında ise ram olurlar. Kuvvete taparlar. Kuvvetli olduklarından haklı olduklarını varsayarlar. Zira hakta, hukukta kuvvetli içindir. Güçsüzün kaderi köleliktir. Onlar yaşamak ve yaşamdan tat almak için değil, kuvvetlilere hizmet etmek için vardırlar. Orduyu, politikayı ve iktisadı, inhisarlarında tutanlar ve tüm bunları insanlığı sindirmede bir araç olarak istimal edenler, Faşist idollerdir. Bu yapılara hükmedenler, bu duyguya sahip olanları kolayca kullanmakta zorluk çekmezler. Faşizm, filhakika Siyonizm’e çalışan bir ideolojidir. Çünkü Faşizmin babasıdır Siyonizm. Faşizmin temeli de Marksizm gibi Yahudiliktir. Yahudilik, Yahudilere özeldir. Dinden olan çıkamaz, dinden olmayan giremez. Yahudiler haricindekiler Yahudilere hizmet için vardırlar ve Yahudilerden daha aşağıdadırlar. Kendilerini evrenin ve insanlığın sahibi olarak görürler. Güya soykırım yapmış Hitler bir Yahudi tarafından ilginç övgüye mazhar olmuştur. Hitlere hayranlık duyduğunu, onun sayesinde nice Yahudi’nin kimliğine kavuştuğunu söyler o Yahudi. Faşistlerin de dayanağı Darvinizm’den başka bir şey değildir. Dünya da hükmedenler vardır, hükmedilenler vardır, Faşizmin dayandığı Darvinist zihniyet budur. Akledenler için hakikat, toprağın altında değildir!
Son tahlilde; Kapitalizm, Komünizm, Faşizm; üçünün de kökeni Darwinizm’dir. Üçü de mutlak maddecidirler. Üçünde de din yoktur. Üçünde de kuvvet en önemli unsurdur. Yegâne hedefleri; gücün unsurlarını inhisarlarına alıp, insanlık üzerinde tahakküm kurmaktır. Üçünde de kuvveti ele geçirmede en önemli unsur olan silah dominant bir konuma sahiptir. Terör en büyük araçlarıdır, zira amaçlarına ulaşmalarını temin eder. Üçü de zevahirde birbirleriyle çatışma halindedirler. Velakin batında birbirilerine hizmet ederler. Üçü de yayılımcıdır ve sömürücüdür. Niye? Çünkü algılayışlarına göre hayat çatışmadır, çatışmak ise güç ister, güçlü olan ayakta kalır, öyleyse her hâlükârda güçlü olmak iktiza eder. Bu yüzden komünizm, kapitalizmin parasına ihtiyaç duyar ve kapitalistler daima komünistleri desteklerler, örtülü şekilde. Sadece kendi ülkemizi gözümüzün önüne getirelim bu derin hakikati anlamaya kifayet edecektir. Üçünde de güç haklıdır, hak güçlünündür. Üçü de acımasızdırlar. Üçü de İslam’ın ve İnsan’ın iflah olmaz düşmanlarıdırlar ve insanı hayvan olarak telakki ederler. Ama üçü de son tahlilde Siyonizm’e çalışır. Bunların üçü de gerçek anlamda birbirlerine hiçbir zaman düşman olmamışlardır. Kitleleri kolayca güdebilmek için üfürülen ve tüm insanlığa yutturulan büyük bir yalandır bu düşmanlık masalı. Kapitalist kompradorları, Komünist ve Faşist önderleri çok iyi anlamakla ve üç tarafın baronlarının perde gerisinde ki ilişkilerini tetkik ve tahlil etmekle bu büyük yalan, fark ve ihsas edilecektir. Bir defa, komünizm Avrupa için hiçbir dönemde tehdit ve tehlike olarak görülmemiştir, Faşizm de Moskof için hiçbir zaman tehdit ve tehlike olarak algılanmamıştır. Kapitalizm ise tüm dünyada diğer ikisi için arka perdeden finansman olmuştur. Bunların birbirleri için güya tehlike olduğu söylenmiştir ama bu basit bir numaradan başka bir şey değildir. Tam aksine daima avantaj olmuştur, zımnen birbirlerine hizmet etmişlerdir varlıklarıyla ve yaptıklarıyla. Mesela, büyük şeytan dedikleri vahşi kapitalizmin simgesi haline gelmiş olan Amerika, komünizmi öne sürerek, devasa bir kutup yaratmıştır ve bu kutbu da kendi yanına çekmiştir. Bir defa komünizm çatışmaya dayanır, çatışma silah demektir, peki silah kimdedir, küresel silah baronlarında, onlar kimlerdir, herhalde komünistler değil. Faşizm de bu resimde yerini kolayca alır. Akıl gerek bebeğim akıl! Evrende münhasıran iki kuvvet vardı ve bunlar birbirilerine düşmandılar, insanlar ya öte yakandandı ya da beri yakadan, başka seçenek yoktu. Zımnen dayatılıyordu bu düşünce insanlara. Dünya iki düşünceden ibaretti adeta; kapitalizm ve komünizm. Faşizm ise bunların arasına sıkışıp kalmıştı. Bunlardan başka gidecek yer yoktu. İnsanlar böyle algılasın, anlasın isteniyordu. Mutlak ve muhakkak kurtuluşun adresi olan İslam ise gözlerden, akıllardan ve gönüllerden gizleniyordu. Ne tezgâh ama!
En son tahlilde; İslam ile Faşizm imtizaç ettirilemez. Türk Milleti faşizmle anılamaz. Türk Milleti Müslümandır ve Türk kimliğinin tarihsel ve derin anlamına sahip olan birinin faşizmle yakından uzaktan alakası olamaz ve Türk Milletinin de hiçbir zaman faşizmle bağı olmamıştır. Faşist zihniyete sahip olanlar ise, Türk Milletine bile düşman olan ama kendilerini Türk kimliği arkasına gizleyen ve üstelik Türk Milletinin aziz evlatlarını faşistlikle itham eden şerefsizlerdir. Zira Türk Milleti ile faşist düşüncenin yanyana gelmesi, anılması tahayyül bile edilemez. Ama Türk Milleti ile kadim kardeşlerinin arasında ki kadim ve mutlak bağı zedelemek ve koparmak için bu milletin çocuklarını faşistlikle suçlamaya gayret etmişlerdir İslam ve Türk düşmanı hainler. Bilakis böyle bir şey kabil-i mümkün değildir. Muhaldir. Bunu becermeye, kotarmaya çalışan aldanmıştır, aldatmaktadır. Fikrin namusuna sadık olandan böyle bir hareket beklenmez. İstediğiniz kadar şirinlik yapın, sevilmek için gayret edin bu hayaldir. Tasavvuru bile muhaldir. Bilmeden, anlamadan, farkında olmadan yapanlar affa mazhar olabilirler belki ama bilinçli, şuurlu, farkında olarak buna tevessül edenler yanlış yoldadırlar ve İslam’a da, Türk kimliğine, kardeşliğe ve kadim tarihe ihanet içerisindedirler. Bugün Beyaz Türk diye anılan namussuz ve hain zümre ile PKK denilen kanlı, kirli, karanlık ve vahşi Siyonist çetesi bu kumpasın ortaklarıdırlar. İslam nasıl bir dinse, Faşizm de bir dindir. Gayrısı laf-ı güzaftır, angaryadır, hikâyedir.