İnsançocuklarının tecrübe etmediği ne kaldı ki şu fani ruy-i zeminde? Şeytanın çocukları mason biraderlerin piyonerliğinde Büyük Fransız İhtilali’nin zehirli meyvesi olan meşum, menfi, profan, pozitivist milliyetçiliğin yani dinden arındırılmış ve kapsayıcı olmaktan uzak, dışlayıcı, ekalliyet tarzı milliyetçiliğin yani bir nevi faşizmin etkisiyle büyük ve kozmopolit imparatorluklar, devasa sınırlara sahip büyük devletler atomize oldular. Faşizm insanlığı kasıp kavurdu desek yeridir. İnsançocukları kendi elleriyle işlediklerinin kurbanları oldular yani. Kardeşlik köprülerini havaya uçuracak, yeni zamanlarda da birlik ve beraberlikleri zir-ü zeber edecek kirli, kanlı ve karanlık bir çocuk dünyaya getirdi küresel şeytaniyet zümresinin kanlı ihtilali. Keza, bireye hayata tutunma gücü veren inancın temelden sarsılmasının, yüreklerde ki imanın zayıflamasın ve toplumu canlı kılan ve fertleri birbirilerine bağlayan kutsal değerlerin zaman için etkinliğini kaybederek dinsizliğe yönelimin zuhur etmesi sonucu ortaya çıkan komünizm, adalet perdesi ardında insanlığı kasıp kavurdu. İnsançocukları yine kendi elleriyle işlediklerinin kurbanları olmuşlardı yani. İnsanlar, vahşi tiranların zulüm fışkıran düzeneklerinde, kıyma makinelerinde öğütülen et yığınlarına döndüler adeta. Kan fışkıran silahlar hiç susmadılar. Hakeza, güya komünizme ve faşizme muhalif bir kıvamda ortaya çıkıyormuş ve insanlığın umuduymuş gibi kendini pazarlayan, zaman içinde tahminsiz derecede palazlanan ama zaman geçtikçe şirazesinden çıkan profan, sert, vahşi, kan emici kapitalizm sahneye çıktı. Savaşlar insanlığı kırıp geçirdi. Kaynaklar yağmalandı. Şeref, namus payimal edildi. Kimliksizlik ve dinsizlik zirve yaptı. Yorgun düşen insanlık, insanlıktan çıkan kompradorların ayakları altında ezildi ve makinalarının dişlileri arasında öğütüldü. İnsançocukları kendi elleriyle işlediklerinin kurbanları olmuşlardı yine, daha öncekilerde olduğu gibi. Tabi ara düşünceler de insanlığı farkında olmadan yoldan çıkarmaya devam ediyorlardı; Nihilizm, Anarşizm gibi. Bunlar haddizatında ana düşüncelere gizli kuvvet temin ediyor gibiydiler, zira diğerlerinin gösterdikleri etkiyi gösterememişlerdi ve dar alana hapsolup kalmışlardı. Yani şeytan her türlü detayı hesap ediyordu ve hareketini de ona göre yapıyordu. İnsançocukları ise her şeyden bihaber uyumaya devam ediyorlardı ve cellatlara uykularında yakalanıyorlardı. Bir de Liberalizm çıkmıştı ortaya; güya insanlığı hürriyete davet ediyordu, sair düşüncelerin baskılarından, katılıklarından, zulümlerinden bıkan insançocuklarına kurtuluş vaat ediyordu. Tabi yerlerse!
Güya birbirlerinin zıtlarıymış gibi pozlara bürünüp insanlık sahnesinde arz-ı endam eyleyen ve sözde düşmanlıklarının tatlı meyveleriyle keyif yapan kanlı, kirli ve karanlık kardeşlerin kaleleri birer birer türap oldu. Şimdi de yerle yeksan olan kardeşlerin yerini, o kardeşlerin güya yeni elbise giymiş hali insanlık sahnesinde arz-ı endam eylemeye çalışıyor. Sahte hürriyetlerle insanlığı aldatan, insanı tüm değerlerinden soyutlamaya çalışan, utanarak dinle uyumlu yaşanabileceği söylemlerini üreten, sömürü yoluyla yağmalanan servetlerin sunacağı konforla hayatın tadının çıkarılabileceği vaadini veren liberalizm ama hakikatte bildiğimiz klasik kapitalizm rol kapmaya çalışıyor yeniden. Zevahirde Müslüman kimlikli olduğunu bildiğimiz ama batında ne olduklarını bilmediğimiz bazı zavallılarda böyle bir dünyada, düşüncelerini daha hürce ifade edebileceklerini, birey olarak var olabileceklerini sanarak, genç pozlar veren hasta ve yaşlı barbara tebessüm ediyorlar. Büyük bir aldanış içindeler diyeceğim ama pek sanmıyorum, sadece kullanışlı aptallar olarak görüyorum onları. Dinlerine ihanet içinde olan namussuzlardır onlar. Bilakis, insanlık, daha dehşetli zulümlere maruz kalacaktır. Maddi acılar belki insanı yıpratabilir, acı verebilir ama manevi acılar insanı yok eder. Gayrısı yalandır. Liberalizm dediğimiz melanetin insanlığa verebileceği hiçbir şey yoktur ve olamaz, bilakis koparıp götüreceği insanın bizatihi kendisidir, aziz varlığıdır, insanlığıdır. Ama insan daha öncekilerde olduğu gibi yine kendi istiyor bunu! Yani yine kendisi yapıyor ve yaşayacak, ağır bedeller ödeyecek olsa da.
Yaşadığımız hayat tamda Liberalizm denilen melanetin arzuladığı, zımnen dikte ettiği hayat aslında. Zira dinin özü gitmiş kabuğu kalmış. Vatan anlamsızlaşmış; bunun en bariz örneği vicdansızlığın zuhuru olan ama vicdanın reddi diye tanımlanan ve askerliğin reddi olarak ifadesini bulan melanet ve ihanettir. Ayrıca bu mevzuya özel olarak giriş yapacağız inşaAllah. Töre, gelenek vs. bireyi farkında olmadan murakabe eden ve huzurun, emniyetin teminatı olan toplumsal normlar neredeyse hayatımızdan silinip gitmiş. Devlete isyan almış yürümüş. Ahlaksızlık tavan yapmış ve ahlaksızlığın daha kolay yayılması için kurumsallaşmaya yönelinmiş. Partiler, edep, hayâ takmadan eşcinsel adayları toplumun önüne çıkarıp oy isteyemeye başlamış. Kimliksizlik revaç bulmuş. İnsanlar tüm bunlara hürriyet diyorlar. Kanallardan resmen ve alenen müptezellik ve pespayelik fışkırıyor. Bir laf etseniz, hürriyete dokunmak oluyor. Yani, soysuzluğun adı olmuş hürriyet. Fitneye, fesada, ahlaksızlığa, ihanete söz etseniz; burası demokratik bir ülke kardeşim oluyor hemen. Ha bu meyanda, demokrasiyi de elbet izah etmeye gayret edeceğiz inşaAllah. İnsanların kafaları öyle karışık, insanlar hayata öyle yabancı hale gelmişler ki, inanın korkunç boyutta. Bunu da ancak kalbinizde hissederek, fark ve idrak edebiliyorsunuz. Tabi olan bitenlerin acısını, sızısını yüreğinizin dip derinliklerinde duyumsayabiliyorsanız becerebiliyorsunuz farkında olmayı. Bilakis yaşayıp gidiyorsunuz fani dünyanın meşgalesi içinde her şeyden bihaber ve her şeye bigâne olarak. Oysa biz, insan olarak halk edilmiştik ve şerefli kılınmıştık! Haddizatında tüm bu olan bitenler mütemadiyen bilgiçlik atfettiğimiz, aydın vasfını seza gördüğümüz ve onore ederek toplumsal düzeyde saygınlık yüklediğimiz efendilerin hediyeleri bir nevi. Bu efendiler, filhakika gizli maşalar, radikalizm diye tarif ettikleri orijinal İslam’ın yani Tevhid dini olan İslam’ın gönüllerde ki hâkimiyetinden korktukları için, insanları önce hürriyet perdesi ardında ahlaksızlığın çukuruna yuvarladılar, sonra da ahlaksızlığa dur deme iradesi olan İslam’dan uzaklaştırdılar ve böylece insanlar İslam’dan, İslam’ın özünden korkar hale geldiler, nihayet İslam’a muhalefet etmeye başladılar. Dini, Liberalizm lehine budamaya, tahrif ve tahrip etmeye soyundular ve ürettikleri dini, İslam diye yutturmaya yeltendiler. Şimdi liberalizmin zehirli meyvelerini tatmak zorunda artık bu toplum. İstese de, istemese de!
Liberalizm; şehrin, köy doğallığını yok edip, insanı şehrin betonuna mahkûm ettiği gibi; insanın ruhunu çalarak, insanı bedenin mahkûmu kılar ve insanın sonsuzluğunu yok eder. Yani insanı, insanlıktan çıkarır, düşürür, ezer, yok eder. Geçelim! Şeytanın silahlarını ve tuzaklarını çok iyi bilmek icap ediyor. Yok olanlar yeniden dirilmeye çalışabilirler. Yeni yüzler eski yüzlerin ortaya çıkması için mücadele veriyor olabilirler. Taşlar sürekli değişebilir. Biraz ileri gidilir, biraz geri gidilir, nihayet amaca erilir. Aynı şeylerin yer değiştirmesi anlamsızdır. Ya da yeni yüzler aldatmamalıdır, çünkü haddizatında öz olarak eskidirler. Teenni ve teyakkuz! Şimdi, yeni döneme, eski dönemin adamları direniyormuş gibi görüntü verebilirler ama siz inanmayın. Eskilerin katılıklarına da pek itibar etmeyin. Zira yeni dönemin hareketlerinin neticeleri, eski dönemlerin aktörlerine tahminsiz kazanımlar sağlayacaktır. İnanın ki, yeni dönemi, eski aktörlerde istiyorlar, ne kadar da kavga ediyorlarmış gibi görünseler de. Zira söylendiği ve teoride de var olduğu gibi; kızıl, karayı takip edecektir. Müntesipleri geçiniz siz, onlar her şeyden bihaber ve arka plana bigânedirler. Üst akıllar, oyunu kuranlar ne yapacaklarını çok iyi biliyorlar. Onlar sürekli taktik ve stratejik temelli hareket ederler. Ömer Laçiner isimli zevat, zamanında, Birikim isimli dergide kendi dünyasına yönelik çok ince mesajlar vermişti bu konuda. İslam olanlar, kurbağanın haşlandığı gibi haşlanmak isteniliyor. Dirençleri kırılıncaya değin yüzlerine gülümseniyor ve ruhları tedricen zayıflatılıyor. Değerlerinden tecerrüt etmeleri sağlanıyor fasılalı olarak. Çelik susuz bırakılıyor. Adanmışlık, inanmışlık gibi değerli yönlerinin yok olmasına çalışılıyor. Kimlik bilinçleri, dini ahlakları, vatan duyguları, devlet hassasiyetleri törpülenerek yozlaştırılmak isteniyor. Bunu da ancak Liberalizm denilen zehirli düşünce becerebilir. Peki, bu erdemlerden, değerlerden uzaklaşmış bir toplum yeniden kimin kucağına düşer sizce? Alıklığın ve aptallığın lüzumu yok bebeğim! Peki değerlerinden arınmış bir Müslüman nasıl olur? Özü yenmiş ağaç gibi. Dokunduğun ya da üflediğin an düşecektir. Meyve olgunlaştığında ise ağaç silkelenecek ve Siyonizm’in vahşi veledi yeniden kâbus gibi çökecektir insanlığın üzerine; Stalinizm. Birazcık akledebilsek ahhh!
Liberalizm, insanı farkında olmadan dönüştürür. Toplumcu insanı ferdiyetçiliğin çıkmazında boğar. Müslüman insan, asla ferdiyetçi olamaz ve yaşayamaz. Gündelikçi yaşamın peşinde ömür çürüttürür. Ki maalesef bugün Müslümanlar ciddi şekilde dönüşmüşlerdir. Bunu hayata ince bakış atmadan fark etmek elbette kabil olmuyor ama hayatın içerisine dalarak, hayatı derinden temaşa ettiğiniz zaman duyumsayabiliyorsunuz. Dünyaya alışmak, insanı kendinden koparmaktadır. Ve insan artık maddi yönünü tatmin etme peşine düşmektedir. Gününü nerelerde, ne şekilde ve nasıl geçirsem diye düşünme derdine düşmektedir. Maalesef Müslümanlar olarak müthiş derecede maddeci bir yöne kaymış bulunmaktayız. Bu da Müslümanların ferdiyetçilikle zehirlenmesinin ve dünyaya dalıp gitmelerinin neticesidir. Ulvi değerlerden sapma vardır ve süfli değerlerle hemhal olma durumu vardır. Dava bilinci, ferdiyetçiliğin kurbanı olmuştur. Lüks, şatafat, konfor ve mutantan hayat özlemi Müslümanın ideallerinden taviz vermesini tevlit etmiştir. Böyle bir durum dik durmanın önünde ki en büyük handikaplardandır. Ayrıca kardeşçe yaşamanın da zehridir dünyaya alışmak. Çünkü dünyaya alışan ve dünya nimetleriyle zehirlenen, kardeşliği de, kardeşini de unutur ve kendi hazlarının peşinde koşarken tükenir gider. Oysa biz tükenmek için değil, çoğalmak için vardık, varız, var olmalıyız. Müslüman bir insan, kapitalist ve liberalist zihniyetin sahibi olamaz, bu minvalde yaşayamaz. İnsanlığın umudu olanlar, insanlığın umutlarını tüketemezler. Müslüman, izzet, şeref ve üstünlük sahibidir. Dünyaya alışanların yanında bu üstün erdemler bulunamaz. Müslümanlar Erdemliler Kentinin haysiyetli işçileridirler. Müslüman, kapitalistlerin ve liberalistlerin yanında ezilip, kardeşinin yanında kibirlenecek kadar izzetinefsine ihanet edemez, etmemelidir. Müslüman, ahlak, adalet, helal, haram konularında sonsuz hassasiyet sahibi olmalıdır. Hz. Ömer Adaleti tanımlamasıyla mücessem hale gelmiş kâmil adalet ilkesi Müslümanın şiarıdır. Müslüman her an kimliğinin bilinciyle, farkındalığıyla yaşar.
Eğer dünya nimetleri amaç mesabesine yükselir, kimlik araç derekesine düşerse, orada felaketin zilleri çalmaya başlamış demektir. Çünkü böyle bir durum, sözün hükmünü bitirir, özden koparır, temiz yüzü kirletir. Nihayetinde de ödev bilinci ve sorumluluk duygusu kaybolur. İşte bu kopuş, liberalizm denilen kirli zihniyetle başlar ve ferdiyetçilik denilen toplumdan soyutlanmayla noktalanır. Liberalizmin en acı meyvesi; dünya kaygısının başlaması ve menfaat kavgasının doğmasıdır. Söz niçin düşer ve özden niçin çekinilir? Çünkü söz ve öz, kaybettirir ama reel bazda yaşanılan bir hayatta. Böyle olunca kaybetmemek adına, sözden vazgeçilir, özden kopulur. Dünyayı önemseten liberalizm, kar getirmeyeceğini fısıldadığı sözden ve özden kopmayı intaç eder. Zira reel dünyada, sözü kaldıran ve özü canlandıran her insan, dünya nimetleri bağlamında kaybetmektedir. Ama burada garip bir tenakuz da vardır; şöyle ki, güya liberalizmin hürriyet telakkisine meftun olan insan, putlardan da kopamamaktadır. Paraya tapınç içinde olmak ferdiyetçiliği önemsetir ve insanı yalnızlığın karanlık kuyusuna düşürür. Putçuluk ise, haddizatında dolaylı olarak ferdiyetçiliği destekler. Zira menfaatlere mülaki olmak putlara tapınç içinde olmayı iktiza eder. Çünkü putlar sayesinde menfaatler elde edilir. Yani tenakuz gibi görünen şeyde birazda tenasüp gizlidir. Maddeye sahip olmamanın kendisini düşürdüğünü düşünen insan, maddeyle yükseleceğini düşünerek, manaya maddeyi tercih eder ve fark etmeden düşüşün en büyüğünü yaşar. Liberalizm insanı yalnız bıraktığı için, insan zevklerinin, hazlarının cezbedici ama kaybedici karanlığında kendini tatmin yoluna gider ve kaybolur. Her ideolojide garibanın kaybettiği gibi burada da kaybeden yine garibandır. Kirli zevklerin kendisine sahte tebessüm fırlatmasına aldanan, şuh kadınların kahkahaları ile sarhoş olan, lüks arabalarda kendini kaybeden, mutantan kokteyllerde düşüşü yaşayan insan elbet bir gün yaşadığının yanlış, gittiği yolun sonunun karanlık olduğunu anlayacaktır.