Sevgili ülkemin bir bireyi ve sadık bir vatansever olarak, aziz vatanın, sağduyu sahibi bütün muazzez evlatlarını, bu aziz vatana ve necip millete sahip çıkmaya çağırıyorum! Sevgili ülkemin üzerine kara bulutlar çökmüş, çakallar müstevlilerle teşrik-i mesai yaparak kirli emellerini tevhit etmiş ve her alanda kahpe ittifakla sevgili ülkemin ve aziz milletimin mukadderatına hükmeder olmuş, mürailer ikbal meftunluğuyla kudurmuş, sınırsız küresel ticaret baronlarının kuklalığına soyunmuş kompradorlar ve kodamanlar yüce halkımızı iliklerine kadar sömürmüştür.
Bir avuç burjuvazinin malik olduğu pespaye medya ve orada dikte edilen istikamette görev icra eden tut-i garbiler, vatan, millet, bayrak, namus, iffet, şeref, şahsiyet nedir bilmeyen bir kısım ağzı salyalılar, süfli zevkleri uğruna ulvi değerleri zedeleyen ve kıymetten düşürmeye yeltenen şaibeli sapıklar cehaletin karanlığına mahkûm ettikleri masum halkımızı maniple etmeye çalışmaktadırlar.
Bir Çin atasözü der ki: ‘’Onur, sadece insan türünde bulunur.’’ Fakat, burada bazı şahsiyet sahibi mümtaz münevverlerimizi müstesna tutuyorum. Bu garbın papağanları, iktidarlarına güvenerek, tüm kesime zımnen emir yağdırmaya çalışan ve hicap duymadan kadın eti pazarlayarak, genç dimağlara soysuzluk zerk edecek kadar şirazesinden çıkan ve ne gariptir ki; horladığı, sömürdüğü, değerlerini aşağıladığı bu necip halkın parasıyla palazlanan nevzuhur züppeler, tefessüh etmiş ruhlar, satılık kalemler neyin peşindeler acaba? Hangi hakla ve cesaretle, asil Müslüman-Türk insanının ruhunu incitecek, ona hakaret edecek, onu tahkir ve tezyif edecek cesareti ve imtiyazı kendilerinde görüyorlar? Yoksa bu hususta kendilerini akredite mi sayıyorlar? Mazi de, Ay yıldızlı al bayrağın- bağımsızlık bayrağının – ve İstiklâl Marşı’nın- özgürlük marşının – değiştirilmesini isteyecek cüreti gösteren Sabiha-Zekeriya Sertel ikilisinin artıkları mı yoksa bunlar? Lütfen, artık aklımızı başımıza alalım beyler. Şimdi ihtilaf, adavet(düşmanlık), husumet ve cehalet zamanı değil; ittifak, uhuvvet, muhabbet, tesanüd (yardımlaşma, dayanışma), okuyup cehalet zincirlerini kırma anıdır.
Üstad Bediüzzaman’ın da özetlediği gibi: ‘’Hayatımız (varolmamız) ve necatımız (kurtuluşumuz) ittihadı milletle (milletin birliğiyle) kaimdir (mümkündür).’’ Siz hikmeti alınız, kaynağına olumlu bakmasanız bile, hikmeti sarf-ı nazar ederseniz aşağılık bir yok oluş kaçınılmaz olur unutmayın!!! Ve sevin ki; sevdiğiniz kadar sevilirsiniz...! Ne olur, el-insaf artık!!! Fasılalı olarak türap olmakta ve payimal edilmekte olan bu güzel ülkeye ve muazzez halka acıyın. Din için, vatan için, devlet için, millet için, bayrak için, marşımız için tek can ve tek fikir olun ne olur!!! Kesrette vahdeti gerçekleştirin... Bir son verin artık şu aşağılık, iğrenç, sefil ve dahi barbarca olan tefrikaya (ayrılığa). Neyi paylaşa-mı-yorsunuz ki???
Büyük üstad Sadi Şirazi diyor ki: ‘’Yeryüzünün bir tek parçası tek damla kan akıtmaya değmez.’’ Zira, Allah’ın arzı geniştir dostlar, yeter herkese, korkmayın aç kalmazsınız. Hep birlikte, el ele, gönül gönüle, aydınlık ve özgür yarınlara doğru umutla ve güvenle yol alalım. Emin, huzurlu ve özgür topraklarımızda, bağımsızlık bayrağımızın sakin ve asude gölgesinde, özgürce özgürlük şarkılarını, halk türkülerini terennüm edelim. Asude bahar yurdu olan sevgili ülkemizin kutsal topraklarında en tatlı hayallere, güneşli düşlere dalalım. Yoksa istikbalde aziz evlatlarımız – Asım’ın Nesli – hangi mesut göklerin altına sığınacaklar? Hangi ülkede saadet yurdunu tahayyül ve tasavvur edecekler? Aydınlık ve özgür düşleri nasıl bir halet-i ruhiye içerisinde kuracaklar?
Korkuyorum!!! Hanımlar, beyler, gardaşlar, bacılar... Unutmayın ki! Değerlerin hiçe sayıldığı, tahkir ve tezyif edildiği bir yerde insana değerden söz edilemez... Zira, insan ancak değerleriyle vardır ve yaşar... Maddi ve manevi değerlerden ve dinamiklerden yoksun bir fert, iskeletsiz bir et yığınına benzer ki; varolması, varlığını idame ettirmesi muhal ender muhaldir. Ey halkım! Belki ağır konuşuyorum, ama inanın dayanamıyorum, gücüme gidiyor öz vatanımda Türklük bilincimin çalınması!!! Tarihimin ve varoluş dinamiklerimin zımnen telin edilmesi!!! Halbuki, biz biliriz ki; tarihsiz millet talihsiz millettir... Yine Mustafa Kemal Paşa’nın şu sözünü hatırlayın: ‘’Türk evladı atalarını tanıdıkça, daha iyi işler başarmak için kendinde kuvvet bulacaktır.’’
Geçmişini bilmeyen bir nesil geleceğini nasıl inşa etsin beyler? Tarihsiz şerefsizler Türk Oğlu’nu da tarihsiz bırakmaya yeltenmesinler, asil yürekli, yağız Türkmen Çocukları’nın sabrını ölçmeye kalkışmasınlar. Önce maziye bir baksınlar, ağır bir mağlubiyeti var mı? Ey hainler, ey uşaklar, ey batının hempaları, ey fırsatçılar, ey menfaati gereği Mustafa Kemal’e sığınıp, menfaatleri yok olunca Mustafa Kemal düşmanlığı yapan kahpeler biliniz ki!!! Büyük Türk büyüğü Bilge Kağan’ın da keskin ifadelerle ve derin bir inançla belirttiği gibi: ‘’Toprak yarılmadıkça, gök çökmedikçe bu millet yaşayacaktır. Yeter ki; içten bir kaynaşma olmasın.’’
İşte sizler de bunu bildiğiniz için bu milleti ideolojik kamplaşmalarla birbirine düşürerek içerden parçalamaya yelteniyorsunuz, ama asla başaramayacaksınız, bunu biliniz şerefsizler... Öz vatanımda parya muamelesi görmek, tahkir ve tezyif edilmek, mezellet ve meskenet içinde yaşamaya mecbur bırakılmak, tarihimin, değerlerimin, ecdadımın reddedilmesi, insanlarımın sevincinin, mutluluğunun, umutlarının, hayallerinin çalınması, sevgili ülkemin doğal zenginliklerinin, yer altı ve yer üstü kaynaklarının kodamanların inhisarına (tekeline) bırakılarak sömürülmesi ve bu kaynaklardan asil sahiplerinin mahrum bırakılması, hizmetten mahrum kalanların, eğitim haklarından nasiplendirilmeyen vatan evlatlarının batılılarca götürülüp, Kemal Tahir’in deyimiyle; ‘’yamyamlar medeniyetine’’ hizmet ettirilmesi gücüme gidiyor. Bazen dayanılmaz oluyor, yüreğim acıyor, çaresizce ağlıyorum.
En Sevgili ne buyuruyor: ‘’Ümmetimin derdiyle dertlenmeyen, onların dertlerine çare aramadan uyuyan bizden değildir.’’ Ne diyorsunuz bu keskin ve kati ikaza beyler!!! Ağlasam da ne çare... Yaşadığım anı karartmaktan, enerjimi tüketmekten başka bir işe yaramıyor, zira, imkanlar yönünden naçarız (çaresiziz)... Sabır, dua, tefekkür, tevekkül, ama gerekeni yaptıktan sonra... Çünkü üzülüp, bunalıma girmek yarının sıkıntısından bir şey eksiltmiyor... Bir faninin de ifade ettiği gibi: ‘’Yıllardır hiçbir şeyin olmadığı ülkemde, hala değişen bir şey yok.’’ Her devir yeknesak bir halde geçip gidiyor. Köhne ve tefessüh etmiş, klişeleşmiş mentalitelerin ve paradigmaların mengenesine sıkışmış bir türlü kurtulamıyoruz. Yozlaşmış zihniyetler ve batının kuklası olmuş zavallılar yüzünden, âlem için terakki dünyası olan bu dünyayı vatanımız ve milletimiz için tedenni dünyası haline getirdik. Hâlbuki Mustafa Kemal, batının değerlerini taklit edip soysuzlaşmayı değil, bilakis uluslar arası platformda söz sahibi olmuş medeni bir millet olmamızı arzulamış ve bu hedefi göstermişti. Ama bunu batının değerlerini taklit etmek olarak telakki eden fikirsiz ve yüreksizler sevgili ülkemizi mahvettiler, her alanda geri kaldık. Emerson ne diyordu: ‘’Taklit intihardır.’’ Bizde maatteessüf bugün intiharın eşiğine gelmiş bulunmaktayız ki; son ve köklü bir hamle yapamazsak zir-ü zeber olacağız, kendimize gelelim!!!