DEMOKRASİZM...2...

Özgür DENİZ - 22.09.2015

‘’Hak batıldan kesin olarak ayrılmıştır. Hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.’’ ÖZGÜR DENİZ

 

Demokrasizmin egemen olduğu, hayatı belirlediği bir yerde, İslamilikten-Millilikten söz etmekte kabil değildir. Söz ettiğiniz an demokrasizm düşmanı ilan edilirsiniz. Zira demokrasizm, İslami-Milli olan her şeye muhaliftir. Zira demokrasizm gayr-i İslami-Milli olan şeylere de yol vererek, İslami-Milli benliği zımnen çürütür. Böylelikle gayr-i İslami-Milli unsurlar insanların, milletlerin, devletlerin mukadderatını tayin etmeye çalışırlar. Her şey zaman içinde yozlaşır, özünü kaybeder. Böyle bir dünyada, Milli Devleti (rengini, biçimini, şeklini, tadını, kokusunu, töreden ve dinden alan devlet) inşa etmekte kabil değildir. Pespayeliğin ve müptezelliğin tecessüm etmiş hali olan böyle bir yönetimi, İslam ile karıştırmak ve İslam ile aynı şey olduğunu ifade etmek, insanlığın tanıklık edebileceği en tehlikeli hainliktir. Demokrasizm, kompradorların yönetim şeklidir. Bu düzen, kapitalistlerin, liberalistlerin, komünistlerin, faşistlerin, anarşistlerin teşrik-i mesai ederek hayatı arka perdeden yönettikleri düzendir. Hüküm sermayenindir. Hak, hukuk sermayenindir. Namus, şeref gibi ulvi değerler para ile trampa edilen meta derekesindedir. Vatan dediğimiz olgu, münhasıran rant elde etmeye yarayan anlamsız, kuru bir toprak parçasıdır. Yoksulların esamisi bile okunmaz. Millet, kof nutukların kurbanlarıdırlar. Her bir insanteki, omuzlarına basılarak yükselinecek yığının, sıradan bir cüzüdür. Kendisi kaybederken, sırtına basanlar çıkarlarına ulaşırlar. Yüce ve kutsal değerler, milleti uyuşturarak sürüleştirmek için istimal edilecek bir araçtır. Nurettin Topçu üstada kulak verelim: ‘’Sokrat, demokrasinin çocuğu değildir. Hz. Muhammed’in (sav) meşveret yönteminin de, insanların reyine müracaat eden demokrasiyle alakası yoktur. İslam dininin insanlığı tedvir etme şeklinin demokrasiyle aynı olduğunu ifade etmek hakikatlere ihanet etmektir. Asr-ı Sadet döneminde halkın yönetim ile ilgisi yoktu. Hz. Muhammed (sav), yalnızca, yine yüce şahsiyetinin intihap ettiği ‘’ milletin işlerinden anlayan ve milletin işlerini çekip çevirebilecek kişiler’’ ile istişare ederek, yönetim mevzuunda ki kararı yine bizatihi kendisi veriyordu. Eski zamanlarda ki demokrasilerin güya en muhteşem örneği olduğu ifade edilen Atina demokrasisi, kadim Yunan’ı türap eden şey oldu.’’

 

Demokrasizm, devletlerin yıkımını kolaylaştırır, çünkü bünyeye her türlü zehiri, mikrobu zerkeder. Böylece bünye tedricen çürür, bir gün gelir yıkılıverir. Milletler için en ideal düzen olarak görülen bu düzen, filhakika milletlerin yıkımını kolaylaştıracak en ideal düzendir. İşte şeytaniler, bu yüzden en ideal düzen olarak telakki etmektedirler ve insanlığa empoze etmektedirler. Ama onların bildiklerini biz bilmiyoruz, onların farkında olduklarının biz farkında değiliz maatteessüf. Çendan, dinine bigane olanlar böyle bir iddiada bulunsalar ve bu gayet tolere edilebilir bir durum olsa da, dinin hakikatini bilenlerin böyle büyük bir iddiada bulunması mazur görülemez. Şöyle bir şey söylesek; bir birey olarak bendeniz, benim kaderime etki edecek olan ama yüce ahlaka da düşman olan birini demokrasizme saygı ve sadakat adına sindirmek zorunda mıyım? Keza, PKKHDP fitne ve fesat odağını demokrasizm adına ittihaz etmek ve nesli katletmelerine, kardeşliği zehirlemelerine müsaade etmek zorunda mı kalacağım? Böyle bir şey tasavvur ve tahayyül edilebilir mi? Hayır böyle bir şey kabil-i mümkün değildir, muhaldir. Zira böyle bir şahsi tensip, imanı ve insanlığı tahrip eder. Şöyle soralım; bir haydutla, bir alimin vereceği karar eşit derece de olabilir mi Allah, vatan, namus aşkına? Bilmekle, bilmemek asla aynı olmaz. Faraza, bilenler kategorisinde gördüğümüz bazı şahsiyetlerin, demokrasizm mevzuunda ki serdettikleri fikirleri makul bile olsa, yine de bendenizin indinde bu şey pespayedir, müptezeldir. Haddizatında, o zatlarda kuvvetle muhtemel, içlerine sindirememektedirler velakin bir çıkmaza düştükleri için tolere edilebilecek bir şey olarak telakki ediyor olabilirler. Ki bendeniz, şu an sessizliğin koynunda yatan hiçbir güzel insanın bu melaneti ittihaz ettiklerine şahit olmadım, bilakis meymenetsiz bir şey olduğu konusunda hemfikir olduklarına şahit oldum, tabi bıraktıkları muhteşem eserler sayesinde.

 

Sadece soruyorum cancağızım, basit sorularla sorgulama yapıyorum kendi kendime. Aklen, kalben, vicdanen ve tüm samimiyetimle soruyorum, sorguluyorum. Allah, vatan, namus aşkına; adil olmak için, demokrasist mi olmak iktiza ediyor? Demokrasist olmak, ahlaklı olmanın önkoşulu mudur? Hürriyeti savunmak, demokrasist olmanın muktezası mıdır? Barışı haykırmak, demokrasist olmadan kabil değil midir? Demokrasist olmadan, emeğin hakkı savunulamaz mı? Kardeşlik için, insanları sevmek ve insanlara saygı duymak için, demokrasist olmak mecburiyetinde miyiz? Bilmiyorum daha başka nasıl düşünebilirim, sorabilirim ve sorgulama yapabilirim? Ama tek bir hakikat vardır ki; tüm bu sorulara verilebilecek cevap şudur; münhasıran insan olmanız kifayet edecektir, tüm bunları bünyenizde barındırmak ve apolojisini yapabilmek için. İnsan olduktan sonra, harici hiçbir şey olmanıza gerek yok. Zaten insani fıtratta yani İslami fıtratta tüm bu ulvi değerler münderiçtir. İnsan olalım yetecektir. Mutlak ve yegâne Önderimiz (sav) demokrasist miydi Allah, vatan, kitap, namus ve insanlık aşkına? Ama en azılı düşmanları bile O’na (sav) güveniyordu. O (sav), ömrünün hiçbir anında adaletten taviz vermedi, ahlakında zirvesiydi. Ama O (sav), demokrasizmin o günkü izdüşümleri olan tüm sosyal pislikleri yok etmişti; kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeye hayır demişti, kölelerin tahkir ve tezyif edilmesine ve köleliğe hayır demişti, tefecilere hayır demişti, kadını yüceltmişti, emeğin tam karşılığını vermişti ve verilmesini emretmişti. İslam coğrafyalarında hükümferma olan ve devasa gövdeyi zehirleyen virüslerin kolayca yayılma sebebi; Müslümanların, kardeşliklerinin ve birliklerinin meydana getireceği muhteşem eserin bilincinde ve farkında olmayışlarıdır. Şeytanilerde, bu bilincin oluşmasını ve farkındalığın gelişmesini engellemek için muhtelif oylama taktileri icat ediyorlardı mütemadiyen. Müslümanlar, sanki harici bir şey olmadıkları zaman, bazı değerleri savunamayacaklarını sanıyorlar. Oysa bu bir aldanıştır, algı operasyonudur.  İnsan olarak ve insan kalarak, bu değerleri hakiki manasıyla savunabilmemizde hiçbir gariplikte, sakınca da yoktur. Ki asıl o zaman layığı ile savunabiliriz yani apolojisini yapabiliriz. Harici şeyler gibi, kabuklarını değil, özünü temsil edebilir ve savunabiliriz hem de. Tıpkı Önderimiz (sav) gibi.

 

İnsanlık şunu asla unutmamalıdır; hakikat olanca sarahatiyle, güneş misali, gözlerimizin önünde olduğu halde, yalanlarla yaşadığı müddetçe, insanlığın hiçbir haykırışı samimi olmayacak, haykırışları da samimi gönüllerde de makes bulmayacaktır. Zulüm yok olsun, emek layığını bulsun, kötülükler bizi terk etsin, insanlar hür olsunlar, sevgi ve saygı yaşam tarzımız olsun ve insan gülsün ama bu yalanların egemenliğiyle olsun! Başka ne olsun bebeğim? Daha ne istersin? Güvenli bir dünya arıyorsan, önce sen güvenilir olacaksın bebeğim! Yoksa laf salatasıyla, cerbezeyle, bir şey biliyormuş gibi sallamayla bu işler olmuyor. Şunu bilmeliyiz ki; demokrasist olmamak, bir insanı, asla zalimleştirmez ve zulmü onaylayan kişilik yapmaz. Böyle bir telakki, alıkça ve bönce bir telakkidir. Geçelim! Derler ki, demokrasizm, milletin hâkimliğidir. Asla! Bu tamamen kof bir slogandır. Yanıltıcı bir kılıftır. Kahpeliği gizleyen içi boş bir paroladan başka bir şey değildir. Allah, aşkına söyleyin, demokrasizmle tedvir edilen hangi ülkede, millet hâkimdir, belirleyicidir? Bilakis, millet, gücü monopollerinde toplayan ve gizli muktedir olan birkaç tane tiranın elinde esirdir. Bu ülkede ki, kompradorları düşünün lütfen. Bir sermayedar, bir zamanlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Başbakanını pijamasıyla karşılamıştı? Ve bunun adı demokrasizmdi! Güya milletin reyiyle intihap edilmiş, koskoca Başbakan, bir sermayedarın karşısında zavallı haldeydi. Milletin egemenliği ha! Güldürmeyin insanı be. Gerçi gülünecek değil ağlanacak haldir bu. Olanlara bakınız, anladıklarımıza bakınız. Cehaletimize yanmalıyız, ağlamalıyız haddizatında. Egemenlik zorbalardadır ama biz kendimizde sanırız ve övünürüz. Ki, demokrasizm, özünde, en dibinde, güç ve güçlü rejimidir. Hak, hukuk, halk yalandır. Vallahi yalandır, billahi yalandır, tallahi yalandır. Yiyenlere afiyet olsun ama bizden uzak dursun bebeğim! Millet hâkim değil, hâkimlerin oyuncağıdır, kuklasıdır, esiridir. Kötülük, iyiliğe müreccahtır. Yalanlar, hakikatlere galebe çalmışlardır. Millet edilgendir, suskunluğun mahkûmudur. Haykıranlar ve en çok sesi çıkanlar ise, millet düşmanı tiranlardır, anarşistlerdir, teröristlerdir. Bu adi ve kahpe düzen, zulmün, adaletsizliğin, ahlaksızlığın ve eşitsizliğin düzenidir. Eşit olduğu iddiasının derinliklerinde bile eşitsizlik münderiçtir, tabi fark edebiliyorsanız. Kamil manasıyla; insan düşmanı bir düzendir!

 

Asr-ı Saadet döneminde, Hz. Bilal Habeşi ile aynı sofrada yemek yemeyi reddedenler ne ise ve onların düzeni nasıl demokrasist (özünde bir konsorsiyum düzenidir yani ideolojilerin teşrik-i mesailerinin ürünüdür) bir düzen idiyse; bugün Anadolu’nun yiğit evlatlarını hor ve hakir görenlerde aynı şeydir ve bunlarında düzenleri demokrasist bir düzendir. O gün, Önderimiz (sav) için, Peygamber nasıl bizden olamaz diye karşı çıkanlar ne ise ve onların düzenleri nasıl demokrasist bir düzen idiyse; bugün aynı şeyi Anadolu’nun yiğit evlatlarına yapanlarda aynı seciyede tipelerdir ve bunlarında düzenleri demokrasist bir düzendir. Hakikatler gizlenemez cancağızım! Yalan rüzgârları, hakikat kayasından kıymık koparamaz. Demokrasizm de, sarhoş ile kendinde olan, şaki ile bilgin, alık ile âlim, namuslu ile namussuz birdir. Filhakika ise, böyle bir şeyi tasvip eden bir millet, her türlü müptezelliğe sezadır. Olayı şöyle müşahhaslaştıralım; şimdi, bendeniz, haysiyet ve ahlak abidesi Nurettin Topçu üstadım ile sarhoş, şerefsiz, düzenbaz birini bir tutabilir miyim? Bir tutarsam, şerefsizin, kahpenin önde gideni bizatihi bendeniz olmaz mıyım? Böyle bir şey; sözde eşit olma adına zımnen savunması yapılan alçakça bir eşitsizlik değil midir? Şeyh Şamil ile Siyonist bir kahpe münhasıran eşitlik teranesi niyetine bir tutulabilir mi? Eşref-i mahlûkat ile esfel-i safilini aynı terazide tartmak eşitlik midir Allah aşkına? Ama demokrasizm de yapılan şey tam anlamıyla budur işte. Oysa insançocukları arasında, kültürel olarak, ahlaki bakımdan, haysiyet yönünden, mutlak ve muhakkak bir eşitlik kabil-i mümkün değildir. Böyle bir şey yapmak, insanları hayvanlar derekesine düşürmek demektir. En azından, insanlarda akıl vardır ve akıl yönünde de hiçbir kimse eşit düzeyde değildir. Beceri vardır ve kimse bu konuda eşit değildir ve olamaz da. Ama hayvanlar mutlak olarak eşittirler. Bu adi rejimde, insanın aziz varlığında gizlenmiş olan cevher eşitlik babından değerlendirilmiş ve insanın, insanlık değeri hiçe sayılmıştır. Güya eşitliğe önem verdiğini söyleyen demokrasi rejimi, her yerde eşitliğin en büyük düşmanlarından biri olan ve zehirli bir yılan gibi görülen Liberalizm ile müttefik olarak hareket etmiştir. Demokrasinin hürriyet dediği şey, gerçekte hürriyetsizliktir. İnsanın alçaltılmasıdır bu hürriyet telakkisi. Ahlak temelli bir hürriyeti hiçbir zaman tasvip etmemiştir demokrasi illeti.

 

Demokrasist temelli idareler, insanlığın makûs talihi, meşum bahtı, menhus mukadderatıdır. İnsanın düşüşünü tevlit etmiştir mütemadiyen. Herkes haklı, hakikat ise haksız olmuştur biteviye. İnsanlık her yönde geri bıraktırılmıştır. Kalabalıkların gürültülerinde kendilerini kaybedenler, milletinde kendini kaybetmesini intaç edecek hareketlere yönelmişlerdir. Milli Egemenlik hep bir yalan olarak kalmıştır. Kompradorlar egemenliği daima inhisarlarına almışlardır. Ta ki, bir deli yürek çıkıpta o egemenliği halka tevdi edene dek, egemenlik kompradorların inhisarlarında kalmıştır ve kalmaya da devam edecektir. Bir kişinin fitnesine nihayet vermek, bir milletin yaşaması demektir. Fitne, katl’den fenadır. Demokrasizm ise fitne tohumlarının hürce ekildiği bir zemini temin eder. Egemenliğin halka ebedi olarak devredilmesi için, fitne tohumlarını itlaf etmek şarttır. Kanunlar bunun için vardır ve kanun gücü kompradorların gücünü aşar. Yetki kullanılmadığı takdirde haydutlar azmanlaşır. Demokrasizm de hâkim olan irade, kirli, kanlı ve ucuz çıkar hesaplarının peşine düşmüş menfaat şebekelerinin iradesidir. Millet iradesinin mümessilleri; dini değerlere, vatan topraklarına, âli devlete, kadim millete sadakatle bağlı olan ve bu ihata edici olguların sevgisiyle temiz ve hür vicdanları harekete sevk eden haysiyetli fertlerdir. İnsanlık tarihinde ki, bazı istisnai zamanlar diyebileceğimiz zamanları kenarda bırakırsak, insançocukları mütemadiyen zalim tiranların kan fışkıran zulümlerinin, kirli ihtiraslarının, sefilane egoizmlerinin tahakkümü altında hayat sürmüşlerdir. ‘’Demokrasizm, milli bir duruşun, milli bir idarenin, yöntemi ve yolu olamaz. Zira bilinir ki, Milli-İslami tandanslı bir paradigma, milletin her bir bireyinin kafasına estiğini yapması anlamına gelmez. Milli paradigmaya istinat eden düzen, millete hizmet edilen ve milleti üstte tutan, onore eden, değerli kılan düzendir. Millet demek, fertlerin toplamı demektir, bu taraftan bakılırsa ferdin üzerindedir. Fert realite ise, millet idealdir. Münhasıran zatını düşünen bir fert, milletini düşünmüş olmaz. Herkes kendisi için yaşarsa, millet için kim yaşayacak?’’ derken sonsuz haklıdır üstat Nurettin Topçu.

 

Demokrasist düzen, insanların aklını çalan ve insanları cahilleştiren bir düzendir. İnsanlar cahilleşir ve artık hiçbir hakikati göremez, algılayamaz, anlayamaz hale gelirler. Kimlik ve din dahi tali mesele olmuştur. Çünkü dünya nimetleri tatlı gelmiştir ve dünya nimetlerine ulaşmayı engelleyen her şey önemsizdir ve unutulmalıdır. Düşman, düşmanını önce dünyaya alıştırır ve kopmaz bir bağla bağlanmasını sağlar. Bundan sonrası kolaydır, ulaştığı dünya nimetlerini kaybetmek istemeyenler artık düşmanın kucağına düşmüşlerdir ve düşmanın istediği yöne doğru ilerlemektedirler ve düşmek, yıkılmak an meselesidir. Düşman, düşmanını daima zaaflarından ve alışkanlıklarından yakalar ve yıkar. Bu düzende güya insanlar üzerinde baskı yoktur. Bu düzen renksiz, tatsız, kokusuz, biçimsiz bir düzendir. İnsanları uyuşukluğa alıştırır. İnsanlar direnç merkezlerini kaybederler. Çünkü düşmanlarını tanıyamaz olurlar hatta düşmanları yok sanırlar. Böylece, kendi dünyalarına dalarlar ve ideallerini yavaş yavaş kaybederler.  Ama düşmanlar her cepheden saldırmaktadırlar. Çünkü meyvenin olgunlaşmasını beklemektedirler. Sadece iyi insanlar hayatın akışına kapılmış her şeyden bihaber haldedirler, düşmanlar ise sessiz bir taarruz halindedirler. Hakka, Halka, Hukuka, Hakikate istinat etmeyen hiçbir güç meşru değildir. Haktan, Halktan, Hukuktan, Hakikatten doğmayan hiçbir kuvvet, sahici, samimi, soylu değildir ve halk yararına hükmedemez, kılıç çalamaz. Mutlak Hâkimin, Mutlak Yasalarından ilham almayan ama buna rağmen meşruluk iddiasında olan hiçbir idare tarzı insanlığın faydasına olamaz hatta tüm iddialarına rağmen meşruda olamaz. Şu hakikat, mutlak ve muhakkak surette bilinmelidir; insanoğullarının, iyiliklerini, güzelliklerini, izzet ve şerefini,  haysiyet ve namusunu, şeytanilere karşı muzaffer olmasını Mutlak Hâkim’den başka hiçbir merci istemez, isteyemez. Allah, menfaatle nimet bahşetmez ama yeryüzü tanrıcıkları dünya nimetleri için insanları harcamaktan ve yok etmekten imtina etmezler. Bu tanrıcıklar, her kim olurlarsa olsunlar ve hangi taraftan yana olurlarsa olsunlar hiç fark etmez. Tanrıcıkların hepsi aynı kategoridedirler. Onun tanrısı, şunun tanrısı, benim tanrım, senin tanrın diye bir şey yoktur. Sadece insanlardan ne bekliyorlarsa o yöne hitap ederler ve burada ayrılırlar, yoksa gayeleri birdir. Tanrıcıklar görünmedikleri yerlerde kendi kitlelerine, kullarına karşı daima ittifak halindedirler ama bunu kullar, köleler asla fark etmezler. Bu yüzden, yüzünüzü Allah’a dönün ve tanrıcıkları terkedin!

 

Evet, söylediğimiz gibi, demokrasizm; tanrıcıkların düzenidir. Allah’ın sözü, hükümsüzdür; hüküm tanrıcıklarındır. Allah bize ne der? Asla eğrilmeyin, doğru olun der. Peki, tanrıcıklar ne derler? Faşist olunuz, Komünist olunuz, Kapitalist olunuz, Demokrasist olunuz, Liberalist vs. olunuz derler. Allah’ın dediği olursa, insan olarak yaşamaya devam edersiniz ama tanrıcıkların dedikleri olursa emin olunuz ki, insanlığınızdan vazgeçmek zorunda kalırsınız. Paramparça olur, şeytanilere yem olursunuz, şeytanilerin ellerinde oyuncağa dönersiniz, maymunlaşırsınız adeta. İnsançocuklarının, bu hakikati fehmetmeleri iktiza ediyor. Bilakis, ezilmekten, kanlarını, terlerini, yaşlarını emdirmekten, sefalet ve esaret altında yaşamaktan asla kurtulamayacaklardır. Mutlak Hâkim tektir, birdir ve elbette ki gölgesi de bir ve tek olacaktır, olmalıdır. Bir’in, binlerce gölgesi olamaz. Binlerce gölgenin olduğu bir dünyada, insanlık karanlıkta yaşamaya ve sömürülmeye mahkûmdur. Mutlak Hâkim, adildir; hâkimcikler ise zalimdirler ve zulüm boşaltırlar âleme. Mutlak Hâkimin yurdu; yüce ahlakın, hakiki barışın ve mutmain kılıcı, huzur verici adaletin yurdudur. Hâkimciklerin, tanrıcıkların yurtları ise; kan ve kir akan, zulüm dolu, kaosun egemen olduğu ve savaşın insanları yok ettiği bir yurttur. Filhakika demokrasizme tapınç içinde olan ve insanları bu melun şeytanlıkla aldatan tanrıcıklar bile özlerinde demokrasist değildirler. Fakat böyle bir imaj takınarak, aldattıkları insançocuklarını daha kolay avlamakta ve sömürmektedirler. Ama bu arada şöyle bir tehdit ve tehlike sadır olmaktadır; inanılmadığı halde, küçük ve basit menfaatler uğruna inanılıyormuş gibi yapılıp, zevahirde apoloji yapılması neticesinde, fıtrat ve milli benlik tarumar olmaktadır. Hakka istinat eden, hakikatten ilham alan, hukukla işlevselleşen ve adaletle varlık kazanan, halkla hayat bulan ve halk tarafından murakabesi yapılan, lakin halkın üstünde duran, asla halka boyun eğmeyen, kendi düzeyini ve kalitesini koruyan ama halkın dileklerini, arzularını, isteklerini Mutlak Hâkim’in iradesine bağlamasını bilen bir düzen en iyi, en güzel, en ideal düzendir ve ancak böyle bir düzendir ki meşru bir hâkimiyeti özünde tazammum edebilir ve tasvip ve tensibe en layık düzen budur. Hakiki sosyal adalet, esas hürriyet, birleştiren barış ancak ve ancak bu düzenin ikamesiyle kabil olabilir. Mutlak Hâkim’in iradesi ile kendi iradesi arasında bir paralellik kuramayan ve buna halkın iradesini de eklemleyemeyen düzenler asla meşruiyet kazanamazlar. Meşruiyeti bulunmayan düzenlerden insanlık adına bir şey beklemekte ahmaklıktır. Komünizmde, Kapitalizm de, Liberalizm de, Faşizm de, insanları demokrasizm ile avuturlar, aldatırlar. Ama her biri de istibdat rejimidirler, düzenidirler. Birinde paranın kuvveti, diğerinde kinin kuvveti, öbüründe egoizmin kuvveti, bir diğerinde nefsin kuvveti egemendir. Demokrasizm de ise hem paranın, hem kinin, hem egoizmin, hem de nefsin kuvveti egemendir. Bunların tümü de, bireyler üzerinde hakkın hâkimiyetini kurmak konusunda kabiliyetsizdir, kifayetsizdir, ayrıca sahtekârdır. Demokrasizm denilen şeytani rejim, insanın, ulvi yönlerini ve ilahi boyutlarını buduyor, yok ediyor ve insanı menfaatlerinin, hırslarının, benliğinin, kinin esiri kılıyor. Nihayet, insanı, kulun kulu yapıyor ve düşürüyor, tüketiyor, bitiriyor. İnsan ve insanlık öldü!

Tarih: 22.09.2015 Okunma: 743

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?