İslam’a ve ideolojilere dair yaptığımız analizlerimizin, tetkiklerimizin ve değerlendirmelerimizin neticesi babındadır:
Aklımızın yettiğince, kalbimizin hissettiğince, vicdanımızın emrettiğince, dilimizin döndüğünce, fikrin namusuna da sadık kalarak, naçizane fikirlerimizi serdetme gayreti içinde olduk uzun süredir. Bir nevi, tetkik, tahlil ve değerlendirme yaptık. Şimdi de sonuç namına birkaç kelam etmek icap ettiğini telakki ediyoruz. Maateessüf, Türk Milleti kadim kutsal davasına ihanet etmiş ve şeytanın adımlarını takip eder hale gelmiştir. Bu yüzdende içinde bulunduğu hal hepimizin malumudur. Kadim kutsal davasını terk etmiş olması Türk Milletini manen çökertmiş ve madden de çökertmek üzeredir. Ya özüne geri dönecektir ya da karanlığın çukuruna yuvarlanıp gidecektir. Tarihini unutmuş, ecdadına verdiği sözde durmamış, kitabını mehcur bırakmış, değerlerini ve kültürünü muhafaza edememiş, düşmanını ve dostunu tefrik edemez hale gelmiş, kimliğine ve dinine sadık kalamamış, nihayetinde de milli benliğini kaybederek adeta yok oluşa doğru sürüklenmeye başlamıştır.
Türk Milleti, Muvahhid bir millettir. Tevhid altyapısı üzerinde İlay-ı Kelimetullah idealine ve davasına kendini adamış bir millettir. Emperyalizme, kapitalizme, komünizme, sosyalizme, anarşizme, nihilizme, liberalizme, demokrasizme ve her türlü faşizme karşıdır ve karşı olmak zorundadır. Bu kimliğinin ve dinin muktezasıdır. Bu taraklarda bezi olanların Türk Milleti ve İslam Diniyle ilintileri yoktur ama onlar var sanarak yaşarlar. Bu telakki böyle bir ilintinin var olduğunu ispat etmez asla. Zira Türk Milletinin tarihinde bu şeytani yolların, yönlerin esamisi bile okunmaz. Bu yollara, yönlere kayanlar, eninde sonunda Türk Milletinin kimliğine ve İslam Dinine aykırı düşmek zorunda kalmışlardır. Hatta kimliğe ve dine muhalif cephelerde yer alıp, kimliği ve dini tahrip ve tahrif etme yoluna gitmişlerdir. Demokrasizm denilen melanet, sair tüm konseptleri da kapsayan ve kucaklayan bir olgu olarak, İnsani-İslami-Milli fıtratı tefessüh ettiren ve çökerten bir mikroptur. İzahını yapmaya gayret ettiğimiz ve hüviyetlerini izhar etmeye çalıştığımız paradigmalara angaje olmuş insançocuklarını geçiyorum, zira onlar birer aldanan prototiplerdir. Velakin, mezkûr paradigmaların, politik kulvarda ve matbuat köşelerinde veyahut bilim dünyasında apolojisini yapanların hiçbirisi masum da, dürüstte, samimi de değildirler. Onlar ne yapıyorlarsa farkında ve idrakinde olarak yapmaktadırlar. Bunların kahir ekseriyetleri, Avrupa mahreçli ajanlarla teşrik-i mesai içerisinde olan mutemet tiplerdir. Kendi ülkelerine değil, dışarıya hizmet eden sadık birer hizmetkârdırlar. Kimliklerini ve dinlerini maske olarak istimal etmektedirler. İki seçenek vardır; ya cahildirler ya da haindirler! İkincisinin olması kuvvetle muhtemeldir.
Evet, sorduğumuz, sorguladığımız, bildiğimiz, öğrendiğimiz ve tetkik ettiğimiz kadarıyla izah ve izhar ettik ki, malum ve mezkûr ideolojik konseptler Türk Milletinin bağrından zuhur etmemişlerdir ve Türk Milletinin fıtratıyla da bağları yoktur. İslam ile zaten ilişkileri olma ihtimalinden söz etmek ya hainliktir ya da katıksız kapkara cahilliktir. Zira bir tarafta mutlak hak vardır, diğer tarafta mutlak batıl vardır ve hak ile batıl ise kesin olarak ayrılmıştır. Fakat bu demek değildir ki, bu konseptlere angaje olmuş insanlarla irtibat kurmayacağız, onlara selam vermeyeceğiz, onlarla hemhâl olmayacağız, hayır asla böyle bir şey sözkonusu bile olamaz. Elbette ilişkilerimiz, arkadaşlıklarımız, dostluklarımız olacaktır, olmalıdır. Zira onlarla insan olmaklığımız yönünden merbutiyetimiz vardır. Ki düşünce de zor olmaz. Ve bilinçli insanlar icbar edilmezler, ikna edilirler. Ki zaten hiçbir kimseye bir şey dikte etme ve kabul ettirme derdinde de değiliz. Bizim ödevimiz, izah, izhar ve ikazdır. Gerisi bizi ırgalamaz. İnsançocukları, inandıkları fikirler ne ise oldukları gibi savunusunu yapmakta hürdürler. Fikir gizleniyorsa, onu kafanda taşımak ağır bir yük olur ve anlamsız kalır. Ayrıca, ittihaz edilen fikrin özü ne ise, aynıyla ortaya konmalıdır. Zira hakikate, ancak hakikatli bir senkronize yapılarak erişilir. Savunduğumuz ya da reddettiğimiz düşünce ne ise, onu tahrif ve tahrip ederek değil, olduğu haliyle ortaya koymak iktiza eder, fikrin namusuna sadakat bunu koşul kılar. Redde, kabulde, şeylerin muhteviyatlarının farkında ve idrakinde olarak yapılmalıdır. Haddizatında fikir açık ve net olarak izhar ve izah edildiği takdirde insanın uyanık kalmasını ve gerçekleri görmesini sağlar. Sen karşıda ki fikri görür, dinler, öğrenir ve varsa fikrinde ki eksikliği fark edersin ya da yanlışlık varsa onu görürsün veyahut doğruysa savunmaya devam edersin. Hakikatin ulvi güneşi de ancak böyle tulu edecektir. Bilakis fikrini gizleyerek ya da başka fikirlere yamayarak bir adım bile ilerleyemezsin. Filhakika bu da bir oyundur. Vahşi kapitalizmin oyunu. Fikirler karışsın ki, insanlar gerçek doğruya hiçbir zaman ulaşamasınlar. Mutlak hakikatleri tazammum eden, mutlak ve yegâne kurtuluş kaynağı olan İslam ile buluşamasınlar, kucaklaşamasınlar. Herkes kendi fikrini doğru sanıp, öylece boş boş mücadele edip dursun. Ama tabi bu meyanda bir komünistle muhabbet, değerlerine saygılı olduğu müddetçe ve gerçekten dürüst bir komünist ise, sair konseptlerin müntesipleriyle yaptığınız muhabbetten çok daha keyifli ve aydınlık olacağı kesindir. Çünkü komünistle fikir teatisinden bir şeyler almanız kabildir ama diğerleriyle yaptığınız teatiden alacağınız hiçbir şey yoktur. Bilakis, kafanızı boşaltmaktan başka hiçbir şey yapmazsınız. En azından, soyut düzeyde de kalsa, ortak noktalar bulunabilir. Hatta temel kıstaslara riayet edildikten sonra bazı durumlarda konsensüs bile sağlanabilir. Tabi bu konsensüs mutlak ve muhakkak değildir, bilakis muvakkattir. Zira İslam, hiçbir batılla mutlak konsensüs sağlayamaz.
Evet, kendi âlemimizde fikirler müsademesi yapıp, kendimizce barika-i hakikatin tulu etmesine yol verdik gibi bir durum hâsıl olmuştur. İslam haricinde ki tüm şeylerin batıl oldukları ve insanlığın dertlerine derman olamayacakları kati ve kesin olarak ortaya çıkmış oldu. İslam nasıl bir dinse ve Allah’tan gelmişse, İslam dışındakilerinde birer din olduklarını ama beşeri kaynaklı batıl birer din olduklarını izhar etmiş olduk. Herkes inandığını dürüstçe savunabilmeli, kendi düşüncesine muteberlik kazandırma adına muhkem düşünce arama acizliğine düşmemeli. Kimse işte bende dine inanıyorum da ama düşüncem de şudur da gibi şeylere sığınmasın. İnsanlara kimlik ve kişilik tayin eden, insanlar için yaşam kaideleri ve umdeleri tanzim eden her düşünce kesinlikle din mahiyetindedir. Bilakis derdinizi Allah’a anlatınız, O’nun Kur’an’ından destek bulunuz. Tabi kolaysa, sıkıysa yaparsınız bunu. Kimsenin laga luga yapmasına gerek yoktur. Herkes görsün, bilsin, tanısın, anlasın ve en güzelini seçip ona uysun. Şu söyledi, bu böyleydi, işte insanız gibi teraneler okumasın. Görünen köy kılavuz istemez. Her şey ama her şey ayan beyan ortadadır. Çırılçıplak ortadadır hem de. Allah’ın, ahirette, sizi, inandığınız ve yaşamınızı kendisine göre tanzim ettiğiniz, dostunuzu ve düşmanınızı kendisine göre tayin ettiğiniz ideolojinizle-ideologlarınızla yargılayacağına inanıyorsanız aynı yolda yürümeye, o ideolojinin müntesibi ve o ideolojinin kurucusu olan ideoloğun kulu ve kölesi olamaya devam ediniz. Ama emin olunuz ki bu asla olmayacaktır, olması da kabil-i mümkün değildir. Hadi kolay gelsin. Allah hiçbirimizi şaşırtmasın ve sırat-ı müstakimden ayırmasın. Âmin.
Şunu kati surette beyan edebilirim ki; bendenizin, din kavgası, ideoloji kavgası diye bir kavgam yoktur. Hiçbir zamanda olmamıştır. Zira hangi düşüncenin müntesibi beni dinler, duyar ya da anlamaya gayret eder. Elbette ki, dinlemesini, duymasını, anlamaya çalışmasını gönlümüz arzular. Ama yaşadığımız çağda ne tahammül vardır ne de doğal bir iletişim kabil olabilmektedir. Kompleks ve kıskançlık bağrımızı kaplamış ve bizi kıskaca almıştır. Bendenizin kadim kavgası, insanlığı tutsak kılmış kötülerle ve onların kötülükleriyledir. Şeytanla ve şeytanlaşmışlarla kavga halindeyim. Hiçbir ideolojinin müntesibiyle derdimde, işimde olmaz. Ben fikirlerle iştigal ederim. Teorilerle kavga ederim. Herkes kafasına göre itham eder belki ama ben yoluma odaklanırım, ışığa doğru yürümeye devam ederim. Ben karşımdakini anlamak gayretinde isem, karşımdakilerinde bendenizi anlama gayretinde olmalarını arzularım. Varoluş kavgamda üç temel ayağım vardır; kadim vatanım, mutlak adalet ve mutlak ahlak. Birilerinin, bu olguların her birini kendi inhisarlarına almış olmaları beni ırgalamaz. Zira birileri, bunların her birini almışsa, bendeniz hepsini bünyemde birleştirmişim. Ki sorunda burada zaten. Dünya kötülüklerle dolu ve kötülüğü üretende yayan da insan. İnsan düzelmeden dünya düzelmez. Din de, ideolojilerde insanı düzeltmez. İnsan kendi kendini düzeltir mutlak ahlak temelinde. Ama insan namussuz ve yalancı. Şerefsizim, namussuz ve yalancı. Kimse dürüst ve samimi olamıyor. Dilde olmak kolay ama fiilde asla olamıyor, vallahi, billahi, tallahi olamıyor. Ben insanları seviyorum ve sevmeye, anlamaya çalışıyorum ama insanlar beni sevemiyor, anlamaya çalışmıyorlar, direkt olarak yargılama yoluna gidiyorlar. Çünkü kolayca döndürdükleri menfaat çarklarının arasına sıkışmış bir taş parçasıyım. Sağlık olsun. Cümle canları coşkuyla, muhabbetle, sevgiyle, dostlukla selamlarım.
Âli İmran Suresi 83. Ayet
Âl-i İmran Suresi 19. Ayet
Âl-i İmran suresi 78. Ayet
İnsan Suresi 3. Ayet
Râd Suresi 11. Ayet