Tüm sağduyu ve vicdan sahibi münevverlere, siyasetçilere ve ehl-i vatana sesleniyorum!!! (Tarihin kara sayfasına geçmeyi hak eden, sefil ruhlu aydın ve siyasetçilere değil) Lütfen, artık tiranlara, jakobenlere, özgürlük, adalet ve kardeşlik düşmanlarına, mülkiyet adına halkın malını tekelleştirenlere ki; ‘’mutlak mülkiyet hırsızlıktır’’, maddi ve manevi değer düşmanlarına karşı tek can ve tek fikir olunuz. Sevgili ülkemize, muazzez halkımıza, şanlı tarihimize (tarihle körü körüne övünen ve tarihe körü körüne söven salaklardan değilim, bilakis tarihinden ders almaktan yana olan ve buna göre geleceğini tayin etmeyi savunan biriyim), bizi biz yapan asli ve köklü dinamiklerimize sahip çıkınız ne olur...
Unutmayınız ve kati olarak biliniz ki: ‘’Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır’’ diyor büyük şairimiz M. Akif Ersoy. Sahip olun ve batırmayın, türabına engel olun bu kutsal vatanın. Gizli, kirli ve hain eller, şerefsiz nesiller bu kutsal vatanı yok edip, bizi vatansız bırakmak ve tarihten intikam almak istiyorlar. Çünkü Türk’ün ağır, keskin ve amansız darbesini hafızalarından silip, yok edemediler. Pespaye emelleri, süfli arzuları ve zevkleri uğruna, müstevlilere peşkeş çekmek ve rahmet yağmurlarıyla yıkanmış sokaklarımızı Osman Yüksel Serdengeçti ağabeyimizin de söylediği ve bununla bir hakikati ifade ettiği gibi, seyyar kerhane olarak kullanacakları arabalarıyla kirletmek istemektedirler. Fırsat vermeyin bütün bu yapılmak istenenlere, bu alçakça tuzaklara ve bu aziz milletin şahsiyetli, şerefli, asaletli, necabetli, imanlı ve yürekli bir bireyi olan Mehmet Akif Ersoy’un mezkûr dizelerini ve aşağıdaki mısralarını hiçbir zaman, asla hafızalarınızdan silmeyin ve nisyana terk etmeyin.
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere,
Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere,
Tükürün ehl-i salibin o hayâsız yüzüne,
Tükürün onların asla güvenilmez sözüne.
Evet, ey Osmanlı’nın şerefli ve temiz ahfadı, Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin muazzez evlatları!!! Mehmet Akiflere, Osman Yüksel Serdengeçtilere, Necip Fazıl Kısaküreklere, Nurettin Topçulara, Cemil Meriçlere, Sezai Karakoçlara, Erol Güngörlere, Maneviyat sahasının büyük üstatlarına, Sütçü İmamlara, Nene Hatunlara, şerefli tarihimizin büyük şahsiyetlerine ve dahi tahattur edemediğim daha nice vatan evladının aziz hatırasına ihanet etmeyin lütfen, ne olur... Tükürün artık ve tükürüklerinizle boğun ehl-i salibi ve hempalarını. Bırakın artık mukallitliği (taklitçiliği)... Neyiniz eksik..? Niçin aşağılık kompleksine kapılıyorsunuz ki..? Yalnız ve yalnız ALLAH’tan korkun, korkmayın hiç kimsenin kınamasından... Kendi imkânlarınızı keşfedin... Evlatlarınıza, dinini, tarihini, değerlerini ve şanlı ecdadını mutlaka, muhakkak öğretin... Onlara kitabı ve ilmi muhakkak sevdirin... Emerson’un sözünü bir hatırlayın hele: ‘’taklit intihardır’’ demiyor muydu..? Kesinlikle, kimseyi taklit etmeyin... Kendinizi bilin, kendiniz olun, kendinizi yaşayın, kendi kendinizin cellâdı olmayın... Taklitse en yüce en aziz en seçkin en canlı en aydınlık en sevgili örneği taklit edin. Âlemlerin efendisi Hz. Muhammed Mustafa’yı (sav).
Karar verin ey ehl-i vatan, ey münevverler, ey siyasetçiler!!! Ya intihar, ya da öze dönüş yani asıl olana rücu... Mayası, sevgi, şefkât ve muhabbet olan insanımızın arasına kin ve nifak tohumları ekmeyin... Bilin ki; ‘’rüzgâr eken, fırtına biçer.’’ Zira sevgisiz toplum, susuz toprağa benzer ki; derinden derine çatlar ve ufalanır gider. Öyle bir dünya ihdas edelim ki, şöyle tasvir edelim onu: ‘’Öyle bir dünya ki gülistan, kin köle sevgi sultan.’’ Evet, canlar, gelin birlik olalım, muhabbette huzur bulup, sevgiyle canlanalım, imanla heyecanlanalım... Kollektif şuur ve bilinçle yaşayalım... Biz bilinciyle hareket edelim... Sahip çıkalım, görmesekte, bilmesekte, tanımasakta, bilinmedik coğrafyalardan tanınmadık yüzler olsalarda tüm sömürülenlere, ezilenlere, mazlum ve mustazaf emekçilere...
Kesinlikle biliniz ki; ezilenlerin köleliklerinden başka kaybedecek bir şeyleri asla yoktur, onlar umut tacirlerince umutları çalınan umut savaşçıları’dır ve bu savaş kadim bir savaştır, bu savaş insanlığın halk edilmesiyle başladı ve insanlığın izmihlaliyle nihayet bulacaktır, bu kavganın neferleri insanlığın en onurlu bireyleridir... Binaenaleyh, güçlerinizi birleştiriniz... Bu kavgayı hep başkalarına mal ederek ve münhasır kılarak kendimizi tecrit ettik bu kavgadan...
Biliniz ki; Türklük ve İslâm felsefesi ekseninde, geniş katılımlı toplumcu anlayışı hakim kılarak, üretim araçlarını gerçek sahiplerine teslim edip, vahşi, barbar, sömürücü, kan emici ve ilkel Kapitalist Burjuvazi Tahakkümü’ne son verme zamanı gelmiştir artık dostlar, şimdi direniş ve hareket zamanıdır..! Muavenet, uhuvvet, ittifak ve tesanüt içinde olalım ki, yok olsun kötülükler, sökülsün emperyalizmin dişleri, can versin yağlı urganlarda vampirler... Kurtaralım, beyinleri, teknolojinin neon ışıkları ve yüksek volümlü manasız müzikalleriyle narkozlanan biçareleri, teknolojinin şatafatlı görüntülerine, meş’um oyuncaklarına esir olup benliğine yabancılaşanları, tarihine, kültürüne ve köklü değerlerine düşman olup, batının süfli ve pespaye kültürüne tapanları... (burada teknolojiyi telin etmiyorum bilakis değerlerimizle mezcederek faydalı hale getirmek iktiza ettiğini ifade etmek istiyorum)...
Yeri gelmişken manidar bir pasaj sunayım: ‘’İmparatorluk, günden güne zayıflamaktadır. Niçin saklamalı? Onu bu hale düşüren sebeplerin başında, Avrupalılaşma zihniyeti gelir. Temellerini III. Selim’in attığı bu zihniyeti, derin cehaleti ve sonsuz hayalperestliği yüzünden II. Mahmut son haddine vardırır. Bab-ı Ali’ye tavsiyemiz şudur: Hükümetinizi, dini kanunlara saygı üzerine kurunuz. Devlet olarak, varlığınızın temeli, padişahla Müslüman tebaa arasındaki en kuvvetli bağ DİN’dir. Zamana uyun, çağın ihtiyaçlarını dikkate alın. Hanenizi düzene sokun, ıslah edin. Ama yerine, size hiçte uymayacak olan müesseseleri koymak için eskilerini yıkmayın. Avrupa medeniyetinden, sizin nizam ve kanunlarınıza uymayan kanunları almayın. Bu kanunların TEMELİ Hıristiyanlıktır. TÜRK KALINIZ. Tatbik edemeyeceğiniz kanunlar çıkarmayın. Hak bellediğiniz yolda ilerleyin. Batının sözlerine KULAK ASMAYIN. Siz ilerlemeye bakın. Adalet ve bilgiyi elden bırakmayın. Avrupa efkâr-ı umumiyesinin az çok değeri olan kısmını yanınızda bulacaksınız. Kısaca, biz Bab-ı Ali’yi kendi idare tarzının tanzim ve ıslahı için giriştiği teşebbüslerden vazgeçirmek istemiyoruz. Ama Avrupa’yı örnek alma-MA-lıdır kendine. Avrupa’nın şartları başkadır, TÜRKİYE’nin ki başka. Avrupa’nın temel kanunları Doğu’nun örf ve adetleriyle taban tabana zıttır. İthal malı ıslahattan kaçının. Bu gibi ıslahat Müslüman memleketini ancak FELAKETE sürükler. Onlardan hayır gelmez sizlere.’’ (METTERNİCH) Harfi harfine saf hakikatin ta kendisi olan bu keskin ifadelere diyecek bir söz bulunabilir mi acaba? Dilin suskunluğa mahkûm olduğu, sözün kifayetsiz kalmak zorunda olduğu an bu an.
Yukarıdaki pasajı ‘’Biz ve Onlar’’ başlığı altında, merhum ağabeyimiz, canımız cananımız, mekânı Cennet olasıca büyük münevverimiz üstad Cemil Meriç’in ‘’Bu Ülke’’ isimli kıymetli eserinden iktibas ettim. Siz HÂLÂ üstadla tanışma şerefine nail olmadınız mı yoksa.? Ne talihsizlik, ne talihsizlik... ‘’Kamus namustur’’ diyerek özünde özüne inen bu muazzez münevverimizi, bu toprakların asil çocuğunu, güzel insanı ne yazık ki, hâlâ idrak edebilmiş değiliz... Mütecessis tüm kitapseverlere bu kitaba muhakkak malik olmalarını önerir, salık verir ve bahusus istirham ederim... (diğer seçkin kitaplarına da)... Haddizatında tüm kitapseverler ve okuma âşıkları, ilim süvarileri bu ve benzeri nice kayda değer bilgi hazineleriyle karşılaşmak istiyorlarsa bu bilge insanın külliyatına sahip olsunlar, hem de hiç vakit kaybetmeden. Aynı şekilde Nurettin Topçu ve Ali Şeraiti’nin eserlerine de sahip olmanız sizi yüksek hakikatlerle karşılaştıracaktır.