DOĞ EY GÜNEŞ!...

Özgür DENİZ - 17.10.2015

Kavimleri Allah yaratmıştır. Ki, birbirlerini daha iyi tanısınlar. Bu büyük fıtrat, büyük kaderdir. Dünya da din olarak, nasıl, İslam ve batıl dinler varsa; kavmi bağlamda millet olarak, Türk Milleti ve küfür milletleri vardır. Nasıl küfür milletlerinin bir üst aklı varsa ve tarih boyunca olmuşsa, elan da böyleyse, Türk Milletinin kapsama alanına giren tüm unsurlarında üst aklı bir nevi Türk Milleti olmuştur tarih boyunca. Bunda yadırganacak hiçbir şey yoktur. İlla ki bir öncü güç olur, olmalıdır ve oluyor. Bu öncü millette, niye bu millet olmasın? İllaki bu millet olacak, mutlaka da olmalıdır diye bir şey de yok ve burada metazori bir dayatma da yok. Ama, tabi ki, layık olabildiği takdir de olur böyle bir şey ve bizimde gönlümüz istiyor ki, layık olsun ve öncü olabilsin. Tarih boyunca olduysa, bundan böyle niye olmasın, olamasın? Olayı iyi idrak etmek iktiza eder, yanlış anlayıp hemen yargılamamak ve itham etmemek adına. Şöyle düşünün, üç kişi ibadet yapacak oluyor, birisi öne çıkıyor. Ve herkes öne çıkanı zerre gocunmadan tensip ediyor. Yani biri olmak zorunda illa o vazifenin ifa edilmesi için. Tarihi bağlamda da öne çıkan millet, Türk Milleti olmuş ve sair unsurlarında buna hiçbir itirazı olmamış. Ta ki Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in ifadesiyle şeytani tezgâhlar sahneye sürülene dek. Ah olaya bir kerecikte, tarihi, dini ve büyük dava bağlamında bakabilsek ve ırk olgusuna takılıp kalmasak, çünkü böyle bakmak bizleri şeytanilerin tuzağına düşürüyor. Türk Milleti, evrenin güneşiydi bir zamanlar ve doğduğu tüm toprakları aydınlatıyordu. Zalimlerin ellerinde tutsak olan, zulümlere maruz kalan krallar, prensler Türk’ün aydınlık dünyasına sığınıyorlardı. İnsanlığı yüzyıllar boyunca aydınlatan bu güneşin enerjisi, gücü hiç kuşkusuz ki İslam’dı. Yani, bu güneşin, parlak, berrak, saf ve kuvvetli olması, hiç batmaması, İslami özünden kaynaklanıyordu.

 

İslam’ı Türksüz, Türk’ü İslamsız bırakmak istiyorlar ki, kirli ve kanlı çarklar çok kolay şekilde döndürülebilsin. Bilakis muhal ender muhaldir, büyük mikyasta ümmetin, küçük mikyasta Türk Milletinin üzerinde ki kanlı ve kirli tezgâhları gerçekleştirmek. Hilkati hakikatle süslenmiş, hakikati hikmetle bezenmiş olan insan, maalesef ne hilkatine mütenasip yaşayabilmekte, ne hikmetleri keşfedebilmekte, ne de hakikati idrak edebilmektedir. Böylece, şerefli ve izzetli kılınan insan, şerefini ve izzetini kaybetmektedir. İnsan, koyu karanlığına gömüldüğü cehaletin dehlizlerinden henüz çıkabilmiş ve çıkmak içinde bir gayrete yönelebilmiş değil maalesef. Bilmiyoruz, bilmediğimizi de bilmiyoruz, bildiklerimizi uygulamıyoruz. Biliyoruz sanarak kendimizi kandırıyoruz. Çünkü bilmemenin, bilmediğimizin bilinmesinin utanç olduğunun farkındayız. Uyanmaya ve dirilmeye dair hiçbir emare yok hayatımızda. Oysa bildiklerimizi uygulamak zorundayız. Allah bizden kuru gürültü istemiyor, amel istiyor. İmansız amel olmaz evet, ama amelsiz iman da anlamsız kalmaz mı sevgili dostlarım? Niye doğru düzgün olamıyoruz. Niye bildiklerimizi yaşama dönüştüremiyoruz? Niye düşmanlarımızı kazanmaya çabalamıyoruz? Niye güzel ahlaklı olup, bizim dışımızdakilere örneklik teşkil edemiyoruz? Niye kimliğimize ve dinimize sadakatli olamıyoruz? Samimi olmalıyız dostlarım. Niçin dinimizi doğru düzgün yaşamıyoruz? Niçin bizde dirilmesin bize kıymaya gelenler? İnsanlığın bu kadar acımasız ve zalim olmasının sebeplerinden biri sakın bizim doğru düzgün Müslüman olamamamızda olmasın? Niçin kimliğimize bir acayip bakıyoruz. Her şeyi ucuz, basit, küçük hesaplara kurban etmek zorunda mıyız? Zararı kim görüyor? Herhalde kâfirler değil, yine biz görüyoruz.

 

İslam’dan uzak kalan Türk ve Türk’ten arındırılmış dünya, karanlığın girdaplarında, naçar kalmaya mahkûmdur. Türk’ün olmadığı bir dünya, baykuşların ve yarasaların tasallutuna maruz kalmaya hazır bir dünyadır. Küfrü yok edecek, kâfiri durduracak ve mazlumların umudu olacak tek millettir Türk Milleti ama kendi coğrafyasında da İslam’ın egemen olması koşuluyla. Hem beden hem de vatan coğrafyasında. Bu hakikat, her an hissedilmektedir ve insanlığın buna ihtiyacı da günden güne daha bir belirginlik kazanmaktadır. Maziye bir bakış fırlattığımızda Türk’ü görürüz ama baykuşların ve yarasaların çığlıklarını işitiriz. Varlardı belki ama yoklardı. Biteviye, güneşi söndürmekle iştigal ettiler ama söndüler kendileri, söndüremediler güneşi. Fakat asla durmadılar, mütemadiyen güneşin enerjisini azaltmak adına mücadele verdiler ve işte bunu başardılar, çünkü enerji kaynağını Türk’ün sağlam gövdesinden söküp aldılar. Ve o kaynak gidince, Türk çöktü, kurudu, tükendi, bitti. O kaynak ne zaman ki, o gövdeye yeniden eklenir, işte Türk, o zaman yepyeni bir dirilişle yeniden dirilir ve muvakkat bir süreliğine terk ettiği meydana yine çıkar. Ve meydana tüneyen baykuşlardan eser kalmaz. Dünya aydınlanır, insanlık güler. Tiranlar, zalimler, mütekebbirler, müstebitler, despotlar, coğrafyaları talan edip, insanlığa kan kusturanlar kahrolurlar giderler. Şeytani emperyalizm türap olur gider. Karanlığa giden şeytani yollar (ideolojiler) silinip giderler. Bugün dünyanın karanlığa, insanlığın zulme maruz kalmasının, hayatın, hakikatin, hakkın ve hukukun, baykuşların ve yarasaların tasallutları altında olmasının yegâne nedeni, dünyanın Türksüz, Türk’ün de ruhsuz (İslamsız) kalmasıdır. Elbet o ruh, bu gövdeye yeniden girecek, can ve kan verecek, muhteşem bir diriliş tahakkuk edecektir. Küfür son bulacak, Hak, batılın tepesine balyoz gibi inecektir.

 

Güneş sönmedi, sönmeyecek, söndüremeyecekler. Çünkü tüm insanlık, İslam enerjisinden güç alan ve parlayan Türk güneşinin yeniden doğuşunu büyük bir hasretle beklemektedirler. Söndürmek istiyorlar mı? Kuşkusuz. Çünkü küfür milletleri rahatsız olmaktadır bu güneşin görünmüyor olmasından bile. Zira bir gün doğacağından ve bu güneşin sıcaklığında kavrulacaklarından korkuyorlar. İşte bu yüzden de mutlak olarak yok etmek istiyorlar. Onun ruhuna güç veren, dirilik veren, mutlak enerji kaynağı olan İslam’ı söküp almak istiyorlar. O mutlak enerji kaynağını da (İslam’ı) Türk gövdesinden mahrum bırakmak istiyorlar. Gövde enerjisiz, enerji gövdesiz kalsın istiyorlar. Zira küfür, karanlığı sever ve karanlığın aydınlığa tedvir olmasından ürküyorlar. Zira aydınlıkta yaşamaları muhal ender muhaldir. Şeytan karanlığı sever, çünkü ancak karanlıkta varolur, karanlıkla varolur. Türk, karanlığa davet eden tağutların yolunu bırakıp, aydınlığa çağıran Rabbinin davetine icabet etmelidir. Acı olan şurasıdır ki, küfür milletleri, Türk güneşini söndürebilmek için, yine bu güneşin çocuklarını kullanmaktadırlar. Çünkü bu güneşin çocuklarının birleşmesi sonucu vardır Türk güneşi. Bizden çalınan her bir evladımız, bizim enerjimizin azalması demektir. Evlatlarımızı kaybettikçe, enerjimiz tükenmekte, dirençsiz kalmakta ve dünyaya ışık olamamaktayız. İşte bunu çok iyi biliyorlar küfür milletleri.

 

Küfür milletlerinin, dünyayı kıpkızıl nehirlere döndürmelerinin ve pıtrak gibi sözde din tandanslı ya da dinsiz örgüt türetmelerinin en önemli nedenlerinden biri; Türk Milletini kıskaca almak, soydaşları ve dindaşları ile arasında ki köprüleri imha etmek ve Türk Milletini içeriden de çökerterek Anadolu da boğmaktır. İslam’ı da tahrif ve tahrip ederek, Türk Milletini, gerçek İslam’dan uzaklaştırmak ve İslam’ı Türk gibi keskin bir kılıçtan mahrum bırakmaktır. Bugün, tüm ümmetin öncüsü Türk Milleti olduğu zaman, kadim günlerin geri geleceğini hatırlamaktadır küfür milletleri ve işte bu, onları çıldırtmaktadır. Çünkü onlar, Türk’ü çok iyi tanırlar, bilirler. Yedikleri darbeler hafızalarında hala diridir, canlıdır. Bu yüzden kimliğimizin ve dinimizin kıymetini çok iyi bilmeliyiz ve aslına göre yaşamalıyız. Küfür milletlerine daha darbe vurmadan bile kan kusturmayı becerecek kadar diri olmalıyız. Onlar, bizim bakışlarımızdan korkmalıdırlar. Kanla dolan yeryüzünden, kanı silecek ve yeryüzüne sevgi, muhabbet, barış, kardeşlik tohumları ekecek yegâne millet Türk Milletidir. Bunların her biri olmayacak şeyler değildir. Yeter ki isteyelim, inanalım ve uygulayalım. Türk İslamsız kalırsa, insanlıkta Türksüz kalırsa inanın ki ölür ve Türksüz İslam da gücünü kaybeder. Bazıları ifadelerimizi farklı telakki edebilirler yanlış anlamalardan dolayı ama herkes şunu bilsin ve bilmelidir ki; ırkçı bir zihniyete sahip olacak kadar haysiyetimizi, şerefimizi ve namusumuzu kaybetmedik. Sadece güçlü bir tarih bilincine ve tevhid düşüncesine sahibiz. Kimliğimizin ve dinimizin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. İmanımız hala tahkikidir, diridir, kavidir elhamdülillah! Binaenaleyh, alıklığın, bönlüğün gereği yoktur. Bilincini kaybedenlerle de işimiz olmaz.

 

Küfür milletleri, Küresel Siyonist Şeytani Emperyalizmin baronları, şunu çok iyi biliyorlar; eğer Türk Milleti, İslam gibi bir dini, aslına mütenasip bir şekilde yeniden tüm bünyesinde taşımaya başlarsa, kimliğini ve kadim töresini yeniden hatırlarsa, birde tüm bunlardan sonra yekpare İslam Milletlerinin de önüne düşerse acı bir geberişle gebereceklerini çok iyi bilmektedirler. Bu yüzden de hem Hıristiyanlık gibi İslam’ın özünü boşaltmak istiyorlar hem de Türk ile İslam’ın merbutiyetini tamamen imha etmek istiyorlar. Türk Milletinin evlatlarını, Demorkasizm ve Liberalizm pislikleriyle yüce ahlaktan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Bunu da çok iyi besledikleri uşaklarıyla kotarmaya gayret ediyorlar. İslam için kılıç kuşanan Türk yok olursa ve Türk, İslam enerjisinden mahrum kalırsa, dünya nasıl aydınlanacaktır, tiranlar nasıl kahrolacaktır ve insanlık nasıl gülecektir Allah, vatan, namus aşkına? Bendenize, biz neyiz ki, atıyorsun diyenler olabilir. Bizler reel durumu da biliyoruz evvelAllah, ideal durumun ne olması gerektiğini de. Biz diyoruz ki, mazide yaşanmış bir hakikat vardır ve o hakikat yeniden yeni bir ruhla canlanabilir. Bunu becerecek olanlar da bizleriz. Bizler ne zaman olması gerekeni bildik, ona inandıkta, şimdi söylenenlere gülüp geçiyoruz ya da martaval okunduğunu iddia ediyoruz. Alıklaşmışız iyice maalesef. Bilincimizi kaybetmiş, mankurtlaşmışız. Biz kim olduğumuzu, ne yaptığımızı, nerede olup nereye düştüğümüzü ve düştüğümüz yerden nasıl kalkacağımızı bilseydik, idrak ve fark etseydik, milletimiz ve ümmetimiz bu hallerde olur muydu? Biz, biz olsaydık, zaten bunları konuşmaya da, yazmaya da gerek kalmazdı. Sen, senden ürkersen, kâfir senden niye ürkmesin? Türk’e kıyıldı mı, insanlığa da kıyılmış demektir. Çünkü Türk’ün olmadığı bir dünya da, mazlumlar, garipler, mustazaflar naçardır.

 

Yemin ediyorum Türk Milleti’ne öyle bir tezgâh kuruluyor ki, derin tefekkürlere dalıp, hissedebilseniz aklınız gider. Bizler her şeye sığ bakan insanlar olduk maalesef. Tarih boyunca bu millet üzerinde çok oyun oynandı, bu millete çok tuzak kuruldu. Ama yıkılmadı ve badema da yıkılmayacak bu millet Allah’ın izni ve sıyaneti ile. Çünkü bu millet, Allah Davasını sahiplenmiş, yüceltmiş, yükseltmiş bir millettir. Bu millet İslam’ın sancaktarıdır. Bu millet Tevhidin bayraktarıdır. Bu millet mazlumların, gariplerin duasını almış bir millettir. Bu millet kâfirleri bile, kâfirlerin elinden kurtarmış bir millettir. Maateessüf, bizi münhasıran zevahir ilgilendiriyor, batına hiç odaklanmıyoruz. Çıkar odaklı yaşadığımız için ne hakikatleri idrak edebiliyoruz, ne tuzakların farkında olabiliyoruz ne de dinimize ve töremize göre yaşayabiliyoruz. Böyle bir millete ihanet edilir mi? Böyle bir millet yok sayılır mı? Böyle bir milletin tarih sahnesinden çekilmesi ne demektir bilir misiniz? Böyle bir millet ideolojilerin kıskacına mahkûm edilir mi? Böyle bir milleti, hangi ideoloji idrak edebilir, anlayabilir, tanımlayabilir? Acı bir hakikattir ki, kâfirler, müşrikler ve münafıklar, biteviye bu milletle mücadele ettiler, gerek açıktan, gerekse gizlice. Mukadderatını tayin etmeye yeltendiler. Bu milleti millet yapan kadim ve ulvi değerleri harap ettiler. Bu toprakları Batı’nın pislikleriyle kirlettiler. Dininden ve dilinden ettiler. Kimliğini tahrif ve tahrip ettiler. Kaynaklarını talan ettiler. Milli birlik ve beraberliğini bozdular. Şimdi de vatanını paramparça etmek istiyorlar. Buna müsaade edecek misiniz ey kadim Türk Milletinin şerefli evlatları! Hala uyumaya devam edecek misiniz? Hala tezgâhları fark etmeyecek misiniz? Hala İslam’a düşman olanın muhakkak olarak Türk’e de düşman olacağını görmeyecek misiniz? Bugüne kadar seni yok etmeyi başaramadılar, bundan böyle de başaramayacaklar ama bu senin elinde, senin titremene ve kendine gelmene bağlı. Silkinmene ve uyanmana bağlı. Küfür milletlerine ve onların dâhilde ki maşalarına hadlerini bildirmene ama önce onları çok iyi tanımana bağlı.

 

Ne kadar ileriye gittilerse geriye götüremediler. Ceddin duası var. Hizmetlerinin kabulü var. Himaye edilmektedir. İçinden namussuz çıktıysa da, külliyen namussuzluğun çukuruna düşmemiştir. Dalkavukluk, seciyesine mugayirdir. Laf üretmez, hareket üretir ve iş ortaya koyar. Zımnen vazifelidir, insanlık adına. Kutsal bir davayı deruhte etmiştir, binaenaleyh sorumludur. Vazifesinde geri kalıp, sorumluluğunu terk ettiği vakit, inhitata ve inkıraza uğramıştır. Biteviye zevkin meftunu olması için gayret edilmiştir ve tedricen mankurtlaştırılmıştır. Zevk, iradenin düşmanıdır. İradesi parçalanmış ve mütemadiyen dünya nimetlerinin peşinden koşmaya başlamıştır, nihayet düşmüştür. Üzerinde bir emanet vardır. Ama emanete ihanet etmiştir. Sorumluluk bilinci haddizatında üzerindeki en büyük emanettir. Emperyalizme direnmek zorundadır. Türk, emperyalist olamaz. Ne avamı bilinçlidir, ne havası samimidir. Avamın derdi, dünya çarkını döndürebilmektir. Havas ise, izah, izhar ve ikaz mevkiidir ama vazifesini bihakkın ifadan uzaktır. Havas vazifesini yapmaz, avamı ihata etmez ve ona doğruyu göstermezse, hangi emaneti taşımaktadır, hangi sorumluluğu deruhte etmektedir? Bize tevdi edilen emaneti sahiplenmez ve emanet ortada kalırsa, o gün bittiğimiz gündür. Türk evlatları, kasıtlı şekilde kitaptan uzak kılındı, bilimsel çalışmalardan mahrum edildi ve ahlaksız filmlerin, sanatın hatta sporun kurbanı edildi. Çaresizliğimiz bundandır. Kendimizi tanımamamız bundandır. Kitap temelinde bir uyarıcı yoktur. Kitap temelinde bir yapıcı yoktur. Hatta uyarı vazifesi yaptıkları iddiasında olanlar bile kitaba yabancıdırlar.

 

İnsanlık ağlıyor. Türk, paramparça. İnsanlık ağlıyorsa, Türk Milleti utanmalıdır, kahrolmalıdır. İnsanlık ağlamayı bıraktığı zaman Türk Milleti gülmeye başlayabilir ancak. Temiz gövdesi zaman içinde o kadar kirlendi ki, şimdi yorgun. Kirlenen bir Türk’ün, insanlığı düştüğü bataklıktan çıkarması kabil midir? Türk Milletinin her bir bireyinin ilk evvelde kendilerine yönelmeleri, kendilerine gelmeleri, kendilerini bulmaları ve kendileriyle konuşmaya başlamaları iktiza eder. Türk Milleti, donmuştur maalesef. Titreyecek, silkinecek ve kalkacak mecali yoktur. Enerjisini yeniden toplaması icap etmektedir. Sonra da, durması ve düşünmesi şarttır. Nerelerden gelmiştir, ne şekilde gelmiştir, gelirken nelerle karşılaşmıştır, niçin gelmiştir, nereye gitmektedir, ne şekilde ve ne için gitmektedir, kendi mi gitmektedir yoksa birilerince mi götürülmektedir, niye düşmüştür, kalkması için ne yapmalıdır? Olguları derin bir şekilde idrak etmelidir, olayları fark etmeli ve tetkik edebilmelidir, şahısları çok iyi tanımalıdır, ödevini tafsilatlı ve sarih olarak anlamalıdır, lüzumsuz işleri terk etmelidir. Dünya peşinde koşmayı bırakmalıdır. Kendisini düşürenlerin tezgâhlarına gelmemelidir. Çünkü Türk Milletini, kazan içine atılan kurbağa misali yok ediyorlar, farkına vardırmadan. Kolunu, kanadını, bacağını, ayağını kırıyorlar, parçalıyorlar. Türk evladı bunu fark etmelidir. Tam kurtuldum derken yeni bir tezgâhın içine düşüyor. Bir türlü kendiyle baş başa kalamıyor hatta kendini bulamıyor. Kendini bulamadıkça da, kendini bilemiyor, kendini bilemedikçe de kendisi olamıyor. Elbet biri olur. O biri diri olur. Uyuyanları uyandırır, kendini kaybedenlere kendilerini buldurur. İşte sorunda burada. Ne birileri var ne de diriler. Bir Allah’ımız, bir de kendimiz. Yetmez mi? Sen ne diyorsun behey şaşkın? Çaresizsek, çere biziz. Türk’ün elinden tutan pek olmaz cancağızım! Düşülmesi istenen ve tarih boyunca düşürülmek istenen niçin kaldırılsın ki? Eğer ki sen, kendi kendine, kendine gelmedikçe, kendini bilmedikçe, kendini bulmadıkça, hiçbir kimse senin sana gelmene, senin seni bilmene, senin seni bulmana zerre yardımcı olmayacaktır. Bunu kesinlikle fark ve idrak etmelisin. Çünkü senin dirilmenin ve uyduğun yolda harekete geçmenin mutlak önkoşulu bu farkındalık olacaktır. Eğer ki sen seni bilirsen, ki buna hiçbir engel yoktur, hiçbir kimsenin seni sana izah etmesine lüzum kalmayacaktır. Ki bundan sonra da aldanman, aldatılman inşaAllah kolay olmayacaktır. Cehalet kötüdür, tehlikelidir, tehdittir. Görüşün olmalıdır, bakışın olmalıdır ama bir disiplin içinde, insicamlı ve sağlam temelde. Bu önemli özelliklerden mahrumiyet, kendinden mahrumiyeti tevlit edecektir. Allah akıl vermiş kullan. Allah göz vermiş gör. Allah kalp vermiş hisset. Allah vicdan vermiş işle. Allah gövde vermiş hareket et. Allah kulak vermiş duy. Allah şerefli insan kılmış, şerefini kaybetme. Sen Müslüman Türk evladısın asla unutma! Ne düşmanlığın bilinçsizce olmalı ne de dostluğun. Bilinçsizlik ve şuursuzluk, cehaletin ve bataklığın ilk nedenidir.

 

SON TAHLİLDE; İslam Dinini derinlemesine idrak et ki, dininden vurulma. Kadim kimliğini öyle bir öğren ki, kimliğinden tuzaklanma. Töreni doğru anla ve yaşa. Tarihini mutlaka tetkik, tahkik ve tahlil et. Ne motomot kabul et, ne de önyargıyla reddet, oku, anla ve ders al. Hayali ya da hakikat bilemeyiz amma Oğuz Kaan’ın duasını mutlaka oku ve sindir. Dinin temelinde o duayı nasıl ayıklayacağını, anlayacağını ve sindireceğini bilirsin, bilmelisin. Çünkü önce dinindir, imanındır. Zira dinine, imanına mugayir hiçbir şeyi hesapsız, umarsız tolere edemezsin. Çünkü Allah indinde yalnız ve yalnız din geçerlidir ve o tek din de İslam’dır. İslam’dan gayrı din yoktur ve İslam, hiçbir batıl dinle müzakere de edemez, uzlaşamaz da. Bu dünyada fanidir. Her şeyi bu odak ekseninde yapmalısın, yaşamalısın. Bu dünya gibi fani olan şeylere bel bağlamak ve onlarla hayatını tanzim etmek alıklıktır. Neyse, geçelim!

 

Olguları ve olayları öyle bir çözümlemelisin ki, neyin ne, kimin kim olduğunu mutlaka bilmelisin. Kim, neyi, niçin, nasıl ve kimin için yapıyor mutlaka anlamalısın. Hiçbir zaman zevahire göre yani görüntüye aldanarak karar vermemelisin. Olayları tafsilatlı olarak analiz etmelisin ilk evvelde. Kimin, hangi yoldan, kiminle, hangi argümanlarla ve hangi hedef doğrultusunda gittiğinin farkında olmalısın. Düşmanı dışında aramamalısın, arasan bile içinde ki düşmanı da gözden kaçırmamalısın hatta ilk fark edeceğin ve tedbirini alacağın düşman bizatihi kendi varlığının derinliklerindedir. Senin düşman olduğun yerlere düşman olanların senin düşmanlığınla aynı olduğunu sanma, onlar sana da düşman olabilirler, bu yüzden teyakkuz halinde ve teennili ol her an. Kinleriyle geberesiceler vardır dünyada. Gövdesinin derinliklerinde sana karşı kin besleyenler ve büyütenler olabilir, onları görebilmeli, hissedebilmelisin. Düşmanlarını bil ama yine de düşmanca tavırlara göre karar alıp, verme, tavrını tayin etme. Çünkü senin, düşmanlarını bile diriltmek gibi kutsal bir ülkün vardır. Kuru düşmanlık, olguların ve olayların sarih olarak anlaşılmasına handikaptır, bu da gizli bir tehlikedir, tehdittir. Senin muarızlığını da, düşmanlığını da, kinini de tayin edecek olan yegâne olgular; dinin ve kimliğindir. Nefsinle tayin edemezsin bunları.

 

Küçük, ucuz ve basit hesaplarla hareket edemezsin, etmemelisin. Şuraya karşısın diye, oraya karşı olanların yanlışlarına eyvallah çekip, görmezden gelemezsin. Dalkavukluk yapamazsın, namussuz olamazsın. Ahlaksızlığa dümen kıramazsın. Adaletten vazgeçemezsin. Sadakatten şaşamazsın. Vazifeni unutup, ihmal edemezsin. Sen Türk Milletisin ve varlık âlemine İslam bağlamında bakıp, hayatı Türkçe okuyansın. Bakışında, görüşünde, duyuşunda Türkçedir. Ama bu bakışı, görüşü, duyuşu anlamlandıracak yegâne şey, İslam’dır. Gâvur değilsin, olamazsın ve varlık âlemine böyle bakamazsın. Bunu yaparsan, güneşi kendi ellerinle yok edersin, ışığını söndürürsün. Yani bakışın bakış, görüşün görüş, duyuşun duyuş olmalı aziz.

 

Ey deli bakışlı Türk! Yeter artık yeter lütfen, yerlerde süründüğün. Kır zincirlerini. Kalk ayağa, diril, titre ve kendine dön. Dünyayı titrettiğin bakışlarını görmek istiyorum, gözlerim görürken, gövdem diriyken, kendimdeyken! Varlığım; dirileceğin, varolacağın ve varlık sahnesine yeniden döneceğin günün hasretiyle yanmaktadır. Bitsin artık, Allah, vatan, namus aşkına bu hasret! Uyuyan dev uyansın ve yeniden tarih sahnesinde bir güneş gibi doğsun şanı büyük Selçuklunun ve Osmanlının torunları ve gülsün tüm Mustazaflar!

Tarih: 17.10.2015 Okunma: 777

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?